11 Temmuz 2013 Perşembe

İslamoğlu Tef. Ders. DUHAN (20 - 39) (156-D)



C sayfasından devam


20-) Ve inniy 'uztü Bi Rabbiy ve Rabbiküm en tercumun;

"Beni taşlayarak öldürme arzunuzdan Rabbim (Hakikatim olan Esmâ kuvvesine) ve sizin de Rabbiniz olana (hakikatinize) sığındım." (A.Hulusi)

20 - Ve haberiniz olsun ki ben sizin beni recminizden rabbim ve rabbinize sığınmışımdır. (Elmalı)


Ve inniy 'uztü Bi Rabbiy ve Rabbiküm en tercumun iyi bilin ki ben sizin bana dönük saldırınızdan benim de, sizin de rabbiniz olan Allah’a sığınmışım. Lafzen taşlamanız en tercümun, taşlamanızdan. Saldırınız diye çevirdim. Kasas suresinin 33. ayetine eğer bakarsak bunun suikast olduğunu anlarız. Yani bunu böyle yorumlamamız Kasas/33 le daha doğru olur. Yani suikastınızdan benim de sizin de rabbiniz olan Allah’a sığınırım.


21-) Ve in lem tu'minu liy fa'tezilun;

"Bana iman etmediyseniz, hiç olmazsa benden uzaklaşın!" (A.Hulusi)

21 - Onun için eğer bana iman etmezseniz bari benden çekilin. (Elmalı)


Ve in lem tu'minu liy fa'tezilun ve eğer bana inanmıyorsanız beni yolumdan alıkoymayın, yolumdan çekilin eğer bana inanmıyorsanız. Sözün gücünü, gücün sözü ile bastırmaya çalışan bir akıl görüyoruz burada. Firavunun ve hempalarının aklı. Musa sözün gücünü kullanıyor, onlar gücün sözünü kullanıyorlar. Onun içinde Musa diyor; Bana inanmıyorsanız yolumdan çekilin, önümde durmayın. Ben tebliğimi yapayım, hatta vazifemi yapayım alıp götüreyim İsrail oğullarını ve bana inanan müminleri. Ama firavunun cevabı evet olmuyor. amentüm

..lehu kable en azene leküm. (Şûarâ/49) Tıpkı mümin olan sihirbazlara söylediği gibi. Şimdi benden izin almadan iman ettiniz ha? le ukattı'anne eydiyeküm ve ercüleküm min hılafin. ve leusallibenneküm ecme'ıyn (Şûarâ/49) ellerinizi ve ayaklarınızı buy muhalefetinizden dolayı keseceğim ve topunuzu asacağım diye tehdit ediyor be bunu da yapıyor. İşte gücün sözü böyle yapar. Sözün gücü ile baş edemeyince işkence, yok etme ve canına kastedme gibi gelir Tarih boyunca bu bugün de böyle olmakta. Her mü’mine düşen sözün gücünü yükseltmek olmalıdır. Gücün sözcüleri karşısında.


22-) Fedea Rabbehu enne haülai kavmün mücrimun;

(Musa da) Rabbine yöneldi: "Bunlar suçlu (şirk koşan) bir toplum!" (A.Hulusi)

22 - Sonra rabbine duâ etti: bak bunlar mücrim bir kavim dedi. (Elmalı)


Fedea Rabbehu enne haülai kavmün mücrimun olan oldu. Oradaki fa o anlama geliyor, olan oldu. O da rabbine işte bunların günaha batmış bir toplum olduğu kesinleşmiştir diye şikayette bulundu.


23-) Feesri Bi 'ıbadiy leylen inneküm müttebe'un;

(Rabbi dedi ki): "Kullarımı gece oradan yürüt (uzaklaştır)... Muhakkak ki siz izleneceksiniz." (A.Hulusi)

23 - Hemen; buyurdu; kullarımı geceleyin yürüt, çünkü siz takıp olunacaksınız. (Elmalı)


Feesri Bi 'ıbadiy leylen inneküm müttebe'un rabbi ona geceleyin yola düş dedi. Ama unutma ki mutlaka takip edileceksiniz. Yani firavun sizi askerleri ile takip edecek, ardınıza düşecek.


24-) Vetrukil bahre rehva* innehüm cündün muğrakun;

"Denizi açık olduğu hâlde bırak... Muhakkak ki onlar boğulmuş bir ordudur." (A.Hulusi)

24 -  Ve denizi açık bırak, çünkü onlar ordu halinde gelip gark olunacaklar. (Elmalı)


Vetrukil bahre rehva innehüm cündün muğrakun Bir de denizi olduğu gibi bırak. Çünkü onlar boğulmaya mahkum bir ordudur buyurmuştu Allah. İlk muhataplara zımnen her firavunun bir kızıl denizi, veya her firavunun bir Musa’sı vardır uyarısı bu. Aslında son muhatap olan bizler içinde geçerli değil mi. Belki mü’minlere de bir işaret var burada. İsrail oğullarına tıpkı işaret olduğu gibi. Firavundan kurtulmakla iş bitmiyor. Peki ne gerekiyor? Firavundan kurtulunur ama, kurtulduktan sonra Yahudileşmekten kurtulamazsa İsrail oğulları gibi, o zaman kendi firavununu kendisi çıkarmış olur. Dolayısıyla kendisi firavunlaşmış oluyor. İşte ona da bir ima ve işaret var gibi geliyor ayette.


25-) Kem tereku min cennatin ve 'uyun;

Nice cennet (bahçe) ve gözelerini terk ettiler. (A.Hulusi)

25 - Neler terk etmişlerdi: ne Cennetler, ne kaynaklar, (Elmalı)


Kem tereku min cennatin ve 'uyun geriye nice nice bahçeler ve su kaynakları bıraktılar. Firavunun medeniyetinden geriye kalanlar bunlar.


26-) Ve züru'ın ve mekamin keriym;

Nice ekinler ve güzel mekânlarını da... (A.Hulusi)

26 - ne çiftlikler, ne kerîm makam.(Elmalı).


Ve züru'ın ve mekamin keriym ve bir nice ekili alan ve görkemli eyvan bıraktılar. Görkemli eyvan diye çevirdim mekamin keriym i, saygın konum diye de çevrilebilir bu. Ama hep somut şeyler olduğu için bağlamında geçenler bu da somut eyvana delalet etse gerek ki eyvan görkemli binalar, bahçelerde has bahçelerde yapılan içinden su akan etrafında yemek yenen, hatta eğlenceler yapılan, yatılan ve muhteşem, bir kısmı açık seyir terasları da diyebiliriz eyvan.


27-) Ve na'metin kânu fiyha fakihiyn;

Keyif aldıkları nice nimeti de! (A.Hulusi)

27 - Ve içinde zevk sürdükleri ne nimet ve refah. (Elmalı)


Ve na'metin kânu fiyha fakihiyn (alttaki ayetle bitişik)


28-) Kezâlike ve evrasnâha kavmen âhariyn;

İşte böyle... Onları başka bir topluma miras kıldık. (A.Hulusi)

28 - Evet öyle ve hep onları başka bir kavime miras kıldık. (Elmalı)


Ve na'metin kânu fiyha fakihiyne Kezâlik ve orada mevcut keyif verici daha bir nice nimet işte böylece geride kalmış oldu. Yani dünyanın nimetleri bile onlara kalmadı, dünyanın nimetlerini de bıraktılar, gittiler. Neye yaradı peki? Dünya nimetleri yar olmadı, ahiretin nimetine de kavuşamayacaklar, akıllılık mı bu diye zımnen sormuş oluyor.

ve evrasnâha kavmen âhariyn sonuçta biz onların bıraktıklarına başka toplumları varis kıldık. Yani mahkeme kadıya mülk değil, hiçbir yer yüzü nimeti sonsuzca insana verilmeyecek. Dolayısıyla geçici, onun için de nöbet değişir. Bugün yer yüzünde tanrılık taslayanlar yarın ellerinde ki tüm nimet alınıp perişan bir halde hesaba çekilirler.


29-) Fema beket aleyhimüs Semaü vel Ardu ve ma kânu münzariyn;

Onlara (bedensellikte boğulanlara) semâ ve arz ağlamadı ve onlar nazar edilenlerden olmadılar. (A.Hulusi)

29 - Bin netice ne Gök ağladı üzerlerine ne Yer ne de imhal olundular. (Elmalı)


Fema beket aleyhimüs Semaü vel Ardu ve ma kânu münzariyn ne gök ağladı onlara ne de yer ağladı ve ne de cezaları ertelendi. Yani vazgeçilmez olduğunu düşünenler, arkalarından ağlayacak tek kişi  bulamayacaklar. Firavunlaşmış her akıl vazgeçilmez olduğunu düşünür. Ama çekip gidince de arkalarından kimse ağlamaz.


30-) Ve lekad necceyna beniy israiyle minel azâbil mühiyn;

Andolsun ki İsrailoğullarını o aşağılayıcı azaptan kurtardık... (A.Hulusi)

30 - Celâlim hakkı için, Beni İsraîl’i kurtarmıştık: o ihanetli azâptan. (Elmalı)


Ve lekad necceyna beniy israiyle minel azâbil mühiyn böylece biz İsrail oğullarını aşağılayıcı bir beladan kurtarmış olduk. Aşağılayıcı bela Firavunun onları köleleştirmesi, onları köle gibi kullanması, hür olmalarına rağmen.


31-) Min fir'avn* innehu kâne aliyen minel müsrifiyn;

Firavun'dan (benliğin sembolü)! Muhakkak ki O, üstünlük taslayan, israf edenlerden (hakikatindeki kuvveleri boşa harcayan) idi. (A.Hulusi)

31 - Firavundan, çünkü o üstün müsriflerden idi. (Elmalı)


Min fir'avn Firavundan kurtardı. innehu kâne aliyen minel müsrifiyn çünkü o haddini bilmez küstahlaşanlardan biriydi.


32-) Ve lekadıhternahüm alâ 'ılmin alel alemiyn;

Andolsun ki onları (İsrailoğullarını), bir İLİM ile âlemlere (insanlar) üstün seçtik! (A.Hulusi)

32 - Ve şanım hakkı için: biz onları bir ilim üzere âlemîne karşı ihtiyar eylemiştik. (Elmalı)


Ve lekadıhternahüm alâ 'ılmin alel alemiyn doğrusu onları olacakları bile bile çağdaşları olan tüm toplumlar içerisinden işte böyle seçtik. Ne demek ‘ala İlmin? Ben olacakları bile bile diye çevirdim. Yani olacak nedir peki? Allah bile bile, neyi bile bile onları seçmiştir? Burada bir ima görüyorum, o ima da İsrail oğullarının ilerde nankörlük yapacaklarını, seçilmişliği istismar edeceklerini, bunu Allah’ın seçilmiş kavmi biçimine dönüştürerek kendileri dışındaki insanlara zulmetmenin gerekçesi yapacaklarını bile bile gibi anlıyorum. Dolayısıyla Kur’an da İsrail oğullarının Yahudileşme sürecini anlatan ayette bize yardımcı oluyor bu konuda.

..nahnü ebnaullahi ve ehıbbauHU.. (Maide/18) biz Allah'ın oğulları ve dostlarıyız. İşte Allah’ın kendilerine vahiy emanetini verip vahye varis olarak seçmesini Allah’ın kendilerine torpil geçmesi (Haşa) olarak lanse ediyorlardı. Bu bir istismardı. Bunu bile bile onlara bu görevi tevdi ettik denilmektedir diye düşünüyorum ‘ala ilmin ifadesi ile.


33-) Ve ateynahüm minel âyâti ma fiyhi belaun mubiyn;

Onlara içinde apaçık bir imtihan olan işaretlerden verdik. (A.Hulusi)

33 - Ve onlara âyetlerden öylesini vermiştik ki onda açık bir nimet ile imtihan vardı. (Elmalı)


Ve ateynahüm minel âyâti ma fiyhi belaun mubiyn ve onlara apaçık bir sınav içeren mucizevi işaretler vermiştik. İsrail oğullarını seçmesi, onları üstün kılması, men ve selva vermesi onlar için hem birer nimetti hem de bir bela, yani iptila, yani imtihan idi. Onlar nimeti gördüler imtihanı görmediler. Yani nimetin ön yüzünü gördüler, arka yüzünde ki imtihanı görmediler.


34-) İnne haülai le yekulun;

Muhakkak ki bunlar şöyle derler: (A.Hulusi)

34 - Fakat şu berikiler diyorlar ki: (Elmalı)


İnne haülai le yekulun bütün bunlara rağmen, yani bütün bu geçmiş örneklere rağmen şu berikiler yine de şöyle diyecekler. Ben burada ki haülai ile bir üstte ki İsrail oğullarının değil, 16. ayete kadar kendilerine hitap edilen vahyin ilk muhatabı müşriklerin kastedildiğini düşünüyorum. Onun içinde çeviriyi bu şekilde yaptım. Yani müşrikler, çünkü esas muhatap onlar. Burada parantez kapanıp asıl muhataba dönülüyor. Ne diyorlar onlar?


35-) İn hiye illâ mevtetünel ula ve ma nahnu Bi münşeriyn;

"O ilk ölümümüzden ilerisi yok; biz ölüm sonrasında diriltilecek değiliz!" (A.Hulusi)

35 - ilk ölümümüzden ilerisi yok ve biz yeniden neşrolunacak değiliz. (Elmalı)


İn hiye illâ mevtetünel ula ve ma nahnu Bi münşeriyn ölüm, şu bizi bekleyen ilk ve tek ölümümüzdür ve biz asla bir daha hayata dönmeyeceğiz. Yani yine de bunu demekte ısrar edecekler onlar. İnsanı firavunlaştıran eylemlerin en temelinde bu yatıyor demek ki bunu söyledi Kur’an. Yani sorumluluğunu üstlenmemek insanı firavunlaştırır. Onun için de onlar ahireti inkar ettiler, çünkü yaptıklarının sorumluluğunu üstlenmemek istiyorlardı.


36-) Fe'tu Bi abaina in küntüm sadikıyn;

"Eğer sözünüz doğruysa haydi atalarımızı getirin!" (A.Hulusi)

36 - Haydi getirin babalarımızı doğru iseniz. (Elmalı)


Fe'tu Bi abaina in küntüm sadikıyn ama eğer bu sözünüzde sadıksanız haydi geri getirin atalarımızı, babalarımızı diye de meydan okudular. Babalarımızı geri getirin. Niye? Soralım onlara siz dirildiniz mi diye. Veyahutta babalarımızı geri getirin, eğer bizi böyle bir akıbet bekleyecekse onlardan hesap soralım. Bu manaya da geliyor olabilir.


37-) Ehüm hayrun em kavmü tübbe'ın velleziyne min kablihim* ehleknahüm, innehüm kânu mücrimiyn;

Onlar mı daha hayırlı yoksa Tubba' (Yemen hükümdarına verilen ad) halkı ve onlardan (Tubba' halkından) öncekiler mi? Onları helâk ettik! Muhakkak ki onlar suçlular (şirk ehli) idiler. (A.Hulusi)

37 - Ya onlar mı hayırlı? Yoksa Tübbain kavmi ve onlardan evvelkiler mi? Hep onları helâk ettik, çünkü mücrim idiler. (Elmalı)


Ehüm hayrun em kavmü tübbe'ın velleziyne min kablihim* ehleknahüm, innehüm kânu mücrimiyn ne yanionlar günaha gömülüp gittikleri için kendilerini helak ettiğimiz Tübba kavminden ve onlardan öncekilerden daha mı değerliler. Tübba kavminin, onların hafızasında ki yerini bilmeden bu ayeti anlayamayız. Tübba kavmi M.Ö. 2. yy. dan, M.S. 4. yy. a kadar yaşamış Himyer kıralları. Güney Arabistanın tamamında hakim olmuş ve etrafında ki krallıkları da kendilerine tabi kıldığı için Tübba ismi verilmiş Krallar. Bunlar o kadar görkemli bir uygarlık kurmuşlardı ki bölgede efsane olmuş anlatıla gelmişti o güne kadar.

Onun için vahiy soruyor siz daha mı değerlisiniz onlardan. Yani onlara kıydık ta size mi kıyamayacağız. Veya daha mı değerlisiniz derken Hz. Aişe’den gelen bir rivayeti; Bu krallar içerisinden bazıları çok güzel insanlardı. Hatta bunlar içerisinde Mü’min olanlar çıkmıştı, hatta gelecekte bölgeden bir peygamber geleceğini duyanlar bir hatıra bırakmıştılar bölgeye, Mekke ve Medine’ye. Bazı çeşmeler yaptırdıkları rivayet olunur. Yani o zalim Kralların içinden böyle iyileri de çıkmalarına rağmen onların medeniyetini mahvettikte sizin içinizden hiç iyi çıkmamışken böyle mi, size farklı mı davranalım. Siz daha mı değerlisiniz. Demeye getiriyor.


38-) Ve ma hâlâknes Semavati vel Arda ve ma beynehüma la'ıbiyn;

Semâları, arzı ve ikisi arasında olanları oyun olsun diye halk etmedik... (A.Hulusi)

 38 - Ve biz o Göklerle Yeri ve aralarındakileri oyunculukla yaratmadık. (Elmalı)


Ve ma hâlâknes Semavati vel Arda ve ma beynehüma la'ıbiyn bakın biz gökleri, yeri ve bu ikisi arasında kileri oyun olsun diye yaratmadık.

35 ve 36. ayetlerde ki ahireti inkar eden akla cevap bu ayet. Ahiretin inkarı hayatı ve varlığın anlamsız ve amaçsız olduğunu söylemektir. Bir insan ahireti inkar ediyorsa zımnen hayat anlamsız ve amaçsız demek istiyordur. Dolayısıyla hayata oyun olarak bakıyor. Dünyaya luna park olarak bakıyor böyle bir insan. Tabii kendisine de oyun çocuğu olarak bakıyordur mutlaka. Onun için;

ve yetefekkerune fiy halkıs Semavati vel Ard. (A.İmran/191) Onlar göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler Rabbenâ mâ halakte hazâ batılâ düşündükten sonra da ya rabbi sen bunları boşuna yaratmadın derler. Sen bunları amaçsız, anlamsız yaratmadın derler.


39-) Ma hâlâknahüma illâ Bil Hakkı ve lâkinne ekserehüm lâ ya'lemun;

Biz onları yalnızca Hak (Esmâ özelliklerimizin açığa çıkışı) olarak yarattık! Ne var ki onların çoğunluğu (bu hakikati) bilmezler. (A.Hulusi)

39 - İkisini de ancak hak sebebiyle yarattık ve lâkin pek çokları bilmezler. (Elmalı)


Ma hâlâknahüma illâ Bil Hakkı ve lâkinne ekserehüm lâ ya'lemun ama bunları başka değil sadece gerçek bir amaç uğruna yarattık ki onların çoğu bunu kavramıyor. Biz bütün bunları gerçek bir amaç ile yarattık ama onların çoğu bunu bile kavramıyor.

Devam ediyor E sayfasına geçiniz.
156. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder