El Hamdu Lillahi
Rabbil'Alemiyn Vesselatü Vesselâmü alâ Resulüna Muhammedin ve alâ alihi
ve ashabihi ecmaiyn.
Rabbişrah liy sadriy;
Ve yessirliy emriy;
Vahlül ukdeten min lisaniy;
Yefkahu kavliy;
(Tâhâ 25-26-27-28)
Rabbim, göğsüme genişlik ver,
kolaylaştır işimi, düğümü çöz dilimden, ki anlasınlar beni. Amin! Rabbeneftah
bil hayr, vahtim bil hayr, Rabbi yessir ve la tüassir, Rabbi temmim bil hayr.
Değerli Kur’an dostları bugün
Kur’an ın 39. suresi olan Zümer suresine gireceğiz. Zümer suresi adını
zümreler, gruplar manasına gelen adını 71 ve 73. ayetlerde geçen Zümera kelimelerinden alır. Ki Kur’an
da sadece bu surenin ilgili ayetlerinde geçer bu kelimeler. Hz. Aişe’den gelen
bir rivayetten anlaşılıyor ki ilk nesil zamanında sure bu isimle anılmaktaydı.
Surenin dönemine gelince, hiç
şüphe yok ki sure Mekki dir, Mekke de nazil olmuştur. Bir takım otoritelerin
bazı ayetlerin Medine de nazil olduğunu söylemelerine rağmen bunun mugni bir
delili yoktur. 6. surenin girişinde çok daha önce ortaya koyduğumuz kriterlere
vurduğumuzda böyle bir tez geçerliliğini yitirmektedir.
Surenin iniş zamanını, dönemini,
daha doğrusu Mekke döneminin içinde ki 3 dilimden hangisine denk geldiğini tam
tespit etmek zor olsa da 10. ayette ki Allah’ın arzı geniştir ifadesinden
hicrete teşvik edildiğini anlıyoruz mü’min muhatapların. Dolayısıyla hicretten
bahseden bir ayetin bünyesinde yer aldığı bu sure ya Habeş hicreti öncesi, ya
da Medine’ye hicret arifesinde indirilmiş olmalı. Bizce Habeş hicreti olmamalı,
olamaz. Çünkü surenin üslubu, ayetlerin uzunluğu daha çok Medeni’ye hicret
arifesinde ki sureleri andırmakta. Bizim görüşümüze göre bu sure Mekke
döneminin 4 er yıllık 3 dilimlik Mekke döneminin 2. diliminin, 2. periyodunun
ya sonunda ya da 3. periyodunun başında inmiş olmalıdır. Ki İsra suresine
mücavir surelerden biridir inişte.
Bu anlamda sure tevhid konusunu
ana tema olarak işler. İnancı saf ve samimi arı duru kılarak ibadeti yalnız
Allah’a hasretmek biçiminde tanımladığı tevhidi 2, 3, 11, 14. ayetlerde farklı
cümle kalıplarıyla, ama aynı manayı da vurgular.
Tevhid binasını yıkan şirki de ele
alır. 33, 38, 43, ile 46. 62. ile 67 ayetleri arasında da her türlü şirki
reddeder. Ve dahası her tür şirk alttan alta Allah’ın yetersizliği sapık
fikrine dayandığı için 31. ayet (Hayır 36) şöyle vurgulu bire cümle ile bu
tasavvuru reddeder. EleysAllâhu Bi kâfin abdeH
(zümer/36) Allah kuluna
yetmez mi?
Yine sure 53. ayetinde O’nun
sınırsız rahmetini müjdeleyerek Allah’ın kuluna yetip de arttığını şöyle dile
getirir. Kul ya 'ıbadiyelleziyne esrefu alâ enfüsihim lâ taknetu
min rahmetillâh (Zümer/53) ey hayatını israf eden, hayatını har
vurup harman savuran hayatını çar çur eden hayat gibi muhteşem emanete ihanet
eden kullarım, Allah’ın rahmetinden asla ümit kesmeyin. innAllâhe
yağfiruzzünube cemiy'a hiç unutmayın ki Allah günahların tamamını
Affedebilir. Yani Allah’ın affından büyük günah işleyeceğiniz zehabına
kapılmayın. Şeytan size ters bir tasavvuru giydirmesin. Allah’ın affından büyük
günah işleyeceğiniz tasavvuruna kapılmak, Allah’ın sizi affedemeyeceği sonucuna
götürür. Ki bu da tersinden bir şirktir. Ben öyle bir günah işlerim ki Allah
bile affedemez diyemezsiniz değil mi? (Haşa) O zaman innAllâhe yağfiruzzünube cemiy'a
Allah günahların tamamını affedebilir. inneHU "HU"vel
ĞafûrurRahıym (Zümer/53) Neden? Çünkü O sonsuz bağışlayıcı ve
merhametin kaynağıdır. Varlığın içerisinde merhamet adına ne varsa O’ndan bir
yansımadır. Onun içinde böyle bir Allah ile muhatapsınız ve rabbinizden ümit
kesmeyin. Der sure ve sure Ahiret manzaralarıyla, negatif ve pozitif geçmiş bir
hayatın cezası ya da ödülünü ele alan manzaralarla son bulur.
Nüzulde sure 57. sırada, Sebe’
suresiyle Mü’min suresi arasında yer alır. Şimdi Zümer suresinin tefsirine
geçebiliriz.
Rahman, rahiym olan Allah adına.
Her bildiri, her manifesto, her ültimatom, her mesaj meşruiyetini göndereninden
alır. Okuduğum şu mesajda meşruiyetini Allah’tan alır. Her mesaj biri adına
okunur, adına okunduğu makam ne kadar etkiliyse, mesajın muhatabı üzerinde
bıraktığı etki de o derecededir. Eğer bir mesaj Allah adına gönderilmişse,
Allah adına iletiliyorsa, o mesaj önünde durup can kulağıyla dinlemek gerekir.
Çünkü insan anlamını Allah’tan alır. Eğer Allah’ını kaybederse, Allah’ı ile
ilişkisini keserse, rabbiyle arasına mesafe koyarsa insan orada anlamını
yitirir. Geriye bir pantolon – kemik, bir gömlek et ve bir bidon da sıvı kalır.
Yer yüzünün en akıllı canavarına dönüşebilir. Onun için Allah’ın muhatap olduğu
insan Ahsen-i takvim üzerine yaratılan, eşref-i mahlukat olma potansiyeli
bünyesinde taşıyan insan, kendi potansiyelinin zirvesine, yüreğinin çeperlerine
tutunarak çıkabilme yetisiyle, yeteneğiyle yaratılan insandır.
1-) Tenziylül Kitabi minAllâhil 'Aziyzil
Hakiym;
Bu
BİLGİ, Aziyz Hakiym Allâh'tan boyutsal olarak şuuruna indirilmiştir! (A.
Hulusi)
01 -
İndirilişi bu kitabın Allah dan, o azîz, hakîm Allah dan dır. (Elmalı)
Tenziylül Kitabi minAllâhil 'Aziyzil Hakiym
bu ilahi mesaj üstün hikmet sahibi olan, yüceler yücesi Allah katından
indirilmedir.
Kur’an ın ilahi kaynağına atıf
yapıyor bu giriş ayeti. Ayetin sonunda ki Aziyz ve Hakiym sıfatları Sadece
Allah’ı nitelemiyor. Kur’an ın başka yerlerinde de geldiği gibi Kur’an ı da
niteliyor. Onun için Kur’an hakkında da bu Kur’an Aziyzdir, Hakiymdir buyuran
ayetler daha önce geçti. Dolayısıyla Aziyz ve Hakiym olan Allah’tan indirilmiş,
Aziyz ve Hakiym olan Kur’an dır bu. Bu iki form Mübalağa ile ismi fail
formudur. Yani abartılı özne formudur. Kur’an a raci kılınırsa eğer, Kur’an
özne olmuş oluyor. Yani inşa eden bir özne, müdahale eden bir özne, aktif ve
aktüel bir özne. Yani sizin karşınızda sizi onaran, sizi yapan sizi bina eden,
sizi kurgulayan, sizi inşa eden sanki şuurlu, aktif bir özne.
Vahye böyle muamele yapmamız
isteniyor bizden. Vahye böyle bakmamız isteniyor. Vahye bir nesne olarak bakmamız
istenmiyor. Nesne olarak baktığımızda kitabına uyduruyoruz. Özne olarak
baktığımızda ise kitaba uyuyoruz. Kitap; Kitabına uydurmak için okunmaz, kitaba
uymak için okunur. Onun için de vahye özne olarak yaklaşmamızı önce vahiy
istiyor bizden.
2-) İnna enzelna ileykel Kitabe Bil Hakkı
fa'budillahe muhlisan lehüd diyn;
Muhakkak
ki biz sana O BİLGİyi Hak olarak (hakikatin
olan Esmâ boyutundan açığa çıkardık) inzâl
ettik! O hâlde Din'i, (varlıktaki sistem ve
düzenin mutlak hâkimi - hükümranı olarak)
Allâh'a kulluğunun farkındalığıyla yaşa! (A. Hulusi)
02 -
Emin ol biz sana kitabı hakkıyla indirdik onun için Allaha öyle ibadet ve
kulluk et ki dini ona halîs kılarak, (Elmalı)
İnna enzelna ileykel Kitabe Bil Hakk
bu ilahi mesajı, bu Keriym vahyi, bu Aziyz kitabı, bu özne olan ilahi kelâmı,
gerçek bir amaçla elbette biz indirdik. Bil Hakk, gerçek bir amaçla. Ben
mülâbese manası verdim orada ki “B” ye. Orada ki “B” edatına sebebiyye,
nedensellik anlamı da verilebilir. İndiği makam Hakk olduğu için, Hakk; hakikat
makamı olması sebebiyle indi manasına da gelebilir.
Fakat benim tercih ettiğim mana
hemen biraz sonraki 5. ayette göklerin ve yerinde Hakk ile yaratıldığını ifade buyuran ayetle uyumludur.
Çünkü burada ki Hakkın zıddı batıldır. Batıl ise bu anlam örgüsü içerisinde
amaçsızlığa tekabül eder. Yani Allah amaçsız olarak yaratmamıştır gökleri ve
yeri. İnsanı da amaçsız olarak yaratmamıştır. Dolayısıyla bu vahyi de insana
amaçsız olarak indirmemiştir. İnsanı nasıl amaçlı yaratmışsa vahyi de insana
indirirken o amaca uygun olarak, o amacı gerçekleştirmek için indirmiştir. Onun
için ayette ki Bil Hakk amaçlılığa tekabül eder diye düşünüyorum. Biz bu vahyi
bir amaca mebni, bir amaçla indirdik buyuruyor rabbimiz.
fa'budillahe muhlisan lehüd diyn şu
halde sadece onun için olan saf ve samimi bir inançla Allah’a, yalnız
Allah’a kulluk et. İşte tevhid çağrısı.
Bu çağrı bu surede dönüp dönüp biraz farklı formlarla da olsa tekrar tekrar
gelecektir.
Ayette fa’budillah, Allah’a kulluk et. Yani ubudiyetten söz ediliyor.
Ubudiyet emrediliyor, yalnız Allah’a kulluk et. Aczin idrakiyle severek boyun
eğmek demektir ubudiyet. Ne demek aczin idraki; Ben bana yetmem ya rabbi, ben
kendime yeterli değilim ya rabbi. Ben, benim değilim ya rabbi, ben sana aitim
ya rabbi. İnna lillah biz O’na aitiz, Allah’a aitiz. Dolayısıyla ait olduğum
kapıya yabancılaşmak istemiyorum, o kapıya karşı otonomi ilanı gibi bir
sapıklığa düşmek istemiyorum, o kapıdan bağımsız var oluşumu idame
ettiremeyeceğimi biliyorum. Dolayısıyla ben bana yetmem, sen bana yetersin ya
rabbi. Onun için ben acizim, ben yetersizim, ben kifayetsizim. Seninle ancak
olursam ayakta dururum. Dolayısıyla sana kayıtsız şartsız kulluk için teslim
oluyorum, boyun eğiyorum. Eğer sana boyun eğmezsem Allah’ım beni kendine kul
edecek bir yığın layık olmayan çevre ve varlık var. Hemcinslerim arasında benim
üzerimde otorite kurup beni kula kul edecekler, beni sana kul olmaktan
uzaklaştırmak istiyorlar. Fakat ben onlara rağmen kula kul olmayacağım, eşyaya
kul olmayacağım, sana kul olacağım Allah’ım. Demektir ubudiyet.
Din; Ayetin içinde geçen temel
kavramlardan biri. Çok anlamlı bir kelime din. Gerçek bir çok anlamlı kelime.
Kök olarak deyn mastarından türetilir. Deyn borç demektir. Din de Medine de,
medeniyette aynı kökten türetilir. Bir yerleşim biriminde insanlar arasında ki
anlaşmazlıkları hukuki çözümlere bağlayan kimseye, yani hukuk adamına deyyan
denilir. Hukuk adamının içinde yaşadığı ve hukukun kendi içinde uygulandığı
siteye de mediyr denilir. Hukukun üstün olduğu sitelerden birleşmiş olan bir
uygarlığa da medeniyet denilir.
Dolayısıyla Dinle Medine arasında
ki etimolojik ilişki hukuk ilişkisidir. Yani borçluluk bilinci, borçluyum,
borcumu ödemek zorundayım. Borcumu ödemezsem hukuk yakama yapışır. Dolayısıyla
sorumluyum. Onun içinde yakamı sıyıramam, yani borcumun üstüne yatamam. Borcun
üzerine yatılmadığı bir durumdur din. Medine de borcun üzerine yatıp insanların
sahtekarlık yapamadığı bir yerleşim birimidir. Medeniyet te herkesin
sorumluluğunu yerine getirebilecek bir idrake kavuştuğu bir toplumun kurduğu
uygarlıktır. Onun için dinden medeniyete giden süreç etimolojik olarak işte
böyledir. Şimdi kelimenin anlamlarını teker teker söyleyebiliriz.
1 - Hakk ve Hukuk manasına gelir. Deyyan; Hukuku
uygulayan kimse demiştim ya.
2 – İtaat ve kulluk manasına
gelir, bu da borçla ilgilidir. Eğer borcumu ödemezsem mutlaka itaat edeceğim
bir otorite var. Bana borcumu ödettirir o otorite. Yani üstüne yatamam.
Dolayısıyla hukuku çiğneyemem burada hukuk çiğnenemez. Onun için Hakk ve hukuk
anlamına gelir din.
3 – Takip edilen hayat tarzı,
gelenek, örf, hayatı üzerine koyduğumuz, inşa ettiğimiz temeller manasına
gelir. Neden, yine bu borçla ilgisi nedir etimolojik anlamı olan, kök anlamı
olan borçla? Borçluluk bilinciyle yaşanan bir hayat tarzı. Yani sorumluluk
bilincinin üstün tutulduğu bir hayat anlayışı, bir hayat tasavvuru din
demektir. Onun için dinsiz adam, sorumsuz adam manasına gelir. Dinsiz adam
hukuksuz adam manasına gelir. Dinsiz adam kayıtsız adam, sorumsuz adam,
hukuksuz adam, şartsız adam. Dahası sınırsız adam, yani haddini bilmez adam,
kendini bilmez adam manasına gelir bütün bu anlamlar çerçevesinde.
Yine din’in bir anlamı daha var.
Bütün bu anlamları Büyük lügat Ansiklopedisi Lisan-ül Arab dan derlerdim. Ama
Ta’cül-arus da aynı minval üzre bu kelimenin anlamlarını sıralamış.
4 – Yoğun yağan bereketli yağmura
denir. Aslında bu da deyn ile ne alakası var, borçla ne alakası var denilecek
olursa; Toprakla gök, yerle gök arasında ki ilişki; iki ayrı ve birbirinden
bağımsız iki varlık ilişkisi değil. Toprakla gök, yerle gök arasında ki ilişki
birbirinin hakkını gözeten, birbirinin hukukuna riayet eden iki eş arasında ki
ilişki gibidir. Gök suyunu topraktan alır, borç alır, aldığı borcu yağmur
olarak ona geri verir. Gök suyunu yerden alır, buharlaşan denizlerden alır. O
aldığı suyu zayi etmez, bir dirhemini zayi etmez. Onun ödünç almıştır, borç
almıştır, yeryüzüne borçludur gök.
Dolayısıyla borcumu ödemiyorum
demez. Ben yer yüzünden aldım bu suyu, onun için yer yüzüne yeniden vereceğim,
hem de en güzel şekilde. Denizden aldım ama karaya bırakacağım diyerek borcunu
eda eder. Onun için yoğun bir yağmura da din anlamı verilir. Dolayısıyla din
yoğun yağan bereketli yağmura işte bu nedenle denilir.
Bütün bu anlamlardan yola çıkarak
dinin borçluluk bilinci, yani kulun Allah’a karşı sorumluluk bilincinin hayata
dönüşmüş, sistemleşmiş şekli, bir inanç sistemi halini almış şekli olduğunu
söyleyebiliriz.
Devam ediyor B sayfasına geçiniz.
144. videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder