25 Temmuz 2013 Perşembe

İslamoğlu Tef. Ders. AHKAF (12 - 15) (158-D)



C sayfasından devam

12-) Ve min kablihi Kitabu Musa imamen ve rahmeten, ve hazâ Kitabun musaddikun lisanen 'Arabiyyen liyünzirelleziyne zalemu ve büşra lilmuhsiniyn;

Ondan (Kurân'dan) önce de bir önder ve bir rahmet olarak Musa'nın Kitabı (Bilgisi) vardı... Bu (yani Kur'ân) ise, (nefslerine) zulmedenleri uyarması ve muhsinlere de bir müjde olması için Arapça bir lisan ile (öncekileri de) tasdik eden bir Bilgi kaynağıdır! (A.Hulusi)

12 - Onun önünden Musâ’nın kitabı var; bir imam ve rahmet, bu da tasdikleyici bir kitab, Arapça dilli, zulüm edenleri inzar için ve Muhsinlere müjde. (Elmalı)


Ve min kablihi Kitabu Musa imamen ve rahmeten ne ki bundan önce de izleyeni inşa eden önder bir özne. İmamen’i böyle çevirmemiz daha uygun. İzleyeni inşa eden önder bir özne ve ilahi bir rahmet olan Musa’nın kitabı vardı. Yani bu kitap ilk vahiy değil mi. Dolayısıyla daha önce de vahiyler geldi geçti. Ey inkarcı muhataplar, yani siz bunu reddettiniz de bir başka vahiy mi kabul ettiniz, hiç birini kabul etmediniz.

Vahiy sadece rahmet değil imamdır. Biz bu ayetten bunu da öğreniyoruz. İmam ne demek; Önder, rehber, lider. Öznedir yani. İmam öznedir. Kendisine uyulan kimseye imam denir. Dolayısıyla öznedir. Vahiy öznedir yani. Uyulmak için gönderilmiştir, uydurmak için değil. Kitaba uymakla kitabına uydurmak arasında ki fark. Vahiy imam iken onu cemaat yapmak. İşte bu yanlışı yapanlar kitabına uydurmuş olurlar. Kitaba uymak isteyen vahyi imam olarak görür. Yani ona ittiba eder. iktida eder. İlkelerin rehberliğine dikkat çekiyor bu ifade.

ve hazâ Kitabun musaddikun lisanen 'Arabiyyen liyünzirelleziyne zalemu ve büşra lilmuhsiniyn ve bu Kur’an da kendine kıyanları uyarmak ve iyilere müjde vermek için önceki vahiyleri tasdik etmek üzere Arapça olarak indirilmiş ilahi bir kelamdır. Muhsiniyn; ayetin son kelimesi Allah’ı görür gibi davrananlar diye izah etmiş efendimiz, İhsanı. Dolayısıyla biz muhsiniyn i de Allah’ı görür gibi yaşayan kimseler diye anlamamız daha doğru olur.


13-) İnnelleziyne kalu RabbunAllâhu sümmestekamu fela havfün aleyhim ve lâ hüm yahzenun;

Muhakkak ki: "Rabbimiz, Allâh'tır" deyip sonra o doğrultuda yaşayanlara gelince; onlara korku yoktur ve onlar mahzun da olmazlar. (A.Hulusi)

13 - Rabbimiz Allah deyip de sonra doğru gidenler, her halde onlara bir korku yoktur ve onlar mahzun olmayacaklardır. (Elmalı)


İnnelleziyne kalu RabbunAllâhu sümmestekamu fela havfün aleyhim ve lâ hüm yahzenun elbet, rabbimiz Allah’tır diyenler ve sonra da tahriklere aldırmadan emredilen yolda sabır ve sebatla yürüyenler için ne gelecek endişesi vardır, ne geçmiş kaygısı vardır, korkusu vardır. Yani gelecekten kaygılanmayacak, geçmişten dolayı da hüzün duymayacaklar.

Evet, bilginin zirvesi olan tevhid, eylemin zirvesi olan istikamet. İkisi bir arada gelmiş ayette. Esas duruş istikamet. Allah’ın insana verdiği klas duruş. Bu duruşu bozmayanlar gündemini başkalarının tayin etmesine izin vermeyenlerdir. Onun için burada zımnen vahyin ilk muhatabı olan Resulallah’a gündemini başkalarının tayin etmesine izin verme öğüdü var.


14-) Ülaike ashâbül cenneti halidine fiyha* cezaen Bima kânu ya'melun;

İşte onlar Cennet Ashabı'dır... Yaptıklarının cezası olarak onda sonsuza dek yaşarlar! (A.Hulusi)

14 - Onlar Ashabı Cennettir, işledikleri amellere mükâfâten orada ebedî kalacaklardır. (Elmalı)


Ülaike ashâbül cenneh işte onlar cennetliktirler. halidine fiyha* cezaen Bima kânu ya'melun yaptıklarını bir ödülü olarak orada daimi kalıcıdırlar.


15-) Ve vassaynel insane Bi valideyhi ıhsana* hamelethü ümmühu kürhen ve vedaathü kürha* ve hamlühu ve fısaluhu selasûne şehra* hattâ izâ beleğa eşüddehu ve beleğa erba'ıyne seneten, kale Rabbi evzı'niy en eşküre nı'metekelletiy en'amte aleyye ve alâ valideyye ve en a'mele sâlihan terdâhu ve aslıh liy fiy zürriyyetiy* inniy tübtü ileyke ve inniy minel müslimiyn;

Biz insana ana-babasına güzel davranmasını vasiyet ettik. Onun anası onu zahmetle taşımış ve zorlukla doğurmuştur. Onun taşınması ve onun sütten kesilmesi otuz aydır... Nihayet olgunluğa ulaşınca ve kırk seneye erişince dedi ki: "Rabbim... Bana ve ana-babama lütfun olan nimetlere şükretmemi, razı olacağın yararlı fiiller yapmamı nasip et. Benim zürriyetime de salâhı nasip et... Ben sana tövbe ettim ve muhakkak ki ben Müslimlerdenim!" (A.Hulusi)

15 - Hem biz o insana vâliydeyni hakkında ıhsan tavsiye ettik, anası onu zahmetle taşıdı ve zahmetle vazetti, hamliyle süt kesimi de otuz ay, nihâyet kemaline irdiği ve kırk yaşına girdiği zaman «ya Rap! dedi: beni öyle sevk et ki bana ve anama babama inam buyurduğun nimetine şükredeyim ve razı olacağın salih bir amel işleyeyim, zürriyetim hakkında da benim için ıslâh nasip eyle, çünkü ben tevbe ile cidden sana yüz tuttum ve ben gerçek Müslümanlardanım. (Elmalı)


Ve vassaynel insane Bi valideyhi ıhsanan biz insana iyi davranması talimatını verdik anne ve babasına. Ebeveynine iyi davranma talimatını verdik. İsra/23-24. ayetleri ve Lokman/14-15. ayetleri bu ayetle birlikte okunduğunda daha iyi açıklayıcıdır.

hamelethü ümmühu kürhen ve vedaathü kürhan annesi onu zahmetle taşıdı ve zahmetle doğurdu. ve hamlühu ve fısaluhu selasûne şehran onun taşınması ve sütten kesilmesi 30 ayı buldu. Selâsun 30 ayı buldu. Annelerin değerine bir atıf var bu cümlede. Bu yüzden Allah’tan Resulünden ve Allah yolunda cihattan alıkoyan kimseler sayılırken Tevbe/24. ayetinde anne geçmez Yani;

Kul in kâne abaüküm de ki babalarınız ve ebnaüküm oğullarınız, ve ıhvanüküm kardeşleriniz ve ezvacüküm eşleriniz ve aşiyretüküm. (Tevbe/24) aşiretiniz, akrabanız, taallukatınız, ama anne geçmez. babalarınız der. Annenin geçmemesi, gerçi bir yorumda babalara anne de dahil edilebilirse de aslında annenin geçmemesi, annenin baba gibi evlada ideolojik yaklaşmayacağı genel kanısından dolayıdır. Yani baba evlada soyunun sürdürücüsü olarak, neslinin devamı olarak bakar. Onu severken böyle ideolojik bir alt yapı vardır. Ama anne pazarlıksızdır. Anne ciğerinden bir parçayı sever. Kendinden bir parçayı sever. Dolayısıyla onun o anda nasıl olduğu değildir anneyi ilgilendiren, yani onun hangi yola girip hangi yoldan çıktığı, onun hep iyi olmasını ister. Her halükarda iyi olmasını. Tabii Tevbe/24. ayetine dayalı olarak böyle bir yorum yapmamız mümkin.

Tecrübe sahipleri diyorlar ki ceninin teşekkülü için takdir edilmiş bir zaman vardır, o zaman ikiye katlanınca cenin harekete başlar, bu toplama iki misli daha ilave edilince cenin anasından ayrılır dünyaya gelir. Mesela ceninin yaratılışını otuz günde tamam farz edelim. Bu zaman ikiye katlanıp altmış gün oldu mu cenin hareket eder. Bu toplama iki misli olan yüz yirmi gün daha ilave edilince yüz seksen eder ki altı aydır. O vakit "cenin" anadan ayrılır.
Yaratılış otuz beş günde tamam olduğunu farz edelim, o vakit yetmiş günde hareket eder iki misli yüz kırk daha ilave olununca toplamı iki yüz on gün eder ki yedi aydır. Çocuk anadan ayrılabilir. Kırk gün olduğunu farz etsek seksen günde hareket eder iki yüz kırk günde anadan ayrılır ki sekiz aydır. Kırk beş günde tamam olduğunu farz edelim o zaman da doksan günde hareket eder iki yüz yetmiş günde anadan ayrılır ki dokuz ay eder. İşte tecrübe sahiplerinin anlattıkları kural budur.
Calinûs demiştir ki ben hamilelik zamanlarının miktarlarının miktarlarını çok merak ile araştırdım. Bir kadın gördüm ki yüz seksen dört günde doğurdu. İbnü Sina da kendisinin bunu müşahade etmiş olduğunu kaydetmiştir. Demek ki hamileliğin en az müddeti Kur'ân'ın nassına göre de tıbbın tecrübelerine göre de bir olarak altı aydır.
Ama hamileliğin en çok müddeti hakkında Kur'an da bir delalet yoktur. Ebu Ali b. Sina Şifa adındaki eserinde dokuzuncu makalesinin altıncı faslında demiştir ki, tamamıyla itimat ettiğim güvenilir bir yerden bana ulaştı ki bir kadın hamilelik senelerinin dördüncüsünden sonra bir çocuk doğurdu dişleri bitmişti, hem de yaşadı.
Eristatalis'ten de şöyle hikâye olunmuştur: Hayvanların doğum ve hamilelik zamanları bellidir. İnsandan başka ki gebe bir kadın bazen yedi ayda bazen sekiz ayda doğurur. Sekizinci ayda Mısır gibi muayyen beldelerden başka yerlerde az yaşar. Ama genellikle çoğunluk dokuzuncu aydan sonra doğmaktadır. Tecrübe sahipleri şunu da hatırlatırlar ki yukarıda geçtiği üzere ikiye katlamak suretiyle beyan ettiğimiz kaide kesin değil, yaklaşık olarak böyledir.
Bazen günlerde fazlalık eksiklik olabilir, sonra Râzî ceninin tamamlandığı müddeti de altı kısma ayırarak tecrübeye dayanan bilgilerine göre kaydetmiştir ki zamanımızda buna "mebhas-ı rüşeym" yani cenin, embriyo bilimi denilmekte ve özel bir tasnife tabi tutulmaktadır. Nihayet der ki, altıncısında organlar birbirinden seçilir ve hiss olunacak şekilde belli olur, bunun toplamı kırk gündür, bazen kırk beş güne kadar uzanır en azı da otuzdur.
Şu halde bu, tıbbî tecrübelerle Peygamber (s.a.v.)'in şu hadisinde haber verdiğine uygun düşmektedir. "Her birinizin yaratılışı anası karnında kırk günde toplanır." tecrübe sahipleri derler ki: "Kırktan sonraki düşük cenin torbası yarılıp da soğuk suya konulduğu zaman organları belirgin küçük bir şey ortaya çıkar,
Kısaca hamileliğin en az müddeti altı ay olduğu gibi emzirme müddetinin de en çoğu iki senedir. "Hamilelik süresi ve sütten kesilmesi ve otuz ay" toplamının haberidir. Ancak İmam-ı Azam Ebu Hanife Hazretleri bu âyette bir de şu mânâ ihtimalini nazar-ı dikkate almıştır.
Hamilelik süresi de sütten ayrılma süresi de otuz aydır. Bu durumda hamilelik müddetinin de otuz ay, emzirme müddetinin de otuz ay olması ve ikisinin de en çok süresinin beyan edilmiş bulunması gerekir. (Elmalı tefsir)]

hattâ izâ beleğa eşüddehu ve beleğa erba'ıyne sene nihayet tam olgunluğa erişip 40 yaşına ulaştığında kale Rabbi evzı'niy en eşküre nı'metekelletiy en'amte aleyye ve alâ valideyye ve en a'mele sâlihan terdâha rabbim der, bana ve ana babama bahşettiğin nimetler için şükretmemi ve rızanı kazanacak iyi ve yararlı ameller işlememi bana nasip et. Böyle bir tasavvur ver, böyle bir kolaylık ver, beni bu noktada inşa et. Diye dua eder.

İlginçtir, beleğa eşüddehu ve beleğa erba'ıyne sene 40 yaş. Ruhun ve aklın olgunluk yaşı. Daha doğrusu bedenin olgunluk yaşı 23. aklın olgunluk yaşı 33, ruhun olgunluk yaşı 40 olarak söylenir. Hem Hz. Peygambere hem de Hz. Musa’ya vahyin geldiği yaştır bu. Halk arasında 40 ından sonra azana çare bulunmaz denilmesinin belki de kaynağı budur. 40 yaş, dönüm noktası yani artık ondan sonra mazeretin kalmadığı bir nokta. Hayatın gün dönümü. İşte 40 yaşı onun için almış. Hayatın gün dönümü. Hayatın gün dönümünden sonra artık son bahara, artık kışa yaklaşıyor. Onun için ayağını denk al ey insan oğlu mesajı var. Ama 40 yaştan sonra bir mazeretin olamaz. Yani tecrübesizdim, çoluk çocuktum, kanım deli akıyordu falan da diyemezsin. Böyle bir imayı da sezmemiz mümkin.

kale Rabbi evzı'niy en eşküre nı'metekelletiy en'amte aleyye ve alâ valideyye ve en a'mele sâlihan terdâh burada insan rabbim diyor, bana, anne babama verdiğin nimetlere şükredebileceğim bana bir tasavvur ver, yani bunu nasip et şükretmeyi. Yani insandan böyle bir şükür isteniyor. Ama şükretmesi için insanın bir formasyona sahip olması lazım. Asıl Allah’tan insanın; Bana şükredecek bir yapı ver ya rabbi diye dua etmesi lazım. Demek ki şükretmenin kendisi bir nimettir. Biz bunu anlıyoruz. Yani şükredecek nimet nimettir de nimete şükretmekte nimetlerin en büyüğüdür. Çünkü nimete sahip olduğu halde şükretmeyenlere ne demeli. Onun için ya rabbi bana nimetleri görüp onlara şükredecek bir liyakat ver duası belki de en büyük nimete talip olmaktır.

ve aslıh liy fiy zürriyyetiy ve bana bağışladığın neslimi de iyilikte daim kıl. inniy tübtü ileyke ve inniy minel müslimiyn işte ben yüzümü sana döndüm ve artık tam biçimde sana teslim oldum, kayıtsız şartsız sana teslim oldum.

Bu ayette duanın üç unsuru anılıyor.

1 -  Şükredecek bir liyakat. Yani şükür nasip et ya rabbi. Demek ki şükürsüzlük bir bela. Hakikaten şükretmeyen insana kıymet yetmez. Yani kıymet bilmeyene kıymet yetmez. Şükür kıymet bilmektir. lein şekertüm le eziydenneküm.. eğer şükrederseniz artırırım ve lein kefertüm inne azâbiy leşediyd. (İbrahim/7)Yok küfrederseniz, nankörlük ederseniz, yani şükretmezseniz küfretmiş olursunuz anlamına. Azabım şiddetli olur. Nedir azab? Verdiğim nimetle sizi baş başa bırakır, nimete şükretme liyakatini vermem. Nimete şükretme liyakatini alırsam o nimet başınıza bela olur. O nimet sizin için nimet değil nikmet olur, keder olur, bela olur, zahmet olur. Rahmet olmaz.

2 – Bu tasavvura uygun salih amel. Duada ikinci dua etmemiz istenen şey. Salih amel. Yani bende bir tasavvur inşa et ya rabbi, nimetini fark edip ona şükredeyim. Ondan sonra salih amel işleyeyim. Yani bu tasavvura uygun bir eylem biçimi geliştireyim. Bu tasavvurum aklımı olgunlaştır, tasavvurumu olgunlaştır, olgun aklım, olgun eyleme dönüşsün. Yani meyvelerim olsun ya rabbi. Sadece iyi ve sağlam bir ağaç olmayayım, meyveli ağaç olayım. Çünkü amel mü’minin meyvesidir, imanının meyvesidir. İkincisi de bu, imanımı meyveli kıl ya rabbi.

3 -  Salih nesil. İmanın en büyük meyvesi, insan yaşarken elde ettiği değil, insan öldüğü halde kendisi ölmeyen meyvedir. Düşünün bir ağaç ki artık ölmüş, kurumuş, ama meyve hala yaşıyor. İşte salih nesil bu. Dolayısıyla süren amel. Sadakayı cariyenin bir numarası. Ebeveyne düşen evlada istikamet açısı vermektir. Bu ayet bize bunu söylüyor. Anne babanın evlada karşı görevini dile getiriyor. Daha sonra, bir sonraki ayette yani 17. ayette evladın anne babaya karşı görevi dile getirilecek. Ama burada anne babanın evlada karşı ona istikamet açısı ver, başta Allah’tan onun için iyi dile. Yani onu kendi neslini sürdürecek, ya da onun sırtından at başı yapacak, onun sırtından kendine konum biçecek, statü tayin edecek bir yanlışa girme. Onu yaşayan amelin haline getirmek istiyorsan öncelikle ona bir misyon ver. Vizyondan önce misyon ver. Bir davası olsun. Yani Allahlı bir hayatı zimmetle ona. Mirası onunla bırak. Ona kalıcı bir miras bırakmak istiyorsan. İşte bu.


Devam ediyor E sayfasına geçiniz.
158. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder