B
sayfasından devam
12-) Allâhulleziy sahhare lekümül bahre li
tecriyel fülkü fiyhi Bi emriHİ ve li tebteğu min fadliHİ ve lealleküm teşkürun;
Allâh
ki, O'nun lütfundan istemeniz ve şükretmeniz için, hükmü olarak (Sünnetullâh'ı gereği)
gemilerin (beyinlerin yaşamı) akıp gitmesi için, denizi (ilimleri) size (şuur) hizmetle
işlevlendirdi! (A.Hulusi)
12 - Allah
odur ki sizin için denizi musahhar kıldı, onda emri ile gemiler aksın diye, hem
fadlından talep de bulunasınız diye ve gerek ki şükredesiniz. (Elmalı)
Allâhulleziy sahhare lekümül bahre li tecriyel
fülkü fiyhi Bi emriHİ ve li tebteğu min fadliHİ ve lealleküm teşkürun
yeni bir pasaja girdi sure. Onun kanunu sayesinde, orada gemiler yol
alabilsinler diye, yine O’nun lütfünden payınıza düşeni elde edebilesiniz diye,
yine bununla şükredebilesiniz diye denizi sizin için bir yasaya bağladı.
Sahhara leküm; eğer “lâm” ta’lil
içinse böyle. yok sıla içinse denizi sizin emrinize verdim.ç sizin emrinize
amade kıldım manası veririz, ki ikisi de doğrudur, ikisi de birbirini
destekler. Sizin için denizi bir yasaya bağlı kıldım. Bir yasaya bağlayarak
emrinize verdi, ya da denizi sizin emrinize verdi. Ki rızkınızı arayasınız ve
şükredesiniz diye.
Bilimsel her keşif bir tabiat
ayetini okuma ve anlama teşebbüsüdür aslında. Ama bu sonuçta ayetleri nasıl
kullanacağınıza benzer bir teşebbüstür. Yani bu ayetleri bir büyücü büyü yapmak
için kullanır cehennemini hazırlar. Bir mü’min de ebedi saadeti için kullanır
cennetine yol alır. Tıpkı bunun gibi kainatta gizli olan, kainatta serpilmiş
bulunan bu ayetleri keşfettiğinizde bunu ya büyücünün ayetleri kullanması gibi
kullanır istismar edersiniz, kötüye kullanırsınız. Ya da bir mü’minin ayetleri
kullanması gibi kullanır onu cennete ulaştıracak bir yol haritası bilirsiniz.
Bugün batı uygarlığının kainat
ayetlerini keşfettiğinde bir büyücünün ayetleri kullanması gibi kullandığını
görüyoruz. Ama o ayetleri bizim keşfedip, yani bir mü’minin keşfedip de cennete
ulaşan yolda bir yol haritası olarak kullanması da mümkin di. Eğer bunu
yapmamışsa suç onundur, yani suç yapmayan bizlerindir.
Şükür salt bir teşekkür değildir.
Ayet şükürle bitiyor ya, lealleküm teşkürun hayır. Sırf bir teşekkür
ederim değil, şükür hem nimeti bilmektir hem de nimetin sahibini bilmektir. Hem
de nimetin sahibine teşekkür etmektir. Yani hem nimetin değerini bilirseniz,
hem o nimeti verenin değerini bilirseniz nimeti verene nasıl teşekkür
edersiniz? Elbette nimetin cinsinden teşekkür edersiniz.
13-) Ve sahhare leküm ma fiys Semavati ve ma
fiyl Ardı cemiy'an minh* inne fiy zâlike leâyâtin likavmin yetefekkerun;
Semâlarda
(beyindeki bilinç mertebelerinde) ve arzda (bedensel
yaşamda) ne varsa, O'ndan tümünü, size (şuurunuza) hizmetle
işlevlendirmiştir! Gerçektir ki, bu olayda tefekkür eden topluluk için elbette
(önemli)
işaretler vardır. (A.Hulusi)
13 - Hem
Göklerde ne var Yerde ne varsa hepsini kendinden olarak sizin için musahhar
kıldı, şüphesiz ki bunda düşünecek bir kavim için âyetler var. (Elmalı)
Ve sahhare leküm ma fiys Semavati ve ma fiyl
Ardı cemiy'an minh yine O göklerde ve yerde ne varsa hepsini kendi
katından bir bağış olarak emrinize amade kılmıştır. Teshıyr, bir üstteki ayette
de geçti, Sahhara leküm teshıyr bu
işte. Teshıyr dediğimiz bu. Akıl ve iradeye ikramdır bu teshıyr. Sizin için bir
yasaya bağladı, sizin emrinize amade kıldı. Kur’an da bir çok yerde geçen bu
teshıyr sırrı nedir biliyor musunuz? Mü’minler, teshıyr Allah’ın akıl ve iradeye
hürmetidir. Akıl ve iradeye ikramıdır, özel ikramı. Sizin için bir yasaya
bağladı, ya da sizin emrinize verdi. Yani kainata bakın;
Ya rabbi bu dünyayı neden bu
kadar muhteşem döşedin? Misafir gelecekti de onun için. Kim ya rabbi? Sensin,
ey insan senin geleceğin için bu misafir haneyi böyle muhteşem dayadı döşedi.
Peki etrafına bak değerini anla. Sen sana bu kadar değer veren Allah’ın
değerini bildin mi? O’nun kıymetini bildin mi? Yani sen çevrende ki her varlığı
sen geleceksin diye yarattım. Peki seni boşuna yarattığımı mı düşünüyorsun.
Anlamsız ve amaçsız olduğunu mu düşünüyorsun. Emanet ettim sana, yani misafirin
misafir hanesi kendisine emanettir. Ama sen emanete ihanet mi ettin, sadakat mi
gösterdin. Haydi bakalım. Ev sahibine teşekkür mü edeceksin, hane sahibine,
yoksa ihanet mi. Nasıl bırakıp gittiğine de bağlı. Sana verilen emanetleri
nasıl kullandığına da bağlı.
inne fiy zâlike leâyâtin likavmin yetefekkerun
elbet bütün bunlarda da düşünen bir toplum için ibretler, işaretler, ayetler
vardır, mesajlar vardır.
Kitabın ayetlerine nasıl sopayla
ile söyletenler varsa kainatın ayetlerine de sopayla söyletenler var. Kainatın
ayetlerine sopa ile söyletenler elde ettikleri bilgiyi tepe tepe kullanıp
şükrünü de eda etmiyorlar. Tıpkı karakolda zorla, sopa ile söyletilen ve
işlemediği cinayetleri kendi üzerine alan bir saf gibi, bir zavallı gibi, bir
mazlum gibi. Her ihanet mutlaka cezalandırılacaktır. İnsanoğlu bunu bilir fakat
yine de ihanet eder.
14-) Kul lilleziyne amenû yağfiru lilleziyne lâ
yercune eyyamAllâhi liyecziye kavmen Bima kânu yeksibun;
İman
edenlere söyle, "Allâh Günleri"ni (bildirilenlerin
yaşanacağı süreç) ummayanları bağışlasınlar;
tâ ki (Allâh)
onları yaptıklarının getirisi ile cezalandırsın! (A.Hulusi)
14 - Söyle
iman edenlere: Allah günlerini Ümit etmeyen kimselere mağrifetle muamele
etsinler, çünkü her kavmi kesibleriyle cezalandıracak. (Elmalı)
Kul lilleziyne amenû yağfiru lilleziyne lâ
yercune eyyamAllâh söyle iman edenlere Allah’ın günlerinin
geleceğini ummayanları şimdiden bağışlasınlar. Ya da şimdilik bağışlasınlar.
Daha doğrusu şimdilik bağışlasınlar, çünkü daha ilerde gelecek olan ayetler
onlara karşı meşru müdafaaya izin verecek, hatta savaşa izin verecek, ama
şimdilik. Yani bu günün bir de yarını var diyor bu ayet ilk muhataplarına.
Belki aklıma şu ayet geliyor;
ve tilkel
eyyamu nüdavilüha beynen Nas. (A. İmran/140) Bu günler var ya, bu
demler, bu dönemler, biz onu insanlar arasında döndürür dururuz. Şimdi onlar
galip, hep mi galip olacaklarını sanıyorlar? Allah’ın günleri. İşte ve tilkel eyyam, eyyamullah, bir ilişki kurabiliriz bunların arasında.
liyecziye kavmen Bima kânu yeksibun çünkü bir toplumu yapa geldikleri ile cezalandırır O.
Israrla yaptıklarıyla cezalandırır. Çok hoş bir nükte var burada, yani suç
işlemeden ceza vermez. Mutlak bilgi sahibidir değil mi, kişilerin ya da
toplumların sadece işlemiş olduklarını değil işleyeceklerini de bilir. Çünkü
Allah için zaman geçmez. Öncelik ve sonralığın hiçbir anlamı yoktur Allah için.
Ama onun bilmesi cezalandırması için gerekçe olmaz. Bir toplum o suçu
işlemedikçe cezalandırmaz. Sırf bilgisi ile ceza vermez.
Ayet bağışlasınlar diyor. Oysa ki
mü’minler bağışlama değil, olsa olsa sabretme ve tahammül etme makamın dalardı
bu ayetler indiğinde. Mazlum değil, yani galipken bağışlanır. Mağlup ve
mahkumken değil. Onlar şu anda mahkumlar. Ama bağışlasınlar diyor. Nedir bu? Bu
aslında gelecekten bir ima ve haberdir, müjdedir. Yarın bu günler dönecek,
bunlar galip olacaklar. Mü’minler galip gelecekler. O zaman bağışlasınlar.
Zaten efendimiz de bağışlamıştı
ya; Mekke’nin fethi günü tüm müşrikler, Mekke’liler Kabe’nin avlusunda toplanmış
titriyorlardı. Başlarına neyin geleceğini bilmiyorlardı. Efendimiz Kabe’nin
önünde çıktı onlara; “Ey Mekke’liler simdi size ne yapacağımı düşünüyorsunuz.”
dedi. Onlar; “ Sen keriym bir babanın
keriym bir evladısın. Senden kötülük çıkmaz.” Bir ömür Resulallah’a karşı
ölesiye düşman olmuş adamlara bakın. Öyle diyorlar. Efendimizden gelen cevap şu
oldu, İz hebu feentüm tuleka. Haydi
gidin, sizi salıverdim. Siz salıverilmişlerdensiniz. Yani size bir şey
yapmayacağım.
Hatta bir başka rivayette; Bugün
size Yusuf’un kardeşlerine dediğini diyorum. Evet, Size bugün kınama yok, sizi
yaptığınızdan dolayı bugün kınamayacağım. Yusuf suresinde ki o mezkur ayeti
hatırlatarak gidin sizi salıverdim demişti.
15-) Men amile salihan felinefsih* ve men esae
fealeyha* sümme ila Rabbiküm turce'un;
Kim
imanın gereği bir eylem ortaya koyarsa kendi nefsi lehinedir! Kim de kötülük
yaparsa, kendi aleyhinedir! Sonunda Rabbinize döndürülürsünüz! (A.Hulusi)
15 - Her
kim iyi bir iş yaparsa kendi lehine, her kim de kötü yaparsa kendi aleyhinedir,
sonra hep döndürülüp rabbinize götürüleceksiniz. (Elmalı)
Men amile salihan felinefsih* ve men esae
fealeyha kim bir iyilik yaparsa kendi lehine yapmış olur. Kimde bir
kötülük işlerse kendi aleyhine işlemiş olur. sümme ila Rabbiküm turce'un en
sonunda dönüp varacağınız yer rabbinizin katıdır. Yani iyilikleriniz ve
kötülüklerinizle varacak, hesabını bir bir verecek, içiniz ve dışınızla
Allah’ın huzuruna duracaksınız, kaçamayacaksınız, saklayamayacaksınız, torpil
alamayacaksınız, gizlenemeyeceksiniz, hatta ölemeyeceksiniz.
16-) Ve lekad ateyna beniy israiylel Kitabe vel
Hükme ven Nübüvvete ve razaknâhüm minet tayyibati ve faddalnâhüm 'alel
'alemiyn;
Andolsun
ki İsrailoğullarına Hakikat ve Sünnetullâh BİLGİsini, Hikmeti ve Nübüvveti verdik,
onları tertemiz yaşam gıdalarıyla besledik ve kendilerini (bunlardan yoksun) âlemlere
(insanlara)
üstün tuttuk. (A.Hulusi)
16 - Şanım
hakkı için, biz vaktiyle Beni İsraîl’e kitab vermiş, hüküm vermiş, nübüvvet,
vermiştik ve kendilerini pâk rızıklardan merzuk kılmıştık, hem âlemlerin üstüne
geçirmiştik. (Elmalı)
Ve lekad ateyna beniy israiylel Kitabe vel
Hükme ven Nübüvveh doğrusu, yeni bir pasaja girdi, ama bir önceki
pasajla da irtibatlı bu ayetler. Biz İsrail oğullarına da vahyi, hikmeti ve
nübüvveti, yani peygamberliği vermiştik. Zımnen, tıpkı size verdiğimiz gibi.
Size verdiklerimizin aynısını sizden önce onlara da vermiştik.
ve razaknâhüm minet tayyibat onlara
iyi ve temiz rızıklar da vermiştik. Onlarla mevzuk kılmıştık,
rızıklandırmıştık. ve faddalnâhüm 'alel 'alemiyn ve onları (kendi
zamanlarının) tüm insanlarına üstün kılmıştık. Zımnen; size ben lutfettim, siz
bunun sorumluluğu altında ezileceğiniz yerde, ayrıcalık ve kutsal ırkçılık
olarak yorumladınız demeye getiriyor İsrail oğullarına. İsrail oğullarına biz
böyle nimetler verdik, onlar nimetlerin imtihan tarafını görmediler. Nimet
verilince, biz fazlasıyla hak ettikte onun için verdi diye düşündüler. Tıpkı
Mekke müşrikleri gibi.
Veyahut ta Ey Mekke müşrikleri
siz de İsrail oğulları gibi düşünüyorsunuz. Allah sizi şu aç bölgede, şu kuru
ve kurak şehirde gül gibi yaşatıyor. Ne tarım var, ne ziraat var, ne ırmak var,
ne göl var, ne orman var, ne su var. Ama siz bölgenin en zengin insanları
oldunuz ve siz bunu Allah’ın sizi imtihanına değil de Allah’ın; sizin hak
ettiğiniz bir şeyi size vermesine yordunuz ve haklılık gerekçesi olarak
gördünüz. Hatta sizi hakka davet edenlere; biz haksız olsaydık eğer elimizde bu
nimetler olmazdı dediniz. Allah bizi böyle refah içinde yaşatmazdı dediniz.
Yani imtihan aracını haklılık aracı gibi görmeye başladınız. Tıpkı Yahudileşen
İsrail oğulları gibi.
17-) Ve ateynahüm beyyinatin minel emr*
femahtelefu illâ min ba'di ma câehümül ılmü bağyen beynehüm* inne Rabbeke
yakdiy beynehüm yevmel kıyameti fiyma kânu fiyhi yahtelifun;
Onlara
hükmümüzden apaçık deliller (Sünnetullâh
bilgileri) de verdik... (Onlar) kendilerine ilim
geldikten sonra, aralarındaki kıskançlık (benlik
duygusu) yüzünden ayrılığa düştüler! Rabbin,
ihtilafa düştükleri hususta kıyamet sürecinde aralarında hüküm verecektir.
(A.Hulusi)
17 - Bu
emirden onlara beyyineler de vermiştik, imdi ihtilâf etmeleri sırf kendilerine
ilim geldikten sonra aralarında bagy-ü ihtirastan dolayıdır, muhakkak ki rabbin
onların ihtilâf edip durdukları şeyde Kıyamet günü beyinlerinde hükmünü
verecektir. (Elmalı)
Ve ateynahüm beyyinatin minel emr ve
onlara tevdi edilen görevden dolayı açık işaretler vermiştik. femahtelefu illâ
min ba'di ma câehümül ılmü bağyen beynehüm ne ki onlar durdular
durdular da kendilerine ayetlerimiz geldikten sonra ihtilaf ettiler. Aynen
böyle diyor ibare. femahtelefu illâ min ba'di ma câehümül ılmü bağyen
beynehüm. Neden? Aralarında ki kıskançlıktan dolayı.
Durdular durdular da kendilerine ayetlerimiz geldikten sonra ihtilafa düştüler.
İlginç bir ibare gerçekten,
gerçekten ibretlik bir hadise. Yan insan kendisine hakikat geldikten sonra azar
mı? Demek ki ayetler aynı zamanda bir turnusol kağıdı, aynı zamanda bir
ayrıştırma aracı.Yani;
şifaun (ve rahmetun) lil mu'miniyne, ve lâ yeziyduz zalimiyne illâ hasara.
(İsra /82) Mü’minler için bir şifa, ama zalimlerin sadece hüsranını artırıyor.
İşte burada söylendiği gibi.
inne Rabbeke yakdiy beynehüm yevmel kıyameti
fiyma kânu fiyhi yahtelifun şu kesin ki rabbin kıyamet gününde
ayrılığa düştükleri her konuda onlar arasında kendi hükmünü verecektir.
Müsterih olsunlar. Bir gün gelecek onların halledemediği konuyu Allah kendi
huzurunda halledecek. Yani aslında onlar neyi tartışıyorlar? Allah’ın
tartışmalarını görmediğini mi sanıyorlar. Onlar aslında bilemeyecekleri şeyler
konusunda spekülasyon yapıyorlar.
18-) Sümme ce'alnake alâ şeriy'atin minel emri
fettebı'ha ve lâ tettebı' ehvaelleziyne lâ ya'lemun;
Sonra
biz seni, hükmümüzle oluşmuş şartlarla meydana getirdik! Ona uy, (Hakikati, Dini) bilmeyenlerin
hevâlarına (bedensellikten kaynaklanan heves ve
düşüncelerine) tâbi olma! (A.Hulusi)
18 - Sonra
emirden bir şerîat üzere seni memur kıldık, onun için sen o şerîata ittiba'
eyle de ilmi olmayanların hevalarına uyma. (Elmalı)
Sümme ce'alnake alâ şeriy'atin minel emr
son olarak seni de bu görevi hakkıyla ifa edeceğin bir yol ve yönteme, yani bir
şeriata kavuşturduk. Şeriy’ah, şeriy’at; su kaynağına giden yol, ya da su
kaynağına giden ana yola açılan tali yol anlamına geliyor. Birey ve toplumun
hayatını vahye göre düzenleyip yaşayacağı kurallar bütününe şeriy’at deniliyor.
Aslında her peygamberin kendi zaman ve zemininden ana kaynağa ulaşan yollar
olduğunu da ima ediyor bu ayet. Ve Resulallah’ın kendi zamanından ana kaynağa
açılan yola işaret ediyor. Bu kurallar bütününün temelinde vahyin olduğunu
zaten söylüyor ayet.
fettebı'ha ve lâ tettebı' ehvaelleziyne lâ
ya'lemun o yolu izle. Eğer kaynağa ulaşmak istiyorsan zımnen tabii o
yolu izle. Neden? Çünkü su hayattır. İnsan bu hayat çölüne düşmüştür. Hayat çölünde
eğer o yolu izlerse suyu bulur. Sen de o yolu izle. Sakın ha kendini
bilmezlerin keyfi yargılarına uyma. Suya ulaştıran yere düşmek yerine keyfi
davrananların sudan uzaklaştıran sapık yollarına gitme. Ne olur? Su görmezsin,
serap görürsün. Serap olmayan yerde suyu görmektir. Aslında serap görenler
gördükleri serabı içmek için eğildiklerinde avuçlarına bir avuç kum geçer. Yani
Serap susuzluktan ölmek üzere olanların gördüğü bir hayaldir. Onun için o yola
uy. İşte heva ve hevesin sonu kendini kandırmaktır.
Hatırlayın 7. ayette ki Effakin
i, kendini kandıran kişi. Yani lanet olsun, leyl olsun, yazıklar olsun kendi
kendini aldatanların topuna birden diyordu ya ayet. İşte kendi kendini
aldatmak, serap göreceğini bile bile suyun kaynağından uzaklaşmak.
Devam ediyor D sayfasına geçiniz.
157.
videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder