C sayfasından devam
19-) İnnehüm len yuğnu anke minAllâhi şey'a* ve
innez zâlimiyne ba'duhüm evliyau ba'd* vAllâhu Veliyyül müttekıyn;
Muhakkak
ki onlar (hakikat dışı düşünceler) Allâh'tan (hakikatin olan
Esmâ'sından) sana (bilincine) yarar sağlayacak
bir şey oluşturmaz! Zâlimler (nefslerine
zulmedenler), birbirlerinin velileridir!
Korunanların Veliyy'i ise Allâh'tır! (A.Hulusi)
19 - Çünkü
onlar Allah dan gelecek hiç bir şey'i senden defedemezler ve çünkü zalimler
birbirlerinin velileri, Allah ise muttakilerin velisidir. (Elmalı)
İnnehüm len yuğnu anke minAllâhi şey'a
çünkü onlar Allah’tan gelecek hiçbir şeyi senden savamazlar. Yani seni Allah’a
karşı koruyamazlar. Eğer onların hevalarına uyarsan seni Allah’a karşı
koruyacak kimse olmaz. Seni bile koruyamazlar. Burada bu zımni ifade var. seni
bile koruyamazlar. Yani Allah’ın seçtiği seni bile koruyamazlarsa kimi koruya
bilirler.
ve innez zâlimiyne ba'duhüm evliyau ba'd
unutmaki zalimler hep birbirlerinin dostudurlar vAllâhu Veliyyül müttekıyn Ama Allah
var ya Allah, işte O kendisine karşı sorumluluğunun şuurunda olanların
dostudur. Muttakilerin dostudur. Allah’ın dostluğu mu daha önemli yoksa Allah
düşmanlarının dostluğu mu. Sen kimin dostluğunu arzuluyorsun. O zaman yolunu
ona göre seç.
20-) Hazâ basâiru lin Nasi ve hüden ve rahmetün
likavmin yukınun;
Bu (Kur'ân), insanlar için
kavranası gerçekler; yakîne ermiş kimseler için de hakikate erdirici ve
rahmettir. (A.Hulusi)
20 - Bu
(Kur'an) insanlara basîret nurları ve yakîn edinecek bir kavim için mahzı
hidâyet ve rahmettir. (Elmalı)
Hazâ basâiru lin Nasi bu vahiy
insanlık için bir bilinç kaynağıdır. İşte kimin dostluğunu istiyorsan onun
vahyine tabi ol, onun prospektüsünü oku, onun kullanma kılavuzunu uygula, onun
pusulasını al onun haritasına göre yol takip et. Allah’ın yol haritası bu size
sunduğu. Eğer onun dostluğunu istiyorsan işte vahiy insanlık için bir bilinç
kaynağıdır. İnsanlık
için bir gönül gözü, bir bilinçtir vahiy. Ünlü hadiste geçen o ibare var ya;
Kulum bana nafilelerle o kadar yaklaşır ki, ben onun gören gözü, işiten kulağı,
yürüyen ayağı tutan eli olurum.
Gören gözü olmak, Allah ile
görmek yani nasıl? İşte vahiy ile gören, vahyin kılavuzluğu ile gören, Allah’ı
gören gözü kılmış olur. Allah’ın gör dediği yerden bakar, bak dediği yerden
bakar, gör dediğini görür.
ve hüden ve rahmetün likavmin yukınun
gönülden inananlar için de bir rehber ve rahmet kaynağıdır.
21-) Em hasibelleziynecterehus seyyiati en
nec'alehüm kelleziyne amenû ve amilus salihati sevaen mahyahüm ve mematühüm* sâe
ma yahkümun;
Yoksa
kötülükleri kazananlar, kendilerini, iman edip imanın gereğini uygulayanlarla
aynı kılacağımızı; hayatlarında ve mematlarında eşit (tutacağımızı) mi
sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar! (A.Hulusi)
21 - Yoksa
o kötülükleri yapıp duran kimseler, kendilerini o iman edip salih ameller yapan
kimseler gibi yapacağız? Hayat ve memâtlarını müsavî kılacağız mı sandılar? Ne
fena hükmediyorlar? (Elmalı)
Em hasibelleziynecterehus seyyiati en
nec'alehüm kelleziyne amenû ve amilus salihati sevaen mahyahüm ve mematühüm
evet, yoksa kötülüğün peşinde seğirten, yeldiren tipler, ecterehu bu manaya gelir.
aslında carha, yara, yaralama, avın avı üzerindeki yası anlamına gelir. Ama
kötülüğün peşinde seğirtmek, kötülüğün peşinde yeldirmek, işte bu tipler kendilerini,
hayatlarında olsun ölümlerinde olsun iman edip erdemli davrananlarla aynı
kefeye koyacağımızı mı sanıyorlar. Böyle bir şey yapar mıyız. Yani iyilerle
kötüleri bir araya koyar mıyız, aynı yere koyar mıyız. O zaman iyilikle
kötülüğün farkı nerede kaldı.
İşte cevabı; Lâ
yesteviy ashâbunnâri ve ashâbul cenneh. (Haşr/20) cennet ehli
ile cehennem ehli bir olmaz, bu ne demek istiyor? Yani akıbeti cennetle
cehennem olan iki hayat, iki ayrı hayat. Bu iki insanın ne ağlayışı ne gülüşü,
ne oturuşu, ne kalkışı, ne hayat tarzı, ne arzuları bir olmaz. Bir olursa
ahireti de bir olur aslında.
sâe ma yahkümun ne berbat akıl
yürütüyorlar, ne berbat muhakemede bulunuyorlar. Yani suyu getirenle testiyi
kıran bir oldun diyen ne berbat akıl yürütmüş olur. O zaman bu insan adaleti
istemiyor demektir. O zaman bu insan iyi ve kötü aynı olsun demeye getiriyor.
22-) Ve halekAllâhus Semavati vel Arda Bil
Hakkı ve litücza küllü nefsin Bima kesebet ve hüm lâ yuzlemun;
Allâh,
semâları (bilinçleri) ve arzı (bedeni) Hak olarak (Esmâ'sıyla) yarattı; her kişi kazandığının sonucunu yaşasın diye;
onlara haksızlık edilmez! (A.Hulusi)
22 - Halbuki
Allah o Gökleri ve Yeri Hakk ile halk etti, hem de her nefsi hiç hakları
yenmeksizin kazandığı ile cezalandırmak için. (Elmalı)
Ve halekAllâhus Semavati vel Arda Bil Hakkı ve
litücza küllü nefsin Bima kesebet ve hüm lâ yuzlemun Ama Allah
gökleri ve yeri gerçek bir amaç, gerçek bir gaye uğruna yarattı ki, her insan
kendi kazandığının karşılığını görebilsin ve kimseye haksızlık yapılmasın diye.
Varlığın anlam ve amaçlılığı
yasası varlığın ilk yasasıdır dostlar. ve yetefekkerune fiy halkıs Semavati vel Ard* Rabbenâ mâ
halakte hazâ batılâ. (A. İmran/191) Göklerin ve yerin yaratılışı
üzerinde düşünürler ve sonuçta şu noktaya gelirler. Rabbim sen bunları amaçsız
yaratmadın.
23-) Eferaeyte menittehaze ilâhehu hevahu ve
edallehullahu alâ ilmin ve hateme alâ sem'ıhi ve kalbihi ve ce'ale alâ basarihi
ğışaveten, femen yehdiyhi min ba'dillâh* efela tezekkerun;
Hevâsını
tanrı edinen; (bu yüzden) Allâh'ın onu bilgisi (kabulü) doğrultusunda saptırdığı, algılaması ve hakikati
hissedişini kilitlediği, görüşüne perde koyduğu kimseyi gördün mü? Allâh'ın bu
uygulamasından sonra onu kim hakikate erdirebilir ki! Hâlâ düşünüp
değerlendirmez misiniz? (A.Hulusi)
23 - Ya
şimdi baksan a o kimseye ki ilâhını hevası ittihaz etmiş, Allah da onu bir ılım
üzerine şaşırtmış, kulağını ve kalbini mühürleyip gözüne de bir perde
çekmiştir, artık onu Allah dan sonra kim yola getirir? Hâlâ da düşünmez
misiniz? (Elmalı)
Eferaeyte menittehaze ilâhehu hevahu ve
edallehullahu alâ ilmin ve hateme alâ sem'ıhi ve kalbihi ve ce'ale alâ basarihi
ğışaveh keyfi kanaatini tanrısı yerine koyan ve Allah’ın kişiyi
kendi tercihine ilişkin bir bilgiye dayalı olarak saptırdığı, kulaklarını ve
kalbini mühürlediği, gözlerinin üzerine de bir tür perde yerleştirdiği tipleri
gözünde canlandırabilir misin. Böyle bir tipi getir gözünün önüne. Öyle bir tip
ki, Allah, kendi tercihine ilişkin bir bilgi ile kalbini mühürlemiş,
kulaklarını mühürlemiş, gözüne de bir perde çekmiş.
Heva; İstek, arzu, keyif, yani
keyfilik. Hevasını tanrı edinmek, imanı keyfe indirgemek, keyfime bağlı demek.
Teslimiyetin zıddıdır aslında bu. Teslimiyet; benim neye nasıl inanacağımı
Allah belirlesin. Heva ise benim neye nasıl inanacağıma ben karar veririm, ben
belirlerim. Keyfiliğin olduğu yerde imandan söz edilemez.
İbarede çok önemli anahtar bir
ifade var. ‘alâ ilmin. Öznesi insan
olarak okunursa alternatif bir anlamı daha var. Benim tercih etmediğim anlamı.
Nedir o; Öznesi insan olarak okunduğunda kişinin bile bile yaptıklarından
dolayı manasına gelir. Bile bile yaptıklarından. Ama çevirimizde bilen özne
Allah, Söz diziminde bu ifade ‘alâ ilmin
ibaresinin rolü, tıpkı Kur’an da ki men
yeşa’ ibarelerinin rolü gibi açık uçludur. Yani dileyen kimsenin sapmasını
diler diye çevirdiğim. Dileyen kimsenin hidayetini diler diye çift özneli
çevirdiğim bu ibarelere benzer bir ibare bu.
ve ma yudıllu
Bihî illel fasikıyn. (Bakara/26) işte delili, şahidi. Burada
sapmaktan, Allah’ın saptırmasından söz ediyor çünkü. ‘al’a ilmin diyor. Bir bilgi üzere saptırmak. Allah sapıklardan
başkasını saptırmaz. O zaman Bakara suresinde ki bu ayet çerçevesinde kişinin
tercihine bağlı olarak saptırır ya da hidayet eder manası en doğru manadır.
Bu ayeti
Mukatil bin Süleyman farklı bir bağlamda değerlendirir ve şöyle bir olay
anlatır. Ebu Cehil, Velid bin Muğire ile bir gün tavaf etmektedirler Mekke’de.
Tavaf sırasında Ebu Cehil Velid bin Muğire’ye der ki; Aslında Muhammed doğru
söylüyor. Ben onun doğru söylediğini biliyorum. Velid bin Muğire arkadaşına nah
der, yani peh, nereden biliyormuşsun onun doğru söylediğini. Ebu Cehil’in
verdiği cevap gerçekten ilginç. Biz ona daha toy bir delikanlı iken el emiyn
lakabını vermedik mi. Yani en emin insan demedik mi. Daha toyken el emiyn olan
aklı olgunlaşıp yaşı olgunlaşıp kemaline erdiğinde daha da olgun, daha da büyük
olmaz mı? Biz oysa olgunlaşınca yalancı sihirbaz dedik. Ama o toyken biz el
Emiyn demiştik, daha taze bir delikanlı iken, tecrübesiz bir delikanlı iken.
Olgunlaşınca döndük biz ona yalancı sihirbaz dedik.
“Peki” dedi
Velid bin Muğire, “O zaman seni ona iman etmekten alıkoyan nedir? Dedi iman
et.” Ebu Cehil’in cevabı şu oldu: Mekke’nin kızlarının benden için; “O gitti de
AbdülMuttalib’in yetiminin arkasına takıldı derler diye korkuyor ve
utanıyorum.” Diye cevap vermişti. Eğer bu rivayete bakar ve bunu esas alırsak
alternatif mana daha öncelikli bir mana haline gelir.
Mühürlemenin
tabiatı iki ayette kulaklarını ve kalplerini mühürledik buyruluyordu ya.
Mahkeme de aleyhte delil olsun diye mühürlenir bir şey. Suç aleti mühürlenir.
Eğer bir kalp bir suç aleti haline gelmişse büyük mahkeme de delil olsun diye
mühürlenir ve orada açılmak üzere arşive kaldırılır. Artık orada beklemektedir
sahibini. Kişinin şahidi kendi yüreği olursa ona karşı ne mazereti olur.
femen yehdiyhi min ba'dillâh artık
onu Allah’tan başka kim doğru yola ulaştırabilir. Belki bunu şöyle de
anlayabiliriz. Artık onu Allah’tan başka kim kurtarabilir. Kişinin aleyhinde
şahidi yüreği olursa kim kurtarır onu. efela tezekkerun hala düşünüp ders almayacak
mısınız.
24-) Ve kalu ma hiye illâ hayatüned dünya
nemutü ve nahya ve ma yühliküna illed Dehr* ve ma lehüm Bi zâlike min 'ılm* in
hüm illâ yezunnun;
Dediler
ki: "Yaşam dünya hayatından ibarettir! Ölüm, yaşam; hepsi buradadır! Bizi
sadece zaman yok eder!" Bu konuda onların hiçbir delilleri yoktur! Onlar
sadece zan içindeler! (A.Hulusi)
24 - Hem
dediler ki o hayat sırf bizim Dünya hayatımızdan ibarettir ölürüz ve yaşarız ve
bizi ancak dehir helâk eder, halbuki buna dâir bir ilimleri yoktur, onlar sâde
zannederler. (Elmalı)
Ve kalu ma hiye illâ hayatüned dünya
bir de kalkıp dediler ki; Hayat sadece dünya hayatımızdan müteşekkildir,
ibarettir. nemutü
ve nahya ve ma yühliküna illed Dehr yaşarız ve ölürüz. Bizi zamandan
başka hiçbir şey helak etmez, öldürmez, yok etmez. Sadece bizi zaman yok eder.
Dediler. Yani hayatın ölüm ile sonuçlanması sadece doğası gereğidir demek
istediler. Dolayısıyla ilahi müdahale gerektirmez demeye getirdiler. Yani Allah’ın
hayata müdahil olması gerekmez. Yaratılışın tesadüf olduğu düşüncesine dayalı
aslında bu düşünce. Bu akıl Allah’ın varlığını değil ama O’nun rabliğini,
rububiyetini inkar etmiş, onun yerine zamanı ikame etmiş bir akıl. Yan,
Allah’ın rabliği yerine zamanı koymuş. Onun içinde bizi zaman yok eder başka
bir şey değil demeye getirdiler.
ve ma lehüm Bi zâlike min 'ılm ama
onlar bu hususta hiçbir bilgiye sahip değiller. Gerçek bir bilgi ile
konuşmuyorlar. in
hüm illâ yezunnun onlar sadece zannediyorlar, sadece üfürüyorlar. Bu
ibare imanın ön bilgi, inkarın ön yargı olduğunu bize ifade eden bir ibare.
25-) Ve izâ tütla aleyhim ayatuNA beyyinatin ma
kâne huccetehüm illâ en kalu'tu Bi abaina in küntüm sadikıyn;
Karşılarında
işaretlerimiz apaçık bildirildiğinde: "Eğer sözünüzde sadıksanız hadi
getirin atalarımızı" demekten başka söyleyecek sözleri yoktur. (A.Hulusi)
25 - Karşılarında
açık açık beyyineler halinde âyetlerimiz okunurken şöyle demekten başka bir
tutunacakları yoktur: haydi babalarımızı getirin doğru iseniz! (Elmalı)
Ve izâ tütla aleyhim ayatuNA beyyinatin ma kâne
huccetehüm illâ en kalu'tu Bi abaina in küntüm sadikıyn ve ne zaman
ayetlerimiz bütün açıklığı ile önlerine konulsa tek cevapları şöyle olur; eğer
doğru söylüyorsanız atalarımızı getirin. Ahiret varsa babamı getir diyor yani.
Böyle bir ters bakış. Böyle diyen bir akıl ahireti dünyada bu hayatta arayan
bir akıl değil mi? Şaşkın bir akıl yani.
Devam ediyor E sayfasına geçiniz.
157. videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder