B sayfasından devam
28-) Kur'ânen 'Arabiyyen ğayre ziy 'ıvecin
leallehüm yettekun;
Pürüzsüz,
net Arapça bir Kur'ân olarak (vahyettik)... Belki (anlayıp) korunurlar diye. (A. Hulusi)
28 -
Bir Kur'an ki pürüzsüz bir Arabî, gerek ki korunsunlar. (Elmalı)
Kur'ânen 'Arabiyyen ğayre ziy 'ıvecin leallehüm
yettekun ve onu hiçbir çarpıklığa meydan bırakmadan Arapça bir hitap
olarak indirdik. Belki sorumluluklarını idrak ederler diye.
29-) DarebAllâhu meselen racülen fiyhi şürekâü
müteşakisune ve racülen selemen liracül* hel yesteviyani mesela* elHamdu
Lillâh* bel ekseruhüm lâ ya'lemun;
Allâh
bir misal verdi: Birbiriyle sorunlu ortaklara hizmet veren adam ile sadece bir
adama teslim adam... Bu ikisinin şartları eşit olur mu? El Hamdu Lillâh! Hayır,
onların çoğunluğu bilmezler! (A. Hulusi)
29 -
Allah şunu bir mesel yapmıştır: bir adam, onda bir takım ortaklar var, hırçın
hırçın çekiştirip duruyorlar, bir adam da selâmetle bir adamın, hiç bu ikisinin
hal-ü şanı bir olur mu? Hamd Allah’ındır, fakat pek çokları bilmezler. (Elmalı)
DarebAllâhu meselen işte mesel
geldi. Kur’an ın bir başka anahtarı mesel. DarebAllâhu meselen racülen fiyhi şürekâü müteşakisune ve
racülen selemen liracülin (bu bab da mesela) Allah size; hepsi
birbirine rakip bir çok ortağın emri altında bulunan bir adamla, sadece bir
kişiye bağlı bir adamın durumunu misal verir, örnek gösterir.
Aslında burada biraz önce de
değindiğim gibi tevhid ve şirkin örneği veriliyor. Birçok efendiye bağlı bir
adam hangi birini razı edecek, hangi birini memnun edecek. Müşrik zihnin
durumunu, yırtık, parçalanmış kişiliğini ele veriyor bu. Şimdi bir çok put var,
hangi birini razı edecek, hangi birinin önünde yatıp yuvarlanacak.
Düşünün bir çok sultanı var, bir
çok efendisi var. Bu efendilerden birinin hizmetine koşsa öbürü darılıyor.
Öbürünün hizmetine koşsa o darılıyor. Aslında kula kul olmanın ne kadar zor bir
şey olduğunu, Allah’a kul olmakla bundan, bu zorluktan insanın kurtulduğunu,
bunun da tek yolunun Allah’a kul olmak olduğunu beyan eden bir ayet.
hel yesteviyani meselen bu ikisinin
durumu bir midir, eşit midir? Elbette hayır. Rabbi tek olan parçalanmaz bir
kişiliğe sahiptir. Bütündür. İşte insanı kamil de bu manaya gelir. Bütün insan,
tüm insan, yırtılmamış insan, bölünmemiş insan, parçalanmamış insan. Zaten
insanoğlunun başına gelebilecek en büyük felaket iç yırtılmadır. Yani duygu ve
düşünce arasında ki parçalanmışlık. Eylem ve inanç arasında ki parçalanmışlık.
Onun için bu yırtılma onarımı imkansız dertler açmaktadır insan oğlunun başına.
elHamdu Lillâh* bel ekseruhüm lâ ya'lemun
Allah’a hamd olsun ki hayır. Ama onların çoğu bunu bile kavramaktan acizdirler.
Yani soru sormuştu ya hel yesteviyani mesela hayır, elHamdu Lillâh ki hayır. Niye elHamdu Lillâh ki hayır? Ya aynı
olsaydı o zaman şirk özendirilmiş olmaz mıydı. Allah aynı tutsaydı o zaman
imanla küfrü, iyi ile kötüyü, doğru ile yanlışı, hak ile batılı aynı kefede
koymuş olmaz mıydı.
elHamdu Lillâh ki koymadı. Allah’a hamd olsun. Testiyi kıranla suyu
getireni bir tutmayan Allah’a hamd oldun. İyiliği ödüllendirip kötülüğü
cezalandıran Allah’a hamd olsun. Böyle yaparak dünyamızı yaşanılır kılan
Allah’a hamd olsun. İyi ile kötüyü bir tutmayarak insanları iyi olmaya teşvik
eden Allah’a hamd olsun. Böyle yapmakla hayatımızı güzelleştiren Allah’a hamd
olsun.
Böyle yapmasaydı insan oğlunu
kötülük yapmaktan ne alıkoyabilirdi. Niçin iyilik yapacaktı ki eğer
ödüllendirilmeyecekse, hele kimse bilmeyecekse. Kimsenin görmediği yerde
dünyevi bir karşılığı da yoksa insanları iyilik yapmaya ikna edebilecek bir
doneniz var mıydı Allah’tan başka.
30-) İnneke meyyitün ve innehüm meyyitun;
Kesinlikle
sen ölümü tadacaksın ve muhakkak ki onlar da ölümü tadacaklar! (A. Hulusi)
30 -
Elbet sen öleceksin ve elbet onlar da ölecekler. (Elmalı)
İnneke meyyitün ve innehüm meyyitun
şüphesiz sen de öleceksin, onlar da ölecekler. Yani onlar da ölümlü, sen de
ölümlüsün. Burada birkaç yere uyarı var. İnanmayanlara uyarı var; Bir gün
Allah’ın huzurunda size nebî olarak gönderilen bu zat hesap verecek, siz de
hesap vereceksiniz. Felenes'elennelleziyne ürsile ileyhim velenes'elennel
murseliyn. (A’raf/6) kendilerine Resul gönderilenlerden hesap
soracağız yemin olsun. Gönderilen Resullerden de hesap soracağız. Vazifenizi
yaptınız, Allah’ın vahyini bunlara tebliğ ettiniz mi diyeceğiz. Eğer şahit ol
ya rabbi ettik derlerse size dönüp. Peki onlar tebliğ ettikten sonra siz onlara
ne muamele yaptınız diye soracağız.
İşte bu
kaygıydı ki efendimizin saçlarını ağartan. Bu kaygıydı ki veda hutbelerinin her
birinde yaşlı gözlerini göğe dikip; “Elâ
hel belağ” ey insanlar bakın, size tebliğ ettim mi? Onlar; “şahit olduk ya
Resulallah. Sen emaneti yerine ulaştırdın et beytel emaneh emaneti yerine
ulaştırdın. Deyince yaşlı gözlerini göğe çeviren nebî “Rabbena feşhed”. Allah’ım, rabbim şahit ol demesi bu yüzdendi.
31-) Sümme inneküm yevmel kıyameti 'ınde
Rabbiküm tahtesımun;
Sonra,
muhakkak ki siz, kıyamet sürecinde Rabbinizin indînde karşılaştırılacaksınız.
(A. Hulusi)
31 -
Sonra siz muhakkak rabbinizin huzurunda muhakemeye duruşacaksınız. (Elmalı)
Sümme inneküm yevmel kıyameti 'ınde Rabbiküm
tahtesımun en sonunda sizler kıyamet günü rabbinizin huzurunda
yargılanacaksınız.
32-) Femen azlemü mimmen kezebe alAllâhi ve
kezzebe Bis sıdkı iz caeh* eleyse fiy cehenneme mesven lil kâfiriyn;
Allâh
üzerine yalan söyleyen ve kendisine geldiğinde varlığındaki gerçeği
yalanlayandan daha zâlim kimdir? Hakikat bilgisini inkâr edenler için,
yaşayacakları ortam cehennemde değil midir? (A. Hulusi)
32 -
Artık o kimseden daha zalim (daha haksız) kim olabilir ki Allah üzerine yalan
söylemiş, doğruyu da kendisine geldiği vakit tekzip eylemiştir, Cehennemde
değil midir mevkii kâfirlerin. (Elmalı)
Femen azlemü mimmen kezebe alAllâhi ve kezzebe
Bis sıdkı iz caeh Allah hakkında yalan söyleyen ve ayağına kadar
geldiği halde gerçeği yalanlayandan, ısrarla yalan sayandan daha zalim biri
olabilir mi? Bu Allah’a ait vasıfları O’nun dışında ki varlıklara yakıştırmak
olabileceği gibi, velileri, azizleri, büyük insanları, Allah’a yakın bildiğimiz
kimseleri, hatta peygamberleri O’na ulaşmada aracılar kılmakta olabilir ki,
zaten Zümer suresinin 3. ayetinde öyle denilmiyor muydu. liyükarribûna ilAllâhi zülfâ Peki
bu putlara niçin tapıyorsunuz denilince putperestler; Bunlar Allah ile bizim
aramızda aracılık yapsınlar, bizi O’na yaklaştırsınlar diye tapıyoruz
demişlerdi ya, ona bir ima da olabilir.
eleyse fiy cehenneme mesven lil kâfiriyn
hiç küfürde direnenler için cehennemde yer olmaz mı? Şakası bile kötü. Hani
bazen kendini bilmezler şaka vari; Bu kadar adamı cehennem nasıl alsın derler
ya, adeta öylelerine cevap olarak hiç küfürde direnenlere cehennemde yer
bulunmaz mı? Diyor.
33-) Velleziy cae Bis sıdkı ve saddeka Bihi
ülaike hümül müttekun;
Sıdkı (Allâh kulu olunduğu ve bedende hilâfet hakikatinin yaşandığı
gerçeğini) getiren ve Onu tasdik edene (Hz. Ebu Bekir) gelince,
işte onlar Müttekî'lerin ta kendileridir! (A. Hulusi)
33 -
Doğruyu getiren ve onu tasdik eden ise işte onlar korunan muttakiler. (Elmalı)
Velleziy cae Bis sıdkı ve saddeka Bihi ülaike
hümül müttekun ama hakikati getiren ve o hakikati tüm kalbiyle
tasdik eden, onaylayan kimselere gelince. İşte
sorumluluklarını gereği gibi idrak edenler onlardır, ta kendileridir.
ilginçtir değerli dostlar, 33.
ayeti hemen geçmeyelim isterseniz Velleziy
cae Bis sıdk, hakikati getiren. Bu sadece peygamberimize hitap ettiği
düşünülebilir ama bağlam içinde düşünüldüğünde hakikati ulaştıran herkes, vahyi
insanlığa ulaştıran herkes bu ayetin muhatabıdır. Bu manada hakikati getirmek,
hakikati ulaştırmak, Resulallah’ın misyonunu sürdürmek, risaletin emanetini
yerlerde sürümemek. Risalet emanetine ihanet etmemek. İşte bunlar için müjde
taşıyor bu ayet.
34-) Lehüm ma yeşaune 'ınde Rabbihim* zâlike
cezaül muhsiniyn;
Onlar
için Rablerinin indînde diledikleri her şey vardır! İşte bu muhsinlerin (Allâh'a görürcesine kulluk etmekte olanların) cezasıdır! (A. Hulusi)
34 -
Onlara rablerinin indinde ne dilerlerse var, o işte Muhsinlerin cezası.
(Elmalı)
Lehüm ma yeşaune 'ınde Rabbihim arzuladıkları
her şey rableri katında onları beklemektedir. Yani hiç akıllarına şöyle bir şey
gelmesin. Ya rabbi biz dünyada seni razı etmek için nefsimizin arzularından
geçtik. Acaba yarın ukbada arzuladıklarımızı bize verecek misin diye
sormasınlar. Dünya da Allah için arzularına gem vuranlar, Ahirette Allah o
arzularını, güzelliğin kaynağı olan, üretildiği mutlak güzelliğin merkezi olan
cennetlerde o arzularını tıka basa doyuracaktır. zâlike cezaül muhsiniyn bu da iyi
davrananların ödülüdür.
Evet, öyle değil mi. İyi
davrananların mutlaka ödüllendirilmesi gerekiyor. Vahiy hep bunu söyler.
Ahirette diyor Kur’an, cenneti hak eden kimseleri ne gibi muhteşem ve göz
kamaştırıcı sürprizlerin beklediğini hiç kimse hayal dahi edemez. Evet, Hiç
kimse hayal dahi edemez. Onun için hayal etmeye kalksak ahirette imanı bekleyen
ilahi sürprizleri, üstelik göz kamaştırıcı ma uhfiye lehüm
min kurreti a'yün. (Secde/17) göz kamaştırıcı sürprizleri hayal dahi
edemezmişiz.
35-) LiyükeffirAllâhu anhüm esveelleziy amilu
ve yecziyehüm ecrehüm Bi ahsenilleziy kânu ya'melun;
Tâ ki
Allâh, önceden yaptıklarının en kötüsünü bile onlardan silsin ve yapmakta
olduklarının en güzeli ile mükâfatlarını onlara versin. (A. Hulusi)
35 -
Çünkü Allah onların mukaddemâ yaptıkları amelin en kötüsünü bile kefaretle
örtüp, işlemekte bulundukları güzel amellerin en güzeline göre ecirlerini
kendilerine ihsan edecektir. (Elmalı)
LiyükeffirAllâhu anhüm esveelleziy amilu ve
yecziyehüm ecrehüm Bi ahsenilleziy kânu ya'melun şöyle ki Allah
onların yaptıklarının en kötülerini örter. Ve onları yapa geldiklerinin en
iyisiyle ödüllendirir. Çok büyük bir müjde ile karşı karşıya mü’minler. Yani
burada her arzularını Allah’ın gidereceği cennet ehli Mü’minlerin suçsuz, günahsız,
kusursuz, hatasız olduğu söylenmiyor. Yani onların mükemmel insan olmaları
gerektiği söylenmiyor. Bakın ne söyleniyor; Açıkça deniliyor ki; Allah onların
yaptıklarının en kötülerini örter ve onları yapa geldiklerinin en iyisiyle
ödüllendirir. Onun için Allah’ı razı etmeye bakmak, bu çerçeve de insan olmanın
doğal bir sonucu olarak işlenen hatalar, kusurlar, günahlara takılıp kalmamak.
Ama Allah ile ilişki ve irtibatı sürekli diri ve sıcak tutmak ve gerisini O’na
bırakmak.
36-) EleysAllâhu Bi kâfin abdeHU, ve
yuhavvifuneke Billeziyne min dûniHİ, ve men yudlilillâhu fema lehu min Had;
Allâh,
Esmâ'sından yarattığı kuluna kâfi değil mi? Seni O'nun dûnundakilerle
korkutuyorlar! Allâh kimi saptırırsa onun için hidâyet edici yoktur. (A.
Hulusi)
36 -
Allah kuluna kâfî değil mi? Durmuşlar da seni ondan beridekilerle
korkutuyorlar, her kimi ki Allah şaşırtır artık ona hidayet edecek yoktur,
(Elmalı)
EleysAllâhu Bi kâfin abdeH hiç Allah
kuluna yetmez mi. İşte geldi, işte büyük soru, büyük müjde geldi; Allah kuluna
yetmez mi? Ne dersiniz? Allah yetmezse kuluna ne yeter, Allah değilse kim
yeter. Allah’ın var, neye muhtaçsın. Allah’ın yok neyin var. İnsana sormalı,
Allah, o her şey elde var bir. Gerisi 0 olsa ne yazar.
Hacer öyle demişti ya; Hz.
İbrahim Hacer’i ıssız bir çölün ortasında eski beytin yanında bir sahra
ağacının dibine bırakmış, yanına bir kırba su, sadece bir çıkın da ekmek koymuş
ve göz yaşları içinde daha yeni doğmuş olan bebeği İsmail’i ve annesi Hacer’i
orada Allah’a emanet ederek geri dönüp giderken arkasından Hacer şöyle
seslenmişti;
- Ya İbrahim bizi kime
bırakıyorsun. İbrahim’in dudaklarından dökülen tek cümle oldu.
- Sizi Allah’a bırakıyorum. Ve
Hacerin verdiği cevap, onun adını tarihe imanın büyük kadını olarak kazıdı.
- Allah mı? Hasbinallah ve ni’mel vekil. O bana yeter. O ne güzel vekildir.
İşte bu;
Elleziyne kale lehümün Nasu innen Nase kad
cemeu leküm fahşevhüm fezadehüm iymana* ve kalu hasbünAllâhu ve nı'mel vekiyl.
(A.İmran/173) Hani kendilerine bütün insanlar sizin aleyhinize birleşti, sizi
yer yüzünden silip kaldıracaklar denildiğinde, onlar hemen kalpleri Allah
aşkıyla ürperip, imanları ziyadeleşip ve dönüp onlara; HasbünAllah, Allah bize yeter. Ve
ni’mel vekiyl, O ne güzel vekildir. Diyenler. İşte mü’minin imanı bu kadar
güç merkezidir.
ve yuhavvifuneke Billeziyne min dûniH
onlar seni O’ndan başkalarıyla korkutuyorlar. Yani baştaki cümle ile beraber
alırsak, Allah kuluna yetmez mi ki onlar seni O’ndan başkalarıyla korkutmaya
kalkıyorlar. Evet,
Elleziyne yübelliğune risalâtillahi ve
yahşevneHU ve lâ yahşevne ehaden illAllâh.(Ahzab/39) Allah’ın
risaletini tebliğ eden o kimseler, yalnız Allah’tan korkarlar, Allah’tan başka
da hiç kimseden korkmazlar. Hem nefiy hem ispat ile gelen bir cümle bu. Yani
yalnız Allah’tan korkarlar demesi yeterdi aslında. Allah’tan başka da kimseden
korkmazlar demeye gerek yoktu. Ama nefiy ve ispatı birlikte getirmiş ki,
Allah’tan korkmak yetmez Allah’tan başkasından da korkmayın. Neden? Bu Ahzab/9.
ayeti.
etahşevnehüm* fAllâhu ehakku en tahşevhü in
küntüm mu'miniyn. (Tevbe/13) yoksa onlardan korkuyor musunuz Allah
dışında birilerinden. Unutmayın ki Allah kendisinden korkulmaya en fazla layık
olandır.
İnsan yalnızca Allah’ın sevgisini
kaybetmekten korkmalıdır
çünkü korkuyu istismar etmeyen bir tek otorite vardır o da Allah. Allah dışında korktuğunuz her varlık sizin korkunuzu istismar eder kendi defterine, kendi hesabına gelir olarak kaydeder. Eğer korktuğunuzu anlarsa sizi yüreğinizin burnundan halka takıp sürür ve oynatır. Bir tane Allah’tır ki insanın korkusunu istismar etmeyip onu güçlendirir, onu takviye eder. Onun için insan iradesini sadece Allah kıskanmaz. Allah’tan başka herkes kıskanma potansiyeline sahiptir.
çünkü korkuyu istismar etmeyen bir tek otorite vardır o da Allah. Allah dışında korktuğunuz her varlık sizin korkunuzu istismar eder kendi defterine, kendi hesabına gelir olarak kaydeder. Eğer korktuğunuzu anlarsa sizi yüreğinizin burnundan halka takıp sürür ve oynatır. Bir tane Allah’tır ki insanın korkusunu istismar etmeyip onu güçlendirir, onu takviye eder. Onun için insan iradesini sadece Allah kıskanmaz. Allah’tan başka herkes kıskanma potansiyeline sahiptir.
ve men yudlilillâhu fema lehu min Had
ne ki Allah kimi saptırırsa artık onu doğru yola getiren bulunmaz. Yine bunu da
deminki ayetler gibi doğru anlayacağız Kur’an ın bütününden yola çıkarak. Kim
sapmayı dilerse Allah ona izin verir. Dolayısıyla bir kez de sapması artık
sabitleştiğinde, koordinatları kaybettiğinde, yüreği mühürlendiğinde, artık
dönüşü olmayan bir noktaya geldiğinde onu doğru yola geri döndürecek kimse
bulunmaz.
37-) Ve men yehdillâhu fema lehu min mudıll*
eleysellahu Bi 'Aziyzin Zintikam;
Allâh
kime hidâyet ederse, kimse onu saptıramaz! Allâh (Bi-) Aziyz (kullarından bu isminin işaret ettiği özelliği açığa çıkaran), Züntikam (araya duygu
katmaksızın yaptığının sonucunu kesinlikle yaşatan) değil midir? (A. Hulusi)
37 -
Her kime de Allah hidayet verir onu da şaşırtacak yoktur, bir intikamı var azîz
değil mi Allah? (Elmalı)
Ve men yehdillâhu fema lehu min mudıll
ama Allah kimi de doğru yola yöneltirse artık onu doğru yoldan kimse çıkaramaz.
Yine bu da öyle; kim doğru yolu tercih eder bu tercihini hayat tarzı haline
getirirse, Allah onun bu tercihini güçlendirir. Tercihini gerçekleştirmesi için
güç verir ve bu güç sayesinde öyle iman kökleşir ve yerleşir ki, hiçbir rüzgar
o kökü sökemez. Onu kimse yolundan çeviremez.
eleysellahu Bi 'Aziyzin Zintikam
değil mi ki Allah izzet sahibidir, kimsenin kötülüğünü yanına kar bırakmayandır.
Yani Allah’ın intikam sahibi olması bu demektir. Yani öç alıcı diye
çeviremeyiz, kimsenin yaptığı kötülüğü yanına kar bırakmaz.
Devam ediyor D sayfasına geçiniz.
145. videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder