B sayfasından devam
10-)
Ve ce'ale fiyha revasiye min fevkıha ve bareke fiyha ve kaddere fiyha akvâteha
fiy erbe'ati eyyam* sevaen lissailiyn;
Orada (arzda = bedende) fevkinde
sâbit dağlar (benlikler) oluşturdu, orada bereketler vücuda getirdi ve orada (istidatları itibarıyla)
isteyenler için eşit olmak üzere varlıklarının devamı için gereken azıklarını
dört süreçte ölçülendirdi. (A.Hulusi)
10 - Hem
ona üstünden ağır baskılar yaptı ve onda bereketler husule getirdi, ve onda
azıklarını takdir buyurdu, araştıranlar için bir düzeye dört gün içinde.
(Elmalı)
Ve
ce'ale fiyha revasiye min fevkıha ve
o arz üzerine sarsılmaz dağlar yerleştirdi. ve
bareke fiyha ve ona bereket bahşetti,
bolluk bahşetti. ve kaddere fiyha akvâteha
fiy erbe'ati eyyam* sevaen lissailiyn
ve oranın besinlerini ora sahiplerinden talep eden kimseler arasında eşit bir
biçimde takdir etti, paylaştırdı, verdi. Bütün bunlar 4 evrede gerçekleşti. fiy erbe'ati
eyyam cümlei muteriza olarak, tırnak
içi bir cümle olarak metnin içine yerleştirilmiş. Bütün bunlar 4 evrede
gerçekleştirildi. Bu 4 evre hemen yukarıdaki ayette ifade buyrulan 2 evreyi de
kapsar. Bu ikisi 4 evre eder. daha sonra 12. ayette gelecek iki evre ile
birlikte 6 evre eder ki, yererin ve göklerin yaratılışla 6 evreden söz eden bir
çok ayet mevcuttur Kur’an da.
Eşit
diye çevirdim ama bu eşitlik bizim beşeri eşitlik tanımımızla alakası olmayan
bir eşitlik. Beşeri ihtiyaç ve eşitlik kavramı tamamen sübjektif bir kavram.
İlahi adalete dayalı eşitlik, farklı bir eşitliktir ve ona gerçekten akıl sır
ermez. Bu anlamda Allah’ın kendi hesabıyla, o ilahi matematiği ile yaptığı
ilahi hesap, bizim bilmediğimiz, asla bilemeyeceğimiz, belki sonsuz değişken,
Üç. bin, beş bin, yüz bin, beş yüz bin, bir milyon değişkenin bir araya gelerek
hepsiyle çapraz ve paralel hesaplamalar sonucunda kim için ne hayırlıdır. Kim
için hangisi hayırlıdır, vermek mi vermemek mi, varsıllık mı yoksulluk mu bütün
bunları ilahi hesap ile hesaplayıp herkese o ilahi adaleti ile pay etmesi
kastediliyor. Yoksa her eşitliğin adalet olmadığını biz de şu insan aklımızla
biliyoruz.
Bazı
eşitlik hatta zulümdür. Eğer çok çalışanla hiç çalışmayana aynısını
veriyorsanız o zaman bu eşitlik adalet sayılamaz. Dolayısıyla rabbimizin burada
ki sevaen ile kastı ilahi adalette ki o paylaştırma sistemidir.
11-)
Sümmesteva ilesSemai ve hiye duhanün fekale leha ve lil Ardı'tiya tav'an ev
kerha* kaleta eteyna tai'ıyn;
Sonra
duhan (şekillenmemiş fıtrî benlik) hâlindeki semâya (bir
kısım Esmâ mânâlarını açığa çıkarmak suretiyle)
yerleşerek, ona (şuura) ve arza (bedene) dedi ki: "İsteyerek yahut zorunlu olarak gelin (Esmâ'mın gereğini açığa çıkarın) ikiniz!" İkisi dediler ki: "İsteyerek, itaat
ediciler olarak geldik!"(Esmâ
özellikleriyle oluşmuş bulunan beyinde semâ = düşünsel boyut ve arz = bedensel
organlar boyutu, ikisi de Esmâ özellikleri açığa çıkışına itaat edici oldu.) (A.Hulusi)
11 - Sonra
Semaya doğruldu da o bir dumanken ona ve Arza gelin, ikiniz de ister istemez,
dedi: geldik isteye isteye dediler. (Elmalı)
Sümmesteva
ilesSemai ve hiye duhanün dahası o
duman halinde olan göğü şekillendirdi, göğe yöneldi diye de çevirebiliriz. Göğü
hüküm ferma oldu, hükümranlığını göğe de geçirdi. Böyle ifade buyrulmasının
sebebi, özellikle vahyin ilk inkarcı muhataplarının nazarında göğün; Allah’ın
kudretine boyun eğmeyecek kadar büyük olduğu, tıpkı cinlerin Allah’ın
hükümranlığı dışında, onun sözünün geçmediği bir alan tasavvuru olduğu için,
işte cahiliye müşriklerinin bu tasavvurunu reddetmek için böyle geldi ibare.
Yani sizin sandığınız gibi gök Allah’ın müdahil olmadığı bir alan ya da
olamayacağı bir alan değil, Allah ona da boyun eğdirdi. Yani şu gördüğünüz
bütün varlıklara boyun eğdirdi, bunun içine gök ve yer de dahildir, cinler ve
melekler de, hatta şeytan da dahildir.
ve hiye duhanün gaz bulutu diye de
çevirebiliriz. Bugünkü bilgilerimiz bunun evreni oluşturan hidrojen gazı
olduğunu söylüyor. Belki daha gelecekte aha farklı bulgular ortaya çıkacak. Biz
bu duhanın da daha farklı bir şey olduğunu da öğrenmiş olacağız. Ama yer
yüzünün kozmolojisinde bizim ancak yeni öğrendiğimiz bu hakikati Kur’an ın
bundan 1.400 sene önce söylemiş olması da gerçekten dikkat çekici bir unsur.
fekale
leha ve lil Ardı'tiya tav'an ev kerhen
ona ve arza her ikiniz isteyerek ya da istemeyerek varlık sahnesine gelin,
varlık sahnesine çıkın dedi. kaleta eteyna
tai'ıyn ikisi birden; Bizler boyun
eğerek geldik dediler. kaleta eteyna tai'ıyn boyun eğerek, yani gönüllü olarak geldik dediler.
Evrende
ki muhteşem uyuma bir atıf bu ayet. Yani evrende ki şu gördüğünüz uyum, zaten
adına onun için kozmos diyoruz. Yoksa kaos derdik. Onun için kozmos, bunlar
birbirinin zıddı kelimeler. Dolayısıyla bu uyum tesadüf değil. Anlamlılık ve
amaçlılık yasasına dikkat çekiyor bu ayet. Şu gördüğünüz evren asla anlamsız ve
amaçsız değil. Şu gördüğünüz bilinçsiz evren, yani iradesi olmayan evren
anlamsız ve amaçsız değilse, ya Allah’ın şaheseri olan insan, bilinçli ve
iradeli olan insan nasıl anlamsız ve amaçsız olur. Burada sordurmak istediği
soru bu, bu ayetin, sormamızı istedi soru.
Ey
insan uyumu bozma diyor zımnen. Şu evrensel uyumu bozma. Kozmik bir ilahi
söyleniyor kozmik bir koro var. İradesiz varlıklar Allah’a teslim olmuşlar,
onların teslimiyeti itaat olarak adlandırılıyor, fakat kulluk olarak değil.
Sadece iradeli varlıkların Allah’a teslimiyeti kulluk, ubudiyet olarak
adlandırılıyor.
Evet, ben insanları ve cinleri,
bir başka ifade ile görünen ve görünmeyen tüm varlıkları Sadece bana kulluk
etsinler diye yarattım; Ve ma halaktül cinne vel
inse illâ liya'budun (Zariyat/56) ayetini hatırlayalım zariyat
suresinde ki. Bu ayette özellikle iki varlığın geçmesi, ikisinin ortak
noktasına delalet eder, o da iradedir. Ben iradeli varlıkları iradesiz varlıklar
gibi zorla boyun eğdirmek içim yaratmadım, iradeleriyle gönüllü olarak boyun
eğsinler, yani kulluk etsinler. Diye yarattım buyurmuştu. Onun için içinde
irade olmayan şey ibadet olamaz. Bir davranışı ibadet yapan şey iradedir. İşte
iradeli varlığın teslimiyetine rabbimiz ibadet diyor. Bu farkı da vurgulamış
olduk.
Ey insan diyor zımnen demiştim kozmik koroyu
bozma, koroya iradenle katıl, çatlak ses çıkarma. Çıkarma ki yarın hesabını zor
verirsin. Eğer bu kozmik koroda üstelik şah eser olduğun halde çatlak ses
çıkarırsan sadece kendi sorumluluğunu bilmemiş olmakla kalmazsın. Aynı zamanda
diğer varlıkların hakkına da geçmiş olursun. Zımnen biz bunu da anlayabiliriz.
12-)
Fekadâhünne seb'a Semavatin fiy yevmeyni ve evha fiy külli Semain emreha* ve zeyyennes
Semaed dünya Bi mesabiyha ve hıfza* zâlike takdiyrul 'Aziyzil 'Aliym;
Böylece
onları iki süreçte yedi semâ (yedi Bilinç {Nefs} mertebesi) olarak hükmetti ve her semâda onun işlevini vahyetti!
Dünya semâsını (en yakın semâyı) (Bi-)mesabîh (aydınlatıcılar -
fikirler) ile süsledik ve hıfzettik Aziyz,
Aliym'in takdiridir bu! (A.Hulusi)
12 - Bu
suretle onları iki günde yedi Sema olmak üzere yerine koydu, ve her Semada ona
ait emrine vahiy verdi, ve Dünya Semayı kandillerle donattık ve hıfzettik, işte
bu hep o azîz alîmin takdiridir. (Elmalı)
Fekadâhünne
seb'a Semavatin fiy yevmeyni ve evha fiy külli Semain emreha üstelik onları iki aşama da yedi gök olarak var etti.
Her bir göğe kendi görevini yükledi. Göklere görev yükleyen Allah, insan gibi
bir şah eseri yaratır da ona görevini vahy etmişse bunda şaşılacak ne var.
Zımnen bu soruyu sormamız isteniyor. Bunun neresine şaşmalı.
Seb'a
Semavat yedi gök. Bilinen ve
bilinmeyen birbirinden farklı tüm kozmik sistemlere işaret eder. Yedi,
çeşitliliğe delalet eder Arapça da. Dolayısıyla burada da çok çeşitli, bir
birinden farklı kozmik sistemler anlamına alabiliriz.
ve
zeyyennes Semaed dünya Bi mesabiyha ve hıfzan ve biz en yakın göğü ışıklarla süsledik ve bir güvenlik sistemi
oluşturduk. Hıfzan ve muhafaza olarak, koruma olarak, yani ve ona koruma olarak
bir güvenlik kuşağı oluşturduk açılımı bu. Bu tek kelimelik ifadenin.
Gök
yüzünün çıplak gözle görüntüsünün tasviri veriliyor burada ve zeyyennes
Semaed dünya hem dünya seması
anlamına çevirebiliriz algılayabiliriz, hem de en aşağı sema, en alçak sema
biçiminde de, gök biçiminde de anlayabiliriz. Bir ihtimal dünya gezegenimizi
diğer gezegenlerin arasında en güvenilir olan noktaya yerleştirdik şeklinde de
o hıfzan’ı anlamak mümkin. Çünkü gerçekten de kozmologların da açıkça ifade
ettikleri gibi Dünya güneşin gezegenleri arasında öyle bir yere yerleştirilmiş
ki oradan daha güvenli bir yer yok. Hem güneş ısısını alma açısından, hem de
gökten maruz kalacağı gök taşları ve kuyruklu yıldızlara çarpışma ihtimali açısından
en güvenli güneş gezegeni dünya olarak ifade ediliyor.
[Ek bilgi; Bu ayette haleka kelimesi yerine kada
kelimesinin kullanılmış olması dikkat çekiyor. Bu kelime ayetlerde üç farklı
manada, “tamamlamak”, “yerine getirmek” ve “kararlaştırmak” manalarında
geçiyor. “Yedi semadan her birine o semanın emrini vahyetti.”
Buradaki emreha
kelimesi “o semanın emri” demek oluyor. Emr kelimesinin sonundaki ha zamir eki
dişi sınıfından tekil varlıklar için kullanılıyor. Böylece her bir semanın
özelliklerinin bu emrlerle belirlenmiş olduğunu düşünmek mümkündür.
Gene bu ayette geçen semaed dünya (= dünya seması) ifadesi, güneş sistemi dediğimiz
hacımdaki bir semaya işaret ediyor olmalı, çünkü aynı ifade 37/6 ayetinde de
geçiyor:
inna zeyyennes
semaed dünya bi ziynetinil kevakib (= andolsun Biz, dünya semasını
gezegenler takısıyla süsledik).
Buradan da “dünya seması” ifadesinin gezegenleri
içine alan genişlikteki bir mekanı ifade ettiğini söyleyebiliyoruz.
Bazı günümüz yorumcularına göre bu ayetteki “yedi
sema” dünya semasının tabakaları olabilir. Bu günkü bilgilerimize göre bu
tabakalar şöyledir: 1) troposfer, 2) stratosfer, 3) ozonosfer, 4) mezosfer, 5)
termosfer, 6) iyonosfer, 7) ekzosfer. Bu tabakalardan her biri belli
özelliklere sahiptir. Fakat biz, bu ayette işaret edilen yedi semanın dünya
atmosferinin tabakalarını değil, bütün evreni meydana getiren yedi semayı ifade
ettiğini düşünüyoruz. (Dr. Şakir Kocabaş)]
zâlike
takdiyrul 'Aziyzil 'Aliym işte bu her
şeyi bilen yüceler yücesi Allah’ın takdiridir.
13-)
Fein a'redu fekul enzertüküm sa'ıkaten misle sa'ıkati 'Adin ve Semud;
Eğer
yüz çevirirlerse, de ki: "Sizi, Ad ve Semud'un yıldırımı benzeri bir
yıldırım ile uyarıyorum!" (A.Hulusi)
13 - Bunun
üzerine yine başlarını çevirirlerse o vakit de ki: size Ad ve Semûd saikası
gibi bir saika haber veriyorum. (Elmalı)
Fein
a'redu fekul enzertüküm sa'ıkaten misle sa'ıkati 'Adin ve Semud bu kadar ihsanımıza, lûtfumuza, in’amımıza rağmen yüz
çevirirlerse eğer de ki, sizi Ad ve Semud u çarpan yıldırıma benzer bir
yıldırımla uyarıyorum.
Evet,
gerçekten ilginç. Bu ayetin sebebi nüzulü bahsinde ilginç bir olay anlatılır.
Ki bu olayı en ayrıntılı olarak Esira da buluyoruz İbn. Hişam’ın. Ama ondan
farklı olarak başka kaynaklarda da yer almış, özellikle İbn. Kesir tefsirinde
yer vermiş, Utbe bin Rebia, Ebu Süfyan’ın kayın pederi, Resulallah ile birkaç
kuşak dede sonrasında akrabalığı oluştuğunu gördüğümüz biri. Bir müşrik reisi.
Utbe Bin Rebia.
Bir
gün arkadaşlarıyla beraber otururken de ki ben gidip Muhammed ile konuşmak
istiyorum. Şöyle içimi dökeyim, derdini dinleyeyim, bir konuşmayı deneyeyim.
Şimdiye kadar hiç biriniz bunu yapmadınız, bunu ben yapmak istiyorum ne
dersiniz der. Onlar buyur git derler ve Resulallah’ın yanına varır. Der ki; Ya
Muhammed, ya da rivayette ki ifadesiyle
-
Ey yeğenim, bak seni çok severim bilirsin. Senin başına bir şey gelmesini istemem.
Sen bu iş ile bizi böldün, kavmine ve kabilene kötülük ediyorsun. Onların
taptığı putları küçümsüyorsun. Dolayısıyla onları küçümsüyorsun. Yeğenim semin
derdin ne. Eğer zenginlik istiyorsan aramızda para toplayalım seni zengin
edelim. Makam istiyorsan buyur elimden geleni yapıp seni Mekke’ye reis
seçtireceğim. Eğer başka bir şey istiyorsan onu söyle onu yapalım, yerine
getirelim. Yeter ki sen bu işten vazgeç. Yeter ki kavminle, kabilenle böyle
zıtlaşmayı bırak.
Resulallah
sonuna kadar dinler. Sözü bitince
-
Bitti mi? der. “Bitti” der Utbe. “O zaman şimdi de sen dinle” der. Döner
- BismillahirRahmanirRahıym
Haa, Miiiym Tenziylün miner Rahmânir Rahıym Kitabun fussılet ayatuhu
Kur'ânen 'Arabiyyen likavmin ya'lemun
Diye
bu surenin ilk ayetlerini, ilk pasajlarını tane tane yüreğe işleyen bir tını
ile okur. Ta ki bu ayete gelir, bu ayete gelince, yani ayette ifade buyrulduğu
gibi bu kadar ihsanımıza rağmen yüz çevirirlerse de ki sizi Ad ve Semud’u çarpan yıldırıma benzer bir yıldırımla
uyarıyorum ayetine gelince Utbe’nin rengi atar. İnsiyaki bir davranışla,
kendiliğinden bir davranışla hemen elini Resulallah’ın ağzına kapatır; “Aman
sus” der ve orayı terk eder.
Utbe’nin
renginin atmış bir halde kendilerine doğru geldiğini gören arkadaşları ne oldu
diye sorarlar. Der ki;
-
Ben ondan öyle bir söz işittim ki o ne şiire benzer, ne kehanete. Ben öylesini
hiç duymadım. Bu söz eğer yanılmıyorsam muhatabının üstünde az ya da çok
mutlaka etki yapar ve bu etkiyle eğer o Araplara boyun eğdirirse bırakın onun
yakasını. Onun şerefi sizin şerefinizdir. O sizin çocuğunuzdur. Dolayısıyla o
eğer Araplara boyun eğdirirse bundan siz kazançlı çıkarsınız, dokunmayın der.
Ama yok yapamaz Araplar ona hücum ederse o zaman da siz kendi kardeşinizin
oğlunu öldürmek onun kanlarına elinizi bulamaktan kurtulmuş olursunuz. O zaman
da istediğiniz olmuş olur der. Ama onu kendi haline bırakın, çünkü ben bu
sözleri başka kimseden duymadım. Der.
Ona;
Ne o senide mi etkiledi diye sorarlar. Yani etkilenmişsin. Yok der. Fakat
okuduğu şeyler içerisinde öyle bir şey söyledi ki korktum der. Başımıza bir
bela gelmesinden korktum. Çünkü bu güne kadar ne demişse o oldu. İşte böyle bir
olay aktarılır bu ayetler çerçevesinde.
Devam
ediyor D sayfasına geçiniz.
150.
videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder