C sayfasından devam
37-) Esbabes Semavati feattali'a ila ilâhi Musa
ve inniy le ezunnühu kâziba* ve kezâlike züyyine li fir'avne sûü amelihi ve
sudde anis sebiyl* ve ma keydü fir'avne illâ fiy tebab;
"Semâların
sebeplerine... Bu sayede Musa'nın tanrısını anlayabilirim! Kesinlikle Onun
yalancı olduğunu düşünüyorum!"... Böylece Firavun'a yaptığı işin kötülüğü
süslendirildi ve (hakikatine giden) yoldan engellendi... Firavun'un yöntemi hüsrandan başka
bir şey sağlamadı! (A. Hulusi)
37 - Semaların
esbabına da Musâ’nın tanrısına muttali' olurum ve her halde ben onu yalancı
sanıyorum» İşte bu suretle Firavuna kötü ameli süslendirildi de yoldan
çıkarıldı, Firavun düzeni hep hüsrandadır. (Elmalı)
lealliy eblüğul esbab Esbabes Semavat birlikte okuyalım, çünkü birlikte
mana verilmeli; Belki böylece amacımı gerçekleştirecek araçlara ulaşırım.
Gökleri aşacağım araçlara. İşte firavunun mantığı. Yani firavunca bir akıl
nasıl olur diye soruyorsanız eğer o aklı ele veren ayetleri okuyoruz şu anda.
Bana gökleri yaran bir kule yap belki göklerin perdesini yırtar öte tarafa
geçerim. Ne yapacak peki geçince? Devamından öğreniyoruz.
feattali'a ila ilâhi Musa ve inniy le ezunnühu
kâziban böylece Musa’nın ilahına ulaşabilirim, erişebilirim. Hoş,
ben onun bir yalancı olduğundan kesinlikle eminim ya, yani tavrı bu. Kendi
içinde de tutarlı değil. Hem öyle diyeceksiniz hem de göklere ulaşmayı
düşüneceksiniz. Göklere ulaşmaktan da Musa’nın ilahını belki görebilirim. Yani
bu aslında soyutlayamayan bedevi aklının firavunca ifadesi. Allah’ın göklerde
olduğunu kim söyler?
Her mekanı yaratan bir mekana
sığar mı? Zaten firavunun zihninde ki tanrı tasavvuru yüzünden firavun Hz.
Musa’nın mesajını anlayamadı. Çünkü o zihninde ki tanrı tasavvuru kendisi gibi,
ki kendi tanrılığını iddia ediyordu. Ene rabbükümül ‘alâ diyordu. Ben sizin en
büyük rabbinizim. O kendisi gibi bir tanrı arıyordu aslında. Aslında o zihnini,
tasavvurunu, düşüncesini yüceltememiş, düşüncesi cüce birisiydi. Onun için
düşüncesi yücelik Allah’a ulaşamadığı için tanrıyı küçültmeye kalkıyor, kendi
şahsında düşünüyordu.
ve kezâlike züyyine li fir'avne sûü amelihi ve
sudde anis sebiyl işte kötü davranışı firavuna böylesine güzel
göründü ve doğru yoldan alı konuldu. Sudde; Sedde diye de okunur bir kıratta o
zaman doğru yoldan uzak durdu, doğru yoldan uzaklaştı manasına da gelir. ve ma keydü
fir'avne illâ fiy tebab netice de firavunun düzeni çöküşü
hızlandırmaktan başka hiçbir işe yaramadı. Yani onun kurduğu tuzaklar, onun
kurduğu düzen, onun kurduğu nizam; kendi çöküşünü hızlandırdı.
Hep böyledir. Allah’tan bağımsız
bir iktidar düşlerseniz eğer ve sizi uyaran herkesi de düşmanınız olarak
görürseniz ve gücün sözünü, sözün gücünden üstün tutar güçlü olduğunuzu, haklı
olduğunuzun belgesi olarak sunarsanız, varıp toslayacağınız gerçeğin duvarı
çöküştür. Çöküş mukadder ve kaçınılmazdır. Çünkü büyürken aynı zamanda
sorununuzu da, ölümünüzü de büyütürsünüz. Çünkü hasta bir akıl, hasta bir güç,
hasta bir tasavvur, hasta bir iktidar büyüdükçe hastalığını da büyütür. Kendi
ölüm sebebini kendi içinde taşır. İşte firavunun problemi de bu olmuştur.
38-) Ve kalelleziy amene ya kavmit tebiûni
ehdiküm sebiler reşad;
(Firavun'un ailesinden) o
iman eden dedi ki: "Ey halkım... Bana uyun, sizi olgunluğa erdirici yola
yönlendireyim." (A. Hulusi)
38 - O
iman eden zat ise: ey kavmim, dedi: Gelin ardımca size Reşat yolunu göstereyim.
(Elmalı)
Ve kalelleziy amene ya kavmit tebiûni ehdiküm
sebiler reşad derken iman eden o kimse, hani bir mü’min yiğit vardı
ya, ona söz geldi yine. O kimse; Ey kavmim dedi. Aslında biz de onun hitap
ettiği kitleler arasında olup hepimiz onun verdiği bu tarihler üstü öğüde kulak
verelim ne demiş diye. Ey kavmim dedi bana uyun ki ben sizi aklı selim yoluna
yönelteyim. Siz bu mü’min şahısla yine ismi verilmeyen, kimliği meçhul
bırakılan bunun gibi tarihler üstü bir davete sahip olan yasin sahibini
karşılaştırın, kıyaslayın. mesajları ne kadar da bir birine benziyor. Yani
keşke kavmim benim şimdi burada Allah’ın nimetlerine gark olduğumu bilseydi
diyen o yasin sahibinin mesajıyla bu mü’min suresinde ki bu yiğidin mesajı
arasında ki benzerliğe dikkatinizi çekerim.
39-) Ya kavmi innema hazihil hayatüd dünya
meta'* ve innel ahırete hiye darul karâr;
"Ey
halkım... Şu dünya hayatı sadece geçici nimetlerden yararlanma ve keyif
sürmedir! Sonsuz gelecek yaşam daimî kalma yurdunun ta kendisidir!" (A.
Hulusi)
39 - Ey
kavmim! Bu Dünya hayatı ancak (bir meta') bir kazançtan ibarettir, Âhiret ise
(Dârülkarar) durulacak yurttur. (Elmalı)
Ya kavmi innema hazihil hayatüd dünya meta'un
ey kavmim bu dünya hayatı sadece kısa vadeli tadımlık bir lezzet, kısa vadeli
bir haz, geçici bir zevktir. ve innel ahırete hiye darul karâr ve bir de öteki
dünya vardır ki, işte kalıcı olan hayat orasıdır.
40-) Men 'amile seyyieten fela yücza illâ
misleha* ve men 'amile salihan min zekerin ev ünsâ ve huve mu'minun feülaike
yedhulunel cennete yurzekune fiyha Bi ğayri hisab;
"Kim
bir kötülük yaparsa, ancak onun misli ile cezalanır! Erkek veya kadın, imanlı
olarak kim imanın gereğini uygularsa, işte onlar cennete dâhil olurlar... O
yaşamda, türlü sınırsız yaşam gıdasıyla beslenirler!" (A. Hulusi)
40 - Her
kim bir kötülük yaparsa ona onun gibi kötülükten başka karşılık olmaz, gerek
erkekten, gerek dişi her kim de mü'min olarak iyi bir iş işlerse işte onlar
Cennete girerler, orada hesapsız merzuk olurlar. (Elmalı)
Men 'amile seyyieten fela yücza illâ misleha
kim bir kötülük işlerse sadece yaptığı kadarıyla cezalandırılır. ve men 'amile
salihan min zekerin ev ünsâ ve huve mu'minun feülaike yedhulunel cennete
yurzekune fiyha Bi ğayri hisab ama kim de imanlı olarak güzel
davranışlar sergiler kadın olsun erkek olsun fark etmez, işte bu gibiler
cennete girecek ve orada haddi hesabı olmayan nimetler ikram edilecektir.
Rızkın en alt derecesi bedeni
besler, en üst derecesi ruhu besler. Onun için rızık deyince sadece
boğazımızdan giren lokmalar aklımıza gelmesin. Ruhumuzun gıdaları da rızıktır,
aklımızın gıdaları da rızıktır. Onun için maddi manevi insanın elde edince
sevindiği her yararlı şey rızıktır. İşte burada cennete girince haddi hesabı
olmayan nimetler ikram edilecek denilirken bu ikramın içinde sadece boğazdan
geçecekler değil gönül huzuru, kalp itminanı, yani cennetle tatmin olmada
bulunacak.
41-) Ve ya kavmi maliy ed'uküm ilennecati ve
ted'uneniy ilen nar;
"Ey
halkım... Ne biçim iş ki, ben sizi kurtuluşa davet ederken, siz beni Nâr'a
davet ediyorsunuz!" (A. Hulusi)
41 - Hem
ey kavmim! Neye ben sizi halâsa davet ederken siz beni ateşe davet ediyorsunuz?
(Elmalı)
Ve ya kavmi maliy ed'uküm ilennecati ve
ted'uneniy ilen nar ey kavmim nasıl olup ta ben sizi kurtuluşa
çağırırken siz beni ateşe çağırıyorsunuz. Yani nasıl oluyor da ben sizi
kurtuluşa çağırırken siz beni ateşe, batışa, bitişe çağırıyorsunuz. Bu
revamıdır, bu adalet midir. Bir mü’min ya da her mü’min, kurtuluşa çağıran bir
davettir. Verilen mesaj bu. Nerede oluyorsanız olun, nerede bulunuyorsanız
bulunun, isterse Firavunun sarayında olun eğer size düşmüşse söz, eğer iş başa
düşmüşse hakkı ve hakikati korkmadan ifade edin, kurtuluşa çağırın. İnsanlığa
gönül günül hidayeti sunun. İşte bu mü’min temsil ediyor.
Firavunun ailesinden de olsa.
Tarihin aktığı iki yatak var zaten, biri cennete diğeri cehenneme akan iki
yatak. Bu mü’min cennete akan yatağın üzerinde duruyordu ve cennete akan
yatakta yüzmek isteyenlere yol gösteriyordu.
42-) Ted'uneniy li ekfüre Billâhi ve üşrike
Bihi ma leyse liy Bihi 'ılmun ve ene ed'uküm ilel 'Aziyzil Ğaffar;
"Siz
bana, Esmâ'sıyla hakikatim olan Allâh'ı inkâr etmemi ve hakkında bilgim olmayan
şeyi O'na ortak koşmamı öneriyorsunuz! Ben ise sizi Aziyz, Ğaffar'a
çağırıyorum." (A. Hulusi)
42 - Siz
beni Allaha küfretmeğe ve bence hiç ilimde yeri olmayan şeyleri ona şerik koşmağa
davet ediyorsunuz, ben ise sizi o azîz, gaffara davet ediyorum. (Elmalı)
Ted'uneniy li ekfüre Billâhi ve üşrike Bihi ma
leyse liy Bihi 'ılmun ve ene ed'uküm ilel 'Aziyzil Ğaffar siz beni
hem Allah’ı inkar etmeye, hem de hakkında hiçbir bilgim olmayan şeyleri O’na
ortak koşmaya çağırırken, ben ise sizleri yüceler yücesi, affı sınırsız olana
çağırıyorum. Yukarıdaki ayetin bir devamı. Buradaki ma leyse liy Bihi 'ılm ifadesi, ibaresi biraz farklı formlarla da
Kur’an da başka yerlerde de gelir. Yani tanrısal bir nitelik taşıdığı hakkında
hiçbir bilgim olmayan şeyler manasına gelir.
43-) Lâ cerame ennema ted'uneniy ileyhi leyse
lehu da'vetün fiyd dünya vela fiyl ahireti ve enne mereddena ilAllâhi ve ennel
müsrifiyne hüm ashâbun nar;
"Hakikat
şu ki: Sizin beni kendisine davet ettiğinizin ne dünyada ve ne de sonsuz
gelecek yaşamda bir daveti yoktur... Muhakkak ki bizim dönüşümüz Allâh'adır...
Muhakkak ki (ömrünü) israf edenler Nâr arkadaşlarıdır!" (A. Hulusi)
43 - Hiç
kabili inkâr değildir ki hakikatte sizin beni davet ettiğinizin ne Dünyada ne
Ahirette bir davet hakkı yoktur ve hepimizin varacağımız Allah dır, ve bütün
müsrifler nâra yanacaktır. (Elmalı)
Lâ cerame ennema ted'uneniy ileyhi leyse lehu
da'vetün fiyd dünya vela fiyl ahireh kesinlikle sizin beni
çağırdığınız şey ne dünyada, ne de ahirette kendisine çağırılmaya layık bir şey
değildir. ve
enne mereddena ilAllâhi ve ennel müsrifiyne hüm ashâbun nar zaten
dönüşümüz de Allah’a dır ve elbet kendini harcayanlar ateşin dostlarıdır,
ateşin yaranıdır, ateşin taraftarlarıdır.
Devam ediyor E sayfasına geçiniz.
148. videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder