17 Nisan 2013 Çarşamba

İslamoğlu Tef. Ders. ZÜMER (05 - 06) (144-C)



B sayfasından devam

5-) Halekas Semavati vel Arda Bil hakk* yükevvirulleyle alennehari ve yükevvirun nehare alelleyli ve sahhareşŞemse vel Kamer* küllün yecriy li ecelin müsemma* ela "HU"vel 'Aziyzül Ğaffar;

Semâları ve arzı onlar yokken Hak olarak (Esmâ'sındaki özelliklerle) var kıldı! Geceyi gündüze dönüştürür, gündüzü de gecenize dönüştürür... Güneş'i ve Ay'ı işlevsel kılmıştır... Her biri belli bir ömre sahip olarak yoluna devam eder... Dikkat edin, "HÛ"; Aziyz'dir, Ğaffar'dır. (A. Hulusi)

05 - Gökleri ve Yeri Hakk ile yarattı, geceyi gündüzün üstüne sarıyor, gündüzü gecenin üstüne sarıyor, Ay ve Güneşi müsahhar kılmış her biri bir müsemmâ ecele cereyan ediyor, uyan, o öyle azîz, öyle gaffar. (Elmalı)


Halekas Semavati vel Arda Bil hakk O gökleri ve yeri gerçek bir amaçla yaratmıştır. Yukarıda değinmiştim 2. ayeti tefsir ederken, cansız varlıkları eğer bir amaç uğruna yaratıyorsa, ya şaheser olan, yaratıklar içinde ki şaheser olan insan nasıl amaçsız yaratılmış olabilir sorusunu bize sorduruyor aslında bu ayet.

Peki insanın amacı nedir? Soru devam etmeli; Yerlerin ve göklerin amacı insana hizmettir. Çünkü insana musahhar kılınmış. insan için bir yasaya bağlanmış. Yani adeta yer yüzü kendisinin soylu misafiri insan yaşasın diye Allah’ın misafirhanesi kılınmış. Bu muhteşem yeryüzü sarayı, içinde ki yüce konuk olan insan gelecek diye donatılmış.

Peki de bu insan neden yaratılmış, yani yerlerin ve göklerin kendisi için yaratıldığı insan amaçsız olabilir mi? O zaman insanın amacı nedir. İnsanın yeryüzünde ki amacı, yaratılış gayesine uygun bir hayatı yer yüzünde inşa etmek, ve bu hayatı inşa edince de ebedi mutluluğa nail olmak.

Peki yeryüzünde yaratılış gayesine uygun bir hayatı nası inşa edebilir insan? İnsan bir ustadır, usta olması isteniyor. Yeryüzünde, şu tabiat dünyası içinde, şu varlık eczanesi içinde ki her bir ilacı yerli yerinde kullanıp derdine deva olması isteniyor.

Peki bunu yaparken bir alt yapı lazım, bir ustalık lazım. Şu varlık araçlarını kullanarak insan ebedi saadetini inşa edecek. Peki bunu nasıl yapacak? Bu ustalığı nasıl yapacak, çırak olmadan usta nasıl usta olur? İşte bu noktada vahiy gündeme geliyor. Zaten alt yapısı olan fıtrat, buna müsaittir. Ama bu alt yapıya en uygun üst yapı vahiydir. Yani insan kendisinde ki potansiyeli ortaya çıkarabilmek için onu işlemesi, tıpkı toprağın bağrında saklı olan elmanın, muzun, üzümün, kirazın ve bin bir türlü güzel nimetlerin tohum ekilince elde edildiği gibi, oraya bir tohumun ekilmesi lazım.

O tohum nedir? İşte o tohum vahiydir. Vahiy o tohumu eker ve insanda ki potansiyel, insan toprağının içinde ki o bin bir renk, bin bir koku, bin bir tat ortaya çıkar. Onun için vahiy ilahi bir inşa projesidir ve biz bunun için vahye muhatap olduk.


yükevvirulleyle alennehari ve yükevvirun nehare alelleyl O geceyi gündüzün başına dolar, sarar. Aynen öyle. yükevvir; Sarmak demek, dolamak demek. Çevirmek kıvırmak hatta kirmenin çevrilişine ve ipi çevirmesine de aynı kelime kullanılır. Onun için O geceyi gündüzün başına sarar, gündüzü de gecenin başına sarar. Allahu alem burada bir telmih var. Zaten bağlam da bunu gösterecek, ilerde gelecek. Ki Kur’an da nerede gece ve gündüzden bahsediliyorsa, orada mutlaka küfür ve imanın, Hakk ve batılın tabiatından bahsediliyor. Ona bir gönderme, bir telmih yapılıyor, bir atıf yapılıyor. Burada da geceyi gündüzün başına sarar.

Tamam vahit hidayeti gösterir, vahiyle Allah yol gösterir, kılavuzluk eder. Fakat insan unutmaması gerekir ki yinede yolu dikensiz değildir. Yani gösterilmiş olan bu yolda yürürken yine de ayağına dikenler batacak, bir yığın engellerle karşılaşacak, çünkü geceyi başına sarar. Küfür gecesini, batıl gecesini, iman gündüzünün başına dolar. Ama böyle bir gece başına sarılınca ay ışığıyla yoluna devam edebilir. Onun için gecesi eğer aylı ise geceden korkmaya ne gerek var. Ayın ışığı yolcunun yoluna devam etmesi için yeterlidir.

Ama Aysız geceden korkmak lazım ve gece ne kadar uzun olursa olsun bir gündüz mutlaka gelir. Onun içinde gündüzü de gecenin başına sarar. Yani bu ve tilkel eyyam.. (A. İmran/140) yasadır. Burada ki eyyam tıpkı burada ki gece ve gündüz gibidir işte. Bu dönemler demektir. Hakkın üstün olduğu, galip olduğu denen batılın galip gibi göründüğü dönem. Bu dönemler, nüdavilüha beynen Nas. (İmran/140) insanlık arasında biz bunları döndürür dururuz.

Neden? Sınav bunu gerektirir, imtihan budur, imtihanın hikmeti budur. Eğer Hakkın başına batıl musallat olmasaydı insanlar iradenin imtihanını nasıl vereceklerdi. İşte bunun için. O zaman cennet ve cehennemin lüzumu kalır mıydı. İşte bunun için. Geceyi gündüzün, gündüzü de gecenin. Batılı hakkın , hakkı da batılın. Yani Hakk batıl mücadelesi tıpkı gece ve gündüz gibi varlık, insan yaşadıkça, dünya durdukça devam edecektir demenin farklı bir versiyonudur.

ve sahhareşŞemse vel Kamer* küllün yecriy li ecelin müsemma yine o her biri kendi mecrasında akıp gidecek olan güneşi ve ayıda bir yasaya bağlı kılmıştır.

Geldi mi biraz önceki tefsir ettiğim şey. Yani gece ve gündüzden, gündüzün mücadelesi devam edecek, fakat ey Mü’min, ey ışığın talibi ey ışığın arkasından giden mü’min geceden korkma ayın varsa. Onun için bak aya ve güneşe, o yol gösterir, yön gösterir. Sen yönünü onunla tayin eder ve yolculuğuna devam edersin. Güneşe bakarsın gündüz, veya onun ışıttığı yer yüzüne bakarsın yönünü tayin eder doğru yola gidersin. Ama gece de korkma, gece de ay var, aya bakarsın. Ayı ışığında bakarsın ve ona göre yolunu tayin edersin. Yani mü’min ışığın kaynağını yüreğinde taşır. Eğer dışında bulunduğu ortamda gece gibi bir karanlık olmuş olsa dahi, kendisi imanını ay gibi kullanarak o karanlığı yarıp gündüze kavuşur.

[Ek bilgi: GECE VE GÜNDÜZ
Bu ayette dünyanın yuvarlak bir küre şeklinde olduğu belirtilmektedir. Ayette geçen dolamak( yükervirü) yani tekvir kelimesi, yuvarlak bir şeyin üzerine bir şeyi dolamak ile eş anlamlıdır. Söz gelimi, bir kavuğun sarılması gibi. Öte yandan dünya hem kendi çevresinde ve de Güneş çevresinde döndüğü için, üzerinde sürekli olarak gece ve gündüz meydana gelmektedir. Dünyanın bu eksen dönüşü nedeniyle, ayette belirtildiği gibi, gece gündüzün üzerine sarılmaktadır. (Zümer/5)

(Porf. Dr. Maurice Bucaille - Kitab-ı Mukaddes, Kuran ve Bilim)]

ela "HU"vel 'Aziyzül Ğaffar değil mi ki sade O mutlak yücelik sahibidir, sonsuz bağışlayıcıdır.


6-) Halekaküm min nefsin vahıdetin sümme ce'ale minha zevceha ve enzele leküm minel en'ami semaniyete ezvac* yahlükuküm fiy butuni ümmehatiküm halkan min ba'di halkın fiy zulümatin selâs* zâlikümullâhu Rabbüküm leHUl Mülk* lâ ilâhe illâ HU* feenna tusrefun;

Sizi nefs-i vâhide'den (nefs-i küll - kozmik bilinç - evrensel benlik - Hakikati Muhammedî - RUH adlı melek tanımlamalarıyla işaret edilen) yarattı! Sonra (holografik esas gereğince) ondan (bilinçten) onun eşini (bedeni) oluşturdu; sizin için en'amdan (kontrol edilebilir hayvani duygular) sekiz eş açığa çıkardı! Sizi analarınızın karınlarında, üç karanlık içinde, bir yaratıştan sonra (diğer) bir yaratışa (geçirerek) yaratıyor... İşte size Rabbiniz Allâh; mülkü onun (Esmâ'sının işaret ettiği özelliklerin açığa çıkması) için olan! Tanrı yok; sadece "HÛ"! Nasıl hakikati görmezsiniz! (A. Hulusi)

06 - O odur ki sizi bir tek nefisten yarattı hem onun eşini de ondan yaptı ve sizin için yumuşak başlı hayvanlardan sekiz eş en’am da indirdi: sizleri analarınızın karınlarında üç zulmet hilkatten hilkate yaratıp duruyor. İşte rabbiniz Allah o, mülk onun, ondan başka tanrı yok, o halde nasıl çevrilirsiniz? (Elmalı)


Halekaküm min nefsin vahıdetin sümme ce'ale minha zevceha O sizi de bir tek canlı varlıktan yaratmış ondan da eşini meydana getirmiştir. Burada ki Min nefsin de ki nefis Adem olduğunu söylemek mesnetsizdir. Çünkü nefis yerine Adem, Adem yerine nefsin kullanıldığına dair Kur’an da hiçbir geçerli delilimiz yoktur. Aksine nefis farklı, Ademin de kendisinden yaratıldığı ilk yaratılış nüvesi anlamına gelebilir ki burada hemen bu nefsin ne olduğuna dair bir yorum olarak insanın kromozomlarının XX ve XY olduğunu hatırlatmak isterim. Kadın kromozomları XX erkek Kromozomları XY, yani işte iki cinsi erkek kendisinde temsil ediyor Kromozom olarak Ama bu daha insanın kendisinden yaratıldığı ilk hücre bu çerçeve de yorumlanabilir. Dolayısıyla ondan eşini yarattı ayetinde ki eşte;

sümme ce'ale minha zevceha ondan da eşini yarattı. Eş Havva kastedilmemektedir. Bu da Yahudi edebiyatının İslam tefsirine olan etkisi sonucu ortaya çıkmış bir yorumdur. Çünkü Tevrat’ta böyle bir cümle yer alır. Arapçada zevc her iki cins içinde kullanılır. Hem dişi cins hem erkek cins için. Nefs ise müennes dişil bir kelimedir. O da ilginç. Eğer nefse ille de bir cinsiyet vereceksek nefs müennes bir kelimedir, dişil bir kelimedir. Araplarda bir tabire dönüşen, ki Yahudi kültüründen geçtiğini düşündüğümüz bir tabire dönüşen bir cümle kullanılmaktadır kadim zamanlardan beri.

Kadın kürek kemiği gibidir el mer’etü.. bu, hadis biçiminde Buhari’de nakledilir. Ama bu hadisin farklı bir versiyonu da nakledilir, yine Buhari’de; Hulikatü mer’etü.. kadın kürek kemiğinden yaratılmıştır. Bundan yola çıkarak kadının erkeğin kürek kemiğinden yaratıldığı yorumu yapılır. Oysa ki erkeğin kürek kemiğinden yaratılma ifadesi aslında yoktur. Ama böyle bir yorum hadisin içine de sokulur. Yani, yorum hadisleşir ve buradan yola çıkarak ta şu hükme varılır. Kadın erkeğin kürek kemiğinden yaratılmıştır.

Oysa ki ortada vahim bir anlama yanlışı, anlama problemi vardır. Bu son versiyonu da hadisin bu manaya gelmez. Çünkü eğer biz böyle bir forma bu manayı verirsek Kur’an da ki Hulikal İnsanu min acel. (Enbiya/37) insan aceleden yaratıldı ayetine ne mana vereceğiz? Yani insan aceleden yaratıldı manasını mı. Bu bunu mu söylüyor diyeceğiz, yoksa insan bunun anlamı şudur insan aceleci bir varlıktır. Dolayısıyla kadın nazik, nerin bir yapıdadır. Duygusal ve nazik bir varlıktır. Onun içinde ona karşı nezaketi elden bırakmayın, nazik olun, kaba davranmayın dediğini mi söyleyeceğiz. İşte bu ikincisidir, bu sonuncusudur. Aslında efendimiz bununla kadınlara erkeklerin kaba davranışlarını yasaklamıştır.

Ama yanlış yorum, anlama problemi bambaşka bir noktaya götürmüştür. Her dilde mecaz olur, Arap dilinde de mecazın şahikası, en güzelleri vardır. Hatta o kadar farklı kullanılır ki mecaz, mesela develerin üzerinde hanımlar vardı, develerin çobanı develeri götüren şahsın ismi de Enceşe idi kristallere karşı yumuşak davran ey Enceşe. Şimdi biz develerin kristal taşıdığını mı düşüneceğiz. Develerde kristaller değil hanımlar vardı. Efendimiz orada develeri koşturup sarsma hanımlara eziyet olur. Onlar kristal kadar değerli ve hassastır, narin ve nazenindir. Onun içinde develeri koşturup ta üzerinde ki hanımları incitme dediğini biz buradan rahatlıkla anlamış oluruz.


"Kadınlar hakkında hayır tavsiye ediniz. Çünkü kadın, eğri “kaburga kemiği”nden yaratılmıştır. Kaburga kemiğinin en eğri tarafı, en üst tarafıdır. Onu doğrultmaya çalışırsan kırarsın, hali üzerinde bırakırsan öyle kalır.” Buhari

Kadın eğri kaburga kemiği gibidir. Eğer doğrultmaya kalkışırsan kırarsım Eğer mutlu bir hayat yaşamak  istersen o eğriliği ile beraber faydalanırsın. Buhari

Buhari’yi şerheden merhum Kâmil Miras şöyle der:

"Hadis'in bu ifadesiyle kadın cinsinin fıtrat açısından asabi  olduğunu ve fıtratı gereği çabuk sinirlenerek eğrilik ve huysuzluk göstermesine işaret olunup erkeklerin kadınlar hakkında hayırlı olmaları  emrolunmuştur".

Kadının bu yönünü Tıp alimleri de aynı şekilde açıklar.
Ord.Prof. Mazhar Osman şöyle der:

"Kadının esas mizacı heyecanlılıktır. Bütün kadınlarda buna rastlanır. Ruh hastalıkları kadınlarda daha çoktur. En vahşi  kavimlerden en medeni milletlerin kadınlarına, medeni terbiye görmüş hanımından eğitimsiz bir köy kızına varıncaya kadar kadınlığın müşterek hisleri vardır. Her kadın ayının yarısını hazırlanma, adet, adetten sonra gayri tabilik, adeta yarı hasta olarak geçirir". ]

[Ek bilgi; Adem ve Havva’nın yaratılışı.

Adem’in bedeni ortaya çıktığında cinsel arzu yoktu. Halbuki Allah ilminde bu dünya hayatında üreme, çoğalma ve cinsel ilişkinin olacağı takdir edilmişti. Bu dünyada cinsel ilişki, türün varlığını sürdürmesi içindir. Bu nedenle Allah Adem’in sol kaburgasından Havva’yı çıkarmıştır. Allah Tealanın “Erkeklerin kadınlar üzerinde bir derecesi vardır.” (Bakara/228) Buyurduğu gibi kadın bu nedenle erkekten bir derece eksiktir. O halde kadınlar hiçbir zaman erkeklere katılamaz.

Havva, kaburgada ki eğiklik (ve de düşkünlük) nedeniyle kaburgadan meydana gelmiştir. Bu edenle çocuğuna ve kocasına muhabbet besler. Bu meyanda erkeğin kadına düşkünlüğü, gerçekte kendisine düşkünlüğüdür. Çünkü kadın erkeğin bir parçasıdır. Kadının erkeğe düşkünlüğü ise kaburgadan yaratılmış olmasından kaynaklanır. Erkekte kaburga sevgi ve düşkünlük demektir.

Allah Havva’nın kendisinden çıktığı Adem’de ki yeri Havva’ya arzu ile doldurmuştur. Çünkü varlıkta boşluk kalamaz. Allah o boşluğu arzu ile doldurduğunda Adem kendisine özlem duyar gibi Havva’ya özlem duymuştur. Çünkü Havva kendisinin bir parçasıydı. Havva’da kendisinden geldiği vatanı olduğu için Adem’e sevgi duydu. Şu halde Havva’nın sevgisi vatan sevgisi, Adem’in sevgisi kendisini sevmesidir. Bu nedenle erkek kendisinin aynı olduğu için kadına sevgi gösterebilirken, kadın ise erkekleri sevmede hayâ diye ifade edilen güç verilmiştir. Böylelikle gizleme gücü artmıştır. Çünkü Adem’in kadınla birleştiği tarzda vatan ile birleşemez.

Allah o kaburgada Adem’in bedeninde biçimlendirdiği ve yarattığı her şeyi şekillendirmiştir. Allah’ın kendi suretinde Adem’in bedenini yaratması, çömlekçinin toprak ve taşta meydana getirdiği şeye benzer. Havva’nın bedeninin yaratılışı ise marangozun ahşapta yonttuğu şekillere benzer. Allah onu kaburgada biçimlendirip ve ona suretini yerleştirdiğinde vce onu düzenleyip dengeye kavuşturduğunda ona ruhundan üflemiştir. Böylelikle Havva diri, düşünen ve türemeden ibaret olan doğumun meydana gelmesi için ekin ve ziraat mahalli olarak var olmuştur. Adem onsa o da Adem’de dinginlik buldu Böylece Havva Adem için bir elbise olduğu gibi Adem de onun için bir elbise olmuştur. Allah şöyle buyurur;

Kadınlar sizin için siz de kadınlar için bir elbisesiniz. (Bakara/187)

(İbn. Arabî- F.Mekkiyye C/1-360)]

ve enzele leküm minel en'ami semaniyete ezvac yine O, her iki cinsten dört tür hayvanı sizin yararlanmanız için emre amade kılmıştır.

Metinde aslında semaniyete ezvac geliyor. 4 tür değil 8 eşli. Eşli, 8 manasına gelir. Fakat biz eşli olarak 8 olan bu hayvanın tür olarak 4 cins olduğunu zaten anlıyoruz. İnsanı yaratıp bırakmadı, bu ibarenin bize verdiği şey bu. İnsanı yaratıp bırakmadı Allah, onun ihtiyacını da karşıladı. Yani O Rabbül alemin bunu unutmayın.

yahlükuküm fiy butuni ümmehatiküm halkan min ba'di halkın fiy zulümatin selâsin O sizi de annelerinizin karınlarında 3 kat karanlığın göbeğinde birbirini izleyen, takip eden yaratma aşamalarından geçirerek halk etmekte, yaratmaktadır.

Hac/5., Müminun/12-14 ayetleri arasında olduğu gibi burada da embriyolojik gelişim sürecinden bahsediyor bu vahiy. İnsanın anne karnında ki gelişim süreci bunlar. Bu 3 kat karanlık aslında farklı farklı izah edilebilir. Ama kabaca karın rahim ve embriyo zarı diye düşünülebilir bu. Bunu doktorlar daha iyi bilirler. Fakat aslında 3 kat karanlık birkaç manaya birden atıf olabilir.

1 – 3 kat zırh geçirdi size. Yani Allah’ın sizin için olan şefkatine bakın ki koruma üstüne koruma altına aldı. Karın zarı karınla korudu deriyle. Onunla yetinmedi, rahimle korudu, onunla yetinmedi bir de içeri zar geçirdi. Yani seni, suyun içine aldı. Dışardan gelecek darbelerden etkilenme diye. Bir bu.

2 – Telmihen şöyle bir atıfta yapıyor olabilir. 3 kat karanlığın içinde sana öyle bir ışık sundu ki, o rehberlik sayesinde sen 3 kat karanlık içinde aç kalmadın, susuz kalmadın, neye ihtiyacın varsa onu aldın her bir enzim, her bir vitamin, her bir mineral geldi seni buldu. Yaşama kavuşman ve tekamül etmen için sen ışıktan mahrum olduğun halde ışık seni buldu. Allah’ın yardımı sayesinde ışığın altında ki insandan daha korunaklı, daha güzel bir biçimde beslendin, geliştin, oluştun ve doğdun. Bu manaya da gelebilir.

zâlikümullâhu Rabbüküm leHUl Mülk işte rabbimiz olan Allah budur, mutlak hakimiyet O’na aittir. Yani leHul Mülk; hakimiyetin tamamı otoritenin tamamı mutlak biçimde O’na aittir. Eğer O’nun mutlak otoritesine karşı isyan ediyorsanız unutmayın ki her şeyinizi anne karnından itibaren, daha anne rahmine babanızın sulbünden düştüğünüz andan itibaren her şeyinizi Allah’a borçlusunuz. Din borçluluk bilincidir demiştim ya, o zaman borcunuzu nasıl ödemeyi düşünüyorsunuz. Eğer Allah’tan bağımsızlık kazanmak istiyorsanız, önce Allah’a olan borcunuzu bir ödeyin. Ödeyin de ondan sonra Allah’a karşı otonomi ilan etmek gibi bir cinayete başvurun. Yoksa borçlusunuz daha kendi bedeninizin hakkını dahi ödememişken siz rabbinize sırt dönme hakkını nereden alıyorsunuz.

lâ ilâhe illâ HU O’ndan başka hiçbir ilah yoktur feenna tusrefun böyleyken gerçeğe bunca uzak durmayı nasıl beceriyorsunuz. Nasıl Allah’a mesafe koyabiliyorsunuz. Nasıl Allah ile böylesine uzak yaşamayı, Allah’a uzak kalmayı göze alabiliyorsunuz.

Devam ediyor D sayfasına geçiniz.
144. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder