23 Mayıs 2013 Perşembe

İslamoğlu Tef. Ders. MÜ’MİN (66 - 74) (149-D)



C sayfasından devam

66-) Kul inniy nühiytü en a'budelleziyne ted'une min dûnillâhi lemma caeniyel beyyinatü min Rabbiy ve ümirtü en üslime liRabbil 'alemiyn;

De ki: "Rabbimden bana deliller geldiğinde, Allâh dûnunda sizin yöneldiklerinize tapınmaktan yasaklandım ve Rabb-ül âlemîn'e teslim olmakla hükmolundum." (A. Hulusi)

66 - De ki: bana rabbimden beyyineler geldiği vakit ben o sizin Allah dan başka yalvardıklarınıza ibâdet etmekten katiyen nehy edildim de emr olundum ki Müslim olayım o rabbülâlemîn e. (Elmalı)


Kul inniy nühiytü en a'budelleziyne ted'une min dûnillâhi lemma caeniyel beyyinatü min Rabbiy biraz uzun bir metin okudum, ancak buraya kadar okumam gerekiyordu, De ki elbet ben, hele de rabbimden bana hakikatin apaçık delilleri, beyyinat, ulaşmışken Allah’tan başka yalvarıp yakardıklarınıza kulluk etmekten şiddetle nehy olunmuşum.

Kişiyi kafir yapan şey kendisine ulaşan açık davete ısrarla karşı durmasıdır. Davet ulaşacak ve ısrarla o daveti reddedecek. İşte kişiyi kafir yapan şey budur.

ve ümirtü en üslime liRabbil 'alemiyn ve ben kendimi alemlerin rabbine teslim etmekle emr olundum. Burada görüyorsunuz değil mi Kur’an dostları, en üslime; fiil, meçhul fiil olarak gelmiş, edilgen fiil. İslam bir eylemdir, bir isim değildir. Kuru bir ad değildir, bir eylemdir. Teslimiyet eylemi İslam’ın ta kendisidir. Müslüman’ın esas duruşu teslimiyettir.


67-) "HU"velleziy halekaküm min türabin sümme min nutfetin sümme min 'alekatin sümme yuhricüküm tıflen sümme liteblüğu eşüddeküm sümme litekûnu şüyuha* ve minküm men yüteveffa min kablü ve liteblüğu ecelen müsemmen ve lealleküm ta'kılun;

"HÛ", odur ki; sizi bir topraktan, sonra bir spermden, sonra bir alakadan (embriyo) yarattı... Sonra sizi bir çocuk olarak çıkardı; sonra olgunluğa ulaşmanız, sonra yaşlılığı yaşamanız için ömür verdi... Sizden kimi de daha önce vefat ettiriliyor... (Bunların oluşu) takdir edilen süreye ulaşmanız ve aklınızı kullanmanız içindir. (A. Hulusi)

67 - O odur ki sizi bir topraktan yarattı, sonra bir nufteden, sonra bir alakadan, sonra sizi bir bebek olarak çıkarıyor, sonra kuvvetiniz çağına iresiniz diye büyütüyor, sonra da ihtiyar olasınız diye, içinizden kimi de daha evvel vefat ettirilir, hem de müsemmâ bir ecele iresiniz diye, bir de gerek ki akıl edesiniz. (Elmalı)


"HU"velleziy halekaküm min türabin sümme min nutfetin sümme min 'alekah sizi önce toprak türünden, toprak türünden diye çevirişim Türabin sözcüğünün belirsizliğinden dolayı. Tenvin, ona tür anlamı da katar. Cins, nev anlamı. Toprak türünden. Sonra bir damlacık hayat suyundan, sonra da döllenmiş yumurta hücresinden yaratan O dur.

İnsanın topraktan yaratılışına ilişkin birçok ayet yer alır Kur’an da, farklı farklı ifadelerle de gelir. Min Türabin, min dıynin (23/12), çamurdan. Min hamein nesnun (15/33) konsantre çamurdan. min tıynin lazib (37/11) süzülmüş çamurdan. min salsalin kelfahhar. (55/14) kurutulmuş, pişirilmiş çamurdan. Yani hepsi de aynı noktaya varır. Neden toprak, hem elementer kökenine işaret eder bu? çünkü insan elementer olarak topraktan gelmiştir. Onun içindir ki toprakta ne kadar element varsa aynı sayıda element insanda da vardır. Bu ilginçtir. Sanırım 155 – 155 yanlış hatırlamıyorsam.

İkincisi insanın biyolojik büyüme süreci de topraktandır. İster karbon hidrat, ister mineral ister vitamin, ister protein. Protein dolaylı, hayvani ama hayvanların hepsi de yine topraktan. Dolayısıyla neden besleniyor olursanız olun topraktan beslenirsiniz.

Üçüncüsü de embriyolojik süreç, anne karnında ki büyüme süreci. Yine topraktan.

sümme yuhricüküm tıfle ama şunu söyleyeyim ki bu gibi insanın elementer kökenini hatırlatan ayetler genel olarak geldiklerinde bir şeye işaret ederler. Basit bir unsurdan, ne kadar muhteşem ve karmaşık bir şah eserin elde edildiğine dikkat çekmek ve Allah’ın büyüklüğüne, yaratışında ki ihtişama dikkat çekmek ve insana da haddini bil, seni böylesine basit bir unsurdan alıp ta böyle şah eser yapan Allah’a karşı küstahlaşma mesajıdır bu.

sümme yuhricüküm tıflen sonra bebek olarak meydana gelmenizi dilemiştir. sümme liteblüğu eşüddeküm sümme litekûnu şüyuhan sonra olgunluk çağına erişmenizle ardından da yaşlanmanız için yasa koyuştur. ve minküm men yüteveffa min kablü ve liteblüğu ecelen müsemmen ve lealleküm ta'kılun ne ki, kiminize ölüm erken tattırılır, kiminize de sonu yasa ile belirlenmiş ecelen müsemma. Buna daima verdiğim karşılık budur; Sonu yasa ile belirlenmiş bir süreye ulaşmanız için zaman tanınır ki, belki aklınızı başınıza alırsınız diye.

Zuhruf/42. ayeti Kur’an da ölümle ilgili geçen tüm ayetlerin kendi ışığında anlaşılması zorunlu olan bir ayettir. Unutmayalım o ayet; ölüm, mevt ve Allah’ın ruhu alması teveffiyi ikili bir şekilde dile getirir. Yani ölüm kendi gelir, Allah ruhu alır. Ölüm kendi gelir. Nasıl gelir? Allah ölümün yasalarını koymuştur. O yasalara göre gelir. Fakat o gelince Allah’ın bir emaneti vardır, o emanetini alır. İşte teveffi çekip almak kökünden. Onun için Allah’a nispet edilmiştir. Zuhruf/42. de. Şimdilik bu kadar giriyorum sadece. Ki ilgili ayet tefsir edilirken açıklanmıştı.

Esasen müsemma; insanı hayata bağlayan yasalar anlamına gelir ki bu ecelin müsemma. İsimlendirilmiş ecel. Ya da standartlaştırılmış ecel. Adı konulmuş ecel manası da verebiliriz. İnsanı hayata bağlayan yasalara tekabül eder.

Hücrenin yaşlanması hücrenin kaderidir. Allah bu kaderi koymuştur hücreye. Onun için hücre kendini her yenileyişte bir unsurunu kaybeder. Yani her kendini yenileyişte ömründen bir şey düşer. Hücrenin içinde  histam denilen bir sistem var. Adeta hücrenin kendi tarihi, kendi kaderi. Hücre mutlaka ölümlüdür. Kaderi böyledir. O nedenle insana dıştan hiçbir hastalık arız olmasa hücre kendi kendini yok eder. yani mutlaka ölüme planlanmıştır. Onun için ecelin müsemmayı hücrenin içine yerleştirilmiş, hücrenin ana belleğine hafızasına yerleştirilmiş, yazılmış olan ölüme ayarlı süreci de diyebiliriz.

Her yenileyişte ömrü azalıyor, sonunda dışardan hiçbir şey arız olmasa dahi ölüm mukadder oluyor. Bir daha üreyemiyor, çoğalamıyor, ölüyor. İşte ölümün ve hayatın yasasını Allah böyle koyar. Ki devamı da bunu getiriyor zaten.


68-) "HU"velleziy yuhyiy ve yümiyt* feizâ kadâ emran feinnema yekulü lehu kün feyekûn;

"HÛ" odur ki; diriltir ve öldürür! Hüküm verdiğinde yalnızca "Ol" der (olmasını irade eder); o, olur! (A. Hulusi)

68 - O odur ki hem diriltir, hem öldürür, hasılı o bir emri istediği vakit ona sâde «ol!» der oluverir. (Elmalı)


"HU"velleziy yuhyiy ve yümiyt hayatı ve ölümü yaratan O dur. Hayatın ve ölümün yasasını koyan O dur. feizâ kadâ emran feinnema yekulü lehu kün feyekûn ve O bir işin olmasını hükmettiğinde ona sadece “ol” demesi yeter. O da hemen oluverir. Allah’ın yaratmada ki üstün gücüne dikkatimizi çekiyor bu ifade.


69-) Elem tera ilelleziyne yücadilune fiy âyâtillâh* enna yusrefun;

Allâh'ın işaretlerinde mücadele eden kimseleri görmedin mi? Nasıl da (Hak'tan) döndürülüyorlar? (A. Hulusi)

69 - Bakmaz mısın şimdi o Allahın âyetlerinde mücadeleye kalkanlara nereden döndürülüyorlar? (Elmalı)


Elem tera ilelleziyne yücadilune fiy âyâtillâh* enna yusrefun baksana Allah’ın ayetleri hakkında ileri geri konuşup polemik yapan şu tiplere. Tasavvurları kendilerini hakikaten nasıl da uzaklaştırıyor. Yani tabii ki gerçekten uzaklaştırıyor. Vahiyden uzaklaştırıyor, Allah’tan uzaklaştırıyor. Hepsinden öte kendisinden uzaklaştırıyor, kendi uzağına düşüyor, kendini bilemiyor. Kendini bilemeyince rabbini bilemiyor kendi ile kavgalı hale geliyor. Onun için tasavvurları kendilerini hakikatten uzaklaştırıyor böylelerini.


70-) Elleziyne kezzebu Bil Kitabi ve Bima erselna Bihi RusüleNA* fesevfe ya'lemun;

Onlar ki hakikatlerinin BİLGİsini ve Rasûllerimiz olarak irsâl ettiklerimizi yalanladılar! Yakında bilecekler! (A. Hulusi)

70 - Kitaba ve Resullerimizi gönderdiğimiz şeylere yalan diyenler artık ileride bilecekler. (Elmalı)


Elleziyne kezzebu Bil Kitabi ve Bima erselna Bihi RusüleNA onlar bu ilahi kelamı ve elçilerimize daha önce gönderdiğimiz mesajları yalanlayan tipler. fesevfe ya'lemun fakat bir gün gelecek, zamanı gelince ne dehşet bir suç işlediklerinin veya ne büyük bir fırsatı teptiklerini öğrenecekler, bilecekler.


71-) İzil ağlâlü fiy a'nakıhim vesselasil* yüshabun;

O vakit onların boyunlarında (beşeriyetlerinden kalma) bağlar (şartlanmaları ve değer yargıları) ve zincirler (zincirleme bağlılıklarla), sürüklenirler! (A. Hulusi)

71 - O vakit ki tomruklar boyunlarında ve zincirler sürüklenecekler. (Elmalı)


İzil ağlâlü fiy a'nakıhim vesselasil* yüshabun işte o zaman var ya, o zaman kendi boyunlarına geçirdikleri tasmalar ve ellerine taktıkları kelepçelerle yürek dağlayan bir umutsuzluğun gayyasına yuvarlanacaklar, sürüklenecekler.


72-) Fiyl hamiymi sümme fiyn nari yüscerun;

Hamim'de (kaynar suyun - yakan fikirlerin içinde)... Sonra Nâr'da (ateşte - radyasyon okyanusunda) yakılırlar! (A. Hulusi)

72 - Hamîmde, sonra ateşte kaynatılacaklar. (Elmalı)


Fiyl hamiym onu da okuyayım da beraber olsun. Çünkü mutlaka birlikte vermek lazım müteakip ayetin ilk kelimesi. Fiyl hamiym burada ki hamiym; yürek dağlayıcı bir yangın. Aslında yürek yangını, iç yangını. Hani bir insan kendini hayata bağlayan her şeyini bir anda kaybeder ya. Mesela Allah korusun tüm çocuklarını ve eşini aynı anda, aynı kazada gözünün önünde kaybeden bir insanı düşünün. Hiçbir şeyi kalmamış. Bu insanın içinde ki yangını düşünün. Bu insanın parmağına kibrit yaksanız hisseder mi? Öyle bir iç yangını ki ölüm daha güzeldi dedirtecek böylesine ağır acılar var. Şimdi bu insan aslında zaten ölümlü şeyleri kaybetti. Yani bir gün kaybedilecek şeyler bunlar, bunu biliyor ve hatta eğer ahirete inanıyorsanız bir gün geri kavuşacağı şey.

Ya bir de hiçbir şeyin kendisine yarar sağlamadığı o büyük güne geldi ve o gün; sen Allah’ı kaybettin dediler. Rabbine dünyada olan biganeliği, küstahlığı yüzünden Allah’ın üstünü çizdiği birini düşünün. Böyle birinin o anda içine düşen yürek yangınını hangi metreyle, hangi ateş metre ile, hangi birimle ölçersiniz. Evet, işte bu yangının bir tür tarifi ve tavsifi.

sümme fiyn nari yüscerun sonunda ateşi azdıran bir yakıta dönecekler. İlginç, yüscerun. Ateşin nesnesi demektir. Yani ateşin alevini çok kışkırtan yakıt. Vahiy insanı hayatın öznesi yapar. Bunun zınnında şöyle bir nükte var. Vahiy insanı hayatın öznesi yapar. İnsan hayatın nesnesi olursa eğer, yani hayat atının üstünde bir süvari değil, hayatın altında bir at olursa, hayat insanı eline geçirir ona hükmetmeye başlarsa, ipini insan hayata verirse o zaman nesneleşir ve nesne muamelesi görür. Ahirette de böyle bir insan ateşin nesnesi muamelesi görecektir. Yani madem yer yüzünde özne olman gerekirken, vahiy ile inşa olmuş bir özne olmak yerine, malın servetin, paranın, şöhretin nesnesi oldu, hadi şimdi de ateşin nesnesi ol denilecek nüktesi var burada.


73-) Sümme kıyle lehüm eyne ma küntüm tüşrikûn;

Sonra onlara denildi ki: "Nerede şirk koştuğunuz şeyler..." (A. Hulusi)

73 - Sonra denecek onlara: nerede o şirk koştuklarınız? (Elmalı)


Sümme kıyle lehüm eyne ma küntüm tüşrikûn devam edelim;


74-) Min dûnillâh* kalu dallu anna bel lem nekün ned'u min kablü şey'a* kezâlike yudıllullahul kâfiriyn;

"Allâh dûnunda!" Dediler ki: "Bizden kayboldular... Hayır, zaten biz daha önce, olmayan şeye yönelmişiz!"... Allâh, hakikat bilgisini inkâr edenleri böylece saptırır. (A. Hulusi)

74 - Allahın berisinden? Diyecekler ki onlar bizden gaip oldular daha doğrusu biz bundan evvel bir şey'e ibâdet eder değilmişiz, işte Allah kâfirleri böyle şaşkın eder. (Elmalı)


Sümme kıyle lehüm eyne ma küntüm tüşrikûne, Min dûnillâh ve onlara sorulacak hani nerede Allah’ı bırakıp ta ilahlık yakıştırdığınız o varlıklar? kalu dallu anna bel lem nekün ned'u min kablü şey'a onlar şöyle cevap verecekler; Şimdi onlar bizi terk edip gittiler, bizi terk ettiler. İşin doğrusu daha önceden biz sanki hiçbir şeye yalvarmamışız. Yani aslında doğrusunu söylemek gerekirse yalvarıyoruz zannettiğimiz şeyler meğer yokmuş gerçekte.

kezâlike yudıllullahul kâfiriyn işte Allah inkar edenleri böyle şaşırtır. Hakikati inkar edenleri böyle şaşırtır.

Devam ediyor E sayfasına geçiniz.
149. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder