B sayfasından devam
5-) Halekas Semavati vel Arda Bil hakk*
yükevvirulleyle alennehari ve yükevvirun nehare alelleyli ve sahhareşŞemse vel
Kamer* küllün yecriy li ecelin müsemma* ela "HU"vel 'Aziyzül Ğaffar;
Semâları
ve arzı onlar yokken Hak olarak (Esmâ'sındaki
özelliklerle) var kıldı! Geceyi gündüze
dönüştürür, gündüzü de gecenize dönüştürür... Güneş'i ve Ay'ı işlevsel
kılmıştır... Her biri belli bir ömre sahip olarak yoluna devam eder... Dikkat
edin, "HÛ"; Aziyz'dir, Ğaffar'dır. (A. Hulusi)
05 -
Gökleri ve Yeri Hakk ile yarattı, geceyi gündüzün üstüne sarıyor, gündüzü
gecenin üstüne sarıyor, Ay ve Güneşi müsahhar kılmış her biri bir müsemmâ ecele
cereyan ediyor, uyan, o öyle azîz, öyle gaffar. (Elmalı)
Halekas Semavati vel Arda Bil hakk O
gökleri ve yeri gerçek bir amaçla yaratmıştır. Yukarıda değinmiştim 2. ayeti
tefsir ederken, cansız varlıkları eğer bir amaç uğruna yaratıyorsa, ya şaheser
olan, yaratıklar içinde ki şaheser olan insan nasıl amaçsız yaratılmış olabilir
sorusunu bize sorduruyor aslında bu ayet.
Peki insanın amacı nedir? Soru
devam etmeli; Yerlerin ve göklerin amacı insana hizmettir. Çünkü insana
musahhar kılınmış. insan için bir yasaya bağlanmış. Yani adeta yer yüzü
kendisinin soylu misafiri insan yaşasın diye Allah’ın misafirhanesi kılınmış.
Bu muhteşem yeryüzü sarayı, içinde ki yüce konuk olan insan gelecek diye
donatılmış.
Peki de bu insan neden
yaratılmış, yani yerlerin ve göklerin kendisi için yaratıldığı insan amaçsız
olabilir mi? O zaman insanın amacı nedir. İnsanın yeryüzünde ki amacı, yaratılış
gayesine uygun bir hayatı yer yüzünde inşa etmek, ve bu hayatı inşa edince de
ebedi mutluluğa nail olmak.
Peki yeryüzünde yaratılış
gayesine uygun bir hayatı nası inşa edebilir insan? İnsan bir ustadır, usta
olması isteniyor. Yeryüzünde, şu tabiat dünyası içinde, şu varlık eczanesi
içinde ki her bir ilacı yerli yerinde kullanıp derdine deva olması isteniyor.
Peki bunu yaparken bir alt yapı
lazım, bir ustalık lazım. Şu varlık araçlarını kullanarak insan ebedi saadetini
inşa edecek. Peki bunu nasıl yapacak? Bu ustalığı nasıl yapacak, çırak olmadan
usta nasıl usta olur? İşte bu noktada vahiy gündeme geliyor. Zaten alt yapısı
olan fıtrat, buna müsaittir. Ama bu alt yapıya en uygun üst yapı vahiydir. Yani
insan kendisinde ki potansiyeli ortaya çıkarabilmek için onu işlemesi, tıpkı
toprağın bağrında saklı olan elmanın, muzun, üzümün, kirazın ve bin bir türlü
güzel nimetlerin tohum ekilince elde edildiği gibi, oraya bir tohumun ekilmesi
lazım.
O tohum nedir? İşte o tohum
vahiydir. Vahiy o tohumu eker ve insanda ki potansiyel, insan toprağının içinde
ki o bin bir renk, bin bir koku, bin bir tat ortaya çıkar. Onun için vahiy
ilahi bir inşa projesidir ve biz bunun için vahye muhatap olduk.
yükevvirulleyle alennehari ve yükevvirun nehare
alelleyl O geceyi gündüzün başına dolar, sarar. Aynen öyle. yükevvir; Sarmak demek, dolamak demek.
Çevirmek kıvırmak hatta kirmenin çevrilişine ve ipi çevirmesine de aynı kelime
kullanılır. Onun için O geceyi gündüzün başına sarar, gündüzü de gecenin başına
sarar. Allahu alem burada bir telmih var. Zaten bağlam da bunu gösterecek,
ilerde gelecek. Ki Kur’an da nerede gece ve gündüzden bahsediliyorsa, orada
mutlaka küfür ve imanın, Hakk ve batılın tabiatından bahsediliyor. Ona bir
gönderme, bir telmih yapılıyor, bir atıf yapılıyor. Burada da geceyi gündüzün
başına sarar.
Tamam vahit hidayeti gösterir,
vahiyle Allah yol gösterir, kılavuzluk eder. Fakat insan unutmaması gerekir ki
yinede yolu dikensiz değildir. Yani gösterilmiş olan bu yolda yürürken yine de
ayağına dikenler batacak, bir yığın engellerle karşılaşacak, çünkü geceyi
başına sarar. Küfür gecesini, batıl gecesini, iman gündüzünün başına dolar. Ama
böyle bir gece başına sarılınca ay ışığıyla yoluna devam edebilir. Onun için
gecesi eğer aylı ise geceden korkmaya ne gerek var. Ayın ışığı yolcunun yoluna
devam etmesi için yeterlidir.
Ama Aysız geceden korkmak lazım
ve gece ne kadar uzun olursa olsun bir gündüz mutlaka gelir. Onun içinde
gündüzü de gecenin başına sarar. Yani bu ve tilkel eyyam.. (A. İmran/140)
yasadır. Burada ki eyyam tıpkı burada ki gece ve gündüz gibidir işte. Bu
dönemler demektir. Hakkın üstün olduğu, galip olduğu denen batılın galip gibi
göründüğü dönem. Bu dönemler, nüdavilüha beynen Nas.
(İmran/140) insanlık arasında biz bunları döndürür dururuz.
Neden? Sınav
bunu gerektirir, imtihan budur, imtihanın hikmeti budur. Eğer Hakkın başına
batıl musallat olmasaydı insanlar iradenin imtihanını nasıl vereceklerdi. İşte
bunun için. O zaman cennet ve cehennemin lüzumu kalır mıydı. İşte bunun için.
Geceyi gündüzün, gündüzü de gecenin. Batılı hakkın , hakkı da batılın. Yani
Hakk batıl mücadelesi tıpkı gece ve gündüz gibi varlık, insan yaşadıkça, dünya
durdukça devam edecektir demenin farklı bir versiyonudur.
ve sahhareşŞemse vel Kamer* küllün yecriy li
ecelin müsemma yine o her biri kendi mecrasında akıp gidecek olan
güneşi ve ayıda bir yasaya bağlı kılmıştır.
Geldi mi biraz önceki tefsir
ettiğim şey. Yani gece ve gündüzden, gündüzün mücadelesi devam edecek, fakat ey
Mü’min, ey ışığın talibi ey ışığın arkasından giden mü’min geceden korkma ayın
varsa. Onun için bak aya ve güneşe, o yol gösterir, yön gösterir. Sen yönünü
onunla tayin eder ve yolculuğuna devam edersin. Güneşe bakarsın gündüz, veya
onun ışıttığı yer yüzüne bakarsın yönünü tayin eder doğru yola gidersin. Ama
gece de korkma, gece de ay var, aya bakarsın. Ayı ışığında bakarsın ve ona göre
yolunu tayin edersin. Yani mü’min ışığın kaynağını yüreğinde taşır. Eğer
dışında bulunduğu ortamda gece gibi bir karanlık olmuş olsa dahi, kendisi
imanını ay gibi kullanarak o karanlığı yarıp gündüze kavuşur.
[Ek bilgi: GECE VE GÜNDÜZ
Bu ayette dünyanın yuvarlak
bir küre şeklinde olduğu belirtilmektedir. Ayette geçen dolamak( yükervirü)
yani tekvir kelimesi, yuvarlak bir şeyin üzerine bir şeyi dolamak ile eş
anlamlıdır. Söz gelimi, bir kavuğun sarılması gibi. Öte yandan dünya hem kendi
çevresinde ve de Güneş çevresinde döndüğü için, üzerinde sürekli olarak gece ve
gündüz meydana gelmektedir. Dünyanın bu eksen dönüşü nedeniyle, ayette
belirtildiği gibi, gece gündüzün üzerine sarılmaktadır. (Zümer/5)
(Porf. Dr. Maurice Bucaille -
Kitab-ı Mukaddes, Kuran ve Bilim)]
ela "HU"vel 'Aziyzül Ğaffar
değil mi ki sade O mutlak yücelik sahibidir, sonsuz bağışlayıcıdır.
6-) Halekaküm min nefsin vahıdetin sümme ce'ale
minha zevceha ve enzele leküm minel en'ami semaniyete ezvac* yahlükuküm fiy
butuni ümmehatiküm halkan min ba'di halkın fiy zulümatin selâs* zâlikümullâhu
Rabbüküm leHUl Mülk* lâ ilâhe illâ HU* feenna tusrefun;
Sizi
nefs-i vâhide'den (nefs-i küll - kozmik bilinç
- evrensel benlik - Hakikati Muhammedî - RUH adlı melek tanımlamalarıyla işaret
edilen) yarattı! Sonra (holografik esas gereğince)
ondan (bilinçten)
onun eşini (bedeni) oluşturdu; sizin için en'amdan (kontrol edilebilir hayvani duygular) sekiz eş açığa çıkardı! Sizi analarınızın karınlarında,
üç karanlık içinde, bir yaratıştan sonra (diğer) bir yaratışa (geçirerek) yaratıyor... İşte size Rabbiniz Allâh; mülkü onun (Esmâ'sının işaret ettiği özelliklerin açığa çıkması) için olan! Tanrı yok; sadece "HÛ"! Nasıl
hakikati görmezsiniz! (A. Hulusi)
06 - O
odur ki sizi bir tek nefisten yarattı hem onun eşini de ondan yaptı ve sizin
için yumuşak başlı hayvanlardan sekiz eş en’am da indirdi: sizleri analarınızın
karınlarında üç zulmet hilkatten hilkate yaratıp duruyor. İşte rabbiniz Allah
o, mülk onun, ondan başka tanrı yok, o halde nasıl çevrilirsiniz? (Elmalı)
Halekaküm min nefsin vahıdetin sümme ce'ale
minha zevceha O sizi de bir tek canlı varlıktan yaratmış ondan da
eşini meydana getirmiştir. Burada ki Min nefsin de ki nefis Adem olduğunu
söylemek mesnetsizdir. Çünkü nefis yerine Adem, Adem yerine nefsin
kullanıldığına dair Kur’an da hiçbir geçerli delilimiz yoktur. Aksine nefis
farklı, Ademin de kendisinden yaratıldığı ilk yaratılış nüvesi anlamına
gelebilir ki burada hemen bu nefsin ne olduğuna dair bir yorum olarak insanın
kromozomlarının XX ve XY olduğunu hatırlatmak isterim. Kadın kromozomları XX
erkek Kromozomları XY, yani işte iki cinsi erkek kendisinde temsil ediyor
Kromozom olarak Ama bu daha insanın kendisinden yaratıldığı ilk hücre bu
çerçeve de yorumlanabilir. Dolayısıyla ondan eşini yarattı ayetinde ki eşte;
sümme ce'ale minha zevceha ondan da
eşini yarattı. Eş Havva kastedilmemektedir. Bu da Yahudi edebiyatının İslam
tefsirine olan etkisi sonucu ortaya çıkmış bir yorumdur. Çünkü Tevrat’ta böyle
bir cümle yer alır. Arapçada zevc her iki cins içinde kullanılır. Hem dişi cins
hem erkek cins için. Nefs ise müennes dişil bir kelimedir. O da ilginç. Eğer
nefse ille de bir cinsiyet vereceksek nefs müennes bir kelimedir, dişil bir
kelimedir. Araplarda bir tabire dönüşen, ki Yahudi kültüründen geçtiğini
düşündüğümüz bir tabire dönüşen bir cümle kullanılmaktadır kadim zamanlardan
beri.
Kadın kürek kemiği gibidir el mer’etü.. bu, hadis biçiminde
Buhari’de nakledilir. Ama bu hadisin farklı bir versiyonu da nakledilir, yine
Buhari’de; Hulikatü mer’etü.. kadın
kürek kemiğinden yaratılmıştır. Bundan yola çıkarak kadının erkeğin kürek
kemiğinden yaratıldığı yorumu yapılır. Oysa ki erkeğin kürek kemiğinden
yaratılma ifadesi aslında yoktur. Ama böyle bir yorum hadisin içine de sokulur.
Yani, yorum hadisleşir ve buradan yola çıkarak ta şu hükme varılır. Kadın
erkeğin kürek kemiğinden yaratılmıştır.
Oysa ki ortada vahim bir anlama
yanlışı, anlama problemi vardır. Bu son versiyonu da hadisin bu manaya gelmez.
Çünkü eğer biz böyle bir forma bu manayı verirsek Kur’an da ki Hulikal
İnsanu min acel. (Enbiya/37) insan aceleden yaratıldı ayetine
ne mana vereceğiz? Yani insan aceleden yaratıldı manasını mı. Bu bunu mu
söylüyor diyeceğiz, yoksa insan bunun anlamı şudur insan aceleci bir varlıktır.
Dolayısıyla kadın nazik, nerin bir yapıdadır. Duygusal ve nazik bir varlıktır.
Onun içinde ona karşı nezaketi elden bırakmayın, nazik olun, kaba davranmayın
dediğini mi söyleyeceğiz. İşte bu ikincisidir, bu sonuncusudur. Aslında
efendimiz bununla kadınlara erkeklerin kaba davranışlarını yasaklamıştır.
Ama yanlış yorum, anlama problemi
bambaşka bir noktaya götürmüştür. Her dilde mecaz olur, Arap dilinde de mecazın
şahikası, en güzelleri vardır. Hatta o kadar farklı kullanılır ki mecaz, mesela
develerin üzerinde hanımlar vardı, develerin çobanı develeri götüren şahsın
ismi de Enceşe idi kristallere karşı yumuşak davran ey Enceşe. Şimdi biz
develerin kristal taşıdığını mı düşüneceğiz. Develerde kristaller değil
hanımlar vardı. Efendimiz orada develeri koşturup sarsma hanımlara eziyet olur.
Onlar kristal kadar değerli ve hassastır, narin ve nazenindir. Onun içinde
develeri koşturup ta üzerinde ki hanımları incitme dediğini biz buradan
rahatlıkla anlamış oluruz.
[Ek bilgi 1; KADININ YARATILIŞI
"Kadınlar hakkında hayır
tavsiye ediniz. Çünkü kadın, eğri “kaburga kemiği”nden yaratılmıştır. Kaburga
kemiğinin en eğri tarafı, en üst tarafıdır. Onu doğrultmaya çalışırsan
kırarsın, hali üzerinde bırakırsan öyle kalır.” Buhari
Kadın eğri kaburga kemiği
gibidir. Eğer doğrultmaya kalkışırsan kırarsım Eğer mutlu bir hayat
yaşamak istersen o eğriliği ile beraber faydalanırsın. Buhari
Buhari’yi şerheden merhum Kâmil
Miras şöyle der:
"Hadis'in bu ifadesiyle
kadın cinsinin fıtrat açısından asabi olduğunu ve fıtratı gereği çabuk
sinirlenerek eğrilik ve huysuzluk göstermesine işaret olunup erkeklerin
kadınlar hakkında hayırlı olmaları emrolunmuştur".
Kadının bu yönünü Tıp alimleri
de aynı şekilde açıklar.
Ord.Prof. Mazhar Osman şöyle der:
"Kadının esas
mizacı heyecanlılıktır. Bütün kadınlarda buna rastlanır. Ruh hastalıkları
kadınlarda daha çoktur. En vahşi kavimlerden en medeni milletlerin
kadınlarına, medeni terbiye görmüş hanımından eğitimsiz bir köy kızına
varıncaya kadar kadınlığın müşterek hisleri vardır. Her kadın ayının
yarısını hazırlanma, adet, adetten sonra gayri tabilik, adeta yarı hasta
olarak geçirir". ]
[Ek bilgi; Adem ve Havva’nın yaratılışı.
Adem’in bedeni ortaya
çıktığında cinsel arzu yoktu. Halbuki Allah ilminde bu dünya hayatında üreme,
çoğalma ve cinsel ilişkinin olacağı takdir edilmişti. Bu dünyada cinsel ilişki,
türün varlığını sürdürmesi içindir. Bu nedenle Allah Adem’in sol kaburgasından
Havva’yı çıkarmıştır. Allah Tealanın “Erkeklerin
kadınlar üzerinde bir derecesi vardır.” (Bakara/228) Buyurduğu gibi kadın
bu nedenle erkekten bir derece eksiktir. O halde kadınlar hiçbir zaman
erkeklere katılamaz.
Havva, kaburgada ki eğiklik
(ve de düşkünlük) nedeniyle kaburgadan meydana gelmiştir. Bu edenle çocuğuna ve
kocasına muhabbet besler. Bu meyanda erkeğin kadına düşkünlüğü, gerçekte
kendisine düşkünlüğüdür. Çünkü kadın erkeğin bir parçasıdır. Kadının erkeğe
düşkünlüğü ise kaburgadan yaratılmış olmasından kaynaklanır. Erkekte kaburga sevgi ve düşkünlük demektir.
Allah Havva’nın kendisinden
çıktığı Adem’de ki yeri Havva’ya arzu ile doldurmuştur. Çünkü varlıkta boşluk
kalamaz. Allah o boşluğu arzu ile doldurduğunda Adem kendisine özlem duyar gibi
Havva’ya özlem duymuştur. Çünkü Havva kendisinin bir parçasıydı. Havva’da
kendisinden geldiği vatanı olduğu için Adem’e sevgi duydu. Şu halde Havva’nın
sevgisi vatan sevgisi, Adem’in sevgisi kendisini sevmesidir. Bu nedenle erkek
kendisinin aynı olduğu için kadına sevgi gösterebilirken, kadın ise erkekleri
sevmede hayâ diye ifade edilen güç verilmiştir. Böylelikle gizleme gücü
artmıştır. Çünkü Adem’in kadınla birleştiği tarzda vatan ile birleşemez.
Allah o kaburgada Adem’in
bedeninde biçimlendirdiği ve yarattığı her şeyi şekillendirmiştir. Allah’ın
kendi suretinde Adem’in bedenini yaratması, çömlekçinin toprak ve taşta meydana
getirdiği şeye benzer. Havva’nın bedeninin yaratılışı ise marangozun ahşapta
yonttuğu şekillere benzer. Allah onu kaburgada biçimlendirip ve ona suretini
yerleştirdiğinde vce onu düzenleyip dengeye kavuşturduğunda ona ruhundan
üflemiştir. Böylelikle Havva diri, düşünen ve türemeden ibaret olan doğumun
meydana gelmesi için ekin ve ziraat mahalli olarak var olmuştur. Adem onsa o da
Adem’de dinginlik buldu Böylece Havva Adem için bir elbise olduğu gibi Adem de
onun için bir elbise olmuştur. Allah şöyle buyurur;
“Kadınlar sizin için siz de kadınlar için bir elbisesiniz.”
(Bakara/187)
(İbn. Arabî- F.Mekkiyye C/1-360)]
ve enzele leküm minel en'ami semaniyete ezvac
yine O, her iki cinsten dört tür hayvanı sizin yararlanmanız için emre amade
kılmıştır.
Metinde aslında semaniyete
ezvac geliyor. 4 tür değil 8 eşli. Eşli, 8 manasına gelir. Fakat biz eşli
olarak 8 olan bu hayvanın tür olarak 4 cins olduğunu zaten anlıyoruz. İnsanı
yaratıp bırakmadı, bu ibarenin bize verdiği şey bu. İnsanı yaratıp bırakmadı
Allah, onun ihtiyacını da karşıladı. Yani O Rabbül alemin bunu unutmayın.
yahlükuküm fiy butuni ümmehatiküm halkan min
ba'di halkın fiy zulümatin selâsin O sizi de annelerinizin
karınlarında 3 kat karanlığın göbeğinde birbirini izleyen, takip eden yaratma
aşamalarından geçirerek halk etmekte, yaratmaktadır.
Hac/5., Müminun/12-14 ayetleri
arasında olduğu gibi burada da embriyolojik gelişim sürecinden bahsediyor bu
vahiy. İnsanın anne karnında ki gelişim süreci bunlar. Bu 3 kat karanlık
aslında farklı farklı izah edilebilir. Ama kabaca karın rahim ve embriyo zarı
diye düşünülebilir bu. Bunu doktorlar daha iyi bilirler. Fakat aslında 3 kat
karanlık birkaç manaya birden atıf olabilir.
1 – 3 kat zırh geçirdi size. Yani
Allah’ın sizin için olan şefkatine bakın ki koruma üstüne koruma altına aldı.
Karın zarı karınla korudu deriyle. Onunla yetinmedi, rahimle korudu, onunla
yetinmedi bir de içeri zar geçirdi. Yani seni, suyun içine aldı. Dışardan
gelecek darbelerden etkilenme diye. Bir bu.
2 – Telmihen şöyle bir atıfta
yapıyor olabilir. 3 kat karanlığın içinde sana öyle bir ışık sundu ki, o
rehberlik sayesinde sen 3 kat karanlık içinde aç kalmadın, susuz kalmadın, neye
ihtiyacın varsa onu aldın her bir enzim, her bir vitamin, her bir mineral geldi
seni buldu. Yaşama kavuşman ve tekamül etmen için sen ışıktan mahrum olduğun
halde ışık seni buldu. Allah’ın yardımı sayesinde ışığın altında ki insandan
daha korunaklı, daha güzel bir biçimde beslendin, geliştin, oluştun ve doğdun.
Bu manaya da gelebilir.
zâlikümullâhu Rabbüküm leHUl Mülk
işte rabbimiz olan Allah budur, mutlak hakimiyet O’na aittir. Yani leHul Mülk;
hakimiyetin tamamı otoritenin tamamı mutlak biçimde O’na aittir. Eğer O’nun
mutlak otoritesine karşı isyan ediyorsanız unutmayın ki her şeyinizi anne
karnından itibaren, daha anne rahmine babanızın sulbünden düştüğünüz andan
itibaren her şeyinizi Allah’a borçlusunuz. Din borçluluk bilincidir demiştim
ya, o zaman borcunuzu nasıl ödemeyi düşünüyorsunuz. Eğer Allah’tan bağımsızlık
kazanmak istiyorsanız, önce Allah’a olan borcunuzu bir ödeyin. Ödeyin de ondan
sonra Allah’a karşı otonomi ilan etmek gibi bir cinayete başvurun. Yoksa
borçlusunuz daha kendi bedeninizin hakkını dahi ödememişken siz rabbinize sırt
dönme hakkını nereden alıyorsunuz.
lâ ilâhe illâ HU O’ndan başka hiçbir
ilah yoktur feenna
tusrefun böyleyken gerçeğe bunca uzak durmayı nasıl beceriyorsunuz.
Nasıl Allah’a mesafe koyabiliyorsunuz. Nasıl Allah ile böylesine uzak yaşamayı,
Allah’a uzak kalmayı göze alabiliyorsunuz.
Devam ediyor D sayfasına geçiniz.
144.
videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder