A sayfasından devam
2-) Belilleziyne keferu fiy 'ızzetin ve şikak;
Bak
kendilerini şerefli sanan o hakikat bilgisini inkâr edenler, hakikatlerinden
kopuk bir yaşam içindedirler! (A.Hulusi)
02 - Fakat
o küfredenler bir onur, bir şikak içindeler. (Elmalı)
Belilleziyne keferu fiy 'ızzetin ve şikak
ama hayır küfürde direnenler, akletmek yerine (Akledecekleri yerde) yersiz bir
gurura ve tarifsiz bir nefrete gömülmüşlerdir. Kendi kendine yeterlilik
iddiasıyla tabii.
Küfürde direnenler vahyin zikr
oluşunu göz ardı etmişlerdir. Vahyin uyarısına kulak tıkamışlardır. Vahiyden
öğüt almamışlardır. Vahiyden öğüt almamanın psikolojik arka planı ne ola ki?
Kendi kendine yeterlilik iddiası dedim, olsa olsa. Küstahça gurur ve haddini
bilmez bir yabancılaşma. Yani burada şu tespiti yapmak lazım. İnsan kendisinden
ne kadar uzaklaşırsa, Allah’tan da o kadar uzaklaşır. Allah’tan ne kadar
uzaklaşırsa kendisinden de o kadar uzaklaşır Ve kendisinden uzaklaştığı oranda
da küstahlaşır. Kendi kendine yettiğini zanneder. Çünkü kendisini unutur. Kendisinin
uzağında duran kendisini nasıl taktir etsin. Kendisinin boyunu nasıl görsün.
Kendi cürmünü nasıl görsün. Dolayısıyla tanrılık iddiaları Allah’a karşı
küstahça böbürlenmeler hep kendi cirmini, kendi haddini ve tabii ki kendi
değerini unutmakla mümkündür.
3-) Kem ehlekna min kablihim min karnin fenadev
ve late hıyne menas;
Onlardan
önce, nice nesilleri feryat figan içinde helâk ettik! Artık kurtulmaları mümkün
değildi! (A.Hulusi)
03 - Kendilerinden
evvel nicelerini helâk ettik! Çığırıştılar: Değildi fakat vaktı halâs. (Elmalı)
Kem ehlekna min kablihim min karnin fenadev ve
late hıyne menas kendilerinden önce nice kuşakları helâk ettik. Tam
bu sırada imdat dilediler. Fakat ve late hıyne menas çoktan kurtuluş için iş işten
geçmişti. Yani artık imdat dilemelerinin hiçbir yararı olmadı.
Min karnin, kuşak diye çevirdim
fakat en geniş manada medeniyet diye de anlaşılabilir. Yani insanlık tarihinde
Allah’a karşı küstahlaşan nice medeniyetler yok olmuştur. Şöyle dönüp bir
bakalım İskender’in kurduğu güneş batmayan imparatorluk. Ne kaldı geriye.
Sezar’ın imparatorluğundan ne kaldı geriye. Firavunların devletinden,
imparatorluğundan ne kaldı geriye. İran Kisra’larının İmparatorluğundan ne
kaldı geriye. Sayalım, sayıp bu güne kadar gelelim şimdi onlardan ne kaldı diye
soralım.
Ne kaldığı ortada, viran olmuş
surlar, yıkılmış yapılar, yerle bir olmuş kuleler, hatta yerinde yeller esen
kentler. Hatta yerin altından çıkan, bilmek kaç metre kazdıktan sonra yerin
altına gömülmüş mamur beldeler. Evet, bunlar kaldı. Yani hiçbir şey kalmadı.
Taş, toprak ve harabelerden başka. O zaman Kalan Allah’tır. Allah’a karşı
küstahlaşan hiçbir medeniyet bu küstahlığını sonsuza kadar sürdüremez.
Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh.
(~ Kehf/39) Güçte, kuvvette mutlak manada sadece O’na Allah’a aittir. Onun
karşısında güç ve kuvvet, kudret ve izzet sahibi olduğunu, onur ve büyüklük
sahibi olduğunu düşünen her küstah uygarlık ve toplum tarihin çöp sepetine
buruşturulmuş bir kağıt gibi atılmaya mahkumdur. Allah ile savaşmanın sonucu
hep aynı olmuştur. İşte bu ayetler onu söylüyor.
4-) Ve 'acibu en caehüm münzirun minhüm* ve
kalel kafirune hazâ sahırun kezzab;
O
hakikat bilgisini inkâr edenler, kendi aralarından bir uyarıcının kendilerine
gelmesine şaştılar da: "Bu yalancı bir büyücüdür" dediler. (A.Hulusi)
04 - İçlerinden
kendilerine uyandırıcı bir Peygamber geldiğine şaştılar da dediler ki kâfirler:
bu, bir sihirbaz, bir kezzap. (Elmalı)
Ve 'acibu en caehüm münzirun minhüm
ve onlar aralarından birinin kendilerine uyarıcı olarak gelmesine şaştılar.
Buna şaşana şaşmak gerek. Aralarından birinin uyarıcı olarak gelmesine
şaştılar. Eğer yer yüzünde salına salına yürüyen melekler olsaydı diyor vahiy,
biz de onlara meleklerden peygamber gönderirdik. Yani insan oluşuna şaştılar
manasını içerir. Melek beklediler tüm inkarcı toplumlar Kur’an ın bize haber
verdiğine göre melek bir nebi, melek bir peygamber beklediler.
Aslında bu kaçak güreşmek, bu bir
tür ben vahyin izini izlemek istemiyorum. Fakat buna da bir mazeret bir bahane
bulmak istiyorum. Bula bula bu bahaneyi buldum manasına geliyor. Onun için tüm
tarih boyunca inkarcı toplumlar vahyin peşine takılmamak için bir bahane ileri
sürdüler. Melek peygamber isteriz.
Melek peygamber gelmiş olsaydı
aslında söyleyecekleri belli idi; Biz insanız o melek, biz onu nasıl örnek
alalım diyecekler ve kurtulacaklardı. O nedenle bunu diyemediler, bunu
diyemeyince de böylesine bi namaz özrü diyebileceğimiz mazeret uydurdular.
ve kalel kafirune hazâ sahırun kezzab
ve işte bu kafirler var ya, onlar şöyle dediler. Bu göz boyamak isteyen
yalancının biridir. Alemlerin efendisine, alemlere rahmet olarak gönderilen
Allah Resulüne böyle iftira ettiler. Fakat ilginçtir onu göz boyayıcı bir
sihirbaz olarak nitelemelerine rağmen hiç biri de onun elinden sadır olmuş
sihre benzer bir örnek veremedi. Ya şöyle bir olay oldu diyemedi. Vere vere
örnek olarak şunu veriyorlardı; Baksanıza ana baba ile evladın arasını
ayırıyor. Karısı ile eşinin arasını ayırıyor. Yani iman eden mü’min olan
insanlar kendilerine küfrü dayatan ailelerinden koptukları, ayrıldıkları için,
ayrıştıkları için bunu örnek gösteriyorlardı ki bu da gülünç bir şeydi tabii
ki.
5-) Ece'alel alihete İlâhen Vahıda* inne hazâ
le şey'ün 'ucab;
"Tanrıları,
tek bir tanrıya mı indirgedi (diye anladılar)? Muhakkak ki bu çok acayip bir şeydir!" (A.Hulusi)
05 - İlâhları
hep bir ilâh mı kılmış? Bu cidden şaşılacak bir şey: çok tuhaf. (Elmalı)
Ece'alel alihete İlâhen Vahıda ve ne
dediler, nasıl bir karşı çıkış, nasıl bir argümanla karşı çıktılar; Bütün bu
tanrıları tek bir tanrıya indirgiyor ha? Aslında tüm zamanlar ve zeminler
içinde bu cümlenin zımnen karşılığı şu; Allah dışında kendisine kutsallık
yakıştırılan, mutlaklık yakıştırılan, ilahi nitelikler yakıştırılan tüm
varlıklarda ki bu nitelikleri alıp tek bir varlığa veriyor ha? Bu, itirazları
bu. Yani tek bir Allah’a iman etmek konusunda oldukça katı ve yobazlar.
Neden böyle, bunun arka planında
ne yatar sorusu şirkin mantığı ile alakalı. Şirkin mantığı uzak bir Allah
inancına dayalıdır. Sana şah damarından yakın olan bir Allah inancı, hayatına
müdahil bir Allah inancını getirir, zorunlu kılar. Hayatına müdahil olan bir
Allah inancı ise, seni her an görüp gözeten bir rab, rabbül alemin olduğuna
iman etmen gerektirir. Bu da Allah’ın müdahil olmadığı bir alanın yokluğu
fikrine götürür.
İşte buna gelemediler. Onlar uzak
bir Allah’ı, hayatlarına karışmayan kendisine aracılarla ulaşılacak bir Allah
inancını tercih ediyorlardı. Çünkü hesabını verecek bir hayatı yaşamak
istemiyorlardı. Yani sıkıntıya gelemeyiz demenin müşrikçe siydi. Onun için
hesabını verecek bir hayatı yaşamaktansa, sorumlu bir ömür geçirmektense uzak
bir Allah inancını tercih ediyorlardı.
Tabii şirkin en büyük zararı
Allah ile doğrudan iletişimi yok saymasıdır. Aracı koyduğunuz zaman iletişim
aksar. Doğrudan iletişim, dolaylı olduğu zaman haberleşme aksar. Bu aynı
zamanda sizin onu anlamamanızı getirir. İşte onu anlamadılar. Ma
kaderullahe hakka kadriH. (Hac/74) deyişi bundan dı Kur’an ın.
Allah’ı hakkıyla takdir edemediler.
inne hazâ le şey'ün 'ucab bunun çok
tuhaf bir şey olduğunda hiç şüphe yok diyorlardı. Yani çok tuhaf bir şey bu.
Aslında tuhaf olan kendileri ama demek ki yamuk bakan doğru görmüyor.
6-) Ventalekal meleü minhüm enimşu vasbiru alâ
alihetiküm* inne hazâ le şey'ün yurad;
Onların
ileri gelenleri: "Hadi yolunuza devam edin ve tanrılarınıza bağlı kalın!
Muhakkak ki olması gereken budur!" diyerek yürüdü. (A.Hulusi)
06 - İçlerinden
o heyet de fırladı şöyle: ilâhlarınız üzerinde sabr-u sebat edin, bu cidden
arzu olunur bir şey, bir murad. (Elmalı)
Ventalekal meleü minhüm enimşu vasbiru alâ
alihetiküm* inne hazâ le şey'ün yurad onların liderleri öne atılarak
şöyle, devam edin tanrılarınıza dirençle sahip çıkın, ısrarla sahip çıkın.
Yapmanız gereken tek şey budur. Aslında bu ayette Tirmizi’nin İbn. Saad’ın ve
daha başkalarının, A. Bin Hambel’in, daha başkalarının naklettiği gibi girişte
söylediğim hadiseye bir gönderme, atıf var. Mekke aristokratlarının Resulallah
için Ebu Talip’e başvurmaları ve Resulallah’la aralarında geçen diyalog ve
tevhide davetleri üzerine verdikleri cevap işte burada ayet olarak önümüze
çıkıyor. Yani sonuçta, direnin putlarınıza sahip çıkın sizden tek istenen bu
diyorlar.
Peki neden böyle diyorlar?
Rasyonel düşünüyorlar. Ama çıkarcı bir mantıkla düşünüyorlar. Yani Akleden kalp
ile değil, sadece ve sadece rakamlarla düşünüyorlar. Mevcut statüko onların
lehine çalışıyor. Tezgâhlarını çok güzel kurmuşlar. Bir çıkar şebekesi bunlar.
Bu şebekenin kurduğu tezgâhın yürümesi için istikrarın korunması gerekiyor, küfürde
istikrarın, şirkte istikrarın, zulümde istikrarın. Onun için istikrara yönelik
bir tehdit olarak algılıyorlar ilahi daveti, Kur’an ı, Resulallah’ı ve onunla
korkutuyorlar etraftaki insanları istikrarı zedeleyecek diyorlar. Aslında
istikrar dedikleri şey bi avuç çıkar çetesinin çıkarı, başka bir şey değil.
7-) Ma semı'na Bihazâ fiyl milletil ahireti, in
hazâ illahtilak;
"Bunu
önceki milletlerden işitmedik! Bu (TEKLİK
anlayışı) ancak bir uydurmadır!"
(A.Hulusi)
07 - Biz
bunu diğer millette işitmedik, bu bir uydurmadır mutlak. (Elmalı)
Ma semı'na Bihazâ fiyl milletil ahireh
biz çağdaş inanç sistemlerin hiç birinde böyle bir şey duymadık dediler. Yani
görüyorsunuz çağdaşlık takıntısı yeni bir şey değil, cahili bir takıntı bu.
Mevcut iki süper güçte tanrısal nitelikleri başkalarına yakıştıran bir inanç
sistemlerine sahip. Biri Zerdüştlük, ateşperestlik İran imparatorluğu. Diğeri
ise çığırından çıkarılmış Hıristiyanlık, Pavlus Hıristiyanlığı. Yani İsa’ya,
annesine tanrılık, tanrısal sıfatları yakıştıran putperestleştirilmiş bir
Hıristiyanlık. Roma putperestliğinin Hıristiyan kisvesiyle arzı endam etmiş
halini görüyoruz. Onun için çağdaş inanç sistemleri içerisinde biz böyle şey
görmedik diyorlar. Onların da çağdaşlık takıntısı var. Modernlik takıntısı var.
Onun için argümanlarını böyle getiriyorlar. Yani bu doğru bir şey olsaydı
Bizans’tan daha mı akıllıyız, İran’dan daha mı akıllıyız. Gelişmiş, çağdaş,
modern onlar. Onların da tanrıları olmazdı. Veya Allah’tan başkasına tanrısal
hiçbir niteliği yakıştırmazlardı. Baksanıza İsa’ya bir çok tanrısal nitelik
yakıştırıyor Hıristiyanlar. Meryem’e tanrısal nitelik yakıştırıyorlar.
Baksanıza İran da bir çok tanrı getiriyor. Dolayısıyla işte bunlar modern,
bunlar çağdaş. Onun içinde biz çağdaşlar arasında da böylesini görmedik
diyorlardı.
in hazâ illahtilak bu desteksiz bir
uydurmadan başkası değildir diyorlardı.
Devam ediyor C sayfasına geçiniz.
142.
videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder