D sayfasından devam
44-) Fesetezkürune ma ekulü leküm* ve ufevvidu
emriy ilAllâh* innAllâhe Basıyrun Bil 'ıbad;
"Size
söylediğimi yakında hatırlayacaksınız! Ben işimi Allâh'a bırakıyorum! Muhakkak
ki Allâh kullarını Basıyr'dir." (A. Hulusi)
44 - Siz
benim söylediklerimi sonra anlayacaksınız, ben emrimi Allaha tefviz ediyorum,
her halde Allah kullarını görür gözetir. (Elmalı)
Fesetezkürune ma ekulü leküm işte bu
mühim. Ve bir gün gelecek bu sözlerimi bir bir hatırlayacaksınız. ve ufevvidu emriy
ilAllâh bense sorumluluğuma ilişkin hükmü Allah’a havale ediyorum.
Yani sorumluluğumu yerine getirip getirmediğime ilişkin hükmü ve bunun
karşısında sizin ne yaptığınıza ilişkin hükmü, sizi de Allah’a havale ediyorum
zımnen. innAllâhe
Basıyrun Bil 'ıbad çünkü Allah kulların her şeyini görmektedir.
Tabii ahirete yönelik bir ayet.
Bir gün gelecek bu söylediklerimi bir bir hatırlayacaksınız. Çünkü ben şahit
olarak çıkarılacağım, siz de şahit olarak çıkarılacaksınız ve orada asla yalan
söyleyemeyeceksiniz. Tüm peygamberlerde şahit olarak çıkarılacaklar, onların
yolunu izleyen davetçiler de, davet ettikleri de şahit olarak çıkarılacaklar.
Davetçiler biz davet ettik ya rabbi, bunlar davetimize karşılık şöyle davrandı
diyecekler ve onlar, onları yalanlayamayacaklar. İşte onu hatırlatıyor.
45-) Fevekahullahu seyyiati ma mekeru ve haka
Bi ali fir'avne sûül azâb;
Nihayet
Allâh onu (o imanlı adamı, Firavun ehlinin) yaptıkları mekrin kötülüklerinden korudu... Âl-i
Firavun'u ise azabın kötüsü kuşattı. (A. Hulusi)
45 - onun
için Allah onu onların kurdukları mekrin fenâlıklarından korudu da Âli Firavunu
o kötü azâb kuşattı. (Elmalı)
Fevekahullahu seyyiati ma mekeru
derken Allah onu kavminin çirkin tuzaklarından korudu. ve haka Bi ali fir'avne sûül azâb
firavun ailesini helaki ise azabın en kötüsüyle oldu. Burada da yine zamanlar
ve mekanlar üstü bir ilke yer alıyor. Yani nihai tahlilde, Allah’ı razı eden,
Allah’a davet eden herkesi Allah korur. Ama onu tehdit eden güç ne kadar büyük
olursa olsun Allah onu Hakk ile yeksan eder. Mesaj bu.
Bu mü’minin misyonunu oynayan kim
olursa olsun onun için geçerli. Firavunun sarayında hakkı söylemek. O
sorumluluğunu yerine getirirse eğer, Allah onu elbette koruyacaktır. Mesaj
budur.
46-) Ennaru yu'redune aleyha ğudüvven ve
'aşiyya* ve yevme tekumüs saatü, edhılu ale fir'avne eşeddel azâb;
(O kötü azap) Nâr'dır! Sabah
- akşam ona arz olunurlar... O saatin geldiği süreçte de: "Âl-i Firavun'u
azabın en şiddetlisine sokun!" (denilir). (A. Hulusi)
46 - Ateş,
onlar sabah akşam ona arz olunur dururlar, saat kıyam edeceği gün de tıkın Âli
Firavunu en şiddetli azâba. (Elmalı)
Ennar bir önceki cümle ile
bağlantılı ve haka Bi ali fir'avne sûül azâb, Ennar
firavun ailesinin helaki ise azabın en kötüsüyle olduğu ateş, o ateştir. yu'redune aleyha
ğudüvven ve 'aşiyya onlar o ateşe sabah akşam arz olunurlar,
sunulacaklar, sunulurlar. ve yevme tekumüs saatü, edhılu ale fir'avne eşeddel azâb
ve son saat gelip çattığında Allah şöyle buyuracaktır; Firavun ailesini ateşe
sokun. Azabın en şiddetlisine sokun, azabın en şiddetlisini firavun ailesine
verin diye emir buyuracaktır.
ale fir'avne firavun ailesine tüm çağlarda onun izini sürdürenler
girer. Tıpkı Ale İbrahîym. İbrahim
ailesine, İbrahim’in izini sürenlerin girdiği gibi.
47-) Ve iz yetehaccune fiyn nari feyekulud
du'afâu lilleziynestekberu inna künna leküm tebe'an fehel entüm muğnune 'anna
nasıyben minennar;
Hani (o vakit) Nâr içinde
birbirleriyle tartışırlar da, zayıf olanlar büyüklük taslayanlara der ki:
"Doğrusu biz sizin tâbilerinizdik... Şimdi siz ateşi biraz olsun bizden
uzaklaştırabilir misiniz?" (A. Hulusi)
47 - Ve
hele ateş içinde birbirlerine (ihticac- Delilleriyle hüküm verme) protesto
ederlerken: o vakit zuafa (Zayıf olanlar) kısmı o büyüklük taslayanlara
diyorlardır: hani bizler sizin tebaanız idik, şimdi siz bizden bir ateş
nevbetini savabiliyor musunuz? (Elmalı)
Ve iz yetehaccune fiyn nar hani
ateşin başında karşılıklı tartışırken onları bir görmeliydin. Aslında kinaye
olarak şöyle bir şey de aklımıza getiriyor bu ibare zımnen. .. .yücadilune fiy âyâtillâh.. (35) vardı ya
hani. Allah’ın ayetleri konusunda polemik yapanlar. 4., 35. 56. 69. ayetler hep
birbirine yakın. İşte Allah’ın ayetleri hakkında tartışanlar, polemik konusu
yapanlar, cehennemde de bu polemiği birbirleri ile sürdürecekler. Birbirleriyle
tartışmaya başlayacaklar. Tartışmak bir alışkanlık haline dönüşecek, orada da
kendilerini oraya sürükleyen, arkasını takip ettikleriyle tartışmaya
başlayacaklar.
Ne diyecekler? Nasıl
tartışacaklar? Kur’an da bir çok yerde bu tartışma konusunda ayrıntı verilir.
Tabii ki bu ayrıntılar önde gidenlerle, küfrün önderleriyle küfrün artçıları
arasında ki ilişki biçiminde ele vermektedir.
feyekulud du'afâu lilleziynestekberu
zayıflar büyüklenen kimselere diyecekler ki, Burada iki kesim var. bir zayıflar
var. Bunlar kim? Yanlışı izleyenler, ezilenler, eziliyorlar. Kendilerini
ezenlere hayran olanlar. İşin ilginci kendilerini ezenler gibi olmak
isteyenler. Bu çok ilginç bir şey insan ezilir, fakat ezenlere hayran olmaz. Çünkü
ezenlere hayran olmak, onursuzlaşmaktır. Sizi ezenin yerinde olmak. İşte bu
mustazaflar bu türden olanlar. Çünkü Kur’an da 3 tip mustazaftan, ezilenden söz
edilir.
1 – Övülen mustazaflar.
Eziliyorlar, fakat kendilerini ezenlere hayran değiller. Yani ellerinde fırsat
olsa onların yerinde olmak istemeyenler. Onların hayat tarzına imrenmeyenler.
İman eden mustazaflar. Ezilmek istemiyorlar, ellerinden gelen her çabayı
gösteriyorlar, fakat yinede eziliyorlar. İşte bunlar için bu bir sınav ve
sabrettikleri oranda da ecirlerini alacaklar. Direnecekler tabii. Direniş –
sabır, sabır –direniş olacak tabii.
2 - Bu tipler, yerilen
mustazaflar. Bunlar kendilerini ezenlere alttan alta hayranlık duyuyorlar. Yani
eğer eline imkan verin kendileri de başkalarını ezmeye başlayacak. Ezenlere
hayran olanlar. Onları izleyenler, onlar gibi yaşamaya can atanlar. Ellerine
fırsat geçtiğinde de onlar gibi yaşayanlar. Onursuzlar.
3 - Tip mustazaflar da yetimler,
ihtiyarlar ve güçsüzler, zayıflar. Onlar savaşın mağdurları. Zaten o çerçevede
geçer Kur’an da savaşın mağdurları olarak. Onlar nötr olarak ele alınmış. Ne
övülmüş, ne yerilmiş. Fakat bunlara dokunulmaması istenmiştir. Hiçbir savaşta
bunlara dokunulmaz.
İşte bu 3 tip mustazaftan 2. tip
buradaki yerilen mustazaflar. Onların niteliğine onlar kendilerini ezenlere
içten içe hayranlık duyuyorlar ve bakalım aralarında ne konuşma geçiyor.
inna künna leküm tebe'an fehel entüm muğnune
'anna nasıyben minennar bizim, sizin peşinize takıldığımız kesin. Şu
halde ateşin üzerimizde ki etkisini bir parça olsun hafifletemez misiniz.
Görüyor musunuz ezen ezilen ilişkisinde ki çarpıklığa. Yani sapık ilişki biçimi
bu. Ruhen, manen sapık ilişki biçimi. Nasıl bir ilişki? Yani bizi ezdiniz,
fakat biz sizi yine de izledik, yine de arkanızdan geldik, yani günahlarınızı
takip ettik. Sizin kadar işleyemedik, çünkü imkanımız yoktu ama elimizde ki
imkan kadar size yaklaşmaya çalıştık. Siz viski ile günah işlemeye aklınızı
örtmeye kalkıştınız, biz onu elde edemediğimiz için daha aşağısı rakıyla, onu da
bulamazsak baly le örtmeye çalıştık.
Siz büyük büyük zinalar yaptınız,
gittiniz kendinize pahalı zinalar buldunuz. Ama biz sizin yaptığınızı yapamadık
biz daha küçüğünü. Siz büyük kumarlar oynadınız, veya siz büyük zulümler
yaptınız, biz sizin yaptığınız zulümleri yapma imkanına sahip değildik,
elimizde güç yoktu. Ama elimizde gücümüzün yettiğine yaptık bizde. Ki böyle
devam eder gider.
İşte bunlar, şimdi ateşimizi
biraz hafifletebilir misiniz diyenler. Aslında gizli bir ironi taşıyor, yani
sizin hiçbir şey olduğunuzu gördük, hiçbir şey. Kaldırın demiyoruz bakın, sizi
izledik sonuçta geldiğimiz nokta ortada. Kaldırın demiyoruz, ama birazcık hafifletebilir misiniz, onu bile
yapamayacağınızı biliyoruz ama kendi güçsüzlüğünüzü ve azciyetinizi görün
anlamı taşıyor gibi adeta bu.
48-) Kalelleziynestekberu inna küllün fiyha
innAllâhe kad hakeme beynel 'ıbad;
O
büyüklük taslayanlar da der ki: "Gerçek şu ki hepimiz onun içindeyiz...
Muhakkak ki Allâh, kulları arasında hüküm vermiştir!" (A. Hulusi)
48 - Büyüklük
taslayanlar da şöyle demektedirler: evet, hepimiz onun içindeyiz, çünkü Allah,
kulları Beyninde hükmünü verdi. (Elmalı)
Kalelleziynestekberu inna küllün fiyha
innAllâhe kad hakeme beynel 'ıbad büyüklenenler, o küstahça
böbürlenenlerse işte hepiniz onun içindeyiz. Yani ateşin içindeyiz. Siz de,
bizde buradayız diyecekler. Yani siz biz kalmadı ki, hepimiz şimdi o derin
Allah’ı kaybetmenin derin ateşinde yanıyoruz. Yüreğimize köz düştü. Öyle bir
yangın ki bu bin ateşten beter. Çünkü şu anda Allah’tan başka bizim elimizden
kimse tutamaz. Biz ise bir ömrü O’na sırt döndüğümüz için şimdi O da bizi kendi
halimize terk etti.
İşte bu kendi başımıza terk
edilmişliğin derin yürek yangınını öyle hissediyoruz ki siz biz kalmadı.
Acziyetimiz eşitlendi. Hepimiz onun içindeyiz. Kesin olan şu ki Allah kulları
arasında hükmünü çoktan vermiştir. Diyecekler. Yani bir tür başlarından
savacaklar ama orada söyledikleri doğru söz tabii ki. Allah kulları hakkında
hükmünü verdi.
Bir anlamsız bu, orada yapılacak
her tür itiraf anlamsız. Çünkü hiçbir yararı yok. Ahlaki bir yarar sağlamaz.
Allah’ın insan için getirdiği tüm talimatlar insanın yararı için. Orada ise
itirafla elde edeceği bir ahlaki yarar kalmamış olacak.
49-) Ve kalelleziyne fiyn nari lihazeneti
cehennemed'u Rabbeküm yuhaffif 'anna yevmen minel azâb;
Nâr'ın
(ateşin - radyasyon okyanusunun) içinde olanlar, cehennem bekçilerine dedi ki:
"Rabbinize yalvarın, azabı bir gün (olsun) bizden hafifletsin!" (A. Hulusi)
49 - Ve
hep o ateştekiler Cehennem bekçilerine derler: rabbinize duâ ediverin bir gün
bizden azâbı biraz hafifletsin. (Elmalı)
Ve kalelleziyne fiyn nari lihazeneti
cehennemed'u Rabbeküm yuhaffif 'anna yevmen minel azâb ve ateşin
içinde olanlar cehennemin bekçilerine dönüp şöyle yalvaracaklar. Yani onlardan
bir şey çıkmadı, bari ey bekçiler siz bizim derdimize derman olun. Siz
rabbinize yalvarın da azabı üzerimizden birtecik gün, sadece bir gün olsun
hafifletsin.
Yani belki. Yevm Kur’an da bizim bildiğimiz manada sadece yeryüzünün kendi
etrafında ki bir kez lik, bir seferlik dönüşüne denmez. Çünkü burası ahiret.
Ahiretin zamanı farklı. Onun içinde andan uzun zamana kadar kullanılır. Bir
anlığına kaldırsın diye de anlayabiliriz.
50-) Kalu evelem tekü te'tiyküm Rusulüküm Bil
beyyinat* kalu bela* kalu fed'u* ve ma du'âul kâfiriyne illâ fiy dalâl;
(Bekçiler) dediler ki:
"Rasûlleriniz size apaçık deliller olarak gelmedi mi?"... Dediler ki:
"Evet"... (Bekçiler) dediler ki: "O hâlde kendiniz dua edin!"...
Hakikat bilgisini inkâr edenlerin duası da asılsız yönelişten başka bir şey
değildir. (A. Hulusi)
50 - Ya
size, derler: beyyinelerle Resulleriniz geliyor değil mi idi ki? Evet, derler,
öyle ise kendiniz duâ edin derler, kâfirlerin duâsı ise hep çıkmazdadır.
(Elmalı)
Kalu evelem tekü te'tiyküm Rusulüküm Bil
beyyinat bekçiler şöyle cevap verecekler; Elçileriniz size hakikatin
apaçık belgeleriyle gelmemiş miydi. Yani size gönderilen Resuller size gerçeği
söylemediler mi? Tabii ki bu soru istifham-ı inkari yani elbette söylediler.
Elbette geldiler.
kalu bela berikiler elbette
gelmiştiler diyecekler.
kalu fed'u* ve ma du'âul kâfiriyne illâ fiy
dalâl berikiler ise diyecekler ki buna karşılık haydi o halde
yalvarmaya devam edin, yakarmaya devam edin ama inkarı tabiat haline
getirenlerin yalvarması aldanışlarını artırmaktan başka hiçbir şeye yaramaz.
Yani kişinin duasına istikamet açısını, koordinatı, imanı, inancı verir değil
mi. Yani duanız aslında imanınızdan fışkırır.
Unutmayınız iman etmemiş birinin
duası ne olabilir ki? Nereye yönelecek? Dua imanın eseridir. Bu çok mühim onun
içinde:
Kul ma ya’beü Bi küm Rabbiy levla du’âuküm.
(Furkan/77)eğer rabbiniz sizin duanız olmasaydı, rabbinizin ne işine yarardınız
ayeti bu hakikati veriyor. Onun için dua Muhhul
ibadat, ibadetlerin iliği, ibadetlerin beyni diye adlandırılmış efendimiz
tarafından. Dua ibadetlerin beyni, bu manada namaz da salât, yani dua manasına
gelen bir kökten türetilir.
İmanı olmayanın duası elbet
sapmasını artıracaktır. Çünkü istek ve arzuyu ya iman yönlendirir, ya küfür.
Eğer imanınız yoksa istikametinizi nasıl tutturacaksınız? Dua bir taleptir, bir
isteyiştir, bir mesaj vermedir. İstemek için mesaj vereceksiniz. Mesaj
vereceğiniz zata nasıl yönelteceksiniz yüreğinizi, hangi açıdan
yönelteceksiniz. Koordinatları nasıl bulacaksınız? İman verir o koordinatları.
Eğer inanıyorsanız iman yüreğe koordinatları verir ve yürek duaya durur.
Aslında dil dua eden organ
değildir, dua eden dil değildir. Dil iç dünyanızın talebini dile getiren sadece
bir araçtır ve dua gerçekte dil üstü bir dille yapılır. O nedenle yüreğin duası
en yüksek sesle yapılan duadır. Ve burada da böyle bir alt yapınız yok ki
sizin, onun içinde duanızın istikameti yok, kıblesi yok. Yerine ulaşmak yerine
sadece sapmanızı, aldanışınızı artıracaktır deniliyor.
Rabbim duası felahını artıranlardan
kılsın, duası ziyanını artıranlardan kılmasın. Rabbim yüreklerimize vahyin
koordinatlarıyla bir duruş versin inşallah.
“Ve ahiru davahüm enil hamdülillahi rabbil
alemiyn”
Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan
Allah’a hamd’adır.
148. videonun sonu.
148. videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder