17 Temmuz 2013 Çarşamba

İslamoğlu Tef. Ders. CASİYE (12 - 18) (157-C)



B sayfasından devam


12-) Allâhulleziy sahhare lekümül bahre li tecriyel fülkü fiyhi Bi emriHİ ve li tebteğu min fadliHİ ve lealleküm teşkürun;

Allâh ki, O'nun lütfundan istemeniz ve şükretmeniz için, hükmü olarak (Sünnetullâh'ı gereği) gemilerin (beyinlerin yaşamı) akıp gitmesi için, denizi (ilimleri) size (şuur) hizmetle işlevlendirdi! (A.Hulusi)

12 - Allah odur ki sizin için denizi musahhar kıldı, onda emri ile gemiler aksın diye, hem fadlından talep de bulunasınız diye ve gerek ki şükredesiniz. (Elmalı)


Allâhulleziy sahhare lekümül bahre li tecriyel fülkü fiyhi Bi emriHİ ve li tebteğu min fadliHİ ve lealleküm teşkürun yeni bir pasaja girdi sure. Onun kanunu sayesinde, orada gemiler yol alabilsinler diye, yine O’nun lütfünden payınıza düşeni elde edebilesiniz diye, yine bununla şükredebilesiniz diye denizi sizin için bir yasaya bağladı.

Sahhara leküm; eğer “lâm” ta’lil içinse böyle. yok sıla içinse denizi sizin emrinize verdim.ç sizin emrinize amade kıldım manası veririz, ki ikisi de doğrudur, ikisi de birbirini destekler. Sizin için denizi bir yasaya bağlı kıldım. Bir yasaya bağlayarak emrinize verdi, ya da denizi sizin emrinize verdi. Ki rızkınızı arayasınız ve şükredesiniz diye.

Bilimsel her keşif bir tabiat ayetini okuma ve anlama teşebbüsüdür aslında. Ama bu sonuçta ayetleri nasıl kullanacağınıza benzer bir teşebbüstür. Yani bu ayetleri bir büyücü büyü yapmak için kullanır cehennemini hazırlar. Bir mü’min de ebedi saadeti için kullanır cennetine yol alır. Tıpkı bunun gibi kainatta gizli olan, kainatta serpilmiş bulunan bu ayetleri keşfettiğinizde bunu ya büyücünün ayetleri kullanması gibi kullanır istismar edersiniz, kötüye kullanırsınız. Ya da bir mü’minin ayetleri kullanması gibi kullanır onu cennete ulaştıracak bir yol haritası bilirsiniz.

Bugün batı uygarlığının kainat ayetlerini keşfettiğinde bir büyücünün ayetleri kullanması gibi kullandığını görüyoruz. Ama o ayetleri bizim keşfedip, yani bir mü’minin keşfedip de cennete ulaşan yolda bir yol haritası olarak kullanması da mümkin di. Eğer bunu yapmamışsa suç onundur, yani suç yapmayan bizlerindir.

Şükür salt bir teşekkür değildir. Ayet şükürle bitiyor ya, lealleküm teşkürun hayır. Sırf bir teşekkür ederim değil, şükür hem nimeti bilmektir hem de nimetin sahibini bilmektir. Hem de nimetin sahibine teşekkür etmektir. Yani hem nimetin değerini bilirseniz, hem o nimeti verenin değerini bilirseniz nimeti verene nasıl teşekkür edersiniz? Elbette nimetin cinsinden teşekkür edersiniz.


13-) Ve sahhare leküm ma fiys Semavati ve ma fiyl Ardı cemiy'an minh* inne fiy zâlike leâyâtin likavmin yetefekkerun;

Semâlarda (beyindeki bilinç mertebelerinde) ve arzda (bedensel yaşamda) ne varsa, O'ndan tümünü, size (şuurunuza) hizmetle işlevlendirmiştir! Gerçektir ki, bu olayda tefekkür eden topluluk için elbette (önemli) işaretler vardır. (A.Hulusi)

13 - Hem Göklerde ne var Yerde ne varsa hepsini kendinden olarak sizin için musahhar kıldı, şüphesiz ki bunda düşünecek bir kavim için âyetler var. (Elmalı)


Ve sahhare leküm ma fiys Semavati ve ma fiyl Ardı cemiy'an minh yine O göklerde ve yerde ne varsa hepsini kendi katından bir bağış olarak emrinize amade kılmıştır. Teshıyr, bir üstteki ayette de geçti, Sahhara leküm teshıyr bu işte. Teshıyr dediğimiz bu. Akıl ve iradeye ikramdır bu teshıyr. Sizin için bir yasaya bağladı, sizin emrinize amade kıldı. Kur’an da bir çok yerde geçen bu teshıyr sırrı nedir biliyor musunuz? Mü’minler, teshıyr Allah’ın akıl ve iradeye hürmetidir. Akıl ve iradeye ikramıdır, özel ikramı. Sizin için bir yasaya bağladı, ya da sizin emrinize verdi. Yani kainata bakın;

Ya rabbi bu dünyayı neden bu kadar muhteşem döşedin? Misafir gelecekti de onun için. Kim ya rabbi? Sensin, ey insan senin geleceğin için bu misafir haneyi böyle muhteşem dayadı döşedi. Peki etrafına bak değerini anla. Sen sana bu kadar değer veren Allah’ın değerini bildin mi? O’nun kıymetini bildin mi? Yani sen çevrende ki her varlığı sen geleceksin diye yarattım. Peki seni boşuna yarattığımı mı düşünüyorsun. Anlamsız ve amaçsız olduğunu mu düşünüyorsun. Emanet ettim sana, yani misafirin misafir hanesi kendisine emanettir. Ama sen emanete ihanet mi ettin, sadakat mi gösterdin. Haydi bakalım. Ev sahibine teşekkür mü edeceksin, hane sahibine, yoksa ihanet mi. Nasıl bırakıp gittiğine de bağlı. Sana verilen emanetleri nasıl kullandığına da bağlı.

inne fiy zâlike leâyâtin likavmin yetefekkerun elbet bütün bunlarda da düşünen bir toplum için ibretler, işaretler, ayetler vardır, mesajlar vardır.

Kitabın ayetlerine nasıl sopayla ile söyletenler varsa kainatın ayetlerine de sopayla söyletenler var. Kainatın ayetlerine sopa ile söyletenler elde ettikleri bilgiyi tepe tepe kullanıp şükrünü de eda etmiyorlar. Tıpkı karakolda zorla, sopa ile söyletilen ve işlemediği cinayetleri kendi üzerine alan bir saf gibi, bir zavallı gibi, bir mazlum gibi. Her ihanet mutlaka cezalandırılacaktır. İnsanoğlu bunu bilir fakat yine de ihanet eder.


14-) Kul lilleziyne amenû yağfiru lilleziyne lâ yercune eyyamAllâhi liyecziye kavmen Bima kânu yeksibun;

İman edenlere söyle, "Allâh Günleri"ni (bildirilenlerin yaşanacağı süreç) ummayanları bağışlasınlar; tâ ki (Allâh) onları yaptıklarının getirisi ile cezalandırsın! (A.Hulusi)

14 - Söyle iman edenlere: Allah günlerini Ümit etmeyen kimselere mağrifetle muamele etsinler, çünkü her kavmi kesibleriyle cezalandıracak. (Elmalı)


Kul lilleziyne amenû yağfiru lilleziyne lâ yercune eyyamAllâh söyle iman edenlere Allah’ın günlerinin geleceğini ummayanları şimdiden bağışlasınlar. Ya da şimdilik bağışlasınlar. Daha doğrusu şimdilik bağışlasınlar, çünkü daha ilerde gelecek olan ayetler onlara karşı meşru müdafaaya izin verecek, hatta savaşa izin verecek, ama şimdilik. Yani bu günün bir de yarını var diyor bu ayet ilk muhataplarına. Belki aklıma şu ayet geliyor;

ve tilkel eyyamu nüdavilüha beynen Nas. (A. İmran/140) Bu günler var ya, bu demler, bu dönemler, biz onu insanlar arasında döndürür dururuz. Şimdi onlar galip, hep mi galip olacaklarını sanıyorlar? Allah’ın günleri. İşte ve tilkel eyyam, eyyamullah, bir ilişki kurabiliriz bunların arasında.

liyecziye kavmen Bima kânu yeksibun çünkü bir toplumu yapa geldikleri ile cezalandırır O. Israrla yaptıklarıyla cezalandırır. Çok hoş bir nükte var burada, yani suç işlemeden ceza vermez. Mutlak bilgi sahibidir değil mi, kişilerin ya da toplumların sadece işlemiş olduklarını değil işleyeceklerini de bilir. Çünkü Allah için zaman geçmez. Öncelik ve sonralığın hiçbir anlamı yoktur Allah için. Ama onun bilmesi cezalandırması için gerekçe olmaz. Bir toplum o suçu işlemedikçe cezalandırmaz. Sırf bilgisi ile ceza vermez.

Ayet bağışlasınlar diyor. Oysa ki mü’minler bağışlama değil, olsa olsa sabretme ve tahammül etme makamın dalardı bu ayetler indiğinde. Mazlum değil, yani galipken bağışlanır. Mağlup ve mahkumken değil. Onlar şu anda mahkumlar. Ama bağışlasınlar diyor. Nedir bu? Bu aslında gelecekten bir ima ve haberdir, müjdedir. Yarın bu günler dönecek, bunlar galip olacaklar. Mü’minler galip gelecekler. O zaman bağışlasınlar.

Zaten efendimiz de bağışlamıştı ya; Mekke’nin fethi günü tüm müşrikler, Mekke’liler Kabe’nin avlusunda toplanmış titriyorlardı. Başlarına neyin geleceğini bilmiyorlardı. Efendimiz Kabe’nin önünde çıktı onlara; “Ey Mekke’liler simdi size ne yapacağımı düşünüyorsunuz.” dedi.  Onlar; “ Sen keriym bir babanın keriym bir evladısın. Senden kötülük çıkmaz.” Bir ömür Resulallah’a karşı ölesiye düşman olmuş adamlara bakın. Öyle diyorlar. Efendimizden gelen cevap şu oldu, İz hebu feentüm tuleka. Haydi gidin, sizi salıverdim. Siz salıverilmişlerdensiniz. Yani size bir şey yapmayacağım.

Hatta bir başka rivayette; Bugün size Yusuf’un kardeşlerine dediğini diyorum. Evet, Size bugün kınama yok, sizi yaptığınızdan dolayı bugün kınamayacağım. Yusuf suresinde ki o mezkur ayeti hatırlatarak gidin sizi salıverdim demişti.


15-) Men amile salihan felinefsih* ve men esae fealeyha* sümme ila Rabbiküm turce'un;

Kim imanın gereği bir eylem ortaya koyarsa kendi nefsi lehinedir! Kim de kötülük yaparsa, kendi aleyhinedir! Sonunda Rabbinize döndürülürsünüz! (A.Hulusi)

15 - Her kim iyi bir iş yaparsa kendi lehine, her kim de kötü yaparsa kendi aleyhinedir, sonra hep döndürülüp rabbinize götürüleceksiniz. (Elmalı)


Men amile salihan felinefsih* ve men esae fealeyha kim bir iyilik yaparsa kendi lehine yapmış olur. Kimde bir kötülük işlerse kendi aleyhine işlemiş olur. sümme ila Rabbiküm turce'un en sonunda dönüp varacağınız yer rabbinizin katıdır. Yani iyilikleriniz ve kötülüklerinizle varacak, hesabını bir bir verecek, içiniz ve dışınızla Allah’ın huzuruna duracaksınız, kaçamayacaksınız, saklayamayacaksınız, torpil alamayacaksınız, gizlenemeyeceksiniz, hatta ölemeyeceksiniz.


16-) Ve lekad ateyna beniy israiylel Kitabe vel Hükme ven Nübüvvete ve razaknâhüm minet tayyibati ve faddalnâhüm 'alel 'alemiyn;

Andolsun ki İsrailoğullarına Hakikat ve Sünnetullâh BİLGİsini, Hikmeti ve Nübüvveti verdik, onları tertemiz yaşam gıdalarıyla besledik ve kendilerini (bunlardan yoksun) âlemlere (insanlara) üstün tuttuk. (A.Hulusi)

16 - Şanım hakkı için, biz vaktiyle Beni İsraîl’e kitab vermiş, hüküm vermiş, nübüvvet, vermiştik ve kendilerini pâk rızıklardan merzuk kılmıştık, hem âlemlerin üstüne geçirmiştik. (Elmalı)


Ve lekad ateyna beniy israiylel Kitabe vel Hükme ven Nübüvveh doğrusu, yeni bir pasaja girdi, ama bir önceki pasajla da irtibatlı bu ayetler. Biz İsrail oğullarına da vahyi, hikmeti ve nübüvveti, yani peygamberliği vermiştik. Zımnen, tıpkı size verdiğimiz gibi. Size verdiklerimizin aynısını sizden önce onlara da vermiştik.

ve razaknâhüm minet tayyibat onlara iyi ve temiz rızıklar da vermiştik. Onlarla mevzuk kılmıştık, rızıklandırmıştık. ve faddalnâhüm 'alel 'alemiyn ve onları (kendi zamanlarının) tüm insanlarına üstün kılmıştık. Zımnen; size ben lutfettim, siz bunun sorumluluğu altında ezileceğiniz yerde, ayrıcalık ve kutsal ırkçılık olarak yorumladınız demeye getiriyor İsrail oğullarına. İsrail oğullarına biz böyle nimetler verdik, onlar nimetlerin imtihan tarafını görmediler. Nimet verilince, biz fazlasıyla hak ettikte onun için verdi diye düşündüler. Tıpkı Mekke müşrikleri gibi.

Veyahut ta Ey Mekke müşrikleri siz de İsrail oğulları gibi düşünüyorsunuz. Allah sizi şu aç bölgede, şu kuru ve kurak şehirde gül gibi yaşatıyor. Ne tarım var, ne ziraat var, ne ırmak var, ne göl var, ne orman var, ne su var. Ama siz bölgenin en zengin insanları oldunuz ve siz bunu Allah’ın sizi imtihanına değil de Allah’ın; sizin hak ettiğiniz bir şeyi size vermesine yordunuz ve haklılık gerekçesi olarak gördünüz. Hatta sizi hakka davet edenlere; biz haksız olsaydık eğer elimizde bu nimetler olmazdı dediniz. Allah bizi böyle refah içinde yaşatmazdı dediniz. Yani imtihan aracını haklılık aracı gibi görmeye başladınız. Tıpkı Yahudileşen İsrail oğulları gibi.


17-) Ve ateynahüm beyyinatin minel emr* femahtelefu illâ min ba'di ma câehümül ılmü bağyen beynehüm* inne Rabbeke yakdiy beynehüm yevmel kıyameti fiyma kânu fiyhi yahtelifun;

Onlara hükmümüzden apaçık deliller (Sünnetullâh bilgileri) de verdik... (Onlar) kendilerine ilim geldikten sonra, aralarındaki kıskançlık (benlik duygusu) yüzünden ayrılığa düştüler! Rabbin, ihtilafa düştükleri hususta kıyamet sürecinde aralarında hüküm verecektir. (A.Hulusi)

17 - Bu emirden onlara beyyineler de vermiştik, imdi ihtilâf etmeleri sırf kendilerine ilim geldikten sonra aralarında bagy-ü ihtirastan dolayıdır, muhakkak ki rabbin onların ihtilâf edip durdukları şeyde Kıyamet günü beyinlerinde hükmünü verecektir. (Elmalı)


Ve ateynahüm beyyinatin minel emr ve onlara tevdi edilen görevden dolayı açık işaretler vermiştik. femahtelefu illâ min ba'di ma câehümül ılmü bağyen beynehüm ne ki onlar durdular durdular da kendilerine ayetlerimiz geldikten sonra ihtilaf ettiler. Aynen böyle diyor ibare. femahtelefu illâ min ba'di ma câehümül ılmü bağyen beynehüm.  Neden? Aralarında ki kıskançlıktan dolayı. Durdular durdular da kendilerine ayetlerimiz geldikten sonra ihtilafa düştüler.

İlginç bir ibare gerçekten, gerçekten ibretlik bir hadise. Yan insan kendisine hakikat geldikten sonra azar mı? Demek ki ayetler aynı zamanda bir turnusol kağıdı, aynı zamanda bir ayrıştırma aracı.Yani;

şifaun (ve rahmetun) lil mu'miniyne, ve lâ yeziyduz zalimiyne illâ hasara. (İsra /82) Mü’minler için bir şifa, ama zalimlerin sadece hüsranını artırıyor. İşte burada söylendiği gibi.

inne Rabbeke yakdiy beynehüm yevmel kıyameti fiyma kânu fiyhi yahtelifun şu kesin ki rabbin kıyamet gününde ayrılığa düştükleri her konuda onlar arasında kendi hükmünü verecektir. Müsterih olsunlar. Bir gün gelecek onların halledemediği konuyu Allah kendi huzurunda halledecek. Yani aslında onlar neyi tartışıyorlar? Allah’ın tartışmalarını görmediğini mi sanıyorlar. Onlar aslında bilemeyecekleri şeyler konusunda spekülasyon yapıyorlar.


18-) Sümme ce'alnake alâ şeriy'atin minel emri fettebı'ha ve lâ tettebı' ehvaelleziyne lâ ya'lemun;

Sonra biz seni, hükmümüzle oluşmuş şartlarla meydana getirdik! Ona uy, (Hakikati, Dini) bilmeyenlerin hevâlarına (bedensellikten kaynaklanan heves ve düşüncelerine) tâbi olma! (A.Hulusi)

18 - Sonra emirden bir şerîat üzere seni memur kıldık, onun için sen o şerîata ittiba' eyle de ilmi olmayanların hevalarına uyma. (Elmalı)


Sümme ce'alnake alâ şeriy'atin minel emr son olarak seni de bu görevi hakkıyla ifa edeceğin bir yol ve yönteme, yani bir şeriata kavuşturduk. Şeriy’ah, şeriy’at; su kaynağına giden yol, ya da su kaynağına giden ana yola açılan tali yol anlamına geliyor. Birey ve toplumun hayatını vahye göre düzenleyip yaşayacağı kurallar bütününe şeriy’at deniliyor. Aslında her peygamberin kendi zaman ve zemininden ana kaynağa ulaşan yollar olduğunu da ima ediyor bu ayet. Ve Resulallah’ın kendi zamanından ana kaynağa açılan yola işaret ediyor. Bu kurallar bütününün temelinde vahyin olduğunu zaten söylüyor ayet.

fettebı'ha ve lâ tettebı' ehvaelleziyne lâ ya'lemun o yolu izle. Eğer kaynağa ulaşmak istiyorsan zımnen tabii o yolu izle. Neden? Çünkü su hayattır. İnsan bu hayat çölüne düşmüştür. Hayat çölünde eğer o yolu izlerse suyu bulur. Sen de o yolu izle. Sakın ha kendini bilmezlerin keyfi yargılarına uyma. Suya ulaştıran yere düşmek yerine keyfi davrananların sudan uzaklaştıran sapık yollarına gitme. Ne olur? Su görmezsin, serap görürsün. Serap olmayan yerde suyu görmektir. Aslında serap görenler gördükleri serabı içmek için eğildiklerinde avuçlarına bir avuç kum geçer. Yani Serap susuzluktan ölmek üzere olanların gördüğü bir hayaldir. Onun için o yola uy. İşte heva ve hevesin sonu kendini kandırmaktır.

Hatırlayın 7. ayette ki Effakin i, kendini kandıran kişi. Yani lanet olsun, leyl olsun, yazıklar olsun kendi kendini aldatanların topuna birden diyordu ya ayet. İşte kendi kendini aldatmak, serap göreceğini bile bile suyun kaynağından uzaklaşmak.

Devam ediyor D sayfasına geçiniz.
        157. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder