D sayfasından devam
22-) İz dehalu alâ Davude fefezi'a minhüm kalu
lâ tehaf* hasmani beğa ba'duna alâ ba'dın fahküm beynena Bil Hakkı ve lâ tüştıt
vehdina ila sevais sırat;
Hani
ansızın Davud'un yanına girmişlerdi de bu yüzden onlardan ürkmüştü... Dediler
ki: "Korkma, biz iki davacıyız: Bazımız bazımıza (çoğul kapsamlı ifade)
zulmetti... O hâlde aramızda HAKK olarak hükmet, haksızlık etme ve bizi yolun
tam ortasına yönlendir." (A.Hulusi)
22 - O
vakit Davud’un üzerine giriverdiler de onlardan telâşa düştü, korkma dediler:
iki hasımız, bazımız bazımıza tecavüz etti, şimdi sen aramızda Hakk ile hükmet
ve aşırı gitme de bizi doğru yolun ortasına çıkar. (Elmalı)
İz dehalu alâ Davude fefezi'a minhüm
yanına aniden girdiklerini görünce Davud onlardan dolayı telaşa kapıldı. kalu lâ tehaf
dediler ki sakın korkma, korkmana gerek yok. hasmani beğa ba'duna alâ ba'd biz
sadece iki davalıyız. Birbirimizle davalaşmış olan iki hasmız. Birimiz
diğerinin hakkına tecavüz etti. fahküm beynena Bil Hakkı ve lâ tüştıt şimdi sen
aramızda hakkaniyetle hükmet. Sakın ola doğrudan ayrılma. vehdina ila sevais sırat bizi de
yolun doğrusuna yönelt. Doğru yol neyse bize de onu göster.
23-) İnne hazâ ehıy lehu tis'un ve tis'une
na'ceten ve liye na'cetün vahıdetün fekale ekfilniyha ve azzeniy fiyl hıtab;
"Muhakkak
ki şu benim kardeşimdir... Onun doksan dokuz koyunu var, benim ise bir tek
koyunum var... Böyle iken 'Onu bana ver' dedi ve dediğini yaptırdı!"
(A.Hulusi)
23 - Şu
benim biraderim onun doksan dokuz dişi koyunu var, benim ise bir tek dişi
koyunum var, böyle iken «bırak onu bana» dedi ve beni söyleşmede yendi.
(Elmalı)
İnne hazâ ehıy işte bu benim
kardeşidir. lehu
tis'un ve tis'une na'ceten ve liye na'cetün vahıdeh onun 99 koyunu
var, benimse yalnız bir tek koyunum var. fekale ekfilniyha ve azzeniy fiyl hıtab buna
rağmen o, onu da bana ver demez mi. Demekle kalmadı bana dediğini yaptırdı
zorla. Yani elimden benim bir koyunumu da aldı.
24-) Kale lekad zalemeke Bi süali na'cetike ila
ni'acih* ve inne kesiyren minel huletai leyebğıy ba'duhüm alâ ba'dın
ilelleziyne amenû ve amilüs salihati ve kaliylün mahüm* ve zanne Davudu ennema
fetennahu festağfere Rabbehu ve harre raki'an ve enab;
(Davud) dedi ki: "Yemin
olsun ki senin bir tek koyununu kendi koyunlarına katmakla sana zulmetmiş...
Muhakkak ki çok yakın olanların birçoğu, birbirlerinin benzeri davranışlarda
bulunurlar... Ancak iman edip imanın gereğini uygulayanlar böyle değildir...
Fakat onlar da ne kadar azdır!" Davud kendisini imtihan ettiğimizi
zannetti; bundan dolayı Rabbinden mağfiret diledi ve boyun eğerek yere kapandı
ve O'na yöneldi! (24. âyet secde âyetidir.) (A.Hulusi)
24 - Dedi
ki: doğrusu senin bir koyununu kendi koyunlarına istemesiyle sana zulmetmiş ve
hakikaten karışıkların çoğu birbirlerine tecavüz ediyorlar, ancak iman edip de
salâh isteyenler başka, onlar da pek az, ve sanmıştı ki Davud kendisine sırf
bir fitne yaptık, hemen rabbine istiğfar etti ve rükû' ederek yere kapanıp
tevbe ile rücu' etti. (Elmalı)
Kale lekad zalemeke Bi süali na'cetike ila
ni'acih Davud dedi ki hükmünü verdi yani. Doğrusu bu kişi senin
koyununu alıp kendininkine katmakla sana zulmetmiş. Aslında 99 rakamı burada
kinaye. Kesretten kinaye. Tıpkı Hz. Nuh’un davet ömrü için söylenen 950
rakamına benzer. Yani sahip olabileceğinin
sahip olmuştu manasına 99 orada
tam 99 manasını vermek, yani aritmetik manalandırmak durumunda değiliz. Evet
Davud böyle hükmetmişti. Aslında Hz. Davud farkında olmadan kendi aleyhine
hüküm vermişti.
Bu kıssanın birebir tarifsel
karşılığı da var. Ama ona geçmeden Hz. Davud’a verilmek istenen mesajı Davud
anlamıştı. Hemen arkadan gelecek zaten. Elinde 99 koyun olan biri, kardeşinin
elinde ki bir koyuna göz dikiyorsa eğer bu yapılmaması gereken bir şeydi. Yani
meşru olarak baksa bile onu meşru olarak alsa bile, hatta parasını verip alsa
bile bu bir eş durumunda nikahtır. Nikahlanıp alsa bile bu yakışık alan, şık
kaçan bir durum değildir.
Tarihsel karşılığı da Hz. Ömer’in
Müslüman olmasıdır. Bu ayetler indiğinde henüz Müslüman olmuştu, onun Müslüman
oluşu Mekke müşrik aristokrasisi arasında büyük bir dalgalanmaya yol açmıştı.
Gerçekten rahatsız olmuşlardı. Resulallah’ın duası gerçekleşmiş, iki Ömer’den
birini ya rabbi demiş ve Ömer Bin Hattab bu duanın peşinden İmana gelmişti.
Gelmişti gelmesine ama Mekke müşrikleri buna aşırı içerlemişlerdi. Aslında
onlara da bir nispet var burada. Yani elimizde bir sürü adam var. Bir tanesi ilahi
davete icabet etmiş, Muhammedî davete icabet etmiş, niye böyle
hırçınlaşıyorsunuz, 99 koyun sizin bir koyun elinizden kaçtı diye neden bu
kadar hırçınlaşıyorsunuz iması da tarihsel olarak var.
ve inne kesiyren minel huletai leyebğıy
ba'duhüm alâ ba'd zaten toplum olarak birlikte yaşayan insanlar
genellikle birbirlerinin hakkını yerler, birbirlerinin hakkına tecavüz ederler.
Yani burada toplumsal bir zaaf dile getiriliyor. Genellikle toplumsal olarak
yaşayan insanlar birbirlerinin hakkına tecavüz ederler ama
ilelleziyne amenû ve amilüs salihati ve
kaliylün mahüm iman edip dürüst ve erdemli davrananlar hariç. Bunlar
da ne kadar az. Burada bir toplumda haksızlığı önlemenin temel iki yolunun
güven esası üzerine, yani sorumlu davranış. İmanın temeli budur zaten, Allah’a
karşı sorumluluk. Ve tabii ki salih amel. Onun içinde burada o söyleniyor.
Toplum iki sütun üzerinde ayakta durur. Güven ve erdem. İman ve salih amel. Bu.
ve zanne Davudu ennema fetennah
derken Davud kendisini bizim sınadığımızı fark etti. festağfere Rabbehu ve harre raki'an ve enab
hemen rabbinden af diledi ve baş eğip iki büklüm bir halde tevbe ederek ona
yöneldi. Evet, zaten maksatta buydu. Aslında Davud’un bu kıssasını bize
anlatmakla Kur’an ın maksadı ise servet, iktidar, güç, neye sahip olursanız
olun mutlaka işlediğiniz her kusurda Allah’a yönelin. Allah bağışlar, affeder.
Ve tabii bir ima daha var, kim olursa olsun hatadan azade değildir. Mesele hata
etmekten daha çok, hataya aldırmamak. Onun için hata edip Allah’a
yöneliyorsanız orada problem yok demektir. İşte bunu veriyor.
25-) Feğaferna lehu zâlik* ve inne lehu 'ındeNA
lezülfa ve husne meab;
Bunun
üzerine onu, Onun için mağfiret ettik... İndîmizde Onun için yakınlık ve
dönüşün güzeli var. (A.Hulusi)
25 - Biz
de onu kendisine mağrifet buyurduk ve hakikat ona indimizde katî bir yakınlık
ve bir akıbet güzelliği vardır. (Elmalı)
Feğaferna lehu zâlik ve biz de bu
hatasını bağışladık ve inne lehu 'ındeNA lezülfa ve husne meab elbet
onu bizim katımızda yakınlık ve güzel bir son beklemektedir.
26-) Ya Davudu inna ce'alnake haliyfeten fiyl
Ardı fahküm beynenNasi Bil Hakkı ve lâ tettebi'ıl heva fe yudılleke an
sebiylillâh* innelleziyne yedıllune an sebiylillâhi lehüm azâbün şadiydün Bima
nesu yevmel hisab;
Ey
Davud! Doğrusu biz seni arzda bir halife kıldık! Bu yüzdendir ki insanlar
arasında Hak olarak hükmet ve hevâya (Hakkanî
olmayan duygu ve düşüncelere) uyma! Zira bu
seni Allâh yolundan saptırır... Allâh yolundan sapanlara gelince; yaptıklarının
sonucunu yaşama sürecini unutmalarından dolayı, yaşayacakları şiddetli bir azap
vardır. (A.Hulusi)
26 - Ya
Davud! muhakkak ki biz seni Arzda bir halîfe kıldık, imdi nâs arasında Hakk ile
hükmet de (keyfe) hevaya tabi' olma ki seni Allah yolundan sapıtmasın, çünkü
Allah yolundan sapanlar hesap gününü unuttukları cihetle kendilerine pek
şiddetli bir azâb vardır. (Elmalı)
Ya Davudu inna ce'alnake haliyfeten fiyl Ard
ve nida ettik ey Davud dedik elbet sana yer yüzünde iktidarı biz verdik fahküm beynenNasi
Bil Hakkı ve lâ tettebi'ıl heva fe yudılleke an sebiylillâh o halde
insanlar arasında adaletle hükmet. Kimsenin heva ve arzusuna kapılma ki sonra
seni Allah yolundan çevirirler, saptırırlar. İktidarı meşru kılan tek şey
aslında adalet. Hevaya uymama adaletin gereği. Adalete uymak isteyen arzusuna
uymaz. Arzusuna uyan ise adalete uymaz. Bunu dile getiriyor.
innelleziyne yedıllune an sebiylillâhi lehüm
azâbün şadiydün Bima nesu yevmel hisab şu kesin ki Allah yolundan
sapan kimseler hesap gününü unutmalarından dolayı şiddetli bir cezaya çarptırılacaklardır.
27-) Ve ma halaknes Semae vel Arda ve ma
beynehüma bâtıla* zâlike zannülleziyne keferu* feveylün lilleziyne keferu
minennar;
Semâyı,
arzı ve ikisi arasındakileri işlevsiz olarak yaratmadık! O (işlevsiz düşünmek), hakikat
bilgisini inkâr edenlerin zannıdır! Bu yüzden yazıklar olsun o hakikat
bilgisini inkâr edenlere, yakan (dünyalarında)! (A.Hulusi)
27 - Hem
o Göğü ve Yeri aralarındakileri biz boşuna yaratmadık o, o küfredenlerin zannı,
onun için küfredenlere ateşten bir veyl var. (Elmalı)
Ve ma halaknes Semae vel Arda ve ma beynehüma
bâtıla ve biz gökleri, yeri ve bu ikisi arasında kileribir amaç ve
anlamdan yoksun yaratmadık. Varlığın amaçlı ve anlamlılığı yasası, istisnası ve
göreceliliği olmayan tek yasadır. Gökler ve yer insan için. Ya insan kim için?
Allah insanın anlamıdır. Allahsızlık anlamsızlıktır. Anlamlı olanın bir amacı
olur, insanın amacı yaratılış gayesine uygun bir hayatı yer yüzünde inşa
etmektir. Vahiy ilahi bir inşa projesidir. İşte söz buraya geldi.
zâlike zannülleziyne keferu bu
küfürde direnenlerin bakış açısıdır. Yani eşyanın amaçsızlığı küfürde
direnenlere ait bir bakış açısıdır. Eğer iman etmiş olsaydı her şeyin bir anlam
ve amacının olduğunu bilirdi. feveylün lilleziyne keferu minennar yazıklar
olsun kendilerini mahkum ettikleri ateşten dolayı o kafirlere.
28-) Em nec'alülleziyne amenû ve amilus
salihati kel müfsidiyne fiyl Ard* em nec'alül müttekıyne kel füccar;
Yoksa (hakikatlerine) iman edip
imanın gereğini uygulayanları, arzda (bedensel
yaşamda) bozuk inançları doğrultusunda
yaşayanlar gibi mi kılarız? Yahut Allâh için korunanları, füccar (yaratılış fıtratına uymayan şekilde yaşayanlar) gibi mi kılarız? (A.Hulusi)
28 - Yoksa
iman edip de salih salih işler yapanlar biz o Yerdeki müfsitler gibi yapar
mıyız? Yoksa o korunan muttakileri arsız çapkınlar gibi yapar mıyız? (Elmalı)
Em nec'alülleziyne amenû ve amilus salihati kel
müfsidiyne fiyl Ard yoksa inanan ve erdemli davrananları, yer
yüzünde bozgunculuk yapanlarla bir mi tutsaydık. İyi ve kötü asla bir olmaz..Ve lâ testevil hasenetü ve les seyyieh.. (Fussilet/34) güzellikle kötülük de bir olmaz. Bırakın güzellik
ve kötülüğü, iyiliğe iyilikle, iyiliğe kötülük. Kötülüğe iyilikle, kötülüğe
kötülükte bir olmaz. Testiyi kıranla suyu getiren bir olur mu, işte o. em nec'alül
müttekıyne kel füccar ya yoksa sorumlu davrananları sorumsuzlarla
bir mi tutsaydık. Salih amel bir önceki cümlede ifsat ile karşıtlık
oluşturuyor, muttakiler burada da füccar ile karşıtlık oluşturuyor. Füccar; fe
ce ra fışkırıp yarıp çıkmak manasına. Rağıp müfredatında din perdesini yırtıp
atmak demiş. Evet, belki bu tüm vicdanı ortadan kaldırmak denilebilir.
29-) Kitabun enzelnahu ileyke mübarekün li
yeddebberru âyâtiHİ ve liyetezekkere ulül elbab;
Sana
inzâl ettiğimiz bu mübarek Bilgi, O'nun işaretlerini derinliğine tefekkür
etmeleri; öze ermiş akıl sahiplerinin de (hakikati) hatırlamaları içindir! (A.Hulusi)
29 - Bir
kitab ki indirdik, çok mübarek, âyetlerini düşünsünler ve ibret alsın temiz
özlüler. (Elmalı)
Kitabun enzelnahu ileyke mübarekün li
yeddebberru âyâtiHİ ve liyetezekkere ulül elbab sana mübarek bir
kitap olan bu Kur’an ı biz indirdik ki herkes onun mesajları üzerinde iyice
düşünsün de akıl, iz’an, akıl fikir sahipleri ders alsın diye. Bu da hepimize.
Vahyin amacı ancak iki şeyle gerçekleşir. Üzerinde durup düşünerek sonuçlarını
hayata aktararak. Rabbim bu iki amacın gerçekleştiği kullarından kılsın.
“Ve ahiru davahüm enil hamdülillahi rabbil
alemiyn”
Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan
Allah’a hamd’adır.
142. videonun sonu.
142. videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder