3 Nisan 2013 Çarşamba

İslamoğlu Tef. Ders. SÂD (08 - 13) (142-C)



B sayfasından devam.

8-) Eünzile aleyhiz Zikru min beynina* bel hüm fiy şekkin min ZikrİY* bel lemma yezûku azâb;

"Hem Zikir (hakikati hatırlatma), aramızdan O'na mı inzâl olundu?"... Hayır! Onlar Zikrimden (hakikati hatırlatmamdan) kuşku içindeler! Hayır, onlar benim (gerçeği fark ettiren) azabımı (ölümü) henüz tatmadılar! (A.Hulusi)

08 - O zikir aramızdan ona mı indirilmiş? doğrusu onlar benim zikrimden bir kuşkulu şekk içindeler, doğrusu henüz azâbımı tatmadılar. (Elmalı)


Eünzile aleyhiz Zikru min beynina ve devam ediyorlardı, ne yani ilahi mesajın aramızdan indirileceği bir o mu kaldı. Yani bula bula Allah ilahi mesajı indirmek için onu mu buldu diyorlardı. Bu bir küçümseme, bu bir tahkir, bu bir tahfif. Güç iktidar ve serveti hakikatin ölçüsü yapmışlardı. Güç ve iktidar yoksa Allah nezdinde makbul değildi onlara göre. Onun içinde eğer Allah peygamberlik indirecek idiyse güç ve iktidar sahiplerine indirmeliydi. Şu iki şehrin birinden olan adama diyorlardı ya.

Evet, biri Taif’li bir adam, bir tanesi de Mekke de Ümeyye bin halef ya da Übey bin Halef. Bunlardan birine indirilmeli diyorlardı. Güçte onda, iktidar da onda, para da onda, servette onda, evlatta onda. O halde Allah’a en sevgili, en zengin. Allah’a en sevgili olan en çok silahlı adamı olan. Allah’a en sevgili olan en çok gücü olan. Mantık böyle çalışıyordu. Yani müstekbir mantık, küstah mantık böyle çalışıyor.

bel hüm fiy şekkin min ZikrİY ama hayır. İşte rabbimiz burada işin arka planını veriyor. Ama hayır diyor, hayır. Onlar asıl benim vahyime karşı şüphe duyuyorlar. Yani bunlar bahane. Vahyin indiği kişiye itirazları vahye itiraz. Vahye itiraz etmek yerine adres şaşırtıyorlar. Yani buna indirilmeli değildi, şuna indirilmeliydi. Peki aynı vahyi ona indirseydik inanacaklar mıydı? Hayır samimiyetsizler. Dolayısıyla onların içlerinde gezen tilkileri rabbimiz gözler önüne seriyordu. Yani inanmayacaklar, yine de inanmayacaklardı. Asıl itirazları vahyin kaynağına.

bel lemma yezûku azâb dahası onlar henüz azabımı hiç tatmamışlar. Yani belli ki azabımı tatmadıkları için böyle konuşuyorlar. Eğer azabımı tatmış olsalardı böylesine küstahlık yapamazlardı. Yani buradan yola çıkarak söylenen şu: Allah’ın Resulüne olan itiraz vahye itirazdır, Vahye itiraz vahyin sahibi olan Allah’a itirazdır.

[Ek bilgi; Yani, "Onlar seni değil bizi yalanlıyorlar. Senin doğruluğundan asla şüphe etmiş değillerdir. Fakat sen, gönderdiğim zikir doğrultusunda, emrolunduğun gibi onlara tebliğ etmeye başlayınca, hemen şüphelenmeye başladılar. Oysa daha önce senin doğruluğun hakkında tereddütsüz yemin ediyorlardı."(Ebu’l al’â Mevdudi- Tefhimu’l Kur’an)]


9-) Em 'ındehüm hazainu rahmeti Rabbikel Aziyzil Vehhâb;

Yoksa Aziyz, Vehhâb olan Rabbinin rahmet hazineleri (nimetleri) onların indînde mi? (A.Hulusi)

09 - Yoksa sana onu veren azîz vehhab rabbinin rahmeti hazîneleri onların yanında mı? (Elmalı)


Em 'ındehüm hazainu rahmeti Rabbikel Aziyzil Vehhâb yoksa mutlak kudret ve lütuf sahibi rabbinin hazinelerinin tasarrufu onların elinde mi?


10-) Em lehüm mülküs Semavati vel Ardı ve ma beynehüma* felyerteku fiyl esbab;

Yoksa semâların, arzın ve ikisi arasındakilerin mülkü onların mı? Eğer öyle düşünüyorlarsa, sebepler oluşturup yükselsinler (bakalım ne geçecek ellerine)! (A.Hulusi)

10 - Yoksa onların mı bütün o Göklerin, Yerin ve aralarındakilerin mülkü? Öyle ise haydi esbab içinde üstüne çıksınlar. (Elmalı)


Em lehüm mülküs Semavati vel Ardı ve ma beynehüma ya yoksa göklerin yerin ve bu ikisi arasındakilerin mülkiyeti onlara mı ait. felyerteku fiyl esbab haydi o zaman tüm araçlara fiyl esbab; Sebep, yüksek, çok uzun hurmaların tepesinden aşağıya sarkıtılıp ona tutunularak hurmanın tepesine çıkıp meyve derilen ipe denilir. Yani tüm araçlara sarılsınlar gökten kendilerine bir ip uzatacak biri varsa uzatsın onlar da ona tutunup çıksınlar, çıkıp göğün tahtına kurulsunlar, haydi görelim bakalım becerebiliyorlarsa bunu yapsınlar.

Bu bir meydan okuma. Aslında Celaleddin Rumî nin o ilginç örneği geldi aklıma. Ayrıntısına girmeyim ama: At bevlinde yüzen saman çöpüne konmuş sineğin hikayesiydi o. Kendisini yer yüzünün en büyük okyanusunda yüzen en büyük transatlantiğinin en büyük gemisinin kahraman kaptanı zanneden sinek. Dışardan bakan için ne kadar gülünç değil mi. İnsanın Allah’a karşı küstahlaşması, insanın Allah’a karşı baş kaldırması aslında bu sineğin durumundan farklı bir komiklik değil, hepsi bu.


(AN MEGES BİR BERK-İ GAH Ü BEVL-İ HAR) 

(HEMÇU KEŞTİBAN HEMİ EFRAŞT SER)

Bir sinek, eşek sidiğinin üzerinde gezinen saman çöpünün üstüne kondu. Sonra bir gemi kaptanı gibi başını yukarı doğru kaldırdı.

Ahmak, adi, süfli ve mütekebbir olanların hâli ve tavrı bu sineğe benzer. Sinek bir saman çöpünün üzerindedir, saman çöpü bir eşek sidiğinin üzerinde yüzmektedir. Sidik birikintisini okyanus, saman çöpünü gemi zanneden ahmak kendini kaptan gibi görmeye başlar. Bu da yetmez, bir de kafasını gururla yukarı doğru dikip pis hâlini âleme ifşa ve ilân eder. Bu başkaldırışta aslında ne kadar ahmak olduğunun ne kadar rezil bir durumda bulunduğunun ilanı vardır. “Şu benim azametime bakın” diyişinde eblehliği ve ahmaklığı dökülür ortaya.

(GÜFT MEN DERYA VÜ GEŞTİ HANDEEM)

(MÜDDETİ DER FİKR-İ AN Mİ MANDEEM)

Sinek :“ben bu denizin ve gemiciliğin mektebinde okumuş; Epey müddet zaman ve emek harcamış adamım” diyordu.

Ahmak sinek aptalca gurur ve böbürlenmesi yetmezmiş gibi işi bir de yalancılığa dökmüştü. Bu yerlere kolay gelmedik, bir sürü emek ve zaman harcadık, ortaya aklımızı ve yüreğimizi koyduk, çalıştık, ilim tahsil ettik de öyle geldik bu mevkilere diyordu.

İşte, dini ve ilmi kendi nefsine uyarak yorumlayan ondan istediği hükümleri çıkarabileceğini düşünen şarlatanlar da böyledir. Kendi cüce aklını, hakikatin kaynağı görür etraflarını aldatmaya cesaret eder sonra düştükleri zelil ve rezil durum umurlarına gelmeksizin palavraya devam ederler. Bunun daha ileri derecesi gülünç duruma düşmüş olmalarına bile aldırmaksızın kibre ve böbürlenmeye devam etmeleridir. 

(İNEK İN DERYA Ü İN KEŞTİ Ü MEN)

(MERD-İ KEŞTİBAN U EHL-İ RAY ZEN)

İşte deniz, işte gemi, işte adam, İşte kaptan, işte görüşü keskin bir kahraman. Karşınızda….(M. Sait Karaçorlu)]


11-) Cündün ma hünalike mehzumün minel ahzab;

Onlar, inkâr fikrinde birleşenlerden arta kalmış, hezimete uğratılmış bir ordudur. (A.Hulusi)

11 - Onlar burada Ahzab döküntüsünden (muhtelif partilerden) bozuk bir ordu. (Elmalı)


Cündün ma hünalike mehzumün minel ahzab onlar bozguna müttefik güçlerin döküntülerinden oluşmuş başı bozuklar ordusu. Biraz serbest bir çeviri yaptım, ama bu ibare ancak böyle bir serbest çeviriyle verilebilirdi. Yani küfürde ittifak etmiş ama ittifaktan sonra Allah’a açtıkları savaşta kaybetmiş, kaybettikleri savaşın ardından da döküntülerin bir araya toplandığı bir başı bozuklar ordusu diyor.

İlk muhatapları kastetse de bu ayet Allah a baş kaldıran her çağda ki inkarcı güruhu muhatap alıyor aslında. Savaş döküntüleri olarak niteliyor onları. Allah’a savaş açan fakat hep bu savaşı en sonunda kaybeden savaş döküntüleri. Devamı her halde bir bozgun değil mi. O zaman devam edelim bakalım ne diyor:


12-) Kezzebet kablehüm kavmü Nuhın ve 'Adün ve fir'avnü zül evtad;

Bunlardan önce Nuh'un halkı, Ad (Hud'un halkı) ve sütunlar (üzerine kurulu saraylar) sahibi Firavun yalanladı. (A.Hulusi)

12 - Onlardan evvel tekzip etmişti Nuh kavmi ve Âd ve o kazıkların sahibi Firavun. (Elmalı)


Kezzebet kablehüm kavmü Nuhın ve 'Adün ve fir'avnü zül evtad onlardan önce Nuh ile Ad kavmi ve yüksek sütunlar sahibi Firavun da gerçeği yalanlamıştı. İşte böyle söylüyor. Hani Allah’a savaş açmış küfür ittifakı yapmış olanların döküntülerinden oluşmuş başıbozuklar ordusu ya. İşte onlardan örnekler veriyor şimdi. Ad’ı örnek verdi, Nuh kavmini örnek verdi, Firavunu örnek verdi.

Zül evtad; sütun sahibi diye çevirdim ben. Ama sütun burada mecaz’da olabilir. İktidara, saltanata, saraya, köşke, güç hatta işkence simgesi olan kazığa bile isim olabilir. Onun için genellikle firavunların bugün Karnak ve Luksor da el Uskur da hala ayakta duran ve göreni hayrette bırakan çok uzun, dehşet uzunlukta yek blok, tek pare kayadan yontulmuş sütunlar Firavunların güç simgesi olarak hala 3.500 yıldan beri ayakta duruyor. Aslında İstanbul Çemberli taşta ki çemberli taş ve onun yanında ki Sultan Ahmet meydanında ki dikili taş oradan getirilmiş aslında ait olduğu sütunun 3 – 5 parçasından sadece biri. Yani onun 3 veya 5 katını düşünün. Tek blok Onun için Bizans’ım Mısır valisi Bizans İmparatoruna hediye olarak kırıp göndermişti. Tümünü göndermesi mümkün değildi.

İşte bu sütunlar kastediliyor olabilir ama genel anlamıyla iktidar sahibi firavun. O sütunları yapan insanlar sorsanız hiç yıkılmayacak bir devlet kurduklarını düşünüyorlardı. Binlerce yıl yaşayacaklarını söylerlerdi. Tüm firavunlar gibi. Ama yerlerinde yerler esti. Şimdi cesetlerine bile sahip çıkamayacak haldeler.


13-) Ve Semudü ve kavmü Lutın ve ashabül Eyketi, ülaikel ahzab;

Semud (Sâlih'in toplumu), Lût'un toplumu (bedensellik şehveti ile helâk olanlar) ve Ashab-ı eyke (orman halkı, Şuayb'ın toplumu) de... İşte onlar inkâr fikrinde birleşenlerdi! (A.Hulusi)

13 - Ve Semûd ve kavmi Lût ve eykeliler, bunlar işte o ahzab. (Elmalı)


Ve Semudü ve kavmü Lutın ve ashabül Eykeh Semud ve Lût kavmi, Eyke ahalisi de öyle. ülaikel ahzab adı geçenler de müttefiklerdi. Yani her çağın mü’minleri gibi, her çağın kafirleri de birbirlerinin devamıdır. Müttefiklerdi den kasıt bu. Onun için efendimiz bu hakikati şöyle ifade etmiş; El küfru milletün vahideh. Küfür tek millettir. Ne zaman, nerede olursa olsun. Gerçekten de Allah’a savaş açmış olan her kişi, toplum, uygarlık ve iktidar birbirinin benzeri tavır ve davranışlar gösteriyordu.


Devam ediyor. D sayfasına geçiniz.
142. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder