20 Mayıs 2013 Pazartesi

İslamoğlu Tef. Ders. MÜ’MİN (51 - 55) (149-A)









Allah’ın selamı, bereketi, atıfeti, hidayeti, rahmeti üzerinize olsun sevgili Kur’an dostları. Geçen dersimizde Mü’min suresinin 50. ayetine kadar işlemiştik. Geçen ders işlediğimiz ayetler kısaca şu ana fikir etrafında dönüyordu. “Allah asla engellenemez.” Allah’ın yardımı firavunun sarayında da olsa gelir sizi kuşatır.

İşte o ayetlerin ardından şimdi hitap doğrudan ilk muhatabına, yani Allah Resulüne yöneldi ve şöyle dedi;






51-) İnna lenensuru RusüleNA velleziyne amenû fiyl hayatid dünya ve yevme yekumül eşhad;



Muhakkak ki biz Rasûllerimize ve iman edenlere, dünya hayatında da şahitlerin kıyam ettiği günde de yardım edeceğiz. (A. Hulusi)



51 - Elbette biz Resullerimizi ve iman edenleri Mansur kılacağız hem Dünya hayatta hem de şahitler dikileceği gün. (Elmalı)



İnna lenensuru RusüleNA velleziyne amenû fiyl hayatid dünya ve yevme yekumül eşhad şüphe yok ki biz resullerimize ve iman eden kimselere, hem bu dünya hayatında, hem de ahiretin şahitlerin dinleneceği yevme yekumül eşhad. Öyle çevirelim şahitlerin dinleneceği o günde hasımlarına karşı elbette yardım edeceğiz.

İlk muhataba bir teselli var, Resulallah’a; sana yardım edeceğiz. Çünkü sen o Resullerin altın zinciri içinde en büyük halkasın. Fakat ayette onu aşan bir müjde var. O müjde yalnızca resullere değil, Allah’ın yardım vaadi, Resullerin izini takip eden, onların bıraktığı risalet mirasına sadakat gösteren, ihanet etmeyen mü’minlere de yardım vaadi yapılmakta.

Bu elbette eğer Nebinin mirasına ihanet etmemişsek bizim de gönlümüzü teselli eden ilahi bir müjde. Herkes bu müjdenin muhatabı olmanın çabasının, Allah Resulünün bıraktığı mirasa sadakat göstermekten geçtiğini unutmamalı.



52-) Yevme lâ yenfe'uz zâlimiyne ma'ziretühüm ve lehümül la'netü ve lehüm sûüddar;

O süreçte mazeret beyanları zâlimlere fayda vermez... Hem o lânet (Allâh'ın Esmâ kuvvelerinden uzak düşmüşlük) onlarındır ve hem de vatanın kötüsü onlarındır! (A. Hulusi)

52 - O günkü zâlimlere özür dilemeleri fâyda vermez, onlara lânet vardır ve onlara yurdun kötüsü vardır. (Elmalı)



Yevme lâ yenfe'uz zâlimiyne ma'ziretühüm o gün zalimlere mazeretlerinin hiçbir yararı olmaz. Mazeret yararsız. Çünkü anlamsız. Allah; Akıl, fikir, iz’an verdi ve verdiği aklın kullanılmasını istedi. Ama verdiği akla ihanet etti insanoğlu. O aklı kullanmak yerine başkalarının peşine takıldı ve sonuçta aklını kullanmasının hiçbir anlam taşımadığı bir güne geldi. Yani hüküm gününe, yargı gününe. Ve orada meşru bir gerekçe göstermeden bir takım mazeretler ileri sürdü. Bu kendi aklına, kendi iz’anına, kendi iradesine ihanetin tescilinden başka hiçbir anlam taşımaz.

ve lehümül la'netü ve lehüm sûüddar onların payına düşen Allah’ın rahmetinden dışlanmak. Lanet bu. Bizim dilimizde kazandığı anlam biraz daha farklı. Fakat lanet Allah’ın insanı rahmetinden dışlaması.

Rahmetten dışlanmak lanet mi? Evet ya..! Ekstra bir şeye ihtiyaç yok ki. Allah rahmetini çekerse geriye lanetten başka ne kalır. Allah desteğini çekerse insan nasıl dik durabilir. Allah elini bırakırsa insanın, insan sürünmekten nasıl kurtulabilir ki. Lanet bu aslında. Ve en berbat yurda konmak olacaktır. Allah’ın rahmetinden dışlanmak ve berbat bir yurda konmak.



53-) Ve lekad ateyna Muselhüda ve evresna beniy israiylel Kitab;

Andolsun ki Musa'ya hüda (Hakikat bilgisi) verdik... İsrailoğullarını da BİLGİye mirasçı kıldık! (A. Hulusi)

53 - Şanım hakkı için biz Musâ’ya o hidayeti verdik ve Benî İsrail’e o kitabı miras kıldık. (Elmalı)



Ve lekad ateyna Muselhüda ve evresna beniy israiylel Kitab vaadimiz gereği vaktiyle biz Musa’ya hidayetimizi, yani vahyimizi, rehberliğimizi iletmiş ve İsrail oğullarını ilahi kelama varis kılmıştık. Neden bu ümmete gönderilmiş olan ilahi kelamda, hem de Mekke’de, Yahudilerin yaşamadığı bir yerleşim biriminde İsrail oğulları ile ilgili bir ayet geliyor. Yani Mekke’de Yahudi yok ama bu ümmete İsrail oğullarına verilen vahiy hatırlatılıyor. Aslında zımnen söylenen belli; İsrail oğulları mirasa ihanet ettiler. Hani bakara suresinde;

Yâ beniy isrâil'ezkürû ni'metiyelletiy en'amtü aleyküm ve enniy faddaltüküm alel alemiyn. (Bakara/47) Ey İsrail oğulları hatırlayın ki bir zamanda sizi vahiy emanetini taşımakla görevlendirip insanlığa anne toplum olarak seçmiştim. Evet, seçim bu. Aslında seçilmiş kavim olmak; sorumluluğun insanlığa kucak kucak vahyi taşıma sorumluluğunun sırtlarına verilmiş olmasıdır. Yoksa yattığınız yerden banko Allah’ın rahmetini hiç zahmetsizce kesenize indireceksiniz mesajı değil. Yani siz; ..nahnü ebnaullahi ve ehıbbauHU. (Maide/18) biz Allah’ın oğulları ve dostlarıyız cakasını satasınız diye değil. Yükünüz ağırlaştı. Bu yükü taşırsanız sorumluluğunuza müdrik olursanız Allah’a hesabınızı kolay verirsiniz. Onun için o hatırlatılıyor.

Meselülleziyne hummilutTevrate sümme lem yahmilûha kemeselilhımari yahmilu esfara. (Cuma/5) ayete bakın, kendilerine Tevrat’ı verip de Tevrat’ın gereğince amel etmeyen insanlar neye benzer biliyor musunuz. Sırtına kitap yüklenmiş eşeklere benzer diyor ayet. Yani burada aslında sevinmekten daha öte sorumluluğun ağırlığı altında titremek gerekmiyor mu. Sorumluluğunu bilenler sevinsinler. Yerine getirenler sevinsinler. Onun içinde kitap taşıyan merkep olmak sadece İsrail oğullarına, yani Tevrat’ın kendilerine emanet ettiği ümmete has bir şey değil. Kur’an ın kendilerine emanet edildiği ümmette eğer onların Tevrat’a yaptığı muameleyi Kur’an a yaparlarsa onlarda kitap taşıyan merkep gibi olacaklardır. Allah böyle olmaktan korusun.

[Atlanan ayet;

54-) Hüden ve zikra li üliyl elbab;

Derin düşünen akıl sahiplerine Hakikate erdirici ve hatırlatma olmak üzere! (A. Hulusi)

54 - Ki aklı selîm sahiplerine bir irşat ve bir ihtar olmak için. (Elmalı)



Hüden ve zikra li üliyl elbab Aklı başında, selim, halis akıl sahibi olanlara bir irşat ve hatırlatmak için. Yani Allah'ın peygamberlerine ve müminlere dünya ve ahiret yardımının muhakkak olduğunu ve Firavun gibi zalimlere karşı mücadelenin gerekliliğini hatırlatmak için.” (Elmalı)

üliyl elbab Kur’an-ı Kerim’de 16 ayette geçen “ulü’l-elbâb” ifadesini “saf akıl sahipleri” olarak dilimize çeviriyoruz. (Bkz: Ragıp el-İsfahani, el-Müfredat, l-b-b mad., s: 733) Bununla, fıtratı bozulmamış, kendisi için gerçek ortaya çıktığında bunu kavrayan, kabul eden, kişisel zaaf ve beklentiler sebebiyle görmezlikten gelmeyen kişiler kastedilmektedir.

Bu tabir, sağlam duruş sergileyen kişiler için de kullanılır. Çünkü bu tür insanlar, herhangi bir konuda donanımlı olsun veya olmasın, doğrulara açıktırlar ve gerçek ortaya çıktığında herhangi bir tarafa çekmeden gerçeği kabul edip hareketlerini ona göre düzenlerler. Önyargı ve saplantıları olmadığı için sürekli gelişim halindedirler. (Süleymaniye vakfı)]



55-) Fasbir inne va'dAllâhi hakkun vestağfir lizenbike ve sebbih Bi Hamdi Rabbike Bil 'aşiyyi vel ibkâr;

Sabret! Muhakkak ki Allâh'ın vaadi haktır! Yanlışların için istiğfar et! Akşam ve sabah Rabbinin hamdi olarak tespih et! (A. Hulusi)

55 - O halde sabret, çünkü Allahın vaadi haktır hem günahına istiğfar ve akşam, sabah rabbine hamdıyla tesbih et. (Elmalı)



Fasbir inne va'dAllâhi hakkun şu halde dirençli olun. Doğrudan ilk muhataba, dolaylı olarak tüm muhataplara ve modern muhatap olarak bizlere de. Eğer risalet mirasına ihanet etmemiş, o mirasın sorumluluğuna uygun davranmış biri iseniz bu hitabın muhatabı olarak kendinizi de düşünebilirsiniz. Diren, sabret Allah’ın vaadi mutlaka gerçekleşecektir. Sabır, dirençtir dostlar. Arkadan gelen cümle de bunun delilidir.

vestağfir lizenbike ve sebbih Bi Hamdi Rabbike Bil 'aşiyyi vel ibkâr evet,günahın için Ondan af dile ve akşam sabah hamd ile rabbinin yüceliğini dile getir.

Sabır direniştir demiştik, ele geçirilen mevziyi savunmaktır sabır. Geri adım atmamaktır. Rüzgar ne kadar sert eserse ezsin mevziinizi terk etmemektir sabır. Onun içindir ki ‘asr suresinde;

ve tevâsav Bil Hakkı ve tevâsav Bis Sabr. (‘Asr/3) bakınız surenin bu ayetleri ile mü’min suresinin 55. ayetini karşılaştırın; Fasbir inne va'dAllâhi hakkun Allah’ın vaadi gerçekleşecektir. Hem Haktır, hakikattir manasına hem de gerçekleşecektir manasına gelir. Haktır, ama ve tevâsav Bil Hakk hakkı tavsiye etmekte bize düşen bir ödevdir. Allah’ın vaadi gerçekleşecektir, Allah bu vaadini hakkı tavsiye edenler eliyle gerçekleştirecektir.

Peki hakkı tavsiye ettiniz, arkadan gelen sabrı tavsiye etmekte ne oluyor? Hakkı tavsiye etmek adamın başına iş açar mı? Elbette, Hakkı tavsiye etmek başa iş almaktır. İş başa düşerse başta işe düşmeli. Onun için hakkı tavsiye etmenin bir bedeli vardır. Hakkı savunanlar buna sevinirler, batılı savunanlarsa buna fitil olurlar. Elbette bu onların hoşuna gitmez. Güzelin varlığı çirkini rahatsız eder. İyinin varlığı kötüyü rahatsız eder. Çünkü kötü iyiyi gördüğünde kötülüğünü hatırlar. Batıl hakkı gördüğünde batıllığını hatırlar. Küfür imanı gördüğünde çirkinliğini hatırlar. Onun içinde iman ortalarda görünmesin ister, hatta ister ki iman hiç olmasın.

Bunu yapamaz, bunu beceremez. O halde en asgariden iman ortalarda gözükmesin, yani kamusal alana çıkmasın ister. Onun içinde rahatsız olur, sıkıntılanır ve hatta savaş açar doğruya, hakka, imana karşı.

İşte böyle bir durumda ve tevâsav Bis Sabr. (‘Asr/3)hakkı tavsiye başına iş açacaktır, iş açarsa sabrı tavsiye et. Dirensin, diren, yani hakkı tavsiye etmenin bedelini ödemek gerektiğinde öde.

vestağfir lizenbike ve sebbih Bi Hamdi Rabbike Bil 'aşiyyi vel ibkâr günahın için ondan af dile ve akşam sabah hamd ile rabbinin yüceliğini dillendir. Rabbin zaten yüce, rabbini yücelt diye çevirmeyi doğru bulmadım. Zaten yüce, sen yüceltemezsin ki. Yüce olan rabbinin yüceliğini bil ve dille getir. Dile getir ki bu senin hamdin olsun, tespihin olsun. Şu kainatta her varlık kendi dinlince onun yüceliğini dillendirmekte. O halde ey insan oğlu bu evrensel koroya sen de katıl ve sen de kendi dilince bu ilahiyi söyle.

Dikkat buyurmuşsunuzdur vestağfir lizenbik peygambere istiğfar emri. Allah’tan af dile. Çok ilginç Hz. Peygambere istiğfar ve tespih emri genellikle Kur’an da zafer vaad edilen bağlamlarda gelir. Gerçekten ilginçtir. Yani zafer vaad edilen bağlamlar da efendimize Allah’tan günahına af dile emri geliyor. Mesela Nasr suresi, ki başka surelerde de var.

İzâ câe nasrullahi velfeth. (Nasr/1) Allah’ın zaferi ve nusreti, yardımı fetih geldiği zaman. Ve raeytenNâse yedhulûne fiy diynillâhi efvâcâ.(Nasr/2) bir ömür hasretlisi olduğun insanların hakikatin kucağına fevç fevç kendilerini kaldırıp attıkları, kitle halinde hakikate teslim olduklarını gördüğün zaman, Fesebbıh BiHamdi Rabbik.. (Nasr/3)rabbinin yüceliğini dillendir, hem de hamd ile dillendir. Sonsuzca hamd olsun ya rabbi sana de. vestağfirH ve O’na af dile, günahlarına O’ndan bağışlanma iste. inneHÛ kâne Tevvâbâ. (Nasr/3) O tevbeleri kabul eden tek kapıdır.

İşte bu. Bu sure bir görüşe göre Mekke nin fethi sırasında yolda nazil oldu. Yolda nazil olmamış olsa, bir miktar, ikinci görüşe göre önce nazil olmuş olsa dahi Resulallah yolda iken dudaklarında bu ayetleri okuyordu. Hem de başı devesinin yelesine değecek kadar iki büklüm, gözlerinde yaş. Neydi?, nedir. Burada da öyle Allah’ın vaadinin gerçekleşeceğini söyleyen bir bağlamda, günahın için O’ndan af dile.

Peki, ortada görünen bizim günah olarak bildiğimiz bir şey mi var. Bildiğimiz bir şey de yok. Peki nedir? Adeta rabbimiz Allah resulü olan efendimizle olan ilişkisinde en ufak bir gönül ibresinin oynamasını daha baştan engelliyor. Yani bu büyük fetihte gönlüne en ufak bir şey gelmesin. Gönül ibresinde ki küçük bir oynamaya dahi rabbimiz izin vermiyor. Tıpkı hasenatül ebrar, seyyiatül mukarrabin sözünde olduğu gibi. İyilerin iyiliği, Allah’a çok yakın olanların günahı gibidir. Yani onların iyiliğine bir varın siz düşünün sözünde olduğu gibi.

Efendimizde bunu beyan sadedinde diyordu ya; Bazen gönlümün ibresi çok hafif oynar. Hadisin metninde le yuğan sözcüğü kullanılıyor. Yani içinde çok küçük bir efilti olur, yani Allah’tan birkaç nefeslik bir gaflet. Ben 100 defa buna istiğfar ederim. İşte böyle. Muhabbetiniz ne kadar artarsa, gafletinizin size olan bedeli de o kadar büyür. Yani Allah ile ilişkiniz rafineleştikçe, yüceldikçe, yükseldikçe O’ndan gafil aldığınız her nefesi günah gibi hissetmeye başlarsınız. Bu da tabii ilişkinin niteliğine bağlı.

Razi; vestağfir lizenbik ifadesini bu ayette ki ümmetinin günahına, yani vestağfir lizembi ümmetin şeklinde anlar. Ümmetinin günahına istiğfar et, af dile. Fakat bu bir parça zorlama gibi anlaşılabilir. Klasik kelamın ismet teorisine metni uydurmaya çalışmak gibi de anlaşılabilir. Ama biraz önce yaptığımız yorum en doğru olanı olsa gerek.

Devam ediyor B sayfasına geçiniz.

149. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder