D sayfasından devam
40-) İnne yevmel fasli miykatühüm ecme'ın;
Belirlenmiş
ayırt etme sürecinde onların hepsi bir araya gelecektir. (A.Hulusi)
40 - Haberiniz
olsun ki o fasıl günü hepinizin mikatıdır. (Elmalı)
İnne yevmel fasli miykatühüm ecme'ın
unutmayın ki hepinizin buluşma zamanı, iyi ile kötünün birbirinden ayrıldığı o
gündür. Hepiniz ile Musa ve onu temsil eden Allah resulü, firavun ve onu temsil
eden Mekke müşrikleri kastediliyor. Yani hepiniz, iyiler ve kötüler orada
buluşacak, iyiler niçin iyi, kötüler niçin kötü orada açıkça ortaya konacak.
41-) Yevme lâ yuğniy mevlen an mevlen şey'en ve
lâ hüm yünsarun;
Dostun
dostundan bir şey uzaklaştıramadığı süreçtir o! Onlara yardım da olunmaz. (A.Hulusi)
41 - O
gün ki yar yardan bir şey defedemez ve bir taraftan yardım da olunmazlar,
(Elmalı)
Yevme lâ yuğniy mevlen an mevlen şey'en ve lâ
hüm yünsarun o gün ne bir dostun diğer bir dosta yararı dokunacak ne
de kendilerine yardım olunacak.
42-) İlla men rahımAllâh* inneHU
"HU"vel 'Aziyzur Rahıym;
Allâh'ın
rahmet ettikleri müstesna... Muhakkak ki O, "HÛ"; Aziyz'dir,
Rahıym'dir. (A.Hulusi)
42 - Ancak
Allahın rahmetiyle yarlıgadığı başka, çünkü o öyle azîz öyle rahîmdir. (Elmalı)
İlla men rahımAllâh Allah’ın rahmet
ettiği kimse hariç, o müstesna. Allah’ın rahmet ettiği kimseye Allah’ın verdiği
ödülü, Allah’ın istediği kimseler tevdi edecekler. inneHU "HU"vel 'Aziyzur Rahıym
zira yalnızca O’dur yüceler yücesi, sonsuz merhamet sahibi O’dur.
Tüm şefaat teorileri bu ayetler
ışığında anlaşılmalıdır. Tüm şefaat ayetleri hatta bu iki ayet ışığında
anlaşılmalıdır. Allah’ın rahmet ettiğine şefaat etmeye zaten gerek yok.
Allah’ın rahmet ettiğine Allah şefaat etmiştir. Dolayısıyla Allah’ın rahmet
ettiğine, rahmet ettiğini ifade eden ödül biri tarafından tevdi edilir. Yani
Allah’ın rahmeti bir ödül suretinde kendisine, rahmeti hak edene verilir ve bu
ödülü veren, ödülü vermekle ödüllendirilir. İşte bu ödülü veren vermiş olmaz
ödülü. Ödülün sahibi vermiş olur. Yoksa ödülü tevdi eden değil. Onun için Allah
ödül verirse tevdi edecek biri elbet bulunur. Ödülü sahibinden istemek asıl
olandır.
43-) İnne şeceretez zakkum;
Gerçek
ki zakkum ağacı, (A.Hulusi)
43 - Şüphesiz
o zakkum ağacı, (Elmalı)
İnne şeceretez zakkum (sonraki
ayetle birleşti)
44-) Ta'amül esiym;
Esîm'in
(Hakikatini inkâr edenin) yiyeceğidir! (A.Hulusi)
44 – çok
vebal yüklenenin yemeğidir. (Elmalı)
İnne şeceretez zakkum Ta'amül esiym şüphesiz o zakkum ağacı, zıkkım
ağacı yani, Türkçede ki ifadesi ile günahkarların besini, gıdası, beslenme
unsuru olacaktır.
Bu ayetle şu ayeti karşılaştırmak
lazım Saffat/62 ayeti mealen şöyle; Şimdi misafiri mükellef bir sofrada
ağırlamak mı iyidir, yoksa zehir zıkkım la ağırlamak mı daha iyidir. Diyor
ayet. Orada zakkum kullanılıyor. Bu ayeti o ayetle açıklamam boşuna değil,
çünkü işte bu ayet üzerine Mekke müşrikleri itirazda bulunmuşlar, bu itiraza
cevap olarak ta Saffat/62. ayet gelmişti. Girişte de söylediğim gibi.
Dolayısıyla biz bu açıklamayı bu ayetin ışığında okumazsak zakkumun ne anlama
geldiğini anlamayacağız.
Zakkum ilk geçtiği yer burası.
Buna müşriklerden gelen itiraza Saffat/62 de cevap verildiğini söyledim. Manası
bir şeyi yemek, yutmak, kötü bir şeyi yemek, ya da yediğiniz bir şeyi kötü
şekilde, sizi zorlayacak şekilde yemek, yutmak anlamına gelir. Nahoş yemek,
nahoş bir biçimde yemek anlamına gelir.
İsra/60. ayette Kur’an da son
geçtiği yerdir orası. Kur’an da zaten sadece buralarda geçer 3 yerde. İlk
geçtiği yer burası, Duhan suresinin bu ayeti, son geçtiği yerde İsra/60
ayetidir. Hem İsra/60 ta hem de Saffat suresinde bu bitkinin imtihan kılındığı
ifade buyrulur. İnna ce'alnaha fitneten liz zâlimiyn
(alemiyn değil) (Saffat/63) biz onu insanlar için bir fitme bir imtihan
vesilesi kıldık. Dolayısıyla imtihan vesilesi kılınan lanetli ağaç, ki İsra da
geçişi böyle. İsra da lanetli ağaç olarak geçiyor. İmtihan vesilesi
kılınmıştır. Yani bunun üzerine spekülasyon yapacak olanlar imtihan vesilesi
kılındığını unutmamak durumundalar.
Peki
Arabistan da yetişen zehirli ve acı bir bitkiye verilen bu zakkumun söylemek
istediği ne, bu zakkumla bize verilemek istenen mesaj ne? Aslında biz bu mesajı
Türkçe de zakkum olarak adlandırdığımız bitkide buluyoruz. Latincesi Nerium oleander. Bu bitki biliyorsunuz güneyde yollarda dışarıda bile
yetişir, her yerde. Kuzey bölgelerde ise saksıda falan yetiştirirler daha çok.
Kokusu güzeldir, rengi cezp edicidir, fakat zehirlidir.
Tıpkı günaha
benzer. Günahta dış görünüşü iyidir, zevk verir, lezzet verir. İşleyen günahtan
haz alır, Zaten haz aldığı için işler. Fakat zehir yemek gibidir. Ahireti
berbat olur, sonu berbat olur, sonu cehennem olur. Tıpkı zakkum gibi. Kokusu
çeker, rengi caziptir, fakat yemeye kalkanı öldürür. Onun için adeta günahı
tarif etmektedir bu. Günahkarlar kendi ektiklerinin meyvesini yiyecekler demeye
getiriyor ahirette. Ahirette günahkarların, cehennemliklerin sofrasında kendi
amelleri olacak,Kendi diktikleri ağacın zehirli ürününü yiyecekler anlamına
alabiliriz.
45-) Kel mühl* yağliy fiyl butun;
Erimiş
maden gibidir; karınlarda kaynar. (A.Hulusi)
45 - Pota
gibi karınlarında kaynar. (Elmalı)
Kel mühl* yağliy fiyl butun (sonraki
ayetle birleşik.)
46-) Keğalyil hamiym;
Kaynar
suyun kaynaması gibi. (A.Hulusi)
46 – Hamîm
kaynar gibi. (Elmalı)
Kel mühl* yağliy fiyl butuni Keğalyil hamiym tıpkı karında kaynayan erimiş
kurşun gibi fokurdayarak yakıp kavuran su misali diyor. İlginç ifadeler,
benzetmeler bunlar. ve lâ yünebbiuke mislü Habiyr. (Fatır/14)
diyordu ya ayetinde Kur’an; sana her şeyden haberdar olanın verdiği haber gibi
bir haberi hiç kimse veremez diyordu ya. İşte biz insanoğluna hiçbir kaynakta
yer almayacak ahiretle ilgili haberleri, sadece ahiretin de sahibi Allah verir
ve biz sadece vahiyde buluruz ahiretin gerçek tasvirlerini.
Ahiretin
gerçek tasvirlerini vahiyde buluruz, fakat bize bu tasvirler kendi konuştuğumuz
dille aktarılır. Çünkü biz ahireti olduğu gibi kavramaktan aciziz. İman
etmişizdir ahirete. İman ettiğimiz ahiret bildiğimiz dünyaya ait bir dille bize
anlatılır. İşte burada da ahiret ki insanı, günahkarı, cehennemliği bekleyen o
dehşet sahneleri dile getiriliyor. Hafazanallahu ve iyyaküm Allah sizleri ve
bizleri korusun diyoruz.
47-) Huzûhü fa'tiluhu ila sevail cahım;
"Tutun
onu da yakan ateşin ortasına sürüyerek götürün..." (A.Hulusi)
47 - Tutun onu
yaka paça doğru cehennemin ortasına sürükleyin.
(Elmalı)
Huzûhü fa'tiluhu ila sevail cahım derken
emir gelir; Tutun onu, yakalayın, yaka paça sürükleyip kışkırtılmış alevlerin
ateşin ortasına atın.
48-) Sümme subbu fevka re'sihi min azâbil
hamiym;
"Sonra
da, o kaynar suyun azabını onun başından aşağı dökün!" (A.Hulusi)
48 - Sonra
da başının üstüne hamîm azâbından dökün. (Elmalı)
Sümme subbu fevka re'sihi min azâbil hamiym
sonra boca edin başından ayağına kadar yürek dağlayan bir umutsuzluğu boca edin
tepesinden ve deyin ki;
49-) Zuk* inneke entel 'Aziyzül Keriym;
"Tat!
Sen (güya)
Aziyz'din, Keriym'din!" (A.Hulusi)
49 - Tat bakalım deyin çünkü sen aziyzdin, keriymdin.
(Elmalı)
Zuk tat bakalım inneke entel 'Aziyzül Keriym çünkü
sen evet sendin çok saygın çok şerefli ve hatırlı olan dünyada. Yani sen çok
saygın biri olmalısın ki bu kadar büyük bir belaya uğruyorsun. Yani Dünyada çok
saygın, çok şerefli çok kalantor biri olmalısın ki ahirette bu kadar ağır bir
belaya uğruyorsun.
Burada tabii ki kinaye ve ironi
var. Hani şerefli geçiniyordun, hatta Allah’a secde etmeye gelince yiğidin alnı
yere gelmez diyordun utanmadan. Allah’a boyun eğmeye gelince herkese kul
oluyordun da Allah’a kul olmayı bir türlü aklına getirmiyordun. Allah dışında
her şeyi tanrılaştırdın, ama bir Allah’a Allah olarak muamele etmedin. Zaten
Allah’a kul olmayan Allah dışında her şeye kul olmaya yatkındır. Sen de onu
yaptın. Haydi bakalım şimdi görelim senin hatırını, görelim senin şerefini,
görelim izzetini, kaç paralık şerefin var. Tap bakalım denilecek buyruluyor.
50-) İnne hazâ ma küntüm Bihi temterun;
"İşte
bu, şüpheyle karşıladığınız (iman etmediğiniz) şeydir!" (A.Hulusi)
50 - İşte
o sizin şekk ve mücadele edip durduğunuz bu. (Elmalı)
İnne hazâ ma küntüm Bihi temterun elbet
bu sizlerin baştan beri acaba dediğiniz şeydir. Acaba..! İşte acaba dediğiniz o
şey geldi çattı, gerçek olduğu ortaya çıktı.
51-) İnnel müttekıyne fiy mekamin emiyn;
Muhakkak
ki korunmuş olanlar, güvenliktedirler. (A.Hulusi)
51 - Elbette
muttakiler emîn bir makamda. (Elmalı)
İnnel müttekıyne fiy mekamin emiyn
cennetten pencere açtı şimdi de cehennemden açtığı pencereyi kapattı ve öbür
tarafa çevirdi. Öte yandan Allah’a karşı sorumluluk bilincini taşıyanlar
güvenli bir konumda bulunacaklar. Çok güvenli bir konumda. Allah onları
güvenilir bir konum içinde kılacak orada.
52-) Fiy cennatin ve 'uyun;
Cennetlerde
ve gözelerdedirler! (A.Hulusi)
52 - Cennetlerde
pınar başlarında. (Elmalı)
Fiy cennatin ve 'uyun cennetlerde ve
pınar başlarında olacaklar, akarsu başlarında olacaklar. Tabii cehennem için
söylediğimiz farklı açıdan cennet için de geçerli. Ki zaten Kur’an onu secde/17
de söylüyor.
Fela ta'lemü nefsün ma uhfiye
lehüm min kurreti a'yün. (Secde/17) cennetlik bir mü’mini hangi göz kamaştırıcı
sürprizlerin beklediğini kimse hayal bile edemez, tahayyül bile edemez diyor ya
Kur’an. Hayal bile edemeyiz. Neden? Çünkü cennet güzelliğini üretildiği merkez.
Mutlak güzellik diyarı. Biz ise geçici ve mukayyet güzellikler biliyoruz.
Geçici güzellik, kalıcı güzellikle nasıl tanımlanır. Onun için geçici dünya
içerisinde ki güzellikle bize kalıcı güzelliği tarif ediyor vahiy. Çünkü
dilimizin içinde gerçekleşiyor, ancak bu dille anlayabiliyoruz. Peki ama
anladığımızın ötesine iman ediyoruz. Biz aslında o güzelliğe iman ediyoruz. O
güzelliğin akıl sır ermeyecek mutlak bir güzellik olduğunu, aklımızı aşan bir
güzellik olduğuna iman ediyoruz. İman ettiğimiz şeyde kendi dilimizin sınırları
içerisinde vahiy bize tarif ediyor. İşte bu tarifte o tariflerden biri.
53-) Yelbesûne min sündüsin ve istebrakın
mütekabiliyn;
Karşılıklı
olarak ince ipekten ve parlak atlastan giyerler. (A.Hulusi)
53 - Sündüs
ve istebraktan elbiseler giyerek karşı karşıya. (Elmalı)
Yelbesûne min sündüsin ve istebrakın
mütekabiliyn tarifsiz güzellikte, yani sıra dışı, burada ki
istenrakın, sündüsin, belirsiz kelimeler bunlar. Belirlilik takısı almamış.
Belirsizlik aynı zamanda metne şu manayı veriyor yan anlam olarak; Sıra dışı,
tanımsız, tarifsiz bir güzellik. Evet dolayısıyla öyle çevireceğiz. Tarifsiz
güzellikte ipek ve altın sırmalı elbiseler giyip göz göze bakışacaklar. O
birbirine bakan gözler nasıl gözler olacaklar, işte geliyor.
54-) Kezâlik* ve zevvecnahüm Bi hurin ıyn;
İşte
böyle... Onları (Esmâ kuvvesi olarak açığa
çıkan şuur varlık insanı) Hur-i Iyn olanlar (üstün ve net görüş {FUAD} özelliklerine sahip bedenler) ile eşleştirdik! (A.Hulusi)
54
- Evet böyle, hem onları iri gözlü
hurîlerle tezvic de etmişizdir. (Elmalı)
Kezâlik işte böyle olacak ve zevvecnahüm Bi
hurin ıyn ve biz onları tarifsiz güzellikte bir bakış, pırıl pırıl
bir kalp taşıyan eşlerle birleştireceğiz. Birbirine bakan bu gözler, tarifsiz
güzellikte gözler olacakmış. Bi hurin ıyn; Havr, parlak ‘ıynun havra güzel göz
demektir, parlak göz demektir. Beyazı bembeyaz, siyahı simsiyah göz demektir.
‘ıyn de ayn ın çoğuludur, gözler manasına gelir. Yani en güzel gözler, en güzel
gözlerle. Göz için kullanıldığında akı apak, karası kapkara.
Güzel gözden mecaz aslında güzel
bakış. Hepsi de Mekki surelerde kullanılır. Bi hurun ‘ıyn terkibini. Medeni surelere geçtiğinizde bu terkibin
yerine ezvacen mutahhareten alır.
Yani tertemiz eşler. Bu terkip yerini ona bırakır. Pırıl pırıl eşler, ki içi
temiz, dışı temiz, bakışı temiz, bakışı güzel. Bakışı güzel olmak; gözünden
muhatabına, eşine mutluluk aktarmak anlamında. İşte böyle tarif ediyor cennette
ki eşliliği ve eşleri Kur’an.
55-) Yed'une fiyha Bi külli fakihetin aminiyn;
Onda,
güvenli ortamdakiler olarak her çeşit meyveyi (marifetlerini
açığa çıkarmayı) isterler. (A.Hulusi)
55 - Orada
emniyetler içinde her türlü yemişi çağırır getirdiler. (Elmalı)
Yed'une fiyha Bi külli fakihetin aminiyn
orada canlarının istediği her türlü lezzeti güven içinde isteyip tadacaklar.
Fakihe; 43 te ki kötülerin gıdasının tam karşıtı. 43. ayette kötülerin gıdası
zakkumdu değil mi, burada da fakihe. Meyve anlamına da gelir. Ama amellerin
meyvesi, yaptıklarının meyvesi. Meyve karın doyurmak için yenmez biliyorsunuz,
zevk için yenir. Cennette de yenilen şeyler karın doyurmak gibi bir ihtiyaca
binaen değil, çünkü orada acıkmak gibi bir zaaf olmayacak. Sırf lezzet ve
neş’e, haz almak için. İşte onu ifade etmek için böyle geliyor.
56-) Lâ yezûkune fiyhelmevte illel mevtetel
ula* ve vekahüm azâbel cahım;
Onda,
ilk ölümden başka ölüm tatmazlar (ölümsüzdürler)! Onları yanma azabından korumuştur. (A.Hulusi)
56 - İlk
ölümden başka ölüm tatmazlar. Korumuştur da onları o Cahîm azâbından (Elmalı)
Lâ yezûkune fiyhelmevte illel mevtetel ula
orada ilk ölümleri dışında başka bir ölüm tatmayacaklar. ve vekahüm azâbel cahım böylece
Allah onları dehşet verici bir azaptan korumuş olacaktır.
57-) Fadlen min Rabbik* zâlike hüvel fevzül
'azıym;
Rabbinden
bir lütuf olarak! İşte bu, aziym kurtuluşun ta kendisidir! (A.Hulusi)
57 - Hepsi
rabbinden bir fadl olarak, işte budur ancak fevzi azîm. (Elmalı)
Fadlen min Rabbik rabbinin bir
lütfüdür bu, yani kişinin kendi yiğitliği değil, Allah’ın rahmeti. Cennet
amellerin bedeli değil, Allah’ın ödülüdür. zâlike hüvel fevzül 'azıym işte budur büyük
başarı. İşte vahyin tasavvur inşası budur. Büyük başarı nedir sorusunu sorun,
Vahiy cevap versin. Vahye göre büyük başarı ahirette cenneti hak eden hayattır.
58-) Feinnema yessernahü Bi lisanike leallehüm
yetezekkerun;
Biz Onu
lisanın olarak kolaylaştırdık, umulur ki üzerinde düşünürler diye. (A.Hulusi)
58 - Biz
onu sâde senin dilinle müyesser kıldık gerek ki iyi düşünsünler. (Elmalı)
Feinnema yessernahü Bi lisanike leallehüm
yetezekkerun işte böylece biz bu vahyi senin dilinle kolaylaştırdık
ki düşünüp de ders alabilsinler. Yani biz cennet, cehennem gibi gaybi
gerçekleri beşer dilinin imkanlarını kullanarak insan zihnine indirdik ki
anlayabilesiniz, anlayabilsinler diye.
59-) Fertekıb innehüm murtekıbun;
Seyret
bekle! Muhakkak ki onlar da beklemektedirler. (A.Hulusi)
59 - O
halde gözet çünkü onlar gözetiyorlar.(Elmalı)
Fertekıb innehüm murtekıbun artık
sen de bekle, çünkü onlar bekliyorlar. Evet, iyi bir hayat yaşadınızsa, siz
bekleyin cennetinizi. Size karşı çıkanlarda cehennemini beklesin.
Rabbim cennetini bekleyen bir
hayat lütfetsin.
“Ve ahiru
davahüm enil hamdülillahi rabbil alemiyn”
Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan
Allah’a hamd’adır.
156. videonun sonu.
156. videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder