B sayfasından devam
58-) Ve kalu ealihetüna hayrun em hu* ma
darebuhü leke illâ cedela* belhüm kavmün hasımun;
Dediler
ki: "Bizim tanrılarımız mı hayırlı yoksa O mu?"... Bunu sadece
seninle çekişmek için ileri sürdüler! İşte onlar çekişmeyi seven bir toplumdur!
(A.Hulusi)
58 - Ya!
dediler: bizim ilâhlarımız mı hayırlı? Yoksa o mu? Bunu sana sırf bir cidal
olarak fırlattılar, doğrusu onlar çok husumetli bir kavimdirler. (Elmalı)
Ve kalu ealihetüna hayrun em huve ve
bizim tanrılarımız mı daha değerli yoksa o mu diyorlar. Yani kendilerinin
meleklere taptıklarını ima ederek. ma darebuhü leke illâ cedelen belhüm kavmün hasımun
onlar bu karşılaştırmayı sadece seninle polemiğe girmek için yaparlar. Ya
gerçekte onlar müzmin muhalif bir kavimdirler.
Evet, yani, aslında seninle
polemiğe girmek için böyle bir karşılaştırma yapıyorlar ama özüne bakarsan ona
da sana da, Musa’ya da karşılar. Yani haydi o zaman İsevi olun desen onu da
olmazlar. Musevi olun desen onu da olmazlar. Yani Allah’ın hayatlarına müdahil
olmasına karşılar. Dolayısıyla samimi değiller.
59-) İn huve illâ 'abdün en'amna aleyhi ve
ce'alnahü meselen libeniy israiyl;
O ancak
kendisine in'amda bulunduğumuz ve kendisini İsrailoğullarına bir ders alınası
örnek kıldığımız bir kuldur. (A.Hulusi)
59 - Hayır
o ilâh değil, halîs bir kuldur, biz ona in'am ettik ve kendisini Benî İsraîl
için bir mesel yaptık. (Elmalı)
İn huve illâ 'abdün en'amna aleyhi ve ce'alnahü
meselen libeniy israiyl İsa’ya gelince o sadece kendisine ihsan
ettiğimiz ve İsrail oğullarına model kıldığımız bir kuldur.
Meselen; model, dünyevileşmiş bir
inanca sevgiyi taşıyarak dengelemek için gönderilmiş bir modeldi Hz. İsa.
Yahudilik Hz. Musa’nın dünyevileştirilmiş mesajıydı. Hz. Musa’nın ilahi
mesajını Yahudiler içeriğinden boşaltarak ruhsuzlaştırdılar. Hz. İsa
ruhsuzlaştırılmış Hz. Musa’nın mesajının içine bir ruh olarak girdi.
Dengelemeye gönderildi onu.
Fakat Bir başka şey oldu bu
sefer. Yani dengelemek için gönderilmiş olan Hz. İsa’nın mesajı parça olarak
bütüne eklenmek yerine parça olarak tutuldu ve o da bir başka dengesizliğe
dönüştürüldü. Hz. İsa’nın takipçileri tarafından, şimdi ona getiriliyor söz.
60-) Velev neşau lece'alnâ minküm Melaiketen
fiyl Ardı yahlufûn;
Eğer
dileseydik, sizden melekler oluştururduk, arzda halife olacak (ama melekiyeti bünyesinde barındıran beşer olarak meydana
getirdik sizi)! (A.Hulusi)
60 - Ve
dilersek sizlerden de Melâike yaparız Arzda halef olurlar. (Elmalı)
Velev neşau lece'alnâ minküm Melaiketen fiyl
Ardı yahlufûn isteseydik elbet sizi de bir biri ardınca gelen melekler
yapabilirdik. Gerçek melekler yapabilirdik, ya da melek gibi günahsız insanlar
yapardık. İki anlama da gelebilir. Gerçekten melekler yapardık. Ama ikincisi
daha doğru. Melek gibi yaşayan günahsız insanlar.
İyi de melek gibi yaşayan
günahsız insan olmak için iradesiz olmak lazım. Eğer böyle bir insan tipi
olsaydı o zaman cennete ve cehenneme gerek yoktu ki. Günahın olmadığı bir yerde
sevabın değeri, karanlığın olmadığı yerde aydınlığın değeri, kötülüğün olmadığı
bir yerde iyiliğin değeri, küfrün olmadığı bir yerde imanın değeri nasıl
bilinecekti. Kaldı ki kötünün olmadığı bir yerde iyiye niçin ödül verilecekti.
Çünkü ödül tercih sonucudur. Eğer alternatifi yoksa, yani seçme yoksa, seçmek
için gerekli olan irade de gerekmez.
Dolayısıyla melekler olsaydınız
o(insan) olmazdı ama melek yaratmadı Allah. Bu anlamda sizden meleklik
istemiyoruz, zımnen bu söyleniyor. Allah’ın sizden istediği Hıristiyanlıkta ki
ruhbanlar gibi meleklik değil, dünyadan el etek çekmek değil. Dolayısıyla
dengeli olun. Yani Yahudiler dünyevileşti, Hıristiyan ruhbaniyeti de
uhrevileşti. Yani sadece vicdanileşti.
Bir mağara da bir post, bir dost
yeter bana mantığıyla tüm dünyayı Sezara terk etti. Bu olmaz, bu denge değil.
Denge ikisini birleştirmekti. Ruhu kaçmış, ruhu öldürülmüş Musa’nın şeriatının
içine İsa’yı bir ruh gibi sokmaktı ve ruhuna yeniden kavuşturmaktı. Ama bu
ikisi ayrı ayrı durdu ve dengesizlik devam etti.
61-) Ve innehu le 'ılmün lissaati fela
temterunne Biha vettebi'un* hazâ sıratun müstekıym;
Muhakkak
ki O, o Saat için bir ilimdir... Ondan şüphe etmeyin ve bana tâbi olun! Bu,
işin doğrusudur! (A.Hulusi)
61 - Ve
hakkı kat o, saat için bir ilimdir, onun için sakın o saatin geleceğinde şekk
etmeyin de bana tabi' olun, işte bu yegâne doğru yoldur. (Elmalı)
Ve innehu le 'ılmün lissaati fela temterunne
Biha vettebi'un Bu başka bir pasaj; İmdi iyi bilin ki O, son saatin
geleceğine ilişkin bir bilgidir. Ve innehu le 'ılmün lissa’a O son saatin
geleceğine ilişkin bir bilgidir. fela temterunne Biha vettebi'un şu halde bu
konuda asla şüpheye düşmeyin ve bana uyun.
Burada ayetin başında ki Ve innehu da ki zamir; Hasan Basri’ye
göre, Katade’ye göre, Said Bin Cübeyr’e göre Kur’an a racidir. Kur’an ı
gösterir, öznesi Kur’an dır. Fakat İbn. Abbas’a, Mücahid’e göre Hz. İsa’dır.
Hz. İsa’nın yer yüzüne yeniden döneceğini Kur’an dan delil ile savunanlar bu
ayeti gösterirler. Fakat taberi bütün tarafların görüşlerini nakletmiş. Bu
ikinci görüş, yani burada ki “He” zamirinin Hz. İsa’ya gittiği görüşü takdiri
bir muzaf ister. Yani Ve innehu le
‘ılmün lisa’a. Ve inne nüzule ‘ıysa
demektir. Ama nüzul kelimesini muzaf olarak takdir etmemiz için bir delilimiz
yok. Ki , büyük müfessir Tahir Bin Aşur
onun için de bu uzak bir yorumdur der, delil yoktur der.
Kaldı ki ilk muhataplar yaşarken
gerçekleşmeyen bir şey onlar için son saatin bilgisi olamaz. Çünkü bu ayetler
evvel emirde ilk muhataplara hitap ediyor. Onlar yaşarken gerçekleşmiş bir şey
olmalı ki, ya da onlardan önce gerçekleşmiş bir şey olmalı ki son saatin
bilgisi olsun. Çok sonra gerçekleşecek bir şey son saatin bilgisi olarak takdim
edilemez.
Gerçi buna şöyle bir itiraz
yapılabilir; Onlar yaşarken olmadı ama onlar yaşarken den çok önce olmuş olan
Hz. İsa’nın babasız gelmiş olması son saatin gerçekleşeceğinin bilgisi olamaz
mı? O çok daha geri bir şey. Eğer son saate çok daha yakın bir şey olarak
arıyorsak bunu, bu Kur’an olmalı, bu Resulallah olmalı. Çünkü baştan beri
surenin ekseni Kur’an dır ve surenin başından buraya kadar verkaç yöntemiyle
sure bir çok konuya gitmiş, geri dönüp Kur’an a sözü getirmiştir tam 8 kez bunu
yapmıştır.
Ve çok daha açık bir delil ayetin
son cümlesidir. Son cümle yani hazâ sıratun müstekıym işte bu dosdoğru bir yoldur
cümlesi Kur’an a delalet eder. Çünkü İsa bir yol değildir. Bu mana da Kur’an da
sıratun mustakıym nerede geçiyorsa mutlaka
vahye bir atıf içerir. İhtinasSıratalmustakıym
de olduğu gibi. Allah’ın yolu vahyin yoludur. Dolayısıyla innehu da ki zamir
Kur’an a racidir diyenler daha isabetlidir diyebiliriz.
İkinci yoruma bazı hadisler delil
gösterilmiştir. Gerçekten de Buhari’de, Müslim’de, Ebu Davud’da, Tirmizi’de ve
daha başkalarında Hz. İsa’nın kıyametten önce yeniden yer yüzüne döneceği ile
ilgili haberler yer alır. Bu haberler ayeti belirlemez. Çünkü ayetler asıl,
hadisler ferdir. Fer asla tabi olur. Asıl fere tabi olmaz. Dolayısıyla tabi olan
hadistir, metbu olan ayettir. Ama şunu kesinlikle söyleyebiliriz ki bu
haberlere bakarak söyleyebiliriz ki Resulallah’ın döneminde ve ondan sonraki
ilk kuşaklar içerisinde, onların yaşadığı dönemde bu mevzuu ilk nesilleri çok
birinci dereceden meşgul etmiş ciddi bir gündem oluşturmuş bir mevzuu idi. Biz
bunu açıkça anlıyoruz.
[Ek bilgi;
62-) Ve lâ yesuddennekümüş şeytan* innehu leküm
'adüvvun mubiyn;
Şeytan
sizi engellemesin! Kesinlikle o sizin için apaçık bir düşmandır! (A.Hulusi)
62 - Ve
sakın sizi Şeytan çelmesin, çünkü o size belli bir düşmandır. (Elmalı)
Ve lâ yesuddennekümüş şeytan* innehu leküm
'adüvvun mubiyn şeytanın sizi saptırmasına izin vermeyin. Çünkü o
sizin apaçık düşmanınızdır.
63-) Ve lemma cae 'Iysa Bil beyyinati kale kad
ci'tüküm Bil hikmeti ve li übeyyine leküm ba'dalleziy tahtelifune fiyh*
fettekullâhe ve etıy'un;
İsa
apaçık deliller olarak açığa çıktığında dedi ki: "Gerçekten size hikmeti (sistem ve düzenin gerçeklerini) getirdim ve hakkında ayrılığa düştüklerinizin bir kısmını size
açıklayayım diye (geldim)... O hâlde Allâh'tan (yaptıklarınızın
sonucunu yaşatacağı için) korunun ve bana
itaat edin." (A.Hulusi)
63 - Isâ
da o beyyinelerle geldiği vakit şöyle dedi: ben size hikmet ile ve ihtilâf edip
durduğunuz şeylerin bazısını size beyan edeyim diye geldim, onun için Allah dan
korkun ve bana itaat edin, (Elmalı)
Ve lemma cae 'Iysa Bil beyyinati kal
İsa hakikatin apaçık bilgileri ile geldiğinde demişti ki kad ci'tüküm Bil hikmeti ve li übeyyine leküm
ba'dalleziy tahtelifune fiyh ben size hikmetle hakkında
tartıştığınız bazı konuları açıklamak için geldim. fettekullâhe ve etıy'un artık
Allah’a karşı sorumluluğunuzu bilin ve bana uyun.
64-) İnnAllâhe HUve Rabbiy ve Rabbüküm
fa'buduh* hazâ sıratun müstekıym;
"Kesinlikle
Allâh, "HÛ"; benim de Rabbim, sizin de Rabbinizdir! Öyle ise O'na
kulluk edin! Bu, yolun doğrusudur!" (A.Hulusi)
64 - haberiniz
olsun Allah benim rabbim sizin de rabbiniz ancak odur, onun için hep ona ibadet
edin, işte bu yegâne doğru yoldur. (Elmalı)
İnnAllâhe HUve Rabbiy ve Rabbüküm fa'buduh
elbet Allah benim rabbimdir, sizinde rabbiniz yalnızca O’dur. Sadece O’na
kulluk edin hazâ
sıratun müstekıym bu dosdoğru yoldur demişti.
Evet, Hz. İsa’nın ağzından, yine
Resulallah’ın söylediği sözler aktarıldı. Burada aslında temel bir nükte şu;
Her peygamber muhataplarına benzer vahiylerle gelmişlerdir. Peygamberlerin
mesajı bir birine benzer. Peygamberler mesajları bir kırılma meydana getirmez.
Çünkü kaynakları aynıdır. Öncelikle bize bunu öğretiyor. İsa’da tıpkı Musa gibi
bir İslam peygamberi idi.
Dolayısıyla getirdiği vahiy Hz.
Muhammed’e, Hz. Musa’ya gelen vahiyden farklı bir kaynaktan değildi. Onun için
her peygamber temelde aynı öze davet etiler, aynı şeye davet ettiler. Biz bunu
görüyoruz burada. Zaten hazâ sıratun müstekıym derken yukarıda
Resulallah’a hitaben inan aynı ibare, aşağıda Hz. İsa’nın dilinden veriliyordu.
65-) Fahtelefel ahzâbü min beynihim* feveylün
lilleziyne zalemu min azâbi yevmin eliym;
Anlayışta
ayrılığa düşenler kendi aralarında zıtlaştılar! Feci bir sürecin azabından
dolayı yazıklar olsun o (nefslerine) zulmedenlere! (A.Hulusi)
65 - Sonra
o hizipler kendi aralarında ihtilâf ettiler, onun için elîm bir günün azâbından
vay o zulmedenlere. (Elmalı)
Fahtelefel ahzâbü min beynihim peki
daha sonra ne oldu, dosdoğru yol geldikten sonra? Fakat onlar kendi aralarından
çıkan hizipler yüzünden birbirleri ile anlaşmazlığa düştüler. Evet, Burada
verilen mesaj açık. Yani peygamberler net mesajlar getirdiler, fakat peygamberi
sevdiğini söyleyenler, peygamberin net mesajını bulandırarak adeta peygamber
yarıştırmaya kalktılar.
Aslında Fahtelefel ahzâbü derken Hıristiyanlığın kendi içinde çıkan mezheplerden
daha çok, Hz. Musa’nın mü’minleri ile Hz. İsa’nın mü’minleri arasında ki
hizipleşmeye dikkat çekiyor. Hz. İsa’yı İsrail oğullarına gönderilmiş bir
peygamberdir. Dolayısıyla İsrail oğulları peygamberidir ve Yahudileşmiş İsrail
oğullarına hitap ediyordu. Zaten ben bir türedi değilim diyordu. Ben yasayı
inkar etmek için gönderilmedim diyordu İncil’de. Yasa dediği Tevrat. Ben yasayı
tamamlamak için gönderildim diyordu.
Gerçekten de burada dikkat
çekilen şey de o. Bir dengeye kavuşturmak için gönderilmişti. Fakat ne oldu?
Hizipleştiler, yani peygambere iman yerine tabir caizse takımdaşlığı tercih
ettiler. Belki yine amiyane tabirle amigoluğu tercih ettiler. Peygamber
yarıştırmayı tercih ettiler ve birbirlerine düştüler. İşte burada da o dile
getiriliyor.
feveylün lilleziyne zalemu min azâbi yevmin
eliym artık acı bir günün azabından dolayı yazıklar olsun zulme
gömülüp gidenlere. Bu zulüm ne zulmü? Bu zulüm peygamberin bıraktığı ilahi
mirasa, yani risalet mirasına sahip çıkmama zulmü. Risalet mirasını param parça
etme zulmü. Onu paylaşma zulmü, onu kendi aralarında bölüşme zulmü. Tıpkı
Kur’an da ifade buyrulduğu gibi küllü hızbin Bima ledeyhim ferihun.(Rûm/32)
her hizip kendi elinde ki parça ile övünüp durmaya başladı, kendi elindeki. Bu
ne demek? Önce parçaladı bütünü, sonra her hizip elinde ki parçayı bütünün
kendisi sandı. Ben bütünün kendisini tutuyorum dedi.
Körün fiili
tarifini biliyorsunuz değil mi? Körleri çağırmışlar biri filin ayağını, birine
hortumunu, birine kulağını, birine kuyruğunu tutturmuşlar. Her biri tarif
etmiş, tuttuğu parçayı tarif etmiş. İşte bu fildir deyince fili tuttuğu parça
zannetmişler. Yani fili kuyruğu, fili hortumu, fili kulağı, fili ayağı
zannetmişler. Filin ayağı olmakla fil olmak ayrı şey. Filin kulağı olmakla fil
olmak ayrı şey. Parça bütünü temsil eder, fakat parça bütünün kendisi değildir.
Bütünden ayrılan parça anlamını kaybeder. Dolayısıyla hakikat parçalanınca
hakikat olmaktan çıkar. İşte bunu göz ardı ettiler, göz ardı edince de
dinlerini paramparça ettiler.
Burada kime
öğüt veriliyor sizce? Elbette bu vahyin muhataplarına. Siz de nebinizin
mirasını paramparça edip her parçasına biriniz kurulmayın deniliyor. Herkes
elinde ki parça ile başlasın öğünmeye, işte o zaman siz de Hıristiyanlaşmış
olursunuz, Yahudileşmiş olursunuz deniliyor.
Devam ediyor
D sayfasına geçiniz.
155. videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder