D sayfasından devam
75-) Zâliküm Bima küntüm tefrehune fiyl Ardı Bi
ğayril hakkı ve Bima küntüm temrehun;
Bu,
yeryüzünde haksız olarak sevinip şımarmanız ve kasılıp böbürlenmeniz
yüzündendir. (A. Hulusi)
75 - Bu
şundan: çünkü yer yüzünde haksızlıkla seviniyordunuz ve çünkü güveniyordunuz.
(Elmalı)
Zâliküm Bima küntüm tefrehune fiyl Ardı Bi
ğayril hakkı ve Bima küntüm temrehun bunun nedeni yer yüzünde hak
etmediğiniz halde azıp şımarmanız, sevince gark olmanız ve kasıntılık
yapmanızdır. Tekebbür, küstahça tekebbür sergilemenizdir.
Burada tefrehun diyor, sevinmek manasına gelir. Hak etmediği halde
sevinmek, şımarmak. İlginç, elindeki nimeti hak etmemek. Allah nimet vermiş,
fakat nimeti belaya dönüştürmüş. Şımarmak ve kasıntılık yapmak, istikbar ve
tekebbür. Haddini aşmak yani Allah’ın sınav aracı olarak verdiği nimeti,
Allah’a sırt dönmek için kullanmak. Allah’a ihtiyacının olmadığını söylemek
Allah’ın nimetini kullanarak. Dehşet yanlışa bakınız.
76-) Üdhulu ebvabe cehenneme halidiyne fiyha*
febi'se mesvel mütekebbiriyn;
Orada
sonsuza dek kalmak üzere cehennem kapılarından girin... Benlik - kibir
sahiplerinin yaşam ortamı ne kötüdür! (A. Hulusi)
76 - Girin
Cehennemin kapılarına içlerinde muhalled kalmak üzere, bak ne çirkin mevkii o
kibirlenenlerin. (Elmalı)
Üdhulu ebvabe cehenneme halidiyne fiyha
haydi içinde yerleşip kalmak üzere cehennemin kapılarından girin. febi'se mesvel
mütekebbiriyn doğrusu küstahça böbürlenenler için orası dehşet bir
mekandır.
77-) Fasbir inne va'dAllâhi Hakk* feimma
nüriyenneke ba'delleziy ne'ıdühüm ev neteveffeyenneke feileyNA yurce'un;
Sabret!
Muhakkak ki Allâh'ın vaadi Hak'tır! Onlara vadettiğimizin bazısını sana
göstersek de yahut (görmeden) seni vefat ettirirsek de (fark
etmez); (nasıl
olsa) onlar bize rücu ettirilecekler. (A.
Hulusi)
77 - Onun
için sabret: Allahın vaadi haktır: muhakkak olacaktır. Artık onlara ettiğimiz
vaadin bazısını sana göstersek de yahut seni kendimize alsak da onlar mutlak
döndürülüp bize getirilecekler. (Elmalı)
Fasbir inne va'dAllâhi Hakk Şu halde
dirençli ol sana yönelik saldırılara göğüs ger. Yani davet için yaptığın tüm
çağrılar karşılığını bulmazda, sen Allah’a davet ettiğin halde onlar senin
üstüne yürürler davetin bedelini ödemek durumunda kalırsan bulunduğun mevziiyi
asla terk etme ve bir adım geri atma. Neden? inne va'dAllâhi Hakkun çünkü
Allah’ın vaadi mutlaka gerçekleşecektir.
feimma nüriyenneke ba'delleziy ne'ıdühüm ev
neteveffeyenneke feileyNA yurce'un imdi, onlara yönelttiğimiz
tehditlerin bir kısmının gerçekleştiğini ister sana gösterelim, isterse senin
için ölümü takdir edelim. Er geç onlar bize döndürüleceklerdir. Bu mucizevi bir
haber. Bu ayetlerin peygamberliğin 4 ya da 5. yılda indiğini düşünürseniz ondan
sonra yaklaşık 20 yıllık süreçte yer yüzünün tanıdığı ve gördüğü en büyük iman
inkılabı, en büyük iman hamlesinin nasıl gerçekleştiğini anlarsınız.
Ukbe Bin Ebi Muayd ın öldürmeye
teşebbüs ettiği günler Resulallah’a düşünün. Geliyor bir müşrik reisi Ukbe bin
ebi Muayd, Resulallah Kâbe’nin etrafında namaz kılarken boynunda ki atkıyla onu
boğmaya çalışıyor. Bir önceki derste ayeti tefsir ederken bu olayı da nüzul
olarak söylemiştim. Dolayısıyla böyle bir zamanda rabbimizin vaadine bakınız,
çok değil Resulallah’a gösterdi rabbimiz Bedir’i, Hayber’i, Mekke’nin fethini,
Taif’i gördü Resulallah. Bir kısmını ise göstermedi. Ayette buyurduğu gibi
İmparatorluklar İslam’ın önünde dize geldiler.
İmparatorları imana davet etti
Resulallah. Düşünün, vefatından 15 yıl sonra 3 kıtaya İslam’ın aziyz sesi
ulaştı. Çağının iki süper gücünden birinin sarayı imana teslim oldu, Kisra’nın
sarayı. İşte böylesine bir mucizevi bir haber.
78-) Ve lekad erselna Rusülen min kablike
minhüm men kasasnâ aleyke ve minhüm men lem naksus aleyk* ve ma kâne li Rasûlin
en ye'tiye Bi ayetin illâ Biiznillâh* feizâ cae emrullahi kudiye Bil Hakkı ve
hasire hünalikel mubtılun;
Andolsun
ki senden önce de Rasûller irsâl ettik... Onlardan kiminin hikâyelerini
anlattık ve onlardan kimini de sana anlatmadık... Bir Rasûl için, Allâh izni
dışında, mucize getirmesi mümkün değildir! Allâh hükmü geldiğinde, Hak olarak
hükmedilir ve bâtıl peşinde koşanlar orada hüsrana uğrar! (A. Hulusi)
78 - Celâlim
hakkı için biz senin önünden nice Resuller göndermişiz, onlardan kimini sana
ayıtmışız, kimini de ayıtmamışızdır, hiç bir Resul için Allahın izni olmaksızın
bir âyet (bir mucize) getirmek olamaz, Allahın emri gelince de hak yerine
getirilir ve işte hüsrana burada düştü mubtıller. (Elmalı)
Ve lekad erselna Rusülen min kablik
doğrusu biz senden önce de sayısız elçiler göndermiştik. minhüm men kasasnâ aleyke ve minhüm men lem
naksus aleyk onların kimisinden sana söz ettik, kimisinden sana hiç
söz etmedik.
Çok üzerinde durulması gereken
bir ibare gerçekten. Serdedilenler belli. Peki söz edilmeyenler olduğuna göre
söz edilenler neye göre seçildiler. Söz edilmeyen bir çokları var. Peki söz
edilenlerden niçin söz edildi. Sormamızı istediği soru bu aslında ayetin.
Kur’an da anlatılanlar tombaladan mı çekildiler (Haşa), Yani rast gele mi oldu,
yoksa bire amacı mı vardı.
Evet kesinlikle. Allah amaçsız iş
yapmaz. Amaçlılığın yasası yer çekimi yasasından daha önce vardı. mâ
halakte hazâ batılâ. (A. İmran/191) Rabbin bunları boşuna
yaratmadın, amaçsız yaratmadın.
Peki neden?
Amaç neydi. Mesela Adem. Nasıl tevbe edilip adam olunurun örneğidir. Mesela Nuh
nasıl davette sabredilirin örneğidir. Mesela İbrahim nasıl Allah’a teslim
olunur ve pazarlıksız iman edilirin örneğidir. Mesela Yusuf, bir adamdan ne
çıkar sorusunun cevabıdır. Gömleğiniz nereden yırtılırsa Allah nasıl muamele
ederin cevabıdır. Mesela Musa Firavunun kucağında Allah dostu olur mu sorusunun
cevabıdır. Mesela Zekeriya ve Yahya Allah’a nasıl kurban olunurun cevabıdır.
Mesela Davud ve Süleyman nasıl servetin ve iktidarın, gücün ahlaksızlığına ve
ayartısına kapılmadan sultan olunurun cevabıdır.
Evet, Yani
Kur’an da ki her bir peygamber kıssası bir sorunun, belki bin sorunun
cevabıdır. Mesela Meryem Allah’a adanırsa Allah o birine ne yaparın cevabıdır.
Meryem’in annesi Hane, İmran ın kadını, A. İmran suresinin adının adandığı,
ailenin reisesi o hanım. Allah’a nasıl adak yapılır, adanır. Mesela İsa adayan
bir büyük annenin, adanan bir anne Meryem’in çocuğu ne olur. Bütün hepsi bir
mesajdır. Yani liderlik problemi nasıl çözülür bir başka açıdan.
ve ma kâne li Rasûlin en ye'tiye Bi ayetin illâ
Biiznillâh ama şu kesin ki hiçbir elçi Allah’ın izni olmadan
mucizevi bir mesaj getiremez. Mucize getiremez. Buradaki ayeti öyle de
anlayabiliriz. Mucize istemek ve mucizeleri görememek. İlginç bir akılla karşı
karşıyayız. Mucizeleri göremeyenler mucize istiyorlar. Hayatın kendisi sınırsız
bir mucize dolabıdır. Ama bunu hayatın anlam ve amacını kavrayanlar anlar ve
görür.
Ya kavrayamayanlar? Devam edelim
isterseniz; feizâ
cae emrullahi kudiye Bil Hakkı ve hasire hünalikel mubtılun nitekim
Allah’ın emri geldiği zaman Hakk tecelli etmiş olacak, işte o anda da orada
hayatı anlam ve amacından yoksun bırakanlar, el mubtılun un karşılığı bu. Hayatı anlam ve amacından yoksun bırakanlar
hüsrana uğramış olacaklar.
Şimdi yukarıdaki anlaşıldı mı
açıklama. Sınırsız mucizelerin içinde yaşayıp ta bir tanesini göremeyenler,
yani mubtıulun, hayatın anlam ve
amacını görmeyenler, onu yoksun bırakanlar. Eğer anlam ve amaçtan yoksun bırakmasalar
dı hayatlarını, hayvanların varlığının dahi mucize olduğunu görürlerdi. Yani
etraflarında sırtlarını dayadıkları ağacın içinde sürekli bir mucizenin
gerçekleştiğini görürlerdi. Kendi bedenlerinde sınırsız bir mucizenin
gerçekleştiğini görürlerdi. Fakat bakma meselesi. Görene, her şey görene. Köre
ne? Görmek için Allah’ın bak dediği yerden bakmak lazım.
79-) Allâhulleziy ce'ale lekümül en'ame
literkebu minha ve minha te'külun;
Allâh
ki, onlardan bazısını binesiniz ve bazısından da yiyesiniz diye en'amı sizin
için oluşturdu. (A. Hulusi)
79 - Allah
odur ki sizin için (enamı) o yumuşak başlı hayvanları yarattı, onlardan binit
edinesiniz diye, hem onlardan yersiniz. (Elmalı)
Allâhulleziy ce'ale lekümül en'ame literkebu
minha ve minha te'külun bir kısmına binmeniz, bir kısmıyla da
beslenmeniz için evcil hayvanları emrinize amade kılan Allah’tır.
80-) Ve leküm fiyha menafi'u ve liteblüğu
aleyha haceten fiy suduriküm ve 'aleyha ve 'alel fülki tuhmelun;
Sizin
için onlarda (daha başka) faydalar vardır... Hedeflediğiniz yere onların üzerinde
ulaşmanız için... Onların üzerinde ve gemilerin üzerinde yüklenilip
taşınıyorsunuz. (A. Hulusi)
80 - Size
onlarda daha bir çok menfaatler var, hem onların üzerinde sînelerinizdeki bir
hâcete iresiniz diye, hem onlar üzerinde hem gemiler üzerinde taşınırsınız.
(Elmalı)
Ve leküm fiyha menafi'u ve liteblüğu aleyha
haceten fiy suduriküm onlardan daha başka alanlarda da
yararlanırsınız. Onlar aracılığıyla yürekten özlemini çektiğiniz bir şeye
ulaşır, sevdiklerinize taşınır, bir ihtiyaca ulaşırsınız. ve 'aleyha ve 'alel fülki tuhmelun
hem onlarla hem de gemilerle hayatın yükünü taşırsınız.
81-) Ve yüriyküm âyâtiHİ, feeyye âyâtillâhi
tünkirun;
(Allâh) size işaretlerini
gösteriyor... Allâh'ın işaretlerinin hangisini inkâr ediyorsunuz! (A. Hulusi)
81 - Ve
size âyetlerini gösterir, şimdi Allahın âyetlerinin hangisini inkâr edersiniz?
(Elmalı)
Ve yüriyküm âyâtiHİ, feeyye âyâtillâhi tünkirun
İşte O size varlık ayetlerini böyle gösteriyor. O halde Allah’ın ayetlerinden
hangisini inkar edebilirsiniz ki. Yani biraz önce söyledik ya hayvanlar dahi
Allah’ın ayeti ise gerisini varın siz düşünün Burada zımnen söylenen gerçek bu.
Etrafınız mucize dolu, siz garip garip işler istiyorsunuz. Dolayısıyla
kendisinin burnunun ucundaki mucizeleri görmeyen, oradan gelen mucizeyi nasıl
görecek. Zaten göremediler de.
82-) Efelem yesiyru fiyl Ardı feyenzuru keyfe
kâne akıbetülleziyne min kablihim* kânu eksere minhüm ve eşedde kuvveten ve
asâren fiyl Ardı fema ağnâ anhüm ma kânu yeksibun;
Arzda
seyretmediler mi ki, kendilerinden öncekilerin sonu nasıl oldu nazar edip
görsünler! Onlar (öncekiler), bunlardan hem kalabalık, hem de kuvvetçe ve yeryüzünde
daha çok eser üretmişlerdi. Kazandıkları, onları kurtarmadı! (A. Hulusi)
82 - Daha
Yer yüzünde gezip de bir bakmazlar mı? Kendilerinden evvelkilerin âkıbeti nasıl
olmuş? Onlar kendilerinden hem daha çok hem kuvvetçe ve Arzda âsarca daha çetin
idiler, öyle iken o kesp ettikleri şeyler kendilerini kurtarmadı. (Elmalı)
Efelem yesiyru fiyl Ardı feyenzuru keyfe kâne
akıbetülleziyne min kablihim şimdi bunlar yer yüzünde dolaşıp
kendilerinden öncekilerin sonunun nasıl olduğunu görmezler mi? Ben bunlar diye
çevirdim, onlar da diyebilirsiniz. Ama yer yüzünde dolaşıp ta ibret almayan
herkes bu ayetin muhatabı.
Hayatı anlam ve amacından
soyutlayan her uygarlık kendi sonunu getirir. dolayısıyla burada söylediği
geçmiş uygarlıkların kalıntılarına bakın, onları o hale getiren, bir zamanlar
yer yüzünde güç kuvvet yetmez uygarlıkları böylesine toz duman eden, tarih
eden, onların; hayatın amaç ve anlamını yok etmiş olmaları.
kânu eksere minhüm ve eşedde kuvveten ve asâren
fiyl Ard onlar, berikilerden daha kalabalık, daha güçlü ve yer
yüzünde daha derin izler bırakmıştılar. fema ağnâ anhüm ma kânu yeksibun fakat birikimleri
onlara hiçbir yarar sağlamadı.
Evet hiçbir yarar sağlamadı,
parçalar hakkında bilgi edindiler onlar, Fakat onu bütün içinde
değerlendiremediler. Parçayı bütünün amacına aykırı kullandılar, sonuçta parça
başlarına bela oldu. İsterseniz devam edelim de ayet söylesin;
83-) Felemma caethüm Rusulühüm Bil beyyinati
ferihu Bima 'ındehüm minel 'ılmi ve haka Bihim ma kânu Bihi yestehziun;
Rasûlleri
onlara apaçık deliller olarak geldiklerinde, onlar kendi bildiklerine dayanarak
sevinip şımardılar! Alay etmekte oldukları şey onları kuşatmıştır! (A. Hulusi)
83 - Çünkü
onlara Peygamberleri beyyinelerle geldikleri vakit kendilerinde bulunan ilme
güvendiler de o istihza ettikleri şey kendilerini kuşatıverdi. (Elmalı)
Felemma caethüm Rusulühüm Bil beyyinati ferihu
Bima 'ındehüm minel 'ılm çünkü onlara elçileri hakikatin apaçık
delillerini getirmişlerdi, ama elde tuttukları bir parça bilgiye küstahça
şımardılar.
Çok ilginç Bima 'ındehüm minel 'ılm yani
bilgiden ellerine geçirdikleri bir parça yüzünden küstahça böbürlendiler. Bir
parça bilgi diyor değil mi. Parçanın bilgisi yani. Zincirin halkasını fark edip
zincirden kopardılar, o halka boyunlarına geçen bir tasmaya dönüştü. Oysa ki
halkayı yerinden koparmasalardı o zincir onları Allah’a ulaştıracaktı. Allah’ın
ipine tutunmuş olacaklardı.
ve haka Bihim ma kânu Bihi yestehziun
sonunda alay ede geldikleri gerçek kendilerini çepeçevre kuşattı.
84-) Felemma raev be'sena kalu amenna Billâhi
vahdeHU ve keferna Bima künna Bihi müşrikiyn;
Hışmımızı
gördüklerinde: "Esmâ'sıyla hakikatimiz olan Allâh'a ve O'nun Tek olduğuna
iman ettik; O'na ortak koştuğumuz şeyleri inkâr ettik" dediler. (A.
Hulusi)
84 - O
vakit hışmımızı gördüklerinde Allahın birliğine inandık ve ona şirk koştuğumuz
şeylere küfrettik dediler. (Elmalı)
Felemma raev be'sena kalu amenna Billâhi
vahdeHU ve keferna Bima künna Bihi müşrikiyn ve kahredici cezamızı
gördükleri zaman tek olan Allah’a iman ettik ve O’na ortak koştuğumuz şeylere
olan inancımızı reddettik dediler.
85-) Felem yekü yenfe'uhüm iymanühüm lemma raev
be'sena* sünnetAllâhiletiy kad halet fiy 'ıbadihi ve hasire hünalikel kâfirun;
Fakat
hışmımızı gördükten sonra onların iman etmeleri kendilerine fayda vermedi! Bu,
geçmişten beri uygulanan kulları hakkındaki Sünnetullâh'tır! Hakikat bilgisini
inkâr edenler (hakikatlerinden, Sünnetullâh'tan
perdeliler) işte bundan dolayı hüsrana uğradı!
(A. Hulusi)
85 - Dediler
amma hışmımızı gördükleri vakit ki imanları kendilerine fayda verecek değildi.
Allahın kullarında geçe gelen sünneti, ve işte hüsrâna bu noktada düştü
kâfirler.(Elmalı)
Felem yekü yenfe'uhüm iymanühüm lemma raev
be'sena fakat kahredici cezamızı gördükten sonra iman etmeleri
onlara hiçbir yarar sağlamadı. Özgür iradeyle seçilmiş ve tercih edilmiş bir
iman değildi çünkü. Dayatılmış bir imanın sahibine hiçbir yararı yoktu. Ense
köküne dayadığınız bir silahla iman ettirseniz neye yarardı. Allah’ın verdiği
iradeye ihanet etmemişler miydi bunlar. Yararsızdı onun içinde hiçbir işe
yaramadı, çünkü irade dışı idi.
sünnetAllâhiletiy kad halet fiy 'ıbadih
kulları hakkında geçmişten bu güne gelen Allah’ın uygulaması adeti, sünneti
budur. Sünnetullah; ilahi uygulama, adetullah yani. İnsanın kaderi seçmektir,
Sünnetullah budur. Seçer ve sorumlu tutulur. Seçtiğinden sorumlu olur. İşte bu
Sünnetullah.
ve hasire hünalikel kâfirun nitekim
inkarı tabiat edinen, inkarı ahlak edinenler, inkarı huy edinenler orada ve o
anda. Hünalike nem zamana hem mekana delalet eder. Orada ve o anda hüsrana
uğradılar.
Rabbim iman eden, dini Allah’a
has kılan, imanında pazarlık yapmayan, koordinatlarını ve istikametini vahyin
belirlediği bir imana sahip olan ve bu imanı Allah’a kavuşuncaya kadar sağlıklı
ve sahih bir çizgide koruyanlardan kılsın.
“Ve ahiru davahüm enil hamdülillahi rabbil
alemiyn”
Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan
Allah’a hamd’adır.
149. videonun sonu.
149. videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder