B sayfasından devam
43-) Ve vehebna lehu ehlehu ve mislehüm meahüm
rahmeten minNA ve zikra liülil elbab;
Ona,
bizden bir rahmet ve derin düşünebilen akıl sahipleri için hatırlatma olarak,
ehlini ve onlarla birlikte onların mislini hibe ettik. (A.Hulusi)
43 - ve
ona bütün ehlini ve beraberlerinde daha bir mislini bahşettik tarafımızdan bir
rahmet olarak hem de bir dersi ibret temiz akıllar için. (Elmalı)
Ve vehebna lehu ehlehu ve mislehüm meahüm
rahmeten minNA ve zikra liülil elbab ona katımızdan bir rahmet ve
akıl sahipleri için bir ibret olmak üzere kendisini terk eden yakın çevresini
ve onlarla beraber bir kata daha fazlasını bahşettik.
Hakka makbul olmak mı? Halka
makbul olmak mı. bu soru sorulması gereken bir soru. Yakın çevresi uzaklaşmıştı
Hz. Eyyub’dan bu hastalıktan dolayı. Belki ona bakamıyorlardı. Düşen insanın
etrafı çabuk terk edilir. Belki bundan dı, belki başka şeylerden di. Ama o
halka makbul olmak değil, Hakka makbul olmak istedi. Hakk severse halka da
sevdirir. Onun için bu ayet uzak yaşam, yakın çevresi kendisine geri döndü bir
mislini daha verdi. Belki onlar dönerken çoluk çocuğu iki katı olup
dönmüşlerdi. Belki yeni torunlarla dönmüşlerdi. Yeni, dostlar katılmıştı. Belki
onun bu direnci bu sabrı bu ahlakı insanlar nezdinde ki hatırını yüceltmiş ve
hakikati gören çevresinde ki dost halkası kat kat genişlemişti. Belki bunu
söylüyordu ayet.
El Hamdu Lillahi Rabbil'Alemiyn
alemlerin rabbi olan Allah’a hamdlerin tümü yalnız Ona mahsustur. Deriz değil
mi? Neden? Sadece verince demeyiz, verince şükrederiz, alınca da hamd ereriz.
Çünkü O vermişti. O alırsa daha iyisini verebilir. Onun için Hz. Eyyub’a da
daha iyisini vermek için almıştı. O söyleniyor bu ayette.
44-) Ve huz Biyedike dığsen fadrib Bihi ve lâ
tahnes* inna vecednahu sabira* nı'mel abd* innehu evvab;
"Eline
bir demet al da onunla vur ki sözün yerine gelsin!" Biz Onu sabırlı
bulduk... Ne güzel kuldu! Muhakkak ki O, evvab (hakikatini
sıkça yaşayan) idi. (A.Hulusi)
44 - Bir
de al bir demet elinle de vur onunla hânis olma, hakikat biz onu sabırlı
bulduk, ne güzel kul, hakikaten o bir evvabdır. (Elmalı)
Ve huz Biyedike dığsen fadrib Bihi ve lâ tahnes
ve dedik ki eline bir deste al ve onunla vur böylece yemininden dönmemiş
olursun. Burada tabii yine heliptik bir metinle karşı karşıyayız. Ayrıntılar
yok. Biz satır aralarından satır arkalarına geçerek rivayetlerinde yardımıyla
metnin söylemek istediği şeyi anlamaya çalışacağız.
Hanımı onun çektiği o acıları ve
sıkıntıları görünce o dayanamamış,
“Ona olan muhabbetinden ve
şefkatinden dolayı bu kadar sabrettin ve şükrettin, her sabır ve şükründe acın
daha da arttı, gördün hastalığın. Bir de isyan et bakalım belki hafifler.
Dediği rivayet edilir. Yani hep sabrediyorsun, şükrediyorsun ama derdin
artıyor. Bir de tersini dene bakalım demiş belki kızgınlıkla, belki o ağır
yorgunlukla, belki şefkatle. Ama böyle yanlış bir akıl yürütmüş. O da;
“Beni Allah’a karşı isyana mı
teşvik ediyorsun. Eğer iyi olur kalkarsam sana 100 sopa çekeceğim. Diye
ağzından bir yemin kaçırmış. İşte daha sonra iyi olduğunda, tabii onun
şefkatle, kendisine acıma hissinden dolayı böyle söylediğini, aslında
yüreğinden gelerek söylemediğini gördüğünde böyle bir uygulamayı yapmasına izin
verilmemiş. Yani dövemezsin denilmiş, bunu yapamazsın. Ama yeminim var
diyeceksen eğer, o zaman bunu sembolik olarak yerine getirebilirsin. Al bir
tutam sap, ot bi tane vurur gibi yap. O zaman yemininin vicdanın üzerinde ki
örtüsünü, ağırlığını da kaldırmış olursun. Yani bir tür çıkış yolu gösterilmiş
oluyor. Burada bir tür sembolik bir yemini karşılama durumu, çözümü gösterilmiş
oluyor.
inna vecednahu sabira* nı'mel abd* innehu evvab
hakikaten biz onu sabırlı biri olarak bulduk, ne güzel kuldu o. Çünkü o her
daim hakka yönelirdi. Unutmayalım bu son ibare Hz. Süleyman ve Hz. Davud içinde
kullanılıyordu. Sabır, direniş yani. Allah’a kullukta direniş. Başınıza isterse
ateş yağsın, rabbinize kullukta direneceksiniz. Sonuna kadar. Eğer direnirseniz
unutmayın ki Allah yar ve yardımcınızdır. Unutmayın ki Allah kuluna yeter. EleysAllâhu
Bi kâfin abdeH. (Zümer/36) diyor ya vahiy Allah kuluna yetmez mi?
Yeter.
45-) Vezkür ıbadeNA İbrahiyme ve İshaka ve
Ya'kube ulil eydiy vel ebsar;
Kudretli
ve basîretli kullarımız İbrahim, İshak ve Yakup'u da zikret (an, hatırla)! (A.Hulusi)
45 - Kullarımız
İbrahim’i, İshak’ı, Ya'kub’u da an, eller ve gözler sahipleri idiler. (Elmalı)
Vezkür ıbadeNA İbrahiyme ve İshaka ve Ya'kube
ulil eydiy vel ebsar Has kullarımız İbrahim, İshak ve Ya’kub’u da
hatırla. Hepsi de güçlü bir kişilik ve keskin bir idrak sahibi idiler.
Güçlü bir kişilik Ulil eydiy, keskin bir irade vel ebsar. Her peygamberin niteliği.
İbrahim peygamber ateşle sınandı. İshak peygamber bir rivayete göre de İsmail
peygamber canla sınandı. Yakub peygamber Yusuf la sınandı. Yusuf peygamber
Züleyha ile sınandı. Yani hepsi sınandılar ve sınavlarını başarıyla verdiler.
Bu iki şeye bağlanıyor Ulil eydiy. Güçlü bir şahsiyet, veya güçlü bir irade.
Zaten güçlü bir şahsiyet güçlü bir iradeye bağlı olur. Ve ikincisi de basiret
sahibi olmak, yani gönül gözü ile görmek. Eşyanın kabuğunu değil, onu geçip
özünü görmek, olayları iyi takdir etmek.
46-) İnna ahlasnahüm Bi halisatin zikred dar;
Doğrusu
biz onlarda, gerçek vatanlarını (hakikat
boyutunu) hatırda tutarak yaşama sâfiyetini
açığa çıkardık. (A.Hulusi)
46 - Çünkü
biz onları temiz bir hassa, halîs yurt düşüncesiyle halîslerimizden
kılmışızdır. (Elmalı)
İnna ahlasnahüm Bi halisatin zikred dar
biz onların şahsiyetlerini arı duru bir tasavvurla saflaştırdık ki ebedi yurdu
hep hatırda tutsunlar. Yani onları böyle saflaştırdık. Tıpkı altının potada
saflaştırılması, ateş içinde eritilerek saflaştırılması gibi. Madenin
cevherinin cürufundan ayrılması gibi. Hamının hasından ayrılması gibi, Veyahut
ta demirin çelik yapılması gibi bir ateşe, bir suya sokularak çelikleştirilmesi
gibi biz de onları sağlamlaştırdık, saflaştırdık. Yani acı yetiştirir insanı.
Adamı dert adam eder. İnsanı hüzünler insan eder, sevinçler değil. Eğer haz ve
neşe adamı adam etseydi sulu kule sakinleri ey iyi adam olurdu. Onun için adamı
dert yetiştirir. Bir anlık dersin verdiğini bin yıllık haz ve neşe veremez.
Veremediği içindir ki ne kadar büyük insan görmüşsek, büyük acılar çektiğini
görmüşüzdür. Büyük acılar büyük adamlar demektir. Ama modern hayat acıdan kaç
hazza koş sloganının düstur edinildiği bir hayat olduğu için büyük adamın
köküne kibrit suyu döken bir hayattır. Bir medeniyetle uygarlıktır aynı
zamanda.
47-) Ve innehüm 'ındeNA leminel Mustafeynel
ahyar;
Kesinlikle
Onlar bizim indîmizde seçilmiş Mustafalar'dı (süzülüp
arındırılmış - saflaştırılmış - sâfiye).
(A.Hulusi)
47 - Ve
çünkü onlar muhakkak nezdimizde seçilmiş ahyardan. (Elmalı)
Ve innehüm 'ındeNA leminel Mustafeynel ahyar
ve elbet onlar bizim indimizde pek seçkin, hayırda öncü olanlar arasındaydılar.
İlahi yasa bu. Ve
leneblüvenneküm Bişey'in minelhavfi velcû'ı ve naksın minel emvâli vel enfüsi
vessemerat. (Bakara/155) yemin olsun ki
sizi sınayacağız, korku ile sınayacağız, açlıkla sınayacağız ve mallardan
eksiltmekle belki açık ve yokluk korkusuyla sınayacağız. Açlığa sabretmek
mümkün, fakat açlığın korkusuna değil. Onun için açlıktan bin beterdir açlık
korkusu çekmek. Açı doyurursunuz, fakat açlık korkusu çekeni asla
doyuramazsınız.
Yine; Ehasiben Nasu
en yütrekû en yekulu amenna ve hüm lâ yüftenun. (Ankebut/2) insanlar
biz onları sınamadan denemeden ağır acılardan geçirmeden sadece iman ettik
demekle kurtulacaklarını mı sanıyorlar.
Em hasibtüm en tedhulül cennete ve lemmâ
ye'tiküm meselülleziyne halev min kabliküm* messethümül be'sâu veddarrâu ve
zülzilû… (Bakara/214) Yoksa siz, s,izden öncekilerin başına
gelenlerin sizinde başınıza gelmeden cennete gireceğinizi mi sanıyorsunuz.
İşte bu ve bunun gibi bir çok
ayet ilahi yasayı gösteriyor.
48-) Vezkür İsma'ıyle vElyese'a ve Zelkifl* ve
küllün minel ahyar;
İsmail'i,
Elyesa'yı ve ZülKifl'i de hatırla! Hepsi de hayırlılardandı. (A.Hulusi)
48 – İsmail’i
de, Elyeser de, Zül'kifli de an, hepsi de o ahyardan. (Elmalı)
Vezkür İsma'ıyle vElyese'a ve Zelkifl* ve
küllün minel ahyar Yine İsmail, Elyesa ve yükümlülük alan kişiyi de
hatırla. Ki onların her biri de hayırda önde giden kişilerdi.
Burada ki zelkifl; Enbiya/65. (Hayır
Enbiya/85) ayetinde ayrıntılı olarak ele alınmıştı. İsim değil, sıfattır.
Kimi kastediyor sorusu gerçekten de cevabını delilli olarak bulmamış bir
sorudur. Ki bu konuda ne peygamberimizden gelen sahih bir rivayet var, ne de
sahabeden gelen güvenebileceğimiz bir haber. Bir takım yorumlar var, Ergani de
metfun olan, veya Ergani de makamı bulunan Hezekiyel peygamber demişler. Bu sorumluluk alan kişi sıfatlı Zelkifl. Ya
da Hz. Eyyub’un oğlu Şam’lılara tebliğ için gönderilmiş olan Şeref’tir diyenler
olmuş. Bilemiyoruz Allahu alem. Ama bu kolektif bir kişidir diyenlerden daha
çok, bu bir kişinin vasfıdır, fakat bu vasfın sahibinin kimliğini Allah bilir.
49-) Hazâ zikr* ve inne lil müttekıyne le hüsne
meab;
Bu
hatırlatmadır! Muhakkak ki korunmuş olanlar için dönüş yerinin güzeli vardır.
(A.Hulusi)
49 - İşte
bu bir zikirdir, ve şüphesiz korunan muttakîler için her halde güzel bir
istikbal (bir husni meâb) var. (Elmalı)
Hazâ zikrun bu mesaj bir uyarıdır.
Yani hikaye ve anı değil, uyarı ve hatırlatma. İbret al. ..fa'tebiru ya
ulil'ebsar. (Haşr/2) Ey basiret
sahipleri ibret alın. Yani satırlardan satırların aralarına, satırların
aralarından satırların arkasına geçin ve satırların arkasında ki maksadı
okuyun, sadece satırları okumayın maksadını okuyun o zaman ibret almış
olursunuz.
ve inne lil müttekıyne le hüsne meab
elbet sorumluluğunun bilincinde olanları en güzel bir menzil beklemektedir.
50-) Cennati Adnin müfettehaten lehümül ebvab;
Kapıları
kendilerine açılmış hâlde Adn cennetleridir. (A.Hulusi)
50 - Adin
Cennetleri: açılarak kendilerine bütün kapılar. (Elmalı)
Cennati Adnin müfettehaten lehümül ebvab
kalıcı güzelliğin üretildiği merkez olan cennetlerin kapıları onlar için ardına
kadar açılacak.
Cennei adnin i daha önce de
kalıcı güzelliğin üretildiği merkez diye çevirmiştir. Çünkü Adn bir şeyin
üretildiği yer, yoğunlaştığı yer, merkezi manasına gelir. Maden de aynı kökten
türetilir. Cennet, güzelliğin üretildiği merkez. Onun içindir ki Sahip
olduğumuz tüm güzelliklerin aslı oradadır. Bizim elimizdekilerse geçici olan
kopyalarıdır. Cennet, saflaşan, kendi potansiyellerinin sınırlarına dayanan,
tekamül yolunda son durağa gelen, tekamül etmiş mükemmel insanın kavuştuğu
mükemmel güzellik diyarıdır.
[El bilgi; Cennetle ilgili ayrıntılı
bilgi için.]
51-) Müttekiiyne fiyha yed'une fiyha Bi
fakihetin kesiyretin ve şerab;
Zevkle
kurularak, o hâl içinde birçok meyve ve keyiflendirecek içki isterler.
(A.Hulusi)
51 - İçlerinde
kurularak orada bir çok yemişle bambaşka bir içki isteyecekler. (Elmalı)
Müttekiiyne fiyha yed'une fiyha Bi fakihetin
kesiyretin ve şerab orada huzurla, sevgiyle uzanacaklar ve meyvesine
varana dek her çeşit lezzetli yiyecek ve içeceği talep edebilecekler,
isteyebilecekler.
52-) Ve 'ındehüm kasıratüt tarfi etrab;
Onların
(Esmâ kuvveleriyle kendini - Rabbini tanımış
şuurların) indlerinde gözlerini kendilerinden
(açığa çıkacaklara) çevirmiş aynı yaşıtlar (bedenler) vardır. (Esmâ hakikatiyle
kendini tanımış {Rabbine yakîn elde etmiş} bilinçlerin açığa çıkaracağı mânâları uygulamaya hazır
bekleyen yaşıtları {açılım kapasitelerine uygun
özellikte} olan cennet bedenleri. A.H.) (A.Hulusi)
52 - Yanlarında
da gamzeleri kasan hep bir yaşıt dilberler. (Elmalı)
Ve 'ındehüm kasıratüt tarfi etrab
yanlarında kendilerine denk, gözü dışarıda olmayan eşler olacak. Yani gözü
dışarıda olmayan eşler, hep birbirine bakan, asla gözü bir başkasına kaymayan,
birbirine muhabbetini hasreden, birbirinde sevgisini bulan, birbirini tatmin
eden, birbiri ile mutmain olan eşler. Güzelliğin merkezi idi ya, sevginin
üretimi olacak orada eşler, birbirlerinin sevgisini üretecekler.
Etrab; Burada denk, yani ahlaken denk, şeref olarak denk, makam
olarak denk. Tabii ki cennetliğin eşi cennetlik olur. Bu manada da denk.
53-) Hazâ ma tu'adune li yevmil hısab;
İşte
budur, yaptıklarınızın sonucunu yaşama süreci için size vadolunan! (A.Hulusi)
53 - İşte
bu, o hesap günü için size vaad olunan. (Elmalı)
Hazâ ma tu'adune li yevmil hısab
işte bu hesap günü için size verilen sözdür.
54-) İnne hazâ le rizkuna malehu min nefad;
Muhakkak
ki işte bu bizim yaşam gıdamızdır... Hiç tükenmeyen! (A.Hulusi)
54 - İşte
ki bu bizim rızkımız, muhakkak ki ona hiç tükenmek yok. (Elmalı)
İnne hazâ le rizkuna malehu min nefad
elbet bizim verdiğimiz bu rızık asla tükenmez riski taşımamaktadır. Maleha min nefad içinde tükenme
niteliği ve özelliği bulunmayan rızık. Tükenme niteliği yok. Ne kadar
harcarsanız harcayın, ne kadar kullanırsanız kullanın, eskime, yıpranma tükenme
özelliği yok, böyledir. Peki bunu aklımız alabilir mi, bunu kavrayabilir miyiz?
Kavrayamayız. Çünkü bizim kullandığımız bu dünyada ki her güzellik tükenen
güzellik. Tükenmeyen bir güzellik gösterin siz bana bu dünyada..! Aklımız onun
için kavrayamaz. Zaten aklın kavramaması da doğal, ne diyordu Kur’an?
Fela ta'lemü nefsün ma uhfiye lehüm min
kurreti a'yün. (Secde/17) Orada insanı hangi göz kamaştırıcı
sürprizlerin beklediğini hiç kimse tahayyül bile edemez. İfadeye bakın, Fela ta'lemü
nefsün ma uhfiye lehüm min kurreti a'yün. Hangi göz aydınlığı
olacak, hangi göz kamaştırıcı nimetlerin, sürprizlerin daha doğrusu, ma uhfiye lehüm, yani gizli sürpriz,
sürprizlerin beklediğini hiç kimse tahayyül bile edemez, hiç kimse. Demek ki
cennet tahayyül bile edilemeyecek kadar güzel, güzelliğin üretildiği merkez.
Onun için;
..ve lâ
yünebbiuke mislü Habiyr. (Fatır/14) öyle der ya. Allah gibi sana kim haber
verebilir. her şeyden haberdar olanın verdiği haber gibi bir haberi verebilecek
bir kaynak var mıdır? Yoktur, onun için yoktur.
Devam ediyor D sayfasına geçiniz.
143.
videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder