3 Temmuz 2013 Çarşamba

İslamoğlu Tef. Ders. ZUHRUF (58 - 65) (155-C)



B sayfasından devam

58-) Ve kalu ealihetüna hayrun em hu* ma darebuhü leke illâ cedela* belhüm kavmün hasımun;

Dediler ki: "Bizim tanrılarımız mı hayırlı yoksa O mu?"... Bunu sadece seninle çekişmek için ileri sürdüler! İşte onlar çekişmeyi seven bir toplumdur! (A.Hulusi)

58 - Ya! dediler: bizim ilâhlarımız mı hayırlı? Yoksa o mu? Bunu sana sırf bir cidal olarak fırlattılar, doğrusu onlar çok husumetli bir kavimdirler. (Elmalı)


Ve kalu ealihetüna hayrun em huve ve bizim tanrılarımız mı daha değerli yoksa o mu diyorlar. Yani kendilerinin meleklere taptıklarını ima ederek. ma darebuhü leke illâ cedelen belhüm kavmün hasımun onlar bu karşılaştırmayı sadece seninle polemiğe girmek için yaparlar. Ya gerçekte onlar müzmin muhalif bir kavimdirler.

Evet, yani, aslında seninle polemiğe girmek için böyle bir karşılaştırma yapıyorlar ama özüne bakarsan ona da sana da, Musa’ya da karşılar. Yani haydi o zaman İsevi olun desen onu da olmazlar. Musevi olun desen onu da olmazlar. Yani Allah’ın hayatlarına müdahil olmasına karşılar. Dolayısıyla samimi değiller.


59-) İn huve illâ 'abdün en'amna aleyhi ve ce'alnahü meselen libeniy israiyl;

O ancak kendisine in'amda bulunduğumuz ve kendisini İsrailoğullarına bir ders alınası örnek kıldığımız bir kuldur. (A.Hulusi)

59 - Hayır o ilâh değil, halîs bir kuldur, biz ona in'am ettik ve kendisini Benî İsraîl için bir mesel yaptık. (Elmalı)


İn huve illâ 'abdün en'amna aleyhi ve ce'alnahü meselen libeniy israiyl İsa’ya gelince o sadece kendisine ihsan ettiğimiz ve İsrail oğullarına model kıldığımız bir kuldur.

Meselen; model, dünyevileşmiş bir inanca sevgiyi taşıyarak dengelemek için gönderilmiş bir modeldi Hz. İsa. Yahudilik Hz. Musa’nın dünyevileştirilmiş mesajıydı. Hz. Musa’nın ilahi mesajını Yahudiler içeriğinden boşaltarak ruhsuzlaştırdılar. Hz. İsa ruhsuzlaştırılmış Hz. Musa’nın mesajının içine bir ruh olarak girdi. Dengelemeye gönderildi onu.

Fakat Bir başka şey oldu bu sefer. Yani dengelemek için gönderilmiş olan Hz. İsa’nın mesajı parça olarak bütüne eklenmek yerine parça olarak tutuldu ve o da bir başka dengesizliğe dönüştürüldü. Hz. İsa’nın takipçileri tarafından, şimdi ona getiriliyor söz.


60-) Velev neşau lece'alnâ minküm Melaiketen fiyl Ardı yahlufûn;

Eğer dileseydik, sizden melekler oluştururduk, arzda halife olacak (ama melekiyeti bünyesinde barındıran beşer olarak meydana getirdik sizi)! (A.Hulusi)

60 - Ve dilersek sizlerden de Melâike yaparız Arzda halef olurlar. (Elmalı)


Velev neşau lece'alnâ minküm Melaiketen fiyl Ardı yahlufûn isteseydik elbet sizi de bir biri ardınca gelen melekler yapabilirdik. Gerçek melekler yapabilirdik, ya da melek gibi günahsız insanlar yapardık. İki anlama da gelebilir. Gerçekten melekler yapardık. Ama ikincisi daha doğru. Melek gibi yaşayan günahsız insanlar.

İyi de melek gibi yaşayan günahsız insan olmak için iradesiz olmak lazım. Eğer böyle bir insan tipi olsaydı o zaman cennete ve cehenneme gerek yoktu ki. Günahın olmadığı bir yerde sevabın değeri, karanlığın olmadığı yerde aydınlığın değeri, kötülüğün olmadığı bir yerde iyiliğin değeri, küfrün olmadığı bir yerde imanın değeri nasıl bilinecekti. Kaldı ki kötünün olmadığı bir yerde iyiye niçin ödül verilecekti. Çünkü ödül tercih sonucudur. Eğer alternatifi yoksa, yani seçme yoksa, seçmek için gerekli olan irade de gerekmez.

Dolayısıyla melekler olsaydınız o(insan) olmazdı ama melek yaratmadı Allah. Bu anlamda sizden meleklik istemiyoruz, zımnen bu söyleniyor. Allah’ın sizden istediği Hıristiyanlıkta ki ruhbanlar gibi meleklik değil, dünyadan el etek çekmek değil. Dolayısıyla dengeli olun. Yani Yahudiler dünyevileşti, Hıristiyan ruhbaniyeti de uhrevileşti. Yani sadece vicdanileşti.

Bir mağara da bir post, bir dost yeter bana mantığıyla tüm dünyayı Sezara terk etti. Bu olmaz, bu denge değil. Denge ikisini birleştirmekti. Ruhu kaçmış, ruhu öldürülmüş Musa’nın şeriatının içine İsa’yı bir ruh gibi sokmaktı ve ruhuna yeniden kavuşturmaktı. Ama bu ikisi ayrı ayrı durdu ve dengesizlik devam etti.


61-) Ve innehu le 'ılmün lissaati fela temterunne Biha vettebi'un* hazâ sıratun müstekıym;

Muhakkak ki O, o Saat için bir ilimdir... Ondan şüphe etmeyin ve bana tâbi olun! Bu, işin doğrusudur! (A.Hulusi)

61 - Ve hakkı kat o, saat için bir ilimdir, onun için sakın o saatin geleceğinde şekk etmeyin de bana tabi' olun, işte bu yegâne doğru yoldur. (Elmalı)


Ve innehu le 'ılmün lissaati fela temterunne Biha vettebi'un Bu başka bir pasaj; İmdi iyi bilin ki O, son saatin geleceğine ilişkin bir bilgidir. Ve innehu le 'ılmün lissa’a O son saatin geleceğine ilişkin bir bilgidir. fela temterunne Biha vettebi'un şu halde bu konuda asla şüpheye düşmeyin ve bana uyun.

Burada ayetin başında ki Ve innehu da ki zamir; Hasan Basri’ye göre, Katade’ye göre, Said Bin Cübeyr’e göre Kur’an a racidir. Kur’an ı gösterir, öznesi Kur’an dır. Fakat İbn. Abbas’a, Mücahid’e göre Hz. İsa’dır. Hz. İsa’nın yer yüzüne yeniden döneceğini Kur’an dan delil ile savunanlar bu ayeti gösterirler. Fakat taberi bütün tarafların görüşlerini nakletmiş. Bu ikinci görüş, yani burada ki “He” zamirinin Hz. İsa’ya gittiği görüşü takdiri bir muzaf ister. Yani Ve innehu le ‘ılmün lisa’a. Ve inne nüzule ‘ıysa demektir. Ama nüzul kelimesini muzaf olarak takdir etmemiz için bir delilimiz yok. Ki  , büyük müfessir Tahir Bin Aşur onun için de bu uzak bir yorumdur der, delil yoktur der.

Kaldı ki ilk muhataplar yaşarken gerçekleşmeyen bir şey onlar için son saatin bilgisi olamaz. Çünkü bu ayetler evvel emirde ilk muhataplara hitap ediyor. Onlar yaşarken gerçekleşmiş bir şey olmalı ki, ya da onlardan önce gerçekleşmiş bir şey olmalı ki son saatin bilgisi olsun. Çok sonra gerçekleşecek bir şey son saatin bilgisi olarak takdim edilemez.

Gerçi buna şöyle bir itiraz yapılabilir; Onlar yaşarken olmadı ama onlar yaşarken den çok önce olmuş olan Hz. İsa’nın babasız gelmiş olması son saatin gerçekleşeceğinin bilgisi olamaz mı? O çok daha geri bir şey. Eğer son saate çok daha yakın bir şey olarak arıyorsak bunu, bu Kur’an olmalı, bu Resulallah olmalı. Çünkü baştan beri surenin ekseni Kur’an dır ve surenin başından buraya kadar verkaç yöntemiyle sure bir çok konuya gitmiş, geri dönüp Kur’an a sözü getirmiştir tam 8 kez bunu yapmıştır.

Ve çok daha açık bir delil ayetin son cümlesidir. Son cümle yani hazâ sıratun müstekıym işte bu dosdoğru bir yoldur cümlesi Kur’an a delalet eder. Çünkü İsa bir yol değildir. Bu mana da Kur’an da sıratun mustakıym nerede geçiyorsa  mutlaka vahye bir atıf içerir. İhtinasSıratalmustakıym de olduğu gibi. Allah’ın yolu vahyin yoludur. Dolayısıyla innehu da ki zamir Kur’an a racidir diyenler daha isabetlidir diyebiliriz.

İkinci yoruma bazı hadisler delil gösterilmiştir. Gerçekten de Buhari’de, Müslim’de, Ebu Davud’da, Tirmizi’de ve daha başkalarında Hz. İsa’nın kıyametten önce yeniden yer yüzüne döneceği ile ilgili haberler yer alır. Bu haberler ayeti belirlemez. Çünkü ayetler asıl, hadisler ferdir. Fer asla tabi olur. Asıl fere tabi olmaz. Dolayısıyla tabi olan hadistir, metbu olan ayettir. Ama şunu kesinlikle söyleyebiliriz ki bu haberlere bakarak söyleyebiliriz ki Resulallah’ın döneminde ve ondan sonraki ilk kuşaklar içerisinde, onların yaşadığı dönemde bu mevzuu ilk nesilleri çok birinci dereceden meşgul etmiş ciddi bir gündem oluşturmuş bir mevzuu idi. Biz bunu açıkça anlıyoruz.

[Ek bilgi; Hz. İsa geri gelecek mi? Bayraktar Bayraklı.]


62-) Ve lâ yesuddennekümüş şeytan* innehu leküm 'adüvvun mubiyn;

Şeytan sizi engellemesin! Kesinlikle o sizin için apaçık bir düşmandır! (A.Hulusi)

62 - Ve sakın sizi Şeytan çelmesin, çünkü o size belli bir düşmandır. (Elmalı)


Ve lâ yesuddennekümüş şeytan* innehu leküm 'adüvvun mubiyn şeytanın sizi saptırmasına izin vermeyin. Çünkü o sizin apaçık düşmanınızdır.


63-) Ve lemma cae 'Iysa Bil beyyinati kale kad ci'tüküm Bil hikmeti ve li übeyyine leküm ba'dalleziy tahtelifune fiyh* fettekullâhe ve etıy'un;

İsa apaçık deliller olarak açığa çıktığında dedi ki: "Gerçekten size hikmeti (sistem ve düzenin gerçeklerini) getirdim ve hakkında ayrılığa düştüklerinizin bir kısmını size açıklayayım diye (geldim)... O hâlde Allâh'tan (yaptıklarınızın sonucunu yaşatacağı için) korunun ve bana itaat edin." (A.Hulusi)

63 - Isâ da o beyyinelerle geldiği vakit şöyle dedi: ben size hikmet ile ve ihtilâf edip durduğunuz şeylerin bazısını size beyan edeyim diye geldim, onun için Allah dan korkun ve bana itaat edin, (Elmalı)


Ve lemma cae 'Iysa Bil beyyinati kal İsa hakikatin apaçık bilgileri ile geldiğinde demişti ki kad ci'tüküm Bil hikmeti ve li übeyyine leküm ba'dalleziy tahtelifune fiyh ben size hikmetle hakkında tartıştığınız bazı konuları açıklamak için geldim. fettekullâhe ve etıy'un artık Allah’a karşı sorumluluğunuzu bilin ve bana uyun.


64-) İnnAllâhe HUve Rabbiy ve Rabbüküm fa'buduh* hazâ sıratun müstekıym;

"Kesinlikle Allâh, "HÛ"; benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir! Öyle ise O'na kulluk edin! Bu, yolun doğrusudur!" (A.Hulusi)

64 - haberiniz olsun Allah benim rabbim sizin de rabbiniz ancak odur, onun için hep ona ibadet edin, işte bu yegâne doğru yoldur. (Elmalı)


İnnAllâhe HUve Rabbiy ve Rabbüküm fa'buduh elbet Allah benim rabbimdir, sizinde rabbiniz yalnızca O’dur. Sadece O’na kulluk edin hazâ sıratun müstekıym bu dosdoğru yoldur demişti.

Evet, Hz. İsa’nın ağzından, yine Resulallah’ın söylediği sözler aktarıldı. Burada aslında temel bir nükte şu; Her peygamber muhataplarına benzer vahiylerle gelmişlerdir. Peygamberlerin mesajı bir birine benzer. Peygamberler mesajları bir kırılma meydana getirmez. Çünkü kaynakları aynıdır. Öncelikle bize bunu öğretiyor. İsa’da tıpkı Musa gibi bir İslam peygamberi idi.

Dolayısıyla getirdiği vahiy Hz. Muhammed’e, Hz. Musa’ya gelen vahiyden farklı bir kaynaktan değildi. Onun için her peygamber temelde aynı öze davet etiler, aynı şeye davet ettiler. Biz bunu görüyoruz burada. Zaten hazâ sıratun müstekıym derken yukarıda Resulallah’a hitaben inan aynı ibare, aşağıda Hz. İsa’nın dilinden veriliyordu.


65-) Fahtelefel ahzâbü min beynihim* feveylün lilleziyne zalemu min azâbi yevmin eliym;

Anlayışta ayrılığa düşenler kendi aralarında zıtlaştılar! Feci bir sürecin azabından dolayı yazıklar olsun o (nefslerine) zulmedenlere! (A.Hulusi)

65 - Sonra o hizipler kendi aralarında ihtilâf ettiler, onun için elîm bir günün azâbından vay o zulmedenlere. (Elmalı)


Fahtelefel ahzâbü min beynihim peki daha sonra ne oldu, dosdoğru yol geldikten sonra? Fakat onlar kendi aralarından çıkan hizipler yüzünden birbirleri ile anlaşmazlığa düştüler. Evet, Burada verilen mesaj açık. Yani peygamberler net mesajlar getirdiler, fakat peygamberi sevdiğini söyleyenler, peygamberin net mesajını bulandırarak adeta peygamber yarıştırmaya kalktılar.

Aslında Fahtelefel ahzâbü derken Hıristiyanlığın kendi içinde çıkan mezheplerden daha çok, Hz. Musa’nın mü’minleri ile Hz. İsa’nın mü’minleri arasında ki hizipleşmeye dikkat çekiyor. Hz. İsa’yı İsrail oğullarına gönderilmiş bir peygamberdir. Dolayısıyla İsrail oğulları peygamberidir ve Yahudileşmiş İsrail oğullarına hitap ediyordu. Zaten ben bir türedi değilim diyordu. Ben yasayı inkar etmek için gönderilmedim diyordu İncil’de. Yasa dediği Tevrat. Ben yasayı tamamlamak için gönderildim diyordu.

Gerçekten de burada dikkat çekilen şey de o. Bir dengeye kavuşturmak için gönderilmişti. Fakat ne oldu? Hizipleştiler, yani peygambere iman yerine tabir caizse takımdaşlığı tercih ettiler. Belki yine amiyane tabirle amigoluğu tercih ettiler. Peygamber yarıştırmayı tercih ettiler ve birbirlerine düştüler. İşte burada da o dile getiriliyor.

feveylün lilleziyne zalemu min azâbi yevmin eliym artık acı bir günün azabından dolayı yazıklar olsun zulme gömülüp gidenlere. Bu zulüm ne zulmü? Bu zulüm peygamberin bıraktığı ilahi mirasa, yani risalet mirasına sahip çıkmama zulmü. Risalet mirasını param parça etme zulmü. Onu paylaşma zulmü, onu kendi aralarında bölüşme zulmü. Tıpkı Kur’an da ifade buyrulduğu gibi küllü hızbin Bima ledeyhim ferihun.(Rûm/32) her hizip kendi elinde ki parça ile övünüp durmaya başladı, kendi elindeki. Bu ne demek? Önce parçaladı bütünü, sonra her hizip elinde ki parçayı bütünün kendisi sandı. Ben bütünün kendisini tutuyorum dedi.

Körün fiili tarifini biliyorsunuz değil mi? Körleri çağırmışlar biri filin ayağını, birine hortumunu, birine kulağını, birine kuyruğunu tutturmuşlar. Her biri tarif etmiş, tuttuğu parçayı tarif etmiş. İşte bu fildir deyince fili tuttuğu parça zannetmişler. Yani fili kuyruğu, fili hortumu, fili kulağı, fili ayağı zannetmişler. Filin ayağı olmakla fil olmak ayrı şey. Filin kulağı olmakla fil olmak ayrı şey. Parça bütünü temsil eder, fakat parça bütünün kendisi değildir. Bütünden ayrılan parça anlamını kaybeder. Dolayısıyla hakikat parçalanınca hakikat olmaktan çıkar. İşte bunu göz ardı ettiler, göz ardı edince de dinlerini paramparça ettiler.

Burada kime öğüt veriliyor sizce? Elbette bu vahyin muhataplarına. Siz de nebinizin mirasını paramparça edip her parçasına biriniz kurulmayın deniliyor. Herkes elinde ki parça ile başlasın öğünmeye, işte o zaman siz de Hıristiyanlaşmış olursunuz, Yahudileşmiş olursunuz deniliyor.

Devam ediyor D sayfasına geçiniz.
        155. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder