El Hamdu Lillahi
Rabbil'Alemiyn Vesselatü Vesselâmü alâ Resulüna Muhammedin ve alâ alihi
ve ashabihi ve etba’ıhi ecmaiyn.
Rabbişrah liy sadriy;
Ve yessirliy emriy;
Vahlül ukdeten min lisaniy;
Yefkahu kavliy;
(Tâhâ 25-26-27-28)
Rabbim, göğsüme genişlik ver,
kolaylaştır işimi, düğümü çöz dilimden, ki anlasınlar beni. Rabbim Kur’an ı
bize aç, bizi Kur’an a aç. Rabbim Kur’an ı bizden şekvacı kılma. Rabbim Kur’an
ı kitap taşıyan bir merkep gibi değil, kitabı yaşayan bir insan gibi yaşat,
yaşamayı nasip et. Allahümme amin..!
Değerli Kur’an dostları bugün
rabbimizin insanoğluna olan en büyük merhamet ve rahmetinin ifadesi, vahiy
ülkemizin yepyeni bir sitesiyle daha karşı karşıyayız. Vahyin sokaklarında,
kentlerinde, şehirlerinde, caddelerinde dolaştıkça ne güzelliklerle, ne büyük
lütuflarla, ne uyarıcı levhalarla, ne yol haritalarıyla karşılaşacağımızı
gördükçe, rabbimize olan şükrümüz, minnetimiz, hamdimiz daha bir artıyor.
Güvenimiz ve imanımız daha bir ziyadeleşiyor. Onunla konuşmanın hazzını,
lezzetini yaşıyoruz.
İşte bugün bu hazzı bize
yaşatacak olan sure Mü’min suresi. Elimizde ki mushafta 40. sure olan Mü’min;
batı İslam aleminde 28 ila 45. ayetlerinde yer alan kıssaya istinaden Mü’min
adıyla. Doğu İslam aleminde ise 3. ayetinde ki ifadeye istinaden Ğafir adıyla
şöhret bulmuştur. Yani iki meşhur adı olan bir suredir. Tirmizi’de ki bir
rivayette Hz. Peygamber bu sureyi ‘Hamim el Mü’min diye isimlendirdiğine göre
sure daha Mü’min adını efendimiz hayatta iken almış olmalıdır.
Surenin iniş zamanına gelince Ebu
Talip’in vefatının ardından inmiş olması kuvvetle muhtemel. Yani yaklaşık
nübüvvetin 9. yılına tekabül eder ki;
Şimdi siz rabbim Allah’tır dediği için bir insanı öldürecek misiniz ayeti, 28.
ayette ifadesini bulan bu ibareyi, Hz. Ebu Bekir; Resulallah Kâbe’nin yanında
namaz kılarken onu öldürmeye kalkan bir müşriği onun başından savarken
kullanmıştı. Demek ki bu surenin iniş zamanını tespitte bu hadise önemli bir
denek taşı. Çünkü Resulallah’a böylesine büyük saldırılar, canına kastedecek
kadar ağır saldırılar ancak Ebu Talip vefat ettikten sonra yapılabilmişti.
Surenin konusuna gelince, sure
ana fikir olarak insandan söz eder. yaratan karşısında haddini, yaratılan
karşısında değerini ve kıymetini bilmesi istenir insandan. Buna örnek çok
surede. kezâlike
yatbe'ullahu alâ külli kalbi mütekebbirin cebbar (35) Allah her
kibirli zorbanın kalbini işte böyle mühürler. Derken ayet aslında insana rabbi
karşısında haddini bilmeye davet ediyordu.
Yine bir başka örnek; Kezâlike yü'fekülleziyne kânu Bi âyâtillâhi yechadun
(63) işte Allah’ın ayetlerini göz göre göre, bile bile inkar edenler böyle
savrulurlar. Böyle kendilerinin uzağına düşerler. Böyle fikri bir savruluşa
uğrarlar. Böylesine savruk düşünürler, savruk yaşarlar. Yani kendilerinden
geçerler ve haberleri dahi olmaz, kendilerini kaybederler. İşte bu ayet bu ana
fikre bir işaret, bir atıf.
Sure insanın servet, ilerleme,
gösteriş, güç, iktidar ve büyüklük tutkusunun insanoğlunun başına hangi
belaları tebelleş ettiğinin en güzel ifadeleriyle, en beliğ ve edebi
ifadeleriyle dolu. Gerçekten ben bu surede karşılaştığım bu konularda ki beliğ
ve edebi ifadeler kadar yoğunluğa başka surelerde çok az karşılaştım. Onun için
bu sure insanın dünyaya, insanın insana, insanın Allah’a karşı duruşunda
koordinatları belirleyen, ölçüleri veren, istikamet açısını çok iyi ayarlayan
surelerden biri.
İlerleme mitini put haline
getirmiş modern insanın yürek fotoğrafını bu kadar güzel çizen bir cümle
kurulabilir mi? Dinleyin, bakın şu cümleye; in fiy sudurihim illâ
kibrun mahüm Bi baliğiyh (56) evet, ilerleme mitini put haline
getiren modern insanın durumunu bundan daha güzel hiçbir cümle ifade edemez. in fiy
sudurihim illâ kibrun mahüm Bi baliğiyh onların içinde hiçbir zaman erişip
tatmin olamayacakları bir büyüklenme tutkusu vardır. Hiçbir zaman erişip tatmin
olamayacakları. Büyüklenme tutkusu. Daha büyük olsun. Daha büyüğünü verirsiniz,
yetmez. Daha büyük olsun? Daha büyüğünü verirsiniz, yetmez daha büyük olsun.
İster, uğruna ömrünü koyar, istediğini elde eder, hiçbir şey elde etmemiş gibi
davranır.
Onun için insanın dünyaya olan bu
körü körüne aşkını, büyüklük tutkusunu, ilerleme mitini, ki modern paradigmanın
dibinde, temelinde yatan mitoloji bu. İlerleme ve buna esir olmuş, köle olmuş,
dolayısıyla eşyanın sahibi değil, eşyanın kendisine sahip olduğu bir nesne
haline dönmüş insan tipinin bundan güzel tarifimi olur.
Asla erişemeyeceği. Çünkü tatmin
olmuyor, tatmin yok. Onun içinde istiyor, uğruna ömrünü harcıyor, elde ediyor,
yine tatmin olmuyor. Neden? Çünkü insan dünya ile tatmin olamaz. Çünkü insan
kendinden daha küçük değerlerle tatmin olamaz. İnsan sadece Allah ile tatmin
olur. Sadece cennet ile tatmin olur. Onun içinde;
Ya eyyetühen
Nefsül Mutmainneh. (Fecr/27) ey
tatmin olmuş insan, Allah’ın rızasına ererek tatmin olmuş insan, Fedhuliy fiy 'ıbadİY. Vedhuliy cennetİY
(Fecr/29-30) gir kullarımın arasına. Yani küçük şeylerle tatmin olmayı bir
kenara bırakıp, büyük, çok büyük ödülle, yani Allah rızasıyla tatmin olan
kullarımın arasına gir. Onların arasına girersen cennete girmiş olursun. Gir
cennetime. İşte bu, onun için bir insana ne kadar değerlisin diye sormak
yerine, ne ile tatmin oluyorsun diye sorun oradan anlarsınız.
Bu aklın
hangi duvara toslayacağı yine bu surede dile getirilmiş, Sünnetullah olarak
ilan edilmiş 85. ayette. En çürümüş ortamlarda dahi diri bir imanın varlığının
hikayesi anlatılır bu surede. Bu sureye adını veren Mü’min, bir meçhul
Mü’mindir. Firavunun sarayında imanını o güne kadar açıklamamış, yerini ve
zamanını beklemiş, tam yeri ve zamanı geldiğinde gözünü kırpmadan imanını
açıklamış ve Firavunun Musa’ya karşı girişeceği komploların önüne göğsünü
germiş bir meçhul Mü’min den söz eder Kur’an. 28 – 45. ayetlerinde O Mü’minin
kıssası anlatılır. Sureye adını veren de o Mü’mindir.
Aslında bu
bir semboldür, bu bir simgedir, kolektif bir Mü’mindir o. O sadece o anda olan
biri değildir. Onun için adı yok, sanı yok, kimliğine ilişkin hiçbir bilgi yok.
Sadece tavır, davranış ve eylemine ilişkin bilgi var. Bu ne demektir? Bu tavrı
bu davranışı gösteren tüm zamanlarda ki herkes o Mü’mindir. Onun içinde burada
böyle bir yiğit olmanın, böyle bir davranış sergilemenin Allah katında ki büyük
değeri, Allah katında ki takdiri dile getirilir.
Bu girişten
sonra suremizin tefsirine girebiliriz.
Rahman, Rahiym Allah adına.
1-) Haa, Miiiym;
Ha,
Miiim! (A. Hulusi)
01 - Hâ
Mîm. (Elmalı)
Haa, Miiiym hurufu mukadda
bildiğiniz gibi. Daha önce defaatle işlediğim için ayrıntısıyla durmayacağım.
Bu heca harfleri, başında geldiği surenin adı olduğu yorumu yapılmış. 35. farklı
yorum yapılmış bu mukaddaat harfleri konusunda. Ama Kur’an da başında mukaddaat
harfleri bulunan surelerin hemen hepsi, ki 3 ü dolaylı diğerlerinin tamamı
dolaysız vahye atıfla giren surelerdir. Burada olduğu gibi.
Tenziylül Kitabi minAllâhil 'Aziyzil 'Aliym (2) bakınız hemen mukaddat harflerinden sonra vahye
atıfla girdi sure. Bu ilahi kelamın indirilişi yüceler yücesi, her şeyi bilen
Allah katındandır. Onun içinde mukaddaat harfleri işlev olarak şu manaya gelir
denilmiş; Allah yüce manaları, aşkın manaları, ilahi kelamı, insanoğlunun
konuştuğu bu harflerden oluşmuş kelimelerin içine, kalbine indirdi. Onun için
ilahi kelam kendini, beşeri bir dilin içinde ifşa etti. Dolayısıyla bu mana
zaten içinde mündemiç. Ama ondan öte manalar verenler, yorumlar yapanlar da
olmuş. Benim en hoşuma giden Hz. Ebu Bekir’in yorumu. “Her kitabın bir sırrı
vardır, Kur’an ın sırrıda bu
harflerdir.” Der.
7 surelik Ha
miiim ailesinin ilk suresidir bu. Bundan sonra 6 sure daha Haa miiim ile başlar ki bu 7 sure bir
ailedir. Nüzul ve tedvin bu surelerde birbirlerine denk düşer. Yani bu 7 sure
boyunca mushafta ki tedvin sırasıyla iniş sıralaması aynıdır. Burada birbiri
ile çakışmıştır. Bu kadar açıklamayı yeterli bulup devamına geçelim;
2-) Tenziylül Kitabi minAllâhil 'Aziyzil 'Aliym;
O
BİLGİ'nin (Hakikat ve Sünnetullâh hakkında) tenzîli (tafsile indirme), Aziyz ve Aliym olan Allâh'tandır! (A. Hulusi)
02 - İndirilişi
bu kitabın Allah dan, o azîz, alîm. (Elmalı)
Tenziylül Kitabi minAllâhil 'Aziyzil 'Aliym
biraz önce manalandırdım, aziz bir ayet. El Aziyz ve El Aliym isimleriyle
bitiyorsa genellikle bize şunu söyler. Bu konuda, bu ayetin sizi uyardığı
konuda, size haber verdiği konuda ihtiyacı olan Allah değil, ihtiyacı olan
sizsiniz. Genellikle Aziyz isimleriyle, El Aziyz isimleriyle biten Allah’a bu
isimle atıf yapılan ayetlerin başında anlatılan hadiseye ilişkin yan anlam
budur. Çünkü Aziyz; yüce, ihtiyacı olmayan, muhtaç olmayan, ulular ulusu,
yüceler yücesi. Bu; ey insanoğlu Allah bu ilahi kelamı kendi ihtiyacından
dolayı indirmedi, senin için indirdi, senin iyiliğin için indirdi anlamına
gelir.
El Aliym; Bu da yine El Aziyz’i
destekleyen bir isim. Sizin kılavuzsuz ne durumlara düşeceğinizi çok iyi
biliyordu. Bu hayat yolculuğunda eğer kılavuzunuz olmazsa nerelere konacağınızı
çok iyi biliyordu. Yani sizi arı olup bal yapmanız için kılavuzluk yaptı. Eğer
ilahi kelam ile kılavuzluk yapmasaydı sinek olup nereleri kirleteceğinizi, ya
da hangi çöplüklere konacağınızı iyi biliyordu.
Onun için çiçekleri gösterdi
size, mikroplardan kaçındırdı sizi, hastalıklardan sakındırdı sizi gülleri
gösterdi size. Topladıklarınızla bal yapan bir arı olun, ayaklarınızla oradan
oraya mikrop taşımayın diye sineklikten arılığa terfi eden bir ahlaki yapıyı
işte böyle inşa etti. İnsanoğlunu bildiği için. Yoksa gönül kanatlıdır, zar
kanatlıdır. Ama çiçeğe mi konar, pisliğe mi konar o da gönlün rotasına
bağlıdır. Gönlün burnunun koku alma kapasitesine bağlıdır. Gönlün eşyayı tanıma
kapasitesine bağlıdır. Yani aklın, yani tasavvurun, yani bilincin eşyayı
algılamasına bağlıdır.
Onun için gönül zar kanatlıdır.,
uçar ve konar. Rabbimiz ona rota çizmeseydi eğer, veya rabbimizin çizdiği
rotayı görmezden gelseydi ne hale döneceğini işte biraz önce ki verdiğim sinek
ve arı misalinden yola çıkarak anlayabiliriz.
Devam ediyor B sayfasına geçiniz.
147. videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder