10 Nisan 2013 Çarşamba

İslamoğlu Tef. Ders. SÂD (43 - 54) (143-C)



B sayfasından devam

43-) Ve vehebna lehu ehlehu ve mislehüm meahüm rahmeten minNA ve zikra liülil elbab;

Ona, bizden bir rahmet ve derin düşünebilen akıl sahipleri için hatırlatma olarak, ehlini ve onlarla birlikte onların mislini hibe ettik. (A.Hulusi)

43 - ve ona bütün ehlini ve beraberlerinde daha bir mislini bahşettik tarafımızdan bir rahmet olarak hem de bir dersi ibret temiz akıllar için. (Elmalı)


Ve vehebna lehu ehlehu ve mislehüm meahüm rahmeten minNA ve zikra liülil elbab ona katımızdan bir rahmet ve akıl sahipleri için bir ibret olmak üzere kendisini terk eden yakın çevresini ve onlarla beraber bir kata daha fazlasını bahşettik.

Hakka makbul olmak mı? Halka makbul olmak mı. bu soru sorulması gereken bir soru. Yakın çevresi uzaklaşmıştı Hz. Eyyub’dan bu hastalıktan dolayı. Belki ona bakamıyorlardı. Düşen insanın etrafı çabuk terk edilir. Belki bundan dı, belki başka şeylerden di. Ama o halka makbul olmak değil, Hakka makbul olmak istedi. Hakk severse halka da sevdirir. Onun için bu ayet uzak yaşam, yakın çevresi kendisine geri döndü bir mislini daha verdi. Belki onlar dönerken çoluk çocuğu iki katı olup dönmüşlerdi. Belki yeni torunlarla dönmüşlerdi. Yeni, dostlar katılmıştı. Belki onun bu direnci bu sabrı bu ahlakı insanlar nezdinde ki hatırını yüceltmiş ve hakikati gören çevresinde ki dost halkası kat kat genişlemişti. Belki bunu söylüyordu ayet.

El Hamdu Lillahi Rabbil'Alemiyn alemlerin rabbi olan Allah’a hamdlerin tümü yalnız Ona mahsustur. Deriz değil mi? Neden? Sadece verince demeyiz, verince şükrederiz, alınca da hamd ereriz. Çünkü O vermişti. O alırsa daha iyisini verebilir. Onun için Hz. Eyyub’a da daha iyisini vermek için almıştı. O söyleniyor bu ayette.


44-) Ve huz Biyedike dığsen fadrib Bihi ve lâ tahnes* inna vecednahu sabira* nı'mel abd* innehu evvab;

"Eline bir demet al da onunla vur ki sözün yerine gelsin!" Biz Onu sabırlı bulduk... Ne güzel kuldu! Muhakkak ki O, evvab (hakikatini sıkça yaşayan) idi. (A.Hulusi)

44 - Bir de al bir demet elinle de vur onunla hânis olma, hakikat biz onu sabırlı bulduk, ne güzel kul, hakikaten o bir evvabdır. (Elmalı)


Ve huz Biyedike dığsen fadrib Bihi ve lâ tahnes ve dedik ki eline bir deste al ve onunla vur böylece yemininden dönmemiş olursun. Burada tabii yine heliptik bir metinle karşı karşıyayız. Ayrıntılar yok. Biz satır aralarından satır arkalarına geçerek rivayetlerinde yardımıyla metnin söylemek istediği şeyi anlamaya çalışacağız.

Hanımı onun çektiği o acıları ve sıkıntıları görünce o dayanamamış,

“Ona olan muhabbetinden ve şefkatinden dolayı bu kadar sabrettin ve şükrettin, her sabır ve şükründe acın daha da arttı, gördün hastalığın. Bir de isyan et bakalım belki hafifler. Dediği rivayet edilir. Yani hep sabrediyorsun, şükrediyorsun ama derdin artıyor. Bir de tersini dene bakalım demiş belki kızgınlıkla, belki o ağır yorgunlukla, belki şefkatle. Ama böyle yanlış bir akıl yürütmüş. O da;

“Beni Allah’a karşı isyana mı teşvik ediyorsun. Eğer iyi olur kalkarsam sana 100 sopa çekeceğim. Diye ağzından bir yemin kaçırmış. İşte daha sonra iyi olduğunda, tabii onun şefkatle, kendisine acıma hissinden dolayı böyle söylediğini, aslında yüreğinden gelerek söylemediğini gördüğünde böyle bir uygulamayı yapmasına izin verilmemiş. Yani dövemezsin denilmiş, bunu yapamazsın. Ama yeminim var diyeceksen eğer, o zaman bunu sembolik olarak yerine getirebilirsin. Al bir tutam sap, ot bi tane vurur gibi yap. O zaman yemininin vicdanın üzerinde ki örtüsünü, ağırlığını da kaldırmış olursun. Yani bir tür çıkış yolu gösterilmiş oluyor. Burada bir tür sembolik bir yemini karşılama durumu, çözümü gösterilmiş oluyor.

inna vecednahu sabira* nı'mel abd* innehu evvab hakikaten biz onu sabırlı biri olarak bulduk, ne güzel kuldu o. Çünkü o her daim hakka yönelirdi. Unutmayalım bu son ibare Hz. Süleyman ve Hz. Davud içinde kullanılıyordu. Sabır, direniş yani. Allah’a kullukta direniş. Başınıza isterse ateş yağsın, rabbinize kullukta direneceksiniz. Sonuna kadar. Eğer direnirseniz unutmayın ki Allah yar ve yardımcınızdır. Unutmayın ki Allah kuluna yeter. EleysAllâhu Bi kâfin abdeH. (Zümer/36) diyor ya vahiy Allah kuluna yetmez mi? Yeter.


45-) Vezkür ıbadeNA İbrahiyme ve İshaka ve Ya'kube ulil eydiy vel ebsar;

Kudretli ve basîretli kullarımız İbrahim, İshak ve Yakup'u da zikret (an, hatırla)! (A.Hulusi)

45 - Kullarımız İbrahim’i, İshak’ı, Ya'kub’u da an, eller ve gözler sahipleri idiler. (Elmalı)


Vezkür ıbadeNA İbrahiyme ve İshaka ve Ya'kube ulil eydiy vel ebsar Has kullarımız İbrahim, İshak ve Ya’kub’u da hatırla. Hepsi de güçlü bir kişilik ve keskin bir idrak sahibi idiler.

Güçlü bir kişilik Ulil eydiy, keskin bir irade vel ebsar. Her peygamberin niteliği. İbrahim peygamber ateşle sınandı. İshak peygamber bir rivayete göre de İsmail peygamber canla sınandı. Yakub peygamber Yusuf la sınandı. Yusuf peygamber Züleyha ile sınandı. Yani hepsi sınandılar ve sınavlarını başarıyla verdiler. Bu iki şeye bağlanıyor Ulil eydiy. Güçlü bir şahsiyet, veya güçlü bir irade. Zaten güçlü bir şahsiyet güçlü bir iradeye bağlı olur. Ve ikincisi de basiret sahibi olmak, yani gönül gözü ile görmek. Eşyanın kabuğunu değil, onu geçip özünü görmek, olayları iyi takdir etmek.


46-) İnna ahlasnahüm Bi halisatin zikred dar;

Doğrusu biz onlarda, gerçek vatanlarını (hakikat boyutunu) hatırda tutarak yaşama sâfiyetini açığa çıkardık. (A.Hulusi)

46 - Çünkü biz onları temiz bir hassa, halîs yurt düşüncesiyle halîslerimizden kılmışızdır. (Elmalı)


İnna ahlasnahüm Bi halisatin zikred dar biz onların şahsiyetlerini arı duru bir tasavvurla saflaştırdık ki ebedi yurdu hep hatırda tutsunlar. Yani onları böyle saflaştırdık. Tıpkı altının potada saflaştırılması, ateş içinde eritilerek saflaştırılması gibi. Madenin cevherinin cürufundan ayrılması gibi. Hamının hasından ayrılması gibi, Veyahut ta demirin çelik yapılması gibi bir ateşe, bir suya sokularak çelikleştirilmesi gibi biz de onları sağlamlaştırdık, saflaştırdık. Yani acı yetiştirir insanı. Adamı dert adam eder. İnsanı hüzünler insan eder, sevinçler değil. Eğer haz ve neşe adamı adam etseydi sulu kule sakinleri ey iyi adam olurdu. Onun için adamı dert yetiştirir. Bir anlık dersin verdiğini bin yıllık haz ve neşe veremez. Veremediği içindir ki ne kadar büyük insan görmüşsek, büyük acılar çektiğini görmüşüzdür. Büyük acılar büyük adamlar demektir. Ama modern hayat acıdan kaç hazza koş sloganının düstur edinildiği bir hayat olduğu için büyük adamın köküne kibrit suyu döken bir hayattır. Bir medeniyetle uygarlıktır aynı zamanda.


47-) Ve innehüm 'ındeNA leminel Mustafeynel ahyar;

Kesinlikle Onlar bizim indîmizde seçilmiş Mustafalar'dı (süzülüp arındırılmış - saflaştırılmış - sâfiye). (A.Hulusi)

47 - Ve çünkü onlar muhakkak nezdimizde seçilmiş ahyardan. (Elmalı)


Ve innehüm 'ındeNA leminel Mustafeynel ahyar ve elbet onlar bizim indimizde pek seçkin, hayırda öncü olanlar arasındaydılar.

İlahi yasa bu. Ve leneblüvenneküm Bişey'in minelhavfi velcû'ı ve naksın minel emvâli vel enfüsi vessemerat. (Bakara/155) yemin olsun ki sizi sınayacağız, korku ile sınayacağız, açlıkla sınayacağız ve mallardan eksiltmekle belki açık ve yokluk korkusuyla sınayacağız. Açlığa sabretmek mümkün, fakat açlığın korkusuna değil. Onun için açlıktan bin beterdir açlık korkusu çekmek. Açı doyurursunuz, fakat açlık korkusu çekeni asla doyuramazsınız.

Yine; Ehasiben Nasu en yütrekû en yekulu amenna ve hüm lâ yüftenun. (Ankebut/2) insanlar biz onları sınamadan denemeden ağır acılardan geçirmeden sadece iman ettik demekle kurtulacaklarını mı sanıyorlar.

Em hasibtüm en tedhulül cennete ve lemmâ ye'tiküm meselülleziyne halev min kabliküm* messethümül be'sâu veddarrâu ve zülzilû… (Bakara/214) Yoksa siz, s,izden öncekilerin başına gelenlerin sizinde başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sanıyorsunuz.

İşte bu ve bunun gibi bir çok ayet ilahi yasayı gösteriyor.


48-) Vezkür İsma'ıyle vElyese'a ve Zelkifl* ve küllün minel ahyar;

İsmail'i, Elyesa'yı ve ZülKifl'i de hatırla! Hepsi de hayırlılardandı. (A.Hulusi)

48 – İsmail’i de, Elyeser de, Zül'kifli de an, hepsi de o ahyardan. (Elmalı)


Vezkür İsma'ıyle vElyese'a ve Zelkifl* ve küllün minel ahyar Yine İsmail, Elyesa ve yükümlülük alan kişiyi de hatırla. Ki onların her biri de hayırda önde giden kişilerdi.

Burada ki zelkifl; Enbiya/65. (Hayır Enbiya/85) ayetinde ayrıntılı olarak ele alınmıştı. İsim değil, sıfattır. Kimi kastediyor sorusu gerçekten de cevabını delilli olarak bulmamış bir sorudur. Ki bu konuda ne peygamberimizden gelen sahih bir rivayet var, ne de sahabeden gelen güvenebileceğimiz bir haber. Bir takım yorumlar var, Ergani de metfun olan, veya Ergani de makamı bulunan Hezekiyel peygamber demişler.  Bu sorumluluk alan kişi sıfatlı Zelkifl. Ya da Hz. Eyyub’un oğlu Şam’lılara tebliğ için gönderilmiş olan Şeref’tir diyenler olmuş. Bilemiyoruz Allahu alem. Ama bu kolektif bir kişidir diyenlerden daha çok, bu bir kişinin vasfıdır, fakat bu vasfın sahibinin kimliğini Allah bilir.


49-) Hazâ zikr* ve inne lil müttekıyne le hüsne meab;

Bu hatırlatmadır! Muhakkak ki korunmuş olanlar için dönüş yerinin güzeli vardır. (A.Hulusi)

49 - İşte bu bir zikirdir, ve şüphesiz korunan muttakîler için her halde güzel bir istikbal (bir husni meâb) var. (Elmalı)


Hazâ zikrun bu mesaj bir uyarıdır. Yani hikaye ve anı değil, uyarı ve hatırlatma. İbret al. ..fa'tebiru ya ulil'ebsar. (Haşr/2) Ey basiret sahipleri ibret alın. Yani satırlardan satırların aralarına, satırların aralarından satırların arkasına geçin ve satırların arkasında ki maksadı okuyun, sadece satırları okumayın maksadını okuyun o zaman ibret almış olursunuz.

ve inne lil müttekıyne le hüsne meab elbet sorumluluğunun bilincinde olanları en güzel bir menzil beklemektedir.


50-) Cennati Adnin müfettehaten lehümül ebvab;

Kapıları kendilerine açılmış hâlde Adn cennetleridir. (A.Hulusi)

50 - Adin Cennetleri: açılarak kendilerine bütün kapılar. (Elmalı)


Cennati Adnin müfettehaten lehümül ebvab kalıcı güzelliğin üretildiği merkez olan cennetlerin kapıları onlar için ardına kadar açılacak.
Cennei adnin i daha önce de kalıcı güzelliğin üretildiği merkez diye çevirmiştir. Çünkü Adn bir şeyin üretildiği yer, yoğunlaştığı yer, merkezi manasına gelir. Maden de aynı kökten türetilir. Cennet, güzelliğin üretildiği merkez. Onun içindir ki Sahip olduğumuz tüm güzelliklerin aslı oradadır. Bizim elimizdekilerse geçici olan kopyalarıdır. Cennet, saflaşan, kendi potansiyellerinin sınırlarına dayanan, tekamül yolunda son durağa gelen, tekamül etmiş mükemmel insanın kavuştuğu mükemmel güzellik diyarıdır.



51-) Müttekiiyne fiyha yed'une fiyha Bi fakihetin kesiyretin ve şerab;

Zevkle kurularak, o hâl içinde birçok meyve ve keyiflendirecek içki isterler. (A.Hulusi)

51 - İçlerinde kurularak orada bir çok yemişle bambaşka bir içki isteyecekler. (Elmalı)


Müttekiiyne fiyha yed'une fiyha Bi fakihetin kesiyretin ve şerab orada huzurla, sevgiyle uzanacaklar ve meyvesine varana dek her çeşit lezzetli yiyecek ve içeceği talep edebilecekler, isteyebilecekler.


52-) Ve 'ındehüm kasıratüt tarfi etrab;

Onların (Esmâ kuvveleriyle kendini - Rabbini tanımış şuurların) indlerinde gözlerini kendilerinden (açığa çıkacaklara) çevirmiş aynı yaşıtlar (bedenler) vardır. (Esmâ hakikatiyle kendini tanımış {Rabbine yakîn elde etmiş} bilinçlerin açığa çıkaracağı mânâları uygulamaya hazır bekleyen yaşıtları {açılım kapasitelerine uygun özellikte} olan cennet bedenleri. A.H.) (A.Hulusi)

52 - Yanlarında da gamzeleri kasan hep bir yaşıt dilberler. (Elmalı)


Ve 'ındehüm kasıratüt tarfi etrab yanlarında kendilerine denk, gözü dışarıda olmayan eşler olacak. Yani gözü dışarıda olmayan eşler, hep birbirine bakan, asla gözü bir başkasına kaymayan, birbirine muhabbetini hasreden, birbirinde sevgisini bulan, birbirini tatmin eden, birbiri ile mutmain olan eşler. Güzelliğin merkezi idi ya, sevginin üretimi olacak orada eşler, birbirlerinin sevgisini üretecekler.

Etrab; Burada denk, yani ahlaken denk, şeref olarak denk, makam olarak denk. Tabii ki cennetliğin eşi cennetlik olur. Bu manada da denk.


53-) Hazâ ma tu'adune li yevmil hısab;

İşte budur, yaptıklarınızın sonucunu yaşama süreci için size vadolunan! (A.Hulusi)

53 - İşte bu, o hesap günü için size vaad olunan. (Elmalı)


Hazâ ma tu'adune li yevmil hısab işte bu hesap günü için size verilen sözdür.


54-) İnne hazâ le rizkuna malehu min nefad;

Muhakkak ki işte bu bizim yaşam gıdamızdır... Hiç tükenmeyen! (A.Hulusi)

54 - İşte ki bu bizim rızkımız, muhakkak ki ona hiç tükenmek yok. (Elmalı)


İnne hazâ le rizkuna malehu min nefad elbet bizim verdiğimiz bu rızık asla tükenmez riski taşımamaktadır. Maleha min nefad içinde tükenme niteliği ve özelliği bulunmayan rızık. Tükenme niteliği yok. Ne kadar harcarsanız harcayın, ne kadar kullanırsanız kullanın, eskime, yıpranma tükenme özelliği yok, böyledir. Peki bunu aklımız alabilir mi, bunu kavrayabilir miyiz? Kavrayamayız. Çünkü bizim kullandığımız bu dünyada ki her güzellik tükenen güzellik. Tükenmeyen bir güzellik gösterin siz bana bu dünyada..! Aklımız onun için kavrayamaz. Zaten aklın kavramaması da doğal, ne diyordu Kur’an?

Fela ta'lemü nefsün ma uhfiye lehüm min kurreti a'yün. (Secde/17) Orada insanı hangi göz kamaştırıcı sürprizlerin beklediğini hiç kimse tahayyül bile edemez. İfadeye bakın, Fela ta'lemü nefsün ma uhfiye lehüm min kurreti a'yün. Hangi göz aydınlığı olacak, hangi göz kamaştırıcı nimetlerin, sürprizlerin daha doğrusu, ma uhfiye lehüm, yani gizli sürpriz, sürprizlerin beklediğini hiç kimse tahayyül bile edemez, hiç kimse. Demek ki cennet tahayyül bile edilemeyecek kadar güzel, güzelliğin üretildiği merkez. Onun için;

..ve lâ yünebbiuke mislü Habiyr. (Fatır/14)  öyle der ya. Allah gibi sana kim haber verebilir. her şeyden haberdar olanın verdiği haber gibi bir haberi verebilecek bir kaynak var mıdır? Yoktur, onun için yoktur.

Devam ediyor D sayfasına geçiniz.
143. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder