18 Temmuz 2013 Perşembe

İslamoğlu Tef. Ders. CASİYE (19 - 25) (157-D)



C sayfasından devam


19-) İnnehüm len yuğnu anke minAllâhi şey'a* ve innez zâlimiyne ba'duhüm evliyau ba'd* vAllâhu Veliyyül müttekıyn;

Muhakkak ki onlar (hakikat dışı düşünceler) Allâh'tan (hakikatin olan Esmâ'sından) sana (bilincine) yarar sağlayacak bir şey oluşturmaz! Zâlimler (nefslerine zulmedenler), birbirlerinin velileridir! Korunanların Veliyy'i ise Allâh'tır! (A.Hulusi)

19 - Çünkü onlar Allah dan gelecek hiç bir şey'i senden defedemezler ve çünkü zalimler birbirlerinin velileri, Allah ise muttakilerin velisidir. (Elmalı)


İnnehüm len yuğnu anke minAllâhi şey'a çünkü onlar Allah’tan gelecek hiçbir şeyi senden savamazlar. Yani seni Allah’a karşı koruyamazlar. Eğer onların hevalarına uyarsan seni Allah’a karşı koruyacak kimse olmaz. Seni bile koruyamazlar. Burada bu zımni ifade var. seni bile koruyamazlar. Yani Allah’ın seçtiği seni bile koruyamazlarsa kimi koruya bilirler.

ve innez zâlimiyne ba'duhüm evliyau ba'd unutmaki zalimler hep birbirlerinin dostudurlar vAllâhu Veliyyül müttekıyn Ama Allah var ya Allah, işte O kendisine karşı sorumluluğunun şuurunda olanların dostudur. Muttakilerin dostudur. Allah’ın dostluğu mu daha önemli yoksa Allah düşmanlarının dostluğu mu. Sen kimin dostluğunu arzuluyorsun. O zaman yolunu ona göre seç.


20-) Hazâ basâiru lin Nasi ve hüden ve rahmetün likavmin yukınun;

Bu (Kur'ân), insanlar için kavranası gerçekler; yakîne ermiş kimseler için de hakikate erdirici ve rahmettir. (A.Hulusi)

20 - Bu (Kur'an) insanlara basîret nurları ve yakîn edinecek bir kavim için mahzı hidâyet ve rahmettir. (Elmalı)


Hazâ basâiru lin Nasi bu vahiy insanlık için bir bilinç kaynağıdır. İşte kimin dostluğunu istiyorsan onun vahyine tabi ol, onun prospektüsünü oku, onun kullanma kılavuzunu uygula, onun pusulasını al onun haritasına göre yol takip et. Allah’ın yol haritası bu size sunduğu. Eğer onun dostluğunu istiyorsan işte vahiy insanlık için bir bilinç kaynağıdır. İnsanlık için bir gönül gözü, bir bilinçtir vahiy. Ünlü hadiste geçen o ibare var ya; Kulum bana nafilelerle o kadar yaklaşır ki, ben onun gören gözü, işiten kulağı, yürüyen ayağı tutan eli olurum.

Gören gözü olmak, Allah ile görmek yani nasıl? İşte vahiy ile gören, vahyin kılavuzluğu ile gören, Allah’ı gören gözü kılmış olur. Allah’ın gör dediği yerden bakar, bak dediği yerden bakar, gör dediğini görür.

ve hüden ve rahmetün likavmin yukınun gönülden inananlar için de bir rehber ve rahmet kaynağıdır.


21-) Em hasibelleziynecterehus seyyiati en nec'alehüm kelleziyne amenû ve amilus salihati sevaen mahyahüm ve mematühüm* sâe ma yahkümun;

Yoksa kötülükleri kazananlar, kendilerini, iman edip imanın gereğini uygulayanlarla aynı kılacağımızı; hayatlarında ve mematlarında eşit (tutacağımızı) mi sandılar? Ne kötü hüküm veriyorlar! (A.Hulusi)

21 - Yoksa o kötülükleri yapıp duran kimseler, kendilerini o iman edip salih ameller yapan kimseler gibi yapacağız? Hayat ve memâtlarını müsavî kılacağız mı sandılar? Ne fena hükmediyorlar? (Elmalı)


Em hasibelleziynecterehus seyyiati en nec'alehüm kelleziyne amenû ve amilus salihati sevaen mahyahüm ve mematühüm evet, yoksa kötülüğün peşinde seğirten, yeldiren tipler, ecterehu  bu manaya gelir. aslında carha, yara, yaralama, avın avı üzerindeki yası anlamına gelir. Ama kötülüğün peşinde seğirtmek, kötülüğün peşinde yeldirmek, işte bu tipler kendilerini, hayatlarında olsun ölümlerinde olsun iman edip erdemli davrananlarla aynı kefeye koyacağımızı mı sanıyorlar. Böyle bir şey yapar mıyız. Yani iyilerle kötüleri bir araya koyar mıyız, aynı yere koyar mıyız. O zaman iyilikle kötülüğün farkı nerede kaldı.

İşte cevabı; Lâ yesteviy ashâbunnâri ve ashâbul cenneh. (Haşr/20) cennet ehli ile cehennem ehli bir olmaz, bu ne demek istiyor? Yani akıbeti cennetle cehennem olan iki hayat, iki ayrı hayat. Bu iki insanın ne ağlayışı ne gülüşü, ne oturuşu, ne kalkışı, ne hayat tarzı, ne arzuları bir olmaz. Bir olursa ahireti de bir olur aslında.

sâe ma yahkümun ne berbat akıl yürütüyorlar, ne berbat muhakemede bulunuyorlar. Yani suyu getirenle testiyi kıran bir oldun diyen ne berbat akıl yürütmüş olur. O zaman bu insan adaleti istemiyor demektir. O zaman bu insan iyi ve kötü aynı olsun demeye getiriyor.


22-) Ve halekAllâhus Semavati vel Arda Bil Hakkı ve litücza küllü nefsin Bima kesebet ve hüm lâ yuzlemun;

Allâh, semâları (bilinçleri) ve arzı (bedeni) Hak olarak (Esmâ'sıyla) yarattı; her kişi kazandığının sonucunu yaşasın diye; onlara haksızlık edilmez! (A.Hulusi)

22 - Halbuki Allah o Gökleri ve Yeri Hakk ile halk etti, hem de her nefsi hiç hakları yenmeksizin kazandığı ile cezalandırmak için. (Elmalı)


Ve halekAllâhus Semavati vel Arda Bil Hakkı ve litücza küllü nefsin Bima kesebet ve hüm lâ yuzlemun Ama Allah gökleri ve yeri gerçek bir amaç, gerçek bir gaye uğruna yarattı ki, her insan kendi kazandığının karşılığını görebilsin ve kimseye haksızlık yapılmasın diye.

Varlığın anlam ve amaçlılığı yasası varlığın ilk yasasıdır dostlar. ve yetefekkerune fiy halkıs Semavati vel Ard* Rabbenâ mâ halakte hazâ batılâ. (A. İmran/191) Göklerin ve yerin yaratılışı üzerinde düşünürler ve sonuçta şu noktaya gelirler. Rabbim sen bunları amaçsız yaratmadın.


23-) Eferaeyte menittehaze ilâhehu hevahu ve edallehullahu alâ ilmin ve hateme alâ sem'ıhi ve kalbihi ve ce'ale alâ basarihi ğışaveten, femen yehdiyhi min ba'dillâh* efela tezekkerun;

Hevâsını tanrı edinen; (bu yüzden) Allâh'ın onu bilgisi (kabulü) doğrultusunda saptırdığı, algılaması ve hakikati hissedişini kilitlediği, görüşüne perde koyduğu kimseyi gördün mü? Allâh'ın bu uygulamasından sonra onu kim hakikate erdirebilir ki! Hâlâ düşünüp değerlendirmez misiniz? (A.Hulusi)

23 - Ya şimdi baksan a o kimseye ki ilâhını hevası ittihaz etmiş, Allah da onu bir ılım üzerine şaşırtmış, kulağını ve kalbini mühürleyip gözüne de bir perde çekmiştir, artık onu Allah dan sonra kim yola getirir? Hâlâ da düşünmez misiniz? (Elmalı)


Eferaeyte menittehaze ilâhehu hevahu ve edallehullahu alâ ilmin ve hateme alâ sem'ıhi ve kalbihi ve ce'ale alâ basarihi ğışaveh keyfi kanaatini tanrısı yerine koyan ve Allah’ın kişiyi kendi tercihine ilişkin bir bilgiye dayalı olarak saptırdığı, kulaklarını ve kalbini mühürlediği, gözlerinin üzerine de bir tür perde yerleştirdiği tipleri gözünde canlandırabilir misin. Böyle bir tipi getir gözünün önüne. Öyle bir tip ki, Allah, kendi tercihine ilişkin bir bilgi ile kalbini mühürlemiş, kulaklarını mühürlemiş, gözüne de bir perde çekmiş.

Heva; İstek, arzu, keyif, yani keyfilik. Hevasını tanrı edinmek, imanı keyfe indirgemek, keyfime bağlı demek. Teslimiyetin zıddıdır aslında bu. Teslimiyet; benim neye nasıl inanacağımı Allah belirlesin. Heva ise benim neye nasıl inanacağıma ben karar veririm, ben belirlerim. Keyfiliğin olduğu yerde imandan söz edilemez.

İbarede çok önemli anahtar bir ifade var. ‘alâ ilmin. Öznesi insan olarak okunursa alternatif bir anlamı daha var. Benim tercih etmediğim anlamı. Nedir o; Öznesi insan olarak okunduğunda kişinin bile bile yaptıklarından dolayı manasına gelir. Bile bile yaptıklarından. Ama çevirimizde bilen özne Allah, Söz diziminde bu ifade ‘alâ ilmin ibaresinin rolü, tıpkı Kur’an da ki men yeşa’ ibarelerinin rolü gibi açık uçludur. Yani dileyen kimsenin sapmasını diler diye çevirdiğim. Dileyen kimsenin hidayetini diler diye çift özneli çevirdiğim bu ibarelere benzer bir ibare bu.

ve ma yudıllu Bihî illel fasikıyn. (Bakara/26) işte delili, şahidi. Burada sapmaktan, Allah’ın saptırmasından söz ediyor çünkü. ‘al’a ilmin diyor. Bir bilgi üzere saptırmak. Allah sapıklardan başkasını saptırmaz. O zaman Bakara suresinde ki bu ayet çerçevesinde kişinin tercihine bağlı olarak saptırır ya da hidayet eder manası en doğru manadır.

Bu ayeti Mukatil bin Süleyman farklı bir bağlamda değerlendirir ve şöyle bir olay anlatır. Ebu Cehil, Velid bin Muğire ile bir gün tavaf etmektedirler Mekke’de. Tavaf sırasında Ebu Cehil Velid bin Muğire’ye der ki; Aslında Muhammed doğru söylüyor. Ben onun doğru söylediğini biliyorum. Velid bin Muğire arkadaşına nah der, yani peh, nereden biliyormuşsun onun doğru söylediğini. Ebu Cehil’in verdiği cevap gerçekten ilginç. Biz ona daha toy bir delikanlı iken el emiyn lakabını vermedik mi. Yani en emin insan demedik mi. Daha toyken el emiyn olan aklı olgunlaşıp yaşı olgunlaşıp kemaline erdiğinde daha da olgun, daha da büyük olmaz mı? Biz oysa olgunlaşınca yalancı sihirbaz dedik. Ama o toyken biz el Emiyn demiştik, daha taze bir delikanlı iken, tecrübesiz bir delikanlı iken. Olgunlaşınca döndük biz ona yalancı sihirbaz dedik.

“Peki” dedi Velid bin Muğire, “O zaman seni ona iman etmekten alıkoyan nedir? Dedi iman et.” Ebu Cehil’in cevabı şu oldu: Mekke’nin kızlarının benden için; “O gitti de AbdülMuttalib’in yetiminin arkasına takıldı derler diye korkuyor ve utanıyorum.” Diye cevap vermişti. Eğer bu rivayete bakar ve bunu esas alırsak alternatif mana daha öncelikli bir mana haline gelir.

Mühürlemenin tabiatı iki ayette kulaklarını ve kalplerini mühürledik buyruluyordu ya. Mahkeme de aleyhte delil olsun diye mühürlenir bir şey. Suç aleti mühürlenir. Eğer bir kalp bir suç aleti haline gelmişse büyük mahkeme de delil olsun diye mühürlenir ve orada açılmak üzere arşive kaldırılır. Artık orada beklemektedir sahibini. Kişinin şahidi kendi yüreği olursa ona karşı ne mazereti olur.

femen yehdiyhi min ba'dillâh artık onu Allah’tan başka kim doğru yola ulaştırabilir. Belki bunu şöyle de anlayabiliriz. Artık onu Allah’tan başka kim kurtarabilir. Kişinin aleyhinde şahidi yüreği olursa kim kurtarır onu. efela tezekkerun hala düşünüp ders almayacak mısınız.


24-) Ve kalu ma hiye illâ hayatüned dünya nemutü ve nahya ve ma yühliküna illed Dehr* ve ma lehüm Bi zâlike min 'ılm* in hüm illâ yezunnun;

Dediler ki: "Yaşam dünya hayatından ibarettir! Ölüm, yaşam; hepsi buradadır! Bizi sadece zaman yok eder!" Bu konuda onların hiçbir delilleri yoktur! Onlar sadece zan içindeler! (A.Hulusi)

24 - Hem dediler ki o hayat sırf bizim Dünya hayatımızdan ibarettir ölürüz ve yaşarız ve bizi ancak dehir helâk eder, halbuki buna dâir bir ilimleri yoktur, onlar sâde zannederler. (Elmalı)


Ve kalu ma hiye illâ hayatüned dünya bir de kalkıp dediler ki; Hayat sadece dünya hayatımızdan müteşekkildir, ibarettir. nemutü ve nahya ve ma yühliküna illed Dehr yaşarız ve ölürüz. Bizi zamandan başka hiçbir şey helak etmez, öldürmez, yok etmez. Sadece bizi zaman yok eder. Dediler. Yani hayatın ölüm ile sonuçlanması sadece doğası gereğidir demek istediler. Dolayısıyla ilahi müdahale gerektirmez demeye getirdiler. Yani Allah’ın hayata müdahil olması gerekmez. Yaratılışın tesadüf olduğu düşüncesine dayalı aslında bu düşünce. Bu akıl Allah’ın varlığını değil ama O’nun rabliğini, rububiyetini inkar etmiş, onun yerine zamanı ikame etmiş bir akıl. Yan, Allah’ın rabliği yerine zamanı koymuş. Onun içinde bizi zaman yok eder başka bir şey değil demeye getirdiler.

ve ma lehüm Bi zâlike min 'ılm ama onlar bu hususta hiçbir bilgiye sahip değiller. Gerçek bir bilgi ile konuşmuyorlar. in hüm illâ yezunnun onlar sadece zannediyorlar, sadece üfürüyorlar. Bu ibare imanın ön bilgi, inkarın ön yargı olduğunu bize ifade eden bir ibare.


25-) Ve izâ tütla aleyhim ayatuNA beyyinatin ma kâne huccetehüm illâ en kalu'tu Bi abaina in küntüm sadikıyn;

Karşılarında işaretlerimiz apaçık bildirildiğinde: "Eğer sözünüzde sadıksanız hadi getirin atalarımızı" demekten başka söyleyecek sözleri yoktur. (A.Hulusi)

25 - Karşılarında açık açık beyyineler halinde âyetlerimiz okunurken şöyle demekten başka bir tutunacakları yoktur: haydi babalarımızı getirin doğru iseniz! (Elmalı)


Ve izâ tütla aleyhim ayatuNA beyyinatin ma kâne huccetehüm illâ en kalu'tu Bi abaina in küntüm sadikıyn ve ne zaman ayetlerimiz bütün açıklığı ile önlerine konulsa tek cevapları şöyle olur; eğer doğru söylüyorsanız atalarımızı getirin. Ahiret varsa babamı getir diyor yani. Böyle bir ters bakış. Böyle diyen bir akıl ahireti dünyada bu hayatta arayan bir akıl değil mi? Şaşkın bir akıl yani.

Devam ediyor E sayfasına geçiniz.
157. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder