B sayfasından devam.
8-) Eünzile aleyhiz Zikru min beynina* bel hüm
fiy şekkin min ZikrİY* bel lemma yezûku azâb;
"Hem
Zikir (hakikati hatırlatma), aramızdan O'na mı inzâl olundu?"... Hayır! Onlar
Zikrimden (hakikati hatırlatmamdan) kuşku içindeler! Hayır, onlar benim (gerçeği fark ettiren)
azabımı (ölümü)
henüz tatmadılar! (A.Hulusi)
08 - O
zikir aramızdan ona mı indirilmiş? doğrusu onlar benim zikrimden bir kuşkulu
şekk içindeler, doğrusu henüz azâbımı tatmadılar. (Elmalı)
Eünzile aleyhiz Zikru min beynina ve
devam ediyorlardı, ne yani ilahi mesajın aramızdan indirileceği bir o mu kaldı.
Yani bula bula Allah ilahi mesajı indirmek için onu mu buldu diyorlardı. Bu bir
küçümseme, bu bir tahkir, bu bir tahfif. Güç iktidar ve serveti hakikatin
ölçüsü yapmışlardı. Güç ve iktidar yoksa Allah nezdinde makbul değildi onlara
göre. Onun içinde eğer Allah peygamberlik indirecek idiyse güç ve iktidar sahiplerine
indirmeliydi. Şu iki şehrin birinden olan adama diyorlardı ya.
Evet, biri Taif’li bir adam, bir
tanesi de Mekke de Ümeyye bin halef ya da Übey bin Halef. Bunlardan birine
indirilmeli diyorlardı. Güçte onda, iktidar da onda, para da onda, servette
onda, evlatta onda. O halde Allah’a en sevgili, en zengin. Allah’a en sevgili
olan en çok silahlı adamı olan. Allah’a en sevgili olan en çok gücü olan.
Mantık böyle çalışıyordu. Yani müstekbir mantık, küstah mantık böyle çalışıyor.
bel hüm fiy şekkin min ZikrİY ama
hayır. İşte rabbimiz burada işin arka planını veriyor. Ama hayır diyor, hayır.
Onlar asıl benim vahyime karşı şüphe duyuyorlar. Yani bunlar bahane. Vahyin
indiği kişiye itirazları vahye itiraz. Vahye itiraz etmek yerine adres
şaşırtıyorlar. Yani buna indirilmeli değildi, şuna indirilmeliydi. Peki aynı
vahyi ona indirseydik inanacaklar mıydı? Hayır samimiyetsizler. Dolayısıyla
onların içlerinde gezen tilkileri rabbimiz gözler önüne seriyordu. Yani
inanmayacaklar, yine de inanmayacaklardı. Asıl itirazları vahyin kaynağına.
bel lemma yezûku azâb dahası onlar
henüz azabımı hiç tatmamışlar. Yani belli ki azabımı tatmadıkları için böyle
konuşuyorlar. Eğer azabımı tatmış olsalardı böylesine küstahlık yapamazlardı.
Yani buradan yola çıkarak söylenen şu: Allah’ın Resulüne olan itiraz vahye
itirazdır, Vahye itiraz vahyin sahibi olan Allah’a itirazdır.
[Ek bilgi; Yani, "Onlar seni
değil bizi yalanlıyorlar. Senin doğruluğundan asla şüphe etmiş değillerdir.
Fakat sen, gönderdiğim zikir doğrultusunda, emrolunduğun gibi onlara tebliğ
etmeye başlayınca, hemen şüphelenmeye başladılar. Oysa daha önce senin
doğruluğun hakkında tereddütsüz yemin ediyorlardı."(Ebu’l al’â Mevdudi-
Tefhimu’l Kur’an)]
9-) Em 'ındehüm hazainu rahmeti Rabbikel
Aziyzil Vehhâb;
Yoksa Aziyz,
Vehhâb olan Rabbinin rahmet hazineleri (nimetleri) onların indînde mi? (A.Hulusi)
09 - Yoksa
sana onu veren azîz vehhab rabbinin rahmeti hazîneleri onların yanında mı?
(Elmalı)
Em 'ındehüm hazainu rahmeti Rabbikel Aziyzil
Vehhâb yoksa mutlak kudret ve lütuf sahibi rabbinin hazinelerinin
tasarrufu onların elinde mi?
10-) Em lehüm mülküs Semavati vel Ardı ve ma
beynehüma* felyerteku fiyl esbab;
Yoksa
semâların, arzın ve ikisi arasındakilerin mülkü onların mı? Eğer öyle
düşünüyorlarsa, sebepler oluşturup yükselsinler (bakalım ne geçecek ellerine)! (A.Hulusi)
10 - Yoksa
onların mı bütün o Göklerin, Yerin ve aralarındakilerin mülkü? Öyle ise haydi
esbab içinde üstüne çıksınlar. (Elmalı)
Em lehüm mülküs Semavati vel Ardı ve ma
beynehüma ya yoksa göklerin yerin ve bu ikisi arasındakilerin
mülkiyeti onlara mı ait. felyerteku fiyl esbab haydi o zaman tüm araçlara fiyl esbab; Sebep, yüksek, çok uzun
hurmaların tepesinden aşağıya sarkıtılıp ona tutunularak hurmanın tepesine
çıkıp meyve derilen ipe denilir. Yani tüm araçlara sarılsınlar gökten
kendilerine bir ip uzatacak biri varsa uzatsın onlar da ona tutunup çıksınlar,
çıkıp göğün tahtına kurulsunlar, haydi görelim bakalım becerebiliyorlarsa bunu
yapsınlar.
Bu bir meydan okuma. Aslında
Celaleddin Rumî nin o ilginç örneği geldi aklıma. Ayrıntısına girmeyim ama: At
bevlinde yüzen saman çöpüne konmuş sineğin hikayesiydi o. Kendisini yer yüzünün
en büyük okyanusunda yüzen en büyük transatlantiğinin en büyük gemisinin
kahraman kaptanı zanneden sinek. Dışardan bakan için ne kadar gülünç değil mi.
İnsanın Allah’a karşı küstahlaşması, insanın Allah’a karşı baş kaldırması
aslında bu sineğin durumundan farklı bir komiklik değil, hepsi bu.
[Ek
bilgi; KENDİNİ KAPTAN
GÖREN SİNEĞİN HİKAYESİ
(AN MEGES BİR BERK-İ GAH Ü
BEVL-İ HAR)
(HEMÇU KEŞTİBAN HEMİ EFRAŞT
SER)
Bir sinek, eşek sidiğinin üzerinde gezinen saman çöpünün üstüne
kondu. Sonra bir gemi kaptanı gibi başını yukarı doğru kaldırdı.
Ahmak, adi, süfli ve
mütekebbir olanların hâli ve tavrı bu sineğe benzer. Sinek bir saman çöpünün
üzerindedir, saman çöpü bir eşek sidiğinin üzerinde yüzmektedir. Sidik
birikintisini okyanus, saman çöpünü gemi zanneden ahmak kendini kaptan gibi
görmeye başlar. Bu da yetmez, bir de kafasını gururla yukarı doğru dikip pis
hâlini âleme ifşa ve ilân eder. Bu başkaldırışta aslında ne kadar ahmak
olduğunun ne kadar rezil bir durumda bulunduğunun ilanı vardır. “Şu benim
azametime bakın” diyişinde eblehliği ve ahmaklığı dökülür ortaya.
(GÜFT MEN DERYA VÜ GEŞTİ
HANDEEM)
(MÜDDETİ DER FİKR-İ AN Mİ
MANDEEM)
Sinek :“ben bu denizin ve gemiciliğin mektebinde okumuş; Epey müddet
zaman ve emek harcamış adamım” diyordu.
Ahmak sinek aptalca gurur ve
böbürlenmesi yetmezmiş gibi işi bir de yalancılığa dökmüştü. Bu yerlere kolay
gelmedik, bir sürü emek ve zaman harcadık, ortaya aklımızı ve yüreğimizi
koyduk, çalıştık, ilim tahsil ettik de öyle geldik bu mevkilere diyordu.
İşte, dini ve ilmi kendi
nefsine uyarak yorumlayan ondan istediği hükümleri çıkarabileceğini düşünen
şarlatanlar da böyledir. Kendi cüce aklını, hakikatin kaynağı görür etraflarını
aldatmaya cesaret eder sonra düştükleri zelil ve rezil durum umurlarına
gelmeksizin palavraya devam ederler. Bunun daha ileri derecesi gülünç duruma
düşmüş olmalarına bile aldırmaksızın kibre ve böbürlenmeye devam
etmeleridir.
(İNEK İN DERYA Ü İN KEŞTİ Ü
MEN)
(MERD-İ KEŞTİBAN U EHL-İ RAY
ZEN)
İşte deniz, işte gemi, işte
adam, İşte kaptan, işte görüşü keskin bir kahraman. Karşınızda….(M. Sait
Karaçorlu)]
11-) Cündün ma hünalike mehzumün minel ahzab;
Onlar,
inkâr fikrinde birleşenlerden arta kalmış, hezimete uğratılmış bir ordudur.
(A.Hulusi)
11 - Onlar
burada Ahzab döküntüsünden (muhtelif partilerden) bozuk bir ordu. (Elmalı)
Cündün ma hünalike mehzumün minel ahzab
onlar bozguna müttefik güçlerin döküntülerinden oluşmuş başı bozuklar ordusu.
Biraz serbest bir çeviri yaptım, ama bu ibare ancak böyle bir serbest çeviriyle
verilebilirdi. Yani küfürde ittifak etmiş ama ittifaktan sonra Allah’a
açtıkları savaşta kaybetmiş, kaybettikleri savaşın ardından da döküntülerin bir
araya toplandığı bir başı bozuklar ordusu diyor.
İlk muhatapları kastetse de bu
ayet Allah a baş kaldıran her çağda ki inkarcı güruhu muhatap alıyor aslında.
Savaş döküntüleri olarak niteliyor onları. Allah’a savaş açan fakat hep bu
savaşı en sonunda kaybeden savaş döküntüleri. Devamı her halde bir bozgun değil
mi. O zaman devam edelim bakalım ne diyor:
12-) Kezzebet kablehüm kavmü Nuhın ve 'Adün ve
fir'avnü zül evtad;
Bunlardan
önce Nuh'un halkı, Ad (Hud'un halkı) ve sütunlar (üzerine
kurulu saraylar) sahibi Firavun yalanladı.
(A.Hulusi)
12 - Onlardan
evvel tekzip etmişti Nuh kavmi ve Âd ve o kazıkların sahibi Firavun. (Elmalı)
Kezzebet kablehüm kavmü Nuhın ve 'Adün ve
fir'avnü zül evtad onlardan önce Nuh ile Ad kavmi ve yüksek sütunlar
sahibi Firavun da gerçeği yalanlamıştı. İşte böyle söylüyor. Hani Allah’a savaş
açmış küfür ittifakı yapmış olanların döküntülerinden oluşmuş başıbozuklar
ordusu ya. İşte onlardan örnekler veriyor şimdi. Ad’ı örnek verdi, Nuh kavmini
örnek verdi, Firavunu örnek verdi.
Zül evtad; sütun sahibi diye çevirdim ben. Ama sütun burada
mecaz’da olabilir. İktidara, saltanata, saraya, köşke, güç hatta işkence
simgesi olan kazığa bile isim olabilir. Onun için genellikle firavunların bugün
Karnak ve Luksor da el Uskur
da hala ayakta duran ve göreni hayrette bırakan çok uzun, dehşet uzunlukta yek
blok, tek pare kayadan yontulmuş sütunlar Firavunların güç simgesi olarak hala
3.500 yıldan beri ayakta duruyor. Aslında İstanbul Çemberli taşta ki çemberli
taş ve onun yanında ki Sultan Ahmet meydanında ki dikili taş
oradan getirilmiş aslında ait olduğu sütunun 3 – 5 parçasından sadece biri.
Yani onun 3 veya 5 katını düşünün. Tek blok Onun için Bizans’ım Mısır valisi
Bizans İmparatoruna hediye olarak kırıp göndermişti. Tümünü göndermesi mümkün
değildi.
İşte bu sütunlar kastediliyor
olabilir ama genel anlamıyla iktidar sahibi firavun. O sütunları yapan insanlar
sorsanız hiç yıkılmayacak bir devlet kurduklarını düşünüyorlardı. Binlerce yıl
yaşayacaklarını söylerlerdi. Tüm firavunlar gibi. Ama yerlerinde yerler esti.
Şimdi cesetlerine bile sahip çıkamayacak haldeler.
13-) Ve Semudü ve kavmü Lutın ve ashabül
Eyketi, ülaikel ahzab;
Semud (Sâlih'in toplumu), Lût'un
toplumu (bedensellik şehveti ile helâk olanlar) ve Ashab-ı eyke (orman
halkı, Şuayb'ın toplumu) de... İşte onlar
inkâr fikrinde birleşenlerdi! (A.Hulusi)
13 - Ve
Semûd ve kavmi Lût ve eykeliler, bunlar işte o ahzab. (Elmalı)
Ve Semudü ve kavmü Lutın ve ashabül Eykeh
Semud ve Lût kavmi, Eyke ahalisi de öyle. ülaikel ahzab adı geçenler de müttefiklerdi. Yani
her çağın mü’minleri gibi, her çağın kafirleri de birbirlerinin devamıdır.
Müttefiklerdi den kasıt bu. Onun için efendimiz bu hakikati şöyle ifade etmiş; El küfru milletün vahideh. Küfür tek
millettir. Ne zaman, nerede olursa olsun. Gerçekten de Allah’a savaş açmış olan
her kişi, toplum, uygarlık ve iktidar birbirinin benzeri tavır ve davranışlar
gösteriyordu.
Devam ediyor. D sayfasına
geçiniz.
142. videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder