D sayfasından devam
77-) Ve nadev ya Malikü li yakdı aleyna Rabbük*
kale inneküm makisûn;
"Ey
(cehennem'in bekçisi) Mâlik! Rabbin aleyhimize hüküm versin (vefat ettirsin)!" diye
nida ettiler... (Mâlik) dedi ki: "Muhakkak ki siz (burada, böyle)
yaşayacaklarsınız!" (A.Hulusi)
77 - Ve
şöyle çığrışmaktadırlar: ya mâlik! Rabbin işimizi bitiriversin, o demiştir ki:
her halde siz duracaksınız. (Elmalı)
Ve nadev ya Malikü li yakdı aleyna Rabbük
ve şöyle yalvaracaklar; Ey cehennemin bekçileri; rabbinize söyleyin de işimizi
bitirsin. Li yakdı aleyna. Evet işimizi
bitirsin. Ne dehşet bir şey olduğunu ancak böyle bir ifade beyan edebilirdi. Ne
diyordu Furkan/14. ayeti; Lâ ted'ul yevme süburen vahıden ved'u süburen
kesiyra. (Furkan/14)
Sübur mevtten farklı bir şey. Mevt dirilmek üzere ölmek demektir. Sübur ise dirilmemek üzere ölmektir.
Böyle bir şey yok, ama onlar bunu isteyecekler. Yani dirilmemek üzere bir ölüm
ver ey Allah’ım diyecekler. Ey melekler, ey cehennemin bekçileri rabbinize söyleyin de bize dirilmeyecek bir ölüm
versin. Kur’an işte buna cevap veriyor Furkan suresinde. Bugün bir tek süburu,
bir tek yok oluşu çağırmayın, bir çok ölümü, birçok yok oluşu çağırın. Bir tek
yetmez.
kale inneküm makisûn o cehennemin
bekçisi şöyle cevap verecek; Şunu kafanıza iyice sokun siz kalıcısınız, geçici
değilsiniz. Sonsuz bir hayatınız olsaydı sonsuza kadar küfredecektiniz zımnen
belki de bu.
78-) Lekad ci'naküm Bil Hakkı ve lâkinne
eksereküm lil Hakkı karihun;
Andolsun
ki size Hak olarak geldik! Ne var ki sizin çoğunluğunuz Hak'tan nefret
ediyordunuz! (A.Hulusi)
78 - Celâlim hakkı için biz size hakkı gönderdik ve
lâkin ekseriniz hakkı hoşlanmayanlarsınız. (Elmalı)
Lekad ci'naküm Bil Hakkı ve lâkinne eksereküm
lil Hakkı karihun doğrusu biz hakikati, ayağınıza kadar getirmiştik.
Evet, Bu da çok ilginç ve dokunaklı bir ifade. Hakikati ta ayağınıza kadar, ben
sizin rabbiniz olduğum halde, ben sizi yarattığım halde hakikati ayağınıza
kadar getirdim. Oysa akıl vermiştim arayın bulun derdim, bunu da demedim.
Peygamber gönderdim. Bir tekte göndermedim, bir tek gönderdim haydi onu arayın
bulun da demedim, bir çok gönderdim. Onu göndermekle de yetinmedim kitaplar
gönderdim. Hatta arayın bulun kitabı kaybettiğiniz gibi demedim, onu korudum,
muhafaza ettim, ayağınıza kadar getirdim hakikati. Fakat birçoğunuz hakikatten hiç
hoşlanmadı. Bu ifade çok çarpıcı;
ve lâkinne eksereküm lil Hakkı karihun
bir çoğunuz hakikatten hiç hoşlanmadı. Hakikat bazılarınızın hoşuna gitmedi. 57
– 60 ve 63 – 65 te işlenen İsa konusuna geri dönüldü aslında bu ayetle. Hakikat
İnsanoğlu İsa idi. Fakat yalan daha tumturaklı geldi, Tanrı oğlu İsa. Onun için
hakikati bırakıp yalana sarıldınız. Hakikati sevmemek, hakikatin ne olduğu
hakkında ki kararı kimin vereceğini şaşırmaktır ki işte hemen bir sonra o
geliyor.
79-) Em ebremu emren feinna mubrimun;
Yoksa
Hakk'ın ne olduğuna onlar mı hüküm verecekler! Neyin Hak olduğunu biz
belirleriz! (A.Hulusi)
79 - İşi
sıkı mı büktüler, fakat işte sıkı büken biziz. (Elmalı)
Em ebremu emren feinna mubrimun
yoksa hakikatin ne olduğu hakkında ki kararı onlar mı verecekler, yoksa biz mi
vereceğiz. Yani zımnen. Hayır feinna
mubrimun asıl karar verici biziz, biz vereceğiz yani, onlar vermeyecekler.
Hakikatin ne olduğu konusunda ki kararı biz vereceğiz.
80-) Em yahsebune enna lâ nesme'u sirrahüm ve
necvahüm* bela ve RusülüNA ledeyhim yektübun;
Yoksa
onların gizlediklerini ve fısıltılarını işitmediğimizi mi sanırlar? Evet (işitiyoruz)! Yanlarındaki
Rasûllerimiz de yazmaktadırlar. (A.Hulusi)
80 - Yoksa
biz onların sırlarını ve fısıltılarını işitmeyiz mi sanıyorlar? Hayır işitiriz
hem de yanlarında elçilerimiz vardır yazarlar. (Elmalı)
Em yahsebune enna lâ nesme'u sirrahüm ve
necvahüm yoksa onlar içlerinde sakladıklarını ve gizli kapaklı
konuşmalarını duymadığımızı mı zannediyorlar. Bela asla, böyle zannetmesinler ve RusülüNA
ledeyhim yektübun aksine duyarız, üstelik elçilerimiz kayda bile
geçer. Yani sadece duymakla kalmayız, elçilerimiz onları kayda bile geçirirler.
Bu ayet Dârun Nedve ile ilgili
olarak ta anlaşılmış, İznik konsülü ilgili olarak ta. Dârun Nedve olarakta
anlaşılması Mukatilden gelen bir rivayete dayanıyor. Darun Nedve de bu dönemde
Resulallah’ı katletmek için tüm müşrik reisleri, tüm kabileleri temsilen birer
kişinin Dârun Nedve de toplanıp Resulallah’ı getirip, ya da Resulallah’a bir
biçimde ulaşıp ortaklaşa katletme kararı almışlar.
İşte burada onların gizli
kararlarını, fısıldaşmalarını, gizli kapaklı
işlerini bilmediğimizi mi zannediyorlar ibaresi ona delalet eder diyen.
Mukatil’in yanında bazı müfessirler de, ki modern müfessirler, çağdaş müfessirler
bu ayeti İznik konsülü ile irtibatlandırırlar. Gerçekten de İznik konsülünde -ki
M.S. 325 te gerçekleşti- o güne kadar
Hz. İsa’nın mesajında muvahhit öğeler baskın unsurdu Arius Hıristiyanlığı
muvahhit idi, tevhidi idi. Hz. İsa bir peygamber olarak görülüyordu.
Ama İznik konsülünde o konsülü
toplayan, müzaheret eden ve arkasında dayısı olan Bizans Kralının, Roma
kralının da etkisiyle Roma’nın putperest unsurları konsül eli ile
Hıristiyanlığın içine sokuldu. Ve artık baba oğul ruhül Kudüs üçlüsü,üçlemesi
teslis, kilisenin tek inancı olarak kabul edildi. Onun dışında muvahhit
Hıristiyanlar kovuşturmaya, ölüme mahkum edildiler. Ve yakalandıkları yerde
katledildiler.
İşte onların ne dümenler
çevirdiklerini sahih akideyi bozmak için nasıl fırıldaklar döndürdüklerini
bilmediğimizi mi zannediyorlar şeklinde de anlaşılabilir.
81-) Kul in kâne lirRahmâni veledün, feena
evvelül 'abidiyn;
De ki:
"Eğer Rahmân'ın bir çocuğu olsaydı, ona ibadet edenlerin ilki
bendim!" (A.Hulusi)
81 - De
ki: Rahmanın bir veledi olsa ben ona tapanların birincisi olurdum. (Elmalı)
Kul in kâne lirRahmâni veledün, feena evvelül
'abidiyn de ki ey peygamber, eğer rahman, o sonsuz merhamet sahibi
bir erkek çocuk sahibi olsaydı, edinseydi, ona ilk tapan ben olurdum de. Evet,
çarpıcı bir ifade.
82-) Subhane Rabbis Semâvati vel Ardı Rabbil
'Arşi 'amma yesıfun;
Semâlar
ve arzın Rabbi, arşın Rabbi onların tanımlamalarından münezzehtir! (A.Hulusi)
82 - Tenzih
o sübhâna o Göklerin ve Yerin rabbi, rabbül'arşe onların vasıflarından. (Elmalı)
Subhane Rabbis Semâvati vel Ardı Rabbil 'Arşi
'amma yesıfun göklerin ve yerin rabbi, yüce hükümranlık makamının
rabbi; onların yakıştırdığı bu tip her şeyden münezzehtir, berî dir, asla O’na
böyle şeyler yakıştırılamaz.
83-) Fezerhüm yehudu ve yel'abu hattâ yulaku
yevme hümülleziy yu'adun;
Bırak
onları, vadolundukları sürece kavuşuncaya kadar (dünyalarına) dalsınlar ve oynasınlar!
(A.Hulusi)
83 - Şimdi
bırak onları dalsınlar, oynaya dursunlar tâ vaad olundukları günlerine çatasıya
kadar. (Elmalı)
Fezerhüm yehudu ve yel'abu hattâ yulaku yevme
hümülleziy yu'adun artık onları bırak, geleceği vaad olunan
günlerine kavuşuncaya kadar lafazanlıkla oyalansınlar. Yehudu; aslında yürüyerek havuzun derin kısmına dalmak demektir.
Ama burada mecazen Arap dilinde lafa dalmak, lafazanlık yapmak olarak görülüyor
lügatlarda. Ki burada ki anlamı da o. Dalsınlar, lafazanlıkla oyalansınlar ve
kelimelerle oynasınlar.
Zaten öyle yaptılar. Kelimelerle
oynadılar. Aslında baba derken mecaz kullanmışlar da, Allah’a baba demek mecazi
imiş de, işte oğul derken de biraz mecaz kullanmışlar, bu mecazı bazıları
hakikat sanmış ve onun içinde bazıları karıştırmışlar. İşte İsa’nın bedeni
değil asıl, ruhu temsil edermiş tanrıyı. Dolayısıyla onlar ruhunu kastederek
öyle söylemişler. Vs. vs. İşte lavzanlık, lafazanlığa dalmak söz konusu olunca
en yanlış bile lavgarlıkla izah edilmeye kalkılır. Tabii ikna edici olmaz o
ayrı mesele.
84-) Ve "HU"velleziy fiys Semâi
ilâhun ve fiyl Ardı ilâh* ve "HU"vel Hakiymül Aliym;
"HÛ"dur
(Esmâ'sıyla)
semâda da ilâh (olarak düşünülen), arzda da ilâh (olarak
düşünülen)! "HÛ"; Hakiym'dir,
Aliym'dir. (A.Hulusi)
84 - Hem
o odur ki Gökte de ilâh Yerde de ilahtır ve hakîm odur alîm o. (Elmalı)
Ve "HU"velleziy fiys Semâi ilâhun ve
fiyl Ardı ilâh zira gökte de ilah olan, yerde de ilah olan yalnızca
O’dur. Evet, bu müstakil bir cümle olarak da anlaşılmalı. Gökte de ilah olan
yerde de ilah olan O’dur. Kime; Herkese Allah’ı göklerin tanrısı olarak görüpte
kendi hayatına karıştırmak istemeyen herkese bir uyarıdır bu.
ve "HU"vel Hakiymül Aliym
ve O sonsuz hikmet sahibidir, her şeyi bilendir. Her tür seküler ve düalist
mantığı reddeder bu ayet. Allah hayata müdahildir der. Ey Allah’ı hayatına
karıştırmak istemeyenler. Alemi yaratan sana müdahildir. Yer yüzüne de karışır,
hayatına da karışır, karışacaktır.
85-) Ve tebarekelleziy leHU Mülküs Semâvati vel
Ardı ve ma beyne hüma* ve 'ındeHU 'ılmüs saati ve ileyHİ turce'un;
Semâların,
arzın ve ikisi arasındakilerin mülkü kendisi için olan ne yüce mübarektir! O'nun
indîndedir, o saatin (ölüm - kıyamet) ilmi... O'na döndürüleceksiniz! (A.Hulusi)
85 - Ve
ne yücedir o ki Göklerin Yerin ve bütün aralarındakilerin mülkü onun, saate
ilim de onun nezdindedir ve hep döndürülüp ona götürüleceksiniz. (Elmalı)
Ve tebarekelleziy leHU Mülküs Semâvati vel Ardı
ve ma beyne hüma göklerin, yerin ve bu ikisi arasındakilerin mülkü
kendisine ait olan Allah ne yüce, ne mübarektir, ne büyük bir bereketin
kaynağıdır. ve
'ındeHU 'ılmüs saah son saatin bilgisi sadece onun katındadır.
Yani buradan yola çıkarak hiç
kimse spekülasyon yapmasın, hiç kimse kendisini mehdi ilan etmeye kalkmasın, hiç kimse son saat şu zaman
kopacak, kıyamet şu zaman gelecek, veya kıyametten önce şunlar şunlar olacak.
Biz bunları biliyoruz diye ortaya çıkmasınlar. Şifre çözmeye kalkmasınlar,
şifrecilik yapmasın. Hiç kimse haddini bilmezlik yapmasın. ve 'ındeHU 'ılmüs saah son saatin
bilgisi sadece onun katındadır. ve ileyHİ turce'un dönüş yalnızca O’nadır.
86-) Ve lâ yemlikülleziyne yed'une min dûnihiş
şefaate illâ men şehide Bil Hakkı ve hüm ya'lemun;
O'nun
dûnunda olarak yöneldikleri şefaate sahip olamazlar; ancak bilerek Hak olarak
şahit olanlar müstesna! (A.Hulusi)
86 - Ondan
başka yalvarıp durdukları şeyler şefaat de edemezler ancak bilerek hakka şahadet
eden kimseler müstesnâ. (Elmalı)
Ve lâ yemlikülleziyne yed'une min dûnihiş şefaah
ondan başka yalvarıp yakardıkları varlıklar hiç kimseye şefaat edemezler. illâ men şehide
Bil Hakkı ve hüm ya'lemun ne ki; Hakikate şahit olanlar var ya, işte
sadece onlar bilir bunu. Bu gerçeği sadece hakikate şahit olanlar bilir.
87-) Ve lein seeltehüm men halekahüm le
yekulünnAllâhu feenna yü'fekûn;
Yemin
olsun ki eğer onlara: "Kendilerini kim yarattı?" diye sorsan,
elbette: "Allâh" diyecekler... (Hak'tan) nasıl çevriliyorlar peki? (A.Hulusi)
87 - Celâlim
hakkı için sorsan onlara: kendilerini kim yarattı elbette Allah derler, o halde
nasıl çevrilirler? (Elmalı)
Ve lein seeltehüm men halekahüm le
yekulünnAllâh ve eğer onlara kimin yarattığından sual etsen, hiç tereddütsüz
Allah yarattı derler. Hem Hıristiyanlar ve müşrikler gibi putlaştıranlar, hem
de melekler ve Hz. İsa gibi putlaştırılanlar için geçerli bu ibare. Yani eğer
Hz. İsa’yı gitseniz de ruhu İsa’dan sorsanız kim yarattı seni, elbette hiç
tereddütsüz Allah’tır. Meleklere gitseniz de ki müşrikler melekleri put ittihaz
ediyorlardı, sizi kim yarattı deseniz Allah’tır derler. Yine müşriklere
gitseniz onlar da öyle derler. Hz. İsa’yı ilahlaştıranlara sorsanız sizi kim
yarattı, herhalde İsa demezler. Allah derler. Ama neden İsa’ya tanrılık
yakıştırıyorsunuz o zaman, neden melekleri tanrı biliyorsunuz o zaman. Yani bu
çelişki ne oluyor. Aslında bu soruyu sormamızı istiyor.
feenna yü'fekûn şu halde nasıl da
savruluyorlar. Zaten sordu. Yani siz sorun, biz soralım; Nasıl savruk
düşünmüyorsunuz, nasıl savruluyorsunuz, nasıl bu iftirayı atıyorsunuz. İfk
olmayan bir şeyi icat etmek, oldurmaya kalkmak, yalan uydurmak anlamına. Nasıl
böyle savruk bir zihinle bakıyorsunuz.
88-) Ve kıylihi ya Rabbi inne haülai kavmün lâ yu'minun;
Onun
sözü: "Yâ Rabbi, bunlar iman etmeyen bir toplumdur!" (A.Hulusi)
88 - Onun
ya rab! demesi hakkı için her halde onlar imana gelmez bir kavımdırlar.
(Elmalı)
Ve kıylihi ya Rabbi inne haülai kavmün lâ
yu'minun ve o birilerinin içleri yanarak, daha doğrusu o elçinin içi
yanarak şöyle diyeceğini de bilir. Ey rabbim, ya Rabbi inne haülai kavmün lâ yu'minun işte bunlar inanmamakta
direnen bir kavimdir. Aslında bu bana Furkan suresinde Resulallah’ın şikayetini
akla getirdi, hatırlattı. Ya rab; inne kavmittehazû hazel Kur'âne mehcura.
(Furkan/30) bu kavim Kur’an ı terk edilmiş bir kitap olarak bıraktı. Tıpkı buna
benzeyen bir şikayet. Onun içinde öznesi belli olmayan ve öznesine sadece bir
zamirle yer alan özne, Allah’u alem Allah’ın elçisi olsa gerek. Öyle okumak
doğru okumaktır.
89-) Fasfah anhüm ve kul Selâm* fesevfe
ya'lemun;
(Rasûlüm!) Sen onlara aldırma ve: "Selâm" de! Yakında
bilecekler (işin hakikatini)! (A.Hulusi)
89 - Şimdi
sen onlardan sarfı nazar et de selâm: de, artık ileride bileceklerdir. (Elmalı)
Fasfah anhüm ve kul Selâmun fesevfe ya'lemun fakat sen
verdikleri selamı güzel bir tavırla karşıla. Aslında verdikleri selam ibaresi
ayette yok. Fakat Hud/69. ayetine dayanarak böyle anlıyorum selâmun gelmesinden dolayı. Selamen gelseydi böyle anlamayacaktım.
Güzel bir tavırla onların selamını karşıla ve size selâm olsun de. Nasıl olsa
gerçeği zamanı gelince öğrenecekler.
Evet, verdikleri selamı al, her
ne olursa olsun onlarla irtibatı yine de kesme. Yani onlardan umut kesme.
Ölünceye kadar onlara daveti götür. Unutma Allah umut kesmiyor, senin umut
kesmen gerkemiyor. Bu anlamda ..idfa' Billetiy hiye Ahsen… (Fussilet/34) tezini en güzel şekilde savun ayetini, bu ayetin
ışığında anlamak lazım.
“Ve ahiru
davahüm enil hamdülillahi rabbil alemiyn”
Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan
Allah’a hamd’adır.
155. Videonun sonu.
155. videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder