C sayfasından devam
20-) Ve inniy 'uztü Bi Rabbiy ve Rabbiküm en
tercumun;
"Beni
taşlayarak öldürme arzunuzdan Rabbim (Hakikatim
olan Esmâ kuvvesine) ve sizin de Rabbiniz
olana (hakikatinize) sığındım." (A.Hulusi)
20 -
Ve haberiniz olsun ki ben sizin beni recminizden rabbim ve rabbinize
sığınmışımdır. (Elmalı)
Ve inniy 'uztü Bi Rabbiy ve Rabbiküm en
tercumun iyi bilin ki ben sizin bana dönük saldırınızdan benim de,
sizin de rabbiniz olan Allah’a sığınmışım. Lafzen taşlamanız en tercümun,
taşlamanızdan. Saldırınız diye çevirdim. Kasas suresinin 33. ayetine eğer
bakarsak bunun suikast olduğunu anlarız. Yani bunu böyle yorumlamamız Kasas/33
le daha doğru olur. Yani suikastınızdan benim de sizin de rabbiniz olan Allah’a
sığınırım.
21-) Ve in lem tu'minu liy fa'tezilun;
"Bana
iman etmediyseniz, hiç olmazsa benden uzaklaşın!" (A.Hulusi)
21 -
Onun için eğer bana iman etmezseniz bari benden çekilin. (Elmalı)
Ve in lem tu'minu liy fa'tezilun ve
eğer bana inanmıyorsanız beni yolumdan alıkoymayın, yolumdan çekilin eğer bana
inanmıyorsanız. Sözün gücünü, gücün sözü ile bastırmaya çalışan bir akıl görüyoruz
burada. Firavunun ve hempalarının aklı. Musa sözün gücünü kullanıyor, onlar
gücün sözünü kullanıyorlar. Onun içinde Musa diyor; Bana inanmıyorsanız
yolumdan çekilin, önümde durmayın. Ben tebliğimi yapayım, hatta vazifemi
yapayım alıp götüreyim İsrail oğullarını ve bana inanan müminleri. Ama
firavunun cevabı evet olmuyor. amentüm
..lehu kable en
azene leküm. (Şûarâ/49) Tıpkı mümin olan sihirbazlara
söylediği gibi. Şimdi benden izin almadan iman ettiniz ha? le
ukattı'anne eydiyeküm ve ercüleküm min hılafin. ve leusallibenneküm ecme'ıyn
(Şûarâ/49) ellerinizi ve ayaklarınızı buy muhalefetinizden dolayı
keseceğim ve topunuzu asacağım diye tehdit ediyor be bunu da yapıyor. İşte
gücün sözü böyle yapar. Sözün gücü ile baş edemeyince işkence, yok etme ve
canına kastedme gibi gelir Tarih boyunca bu bugün de böyle olmakta. Her mü’mine
düşen sözün gücünü yükseltmek olmalıdır. Gücün sözcüleri karşısında.
22-) Fedea Rabbehu enne haülai kavmün mücrimun;
(Musa da) Rabbine yöneldi:
"Bunlar suçlu (şirk koşan) bir toplum!" (A.Hulusi)
22 -
Sonra rabbine duâ etti: bak bunlar mücrim bir kavim dedi. (Elmalı)
Fedea Rabbehu enne haülai kavmün mücrimun
olan oldu. Oradaki fa o anlama geliyor, olan oldu. O da rabbine işte bunların
günaha batmış bir toplum olduğu kesinleşmiştir diye şikayette bulundu.
23-) Feesri Bi 'ıbadiy leylen inneküm
müttebe'un;
(Rabbi dedi ki):
"Kullarımı gece oradan yürüt (uzaklaştır)... Muhakkak ki siz izleneceksiniz." (A.Hulusi)
23 - Hemen;
buyurdu; kullarımı geceleyin yürüt, çünkü siz takıp olunacaksınız. (Elmalı)
Feesri Bi 'ıbadiy leylen inneküm müttebe'un
rabbi ona geceleyin yola düş dedi. Ama unutma ki mutlaka takip edileceksiniz.
Yani firavun sizi askerleri ile takip edecek, ardınıza düşecek.
24-) Vetrukil bahre rehva* innehüm cündün
muğrakun;
"Denizi
açık olduğu hâlde bırak... Muhakkak ki onlar boğulmuş bir ordudur." (A.Hulusi)
24 - Ve denizi açık bırak, çünkü onlar ordu halinde
gelip gark olunacaklar. (Elmalı)
Vetrukil bahre rehva innehüm cündün muğrakun
Bir de denizi olduğu gibi bırak. Çünkü onlar boğulmaya mahkum bir ordudur
buyurmuştu Allah. İlk muhataplara zımnen her firavunun bir kızıl denizi, veya
her firavunun bir Musa’sı vardır uyarısı bu. Aslında son muhatap olan bizler
içinde geçerli değil mi. Belki mü’minlere de bir işaret var burada. İsrail
oğullarına tıpkı işaret olduğu gibi. Firavundan kurtulmakla iş bitmiyor. Peki
ne gerekiyor? Firavundan kurtulunur ama, kurtulduktan sonra Yahudileşmekten
kurtulamazsa İsrail oğulları gibi, o zaman kendi firavununu kendisi çıkarmış
olur. Dolayısıyla kendisi firavunlaşmış oluyor. İşte ona da bir ima ve işaret
var gibi geliyor ayette.
25-) Kem tereku min cennatin ve 'uyun;
Nice
cennet (bahçe)
ve gözelerini terk ettiler. (A.Hulusi)
25 - Neler
terk etmişlerdi: ne Cennetler, ne kaynaklar, (Elmalı)
Kem tereku min cennatin ve 'uyun
geriye nice nice bahçeler ve su kaynakları bıraktılar. Firavunun medeniyetinden
geriye kalanlar bunlar.
26-) Ve züru'ın ve mekamin keriym;
Nice
ekinler ve güzel mekânlarını da... (A.Hulusi)
26 - ne
çiftlikler, ne kerîm makam.(Elmalı).
Ve züru'ın ve mekamin keriym ve bir
nice ekili alan ve görkemli eyvan bıraktılar. Görkemli eyvan diye çevirdim mekamin keriym i, saygın konum diye de
çevrilebilir bu. Ama hep somut şeyler olduğu için bağlamında geçenler bu da
somut eyvana delalet etse gerek ki eyvan görkemli binalar, bahçelerde has
bahçelerde yapılan içinden su akan etrafında yemek yenen, hatta eğlenceler
yapılan, yatılan ve muhteşem, bir kısmı açık seyir terasları da diyebiliriz
eyvan.
27-) Ve na'metin kânu fiyha fakihiyn;
Keyif
aldıkları nice nimeti de! (A.Hulusi)
27 - Ve
içinde zevk sürdükleri ne nimet ve refah. (Elmalı)
Ve na'metin kânu fiyha fakihiyn (alttaki
ayetle bitişik)
28-) Kezâlike ve evrasnâha kavmen âhariyn;
İşte
böyle... Onları başka bir topluma miras kıldık. (A.Hulusi)
28 - Evet
öyle ve hep onları başka bir kavime miras kıldık. (Elmalı)
Ve na'metin kânu fiyha fakihiyne Kezâlik ve orada mevcut keyif verici daha bir
nice nimet işte böylece geride kalmış oldu. Yani dünyanın nimetleri bile onlara
kalmadı, dünyanın nimetlerini de bıraktılar, gittiler. Neye yaradı peki? Dünya
nimetleri yar olmadı, ahiretin nimetine de kavuşamayacaklar, akıllılık mı bu
diye zımnen sormuş oluyor.
ve evrasnâha kavmen âhariyn sonuçta
biz onların bıraktıklarına başka toplumları varis kıldık. Yani mahkeme kadıya
mülk değil, hiçbir yer yüzü nimeti sonsuzca insana verilmeyecek. Dolayısıyla
geçici, onun için de nöbet değişir. Bugün yer yüzünde tanrılık taslayanlar
yarın ellerinde ki tüm nimet alınıp perişan bir halde hesaba çekilirler.
29-) Fema beket aleyhimüs Semaü vel Ardu ve ma
kânu münzariyn;
Onlara
(bedensellikte boğulanlara) semâ ve arz ağlamadı ve onlar nazar edilenlerden
olmadılar. (A.Hulusi)
29 - Bin
netice ne Gök ağladı üzerlerine ne Yer ne de imhal olundular. (Elmalı)
Fema beket aleyhimüs Semaü vel Ardu ve ma kânu
münzariyn ne gök ağladı onlara ne de yer ağladı ve ne de cezaları
ertelendi. Yani vazgeçilmez olduğunu düşünenler, arkalarından ağlayacak tek
kişi bulamayacaklar. Firavunlaşmış her
akıl vazgeçilmez olduğunu düşünür. Ama çekip gidince de arkalarından kimse
ağlamaz.
30-) Ve lekad necceyna beniy israiyle minel
azâbil mühiyn;
Andolsun
ki İsrailoğullarını o aşağılayıcı azaptan kurtardık... (A.Hulusi)
30 - Celâlim
hakkı için, Beni İsraîl’i kurtarmıştık: o ihanetli azâptan. (Elmalı)
Ve lekad necceyna beniy israiyle minel azâbil
mühiyn böylece biz İsrail oğullarını aşağılayıcı bir beladan
kurtarmış olduk. Aşağılayıcı bela Firavunun onları köleleştirmesi, onları köle
gibi kullanması, hür olmalarına rağmen.
31-) Min fir'avn* innehu kâne aliyen minel
müsrifiyn;
Firavun'dan
(benliğin sembolü)! Muhakkak ki O, üstünlük taslayan, israf edenlerden (hakikatindeki kuvveleri boşa harcayan) idi. (A.Hulusi)
31 - Firavundan,
çünkü o üstün müsriflerden idi. (Elmalı)
Min fir'avn Firavundan kurtardı. innehu kâne aliyen
minel müsrifiyn çünkü o haddini bilmez küstahlaşanlardan biriydi.
32-) Ve lekadıhternahüm alâ 'ılmin alel
alemiyn;
Andolsun
ki onları (İsrailoğullarını), bir İLİM ile âlemlere (insanlar) üstün seçtik! (A.Hulusi)
32 - Ve
şanım hakkı için: biz onları bir ilim üzere âlemîne karşı ihtiyar eylemiştik.
(Elmalı)
Ve lekadıhternahüm alâ 'ılmin alel alemiyn
doğrusu onları olacakları bile bile çağdaşları olan tüm toplumlar içerisinden
işte böyle seçtik. Ne demek ‘ala İlmin? Ben olacakları bile bile diye çevirdim.
Yani olacak nedir peki? Allah bile bile, neyi bile bile onları seçmiştir?
Burada bir ima görüyorum, o ima da İsrail oğullarının ilerde nankörlük
yapacaklarını, seçilmişliği istismar edeceklerini, bunu Allah’ın seçilmiş kavmi
biçimine dönüştürerek kendileri dışındaki insanlara zulmetmenin gerekçesi
yapacaklarını bile bile gibi anlıyorum. Dolayısıyla Kur’an da İsrail
oğullarının Yahudileşme sürecini anlatan ayette bize yardımcı oluyor bu konuda.
..nahnü
ebnaullahi ve ehıbbauHU.. (Maide/18) biz Allah'ın oğulları ve
dostlarıyız. İşte Allah’ın kendilerine vahiy emanetini verip vahye varis olarak
seçmesini Allah’ın kendilerine torpil geçmesi (Haşa) olarak lanse ediyorlardı.
Bu bir istismardı. Bunu bile bile onlara bu görevi tevdi ettik denilmektedir
diye düşünüyorum ‘ala ilmin ifadesi
ile.
33-) Ve ateynahüm minel âyâti ma fiyhi belaun
mubiyn;
Onlara
içinde apaçık bir imtihan olan işaretlerden verdik. (A.Hulusi)
33 - Ve
onlara âyetlerden öylesini vermiştik ki onda açık bir nimet ile imtihan vardı.
(Elmalı)
Ve ateynahüm minel âyâti ma fiyhi belaun mubiyn
ve onlara apaçık bir sınav içeren mucizevi işaretler vermiştik. İsrail
oğullarını seçmesi, onları üstün kılması, men ve selva vermesi onlar için hem
birer nimetti hem de bir bela, yani iptila, yani imtihan idi. Onlar nimeti
gördüler imtihanı görmediler. Yani nimetin ön yüzünü gördüler, arka yüzünde ki
imtihanı görmediler.
34-) İnne haülai le yekulun;
Muhakkak
ki bunlar şöyle derler: (A.Hulusi)
34 - Fakat
şu berikiler diyorlar ki: (Elmalı)
İnne haülai le yekulun bütün bunlara
rağmen, yani bütün bu geçmiş örneklere rağmen şu berikiler yine de şöyle
diyecekler. Ben burada ki haülai ile bir üstte ki İsrail oğullarının değil, 16.
ayete kadar kendilerine hitap edilen vahyin ilk muhatabı müşriklerin
kastedildiğini düşünüyorum. Onun içinde çeviriyi bu şekilde yaptım. Yani
müşrikler, çünkü esas muhatap onlar. Burada parantez kapanıp asıl muhataba
dönülüyor. Ne diyorlar onlar?
35-) İn hiye illâ mevtetünel ula ve ma nahnu Bi
münşeriyn;
"O
ilk ölümümüzden ilerisi yok; biz ölüm sonrasında diriltilecek değiliz!" (A.Hulusi)
35 - ilk
ölümümüzden ilerisi yok ve biz yeniden neşrolunacak değiliz. (Elmalı)
İn hiye illâ mevtetünel ula ve ma nahnu Bi
münşeriyn ölüm, şu bizi bekleyen ilk ve tek ölümümüzdür ve biz asla
bir daha hayata dönmeyeceğiz. Yani yine de bunu demekte ısrar edecekler onlar.
İnsanı firavunlaştıran eylemlerin en temelinde bu yatıyor demek ki bunu söyledi
Kur’an. Yani sorumluluğunu üstlenmemek insanı firavunlaştırır. Onun için de
onlar ahireti inkar ettiler, çünkü yaptıklarının sorumluluğunu üstlenmemek
istiyorlardı.
36-) Fe'tu Bi abaina in küntüm sadikıyn;
"Eğer
sözünüz doğruysa haydi atalarımızı getirin!" (A.Hulusi)
36 - Haydi
getirin babalarımızı doğru iseniz. (Elmalı)
Fe'tu Bi abaina in küntüm sadikıyn
ama eğer bu sözünüzde sadıksanız haydi geri getirin atalarımızı, babalarımızı
diye de meydan okudular. Babalarımızı geri getirin. Niye? Soralım onlara siz
dirildiniz mi diye. Veyahutta babalarımızı geri getirin, eğer bizi böyle bir
akıbet bekleyecekse onlardan hesap soralım. Bu manaya da geliyor olabilir.
37-) Ehüm hayrun em kavmü tübbe'ın velleziyne
min kablihim* ehleknahüm, innehüm kânu mücrimiyn;
Onlar
mı daha hayırlı yoksa Tubba' (Yemen hükümdarına
verilen ad) halkı ve onlardan (Tubba' halkından) öncekiler
mi? Onları helâk ettik! Muhakkak ki onlar suçlular (şirk ehli) idiler. (A.Hulusi)
37 - Ya
onlar mı hayırlı? Yoksa Tübbain kavmi ve onlardan evvelkiler mi? Hep onları
helâk ettik, çünkü mücrim idiler. (Elmalı)
Ehüm hayrun em kavmü tübbe'ın velleziyne min
kablihim* ehleknahüm, innehüm kânu mücrimiyn ne yanionlar günaha
gömülüp gittikleri için kendilerini helak ettiğimiz Tübba kavminden ve onlardan
öncekilerden daha mı değerliler. Tübba kavminin, onların hafızasında ki yerini
bilmeden bu ayeti anlayamayız. Tübba kavmi M.Ö. 2. yy. dan, M.S. 4. yy. a kadar
yaşamış Himyer kıralları. Güney Arabistanın tamamında hakim olmuş ve etrafında
ki krallıkları da kendilerine tabi kıldığı için Tübba ismi verilmiş Krallar.
Bunlar o kadar görkemli bir uygarlık kurmuşlardı ki bölgede efsane olmuş
anlatıla gelmişti o güne kadar.
Onun için vahiy soruyor siz daha
mı değerlisiniz onlardan. Yani onlara kıydık ta size mi kıyamayacağız. Veya
daha mı değerlisiniz derken Hz. Aişe’den gelen bir rivayeti; Bu krallar
içerisinden bazıları çok güzel insanlardı. Hatta bunlar içerisinde Mü’min
olanlar çıkmıştı, hatta gelecekte bölgeden bir peygamber geleceğini duyanlar
bir hatıra bırakmıştılar bölgeye, Mekke ve Medine’ye. Bazı çeşmeler
yaptırdıkları rivayet olunur. Yani o zalim Kralların içinden böyle iyileri de
çıkmalarına rağmen onların medeniyetini mahvettikte sizin içinizden hiç iyi
çıkmamışken böyle mi, size farklı mı davranalım. Siz daha mı değerlisiniz.
Demeye getiriyor.
38-) Ve ma hâlâknes Semavati vel Arda ve ma
beynehüma la'ıbiyn;
Semâları,
arzı ve ikisi arasında olanları oyun olsun diye halk etmedik... (A.Hulusi)
38 - Ve biz o
Göklerle Yeri ve aralarındakileri oyunculukla yaratmadık. (Elmalı)
Ve ma hâlâknes Semavati vel Arda ve ma
beynehüma la'ıbiyn bakın biz gökleri, yeri ve bu ikisi arasında
kileri oyun olsun diye yaratmadık.
35 ve 36. ayetlerde ki ahireti
inkar eden akla cevap bu ayet. Ahiretin inkarı hayatı ve varlığın anlamsız ve
amaçsız olduğunu söylemektir. Bir insan ahireti inkar ediyorsa zımnen hayat
anlamsız ve amaçsız demek istiyordur. Dolayısıyla hayata oyun olarak bakıyor.
Dünyaya luna park olarak bakıyor böyle bir insan. Tabii kendisine de oyun
çocuğu olarak bakıyordur mutlaka. Onun için;
ve
yetefekkerune fiy halkıs Semavati vel Ard. (A.İmran/191)
Onlar göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler Rabbenâ mâ
halakte hazâ batılâ düşündükten sonra da ya rabbi sen bunları boşuna
yaratmadın derler. Sen bunları amaçsız, anlamsız yaratmadın derler.
39-) Ma hâlâknahüma illâ Bil Hakkı ve lâkinne
ekserehüm lâ ya'lemun;
Biz
onları yalnızca Hak (Esmâ özelliklerimizin
açığa çıkışı) olarak yarattık! Ne var ki
onların çoğunluğu (bu hakikati) bilmezler. (A.Hulusi)
39 - İkisini
de ancak hak sebebiyle yarattık ve lâkin pek çokları bilmezler. (Elmalı)
Ma hâlâknahüma illâ Bil Hakkı ve lâkinne
ekserehüm lâ ya'lemun ama bunları başka değil sadece gerçek bir amaç
uğruna yarattık ki onların çoğu bunu kavramıyor. Biz bütün bunları gerçek bir
amaç ile yarattık ama onların çoğu bunu bile kavramıyor.
Devam ediyor E sayfasına geçiniz.
156. videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder