A sayfasından devam
52-) Evelem ya'lemu ennAllâhe yebsüturrizka
limen yeşau ve yakdir* inne fiy zâlike leâyâtin likavmin yu'minun;
Bilmediler
mi ki Allâh yaşam gıdasını dilediğine yayar, genişletir, (dilediğine de) daraltır!
Muhakkak ki bu olayda iman eden bir toplum için elbette işaretler vardır. (A.
Hulusi)
52 - Hâlâ
bilmediler mi ki: Allah rızkı dilediğine açar, kısar da, şüphesiz ki bunda iman
edecekler için âyetler vardır. (Elmalı)
Evelem ya'lemu ennAllâhe yebsüturrizka limen
yeşau ve yakdir şimdi onlar bilmezler mi ki Allah dilediğinin rızık
alanını genişletir, dilediğinin rızık alanını da daraltır.
Aslında ve yakdir daraltmak manasından daha
çok, dilediğinin rızık alanını da sınırlandırır. Yani belli bir yerde durdurur.
Rızkını keser değil. Kur’an ın hiçbir yerinde böyle bir ibareye rastlamayız
çünkü rızkımızın kesilmesi, var oluşumuzun yok oluşa dönmesidir.
Bizim kendi varlığımız bir
rızıktır, var oluşumuz rızıktır, aldığımız her nefes bir rızıktır. Gözümüz
kulağımız, dilimiz dudağımız, aklımız beynimiz, kalbimiz, damarlarımızda
dolaşan kanımız, hepsi birer rızıktır. Dolayısıyla varlığımız rızıktır. Allah
insanoğluna olan rızkını kesseydi eğer, alsaydı eğer geriye hiçbir şey
kalmazdı, varlık yokluğa dönerdi. O nedenle sadece sınırlandırır ve yakdir yani kesmez. Dolayısıyla ona
küfreden dil dahi varlığını O’na borçludur. Onu inkar eden yürek dahi varlığını
O’na borçludur. O’na sırt dönen insan varlığını O’na borçludur. O’nun
mesajlarına tıkanan kulak, varlığını O’na borçludur. Ona ileten hakikatleri
görmek istemeyen göz, varlığını O’na borçludur Ve bunun Allah’a karşı ne büyük
bir ihanet olduğunu varın siz düşünün.
inne fiy zâlike leâyâtin likavmin yu'minun
elbet bunda inanan bir toplumun alacağı bir ders mutlaka vardır.
Rızık hakkında ki bu ayet vahyin
inşa ettiği rızık tasavvuru ile ilgili bazı doneler de veriyor. Allah’ın rızık
dağıtımı, kulun yetenek ve çabasının da dahil olduğu sayısız donenin içinde yer
aldığı ilahi bir değerlendirmenin sonucudur. Ki gerçekten kısmi bir bölümü
hariç akıl sır ermez. B ilahi bir sırra mebni olarak Allah insanlar arasında
rızkı kendine has bir ölçüyle dağıtması olmuştur.
Kapitalist akıl açlık evrenseldir
sloganı üzerine kuruludur. Oysa ki İslâm aklı; İnsanlığın rızkı Allah’tan dır
düsturu üzerine inşa edilir. Allah’ın indirdiği rızık tüm insanlığa yeter.
Allah yarattığı kulun rızkını da yaratmıştır. Bu manada insanlığa üye olup ta
aç kalması söz konusu değildir. Eğer insanlık üyesi olup ta aç kalıyorsa bu
insanlar yüzündendir. Servet ahlakı ile sorumlu olanlar, servet ahlakına sahip
olmadıkları için kendilerine verilen emanete ihanet ettikleri için bir kısmı
ihtiyacından kat kat fazlasına sahipken, diğer kısmı açlık çekmekte ise eğer o
toplumda paylaşma, bölüşme, diğer gamlık, fedakârlık, yani devret ahlakı yok
demektir.
İşte bu ilahi imtihan ki yukarıda
fitne dedi. Bir imtihan aracı servet. İmtihan aracı olması için mutlaka ve
mutlaka yoksulların ve varsılların olması lazım. Eğer herkese oran adaleti
anlamında eşit dağıtılmış olsaydı servetin bir imtihan olması söz konusu
olmazdı. Ama bir imtihan olması için yoksul ve varsılın olması şart.
Peki imtihan nasıl olacak? Yoksul
yoklukla, varsıl da servetle imtihan edilecek. Ve varsıl o serveti paylaşıp
paylaşmadığıyla hesaba çekilecek. İşte vahyin tüm insanlara getirdiği zekat,
sadaka, infak, hayır, hasenat, paylaşma, bölüşme diğer gamlık gibi emir ve
tavsiyeleri hep bu çerçeve de algılanmalıdır.
Eğer bunlar yerine getirilirse
servet imtihanını o kimse başarıyla vermiş olur. Çünkü fakirin bazen hakkı bir
başkasına verilir ki onun eli ile fakire dönsün diye. O, kendisinin zannetmeye
başladığında işte imtihanı kaybetmiştir. Çünkü o, onun değildir. Ona kendi eli
ile vermesi için tevdi edilmiş bir emanettir. Emanet yerine verilirse sadakat
gösterilmiş olur. Verilmezse ihanet edilmiş olur. Onun içinde servet sahipleri
fakirin hakkının servetinin içinde bir emanet olarak durduğunu bilip iman
etmediği sürece servet sınavını kaybetmiş demektir.
53-) Kul ya 'ıbadiyelleziyne esrefu alâ
enfüsihim lâ taknetu min rahmetillâh* innAllâhe yağfiruzzünube cemiy'a* inneHU
"HU"vel ĞafûrurRahıym;
De ki:
"Ey nefslerinin hakkını vermede israf etmiş kullarım (benliğinin hakikatini yaşamak yerine ömrünü bedensellik
yolunda harcamış olan)! Allâh Rahmetinden ümit
kesmeyin! Muhakkak ki Allâh bütün suçları (tövbe
edene) mağfiret eder... Muhakkak ki O,
Ğafûr'dur, Rahıym'dir." (A. Hulusi)
53 - De
ki: ey nefisleri aleyhine israf etmiş kullarım! Allahın rahmetinden ümidi
kesmeyin, çünkü Allah bütün günahları mağrifet buyurur, şüphesiz ki o öyle
gafûr öyle rahîm o. (Elmalı)
Kul ya 'ıbadiyelleziyne esrefu alâ enfüsihim lâ
taknetu min rahmetillâh De ki, ya da daha doğru bir ifadesiyle Allah’ın
şu müjdesini kullarıma ilet. Ey hadlerini aşıp kendilerini helak eden,
kendilerine kıyan, hayatlarını israf eden, varlıklarını israf eden kendilerini
har vurup harman savuran, hovardaca harcayan kullarım, Allah’ın rahmetinden
asla ümit kesmeyiniz. Bu Kur’an da yer alan en müjdeli ayetlerden biri. İlahi
rahmet bu ayetten dolup taşmakta, adeta ayeti duyan gönüllerde bir pınar gibi
çağlamakta.
Kainatın yaratılış hikmetidir
ilahi rahmet. Allah merhametin kaynağıdır. Her ne yerde merhamete ilişkin bir
şey görmüşseniz onun doğduğu kaynak Allah’tır. Aslında varlık Allah’ın
merhametinin bir eseridir. Ve varlık içerisinde insansa Allah’ın merhametinin
iki ayak üzerine doğruluk yürüyen bir simgesidir. ..ketebe alâ nefsiHİr
rahmeh.. (En’am/12) O kendisi için merhameti
prensip edinmiştir diyor Kur’an.
Yine Kur’an Nebbi' ıbadiy
enniy enel Ğafûrur Rahıym. (Hicr/49) Kullarıma benden haber ver.
Eğer kullarım benim kimliğimi merak ediyorlarsa onlara de ki Ben, evet ben
sonsuzca merhamet sahibi sonsuzca bağışlayanım. İşte bu, Allah kendisini böyle
tanıtıyor. Tabii devamında; Ve enne azâbiy hüvel azâbül eliym. (Hicr/50)
Fakat bir de azabım var, kelime anlamıyla alırsak; Bana sırt dönene, sırt dönüp
onu terk etmişliğim vardır. Onu yalnız bırakmam vardır ki bu en büyük acı veren
bir azaba dönüşür insanda. Yani Allah’ın terk etmesinden daha büyük acı olamaz.
Onu da unutma ey insanoğlu, ey kullarım.
Burada
insanoğluna hayatını israf ettiği hatırlatılıyor. Kul ya 'ıbadiyelleziyne esrefu alâ
enfüsihim ki hayat insanoğluna verilmiş en büyük emanet. Dahası hayat ta
denilmiyor orada esrefu alâ enfüsihim
kendisini israf eden. Ki o alâ edatı hafrfi cer’i, cinayete de delalet eder.
Yani sanki kendisini öldüren, kendisine kıyan, kendisini katleden, mahveden,
manen kendi katili olan kullarım anlamına da gelir. Böyle bir tedaisi çağrışımı
var.
Kendine kıymak, kendini
katletmek, kendi kendisinin katili ve canisi olmak nasıl bir şey derseniz ilahi
vahyi dinleyin; Allah insanı insana zimmetledi. Allah seni sana zimmetledi.
Çünkü sen sana ait değilsin. Senin, sana ait olan hiçbir şeyin yok. Çünkü
borcunu ödemiş değilsin, çünkü krediyi geri vermiş değilsin. Çünkü Allah’ın
açtığı kredi ile yaşıyorsun. İki göz, iki kulak, iki el, iki ayak, bir akıl,
atan bir yürek. Yani neye sahipsen, sahibim dediğin ne varsa hepsi aslında
Allah’ın sana açtığı bir kredi. Dolayısıyla senin değil, sana zimmetlenmiş bir
emanet. Bakalım ihanet edecek mi, sadakat gösterecek mi. Bakalım yüreğine
ihanet mi edecek, bakalım aklına ihanet mi edecek, bakalım ellerine, gözlerine,
kulaklarına ihanet mi edecek. Diline dudaklarına ihanet mi edecek. Yoksa
sadakat mi gösterecek..!
Onun içindir ki Elyevme nahtimü
alâ efvahihim ve tükellimüna eydiyhim ve teşhedü ercülühüm Bimâ kânu yeksibûn.
(Yasin/65) o gün ağızlarına bant vururuz bize elleri konuşur, ayakları şahitlik
yapar buyurur Kur’an. Neden? Çünkü emanettir. Emanet aslında emanetin sahibine
aittir. Emanet edilen onun gerçek sahibi değil, sadece ve sadece yed-i emini
olması gereken kimsedir. Yed-i emin değilse eğer hain sayılır.
innAllâhe yağfiruzzünube cemiy'a ey
hayatını israf eden kullarım Allah’ın rahmetinden ümit kesmeyin, zira Allah
bütün günahları affedebilir.
Bir sonraki ayetten de
anlaşılacağı gibi bu ibare tevbe eden herkesin bütün günahlarını affedebilir
anlamına gelir ki Nisa/110. ayeti ve daha bir çok ayet buna delildir. inneHU
"HU"vel ĞafûrurRahıym çünkü O, evet O dur sınırsız
bağışlayıcı, merhamet kaynağı olan.
Nüzul sebepleri bahsinde bu
ayetle Hz. Hamza’nın katili olup sonradan Müslüman olan Vahşi Bin Harp arasında
irtibat kurulur. Her ne kadar Vahşi’nin Müslüman olduğu zamanla bu ayetlerin
indiği zaman arasında çok çok uzun bir aralık varsa da, zaten bazı ayetlerin
bazı olaylara iniş nedeni olarak göstermesinden kasıt zaman anlamıyla, zamandaş
olması anlamıyla değildir. Yani o olay, o ayet üzerine olmuş, ya da o ayet o
olayın hemen üstüne inmiş anlamı taşımaz. Bunun sembolik anlamı sahabe Kur’an
la kendi hayatı üzerinde, otoritelerimiz ve ilk Müslüman esiler Kur’an ın
ayetleri ile kendi hayatlarında birebir mutabakat görürler. İsterse o ayet 30
yıl önce inmiş olsun, eğer kendi yaşadığı gerçek olayla mutabakatı o ayet
arasında görmüşse; Evet bu ayet, bu olay hakkında inmiştir der.
Bu Kur’an ın zamanlar ve mekanlar
üstü özelliğine bir iman ve atıftır aynı zamanda. Bu manada Kur’an ın bir çok
ayeti bizim içinde nazil olmuştur. Yani bizler Kur’an ın son sebeb-i
nüzulleriyiz, son iniş sebeplerindeniz. Onun için hayatımızda bir çok olayla
karşılaşırız ki o ayetin sebebi nüzulü bu diyebileceğiz, adeta Allah bu ayeti,
beni beyan için, benim başıma gelen şu olayı şerh için, bunun anahtarını vermek
için, ya da şifresini çözmek için indirmiş diyeceğimiz o kadar çok ayetle
karşılaşırız ki;
İşte bu bakış açısı, vahyi sadece
bir zamana ait değil tüm zamanlara ait sürekli inen canlı ve aktif bir özne
kılar. O zaman bizi inşa eder. Biz de kendimizi vahyin aynasında görürüz ve
vahyin aynasında gördüğümüz kendimizi vahiyle inşa eder; Rabbim bu ayetle bana
sesleniyor deriz. Kul ya 'ıbadiyelleziyne esrefu diye seslenirken vahiy; Ey
hayatını israf eden kullarım dediğinde, hayatımızı israf eden insanlar olarak “buyur
ya rabbi” deriz. “Lebbeyk Allah’ım” deriz ve bize seslenir ve der ki; lâ taknetu
min rahmetillâh Allah’ın rahmtinden asla ümit kesmeyin. “Kesmem ya rabbi”
diye cevap veririz. “Hiç keser miyim Allah’ım, eğer kesersem başka gidecek
kapım mı var Allah’ım” deriz.
innAllâhe yağfiruzzünube cemiy'a der
döner vahiy tekrar; Şunu aklına koy ki, hiç unutma ki, aklında yer etsin ki
Allah, eğer tevbe eder O’na yönelirsen, günahlarının tamamını affedebilir. Yani
Allah’ın affından büyük günah işleyemezsin ey insanoğlu. Öyle bir günah
işlediğini düşünüyorsan şeytanın tuzağına düşmüşsün demektir. Allah’ın affı
dışında kalacak bir günah yoktur ey insanoğlu der ve biz de yine bu diyaloga
katılır ve deriz ki;
Eyvallah başım gözüm üstüne
Allah’ım. Ben de sana yöneliyorum, ben de senin kapına geliyorum, yüz sürüyor
ve af diliyorum, hatamı biliyorum, aczimi biliyorum, noksanımı biliyorum, boyun
eğiyorum, başımı secdeye koyuyor ve sana olan kulluğumu ilan ediyorum. İmza
atıyorum bedenimle Allah’ım. Secde suretinde bir imza. Kabul et. Deriz. İşte bu
diyalog Kur’an la vahiyle girilen bu diyalog, Allah ile girilen diyalog
cümlesinden sayılır ve bu çerçeve de sebebi nüzul bahsine biz kendimizde girmiş
oluruz.
Bu çerçevede ele alırsak Vahşi
Hz. Hamza’yı öldürmüştü. Cübeyr Bin Mut’im in kölesiydi Vahşi bin Harp.
Habeşistanlı bir köleydi, siyahi bir köle. Cübeyr Bin Mut’im in amcası bedirde
öldürülmüştü. Onu öldüren Hz. Hamza idi. Cübeyr çağırdı uhut öncesinde
Vahşi’yi, kölesini; Eğer dedi amcamın katili Hamza’yı öldürürsen azadsın. Yani
özgürlüğünü sana vereceğim. Hatta bir başka köle kızla arasında bir sevda
ilişkisi vardı, onunla da seni evlendireceğim dediği rivayeti de var. Vahşi bu
müjdeyi alınca kafasına koydu ve Uhut’ta Hz. Hamza’yı harbesiyle, mızrağıyla
şehit etti.
Resulallah’ı yüreğinden yaralayan
bir kayıptı bu. Çünkü Hz. Hamza onun sadece amcası değil, yari, yaranı, büyük
desteği, sırtını yasladığı bir direkti ve Bedir zaferi biraz da Hz. Hamza’nın
kahramanlıklarıyla kazanılmıştı. Hz. Hamza’nın kaybı, yeri doldurulmaz bir
kayıp oldu. Resulallah çok üzüldü, gerçekten onu sarstı.
Mekke’nin fethinden sonra Vahşi
yakalanmamak için Taif’e kaçtı. Taif’liler Resulallah’a teslim olacaklarına dair
bir heyet yolladılar ve anlaşma istediler. Vahşi bunu haber alınca Yemen’e
kaçmayı, hatta oradan da Ülkesi Habeşistan’a kaçmayı düşündü. Fakat bir mü’min
onu uyardı, dedi ki; Vallahi Allah’ın Resulü kendi kişisel öç alma duygusu
uğruna kimsenin canına kıymamıştır. Eğer iman edersen vallahi ey Vahşi senin de
canına kıymaz. Onun merhametine sen şahit olmadın, sen farkında değilsin işin
dedi.
Bu söz Vahşi’nin yüreğinde etki
yaptı ve Medine’ye geldi. Resulallah’a teslimiyetini sundu ve iman etti
Allah’a. Resulallah;
- Sen amcamı öldüren Vahşi misin
buyurmuştu.
- Evet, ben öldürdüm, Allah
affetsin dedi ve nasıl öldürdüğünü tek tek anlattı. Resulallah’ın ona olan bir
tek cümlesi şu oldu.
- Bana mümkünse az görün, seni
görünce amcamı hatırlıyorum.
Vahşi ondan sonra Resulallah’ın
gözüne görünmemeye çalıştı. Fakat Resulallah’ı gerçekten de seviyordu. Hep
sevdi. Onun, ondan sonraki ömrüne baktığımızda bu sevginin kimi izlerini
yakalayabiliyoruz. Resulallah’ın gözüne görünürüm de onun yüreğine acı salarım diye,
o bir sokaktan göründü ise hemen geri gizleniverirdi. Eğer o dönünce kendisini
mescitte görecekse bir direğin arkasına gizlenmeyi tercih etti. Yani sevdiği
Resulallah’a doyasıya bakamadı, göremedi. Ve bu duygular içerisinde Vahşi ondan
sonraki savaşlara katıldı Yemame savaşında en öndeydi. Hz. Hamza’yı şehit
ettiği mızrağını saklıyordu;
Bu mızrak işlediğim bu büyük
cinayetin kefareti olabilecek kadar büyük, ünlü bir kafiri öldürmeden yerine
girmeyecek. demişti. Ve Yemame de yalancı peygamber ve asi Müseylime tül Kezzab
ı mızrağıyla yaraladı. Hatta ölümüne sebep olan yara bu olduğu söylenir. Çünkü
bir başka, Ensar’dan bir başkası da kılıcıyla aynı anda hücum etmişti.
- Hangimiz öldürdü bilmiyorum,
emin değilim. Ama benim attığım mızrak karnından girdiğini gördüm demişti.
Vahşi. Ve bununla teselli oldu. Yemame de kendisi de şehit oldu.
Bir zayıf rivayete göre
şahadetinden önce kendinse su getiren bir sahabeye, dudaklarında tebessüm.
- Artık Resulallah’ı doyasıya
göreceğim. dediği söylenir.
İşte böylesine bir hikayenin de
parçası oldu bu ayet ve bu ayeti Resulallah Vahşi’ye göndermişti. İmana
erişeceği zaman. Hatta bu ayetten önce Furkan/70. ayetini göndermiş, iman edip
salih amel işleyenlere karşılığının verileceğini söyleyen Furkan/70 ayet e
karşılık Vahşi;
- Ben ne daha önce iman ettim, ne
de salih amellerim var. Aksine benim cinayetlerim var, günahlarım var. Beni
Allah affeder mi diye tereddüt geçirdiğinde Resulallah bu ayeti yazıp
göndermişti. Bir rivayette Resulallah değil de Hz. Ömer yazıp göndermişti. Bir
başka rivayette Hz. Ömer Vahşi’ye değil de daha başkalarına göndermişti diye
rivayetler farklı farklı.
Devam ediyor C sayfasına geçiniz.
146.
videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder