17 Mayıs 2013 Cuma

İslamoğlu Tef. Ders. MÜ’MİN (44 - 50) (148-E)



D sayfasından devam

44-) Fesetezkürune ma ekulü leküm* ve ufevvidu emriy ilAllâh* innAllâhe Basıyrun Bil 'ıbad;

"Size söylediğimi yakında hatırlayacaksınız! Ben işimi Allâh'a bırakıyorum! Muhakkak ki Allâh kullarını Basıyr'dir." (A. Hulusi)

44 - Siz benim söylediklerimi sonra anlayacaksınız, ben emrimi Allaha tefviz ediyorum, her halde Allah kullarını görür gözetir. (Elmalı)


Fesetezkürune ma ekulü leküm işte bu mühim. Ve bir gün gelecek bu sözlerimi bir bir hatırlayacaksınız. ve ufevvidu emriy ilAllâh bense sorumluluğuma ilişkin hükmü Allah’a havale ediyorum. Yani sorumluluğumu yerine getirip getirmediğime ilişkin hükmü ve bunun karşısında sizin ne yaptığınıza ilişkin hükmü, sizi de Allah’a havale ediyorum zımnen. innAllâhe Basıyrun Bil 'ıbad çünkü Allah kulların her şeyini görmektedir.

Tabii ahirete yönelik bir ayet. Bir gün gelecek bu söylediklerimi bir bir hatırlayacaksınız. Çünkü ben şahit olarak çıkarılacağım, siz de şahit olarak çıkarılacaksınız ve orada asla yalan söyleyemeyeceksiniz. Tüm peygamberlerde şahit olarak çıkarılacaklar, onların yolunu izleyen davetçiler de, davet ettikleri de şahit olarak çıkarılacaklar. Davetçiler biz davet ettik ya rabbi, bunlar davetimize karşılık şöyle davrandı diyecekler ve onlar, onları yalanlayamayacaklar. İşte onu hatırlatıyor.


45-) Fevekahullahu seyyiati ma mekeru ve haka Bi ali fir'avne sûül azâb;

Nihayet Allâh onu (o imanlı adamı, Firavun ehlinin) yaptıkları mekrin kötülüklerinden korudu... Âl-i Firavun'u ise azabın kötüsü kuşattı. (A. Hulusi)

45 - onun için Allah onu onların kurdukları mekrin fenâlıklarından korudu da Âli Firavunu o kötü azâb kuşattı. (Elmalı)


Fevekahullahu seyyiati ma mekeru derken Allah onu kavminin çirkin tuzaklarından korudu. ve haka Bi ali fir'avne sûül azâb firavun ailesini helaki ise azabın en kötüsüyle oldu. Burada da yine zamanlar ve mekanlar üstü bir ilke yer alıyor. Yani nihai tahlilde, Allah’ı razı eden, Allah’a davet eden herkesi Allah korur. Ama onu tehdit eden güç ne kadar büyük olursa olsun Allah onu Hakk ile yeksan eder. Mesaj bu.

Bu mü’minin misyonunu oynayan kim olursa olsun onun için geçerli. Firavunun sarayında hakkı söylemek. O sorumluluğunu yerine getirirse eğer, Allah onu elbette koruyacaktır. Mesaj budur.


46-) Ennaru yu'redune aleyha ğudüvven ve 'aşiyya* ve yevme tekumüs saatü, edhılu ale fir'avne eşeddel azâb;

(O kötü azap) Nâr'dır! Sabah - akşam ona arz olunurlar... O saatin geldiği süreçte de: "Âl-i Firavun'u azabın en şiddetlisine sokun!" (denilir). (A. Hulusi)

46 - Ateş, onlar sabah akşam ona arz olunur dururlar, saat kıyam edeceği gün de tıkın Âli Firavunu en şiddetli azâba. (Elmalı)


Ennar bir önceki cümle ile bağlantılı ve haka Bi ali fir'avne sûül azâb, Ennar firavun ailesinin helaki ise azabın en kötüsüyle olduğu ateş, o ateştir. yu'redune aleyha ğudüvven ve 'aşiyya onlar o ateşe sabah akşam arz olunurlar, sunulacaklar, sunulurlar. ve yevme tekumüs saatü, edhılu ale fir'avne eşeddel azâb ve son saat gelip çattığında Allah şöyle buyuracaktır; Firavun ailesini ateşe sokun. Azabın en şiddetlisine sokun, azabın en şiddetlisini firavun ailesine verin diye emir buyuracaktır.

ale fir'avne firavun ailesine tüm çağlarda onun izini sürdürenler girer. Tıpkı Ale İbrahîym. İbrahim ailesine, İbrahim’in izini sürenlerin girdiği gibi.


47-) Ve iz yetehaccune fiyn nari feyekulud du'afâu lilleziynestekberu inna künna leküm tebe'an fehel entüm muğnune 'anna nasıyben minennar;

Hani (o vakit) Nâr içinde birbirleriyle tartışırlar da, zayıf olanlar büyüklük taslayanlara der ki: "Doğrusu biz sizin tâbilerinizdik... Şimdi siz ateşi biraz olsun bizden uzaklaştırabilir misiniz?" (A. Hulusi)

47 - Ve hele ateş içinde birbirlerine (ihticac- Delilleriyle hüküm verme) protesto ederlerken: o vakit zuafa (Zayıf olanlar) kısmı o büyüklük taslayanlara diyorlardır: hani bizler sizin tebaanız idik, şimdi siz bizden bir ateş nevbetini savabiliyor musunuz? (Elmalı)


Ve iz yetehaccune fiyn nar hani ateşin başında karşılıklı tartışırken onları bir görmeliydin. Aslında kinaye olarak şöyle bir şey de aklımıza getiriyor bu ibare zımnen. .. .yücadilune fiy âyâtillâh.. (35) vardı ya hani. Allah’ın ayetleri konusunda polemik yapanlar. 4., 35. 56. 69. ayetler hep birbirine yakın. İşte Allah’ın ayetleri hakkında tartışanlar, polemik konusu yapanlar, cehennemde de bu polemiği birbirleri ile sürdürecekler. Birbirleriyle tartışmaya başlayacaklar. Tartışmak bir alışkanlık haline dönüşecek, orada da kendilerini oraya sürükleyen, arkasını takip ettikleriyle tartışmaya başlayacaklar.

Ne diyecekler? Nasıl tartışacaklar? Kur’an da bir çok yerde bu tartışma konusunda ayrıntı verilir. Tabii ki bu ayrıntılar önde gidenlerle, küfrün önderleriyle küfrün artçıları arasında ki ilişki biçiminde ele vermektedir.

feyekulud du'afâu lilleziynestekberu zayıflar büyüklenen kimselere diyecekler ki, Burada iki kesim var. bir zayıflar var. Bunlar kim? Yanlışı izleyenler, ezilenler, eziliyorlar. Kendilerini ezenlere hayran olanlar. İşin ilginci kendilerini ezenler gibi olmak isteyenler. Bu çok ilginç bir şey insan ezilir, fakat ezenlere hayran olmaz. Çünkü ezenlere hayran olmak, onursuzlaşmaktır. Sizi ezenin yerinde olmak. İşte bu mustazaflar bu türden olanlar. Çünkü Kur’an da 3 tip mustazaftan, ezilenden söz edilir.

1 – Övülen mustazaflar. Eziliyorlar, fakat kendilerini ezenlere hayran değiller. Yani ellerinde fırsat olsa onların yerinde olmak istemeyenler. Onların hayat tarzına imrenmeyenler. İman eden mustazaflar. Ezilmek istemiyorlar, ellerinden gelen her çabayı gösteriyorlar, fakat yinede eziliyorlar. İşte bunlar için bu bir sınav ve sabrettikleri oranda da ecirlerini alacaklar. Direnecekler tabii. Direniş – sabır, sabır –direniş olacak tabii.

2 - Bu tipler, yerilen mustazaflar. Bunlar kendilerini ezenlere alttan alta hayranlık duyuyorlar. Yani eğer eline imkan verin kendileri de başkalarını ezmeye başlayacak. Ezenlere hayran olanlar. Onları izleyenler, onlar gibi yaşamaya can atanlar. Ellerine fırsat geçtiğinde de onlar gibi yaşayanlar. Onursuzlar.

3 - Tip mustazaflar da yetimler, ihtiyarlar ve güçsüzler, zayıflar. Onlar savaşın mağdurları. Zaten o çerçevede geçer Kur’an da savaşın mağdurları olarak. Onlar nötr olarak ele alınmış. Ne övülmüş, ne yerilmiş. Fakat bunlara dokunulmaması istenmiştir. Hiçbir savaşta bunlara dokunulmaz.

İşte bu 3 tip mustazaftan 2. tip buradaki yerilen mustazaflar. Onların niteliğine onlar kendilerini ezenlere içten içe hayranlık duyuyorlar ve bakalım aralarında ne konuşma geçiyor.

inna künna leküm tebe'an fehel entüm muğnune 'anna nasıyben minennar bizim, sizin peşinize takıldığımız kesin. Şu halde ateşin üzerimizde ki etkisini bir parça olsun hafifletemez misiniz. Görüyor musunuz ezen ezilen ilişkisinde ki çarpıklığa. Yani sapık ilişki biçimi bu. Ruhen, manen sapık ilişki biçimi. Nasıl bir ilişki? Yani bizi ezdiniz, fakat biz sizi yine de izledik, yine de arkanızdan geldik, yani günahlarınızı takip ettik. Sizin kadar işleyemedik, çünkü imkanımız yoktu ama elimizde ki imkan kadar size yaklaşmaya çalıştık. Siz viski ile günah işlemeye aklınızı örtmeye kalkıştınız, biz onu elde edemediğimiz için daha aşağısı rakıyla, onu da bulamazsak baly le örtmeye çalıştık.

Siz büyük büyük zinalar yaptınız, gittiniz kendinize pahalı zinalar buldunuz. Ama biz sizin yaptığınızı yapamadık biz daha küçüğünü. Siz büyük kumarlar oynadınız, veya siz büyük zulümler yaptınız, biz sizin yaptığınız zulümleri yapma imkanına sahip değildik, elimizde güç yoktu. Ama elimizde gücümüzün yettiğine yaptık bizde. Ki böyle devam eder gider.

İşte bunlar, şimdi ateşimizi biraz hafifletebilir misiniz diyenler. Aslında gizli bir ironi taşıyor, yani sizin hiçbir şey olduğunuzu gördük, hiçbir şey. Kaldırın demiyoruz bakın, sizi izledik sonuçta geldiğimiz nokta ortada. Kaldırın demiyoruz, ama birazcık  hafifletebilir misiniz, onu bile yapamayacağınızı biliyoruz ama kendi güçsüzlüğünüzü ve azciyetinizi görün anlamı taşıyor gibi adeta bu.


48-) Kalelleziynestekberu inna küllün fiyha innAllâhe kad hakeme beynel 'ıbad;

O büyüklük taslayanlar da der ki: "Gerçek şu ki hepimiz onun içindeyiz... Muhakkak ki Allâh, kulları arasında hüküm vermiştir!" (A. Hulusi)

48 - Büyüklük taslayanlar da şöyle demektedirler: evet, hepimiz onun içindeyiz, çünkü Allah, kulları Beyninde hükmünü verdi. (Elmalı)


Kalelleziynestekberu inna küllün fiyha innAllâhe kad hakeme beynel 'ıbad büyüklenenler, o küstahça böbürlenenlerse işte hepiniz onun içindeyiz. Yani ateşin içindeyiz. Siz de, bizde buradayız diyecekler. Yani siz biz kalmadı ki, hepimiz şimdi o derin Allah’ı kaybetmenin derin ateşinde yanıyoruz. Yüreğimize köz düştü. Öyle bir yangın ki bu bin ateşten beter. Çünkü şu anda Allah’tan başka bizim elimizden kimse tutamaz. Biz ise bir ömrü O’na sırt döndüğümüz için şimdi O da bizi kendi halimize terk etti.

İşte bu kendi başımıza terk edilmişliğin derin yürek yangınını öyle hissediyoruz ki siz biz kalmadı. Acziyetimiz eşitlendi. Hepimiz onun içindeyiz. Kesin olan şu ki Allah kulları arasında hükmünü çoktan vermiştir. Diyecekler. Yani bir tür başlarından savacaklar ama orada söyledikleri doğru söz tabii ki. Allah kulları hakkında hükmünü verdi.

Bir anlamsız bu, orada yapılacak her tür itiraf anlamsız. Çünkü hiçbir yararı yok. Ahlaki bir yarar sağlamaz. Allah’ın insan için getirdiği tüm talimatlar insanın yararı için. Orada ise itirafla elde edeceği bir ahlaki yarar kalmamış olacak.


49-) Ve kalelleziyne fiyn nari lihazeneti cehennemed'u Rabbeküm yuhaffif 'anna yevmen minel azâb;

Nâr'ın (ateşin - radyasyon okyanusunun) içinde olanlar, cehennem bekçilerine dedi ki: "Rabbinize yalvarın, azabı bir gün (olsun) bizden hafifletsin!" (A. Hulusi)  

49 - Ve hep o ateştekiler Cehennem bekçilerine derler: rabbinize duâ ediverin bir gün bizden azâbı biraz hafifletsin. (Elmalı)


Ve kalelleziyne fiyn nari lihazeneti cehennemed'u Rabbeküm yuhaffif 'anna yevmen minel azâb ve ateşin içinde olanlar cehennemin bekçilerine dönüp şöyle yalvaracaklar. Yani onlardan bir şey çıkmadı, bari ey bekçiler siz bizim derdimize derman olun. Siz rabbinize yalvarın da azabı üzerimizden birtecik gün, sadece bir gün olsun hafifletsin.

Yani belki. Yevm Kur’an da bizim bildiğimiz manada sadece yeryüzünün kendi etrafında ki bir kez lik, bir seferlik dönüşüne denmez. Çünkü burası ahiret. Ahiretin zamanı farklı. Onun içinde andan uzun zamana kadar kullanılır. Bir anlığına kaldırsın diye de anlayabiliriz.


50-) Kalu evelem tekü te'tiyküm Rusulüküm Bil beyyinat* kalu bela* kalu fed'u* ve ma du'âul kâfiriyne illâ fiy dalâl;

(Bekçiler) dediler ki: "Rasûlleriniz size apaçık deliller olarak gelmedi mi?"... Dediler ki: "Evet"... (Bekçiler) dediler ki: "O hâlde kendiniz dua edin!"... Hakikat bilgisini inkâr edenlerin duası da asılsız yönelişten başka bir şey değildir. (A. Hulusi)

50 - Ya size, derler: beyyinelerle Resulleriniz geliyor değil mi idi ki? Evet, derler, öyle ise kendiniz duâ edin derler, kâfirlerin duâsı ise hep çıkmazdadır. (Elmalı)


Kalu evelem tekü te'tiyküm Rusulüküm Bil beyyinat bekçiler şöyle cevap verecekler; Elçileriniz size hakikatin apaçık belgeleriyle gelmemiş miydi. Yani size gönderilen Resuller size gerçeği söylemediler mi? Tabii ki bu soru istifham-ı inkari yani elbette söylediler. Elbette geldiler.

kalu bela berikiler elbette gelmiştiler diyecekler.

kalu fed'u* ve ma du'âul kâfiriyne illâ fiy dalâl berikiler ise diyecekler ki buna karşılık haydi o halde yalvarmaya devam edin, yakarmaya devam edin ama inkarı tabiat haline getirenlerin yalvarması aldanışlarını artırmaktan başka hiçbir şeye yaramaz. Yani kişinin duasına istikamet açısını, koordinatı, imanı, inancı verir değil mi. Yani duanız aslında imanınızdan fışkırır.

Unutmayınız iman etmemiş birinin duası ne olabilir ki? Nereye yönelecek? Dua imanın eseridir. Bu çok mühim onun içinde:

Kul ma ya’beü Bi küm Rabbiy levla du’âuküm. (Furkan/77)eğer rabbiniz sizin duanız olmasaydı, rabbinizin ne işine yarardınız ayeti bu hakikati veriyor. Onun için dua Muhhul ibadat, ibadetlerin iliği, ibadetlerin beyni diye adlandırılmış efendimiz tarafından. Dua ibadetlerin beyni, bu manada namaz da salât, yani dua manasına gelen bir kökten türetilir.

İmanı olmayanın duası elbet sapmasını artıracaktır. Çünkü istek ve arzuyu ya iman yönlendirir, ya küfür. Eğer imanınız yoksa istikametinizi nasıl tutturacaksınız? Dua bir taleptir, bir isteyiştir, bir mesaj vermedir. İstemek için mesaj vereceksiniz. Mesaj vereceğiniz zata nasıl yönelteceksiniz yüreğinizi, hangi açıdan yönelteceksiniz. Koordinatları nasıl bulacaksınız? İman verir o koordinatları. Eğer inanıyorsanız iman yüreğe koordinatları verir ve yürek duaya durur.

Aslında dil dua eden organ değildir, dua eden dil değildir. Dil iç dünyanızın talebini dile getiren sadece bir araçtır ve dua gerçekte dil üstü bir dille yapılır. O nedenle yüreğin duası en yüksek sesle yapılan duadır. Ve burada da böyle bir alt yapınız yok ki sizin, onun içinde duanızın istikameti yok, kıblesi yok. Yerine ulaşmak yerine sadece sapmanızı, aldanışınızı artıracaktır deniliyor.

Rabbim duası felahını artıranlardan kılsın, duası ziyanını artıranlardan kılmasın. Rabbim yüreklerimize vahyin koordinatlarıyla bir duruş versin inşallah.


“Ve ahiru davahüm enil hamdülillahi rabbil alemiyn”

Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’adır.


148. videonun sonu.
148. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder