C sayfasından devam
66-) Kul inniy nühiytü en a'budelleziyne
ted'une min dûnillâhi lemma caeniyel beyyinatü min Rabbiy ve ümirtü en üslime
liRabbil 'alemiyn;
De ki:
"Rabbimden bana deliller geldiğinde, Allâh dûnunda sizin yöneldiklerinize
tapınmaktan yasaklandım ve Rabb-ül âlemîn'e teslim olmakla hükmolundum."
(A. Hulusi)
66 - De
ki: bana rabbimden beyyineler geldiği vakit ben o sizin Allah dan başka
yalvardıklarınıza ibâdet etmekten katiyen nehy edildim de emr olundum ki Müslim
olayım o rabbülâlemîn e. (Elmalı)
Kul inniy nühiytü en a'budelleziyne ted'une min
dûnillâhi lemma caeniyel beyyinatü min Rabbiy biraz uzun bir metin
okudum, ancak buraya kadar okumam gerekiyordu, De ki elbet ben, hele de
rabbimden bana hakikatin apaçık delilleri, beyyinat, ulaşmışken Allah’tan başka
yalvarıp yakardıklarınıza kulluk etmekten şiddetle nehy olunmuşum.
Kişiyi kafir yapan şey kendisine
ulaşan açık davete ısrarla karşı durmasıdır. Davet ulaşacak ve ısrarla o daveti
reddedecek. İşte kişiyi kafir yapan şey budur.
ve ümirtü en üslime liRabbil 'alemiyn
ve ben kendimi alemlerin rabbine teslim etmekle emr olundum. Burada
görüyorsunuz değil mi Kur’an dostları, en
üslime; fiil, meçhul fiil olarak gelmiş, edilgen fiil. İslam bir eylemdir,
bir isim değildir. Kuru bir ad değildir, bir eylemdir. Teslimiyet eylemi
İslam’ın ta kendisidir. Müslüman’ın esas duruşu teslimiyettir.
67-) "HU"velleziy halekaküm min
türabin sümme min nutfetin sümme min 'alekatin sümme yuhricüküm tıflen sümme
liteblüğu eşüddeküm sümme litekûnu şüyuha* ve minküm men yüteveffa min kablü ve
liteblüğu ecelen müsemmen ve lealleküm ta'kılun;
"HÛ",
odur ki; sizi bir topraktan, sonra bir spermden, sonra bir alakadan (embriyo) yarattı... Sonra
sizi bir çocuk olarak çıkardı; sonra olgunluğa ulaşmanız, sonra yaşlılığı
yaşamanız için ömür verdi... Sizden kimi de daha önce vefat ettiriliyor... (Bunların oluşu) takdir
edilen süreye ulaşmanız ve aklınızı kullanmanız içindir. (A. Hulusi)
67 - O
odur ki sizi bir topraktan yarattı, sonra bir nufteden, sonra bir alakadan,
sonra sizi bir bebek olarak çıkarıyor, sonra kuvvetiniz çağına iresiniz diye
büyütüyor, sonra da ihtiyar olasınız diye, içinizden kimi de daha evvel vefat
ettirilir, hem de müsemmâ bir ecele iresiniz diye, bir de gerek ki akıl
edesiniz. (Elmalı)
"HU"velleziy halekaküm min türabin
sümme min nutfetin sümme min 'alekah sizi önce toprak türünden,
toprak türünden diye çevirişim Türabin sözcüğünün belirsizliğinden dolayı.
Tenvin, ona tür anlamı da katar. Cins, nev anlamı. Toprak türünden. Sonra bir
damlacık hayat suyundan, sonra da döllenmiş yumurta hücresinden yaratan O dur.
İnsanın topraktan yaratılışına
ilişkin birçok ayet yer alır Kur’an da, farklı farklı ifadelerle de gelir. Min
Türabin, min dıynin (23/12),
çamurdan. Min hamein nesnun (15/33)
konsantre çamurdan. min
tıynin lazib (37/11) süzülmüş çamurdan. min salsalin kelfahhar. (55/14) kurutulmuş, pişirilmiş çamurdan.
Yani hepsi de aynı noktaya varır. Neden toprak, hem elementer kökenine işaret
eder bu? çünkü insan elementer olarak topraktan gelmiştir. Onun içindir ki
toprakta ne kadar element varsa aynı sayıda element insanda da vardır. Bu
ilginçtir. Sanırım 155 – 155 yanlış hatırlamıyorsam.
İkincisi
insanın biyolojik büyüme süreci de topraktandır. İster karbon hidrat, ister
mineral ister vitamin, ister protein. Protein dolaylı, hayvani ama hayvanların
hepsi de yine topraktan. Dolayısıyla neden besleniyor olursanız olun topraktan
beslenirsiniz.
Üçüncüsü de
embriyolojik süreç, anne karnında ki büyüme süreci. Yine topraktan.
sümme yuhricüküm tıfle ama şunu
söyleyeyim ki bu gibi insanın elementer kökenini hatırlatan ayetler genel
olarak geldiklerinde bir şeye işaret ederler. Basit bir unsurdan, ne kadar
muhteşem ve karmaşık bir şah eserin elde edildiğine dikkat çekmek ve Allah’ın
büyüklüğüne, yaratışında ki ihtişama dikkat çekmek ve insana da haddini bil,
seni böylesine basit bir unsurdan alıp ta böyle şah eser yapan Allah’a karşı
küstahlaşma mesajıdır bu.
sümme yuhricüküm tıflen sonra bebek
olarak meydana gelmenizi dilemiştir. sümme liteblüğu eşüddeküm sümme litekûnu şüyuhan
sonra olgunluk çağına erişmenizle ardından da yaşlanmanız için yasa koyuştur. ve minküm men
yüteveffa min kablü ve liteblüğu ecelen müsemmen ve lealleküm ta'kılun
ne ki, kiminize ölüm erken tattırılır, kiminize de sonu yasa ile belirlenmiş
ecelen müsemma. Buna daima verdiğim karşılık budur; Sonu yasa ile belirlenmiş
bir süreye ulaşmanız için zaman tanınır ki, belki aklınızı başınıza alırsınız
diye.
Zuhruf/42. ayeti Kur’an da ölümle
ilgili geçen tüm ayetlerin kendi ışığında anlaşılması zorunlu olan bir ayettir.
Unutmayalım o ayet; ölüm, mevt ve Allah’ın ruhu alması teveffiyi ikili bir
şekilde dile getirir. Yani ölüm kendi gelir, Allah ruhu alır. Ölüm kendi gelir.
Nasıl gelir? Allah ölümün yasalarını koymuştur. O yasalara göre gelir. Fakat o
gelince Allah’ın bir emaneti vardır, o emanetini alır. İşte teveffi çekip almak
kökünden. Onun için Allah’a nispet edilmiştir. Zuhruf/42. de. Şimdilik bu kadar
giriyorum sadece. Ki ilgili ayet tefsir edilirken açıklanmıştı.
Esasen müsemma; insanı hayata
bağlayan yasalar anlamına gelir ki bu ecelin
müsemma. İsimlendirilmiş ecel. Ya da standartlaştırılmış ecel. Adı konulmuş
ecel manası da verebiliriz. İnsanı hayata bağlayan yasalara tekabül eder.
Hücrenin yaşlanması hücrenin
kaderidir. Allah bu kaderi koymuştur hücreye. Onun için hücre kendini her
yenileyişte bir unsurunu kaybeder. Yani her kendini yenileyişte ömründen bir
şey düşer. Hücrenin içinde histam
denilen bir sistem var. Adeta hücrenin kendi tarihi, kendi kaderi. Hücre
mutlaka ölümlüdür. Kaderi böyledir. O nedenle insana dıştan hiçbir hastalık
arız olmasa hücre kendi kendini yok eder. yani mutlaka ölüme planlanmıştır.
Onun için ecelin müsemmayı hücrenin içine yerleştirilmiş, hücrenin ana
belleğine hafızasına yerleştirilmiş, yazılmış olan ölüme ayarlı süreci de
diyebiliriz.
Her yenileyişte ömrü azalıyor,
sonunda dışardan hiçbir şey arız olmasa dahi ölüm mukadder oluyor. Bir daha
üreyemiyor, çoğalamıyor, ölüyor. İşte ölümün ve hayatın yasasını Allah böyle
koyar. Ki devamı da bunu getiriyor zaten.
68-) "HU"velleziy yuhyiy ve yümiyt*
feizâ kadâ emran feinnema yekulü lehu kün feyekûn;
"HÛ"
odur ki; diriltir ve öldürür! Hüküm verdiğinde yalnızca "Ol" der (olmasını irade eder); o,
olur! (A. Hulusi)
68 - O
odur ki hem diriltir, hem öldürür, hasılı o bir emri istediği vakit ona sâde
«ol!» der oluverir. (Elmalı)
"HU"velleziy yuhyiy ve yümiyt
hayatı ve ölümü yaratan O dur. Hayatın ve ölümün yasasını koyan O dur. feizâ kadâ emran
feinnema yekulü lehu kün feyekûn ve O bir işin olmasını
hükmettiğinde ona sadece “ol” demesi yeter. O da hemen oluverir. Allah’ın
yaratmada ki üstün gücüne dikkatimizi çekiyor bu ifade.
69-) Elem tera ilelleziyne yücadilune fiy
âyâtillâh* enna yusrefun;
Allâh'ın
işaretlerinde mücadele eden kimseleri görmedin mi? Nasıl da (Hak'tan) döndürülüyorlar?
(A. Hulusi)
69 - Bakmaz
mısın şimdi o Allahın âyetlerinde mücadeleye kalkanlara nereden
döndürülüyorlar? (Elmalı)
Elem tera ilelleziyne yücadilune fiy âyâtillâh*
enna yusrefun baksana Allah’ın ayetleri hakkında ileri geri konuşup
polemik yapan şu tiplere. Tasavvurları kendilerini hakikaten nasıl da
uzaklaştırıyor. Yani tabii ki gerçekten uzaklaştırıyor. Vahiyden
uzaklaştırıyor, Allah’tan uzaklaştırıyor. Hepsinden öte kendisinden
uzaklaştırıyor, kendi uzağına düşüyor, kendini bilemiyor. Kendini bilemeyince
rabbini bilemiyor kendi ile kavgalı hale geliyor. Onun için tasavvurları
kendilerini hakikatten uzaklaştırıyor böylelerini.
70-) Elleziyne kezzebu Bil Kitabi ve Bima
erselna Bihi RusüleNA* fesevfe ya'lemun;
Onlar
ki hakikatlerinin BİLGİsini ve Rasûllerimiz olarak irsâl ettiklerimizi
yalanladılar! Yakında bilecekler! (A. Hulusi)
70 - Kitaba
ve Resullerimizi gönderdiğimiz şeylere yalan diyenler artık ileride bilecekler.
(Elmalı)
Elleziyne kezzebu Bil Kitabi ve Bima erselna
Bihi RusüleNA onlar bu ilahi kelamı ve elçilerimize daha önce
gönderdiğimiz mesajları yalanlayan tipler. fesevfe ya'lemun fakat bir gün gelecek, zamanı
gelince ne dehşet bir suç işlediklerinin veya ne büyük bir fırsatı teptiklerini
öğrenecekler, bilecekler.
71-) İzil ağlâlü fiy a'nakıhim vesselasil*
yüshabun;
O vakit
onların boyunlarında (beşeriyetlerinden kalma) bağlar (şartlanmaları ve
değer yargıları) ve zincirler (zincirleme bağlılıklarla),
sürüklenirler! (A. Hulusi)
71 - O
vakit ki tomruklar boyunlarında ve zincirler sürüklenecekler. (Elmalı)
İzil ağlâlü fiy a'nakıhim vesselasil* yüshabun
işte o zaman var ya, o zaman kendi boyunlarına geçirdikleri tasmalar ve
ellerine taktıkları kelepçelerle yürek dağlayan bir umutsuzluğun gayyasına
yuvarlanacaklar, sürüklenecekler.
72-) Fiyl hamiymi sümme fiyn nari yüscerun;
Hamim'de
(kaynar suyun - yakan fikirlerin içinde)... Sonra Nâr'da (ateşte -
radyasyon okyanusunda) yakılırlar! (A. Hulusi)
72 - Hamîmde,
sonra ateşte kaynatılacaklar. (Elmalı)
Fiyl hamiym onu da okuyayım da
beraber olsun. Çünkü mutlaka birlikte vermek lazım müteakip ayetin ilk
kelimesi. Fiyl
hamiym burada ki hamiym;
yürek dağlayıcı bir yangın. Aslında yürek yangını, iç yangını. Hani bir insan
kendini hayata bağlayan her şeyini bir anda kaybeder ya. Mesela Allah korusun
tüm çocuklarını ve eşini aynı anda, aynı kazada gözünün önünde kaybeden bir
insanı düşünün. Hiçbir şeyi kalmamış. Bu insanın içinde ki yangını düşünün. Bu
insanın parmağına kibrit yaksanız hisseder mi? Öyle bir iç yangını ki ölüm daha
güzeldi dedirtecek böylesine ağır acılar var. Şimdi bu insan aslında zaten
ölümlü şeyleri kaybetti. Yani bir gün kaybedilecek şeyler bunlar, bunu biliyor
ve hatta eğer ahirete inanıyorsanız bir gün geri kavuşacağı şey.
Ya bir de hiçbir şeyin kendisine
yarar sağlamadığı o büyük güne geldi ve o gün; sen Allah’ı kaybettin dediler.
Rabbine dünyada olan biganeliği, küstahlığı yüzünden Allah’ın üstünü çizdiği
birini düşünün. Böyle birinin o anda içine düşen yürek yangınını hangi
metreyle, hangi ateş metre ile, hangi birimle ölçersiniz. Evet, işte bu
yangının bir tür tarifi ve tavsifi.
sümme fiyn nari yüscerun sonunda
ateşi azdıran bir yakıta dönecekler. İlginç, yüscerun. Ateşin nesnesi demektir.
Yani ateşin alevini çok kışkırtan yakıt. Vahiy insanı hayatın öznesi yapar.
Bunun zınnında şöyle bir nükte var. Vahiy insanı hayatın öznesi yapar. İnsan
hayatın nesnesi olursa eğer, yani hayat atının üstünde bir süvari değil,
hayatın altında bir at olursa, hayat insanı eline geçirir ona hükmetmeye
başlarsa, ipini insan hayata verirse o zaman nesneleşir ve nesne muamelesi
görür. Ahirette de böyle bir insan ateşin nesnesi muamelesi görecektir. Yani
madem yer yüzünde özne olman gerekirken, vahiy ile inşa olmuş bir özne olmak
yerine, malın servetin, paranın, şöhretin nesnesi oldu, hadi şimdi de ateşin
nesnesi ol denilecek nüktesi var burada.
73-) Sümme kıyle lehüm eyne ma küntüm tüşrikûn;
Sonra
onlara denildi ki: "Nerede şirk koştuğunuz şeyler..." (A. Hulusi)
73 - Sonra
denecek onlara: nerede o şirk koştuklarınız? (Elmalı)
Sümme kıyle lehüm eyne ma küntüm tüşrikûn
devam edelim;
74-) Min dûnillâh* kalu dallu anna bel lem
nekün ned'u min kablü şey'a* kezâlike yudıllullahul kâfiriyn;
"Allâh
dûnunda!" Dediler ki: "Bizden kayboldular... Hayır, zaten biz daha
önce, olmayan şeye yönelmişiz!"... Allâh, hakikat bilgisini inkâr edenleri
böylece saptırır. (A. Hulusi)
74 - Allahın
berisinden? Diyecekler ki onlar bizden gaip oldular daha doğrusu biz bundan
evvel bir şey'e ibâdet eder değilmişiz, işte Allah kâfirleri böyle şaşkın eder.
(Elmalı)
Sümme
kıyle lehüm eyne ma küntüm tüşrikûne, Min dûnillâh ve onlara sorulacak hani nerede
Allah’ı bırakıp ta ilahlık yakıştırdığınız o varlıklar? kalu dallu anna bel lem nekün ned'u min kablü
şey'a onlar şöyle cevap verecekler; Şimdi onlar bizi terk edip
gittiler, bizi terk ettiler. İşin doğrusu daha önceden biz sanki hiçbir şeye
yalvarmamışız. Yani aslında doğrusunu söylemek gerekirse yalvarıyoruz
zannettiğimiz şeyler meğer yokmuş gerçekte.
kezâlike yudıllullahul kâfiriyn işte
Allah inkar edenleri böyle şaşırtır. Hakikati inkar edenleri böyle şaşırtır.
Devam ediyor E sayfasına geçiniz.
149.
videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder