15 Temmuz 2013 Pazartesi

İslamoğlu Tef. Ders. CASİYE (01 - 04) (157-A)






El Hamdu Lillahi Rabbil'Alemiyn Vesselatü Vesselâmü alâ Resulüna Muhammedin ve alâ alihi ve ashabihi ve etba’ıhi ecmaiyn.

Rabbişrah liy sadriy;

Ve yessirliy emriy;

Vahlül ukdeten min lisaniy;

Yefkahu kavliy; (Tâhâ 25-26-27-28)

Rabbim, göğsüme genişlik ver, kolaylaştır işimi, düğümü çöz dilimden, ki anlasınlar beni. Allahümme amin..!

Değerli Kur’an dostları rabbimize bu gök sofrasını önümüze açtığı için hamd ettikten sonra Casiye suresiyle tefsirimize devam edeceğiz. Suretül Casiye mushafın 45. suresi nihai yargıdaki tezellülü ifade eden casiye ismini 28. ayetinden almış. İnsanlar Allah’ın huzuruna muhakeme edilmek için çıktıklarında yer yüzünde ki tekebbürlerini terk etmiş, dikmelerini bırakmış, kafalarını eğdirmiş, yerlere çömelmiş, tabir caizse Allah’ın azamet ve heybeti karşısında ve kendi küçüklükleri ve yetersizliklerini bilerek yerle bir olmuş halde çıkacaklar. Sure ana fikrine uygun olarak bir isim almış.

Casiye suresi Mekki. Ha mim ailesinin 6. suresi. Ailenin tüm sureleri gibi Casiye suresi de konu bütünlüğüne sahip bir iç bütünlüğü var. Hem sıra, hem zaman ve hatta hem de içerik olarak, muhteva olarak bir önceki Duhan suresinin devamı niteliğinde.

Nüzul sıralamasında İbn Abbas’ın tasnifine göre 62. sırada. Cabir Bin Zeyd’in tasnifine göre 64. sırada, Hz. Osman’ın sıralamasına ise 65. sırada yer alır.

Surenin konusu adına da yansıdığı gibi nihai yargı ile ilgilidir. İnsanoğlu bir gün hayatının hesabını verecek. Rabbinin huzuruna çıkacak ve yaptıkları bir bir orada kayda alınmış bir halde kendisine izlettirilecek. Sure ahirete iman üzerine inşa edilmiş. Kişide eylemlerinin sorumluluğunu üstlenecek bir bilinç inşasını amaçlıyor.

Casiye suresinin ilahi bir inşa projesi olan vahiyle başlaması ilk değil. çünkü Ha va min, yani ha mim ailesi hep, hemen hemen öyle başlıyor. Sadece vahye değil, vahyin kaynağına, vahyin taşıdığı mesajlara atıfla başlıyor bu sure. Devamında İsrail oğulları kıssasının Duhan suresinde ki kaldığı yerden devam ediyor. Duhan suresinde bu kıssa Hz. Musa’nın Firavuna tebliğini işlemişti. Ama bu surede İsrail oğullarına tebliğini işliyor ve tabii bu tebliğe karşı İsrail oğullarının Yahudileşme eğilimine imaları da dile getiriliyor.

Peki neden İsrail oğullarının Yahudileşme eğilimine ima da bulunuyor? Muhataplarının tamamına siz de, size gelen vahye İsrail oğullarının kendilerine gelen vahye davrandığı gibi davranırsanız, siz de Yahudileşirsiniz diyor.

Peki tedbiri var mı? Buna karşı ne yapmak lazım sorusunu sorduğunuzda cevabını veriyor. Vahyin inşa ettiği bir bilinç. Tedbir bu. Çünkü Hazâ basâiru lin Nas (20). Evet herhalde berceste ayetidir surenin bu ayet. Bu vahiy insanlık için bir bilinç kaynağıdır. Basâirdir, bir basiret, bir iç görü, bir yürek gözü kaynağıdır. İnsanların yüreklerinde ki göz ancak vahiy ışığı sayesinde görür. Bunu söylüyor. Ve son söz insan tüm varlığını rabbine borçludur. Sure insanın rabbine borçlu olduğunu hatırlatarak ve Hamdi hatırlatarak son buluyor. Bu kısa girişten sonra suremizin tefsirine geçebiliriz.

[Ek bilgi; Sûrenin ihtiva ettiği başlıca hususlar şunlardır :
1- Allahü Teâlâ'nm varlığını, kudret ve azametini gösteren hilkat eserlerine nazarları celb etmek.
2- îlâhî âyetlerin ehemmiyetine ve onlara karşı kâfirlerin aldıkları tavır.
3- İsrailoğullarma verilen ilâhî ihsan ve bilâhare onların nankörlüklerine işaret.
4- Kıyamet gününün dehşeti ve o gün insanların amel defterlerinin kendilerine şehadet edeceğini ihtar.
5- Mü'minlere âhirette nail olacakları nimetleri tebş'r.
6- Kıyamet günü kâfirlerin uğrayacakları azabı ihtar.
7- Allahü Teâlâ'nın azametini, bütün varlıklar üzerindeki hâkimiyetini, kudret ve hikmetini beyan. (Ebül-l Leys Semerkandi – Tefsir-ül Kur’an)]



Rahman, Rahiym olan Allah adına.


1-) Haa, Miiiym;

Ha, Miiim. (A.Hulusi)

01 - Hâ, mîm. (Elmalı)


Haa, Miiiym mukadda harfi, bu sure ile birlikte kendisinden önceki 5 surenin de başında bulunan bu harfler, daha önce de defaatle dile getirdiğimiz gibi 36. çeşit yoruma konu olmuş. Kur’an da geçtiği hemen tüm yerlerde, hatta kesin konuşalım 25 yerde doğrudan vahye atıf olarak, 3 yerde de dolaylı olarak vahye atıf ile başlayan surenin başında gelir. Tamamı 28 sure, yani harflerin sayısı kadar gelir. lam elifi harf değil de birleşik bir kombinezon saymamız gerektiğini düşünürsek. Yine bu harfler 1 ile 5 arasında harfler içerir. Tıpkı Arap dilinde ki kelime sayılarında olduğu gibi. Arap dilinde tüm kelimeler 1 den 5 e kadar harf taşırlar. Daha fazlası yoktur.

Dolayısıyla bu harflerin verdiği mesaj, yani bu rumuzların bize ima ettiği şey; Allah size öyle bir vahiy indirdi ki bu vahyin başı göktedir, manası göktendir. Fakat bu manayı ayakları yerde olan, yani insanoğlunun konuştuğu bir dilin içine yerleştirdi. İşte şu sizin bildiğiniz harflerin içine onlardan oluşmuş kelimelerin kalbine bu manaları ilka etti, inzal etti anlamını taşır. Ama son tahlilde Hz. Ebu Bekir’in görüşünü dile getirmek en doğrusu; Her kitabın bir sırrı vardır, Bu kitabın sırrı da mukadda harfleridir.


2-) Tenziylül Kitabi minAllâhil 'Aziyzil Hakiym;

Bilginin tenzîli (tafsile indirme), Aziyz, Hakiym Allâh'tandır! (A.Hulusi)

02 - Kitab indirilmek o azîz, hakîm Allah dan. (Elmalı)


Tenziylül Kitabi minAllâhil 'Aziyzil Hakiym bu ilahi kelamın indirilişi yüceler yücesi ve sonsuz hikmet sahibi Allah katındandır.


3-) İnne fiys Semavati vel Ardı le âyâtin lil mu'miniyn;

Semâlarda ve arzda, iman edenler için işaretler vardır. (A.Hulusi)

03 - Her halde Göklerde ve Yerde mü'minler için âyetler var. (Elmalı)


İnne fiys Semavati vel Ardı le âyâtin lil mu'miniyn elbet göklerde ve yerde inanmaya gönüllü olanlar için mesajlar, ibretler, ayetler, hikmetler vardır. Yani O’nun mesaj vermesi, O’nun bu kitabı, ya da bu vahyi indirmesi yeni bir şey değildir. Yer ve gök O’nun mesajıyla dolu açık bir kitaptır. İman etmeye gönüllü olan herkes, her yerde O’nun ayetlerini görür. Okuyabilen bir gözün varsa ey muhatap, aslında senin ayetle buluşman için bu kitabın inmesi gerekmiyor. Şöyle etrafına bak, ayetten başka bir şey görecek misin. Yaratılış mesajdır. Zımnen şunu söylüyor bu ayet; Şu varlık dünyasını inkar etmiyorsan eğer, kitabın ayetlerini de inkar etmemelisin.

Tersinden; Eğer kitabın ayetlerine inkar etmeye yelteniyorsan haydi şu varlık dünyasını da inkar et. Aslında Allah’ın satırlara yazılı ayetleri, Allah’ın kainat ayetlerinden bağımsız değildir. Bak hep birbirine atıf yapıyorlar. O nedenle;

Senüriyhim âyâtina fiyl afakı ve fiy enfüsihim hattâ yetebeyyene lehüm enneHUl Hakk. (Fussilet/53) işte bu ayette her şey ifade edilmiş. Biz onlara ayetlerimizi afakta, kozmosta, kainatta, dışlarında, etraflarında, çevrelerinde ve enfüste. Afak ve enfüs; Yani içlerinde, iç dünyalarında, yüreklerinde, kendilerinde, bedenlerinde hatta, göstereceğiz ki onlar bunun bir hakikat olduğunu açıkça anlasınlar. Afak ve enfüsteki ayetler, Fussilet suresi bundan söz ediyor. Afak ayetleri dış dünya, enfüs ayetleri iç dünya.

Bu ne anlama geliyor? Ey insan sen de Allah’ın yer yüzüne nazil ettiği bir kitapsın. Onun için Adem’in inişinden söz eder Kur’an Adem kıssasını anlatırken. Adem’in inişi, yani cennetten inişi aslında vahyin gökten inişine benzer. Adem yer yüzüne ilahi bir kitap olarak indi. Adem iki ayaklı vahiy idi. Sen de vahiysin, Ademoğlusun. Dönüp kendini okudun mu hiç? Kendini merak ettin mi, kendini okumaya kalktın mı, eğer bunu yapsaydın bir yol kılavuzuna, bir prospektüse, bir reçeteye ihtiyaç duyacaktın kendinle ilgili bir prospektüs. Kullanma kılavuzu. Eğer kendini merak etsen buna ihtiyaç duyacaktın, buna ihtiyaç duysan vahyin kapısına varıp duracaktın. O zaman; Ya rabbi bu muhteşem şaheseri yaptın, peki bir sanatkar, bir şaheser ortaya koyarda kullanma kılavuzunu yazmaz mı? Sen de yazmışsındır Allah’ım. O zaman ben kullanma kılavuzuna uygun olarak beni tanıyacağım dersin. İşte insanın yer yüzüne indirilmiş bir kitap olması neyse vahyin yer yüzüne indirilmesi de o. Aslında tohumla toprak buluştu.

Aslında yağmurla toprak buluştu, aslında etle tırnak buluştu. Başka bir şey yok. Bu ikisi birbirinindi. İnsan olmasa vahiy, vahiy olmasa insan olmazdı. Allah canlı vahye, satırlarda ki vahyi gönderdi. Yani Allah vahyi vahye gönderdi. Vahyi vahye indirdi.


4-) Ve fiy halkıküm ve ma yebüssü min dabbetin ayatün li kavmin yukınun;

Sizin (insanlar - bilinçler) yaratılışınızda ve hayvanları (ırkları) türlendirmesinde, yakîn sahibi topluluk için elbette işaretler vardır. (A.Hulusi)

04 - Hayvanâtı tenevvü' ettirip üreterek sizi yaratmasında da yakîn edinecek bir kavim için çok âyetler var. (Elmalı)


Ve fiy halkıküm ve ma yebüssü min dabbetin ayatün li kavmin yukınun hem sizin yaratılışınızda Ve fiy halkıküm. Hem de O’nun yer yüzünde yaydığı diğer tüm canlı varlıklarda gönülden inanacaklar için li kavmin yukınun, gönülden inanacaklar için mesajlar, ibretler, ayetler vardır.

Enfüsteki ayetler, canlılar içinde insanın seçkin boyutunu ima ediyor. Nedir canlılar içinde insanı seçkin kılan? Dabbe, tüm canlılar, ama siz ve tüm canlılar diyor. Demekki canlılardan bizi ayırıyor. Ama biz de canlıyız. Biz de canlıyız ama canlı biz değil. O zaman bizi canlılardan ayıran ve fiy halkıküm dediği, siz dediği bizi canlılardan ayıran bir husus var.

İşte o akıl. Allah insanla konuştu, aklına hitap etti, iradesine hitap etti. Bu yüzden konuştu. Yani diğer canlılara bize indirdiği gibi vahiy indirmezken, bize özel muamele yaptı. Özel davrandı ve vahiy gönderdi. İnsan afak kitabına inmiş bir canlı vahiydi. Kur’an ise enfüsi bir kitaba inmiş bir vahiydir sözü var. Yani söz ayetleri insan ayetlerine inmiş oldu.

İkan ayetleri, iman ayetlerinden farklı olarak, farkında mısınız 3. ayet lil mü’miniyn diye bitiyor. 4. ayet ise li kavmin yukınun diye. İman edenler, ikana erişmek isteyen toplum. Nedir fark? Lil mü’miniyn; iman bireysel bir hadise öncelikle. Ama li kavmin yukınun. İkan ise toplumsal boyutu da olan, yani gönüllülük esasına dayanan, yani kitlenin sürü psikolojisine uymak için değil, gönüllülük esasına dayanan bir ikan, bir ikna hali. Ama burada iman ile ikan arasında ki ince fark gözüküyor.

İman; ampirik olmayan, yani semavat vel ard. Elimizin ulaşamadığı yerleri de kapsıyor. Semavat, gökler. Göklerin derinlikleri. Elimizin ulaşamadığı yıldızlar. Ama ikan ise biz, oradan kendimiz. Elimizin ulaşabildiği gözümüzle gördüğümüz. Dolayısıyla ampirik bilgiye konu olan insan ve biyolojik varlıkları dile getiriyor bu ayet.

[Ek bilgi; YAKÎYN KAVRAMI

Yakîyn; "Yakîn" bir hâlin hakikatini, gerçeğini algılama ve gereğini yaşamadır. Dolayısıyla, "ölüm" de "yakîn" ile erilen hallerden ancak bir tanesidir. ”Yakîn", gerçeğe erme, olduğuna göre; ölümle de bedensel yaşamın hakikati olan ruhsal yaşama erilir.
"Yakîn"in üç basamağı vardır demiştik;
1 - İlm-el yakîn.
2 - Ayn-el yakîn.
3 - Hakk-el yakîn.
İlm-el yakîn, tasavvuftaki anlamıyla, hakikati bilgi yolu ile algılamak, idrâk etmek anlamındadır.
Ayn-el yakîn ise, hakikatı idrâk ettikten sonra onu kendinde hissetmek ve bu istikamette bir müşâhede içinde olarak yaşamaktır.
Hakk-el yakîn ise ilâhî sıfatlarla, ikrâmı ilâhi neticesi tahakkuk etmektir. (A. Hulusi – Gavsîye açıklaması)

İlimlerin nerdeyse tamamı hırs gösterdiği ve arzu edip çabaladığı zaman münafık, bidatçi ve müşrik demeksizin herkes tarafından öğrenilip yayılabilir. Çünkü ilim zihnin neticelerinden ve aklın semerelerinden biridir.
Ancak İman ve Yakîyn ilmi bunun dışındadır. Çünkü bu ilmin müşahedesi ve hakikatleri hakkında konuşulması sadece Yakîyn sahibi müminlere mahsus bir meziyettir. Bu her şeyden önce imanın ziyadesinin ilim ve yakîynin hakikatinin ikrar edilmesini icap ettiren bir sahadır. Bu da Allah Tealânın ayetlerinin O’nun kudret ve azametinin mükaşefesininsöz verilmesiyle olur.
Yakîyn sahibi bir topluluk için ayetleri açıkladık. (Bakara/118)
Ve onu bilen bir topluluğa açıklamamız için. (En’am/105)
Bu ayetlerde zikredilen topluluk ve kimseler Allah Tealâyı bilen O’nun hakkında konuşan O’ndan nasiplerini almış ve katında bir makam kazanmış insanlardır. Allah Tealânın bu lûtfu ona ehil ve layık olmayan kimseler için olamaz. Çünkü bu lûtfun kapsamına giren şeyler Allah Tealânın ayetleri, delilleri, şahitleri, basiret vesileleri yolunu gösteren rehberleri ve beyanını izhar eden buyruklarıdır. (Ebu Talip el Mekki / Kûtûl-kulûp)]


Devam ediyor B sayfasına geçiniz.
157. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder