D
sayfasından devam
16-) Ülaikelleziyne netekabbelü anhüm ahsene ma
amilu ve netecavezü an seyyiatihim fiy ashabil cenneti, va'des sıdkılleziy kânu
yu'adun;
İşte
bunlar, cennet ehli içinde şu kimselerdir ki, onlardan yaptıklarının
güzellerini geçerli kılar; kötülüklerinden vazgeçeriz... (Bu) vadedilmiş oldukları,
sıdkın karşılığıdır! (A.Hulusi)
16 - İşte
bunlar Ashabı Cennet içinde o mümtazlardır ki kendilerinden yaptıkları
amellerin en güzelini kabulleneceğiz ve günahlarından geçeceğiz, bu şaşmaz
doğru vaad iledir ki vaad olunmakta bulunuyorlar. (Elmalı)
Ülaikelleziyne netekabbelü anhüm ahsene ma
amilu ve netecavezü an seyyiatihim işte bunlar yaptıklarının en
iyilerini kabul edip kötülüklerinin de üstünü çizeceğimiz kimselerdir.
Çok hoş bir müjde. İnsanın
gönlünü güldüren bir müjde, sevindiren bir müjde. Yani bunlar melek değildir,
bunlar kılçıksız değildir amiyane tabirle. Bunlarda hata işler, bunlarda günah
işler ama bunlar hadlerini bilenlerdir. Allah’a teslim olanlardır. Günahı
savunmayanlardır. Dolayısıyla biz bunların günahlarının üzerini çizeceğiz. Netecavez
anhüm evet yani günahlarının üstünü çizdik mi kim onu ortaya serecek ki kim
bize karşı burada bunu işlemiş diyecek ki ve tabii onların yaptıklarının en
güzellerini kabul edeceğiz.
Bu, şu manaya geliyor, başka
ayetlerle birlikte tefsir ettiğimizde buna mümasil, bununla ilgili şu anlama
geliyor, Onun iyi amellerinin en iyisini esas alıp, ölçü alıp diğerlerini de
onun seviyesinden değerlendireceğiz. Mesela Eylemler arasında 100 puan, 90
puan, 80 puan, 70 puan, 60 puan.. hepside güzel iyi geçer ama pek iyi olan
namaz var. İyi ve orta olan namazlarını da pek iyi namazlar seviyesinde ele
alacağız, öyle değerlendireceğiz. İnşallah.
fiy ashabil cenneti, va'des sıdkılleziy kânu
yu'adun Evet, fiy ashabil
cenneh. Bunlar cennet ehli arasında ki yerlerini alacaklar. fiy ashabil cenneti, va'des sıdkılleziy
kânu yu'adun hepsini birden mana vereyim bölmeden, verilmiş olan söze
sadakatin bir gereği olarak cennet ehli arasında ki yerlerini alacaklar. Ama
önceden verilmiş söze sadakat gereği. Allah söz vermişti vahiyde. İyi amel
yapanları cennetime koyacağım diye. İşte bu sözün gerçekleşmesidir buyruluyor.
[Ek bilgi; HZ. EBU BEKİR’İN VASİYETİ
Taberi Hz. Ebu Bekir'in Ömer'e
olan vasiyetini nakleder. Şöyle ki: Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer'i çağırdı da ona
dedi ki:
Ben sana bir vasiyet edeceğim
onu iyi muhafaza edesin Allah'ın gecede bir hakkı vardır. Onu gündüzün kabul
etmez ve gündüzün bir hakkı vardır onu da gece kabul etmez. Bizim hiçbirimiz
için farzı yerine getirmedikçe nafile yoktur,
Kıyamet günü mizanları ağır
gelenlerin mizanlarının ağır gelmesi hep dünyada hakka uymaları ve onun, onlara
ağır gelmesi sebebiyledir. Haktan başka bir şey konmayan bir mizanın ağır
gelmesi ise hakkıdır.
Kıyamet günü mizanları hafif
gelenlerin mizanlarının hafif gelmesi de dünyada batıla uymalarından ve onun,
onlara hafif gelmesindendir. Batıldan başka bir şey konmayan bir mizanın hafif
gelmesi de hakkıdır.
Görmez misin Allah Teâlâ
cennetlikleri en güzel amelleriyle zikretmiştir. Onun için biri der ki benim
amelim bunların ameline nerede erişecek onun sebebi çünkü Allah Teâlâ onların
kötü amellerinden geçmiştir de onları açığa vurmaz, görmez misin Allah Teâlâ
cehennemlikleri en kötü amelleriyle anmıştır da biri der ki; ben amelce
onlardan iyiyimdir, onun sebebi çünkü Allah Teâlâ onların en güzel amellerini
kendilerine geri vermiştir.
Görmez misin Allah Teâlâ
şiddet âyetini, rıza âyetinin yanında ve rıza âyetini şiddet âyetinin yanında
indirmiştir ki mümin hem ümitli, hem saygılı olsun da kendi eliyle tehlikeye
atılmasın ve Allah'a karşı hak olmayan bir kuruntuya kapılmasın. (Elmalı – Tefsir)]
17-) Velleziy kale livalideyhi üffin leküma
ete'ıdaniniy en uhrece ve kad haletil kurunü min kabliy ve hüma
yesteğiysânillahe veyleke amin* inne va'dAllâhi Hakk* feyekulü ma hazâ illâ
esatıyrul evveliyn;
O (kişi) ki, ana-babasına:
"Öf be! Benden önce nice nesiller gelip geçtiği hâlde, (bâ's olunmamla)
çıkarılmamla mı beni tehdit ediyorsunuz?" dedi... O ikisi (ana-babası) de
Allâh'tan yardım isteyerek: "Yazıklar olsun sana, iman et! Muhakkak ki
Allâh'ın vaadi haktır" (dediler)... (O ise): "Bu, öncekilerin masallarından başka değil"
demekte devam eder! (A.Hulusi)
17 - Şöyle
ise ki: «anasına babasına of size, dedi: bana çıkarılacağımı mı vaad ediyorsunuz?
Halbuki benden evvel nice karnlar geçmiş; ikisi de Allaha el' aman çekerek
yazık sana, imana gel, her halde Allahın vaadi haktır diyorlar da o yine diyor
ki: bu, eskilerin esatîrinden başka bir şey değildir. (Elmalı)
Velleziy kale livalideyhi üffin leküma
ete'ıdaniniy en uhrece ve kad haletil kurunü min kabliy ne ki
kendisine iman telkin eden anne babasına; ikinize de yuh olsun, ne yani benden
önce bunca nesil gelip geçtiği halde hiç biri dirilmemişken bana
diriltileceğini mi söylüyorsunuz diye çıkışan da var. Böyle evlatta var. Yani
böyleleri de var. Allah’a itaate davet eden mü’min anne babanın bu davetine
isyan eden Allah’a isyan etmiş gibidir zımnen biz bunu okuyoruz, anlıyoruz.
ve hüma yesteğiysânillahe veyleke amin* inne
va'dAllâhi Hakk ana baba da Allah’ın yardımına sığınarak şöyle der
onun bu küstahlığı karşısında. Sana yazıklar olsun, iman et. Şu kesin ki elbet
Allah’ın vaadi gerçekleşecektir. İman etsen bundan sen kazanırsın. Biz senin
iyiliğini istiyoruz. Yani senden bizi besle, bizi el bebek gül bebek et, sen
çalış biz yiyelim demiyoruz. Bakınız anne baba bunu dese haksız değil, ama
senden senin iyiliğini istiyoruz. Senin akıbetin için sana yalvarıyoruz gel
yavrucuğum Allah’a iman et. Geri döneceğini, yani yeniden dirileceğini
unutmadan bir hayat yaşa diyoruz, kötü mü diyoruz.
feyekulü ma hazâ illâ esatıyrul evveliyn
bunun üzerine o küstah evlat şöyle der. Bunlar eskilerin masallarından başka
bir şey değildir.
Kur’an da eskilerin masalları
ibaresinin kullanıldığı her yerde bağlam ahiretle ilgilidir. Ahiretle ilgili
bağlamlarda gelir bu. Yani aslında ahirete iman tüm insanlık boyunca
peygamberlerin çağırdığı temel düsturdur. Buradan zımnen biz onu anlıyoruz.
18-) Ülaikelleziyne hakka aleyhimül kavlü fiy
ümemin kad halet min kablihim minel cinni vel ins* innehüm kânu hasiriyn;
İşte
bunlar, cin ve insten, onlardan önce gelip - geçmiş ümmetler hakkındaki azap
hükmü, bunlar aleyhine de gerçekleşecek kimselerdir... Muhakkak ki onlar
hüsrana uğrayanlardı. (A.Hulusi)
18 - İşte
bunlar İns-ü Cinden önlerinde geçen ümmetler içinde üzerlerine söz Hakk olmuş
olan kimselerdir, çünkü bunlar hep hüsrana mahkûm olmuşlardır. (Elmalı)
Ülaikelleziyne hakka aleyhimül kavl
işte onlar haklarında ilahi yasanın gerçekleştiği kimselerdir. Onlardan kasıt,
Ülaike de ki bu zamir nereye ait, nereye döner, İnkarcı aklın benden önce bunca
nesil geldi geçti sözüyle kastettikleri olsa gerek. Yani işte onlar, yani
benden önce geldi geçti de hiç dirilmedi dediklerin var ya, ilahi yasaya tabi
olup öldüler. Yani orada dirilecekler, zamanı gelince dirilecekler. Burada ki
malum söz el kavl yani ölümün yasası diye anlaşılabilir.
fiy ümemin kad halet min kablihim minel cinni
vel ins kendilerinden önce geçip gitmiş cinlere ve insanlara dahil
olmuşlardır. Yani onlar da kendilerinden önceki ölümlü varlıkların yasasına
tabi oldular. innehüm
kânu hasiriyn şüphesiz kaybeden de onlar olacaktır.
19-) Ve liküllin derecâtun mimma 'amilu* ve
liyüveffiyehüm a'malehüm ve hüm lâ yuzlemun;
Her
birinin, yaptığı amellerinden (oluşan) dereceleri vardır. Tâ ki onlar, haksızlığa
uğratılmaksızın amellerinin karşılığını tam görsünler. (A.Hulusi)
19 - Her
biri için de yaptıkları amellerden dereceler vardır, bu da hiç hakları
yenmeyerek bütün amellerini kendilerine tamamen ödemek içindir. (Elmalı)
Ve liküllin derecâtun mimma 'amilu
her birinin yaptıklarıyla uyumlu bir derece bulunacaktır. Yani iyiler derece
derece cennetlere girecekler, cennetler tek bir makam olmayacağı gibi kötüler
de derece derece cehenneme girecekler. Yani cehennem de tek bir makam
olmayacak. Onun için kötülüklerin az kötüsü var, çok kötüsü var, berbatı var. O
nedenle az kötü ile çok kötüyü bile Allah aynı yere koymayacak. Buradan
anladığımız şu; Allah süpürmüyor ey muhatap, sen de süpürme. Allah bırak
iyiliği, zerre kadar iyiliği zayi etmeyi, kötü ile az kötü arasında ki farkı
bile yok saymıyor. Bu çok önemli bir nükte gerçekten de.
ve liyüveffiyehüm a'malehüm ve hüm lâ yuzlemun
sonuçta onlar yaptıklarının karşılığını tastamam görecekler ve asla zulme
uğramayacaklar.
20-) Ve yevme yu'radulleziyne keferu alen nar*
ezhebtüm tayyibatiküm fiy hayatikümüd dünya vestemta'tüm Biha* fel yevme
tüczevne azâbel huni Bima küntüm testekbirune fiyl Ardı Bi ğayril Hakkı ve Bima
küntüm tefsükun;
Hakikat
bilgisini inkâr edenlerin ateşe getirileceği süreçte: "Dünya hayatınızda
güzelliklerinizi yaşayıp, verilen ömrü geçici zevkler uğruna tükettiniz! Bugün
ise Hakk'ın gayrı olarak arzda benlik taslamanız ve bozuk inançla yaşamanız
dolayısıyla alçaltıcı azabı yaşamak suretiyle karşılığını alacaksınız!"
(A.Hulusi)
20 - Ve
küfredenler ateşe arz olunacağı gün şöyle denir: siz bütün tayyibâtınızı
(lezaizinizi) Dünya hayatınızda giderdiniz ve onlarla zevk yab oldunuz,
alacağınızı aldınız, artık bu gün hakaret azâbıyla cezalanacaksınız çünkü Yer
yüzünde haksızlıkla kibir taslıyordunuz ve çünkü dînden çıkıp fasıklık
ediyordunuz. (Elmalı)
Ve yevme yu'radulleziyne keferu alen nar
işte küfürde direnenlerin ateşe takdim edilecekleri o gün kendilerine denilecek
ki; ezhebtüm
tayyibatiküm fiy hayatikümüd dünya vestemta'tüm Biha ezhebtüm tayyibatiküm fiy hayatikümüd dünya
dünya hayatında tüm güzellikleri tükettiniz. Çok ilginç, çok çarpıcı bir ifade.
Dünya hayatında tüm güzellikleri tükettiniz. Siz var ya siz. Dünya
hayatındayken tüm güzellikleri tükettiniz. Devamı daha ilginç;
vestemta'tüm Biha ve onları kısa
vadeli tüketime hazır bir hazza dönüştürdünüz. Kısa vadeli bir hazza tahvil
ettiniz. Tüketime hazır bir lezzete, zevke tahvil ettiniz. Yani kalıcı
güzelliğe dönüştürmekte elinizdeydi ama siz dünya hayatında Allah’ın size
verdiği güzellikleri sinek gibi kullandınız. Arı gibi değil. Güzelliğin arısı
olsaydınız üretirdiniz, güzelliğin sineği oldunuz, tükettiniz. Onun üstüne
kondunuz kirli ayaklarınızla, onu da kirlettiniz. Dolayısıyla güzelliği
tükettikten sonra varacağınız yer kötüdür. Cehennem işte tükettiğiniz güzellikten
sonra bize bir şey kalmayan sondur.
Güzellikler bir tohumdur, adeta
biz bunu anlıyoruz buradan. Tohumu ekerek üretebilirsiniz de, tüketerek yok
edebilirsinizde. Yani siz güzellikleri bir tohum gibi görür onları
çoğaltırsanız cennetiniz olur akıbet. Eğer güzellikleri tüketilecek bir tüketim
nesnesi olarak görürseniz artık oraya güzellik kalmaz. Sizi bekleyen kötü bir
mekan olur. ..suüddar. (Ra’d/25)
Kur’an ın ifadesi ile en kötü mekandır.
fel yevme tüczevne azâbel huni Bima küntüm
testekbirune fiyl Ardı Bi ğayril Hakkı ve Bima küntüm tefsükun artık
bu gün yeryüzünde haksız yere küstahça böbürlendiğiniz ve yoldan çıkıp
azdığınız için alçaltıcı bir biçimde cezalandırılacaksınız. Haksız yere
büyüklük tasladınız. Büyük olmadığınız halde büyükmüş gibi göründünüz.
Olmadığınız gibi göründünüz. Yani içinizi boşaltıp dışınıza yedirdiniz. Yani
maske taktınız, yüzünüzle yetinmediniz. Kendine yetmediğiniz halde, kendinize
yetermiş gibi davrandınız. Allah’a muhtaç olduğunuz halde sana ihtiyacım yok
havalarına girdiniz. Ve sonuç mu? Sonuç azab.
Azab; etimolojik olarak kök
anlamı terk edilmek. Yani Allah tarafından terk edildiniz. Bundan büyük azab mı
olur, bundan büyük bela mı olur bundan büyük, bundan dehşetli cehennem mi olur.
Allahsız olmak, Allah’ın yardımından mahrum olmak. İşte cehenneminizi kendi
elinizle hazırladınız.
Rabbim böyle bir hayattan, böyle
bir tasavvurdan, böyle bir bakış açısından korusun. Bize ucu cennetle
noktalanmış bir hayat nasip etsin.
“Ve ahiru davahüm enil hamdülillahi rabbil
alemiyn”
Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan
Allah’a hamd’adır.
158. videonun sonu.
158. videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder