2 Nisan 2013 Salı

İslamoğlu Tef. Ders. SÂD (02 - 07) (142-B)



A sayfasından devam

2-) Belilleziyne keferu fiy 'ızzetin ve şikak;

Bak kendilerini şerefli sanan o hakikat bilgisini inkâr edenler, hakikatlerinden kopuk bir yaşam içindedirler! (A.Hulusi)

02 - Fakat o küfredenler bir onur, bir şikak içindeler. (Elmalı)


Belilleziyne keferu fiy 'ızzetin ve şikak ama hayır küfürde direnenler, akletmek yerine (Akledecekleri yerde) yersiz bir gurura ve tarifsiz bir nefrete gömülmüşlerdir. Kendi kendine yeterlilik iddiasıyla tabii.

Küfürde direnenler vahyin zikr oluşunu göz ardı etmişlerdir. Vahyin uyarısına kulak tıkamışlardır. Vahiyden öğüt almamışlardır. Vahiyden öğüt almamanın psikolojik arka planı ne ola ki? Kendi kendine yeterlilik iddiası dedim, olsa olsa. Küstahça gurur ve haddini bilmez bir yabancılaşma. Yani burada şu tespiti yapmak lazım. İnsan kendisinden ne kadar uzaklaşırsa, Allah’tan da o kadar uzaklaşır. Allah’tan ne kadar uzaklaşırsa kendisinden de o kadar uzaklaşır Ve kendisinden uzaklaştığı oranda da küstahlaşır. Kendi kendine yettiğini zanneder. Çünkü kendisini unutur. Kendisinin uzağında duran kendisini nasıl taktir etsin. Kendisinin boyunu nasıl görsün. Kendi cürmünü nasıl görsün. Dolayısıyla tanrılık iddiaları Allah’a karşı küstahça böbürlenmeler hep kendi cirmini, kendi haddini ve tabii ki kendi değerini unutmakla mümkündür.


3-) Kem ehlekna min kablihim min karnin fenadev ve late hıyne menas;

Onlardan önce, nice nesilleri feryat figan içinde helâk ettik! Artık kurtulmaları mümkün değildi! (A.Hulusi)

03 - Kendilerinden evvel nicelerini helâk ettik! Çığırıştılar: Değildi fakat vaktı halâs. (Elmalı)


Kem ehlekna min kablihim min karnin fenadev ve late hıyne menas kendilerinden önce nice kuşakları helâk ettik. Tam bu sırada imdat dilediler. Fakat ve late hıyne menas çoktan kurtuluş için iş işten geçmişti. Yani artık imdat dilemelerinin hiçbir yararı olmadı.

Min karnin, kuşak diye çevirdim fakat en geniş manada medeniyet diye de anlaşılabilir. Yani insanlık tarihinde Allah’a karşı küstahlaşan nice medeniyetler yok olmuştur. Şöyle dönüp bir bakalım İskender’in kurduğu güneş batmayan imparatorluk. Ne kaldı geriye. Sezar’ın imparatorluğundan ne kaldı geriye. Firavunların devletinden, imparatorluğundan ne kaldı geriye. İran Kisra’larının İmparatorluğundan ne kaldı geriye. Sayalım, sayıp bu güne kadar gelelim şimdi onlardan ne kaldı diye soralım.

Ne kaldığı ortada, viran olmuş surlar, yıkılmış yapılar, yerle bir olmuş kuleler, hatta yerinde yeller esen kentler. Hatta yerin altından çıkan, bilmek kaç metre kazdıktan sonra yerin altına gömülmüş mamur beldeler. Evet, bunlar kaldı. Yani hiçbir şey kalmadı. Taş, toprak ve harabelerden başka. O zaman Kalan Allah’tır. Allah’a karşı küstahlaşan hiçbir medeniyet bu küstahlığını sonsuza kadar sürdüremez.

Lâ havle velâ kuvvete illâ billâh. (~ Kehf/39) Güçte, kuvvette mutlak manada sadece O’na Allah’a aittir. Onun karşısında güç ve kuvvet, kudret ve izzet sahibi olduğunu, onur ve büyüklük sahibi olduğunu düşünen her küstah uygarlık ve toplum tarihin çöp sepetine buruşturulmuş bir kağıt gibi atılmaya mahkumdur. Allah ile savaşmanın sonucu hep aynı olmuştur. İşte bu ayetler onu söylüyor.


4-) Ve 'acibu en caehüm münzirun minhüm* ve kalel kafirune hazâ sahırun kezzab;

O hakikat bilgisini inkâr edenler, kendi aralarından bir uyarıcının kendilerine gelmesine şaştılar da: "Bu yalancı bir büyücüdür" dediler. (A.Hulusi)

04 - İçlerinden kendilerine uyandırıcı bir Peygamber geldiğine şaştılar da dediler ki kâfirler: bu, bir sihirbaz, bir kezzap. (Elmalı)


Ve 'acibu en caehüm münzirun minhüm ve onlar aralarından birinin kendilerine uyarıcı olarak gelmesine şaştılar. Buna şaşana şaşmak gerek. Aralarından birinin uyarıcı olarak gelmesine şaştılar. Eğer yer yüzünde salına salına yürüyen melekler olsaydı diyor vahiy, biz de onlara meleklerden peygamber gönderirdik. Yani insan oluşuna şaştılar manasını içerir. Melek beklediler tüm inkarcı toplumlar Kur’an ın bize haber verdiğine göre melek bir nebi, melek bir peygamber beklediler.

Aslında bu kaçak güreşmek, bu bir tür ben vahyin izini izlemek istemiyorum. Fakat buna da bir mazeret bir bahane bulmak istiyorum. Bula bula bu bahaneyi buldum manasına geliyor. Onun için tüm tarih boyunca inkarcı toplumlar vahyin peşine takılmamak için bir bahane ileri sürdüler. Melek peygamber isteriz.

Melek peygamber gelmiş olsaydı aslında söyleyecekleri belli idi; Biz insanız o melek, biz onu nasıl örnek alalım diyecekler ve kurtulacaklardı. O nedenle bunu diyemediler, bunu diyemeyince de böylesine bi namaz özrü diyebileceğimiz mazeret uydurdular.

ve kalel kafirune hazâ sahırun kezzab ve işte bu kafirler var ya, onlar şöyle dediler. Bu göz boyamak isteyen yalancının biridir. Alemlerin efendisine, alemlere rahmet olarak gönderilen Allah Resulüne böyle iftira ettiler. Fakat ilginçtir onu göz boyayıcı bir sihirbaz olarak nitelemelerine rağmen hiç biri de onun elinden sadır olmuş sihre benzer bir örnek veremedi. Ya şöyle bir olay oldu diyemedi. Vere vere örnek olarak şunu veriyorlardı; Baksanıza ana baba ile evladın arasını ayırıyor. Karısı ile eşinin arasını ayırıyor. Yani iman eden mü’min olan insanlar kendilerine küfrü dayatan ailelerinden koptukları, ayrıldıkları için, ayrıştıkları için bunu örnek gösteriyorlardı ki bu da gülünç bir şeydi tabii ki.


5-) Ece'alel alihete İlâhen Vahıda* inne hazâ le şey'ün 'ucab;

"Tanrıları, tek bir tanrıya mı indirgedi (diye anladılar)? Muhakkak ki bu çok acayip bir şeydir!" (A.Hulusi)

05 - İlâhları hep bir ilâh mı kılmış? Bu cidden şaşılacak bir şey: çok tuhaf. (Elmalı)


Ece'alel alihete İlâhen Vahıda ve ne dediler, nasıl bir karşı çıkış, nasıl bir argümanla karşı çıktılar; Bütün bu tanrıları tek bir tanrıya indirgiyor ha? Aslında tüm zamanlar ve zeminler içinde bu cümlenin zımnen karşılığı şu; Allah dışında kendisine kutsallık yakıştırılan, mutlaklık yakıştırılan, ilahi nitelikler yakıştırılan tüm varlıklarda ki bu nitelikleri alıp tek bir varlığa veriyor ha? Bu, itirazları bu. Yani tek bir Allah’a iman etmek konusunda oldukça katı ve yobazlar.

Neden böyle, bunun arka planında ne yatar sorusu şirkin mantığı ile alakalı. Şirkin mantığı uzak bir Allah inancına dayalıdır. Sana şah damarından yakın olan bir Allah inancı, hayatına müdahil bir Allah inancını getirir, zorunlu kılar. Hayatına müdahil olan bir Allah inancı ise, seni her an görüp gözeten bir rab, rabbül alemin olduğuna iman etmen gerektirir. Bu da Allah’ın müdahil olmadığı bir alanın yokluğu fikrine götürür.

İşte buna gelemediler. Onlar uzak bir Allah’ı, hayatlarına karışmayan kendisine aracılarla ulaşılacak bir Allah inancını tercih ediyorlardı. Çünkü hesabını verecek bir hayatı yaşamak istemiyorlardı. Yani sıkıntıya gelemeyiz demenin müşrikçe siydi. Onun için hesabını verecek bir hayatı yaşamaktansa, sorumlu bir ömür geçirmektense uzak bir Allah inancını tercih ediyorlardı.

Tabii şirkin en büyük zararı Allah ile doğrudan iletişimi yok saymasıdır. Aracı koyduğunuz zaman iletişim aksar. Doğrudan iletişim, dolaylı olduğu zaman haberleşme aksar. Bu aynı zamanda sizin onu anlamamanızı getirir. İşte onu anlamadılar. Ma kaderullahe hakka kadriH. (Hac/74) deyişi bundan dı Kur’an ın. Allah’ı hakkıyla takdir edemediler.

inne hazâ le şey'ün 'ucab bunun çok tuhaf bir şey olduğunda hiç şüphe yok diyorlardı. Yani çok tuhaf bir şey bu. Aslında tuhaf olan kendileri ama demek ki yamuk bakan doğru görmüyor.


6-) Ventalekal meleü minhüm enimşu vasbiru alâ alihetiküm* inne hazâ le şey'ün yurad;

Onların ileri gelenleri: "Hadi yolunuza devam edin ve tanrılarınıza bağlı kalın! Muhakkak ki olması gereken budur!" diyerek yürüdü. (A.Hulusi)

06 - İçlerinden o heyet de fırladı şöyle: ilâhlarınız üzerinde sabr-u sebat edin, bu cidden arzu olunur bir şey, bir murad. (Elmalı)


Ventalekal meleü minhüm enimşu vasbiru alâ alihetiküm* inne hazâ le şey'ün yurad onların liderleri öne atılarak şöyle, devam edin tanrılarınıza dirençle sahip çıkın, ısrarla sahip çıkın. Yapmanız gereken tek şey budur. Aslında bu ayette Tirmizi’nin İbn. Saad’ın ve daha başkalarının, A. Bin Hambel’in, daha başkalarının naklettiği gibi girişte söylediğim hadiseye bir gönderme, atıf var. Mekke aristokratlarının Resulallah için Ebu Talip’e başvurmaları ve Resulallah’la aralarında geçen diyalog ve tevhide davetleri üzerine verdikleri cevap işte burada ayet olarak önümüze çıkıyor. Yani sonuçta, direnin putlarınıza sahip çıkın sizden tek istenen bu diyorlar.

Peki neden böyle diyorlar? Rasyonel düşünüyorlar. Ama çıkarcı bir mantıkla düşünüyorlar. Yani Akleden kalp ile değil, sadece ve sadece rakamlarla düşünüyorlar. Mevcut statüko onların lehine çalışıyor. Tezgâhlarını çok güzel kurmuşlar. Bir çıkar şebekesi bunlar. Bu şebekenin kurduğu tezgâhın yürümesi için istikrarın korunması gerekiyor, küfürde istikrarın, şirkte istikrarın, zulümde istikrarın. Onun için istikrara yönelik bir tehdit olarak algılıyorlar ilahi daveti, Kur’an ı, Resulallah’ı ve onunla korkutuyorlar etraftaki insanları istikrarı zedeleyecek diyorlar. Aslında istikrar dedikleri şey bi avuç çıkar çetesinin çıkarı, başka bir şey değil.


7-) Ma semı'na Bihazâ fiyl milletil ahireti, in hazâ illahtilak;

"Bunu önceki milletlerden işitmedik! Bu (TEKLİK anlayışı) ancak bir uydurmadır!" (A.Hulusi)

07 - Biz bunu diğer millette işitmedik, bu bir uydurmadır mutlak. (Elmalı)


Ma semı'na Bihazâ fiyl milletil ahireh biz çağdaş inanç sistemlerin hiç birinde böyle bir şey duymadık dediler. Yani görüyorsunuz çağdaşlık takıntısı yeni bir şey değil, cahili bir takıntı bu. Mevcut iki süper güçte tanrısal nitelikleri başkalarına yakıştıran bir inanç sistemlerine sahip. Biri Zerdüştlük, ateşperestlik İran imparatorluğu. Diğeri ise çığırından çıkarılmış Hıristiyanlık, Pavlus Hıristiyanlığı. Yani İsa’ya, annesine tanrılık, tanrısal sıfatları yakıştıran putperestleştirilmiş bir Hıristiyanlık. Roma putperestliğinin Hıristiyan kisvesiyle arzı endam etmiş halini görüyoruz. Onun için çağdaş inanç sistemleri içerisinde biz böyle şey görmedik diyorlar. Onların da çağdaşlık takıntısı var. Modernlik takıntısı var. Onun için argümanlarını böyle getiriyorlar. Yani bu doğru bir şey olsaydı Bizans’tan daha mı akıllıyız, İran’dan daha mı akıllıyız. Gelişmiş, çağdaş, modern onlar. Onların da tanrıları olmazdı. Veya Allah’tan başkasına tanrısal hiçbir niteliği yakıştırmazlardı. Baksanıza İsa’ya bir çok tanrısal nitelik yakıştırıyor Hıristiyanlar. Meryem’e tanrısal nitelik yakıştırıyorlar. Baksanıza İran da bir çok tanrı getiriyor. Dolayısıyla işte bunlar modern, bunlar çağdaş. Onun içinde biz çağdaşlar arasında da böylesini görmedik diyorlardı.

in hazâ illahtilak bu desteksiz bir uydurmadan başkası değildir diyorlardı.

Devam ediyor C sayfasına geçiniz.
142. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder