Sevgili Kur’an dostları bu günkü
dersimize Ahkaf suresinin 21. ayetiyle devam ediyoruz.
21-) Vezkür eha 'Ad* iz enzere kavmehu Bil
ahkafi ve kad haletin nüzüru min beyni yedeyhi ve min halfihi ella ta'budu
illAllâh* inniy ehafü aleyküm azâbe yevmin 'azıym;
Ad'ın
kardeşini de (Hud'u) an... Hani (Hud) -ki, Onun önünden ve arkasından nice uyarıcılar gelip
geçti- toplumunu: "Allâh'tan başkasına ibadet etmeyin... Size gelecek
aziym bir sürecin azabından korkarım" diyerek kum tepeleri arasında
yaşayanları uyardı. (A.Hulusi)
21 - Bir
de Âdın kardeşini an, Ahkaf ta kavmini inzar ettiği vaktı: ki önünden ve
ardından nice nezîrler de geçmiştir, Allah dan başka mabut tanımayın diye,
çünkü ben size büyük bir günün azâbından korkuyorum. (Elmalı)
Vezkür eha 'Adin ve Ad kavminin
soydaşını hatırla, yani LÛT’u. Daha önceki ayetlerde inkarcı muhatapların inkar
etmekle ne büyük bir kayıp içinde oldukları dile getiriliyor ve eğer inkarda
ısrar ederlerse kendilerini bekleyen feci akıbete dikkat çekiliyordu.
Peki bu feci akıbet nasıl bir
şeydi? İşte bu sorunun cevabı olarak geçmiş kavimlerden, uygarlıklardan, belki
de kendisine benzer uygarlıklar içerisinde çok önde gelen, zamanının süper gücü
olan Ad kavminin helâk kıssası ele alınıyor.
Ad kavmi daha önce de gerek ‘Araf
suresinde, gerek müteakip surelerde yeri geldikçe açıkladığımız gibi Arabistan
yarım adasının güney sahiline yakın Rub’ul Hali diye bilinen çeyrek boşluk.
Belki dünyanın 3 büyük çölünden biri sayılan o büyük Arabistan çölünün güney
bitiminde ki sıra kum tepeleri. Ahkaf onlar. O kum tepelerine Ahkaf deniliyor.
Hıkf tekili, çoğulu Ahkaf. O kum tepelerinin hemen yanında ki orası adeta yarım
adanın platosu, hayli yüksek. Dolayısıyla yağış alan bir yer.
Kum tepelerinin denize bakan
yamacında bir vadi. Vadinin ismi Hadramevd. Hadramut diye de daha sonra
telaffuz edilmiş. Yeşil ölü, veya ölü yeşil. Anlamı da bu. Bir dönem cennet
gibi bir vadi olan Hadramevd vadisi, Ad kavmini helâk eden bu beladan sonra bir
ölüm vadisi haline geliyor.
M.Ö. 3.000 yıllarına dayanıyor Ad
uygarlığının tarihi. İşte bu vadide muhteşem bir uygarlık kuruyorlar. Bu
uygarlık o kadar güçlü, o kadar büyük, o kadar gelişmiş ki, Fecr suresinde de
ifade edildiği gibi;
İreme zâtil
'ımâd. (Fecr/7)sütunlar, görkemli
sütunlar sahibi İrem şehri. Meşhur efsanevi İrem bağlarının olduğu mahal.
Elletiy lem
yuhlak mislüha fiylbilad. (Fecr/8) devam ediyor Fecr suresi. Bu öyle
görkemli bir uygarlıktı ki lem yuhlak
mislüha fiylbilad, daha önce yer yüzünde böylesi yoktu, kurulmamıştı. Asla
yaratılmamış, yapılmamış, meydana getirilmemişti. Böylesine benzersiz bir
uygarlıktı.
İşte bu
uygarlığın başına gelen feci akıbeti anlatıyor bu kıssa. Bu uygarlık güce
tapmaya başladı. Serveti tanrılaştırdı, Allah’ı unuttu, kendine yabancılaştı.
Zulmetmeye başladı. Allah’tan bağımsız bir dünya ve saadet tasavvuru kurdu. Bu
tasavvur sonucunda gücü putlaştırdı, güce taptı. En sonunda Allah onlara Lût
peygamberi gönderdi ve Lût peygamber onları Allah ile bağlarını tazelemeye,
güce tapmamaya, dünyanın gelip geçici olduğuna, tek dünyalı değil çift dünyalı
yaşamaları gerektiğine, hesabını verebilecekleri bir hayat yaşamaya davet etti.
Fakat bu
davet reddedildi. Davete icabet etmediler. Servetlerine güvendiler,
uygarlıklarını savundular, insanı savunmadılar, hakikati ve değeri
savunmadılar. Gücün değerini, değerin gücüne üstün tuttular ve sonuçta helâk
oldular. Bugün hala ziyaret edilen Hadramevd yakınlarında Hz.
Lût’un kabri olarak bilinen bir ziyaretgah mevcut. Hatta her şaban ayının
15. inde bölge insanı orada toplanıp yemek yer, şölen yapar ve Hz. Lût’un
ruhunu dualarla şad eder. Böyle bir gelenekte kalmış.
iz enzere kavmehu Bil ahkafi ve kad haletin
nüzüru min beyni yedeyhi ve min halfihi ella ta'budu illAllâh hani
şu kum tepeleri, kum sıra dağları arasında yaşamış olan kavmi, ki ondan önce de
sonra da nice uyarıcılar gelip geçmişti. Şöyle uyarmıştı (Lût peygamber)
Allah’tan başkasına asla kulluk etmeyin. Bu zımnen kula kul olmayın, eşyaya kul
olmayın, güce kul olmayın, iktidara kul olmayın, haşmete kul olmayın, nefse kul
olmayın, refaha kul olmayın. Eğer olacaksanız Allah’a kul olun. Güce kul
olursanız eğer, yani Allah’a kul olmazsanız eğer, Allah dışında her varlığı
tanrılaştırmaya açık olursunuz. Eğer bir Allah’a kulluk etmekten kaçınırsanız,
binlerce tanrı edinirsiniz. Sizi herkes kul olarak kullanır. Onun için
onurunuzu koruyun, beş paralık etmeyin. Dedi.
inniy ehafü aleyküm azâbe yevmin 'azıym
aksi halde ben korkunç bir günün azabından korkuyorum. Korkunç bir günün sizin
üzerinize gelecek olan dehşetinden korkuyorum dedi.
Peygamberlerin ümmeti için
korkusu, bir annenin evladı için titremesine benzer. Çünkü onlar ümmetlerini
kendilerine verilmiş birer emanet olarak görürler. Ümmeti daveti, ümmeti
icabete dönüştürmenin çabasını verirler. Nihayetinde her peygamberin
gönderildiği toplum inkar da etse o peygamberin ümmetidir. Ümmeti davettir.
Davet edilen ümmettir. Ama davete icabet ederse ümmeti icabet olur. Yani davete
karşılık vermiş ümmet grubuna girer. Dolayısıyla her peygamber ümmeti üzerinde
titrer.
Peygamberler peygamberi efendimiz
A.S. daha bir titremişti. Onun için ümmetine olan şefkat ve sevgisi Tevbe
suresinin son ayetlerinde rabbimiz tarafından tescillenmiş, belgelenmişti.
22-) Kalu eci'tena li te'fikena 'an alihetina*
fe'tina Bima te'ıdüna in künte mines sadikıyn;
Dediler
ki: "Tanrılarımızdan döndürmek için mi bize geldin? Eğer sadıklardansan,
kendisiyle tehdit ettiğini bize getir!" (A.Hulusi)
22 - Sen,
dediler: bizi mabutlarımızdan çevirmek için mi geldin bize? Haydi getir! O bize
vaad edip durduğun azâbı sadıklardan isen. (Elmalı)
Kalu eci'tena li te'fikena 'an alihetina
onlar da; sen bizi tanrılarımızdan soğutmak için mi geldin ey Lût dediler. fe'tina Bima
te'ıdüna in künte mines sadikıyn eğer sözüne sadıksan haydi tehdit
ettiğin azabı, belayı getir de bir görelim diye de meydan okudular.
Batıl inancında delile ihtiyaç
duymayıp, iş hakka inanmaya gelince delil istemek polemiğin en kötüsüdür. Kendilerinin
taptıkları batıl inançlar, batıl tanrılar konusunda delil aramazken, bir
peygamberin daveti konusunda delil aramaya kalkmak akılsızlıktan başka ne
olabilir ki. Demek ki insan ters döndü mü, bilinç amuda kalktı mı, bilinç ters
döndü mü, delil istemesi gereken şeyde delil aramaz, ama delilsiz koşması
gereken hakikatte delil istemeye, delil gelince de reddetmeye kalkar.
Zaten ters dönmüş bir akıl batıla
delil aramaz, hakka delil arar, delili gösterince de reddeder. Çünkü gönlü
inanmak istememektedir. Yani inanmaya gönüllü değildir, mutlaka bir bahane
bulacaktır. Onun derdi delil değildir, onun derdi batılına mazeret üretmektir.
23-) Kale innemel 'ılmu 'indAllâh* ve
übelliğuküm ma ursiltü Bihi ve lakinniy eraküm kavmen techelun;
(Hud) dedi ki: "İlmi
Allâh indîndedir! Kendisiyle irsâl olunduğumu size tebliğ ediyorum (ben sadece)... Ne var ki
sizi cahil bir topluluk olarak görüyorum!" (A.Hulusi)
23 - Dedi:
o ilim ancak Allah yanında, ben size gönderildiğim şeyi tebliğ ediyorum ve
lâkin sizi öyle bir kavım görüyorum ki cahillik ediyorsunuz. (Elmalı)
Kale innemel 'ılmu 'indAllâh O da
dedi ki, yani Lût peygamber; Bu konuda ki bilgi Allah’a aittir. Yani kesin
bilgiyi sadece Allah bilir, O’nun katındadır. ve übelliğuküm ma ursiltü Bih ve
ben sadece bana verilen mesajı size iletmeye geldim. Yani ben size belanın
hangi cinsten, hangi türden, ne zaman geleceğini ne bileyim. Ben elimde olsa
söylerdim. Yapacak ben değilim Allah’tır. Ben sadece tebliğ ediyorum,
uyarıyorum. ve
lakinniy eraküm kavmen techelun Fakat şu da var ki ben sizi, cahil
diye çevirmeyeceğim, Tam Kur’an da ki geçtiği mana ile çevirmek istiyorum;
kendini bilmez bir topluluk olarak görüyorum.
Cahil; epistemik değil burada ki
kullanıldığı anlam, ontolojik. Yani bilgi ile ilgili bir olay değil bu cehalet,
ki bilgi ile giderilsin. Bu cehalet kendi kendini kaybetmekle, kendine
yabancılaşmakla, kendine sırt dönmekle, kendini yitirmekle ilgili bir cehalet.
Tıpkı Ebu Cehil’in cehaleti gibi. Cehaletin babası ismi konulan Amr bin Hakem;
uluslar arası bir ticaret adamıydı. İhracat ve ithalat yapardı. Birkaç dili
anlardı. Fakat cehaletin babası olarak tanımlandı. Neden? Hiçbir şey bilmediği
için değil, okuma yazması olmadığı için değil. Kendini unuttuğu için, kendini
kaybettiği için. Kendini unutan Allah’ı da unutur.
24-) Felemma raevhü 'âridan müstakbile
evdiyetihim kalu hazâ 'âridun mümtıruna* bel huve mesta'celtüm Bih* riyhun
fiyha azâbün eliym;
Ne
vakit onu (tehdit olundukları azabı) vadilerine yönelmiş geniş bir bulut olarak gördüler,
dediler ki: "Bu bize yağmur indirecek bir buluttur." Hayır, o
kendisini acele istediğinizdir! (O) içinde feci bir azap olan rüzgârdır. (A.Hulusi)
24 - Derken
vaktâ ki onu vadîlerine karşı gelen bir bulut halinde gördüler, bu, dediler:
bir ârız (ufukta beliren bir bulut) bize yağmur yağdıracak, hayır, o sizinacele
istediğiniz şey: bir rüzgâr ki onda çok acıklı bir azâb var. (Elmalı)
Felemma raevhü 'âridan müstakbile evdiyetihim
kalu hazâ 'âridun mümtıruna derken yüklü bir bulutun kendilerine
doğru geldiğini gördüler ve dediler ki; Hah..! işte bize yağmur getiren bir
bulut. Dediler.
İlginç, Aslında biraz önceki
yanılma, hakka delil arayıp ta batıla delil istemeyen birinin bakış açısı nasıl
belayı saadet olarak görüyor buna bir örnek aslında. Ölçü Allah’ın kaderidir.
Kader Allah’ın ölçüsüdür. Allah bir şeyin ölçüsünü aldığı zaman, o şey en büyük
nimetse bile en büyük belaya dönüşür. Yağmur Allah’ın nimetidir, rahmettir onun
için. Fakat ölçüsünü birazcık oynatıverirse yağmur Allah’ın belası olabilir.
İşte burada ki olduğu gibi. Yani adeta siz ölçüyü kaçırdınız, siz, Allah’ın
size koyduğu teraziyi bozdunuz. Ben de ölçümü şöyle biraz oynatayım, bakın
bakalım, ölçüyü oynatınca ne oluyormuş. Allah’ın size verdiği ölçüleri
oynatınca siz kendi kendinizi manen öldürüyorsunuz. Siz oynatınca Allah’ta
tabiata koyduğu ölçüleri oynatır. Oynatınca rahmet, zahmet olur. Rahmet felaket
olur. Su cellat olur. Sizi besleyen ve hayat veren su, yani adeta Cebrail’in
getirdiği şey, Azrail’in getirdiği şeye dönüşür, ölüme dönüşür. İşte tabii felaketler
de olduğu gibi. İşte bu günlerde yaşadığımız büyük Asya felaketinde 100.000. i
aşkın insanın kurban gittiği büyük Asya felaketinde olduğu gibi.
bel huve mesta'celtüm Bih* riyhun fiyha azâbün
eliym aksine o gelmesini acele istedikleri şeyin ta kendisi idi.
Yani onlar; Hadi bize tehdit ettiğin belayı getir diyorlardı, sevinerek bayram
yaparak bize su getiriyor, bize rahmet, yağmur getiriyor diye karşıladıkları
bulut bela getiriyordu. Acele istedikleri şeyi getiriyordu. Evet, içinde acıklı
bir azab barındıran bir bela rüzgarı.
riyhun fiyha azâbün eliym içinde elim bir azabı barındıran bela rüzgarı
taşıyordu.
Tıpkı Zakkum gibi, tıpkı günah
gibi. Çok yakın geçmişte bunu işlemiştik Zakkum münasebetiyle hatırlayın.
Günahta öyle değil mi. Zakkum gibi. Dışarıdan güzel kokar, güzel gözükür. Fakat
yerseniz öldürür, zehirlidir. Günahın da cazibesi vardır. İşlerken haz verir.
Fakat işledikten sonra manen öldürür. Yani zehirler. Sonucu çok kötüdür, etkisi
ahirette hissedilir, görülür. Onun gibi uzaktan gördüğünüz her bulut size
rahmet taşımayabilir.
Aslında kendi halinize bakıp
uzaktan gelen bulutun ne getirdiğini çözebilirsiniz. Yani size bulut getirmez,
size sizi getirir. Halinizden bağımsız değildir. Yerdekilerin halinden bağımsız
değildir göğün nasıl davranacağı. O nedenle halinize bakın akıbetinizi çözün.
Mesaj bu.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder