B sayfasından devam
5-) Ve men edallu mimmen yed'u min dûnillâhi
men lâ yesteciybü lehu ila yevmil kıyameti ve hüm 'an duâihim ğafilun;
Allâh
dûnunda kendisine kıyamet gününe kadar cevap veremeyecek olup ve onların
dualarından da gâfil olanlara dua eden kimseden daha sapkın kimdir? (A.Hulusi)
05 - Hem
o kimseden daha şaşkın kim olabilir ki Allah’ı bırakır da kendisine Kıyamete
kadar cevap veremeyecek kimselere duâ eder onlar ise onların duâlarından
gafildirler. (Elmalı)
Ve men edallu mimmen yed'u min dûnillâh
Allah dışında birilerine yalvarıp yakarandan daha zalim biri olabilir mi? Allah
dışında birilerine yalvarıp yakaran, dua eden. Onlardan; Allah’tan ister gibi
talepte bulunandan daha zalim kim olabilir. Daha sapık kim olabilir, daha
yoldan çıkmış kim olabilir. Neden? Çünkü şaşkınlığın dibidir bu.
Aslında burada men edallu; daha sapık kimdir, daha
şaşkın kimdir diye de çevirebiliriz bunu. Çünkü delalet hem sapma, hem şaşırma
anlamına gelir. Zaten şaşırma, sapmanın bir türevidir. Peki neden şaşkınlıktır
bu? Çünkü onursuzluktur. Allah dışında birini tanrılaştıran, kendini nesne
haline getirir. tanrılaştırdığı şeyin nesnesi haline. Bu ise insanın kendine
yaptığı en büyük hakarettir. Allah dışında ya kula kul olacak, ya eşyaya kul
olacak. Bu şaşkınlık değil de nedir. Yani şaşkınlık insanın iyi yapıyorum
zannederek kendisine en büyük kötülüğü yapması. İşte bu noktada Allah dışında
birilerine tanrılık yakıştırmak, insanın yapabileceği en büyük şaşkınlık. Çünkü
kendisine hakaret etmektedir.
men lâ yesteciybü lehu ila yevmil kıyameh
kıyamete kadar duasına karşılık veremeyecek olanlara tanrılık yakıştırmak. Yani
bu satanlar var ya, bu şaşkınlar; Kıyamete kadar kendilerine cevap veremeyecek
birine tanrılık yakıştırıyorlar. ve hüm 'an duâihim ğafilun üstelik kendisine
yalvarıldığının dahi farkında olamayan bir takım varlıklara tanrılık
yakıştırmak, onlara dua etmek. Ki onlar kendisine yalvarıldığının dahi farkında
değiller.
6-) Ve izâ huşiren Nasu kânu lehüm a'daen ve
kânu Bi ıbadetihim kâfiriyn;
İnsanlar
haşrolunduklarında, (o Allâh'tan gayrı
yöneldikleri) kendileri için düşmanlar olurlar
ve onların tapınmalarını da inkâr ederler! (A.Hulusi)
06 - Nâs
toplanıp haşr olunduğu vakit da onlara düşman olurlar ve ibâdetlerini inkâr
ederler. (Elmalı)
Ve izâ huşiren Nasu kânu lehüm a'daen ve kânu
Bi ıbadetihim kâfiriyn bütün insanlar toplandığı zaman, toplanan
kimseler berikilere can düşman olacaklar ve onların tapınmasını ısrarla
reddedecekler.
Bu bana şunu hatırlatıyor o kadar
suçlusunuz ki demeye getiriyor, o kadar suçlusunuz ki tek taraflı ilginiz dahi
karşınızdakini tedirgin ediyor. Hani suçlu biri o kadar şaibeli ve suçlu olur
ki, kirli ve pis olur ki, bana değime, bana dokunma da kime dokunursan dokun
dersiniz. Onun sizinle birlikte görünmesini kendiniz için büyük bir hakaret
sayarsınız ya, işte onların kendilerine yalvarıp yakardığı kimseler, tanrılık
atfettiği kimseler, mesela Hıristiyanların tanrılık atfettiği Hz. İsa. Veya
azizler, veliler. Kendilerine bu bize her şeyi istediğimizi verir denilen
kimseler; Yarın insanların toplandığı mahşerde düşman olacaklar. Çünkü bunlar,
onlar için bir iyilik yapmış değiller. Onlara kötülük yapmaya kalkıyorlar.
Onları Allah’ın koymadığı bir yere koymaya çalışıyorlar.
7-) Ve izâ tütla aleyhim ayatuNA beyyinatin
kalelleziyne keferu lil Hakkı lemma caehüm hazâ sıhrun mubiyn;
İşaretlerimiz
kendilerine apaçık bildirildiğinde, o hakikat bilgisini inkâr edenler,
kendilerine geldiğinde Hak için: "Bu apaçık bir büyüdür" dediler.
(A.Hulusi)
07 - Karşılarında
âyetlerimiz açık açık, parlak parlak okunurken de o küfredenler dediler ki
hakka, kendilerine geldiği zaman: bu parlak bir sihir. (Elmalı)
Ve izâ tütla aleyhim ayatuNA beyyinatin
kalelleziyne keferu lil Hakkı lemma caehüm hazâ sıhrun mubiyn evet,
ne zaman ayetlerimiz onlara bütün açıklığıyla tebliğ edildiyse inkarda ayak
direyenler kendilerine ulaşan hakikat için; Bu etkili bir sihirdir dediler.
Mubıyn i etkili şekilde çevirdim, bu bağlamda ki en uygun çevirisi diye
düşünüyorum. Açık ve açık eden. Sahibinin içini dışa çeviren, niyetlerini
ortaya koyan anlamına gelir. burada bu bağlamda ki gerçekten de etkili bir
sihirdir dediler.
İlk muhataplar söz
dinlemiyorlardı. Ama dikkat buyurun bu ayetten çıkardığımız sonuç şu; söz
dinlemeseler de sözün değerini anlıyorlardı. Etkili bir sihirdir demeleri
aslında zımnen; Bu söz sıradan bir söz değil, bu sıradan bir laf değil, masal
değil. Yani bizim şairlerin düzdüğü, koştuğu bir şey gibi değil. Bunda bir
olağanüstülük var. Bu vahiydir demediklerine göre sihirdir diyorlar. Yani sözün
yinede değerini, sıradan olmadığını itiraf etmiş oluyorlar böylece. Tersinden
bir itiraf tabii bu.
8-) Em yekulunefterah* kul iniftereytühu fela
temlikûne liy minAllâhi şey'a* HUve a'lemü Bima tüfiydune fiyh* kefa Bihi
şehiyden beyniy ve beyneküm* ve "HU"vel Ğafûrur Rahıym;
"Onu
(kendi)
uydurdu" mu diyorlar? De ki: "Onu uydurmuşsam, beni Allâh'tan (koruyacak) bir güce sahip
değilsiniz... 'HÛ', O'nun hakkında ileri gittiğinizi daha iyi bilir... Benimle
sizin aranızda şahidim olarak O kâfidir... O, Ğafûr'dur, Rahıym'dir."
(A.Hulusi)
08 - Yok,
iftirâ etti mi diyorlar? De ki: ben onu iftirâ ettimse siz beni Allah dan
kurtaracak hiç bir şey'e mâlik olamazsınız ve o sizin neye yaygara edip
durduğunuzu pek âlâ bilir, ona benimle aranızda şahit o yeter, hem de gafûr,
rahîm o. (Elmalı)
Em yekulunefterah yoksa onu kendisi
uydurdu mu diyorlar? Daha önce de müteaddit defa geçti. Yoksa onu kendisi
uydurdu mu diyorlar.
kul iniftereytühu fela temlikûne liy minAllâhi
şey'a eğer onu ben uydurmuş olsaydım Allah’tan bana gelecek bir
cezayı asla defedemezdim. De.
Değerli dostlar bu surenin
girişinde, bu surenin nasıl bir zaman diliminde nazil olduğunu izaha çalıştım.
Resulallah’ın hayatında ki en zor zaman. En acılı zaman, acının zirveye çıktığı
zaman. Hayatında ki en değerli insanları kaybettiği bir zamanın hemen ertesi.
Düşünün sevgilisi Hz. Hatice’yi kaybediyor. Yani adeta Hz. Hatice Resulallah’ın
sığınağı, barınağı. Ebu Talib’i kaybediyor ve kan revan içinde Taif’ten
taşlanarak dönüyor.
Ama ilginç değil mi? Eğer
Resulallah kendisi yazsaydı, kendinizden pay biçin. Şu satırların arasına o
çektiği acılardan bir iki satır koyması gerekmez miydi. Şöyle o acıları
görmemiz gerekmez miydi. Biri edebi bir metin yazsa, yazdığı andaki ruh hali
ona yansır. Acı çekiyorsa sevinç sahnelerini canlandıramayacaktır. En güzel
canlandıracağı şey acı, acısını yansıtır. Çünkü küpün içinde ki ne varsa dışına
o sızar. Ama biz bu surenin hiçbir tarafında Resulallah’ın çektiği bu acılara
dair bırakın açıkça bir ifadeyi, bir ima bile bulamıyoruz. Kişisel acılarına
dair.
Vahyin ilahi kaynağını ispat eden
en güzel delillerden biri işte budur. Eğer öyle olmasaydı Hz. İsa’nın annesine
ilişkin bir sure varken Resulallah’ın annesine ilişkin bir ayetin bile Kur’an
da olmamasını izah edemezdi. Bunun bir tek izahı varsa o da bu kitap
Allah’tandır. Onu gösterir.
HUve a'lemü Bima tüfiydune fiyh O
öksesine düştüğünüz bu iftiranın nedenini bilmektedir. Aslında literal anlamı;
Ağzınızdan çıkan savurduğunuz, yani kulağınızın duymadığı ağzınızdan çıkan bu
lafın neden çıktığını bilmektedir. İçine düştüğünüz bu iftira çukuruna niye
düştüğünüzü bilmektedir.
kefa Bihi şehiyden beyniy ve beyneküm
benişmle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. ve "HU"vel Ğafûrur Rahıym
iyi ki O çok bağışlayan, çok merhamet edendir.
Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum
düşmanlarına dönük olarak Resulallah’a söylemesi istenen cümlenin sonuna bakın.
Hele ki O çok bağışlayıcı, çok merhamet sahibi. Adeta zımnen peygamberimizden
düşmanlarına karşı bağışlayıcı olması istenmekte. Bu ayetle. Nebinin tasavvuru
inşa ediliyor. Resulallah’ın iç dünyası onarılıyor ve yine de affedici ol
deniliyor zımnen.
9-) Kul ma küntü bid'an miner Rusuli ve ma
edriy ma yüf'alu Biy ve lâ Biküm* in ettebi'u illâ ma yuha ileyye ve ma ene
illâ neziyrun mubiyn;
De ki:
"Rasûller arasında açığa çıkmamış yeni bir şey oluşturmuyorum. Bende ve
sizde ne açığa çıkarılacağını bilmem! Bana vahyolunandan başkasına tâbi olmam!
Ben yalnızca apaçık bir uyarıcıyım!" (A.Hulusi)
09 - De
ki: ben Peygamberler içinden bir türedi değilim, bana ve size ne yapılacağını
da bilmiyorum, yalnız bana gönderilen vahye ittiba' ediyorum, ben başka değil,
açık bir nezîrim. (Elmalı)
Kul ma küntü bid'an miner Rusuli ve ma edriy ma
yüf'alu Biy ve lâ Biküm De ki; ben peygamberlerin ilki değilim. Ne
kendime ne de size ne yapılacağını asla bilmiyorum.
Ben peygamberlerin ilki değilim,
ben türedi değilim anlamına da alınabilir. Bid’an; yani ben bid’at değilim,
sonradan ortaya çıkmış, ya da getirdiğim mesaj bid’at değil. Bu şu anlama
geliyor; Vahiy benimle başlamadı, peygamberlikte benimle başlamadı. Ben bir
zincirin halkasıyım, son halkasıyım, ilk halkası değilim. Dolayısıyla hakikat
ilginç olan değildir, hakikat söylenmemiş olan değildir. Hakikat söylenmiş
olandır. Ben o hakikati bir daha tekrar ediyorum, bir daha duyuruyorum,
üstündeki tozları silkeliyorum. Biz bunu anlayacağız. Ama özellikle 2. cümle
bana da size de ne yapılacağını bilmiyorum.
Hz. peygamber inşa ediliyor
demiştim bir önceki ayette. Tasavvuru, aklı ve şahsiyeti inşa ediliyor ve böyle
demesi isteniyor. Muhataplara da şu söyleniyor; Peygamber olduğu halde onun
insan üstü olmadığını siz de anlayın. O da sizin tabi olduğunuz insani yasalara
tabi. Bak; bana da size de ne olacağını bilmiyorum diyor. Bunun; Resulallah’ın
tasavvurunu nasıl inşa ettiğini bu ayetin örneğini biz Medine’de görüyoruz.
Bir gün muhacirlerden Osman bin
Maz’un Hicret ettikten sonra misafir olduğu evde hastalanır ve vefat eder.
Vefatının ardından ev sahibesi Ümmül ‘Alâ, Osman Bin Maz’un un hayatının
mazbutluğunu gerçekten güzelliğini, gece ibadetlerine düşkün olduğunu, yani
gecesini ve gündüzünü gördüğü için Osman bin Maz’un a döner ve der ki; Allah
sana rahmet edecektir, sana müjdeler olsun, cennet sana helal olsun anlamında
bir şeyler söyler.
O anda da Resulallah taziye için
eve girmektedir ve bu sözü duyar ve döner Ümmül ‘Alâ ya der ki;
- Ve inniy vallahi ma edriy. Ben,
ve ene Resulllahi ve ma yufalu bih. Ben Allah’ın resulü olduğum halde Allah’ın
bana ne yapacağını vallahi ben bile bilmiyorum. Kimse hakkında böyle kesin
konuşma.
Ondan sonra diyecektir Ümmül ’alâ
kimseyi böyle kesin teksiye etmeyeceğime söz verdim. Aslında burada
Resulallah’ın yaptığı, söylediği şey, hatta ondan sonra bir rüya görür.
Rüyasında Osman Bin Maz’un u cennette görür ve Resulallah’a haber verir,
Resulallah’ta rüyasını tasdik eder. O zaman Resulallah’ın ona, Ümmül ‘Alâ ya
anlatmak istediği şey o değil. Anlatmak istediği şey; Hiç birimiz akıbetinden
emin değiliz. Ben bile. Bunu söyler. Yani peygamber de olsam gaybı bilemem.
in ettebi'u illâ ma yuha ileyye ve ma ene illâ
neziyrun mubiyn ben sadece bana vahy edileni izlerim. Zira ben
hakikatleri olduğu gibi ortaya seren bir uyarıcıdan başka bir şey değilim.
10-) Kul eraeytüm in kâne min 'indillâhi ve
kefertüm Bihi ve şehide şahidün min beniy israiyle alâ mislihi feamene
vestekbertüm* innAllâhe lâ yehdil kavmez zâlimiyn;
De ki:
"Gördünüz mü (bir düşünün bakalım), eğer (Kur'ân) Allâh indîndense ve siz Onu inkâr ettiyseniz (hâliniz ne olur)!
İsrailoğullarından bir şahit Onun benzeri üzere şahitlik etmiş ve iman etmiş
de; (buna karşın)
siz benlik taslamışsanız! Muhakkak ki Allâh zâlimler kavmini hidâyet
etmez." (A.Hulusi)
10 - De
ki: şuna vicdanınızda bir re'y edindiniz mi? Eğer bu, Allah tarafından da siz
ona küfrettinizse ve Benî İsraîl’den bir şahit onun misline şahadet edip iman
getirdi de siz kibretmek istedinizse? Şüphe yok ki Allah zâlimleri doğru yola
çıkarmaz. (Elmalı)
Kul eraeytüm in kâne min 'indillâhi ve kefertüm
Bih de ki; düşünsenize bir, ya bu mesaj Allah katından gelmişte buna
rağmen siz onu inkar ediyorsanız ne olacak. ve şehide şahidün min beniy israiyle alâ mislihi feamene
vestekbertüm devam ediyor cümle; Üstelik İsrail oğullarından bir
şahit kendi gibi birisinin gönderileceğine şahitlik yapmış ve ona inanmışken siz
kalkıp küstahça baş kaldırmışsanız ne olacak.
Eğer ‘alâ mislihi de ki zamirin Hz. Peygambere gittiğini düşünürsek
çeviri onun gibi olur. Yok vahye gittiğini düşünürsek onun gibi bir mesaj
anlamına gelir bu kez. Yani burada ki zamir 3 yere de dönebilir. 3 yeri de
gösterebilir. Bizim tercihimiz Hz. Musa. Hem bağlama uygun olduğu için, hem de
Tevrat’ta kimi pasajlarda doğrudan atıf olduğu için ki gerçekten de Tevratın
tensiye bölümünde şöyle bir cümle var;
Rabbiniz Allah sizin aranızdan
bana benzeyen birini, yani bir peygamberi çıkaracaktır der. Bana benzeyen,
özellikle ‘Alâ mislihi ile arasındaki benzerliğe dikkat.
[Ek bilgi; TEVRAT’TA
PEYGAMBERİMİZE İŞARET.
… (Eski Ahit Haggay 2, ayet
6-7 arası): Her şeye egemen Efendiniz diyor ki: “Bir kere daha, vakit azdır ve
Ben göklerle yeri, denizle karayı sarsacağım…Ve bütün milletleri sarsacağım ve
bütün milletlerin Himada’sı gelecek ve bu mabedi şanla, şerefle dolduracağım.”
Geleceği müjdelenen ve
Tevrat’ın bu bölümünün orijinal metninde geçen “Himada”kelimesi, Arapça’da
geçen Muhammed ismiyle aynı köklerden ve Ahmed isminin harfleri olan “Ha, Mim
ve Dal”harflerinden oluşmaktadır ve genel olarak aynı anlamları taşımaktadır.
Böylece Hz. Muhammed’in ismi veya isminin anlamını veren kelime, ayetin
ifadesinde, gelecekte oluşacak görkemli bir olay ile beraber anılmaktadır… (İlme davet)]
innAllâhe lâ yehdil kavmez zâlimiyn
unutmayın ki Allah haddi aşan bir toplumu asla doğru yola yöneltmez.
11-) Ve kalelleziyne keferu lilleziyne amenû
lev kâne hayren ma sebekuna ileyh* ve iz lem yehtedu Bihi feseyekulune hazâ
ifkün kadiym;
Hakikat
bilgisini inkâr edenler, iman edenlere dedi ki: "Eğer hayırlı olsaydı, Ona
ulaşmakta bizi geçemezlerdi"... Onunla hidâyet bulmadıkları için: "Bu
eski bir yalandır" diyecekler! (A.Hulusi)
11 - Bir
de küfredenler, iman edenler hakkında dediler ki: eğer o bir hayır olsa idi
bizden evvel ona koşmazlardı, bununla muvaffak olamayınca da şöyle diyecekler:
bu eski bir yalan. (Elmalı)
Ve kalelleziyne keferu lilleziyne amenû lev
kâne hayren ma sebekuna ileyh bir de inkarda direnenler imanda sebat
edenlere şöyle derler. Eğer o mesajda bir hayır olsaydı şunlar ona bizden önce
koşmazlardı. Şunlar dedikleri Mekke’nin yoksulları, köleleri, azatlıları. Yani
Bilal, Zinnire, Ammar, Yasir, Süheyb gibi sahabeler. Onlar yamuk bakıyorlar.
Allah’ın gör dediği yerden bakmıyorlar. Toplumda ezilmiş, horlanmış ve yoksul olanların
Allah katında da horlandığını düşünüyorlar. Onun için kendilerinin haklı
olduğunu, haklılıklarına gerekçe olarak ta refah içinde yaşamalarını
gösteriyorlar.
Ters dönmüş bir mantık. Amuda
kalkmış bir akıl, işte böyle ters bakar. Onun içinde eğer bunda bir hayır olsa,
değeri olsaydı biz koşardık diyorlar. Niye? Bakın biz paraya koştuk onu elde
ettik. Servete koştuk onu elde ettik. Eğer bunda da değer olsaydı ona da koşar
onu da elde ederdik.
Kur’an bir tasavvur inşa ediyor.
değerli ve değersiz nedir. Sizin değer verdiğinize Allah değer vermiyor. Sizin
değer vermediğinize Allah değer veriyor. Bunu anlıyoruz biz buradan.
ve iz lem yehtedu Bihi feseyekulune hazâ ifkün
kadiym bu söylemle amaçlarına ulaşamayınca ne derler? İster istemez
şöyle diyecekler. Bu sözle amaçlarına bu söylemle ulaşamayınca şöyle bir söylem
geliştirecekler. Bu kadiym bir sahtekarlık türüdür. Bu kez de böyle bir söylem
geliştirecekler. Vahiy için tabii.
Yalancı peygamberlik taslayanlara
bir atıf. Öteden beri insanlık tarihinin bir olgusu olan yalancı peygamberlere
bir atıfta olabilir. ki zaten bir şeyin gerçeği olduğu zaman, mutlaka sahtekarı
yalanı ve kalp ı da ortaya çıkacaktır.Ama onların yaptığı şey daha başka.
İstismarcıyı istismar etmek. Yani istismarcıyı bahane ederek hakikate tavır
koymak. Bu istismarın istismarıdır.
Devam ediyo0r D sayfasına
geçiniz.
158. videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder