A sayfasından devam
5-) Vahtilafil leyli ven nehari ve ma
enzelAllâhu mines Semai min rizkın feahyâ Bihil Arda ba'de mevtiha ve
tasriyfirriyahi ayatün likavmin ya'kılun;
Gece ve
gündüzün dönüşümünde, Allâh'ın semâdan yaşam gıdası (bilgi) inzâl edip de onunla
ölümü (şuursuz - kendini yalnızca beden sanan
yaşamı) sonrasında arzı (şuurlu yaşamla bedeni)
diriltmesinde, rüzgârları (sürekli esen
fikirleri) yönlendirmesinde; aklını
kullanabilen bir topluluk için işaretler vardır. (A.Hulusi)
05 - Gece
ile gündüzün ihtilâfında ve Allahın Semâdan bir rızk indirip de onunla Arzı
ölümünden sonra diriltmesinde ve rüzgârları çevirmesinde de aklı olan bir kavim
için bir çok âyetler var. (Elmalı)
Vahtilafil leyli ven Nehar devam
ediyor yine ayetleri sıralamaya; Gece ve gündüzün birbiri ardınca gelişinde, ve ma enzelAllâhu
mines Semai min rizkın feahyâ Bihil Arda ba'de mevtiha ve Allah’ın
semadan indirerek kendisi ile ölü toprağı dirilttiği rızık vasıtalarında ve tasriyfirriyahi
ayatün likavmin ya'kılun ve rüzgarları çeşitli kılmasında, tasrif
etmesinde. Aslında rüzgarların tasrifi ile ayetlerin tasrifi birbirine
benziyor. Sanki rüzgarları çeşitlendirmesinde, evirip çevirmesinde, ayetleri
tıpkı evirip çevirerek daha iyi anlamamızı sağlamak için evirip çevirmesine
benzer bir şekilde, rüzgarları da çeşitli kılmasında aklını kullanan bir
topluluk için elbet mesajlar vardır.
Likavmin ya’kılun, bu da böyle bitti. Mü’miniyn, likavmin yukınun,
likavmin ya’kılun. İman, ikan ve taakkul, akıl. Bakınız elbette ki tesadüf
değil, tesadüf değilse eğer nasıl açıklayacağız? Ancak varlığı açık bir kitap
olarak okuyan göz değil, akleden akıldır. Evet, Varlığı bir kitap olarak göz
okumaz. Akıl okur. Gök ve yer kitabını okumayan, vahiy kitabını nasıl okusun.
Buradan bunu anlıyoruz. Dolayısıyla akletmiyorsa iman etmeyecek. ekseruhüm
lâ ya'kılun. (Ankebut/63) ekserenNasi lâ yu'minun. (Mü’min/59) ekseranNasi lâ
yeşkürun. (Yusuf/38) üç formda gelir bu ibare Kur’an da. İnsanların
çoğu akletmez. Akletmeyince iman etmez. İnsanların çoğu iman etmez, iman
etmeyince şükretmez.
Evet, bu form
boşuna değil. Akletmek Allah’ın insana sunduğu büyük bir lütuf. Ama Kur’an aklı
isim olarak hiç kullanmaz. Hep fiil olarak gelir burada geldiği gibi. Ya’kılun,
akletme. Hiç isim olarak gelmez.
Neden acaba?
Çünkü akıl faal olunca akıldır, aktif olunca akıldır. Aktif olmayan akla akıl
demez Kur’an. Onu akıl saymaz. Haddi zatında Akleden kalpten söz eder. lehüm kulubün
lâ yefkahune Biha. (A’raf/179) Onların kalpleri var ama onunla
akletmezler, onunla düşünmezler. Akleden kalpten (kulubün) ya'kılune Biha. (Hac/46) bir başka ayette.
Akleden kalpten söz eder, akletmeyen kalpten söz eder. Demek ki Akleden kalp;
asıl istenilen bu. Yani aklı gözündedir derler bazıları için ya, Kur’an aklı
gönlünde olsun istiyor muhatabının.
Aklı
kalbinde olursa merkezi doğru tutar, aklı kalbinde olursa koordinatları bozmaz.
Aklı kalbinde olursa duygu ile düşüncenin iman ile aklın arasını ayırmaz.
Ahiretle dünyanın, bura ile ötenin, bilgi ile inancın arasını ayırmaz. Akleden
kalp işte bunu temsil eder.
6-) Tilke ayatullahi netluha aleyke Bil Hakk*
fe Bi eyyi hadiysin ba'dAllâhi ve âyâtiHİ yu'minun;
İşte
bunlar Allâh'ın işaretleridir. Onları sana Hak olarak bildiriyoruz. Allâh'tan
ve O'nun işaretlerinden sonra hangi söze iman ederler? (A.Hulusi)
06 - İşte
bunlar Allahın âyetleri, sana onları bihakkın okuyoruz. Artık Allahın
âyetlerine inanmadıktan sonra hangi söze inanırlar? (Elmalı)
Tilke ayatullahi netluha aleyke Bil Hakk
işte bunlar Allah’ın, hakikati sana kendisiyle aktardığı ayetlerdir. fe Bi eyyi
hadiysin ba'dAllâhi ve âyâtiHİ yu'minun Evet; fe Bi eyyi hadiysin ba'dAllâhi ve âyâtiHİ yu'minun peki Allah ve
O’nun ayetleri de değilse eğer kimden gelen hangi habere inanacaklar. Allah ve
O’nun ayetlerine inanmayacaklarsa kimin hangi haberine inanacaklar söylesinler.
7-) Veylün likülli effakin esiym;
Her
kendini aldatan esîme (hakikatini inkâr ederek,
oluşmuş benliğin içgüdüleri ve dürtüleriyle yaşayana) yazıklar olsun! (A.Hulusi)
07 - Veyl
o her bir vebal yüklü sahtekâra. (Elmalı)
Veylün likülli effakin esiym yalanı
hayat tarzı edinerek günaha gömülenlerin topuna birden yazıklar olsun.
Aslında effak; yalanın sınırına
dayanan demektir, çok yalancı, çok çok yalancı, mübalağa. Yalanın sınırına
dayanmanın ölçüsü nedir? Kendi kendisin aldatmaktır. Bir yalan söyleyenin de
aldatıyorsa, o yalan sınırına dayanmıştır. Yani o yalanı hayat tarzı haline
getirmiştir,i yalanı yüreğine giydirmiştir. Dolayısıyla burada kendi kendini
aldatan her günahkarın topluna birden yazıklar olsun denilmiş oluyor.
8-) Yesme'u âyâtillâhi tütla aleyhi sümme
yusırru müstekbiren keen lem yesma'ha*febeşşirhu Bi azâbin eliym;
Kendisine
bildirilirken, Allâh işaretlerini işitir; sonra sanki onları işitmemiş gibi (üstüne alınmadan) büyüklük
taslayarak (şirk düşüncesinde) ısrar eder... Onu, içine düşeceği feci azabı ile müjdele!
(A.Hulusi)
08 - Allahın
âyetleri karşısında okunurken işitir de sonra kibrinden hiç işitmemiş gibi
ısrar eyler, işte onu elîm bir azâb ile müjdele. (Elmalı)
Yesme'u âyâtillâhi tütla aleyhi sümme yusırru
müstekbiren keen lem yesma'ha bu tip, bu tür Allah’ın kendilerine
okunan ayetlerini işitir de sonra onu hiç işitmemiş gibi küstahça bir
direnişini sürdürür. Küstahça bir inada sapar, inada saplanır. febeşşirhu Bi
azâbin eliym bu tipleri, bu gibileri acıklı bir azab ile müjdele.
Aslında burada ki müjdele de bir
ironi var, ince bir ironi. Çünkü biraz önce bu tür işitmişti. İşitmesine rağmen
işitmemiş gibi davranmıştı. Yani Aslında bu Allah’ın ayetini dalgaya almak,
hafife almak, gırgıra almak demek amiyane tabirle. O zaman onu da müjdele.
Neyle? Acıklı bir azab ile. Madem Allah’ın ayetini hafife aldı, hafife
almasının müjdesini de ver ona. Ama böylesinin müjdesi acıklı bir azab
olabilir.
9-) Ve izâ alime min âyâtiNA şey'enittehazeha
hüzüva* ülaike lehüm azâbün mühiyn;
İşaretlerimizden
bir şey ulaştığında, onları alaya alır! İşte onlar içindir aşağılayıcı azap!
(A.Hulusi)
09 - Âyetlerimizden
bir şey, malûmu olduğu vakit da onu eğlenceye tutar, işte onlar için mühîn bir
azâb var. (Elmalı)
Ve izâ alime min âyâtiNA şey'enittehazeha hüzüva
üstelik o ayetlerimizden bazılarının farkına vardığı zaman da başlar onunla
alay etmeye. İşte açıkça geldi. Ayetlerimizin farkına vardığı da olur. Yani
kulak verdiği de olur, fakat kulak verdiği ile de dalga geçer. Dalga geçmem
için kulak verir bazılarına. ülaike lehüm azâbün mühiyn işte böylelerini
aşağılayıcı, alçaltıcı bir azapla müjdele. Evet, bir azab beklemektedir.
Değerli dostlar küfür önyargıdır.
İman ön bilgi. Küfür önyargısıyla insan Allah’ın ayetlerini dinlerse demek ki
dinlediklerinden ibret almak değil, dinledikleri ile dalga geçmek için dinler.
İşte burada bu tip ters dönmüş bir aklı tasvir ediyor.
10-) Min veraihim cehennem* ve lâ yuğniy 'anhüm
ma kesebu şey'en ve lâ mettehazû min dûnillâhi evliyâ'* ve lehüm azâbün 'azıym;
Peşlerinde
de cehennem! Kazandıkları (servet ve makam türü) şeyler de, Allâh dûnunda edindikleri velîler de
kendilerinden hiçbir azabı savamaz! Onlar için aziym bir azap vardır.
(A.Hulusi)
10 - Peşlerinde
Cehennem ve onlardan ne kazandıkları bir şey defedebilir, ne de Allah dan başka
evliya edindikleri şeyler, hem onlara azîm bir azâb var. (Elmalı)
Min veraihim cehennem. cehennem
hemen peşlerinde dir. Bunu emam olarakta anlamış bazı müfessirler. Cehennem
hemen önlerindedir. Aslında arkalarında ya da önlerinde. Çünkü onların arkaları
ve önleri yok.. Hani derler ya sağı solu belli değil diye, önü arkası belli
değil. Şöyle durmuş geri geri gidiyor. Min veraihim cehennem şimdi geri geri giden
birinin önü neresi? Eğer gittiği yer, gittiği istikamet arkası önü, yani ters
dönmüş bir akıl ters gider. Dolayısıyla gittiği yerde aslında cehennem
kuşatmıştır.
Bu Min veraihim cehennem den lem yusirru ya bir atıf var gibi. Israr
Arapça da inatçı hayvanlarla bir etimolojik köke sahiptir. Ya da merkep gibi.
Siz önden çektikçe arka arka giden hayvan inadına ısrar denir. Dolayısıyla
sabırla bir alakası yok ısrarın. Sabır; iyide ve hakikatte direnmektir. Israr
ise burada kullanıldığı şekli ile kötüde direnmek uğruna, kötüye doğru
gitmektir. Vahiy size; Gel diyor, bir yol açtım gel. Ucunda cennet olan bir
yol. Ama eğer benlik nefsin kulu haline gelmişse geri geri gidiyor gel dedikçe.
Ayet çektikçe arkaya gidiyor. Onun için burada da cevabı veriliyor Min veraihim cehennem geri geri giderek
cehenneme düşecek, çünkü arkada cehennem kuşatmıştır.
ve lâ yuğniy 'anhüm ma kesebu şey'en ve lâ
mettehazû min dûnillâhi evliyâ' ne kazandıkları şeylerin, ne de
Allah’tan başka edindikleri dostların onlara en ufak bir yararı olmaz. Hiçbir
faydasını görmezler. Bana yardım edecek dedikleri her şey o gün kendine bile
yardım edemez. Kendini kurtaramayanlardan yardım bekleyen bu akla sadece eli
boş kalmak ve hayal kırıklığına uğramak düşer.
ve lehüm azâbün 'azıym bu mu, bu
aslında azabın kendisidir. Hem de en büyük azaptır bu. Yani düş kırıklığı, yani
terk edilmişlik. Terk edilmişlik demem boşuna değil, çünkü azab; terk edilme
anlamına gelen ‘az kökünden türetilmiştir. Ma ül ‘azm. Susuzluğun kendisini
terk ettiği insan için kullanılır. Yani su ‘azb dir soğuk su. Çünkü soğuk suyu
içti mi insan hararet onu terk edip gider bundan bu ismi vermişlerdir.
Dolayısıyla azab da bu kökten türetilmiştir. Terk edilmişlik. En büyük azab
terk edilmişliktir. Hem sevdiği tarafından, güvendikleri tarafından terk
edilmişlik. Hem de tek dayanak olan Allah’ın artık senin yüzüne bakılmaz
demesidir. Yani Allah’ın terk etmesi en büyük azab olur. Düşünsenize.
[Ek bilgi; Cehennem
azabı.
İnsan ruhu 120. günden
itibaren beynin ürettiği bir tür dalgalardan oluşan holografik beden şeklinde,
insan yaşadıkça gelişir.
Nihayet kişi, bulûğa erme
denen östrojen ve androjen hormonlarının üst düzey faaliyete geçişiyle birlikte
mesûliyet devresine girer. Bu, şu demektir. Beyin bu hormonların kimyasal etkisiyle
birlikte yanlış zihinsel faaliyetlerini negatif yük olarak ruha kaydetmeye
başlar! Yani günah olarak! İki omzunda ki iki melek tarafından! Ayrıca gene bu
beyin faaliyetleri, pozitif ve negatif yük esasıyla ve her beynin kendine has
şifresiyle boşluğa yayınlanır.
Şayet 120. günde beyin cevheri
oluşurken, burada bir devreyi açacak olan ışın (melek) beyne isâbet etmiş ise,
bu takdirde beyin bir tür antiçekim dalgasını ruha yükleyecek ve neticede, bu
enerji ile "ruh" ya da "dalga beden" Dünya'nın manyetik
çekim alanına karşı güç ile Dünya'dan ve cehennemden kendini kurtarıp cennete
yani sayısız yıldızların boyutsal derinliklerine gidebilecektir.
Aksine, beyinde bu devre
açılmamış ve dolayısıyla da bu antiçekim dalgası "ruha" yüklenmemiş
ise, bu defa o "ruh" da kendini Dünya'nın ve daha sonra da Güneş'in
yani cehennemin manyetik çekim alanından kurtaramayacak ve neticede ebedî
olarak orada kalacaktır! (A.
Hulusi – İnsan ve sırları)]
11-) Hazâ hüda* velleziyne keferu Bi âyâti
Rabbihim lehüm azâbün min riczin eliym;
İşte
hakikat rehberi! Rablerinin, varlıklarındaki işaretlerini inkâr edenlere
gelince, onlar için en kötü türden feci bir azap vardır. (A.Hulusi)
11 - Bu
bir irşattır, rablerinin âyetlerine küfredenler ise onlara en fenâsından bir
elîm azâb var. (Elmalı)
Hazâ hüdan İşte hidayet budur. Yani
Allah’ın ayetlerini izlemek. Hidayet budur. Eliif, Lâââm,
Miiiym,- Zâlikel Kitâb'u lâ raybe fiyhi hüden lil muttekıyn.
(Bakara/1-2) İşte bu kitap, kendisinde kuşkuya yer yok, muttakıler için bir
hidayettir, diyordu ya bakaranın girişinde. Onun gibi hidayet budur, yol
gösterme budur. Yani Allah’ın hidayetini isteyen insanlar, eğer bunda samimi
iseniz vahye sarılın. Allah’tan hidayet isteyip te vahye dönüp bakmamak nasıl
bir şey acaba. Sanırım aradığımı bulurum diye korkarak aramak. Aman inşallah
bulmam diye aramaya benziyor. Hidayet mi istiyorsunuz? Zâlikel kitâb lâ raybe
fiyhi. İçinde şüphe olmayan kitap. İşte hidayet size, hidayet istiyorsanız.
İhdinasSıratal'müstakıym.
(Fatiha/6) mi diyorsunuz, günde onlarca kez bizi dosdoğru yola hidayet et mi
diyorsunuz, samimisiniz bunda? Ciddi misiniz. Ciddi iseniz alın hidayet. Vahiy
hidayettir. Hazâ hüdan.
velleziyne keferu Bi âyâti Rabbihim lehüm
azâbün min riczin eliym bir de rablerinin kevni ve vahyi ayetlerini
yok sayanlar var. İşte onları bu akıl almaz iğrençlikten dolayı acıklı bir azab
beklemektedir. İğrençlik. Min riczin;
iğrençlikten dolayı diyor.
Hatırlayalım Yunus/100 ayetini. ve
yec'alürricse alelleziyne lâ ya'kılun. (Yunus/100) akletmeyenleri,
kafasını kullanmayanları boyuna kadar pisliğe gömer diyor Allah. Evet, böyle.
Akletmeyenlerin üzerine pislik boşaltır. Nedir bu pislik; Riczin? Aslında
akletmemek hayatı kirletir. Daha doğrusu kirlenen hayatı temizlemenin tek yolu,
selim bir akıl ile akletmektir.
Onun için
Huccetullah’il Baliğa sahibi Şah Veliyullah Dihlevi; Dinin temeli nezafettir
der. Yani temizlik. En nezafetün minel iman zannederdik Hadisten yola çıkarak.
Temizlik imandandır. Oysa ki Şah Veliyyulah iman temizliktendir diyor. Harika
bir yorum. Niye? Çünkü iman iç temizliğidir, yüreğin temizliğidir. İman ve
ibadetler tüm İslam’ın insana sunduğu akaid ve ibadat bir tek kelimeye
indirilse temizliktir. Ahlak yürek temizliği içindir. İman iç temizliği
içindir, tefekkür akıl temizliği içindir. Tedebbür, taakkul, tefakkuh hepsi,
tezekkür akıl temizliği içindir. Görüyorsunuz iman nezafettendir,
temizliktendir. Yani bütün bir İslam insanı pırıl pırıl etmenin prospektüsü,
kullanma kılavuzu, yöntemi, yoludur. Başka bir şey değil.
Devam ediyor
C sayfasına geçiniz.
157.
videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder