24 Temmuz 2013 Çarşamba

İslamoğlu Tef. Ders. AHKAF (05 - 11) (158-C)



B sayfasından devam

5-) Ve men edallu mimmen yed'u min dûnillâhi men lâ yesteciybü lehu ila yevmil kıyameti ve hüm 'an duâihim ğafilun;

Allâh dûnunda kendisine kıyamet gününe kadar cevap veremeyecek olup ve onların dualarından da gâfil olanlara dua eden kimseden daha sapkın kimdir? (A.Hulusi)

05 - Hem o kimseden daha şaşkın kim olabilir ki Allah’ı bırakır da kendisine Kıyamete kadar cevap veremeyecek kimselere duâ eder onlar ise onların duâlarından gafildirler. (Elmalı)


Ve men edallu mimmen yed'u min dûnillâh Allah dışında birilerine yalvarıp yakarandan daha zalim biri olabilir mi? Allah dışında birilerine yalvarıp yakaran, dua eden. Onlardan; Allah’tan ister gibi talepte bulunandan daha zalim kim olabilir. Daha sapık kim olabilir, daha yoldan çıkmış kim olabilir. Neden? Çünkü şaşkınlığın dibidir bu.

Aslında burada men edallu; daha sapık kimdir, daha şaşkın kimdir diye de çevirebiliriz bunu. Çünkü delalet hem sapma, hem şaşırma anlamına gelir. Zaten şaşırma, sapmanın bir türevidir. Peki neden şaşkınlıktır bu? Çünkü onursuzluktur. Allah dışında birini tanrılaştıran, kendini nesne haline getirir. tanrılaştırdığı şeyin nesnesi haline. Bu ise insanın kendine yaptığı en büyük hakarettir. Allah dışında ya kula kul olacak, ya eşyaya kul olacak. Bu şaşkınlık değil de nedir. Yani şaşkınlık insanın iyi yapıyorum zannederek kendisine en büyük kötülüğü yapması. İşte bu noktada Allah dışında birilerine tanrılık yakıştırmak, insanın yapabileceği en büyük şaşkınlık. Çünkü kendisine hakaret etmektedir.

men lâ yesteciybü lehu ila yevmil kıyameh kıyamete kadar duasına karşılık veremeyecek olanlara tanrılık yakıştırmak. Yani bu satanlar var ya, bu şaşkınlar; Kıyamete kadar kendilerine cevap veremeyecek birine tanrılık yakıştırıyorlar. ve hüm 'an duâihim ğafilun üstelik kendisine yalvarıldığının dahi farkında olamayan bir takım varlıklara tanrılık yakıştırmak, onlara dua etmek. Ki onlar kendisine yalvarıldığının dahi farkında değiller.


6-) Ve izâ huşiren Nasu kânu lehüm a'daen ve kânu Bi ıbadetihim kâfiriyn;

İnsanlar haşrolunduklarında, (o Allâh'tan gayrı yöneldikleri) kendileri için düşmanlar olurlar ve onların tapınmalarını da inkâr ederler! (A.Hulusi)

06 - Nâs toplanıp haşr olunduğu vakit da onlara düşman olurlar ve ibâdetlerini inkâr ederler. (Elmalı)


Ve izâ huşiren Nasu kânu lehüm a'daen ve kânu Bi ıbadetihim kâfiriyn bütün insanlar toplandığı zaman, toplanan kimseler berikilere can düşman olacaklar ve onların tapınmasını ısrarla reddedecekler.

Bu bana şunu hatırlatıyor o kadar suçlusunuz ki demeye getiriyor, o kadar suçlusunuz ki tek taraflı ilginiz dahi karşınızdakini tedirgin ediyor. Hani suçlu biri o kadar şaibeli ve suçlu olur ki, kirli ve pis olur ki, bana değime, bana dokunma da kime dokunursan dokun dersiniz. Onun sizinle birlikte görünmesini kendiniz için büyük bir hakaret sayarsınız ya, işte onların kendilerine yalvarıp yakardığı kimseler, tanrılık atfettiği kimseler, mesela Hıristiyanların tanrılık atfettiği Hz. İsa. Veya azizler, veliler. Kendilerine bu bize her şeyi istediğimizi verir denilen kimseler; Yarın insanların toplandığı mahşerde düşman olacaklar. Çünkü bunlar, onlar için bir iyilik yapmış değiller. Onlara kötülük yapmaya kalkıyorlar. Onları Allah’ın koymadığı bir yere koymaya çalışıyorlar.


7-) Ve izâ tütla aleyhim ayatuNA beyyinatin kalelleziyne keferu lil Hakkı lemma caehüm hazâ sıhrun mubiyn;

İşaretlerimiz kendilerine apaçık bildirildiğinde, o hakikat bilgisini inkâr edenler, kendilerine geldiğinde Hak için: "Bu apaçık bir büyüdür" dediler. (A.Hulusi)

07 - Karşılarında âyetlerimiz açık açık, parlak parlak okunurken de o küfredenler dediler ki hakka, kendilerine geldiği zaman: bu parlak bir sihir. (Elmalı)


Ve izâ tütla aleyhim ayatuNA beyyinatin kalelleziyne keferu lil Hakkı lemma caehüm hazâ sıhrun mubiyn evet, ne zaman ayetlerimiz onlara bütün açıklığıyla tebliğ edildiyse inkarda ayak direyenler kendilerine ulaşan hakikat için; Bu etkili bir sihirdir dediler. Mubıyn i etkili şekilde çevirdim, bu bağlamda ki en uygun çevirisi diye düşünüyorum. Açık ve açık eden. Sahibinin içini dışa çeviren, niyetlerini ortaya koyan anlamına gelir. burada bu bağlamda ki gerçekten de etkili bir sihirdir dediler.

İlk muhataplar söz dinlemiyorlardı. Ama dikkat buyurun bu ayetten çıkardığımız sonuç şu; söz dinlemeseler de sözün değerini anlıyorlardı. Etkili bir sihirdir demeleri aslında zımnen; Bu söz sıradan bir söz değil, bu sıradan bir laf değil, masal değil. Yani bizim şairlerin düzdüğü, koştuğu bir şey gibi değil. Bunda bir olağanüstülük var. Bu vahiydir demediklerine göre sihirdir diyorlar. Yani sözün yinede değerini, sıradan olmadığını itiraf etmiş oluyorlar böylece. Tersinden bir itiraf tabii bu.


8-) Em yekulunefterah* kul iniftereytühu fela temlikûne liy minAllâhi şey'a* HUve a'lemü Bima tüfiydune fiyh* kefa Bihi şehiyden beyniy ve beyneküm* ve "HU"vel Ğafûrur Rahıym;

"Onu (kendi) uydurdu" mu diyorlar? De ki: "Onu uydurmuşsam, beni Allâh'tan (koruyacak) bir güce sahip değilsiniz... 'HÛ', O'nun hakkında ileri gittiğinizi daha iyi bilir... Benimle sizin aranızda şahidim olarak O kâfidir... O, Ğafûr'dur, Rahıym'dir." (A.Hulusi)

08 - Yok, iftirâ etti mi diyorlar? De ki: ben onu iftirâ ettimse siz beni Allah dan kurtaracak hiç bir şey'e mâlik olamazsınız ve o sizin neye yaygara edip durduğunuzu pek âlâ bilir, ona benimle aranızda şahit o yeter, hem de gafûr, rahîm o. (Elmalı)


Em yekulunefterah yoksa onu kendisi uydurdu mu diyorlar? Daha önce de müteaddit defa geçti. Yoksa onu kendisi uydurdu mu diyorlar.

kul iniftereytühu fela temlikûne liy minAllâhi şey'a eğer onu ben uydurmuş olsaydım Allah’tan bana gelecek bir cezayı asla defedemezdim. De.

Değerli dostlar bu surenin girişinde, bu surenin nasıl bir zaman diliminde nazil olduğunu izaha çalıştım. Resulallah’ın hayatında ki en zor zaman. En acılı zaman, acının zirveye çıktığı zaman. Hayatında ki en değerli insanları kaybettiği bir zamanın hemen ertesi. Düşünün sevgilisi Hz. Hatice’yi kaybediyor. Yani adeta Hz. Hatice Resulallah’ın sığınağı, barınağı. Ebu Talib’i kaybediyor ve kan revan içinde Taif’ten taşlanarak dönüyor.

Ama ilginç değil mi? Eğer Resulallah kendisi yazsaydı, kendinizden pay biçin. Şu satırların arasına o çektiği acılardan bir iki satır koyması gerekmez miydi. Şöyle o acıları görmemiz gerekmez miydi. Biri edebi bir metin yazsa, yazdığı andaki ruh hali ona yansır. Acı çekiyorsa sevinç sahnelerini canlandıramayacaktır. En güzel canlandıracağı şey acı, acısını yansıtır. Çünkü küpün içinde ki ne varsa dışına o sızar. Ama biz bu surenin hiçbir tarafında Resulallah’ın çektiği bu acılara dair bırakın açıkça bir ifadeyi, bir ima bile bulamıyoruz. Kişisel acılarına dair.

Vahyin ilahi kaynağını ispat eden en güzel delillerden biri işte budur. Eğer öyle olmasaydı Hz. İsa’nın annesine ilişkin bir sure varken Resulallah’ın annesine ilişkin bir ayetin bile Kur’an da olmamasını izah edemezdi. Bunun bir tek izahı varsa o da bu kitap Allah’tandır. Onu gösterir.

HUve a'lemü Bima tüfiydune fiyh O öksesine düştüğünüz bu iftiranın nedenini bilmektedir. Aslında literal anlamı; Ağzınızdan çıkan savurduğunuz, yani kulağınızın duymadığı ağzınızdan çıkan bu lafın neden çıktığını bilmektedir. İçine düştüğünüz bu iftira çukuruna niye düştüğünüzü bilmektedir.

kefa Bihi şehiyden beyniy ve beyneküm benişmle sizin aranızda şahit olarak Allah yeter. ve "HU"vel Ğafûrur Rahıym iyi ki O çok bağışlayan, çok merhamet edendir.

Dikkatinizi çekti mi bilmiyorum düşmanlarına dönük olarak Resulallah’a söylemesi istenen cümlenin sonuna bakın. Hele ki O çok bağışlayıcı, çok merhamet sahibi. Adeta zımnen peygamberimizden düşmanlarına karşı bağışlayıcı olması istenmekte. Bu ayetle. Nebinin tasavvuru inşa ediliyor. Resulallah’ın iç dünyası onarılıyor ve yine de affedici ol deniliyor zımnen.


9-) Kul ma küntü bid'an miner Rusuli ve ma edriy ma yüf'alu Biy ve lâ Biküm* in ettebi'u illâ ma yuha ileyye ve ma ene illâ neziyrun mubiyn;

De ki: "Rasûller arasında açığa çıkmamış yeni bir şey oluşturmuyorum. Bende ve sizde ne açığa çıkarılacağını bilmem! Bana vahyolunandan başkasına tâbi olmam! Ben yalnızca apaçık bir uyarıcıyım!" (A.Hulusi)

09 - De ki: ben Peygamberler içinden bir türedi değilim, bana ve size ne yapılacağını da bilmiyorum, yalnız bana gönderilen vahye ittiba' ediyorum, ben başka değil, açık bir nezîrim. (Elmalı)


Kul ma küntü bid'an miner Rusuli ve ma edriy ma yüf'alu Biy ve lâ Biküm De ki; ben peygamberlerin ilki değilim. Ne kendime ne de size ne yapılacağını asla bilmiyorum.

Ben peygamberlerin ilki değilim, ben türedi değilim anlamına da alınabilir. Bid’an; yani ben bid’at değilim, sonradan ortaya çıkmış, ya da getirdiğim mesaj bid’at değil. Bu şu anlama geliyor; Vahiy benimle başlamadı, peygamberlikte benimle başlamadı. Ben bir zincirin halkasıyım, son halkasıyım, ilk halkası değilim. Dolayısıyla hakikat ilginç olan değildir, hakikat söylenmemiş olan değildir. Hakikat söylenmiş olandır. Ben o hakikati bir daha tekrar ediyorum, bir daha duyuruyorum, üstündeki tozları silkeliyorum. Biz bunu anlayacağız. Ama özellikle 2. cümle bana da size de ne yapılacağını bilmiyorum.

Hz. peygamber inşa ediliyor demiştim bir önceki ayette. Tasavvuru, aklı ve şahsiyeti inşa ediliyor ve böyle demesi isteniyor. Muhataplara da şu söyleniyor; Peygamber olduğu halde onun insan üstü olmadığını siz de anlayın. O da sizin tabi olduğunuz insani yasalara tabi. Bak; bana da size de ne olacağını bilmiyorum diyor. Bunun; Resulallah’ın tasavvurunu nasıl inşa ettiğini bu ayetin örneğini biz Medine’de görüyoruz.

Bir gün muhacirlerden Osman bin Maz’un Hicret ettikten sonra misafir olduğu evde hastalanır ve vefat eder. Vefatının ardından ev sahibesi Ümmül ‘Alâ, Osman Bin Maz’un un hayatının mazbutluğunu gerçekten güzelliğini, gece ibadetlerine düşkün olduğunu, yani gecesini ve gündüzünü gördüğü için Osman bin Maz’un a döner ve der ki; Allah sana rahmet edecektir, sana müjdeler olsun, cennet sana helal olsun anlamında bir şeyler söyler.

O anda da Resulallah taziye için eve girmektedir ve bu sözü duyar ve döner Ümmül ‘Alâ ya der ki;

- Ve inniy vallahi ma edriy. Ben, ve ene Resulllahi ve ma yufalu bih. Ben Allah’ın resulü olduğum halde Allah’ın bana ne yapacağını vallahi ben bile bilmiyorum. Kimse hakkında böyle kesin konuşma.

Ondan sonra diyecektir Ümmül ’alâ kimseyi böyle kesin teksiye etmeyeceğime söz verdim. Aslında burada Resulallah’ın yaptığı, söylediği şey, hatta ondan sonra bir rüya görür. Rüyasında Osman Bin Maz’un u cennette görür ve Resulallah’a haber verir, Resulallah’ta rüyasını tasdik eder. O zaman Resulallah’ın ona, Ümmül ‘Alâ ya anlatmak istediği şey o değil. Anlatmak istediği şey; Hiç birimiz akıbetinden emin değiliz. Ben bile. Bunu söyler. Yani peygamber de olsam gaybı bilemem.

in ettebi'u illâ ma yuha ileyye ve ma ene illâ neziyrun mubiyn ben sadece bana vahy edileni izlerim. Zira ben hakikatleri olduğu gibi ortaya seren bir uyarıcıdan başka bir şey değilim.


10-) Kul eraeytüm in kâne min 'indillâhi ve kefertüm Bihi ve şehide şahidün min beniy israiyle alâ mislihi feamene vestekbertüm* innAllâhe lâ yehdil kavmez zâlimiyn;

De ki: "Gördünüz mü (bir düşünün bakalım), eğer (Kur'ân) Allâh indîndense ve siz Onu inkâr ettiyseniz (hâliniz ne olur)! İsrailoğullarından bir şahit Onun benzeri üzere şahitlik etmiş ve iman etmiş de; (buna karşın) siz benlik taslamışsanız! Muhakkak ki Allâh zâlimler kavmini hidâyet etmez." (A.Hulusi)

10 - De ki: şuna vicdanınızda bir re'y edindiniz mi? Eğer bu, Allah tarafından da siz ona küfrettinizse ve Benî İsraîl’den bir şahit onun misline şahadet edip iman getirdi de siz kibretmek istedinizse? Şüphe yok ki Allah zâlimleri doğru yola çıkarmaz. (Elmalı)


Kul eraeytüm in kâne min 'indillâhi ve kefertüm Bih de ki; düşünsenize bir, ya bu mesaj Allah katından gelmişte buna rağmen siz onu inkar ediyorsanız ne olacak. ve şehide şahidün min beniy israiyle alâ mislihi feamene vestekbertüm devam ediyor cümle; Üstelik İsrail oğullarından bir şahit kendi gibi birisinin gönderileceğine şahitlik yapmış ve ona inanmışken siz kalkıp küstahça baş kaldırmışsanız ne olacak.

Eğer ‘alâ mislihi de ki zamirin Hz. Peygambere gittiğini düşünürsek çeviri onun gibi olur. Yok vahye gittiğini düşünürsek onun gibi bir mesaj anlamına gelir bu kez. Yani burada ki zamir 3 yere de dönebilir. 3 yeri de gösterebilir. Bizim tercihimiz Hz. Musa. Hem bağlama uygun olduğu için, hem de Tevrat’ta kimi pasajlarda doğrudan atıf olduğu için ki gerçekten de Tevratın tensiye bölümünde şöyle bir cümle var;

Rabbiniz Allah sizin aranızdan bana benzeyen birini, yani bir peygamberi çıkaracaktır der. Bana benzeyen, özellikle ‘Alâ mislihi ile arasındaki benzerliğe dikkat.


… (Eski Ahit Haggay 2, ayet 6-7 arası): Her şeye egemen Efendiniz diyor ki: “Bir kere daha, vakit azdır ve Ben göklerle yeri, denizle karayı sarsacağım…Ve bütün milletleri sarsacağım ve bütün milletlerin Himada’sı gelecek ve bu mabedi şanla, şerefle dolduracağım.”
Geleceği müjdelenen ve Tevrat’ın bu bölümünün orijinal metninde geçen “Himada”kelimesi, Arapça’da geçen Muhammed ismiyle aynı köklerden ve Ahmed isminin harfleri olan “Ha, Mim ve Dal”harflerinden oluşmaktadır ve genel olarak aynı anlamları taşımaktadır. Böylece Hz. Muhammed’in ismi veya isminin anlamını veren kelime, ayetin ifadesinde, gelecekte oluşacak görkemli bir olay ile beraber anılmaktadır… (İlme davet)]

innAllâhe lâ yehdil kavmez zâlimiyn unutmayın ki Allah haddi aşan bir toplumu asla doğru yola yöneltmez.


11-) Ve kalelleziyne keferu lilleziyne amenû lev kâne hayren ma sebekuna ileyh* ve iz lem yehtedu Bihi feseyekulune hazâ ifkün kadiym;

Hakikat bilgisini inkâr edenler, iman edenlere dedi ki: "Eğer hayırlı olsaydı, Ona ulaşmakta bizi geçemezlerdi"... Onunla hidâyet bulmadıkları için: "Bu eski bir yalandır" diyecekler! (A.Hulusi)

11 - Bir de küfredenler, iman edenler hakkında dediler ki: eğer o bir hayır olsa idi bizden evvel ona koşmazlardı, bununla muvaffak olamayınca da şöyle diyecekler: bu eski bir yalan. (Elmalı)


Ve kalelleziyne keferu lilleziyne amenû lev kâne hayren ma sebekuna ileyh bir de inkarda direnenler imanda sebat edenlere şöyle derler. Eğer o mesajda bir hayır olsaydı şunlar ona bizden önce koşmazlardı. Şunlar dedikleri Mekke’nin yoksulları, köleleri, azatlıları. Yani Bilal, Zinnire, Ammar, Yasir, Süheyb gibi sahabeler. Onlar yamuk bakıyorlar. Allah’ın gör dediği yerden bakmıyorlar. Toplumda ezilmiş, horlanmış ve yoksul olanların Allah katında da horlandığını düşünüyorlar. Onun için kendilerinin haklı olduğunu, haklılıklarına gerekçe olarak ta refah içinde yaşamalarını gösteriyorlar.

Ters dönmüş bir mantık. Amuda kalkmış bir akıl, işte böyle ters bakar. Onun içinde eğer bunda bir hayır olsa, değeri olsaydı biz koşardık diyorlar. Niye? Bakın biz paraya koştuk onu elde ettik. Servete koştuk onu elde ettik. Eğer bunda da değer olsaydı ona da koşar onu da elde ederdik.

Kur’an bir tasavvur inşa ediyor. değerli ve değersiz nedir. Sizin değer verdiğinize Allah değer vermiyor. Sizin değer vermediğinize Allah değer veriyor. Bunu anlıyoruz biz buradan.


ve iz lem yehtedu Bihi feseyekulune hazâ ifkün kadiym bu söylemle amaçlarına ulaşamayınca ne derler? İster istemez şöyle diyecekler. Bu sözle amaçlarına bu söylemle ulaşamayınca şöyle bir söylem geliştirecekler. Bu kadiym bir sahtekarlık türüdür. Bu kez de böyle bir söylem geliştirecekler. Vahiy için tabii.

Yalancı peygamberlik taslayanlara bir atıf. Öteden beri insanlık tarihinin bir olgusu olan yalancı peygamberlere bir atıfta olabilir. ki zaten bir şeyin gerçeği olduğu zaman, mutlaka sahtekarı yalanı ve kalp ı da ortaya çıkacaktır.Ama onların yaptığı şey daha başka. İstismarcıyı istismar etmek. Yani istismarcıyı bahane ederek hakikate tavır koymak. Bu istismarın istismarıdır.

Devam ediyo0r D sayfasına geçiniz.
       158. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder