El Hamdu Lillahi
Rabbil'Alemiyn Vesselatü Vesselâmü alâ Resulüna Muhammedin ve alâ alihi
ve ashabihi ve etba’ıhi ecmaiyn.
Rabbişrah liy sadriy;
Ve yessirliy emriy;
Vahlül ukdeten min lisaniy;
Yefkahu kavliy;
(Tâhâ 25-26-27-28)
Rabbim, göğsüme genişlik ver,
kolaylaştır işimi, düğümü çöz dilimden, ki anlasınlar beni. Allahümme amin..!
Değerli Kur’an dostları rabbimize
bu gök sofrasını önümüze açtığı için hamd ettikten sonra Casiye suresiyle
tefsirimize devam edeceğiz. Suretül Casiye mushafın 45. suresi nihai yargıdaki
tezellülü ifade eden casiye ismini 28. ayetinden almış. İnsanlar Allah’ın
huzuruna muhakeme edilmek için çıktıklarında yer yüzünde ki tekebbürlerini terk
etmiş, dikmelerini bırakmış, kafalarını eğdirmiş, yerlere çömelmiş, tabir
caizse Allah’ın azamet ve heybeti karşısında ve kendi küçüklükleri ve yetersizliklerini
bilerek yerle bir olmuş halde çıkacaklar. Sure ana fikrine uygun olarak bir
isim almış.
Casiye suresi Mekki. Ha mim
ailesinin 6. suresi. Ailenin tüm sureleri gibi Casiye suresi de konu
bütünlüğüne sahip bir iç bütünlüğü var. Hem sıra, hem zaman ve hatta hem de
içerik olarak, muhteva olarak bir önceki Duhan suresinin devamı niteliğinde.
Nüzul sıralamasında İbn Abbas’ın
tasnifine göre 62. sırada. Cabir Bin Zeyd’in tasnifine göre 64. sırada, Hz.
Osman’ın sıralamasına ise 65. sırada yer alır.
Surenin konusu adına da yansıdığı
gibi nihai yargı ile ilgilidir. İnsanoğlu bir gün hayatının hesabını verecek.
Rabbinin huzuruna çıkacak ve yaptıkları bir bir orada kayda alınmış bir halde
kendisine izlettirilecek. Sure ahirete iman üzerine inşa edilmiş. Kişide
eylemlerinin sorumluluğunu üstlenecek bir bilinç inşasını amaçlıyor.
Casiye suresinin ilahi bir inşa
projesi olan vahiyle başlaması ilk değil. çünkü Ha va min, yani ha mim ailesi
hep, hemen hemen öyle başlıyor. Sadece vahye değil, vahyin kaynağına, vahyin
taşıdığı mesajlara atıfla başlıyor bu sure. Devamında İsrail oğulları
kıssasının Duhan suresinde ki kaldığı yerden devam ediyor. Duhan suresinde bu
kıssa Hz. Musa’nın Firavuna tebliğini işlemişti. Ama bu surede İsrail
oğullarına tebliğini işliyor ve tabii bu tebliğe karşı İsrail oğullarının
Yahudileşme eğilimine imaları da dile getiriliyor.
Peki neden İsrail oğullarının
Yahudileşme eğilimine ima da bulunuyor? Muhataplarının tamamına siz de, size
gelen vahye İsrail oğullarının kendilerine gelen vahye davrandığı gibi
davranırsanız, siz de Yahudileşirsiniz diyor.
Peki tedbiri var mı? Buna karşı
ne yapmak lazım sorusunu sorduğunuzda cevabını veriyor. Vahyin inşa ettiği bir
bilinç. Tedbir bu. Çünkü Hazâ basâiru lin Nas (20). Evet herhalde
berceste ayetidir surenin bu ayet. Bu vahiy insanlık için bir bilinç
kaynağıdır. Basâirdir, bir basiret, bir iç görü, bir yürek gözü kaynağıdır.
İnsanların yüreklerinde ki göz ancak vahiy ışığı sayesinde görür. Bunu
söylüyor. Ve son söz insan tüm varlığını rabbine borçludur. Sure insanın
rabbine borçlu olduğunu hatırlatarak ve Hamdi hatırlatarak son buluyor. Bu kısa
girişten sonra suremizin tefsirine geçebiliriz.
[Ek bilgi; Sûrenin ihtiva ettiği
başlıca hususlar şunlardır :
1- Allahü Teâlâ'nm varlığını,
kudret ve azametini gösteren hilkat eserlerine nazarları celb etmek.
2- îlâhî âyetlerin
ehemmiyetine ve onlara karşı kâfirlerin aldıkları tavır.
3- İsrailoğullarma verilen
ilâhî ihsan ve bilâhare onların nankörlüklerine işaret.
4- Kıyamet gününün dehşeti ve
o gün insanların amel defterlerinin kendilerine şehadet edeceğini ihtar.
5- Mü'minlere âhirette nail
olacakları nimetleri tebş'r.
6- Kıyamet günü kâfirlerin
uğrayacakları azabı ihtar.
7- Allahü Teâlâ'nın azametini,
bütün varlıklar üzerindeki hâkimiyetini, kudret ve hikmetini beyan. (Ebül-l
Leys Semerkandi – Tefsir-ül Kur’an)]
Rahman, Rahiym olan Allah adına.
1-) Haa, Miiiym;
Ha,
Miiim. (A.Hulusi)
01 - Hâ,
mîm. (Elmalı)
Haa, Miiiym mukadda harfi, bu sure ile
birlikte kendisinden önceki 5 surenin de başında bulunan bu harfler, daha önce
de defaatle dile getirdiğimiz gibi 36. çeşit yoruma konu olmuş. Kur’an da
geçtiği hemen tüm yerlerde, hatta kesin konuşalım 25 yerde doğrudan vahye atıf
olarak, 3 yerde de dolaylı olarak vahye atıf ile başlayan surenin başında
gelir. Tamamı 28 sure, yani harflerin sayısı kadar gelir. lam elifi harf değil
de birleşik bir kombinezon saymamız gerektiğini düşünürsek. Yine bu harfler 1
ile 5 arasında harfler içerir. Tıpkı Arap dilinde ki kelime sayılarında olduğu
gibi. Arap dilinde tüm kelimeler 1 den 5 e kadar harf taşırlar. Daha fazlası
yoktur.
Dolayısıyla bu harflerin verdiği
mesaj, yani bu rumuzların bize ima ettiği şey; Allah size öyle bir vahiy
indirdi ki bu vahyin başı göktedir, manası göktendir. Fakat bu manayı ayakları
yerde olan, yani insanoğlunun konuştuğu bir dilin içine yerleştirdi. İşte şu
sizin bildiğiniz harflerin içine onlardan oluşmuş kelimelerin kalbine bu
manaları ilka etti, inzal etti anlamını taşır. Ama son tahlilde Hz. Ebu
Bekir’in görüşünü dile getirmek en doğrusu; Her kitabın bir sırrı vardır, Bu
kitabın sırrı da mukadda harfleridir.
2-) Tenziylül Kitabi minAllâhil 'Aziyzil
Hakiym;
Bilginin
tenzîli (tafsile indirme), Aziyz, Hakiym Allâh'tandır! (A.Hulusi)
02 - Kitab
indirilmek o azîz, hakîm Allah dan. (Elmalı)
Tenziylül Kitabi minAllâhil 'Aziyzil Hakiym
bu ilahi kelamın indirilişi yüceler yücesi ve sonsuz hikmet sahibi Allah
katındandır.
3-) İnne fiys Semavati vel Ardı le âyâtin lil
mu'miniyn;
Semâlarda
ve arzda, iman edenler için işaretler vardır. (A.Hulusi)
03 - Her
halde Göklerde ve Yerde mü'minler için âyetler var. (Elmalı)
İnne fiys Semavati vel Ardı le âyâtin lil
mu'miniyn elbet göklerde ve yerde inanmaya gönüllü olanlar için
mesajlar, ibretler, ayetler, hikmetler vardır. Yani O’nun mesaj vermesi, O’nun
bu kitabı, ya da bu vahyi indirmesi yeni bir şey değildir. Yer ve gök O’nun
mesajıyla dolu açık bir kitaptır. İman etmeye gönüllü olan herkes, her yerde
O’nun ayetlerini görür. Okuyabilen bir gözün varsa ey muhatap, aslında senin
ayetle buluşman için bu kitabın inmesi gerekmiyor. Şöyle etrafına bak, ayetten
başka bir şey görecek misin. Yaratılış mesajdır. Zımnen şunu söylüyor bu ayet;
Şu varlık dünyasını inkar etmiyorsan eğer, kitabın ayetlerini de inkar
etmemelisin.
Tersinden; Eğer kitabın
ayetlerine inkar etmeye yelteniyorsan haydi şu varlık dünyasını da inkar
et. Aslında Allah’ın satırlara yazılı ayetleri, Allah’ın kainat ayetlerinden
bağımsız değildir. Bak hep birbirine atıf yapıyorlar. O nedenle;
Senüriyhim âyâtina fiyl afakı ve fiy
enfüsihim hattâ yetebeyyene lehüm enneHUl Hakk. (Fussilet/53) işte
bu ayette her şey ifade edilmiş. Biz onlara ayetlerimizi afakta, kozmosta,
kainatta, dışlarında, etraflarında, çevrelerinde ve enfüste. Afak ve enfüs;
Yani içlerinde, iç dünyalarında, yüreklerinde, kendilerinde, bedenlerinde
hatta, göstereceğiz ki onlar bunun bir hakikat olduğunu açıkça anlasınlar. Afak
ve enfüsteki ayetler, Fussilet suresi bundan söz ediyor. Afak ayetleri dış
dünya, enfüs ayetleri iç dünya.
Bu ne anlama geliyor? Ey insan
sen de Allah’ın yer yüzüne nazil ettiği bir kitapsın. Onun için Adem’in
inişinden söz eder Kur’an Adem kıssasını anlatırken. Adem’in inişi, yani
cennetten inişi aslında vahyin gökten inişine benzer. Adem yer yüzüne ilahi bir
kitap olarak indi. Adem iki ayaklı vahiy idi. Sen de vahiysin, Ademoğlusun.
Dönüp kendini okudun mu hiç? Kendini merak ettin mi, kendini okumaya kalktın
mı, eğer bunu yapsaydın bir yol kılavuzuna, bir prospektüse, bir reçeteye
ihtiyaç duyacaktın kendinle ilgili bir prospektüs. Kullanma kılavuzu. Eğer
kendini merak etsen buna ihtiyaç duyacaktın, buna ihtiyaç duysan vahyin
kapısına varıp duracaktın. O zaman; Ya rabbi bu muhteşem şaheseri yaptın, peki
bir sanatkar, bir şaheser ortaya koyarda kullanma kılavuzunu yazmaz mı? Sen de
yazmışsındır Allah’ım. O zaman ben kullanma kılavuzuna uygun olarak beni
tanıyacağım dersin. İşte insanın yer yüzüne indirilmiş bir kitap olması neyse
vahyin yer yüzüne indirilmesi de o. Aslında tohumla toprak buluştu.
Aslında yağmurla toprak buluştu,
aslında etle tırnak buluştu. Başka bir şey yok. Bu ikisi birbirinindi. İnsan
olmasa vahiy, vahiy olmasa insan olmazdı. Allah canlı vahye, satırlarda ki
vahyi gönderdi. Yani Allah vahyi vahye gönderdi. Vahyi vahye indirdi.
4-) Ve fiy halkıküm ve ma yebüssü min dabbetin
ayatün li kavmin yukınun;
Sizin (insanlar - bilinçler)
yaratılışınızda ve hayvanları (ırkları) türlendirmesinde, yakîn sahibi topluluk için elbette
işaretler vardır. (A.Hulusi)
04 - Hayvanâtı
tenevvü' ettirip üreterek sizi yaratmasında da yakîn edinecek bir kavim için
çok âyetler var. (Elmalı)
Ve fiy halkıküm ve ma yebüssü min dabbetin
ayatün li kavmin yukınun hem sizin yaratılışınızda Ve fiy halkıküm. Hem de O’nun yer
yüzünde yaydığı diğer tüm canlı varlıklarda gönülden inanacaklar için li kavmin yukınun, gönülden inanacaklar
için mesajlar, ibretler, ayetler vardır.
Enfüsteki ayetler, canlılar
içinde insanın seçkin boyutunu ima ediyor. Nedir canlılar içinde insanı seçkin
kılan? Dabbe, tüm canlılar, ama siz ve tüm canlılar diyor. Demekki
canlılardan bizi ayırıyor. Ama biz de canlıyız. Biz de canlıyız ama canlı biz
değil. O zaman bizi canlılardan ayıran ve
fiy halkıküm dediği, siz dediği bizi canlılardan ayıran bir husus var.
İşte o akıl. Allah insanla konuştu,
aklına hitap etti, iradesine hitap etti. Bu yüzden konuştu. Yani diğer
canlılara bize indirdiği gibi vahiy indirmezken, bize özel muamele yaptı. Özel
davrandı ve vahiy gönderdi. İnsan afak kitabına inmiş bir canlı vahiydi. Kur’an
ise enfüsi bir kitaba inmiş bir vahiydir sözü var. Yani söz ayetleri insan
ayetlerine inmiş oldu.
İkan ayetleri, iman ayetlerinden
farklı olarak, farkında mısınız 3. ayet lil
mü’miniyn diye bitiyor. 4. ayet ise li
kavmin yukınun diye. İman edenler, ikana erişmek isteyen toplum. Nedir
fark? Lil mü’miniyn; iman bireysel bir hadise öncelikle. Ama li kavmin yukınun. İkan ise toplumsal
boyutu da olan, yani gönüllülük esasına dayanan, yani kitlenin sürü
psikolojisine uymak için değil, gönüllülük esasına dayanan bir ikan, bir ikna hali.
Ama burada iman ile ikan arasında ki ince fark gözüküyor.
İman; ampirik olmayan, yani
semavat vel ard. Elimizin ulaşamadığı yerleri de kapsıyor. Semavat, gökler.
Göklerin derinlikleri. Elimizin ulaşamadığı yıldızlar. Ama ikan ise biz, oradan
kendimiz. Elimizin ulaşabildiği gözümüzle gördüğümüz. Dolayısıyla ampirik
bilgiye konu olan insan ve biyolojik varlıkları dile getiriyor bu ayet.
[Ek bilgi; YAKÎYN KAVRAMI
Yakîyn; "Yakîn" bir hâlin hakikatini, gerçeğini
algılama ve gereğini yaşamadır. Dolayısıyla, "ölüm" de
"yakîn" ile erilen hallerden ancak bir tanesidir. ”Yakîn",
gerçeğe erme, olduğuna göre; ölümle de bedensel yaşamın hakikati olan ruhsal
yaşama erilir.
"Yakîn"in üç basamağı vardır demiştik;
1 - İlm-el yakîn.
2 - Ayn-el yakîn.
3 - Hakk-el yakîn.
İlm-el yakîn,
tasavvuftaki anlamıyla, hakikati bilgi yolu ile algılamak, idrâk etmek
anlamındadır.
Ayn-el yakîn ise, hakikatı idrâk ettikten sonra onu
kendinde hissetmek ve bu istikamette bir müşâhede içinde olarak yaşamaktır.
Hakk-el yakîn ise ilâhî sıfatlarla, ikrâmı ilâhi neticesi
tahakkuk etmektir. (A.
Hulusi – Gavsîye açıklaması)
İlimlerin nerdeyse tamamı hırs
gösterdiği ve arzu edip çabaladığı zaman münafık, bidatçi ve müşrik demeksizin
herkes tarafından öğrenilip yayılabilir. Çünkü ilim zihnin neticelerinden ve
aklın semerelerinden biridir.
Ancak İman ve Yakîyn ilmi
bunun dışındadır. Çünkü bu ilmin müşahedesi ve hakikatleri hakkında konuşulması
sadece Yakîyn sahibi müminlere mahsus bir meziyettir. Bu her şeyden önce imanın
ziyadesinin ilim ve yakîynin hakikatinin ikrar edilmesini icap ettiren bir
sahadır. Bu da Allah Tealânın ayetlerinin O’nun kudret ve azametinin mükaşefesininsöz
verilmesiyle olur.
Yakîyn sahibi bir topluluk için ayetleri açıkladık.
(Bakara/118)
Ve onu bilen bir topluluğa açıklamamız için. (En’am/105)
Bu ayetlerde zikredilen
topluluk ve kimseler Allah Tealâyı bilen O’nun hakkında konuşan O’ndan nasiplerini
almış ve katında bir makam kazanmış insanlardır. Allah Tealânın bu lûtfu ona
ehil ve layık olmayan kimseler için olamaz. Çünkü bu lûtfun kapsamına giren
şeyler Allah Tealânın ayetleri, delilleri, şahitleri, basiret vesileleri yolunu
gösteren rehberleri ve beyanını izhar eden buyruklarıdır. (Ebu
Talip el Mekki / Kûtûl-kulûp)]
Devam ediyor B sayfasına geçiniz.
157.
videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder