Değerli Kur’an dostları bugünkü
dersimize Neml suresinin 59. ayeti ile devam ediyoruz. Hatırlayacaksınız daha
önceki dersimizde aynı surenin içerisinde yer alan Salih peygamber kıssasını
işlemiştik. Haddi zatında surenin başından buraya kadar 3 kıssa nakledildi. Bir
tanesi Musa peygamber kıssası, diğeri Hz. Süleyman ve Sebe melikesi kıssası,
üçüncüsü de Salih peygamber kıssası. Surenin başına surenin konusuna değinirken
demiştik ki bu surede anlatılan kıssalar doğrudan Hz. Peygamberin şahsiyetini,
onun şahsında tüm müminlerin şahsiyetini inşa ediyor. İşte bu tespitimizi
doğrulayan ve tasdik eden bir ayetle giriyoruz derse.
59-)
Kulil Hamdü Lillâhi ve Selâmün alâ 'ıbadiHİlleziynestafa* Âllahu hayrun emma
yüşrikûn;
De ki:
"Hamd, Allâh'a aittir... Selâm, kullarından seçip sâfiyetine kavuşturduğu
içindir... Allâh mı daha hayırlı yoksa ortak koştukları mı?" (A.Hulusi)
59 - De
ki hamd Allaha, bir de selâm ıstıfa buyurduğu kullarına Allah mı hayırlı yoksa
müşriklerin şirk koştukları mı? (Elmalı)
Kulil
Hamdü Lillâhi ve Selâmün alâ 'ıbadiHİlleziynestafa de ki; Tabii ki
bu emir vahyin başta ilk muhatabı olan Resulallah’a daha sonra tüm vahyin
muhataplarına yani hepimize. Vahyin modern muhatabı olan bizlere de. Ne
diyelim? Elhamdülillah..! Elhamdülillah de. Hamd olsun Allah’a de. ve Selâmün alâ 'ıbadiHİlleziynestafa yine selâm
olsun onun seçip beğendiği kullarına de.
Neden böyle bir ayet kıssaların
hemen arkasına? Çünkü bu kıssalar bir hikaye değil, bu kıssalar Allah’ın
kendisini destekleyeni tarih içinde nasıl desteklediğinin birer canlı
örnekleri. Onun içindir ki bu örnekler muhatabını inşa ediyor, muhatabında bir
şahsiyet inşa ediyor ki o şahsiyet Allah’a teslim olmuş ve bu teslimiyetin
karşılığını da güven biçiminde almış olan bir şahsiyet.
İşte ilk muhatabına ve tüm muhataplarına
bu örneklerle verdiği ders Kur’an ın eğer sizde bu çizginin mensubu olursanız,
bu çizgiye nasıl muamele edilmişse size de öyle muamele edilir. Tabii vahyin
ilk muhatabı olan Hz. Peygambere nebilere selâm ile emredilmesi, Hz.
Peygamberin selâm etmesinin emredilmesi çok manidar. Allah’ın seçtiği
peygamberlere, kullara selâm et. Yani sen onların bir devamısın. Sen hiç
kimsenin bilmediği bir şey getirmiyorsun, sen İslâm’ın bir peygamberisin.
Senden önce de İslâm’ın peygamberleri geldi ve geçti. Sen onların çağrısını
zirveye taşıyan son nebisin. Onun için senden öncekilere selâm et, onları an,
onların hatıralarını yad et, onların hakkını ver. Onları;bu çizginin birer
mensubu olarak selâmla. İşte nübüvvet müessesesinde ki, peygamberlik
müessesesinde ki devamlılık ta burada bir nükte olarak yer alıyor.
Âllahu
hayrun emma yüşrikûn şimdi söyle, ya da söyleyin bakalım Allah mı
daha hayırlı, yoksa ortak koştukları mı. İlginçtir, bu ibarenin muhatabının
öncesinden tamamen farklı olarak müşrikler olduğu açık. Aynı ayetin ortasında
ibarenin muhatabı değişiyor. Adeta ayetin üst kısmı, üst pasaja girerken, son
kısmı alt pasaja giriyor.
Onlar vahyi inkar ettikleri için
onlara nakli delil olan yukarıda ki peygamber kıssaları kâr etmez,
etmeyecektir. Fakat onlara kâr edecek olan farklı bir delil türü daha vardır
Kur’an ın sunacağı. O da akli deliller, kâinat delilleridir. İşte buradan
itibaren Kur’an farklı bir muhatap kitlesine, farklı bir delil ile hitap
ediyor. Diğerleri gökleri, suları, bağları, bahçeleri yani kâinat kitabını
delil olarak ileri sürüyor.
Bu belki bize şu üslubu ve usulü
öğretiyor; Muhatabınızın tipine, cinsine, fikrine tavrına göre delilinizi
ayarlayın. Yani her delil, her muhataba işlemez. Eğer muhatabınız inanan biri
ise nakilden delil getirebilirsiniz. Fakat inkâr eden biri ise ona gördüğü
kâinattan, yani inkâr edemeyeceği bir şeyden delil getirin, ki Kur’an da şimdi
bunu yapıyor.
60-)
Emmen halekas Semavati vel Arda ve enzele leküm minesSemai maen, feenbetna Bihi
hadaika zâte behcetin, ma kâne leküm en tünbitu şecereha* eilâhun meAllâh* bel
hüm kavmün ya'dilun;
Yoksa
semâları ve arzı yaratan ve sizin için semâdan bir su inzâl eden mi? Onunla göz
- gönül açıcı bahçeler yetiştirdik... Onun bir ağacını bile inbat etmeniz sizin
için olacak şey değildi... Allâh ile beraber tanrı mı? Hayır, onlar Hak'tan
sapan bir kavimdir. (A.Hulusi)
60 - Yoksa
Gökleri ve Yeri yaratıp sizin için Semâdan bir su indiren mi? Bir su ki indirip
de onunla gözler gönüller açan hadîkalar bitirmekteyiz, siz onların ağacını
bitiremezdiniz, bir tanrı mı var Allah la beraber? Hayır onlar sapkınlık
ediyorlar. (Elmalı)
Emmen
halekas Semavati vel Arda ve enzele leküm minesSemai maen Allah
değilse kimdir gökleri ve yeri yaratan ve gökten sizin için su indiren.
“em” bağlaç edatı, bir bağlaç.
Fakat em’in istifhamı inkâri, yani inkara yönelik bir soru içeren boyutu da
var. Onun için bu edatın o boyutunu önceleyerek böyle bir çeviri yaptım. Allah
değilse kimdir gökleri ve yeri yaratan ve gökten size su indiren.
feenbetna
Bihi hadaika zâte behcetin, ma kâne leküm en tünbitu şecereha
üstelik onunla yani o su ile sizin bir tek ağacını bile yetiştiremeyeceğiniz
göz kamaştırıcı bağlar, bahçeler yetiştirmişiz. Burada; hadaik, bahçe. Cennet
te bahçedir, bahçe demektir. Fakat hadaik cennet sözcüğünden farklı olarak
içinde su çıkan bahçedir. Onun için cennetten söz edilen yerlerde “tecriy min tahtihel enhar”
açıklaması gelir. Tabanından ırmaklar çağlayan, sular çağlayan. Fakat
hadaika’da ona gerek yok, zaten sulu bahçe demektir. Hatta Hadaika köken olarak
göz bebeğinden türetilir. Hadkadül ‘ayn; göz bebeği demektir. Yani insana göz
bebeği gibi sevimli bahçe. Gözünüzün bebeği gibi koruduğunuz bağlar, bahçeler.
eilâhun
meAllâh Allah ile beraber başka bir tanrı ha? Düşünülebilir mi bu,
mümkin mi bu. Adeta cümlenin, metnin altında böyle bir şey akıyor. Yani imkanı
var mı böyle bir düşüncenin. Allah’la beraber başka bir tanrı ha? bel hüm kavmün ya'dilun yoo..! asla, hayır onlar
yoldan sapmış bir toplumdurlar.
61-)
Emmen ce'alel Arda karâren ve ce'ale hılaleha enharen ve ce'ale leha revasiye
ve ce'ale beynel bahreyni haciza* eilâhun meAllâh* bel ekseruhüm lâ ya'lemun;
Yoksa
arzı (bedeni)
bir karargâh kılan, aralarında nehirler (lenf
kan damarları) oluşturan, onun için onda sâbit
dağlar (organlar)
meydana getiren ve iki deniz (bilinç - beden) arasında engel kılan mı (hayırlı)? Allâh ile beraber tanrı mı? Hayır, onların çoğunluğu
anlamıyorlar. (A.Hulusi)
61 - Yoksa
Arzı bir karargâh kılıp aralarında ırmaklar akıtan ve onun için oturaklı dağlar
yapıp iki deniz arasına bir hâciz koyan mı? Bir tanrı mı var Allah la beraber?
Hayır ekserîsi ilim ehli değiller. (Elmalı)
Emmen
ce'alel Arda karâren ve ce'ale hılaleha enhare Allah değilse kimdir
yer yüzünü bir dinlenme, bir karar yeri yapan ve orada ırmaklar çağlatan, orada
vadilerinden ırmaklar akıtan Allah değilse kimdir. ve
ce'ale leha revasiye orada yerinden sökülmez dağlar inşa eden Allah
değilse kimdir. ve ce'ale beynel bahreyni hacizen
ve iki farklı su kütlesi arasına, iki farklı su arasına, boğaz olur, körfez
olur, deniz olur, okyanus olur, her ne olursa iki farklı su kütlesi arasına
görünmez bir engel koyan Allah değilse kimdir.
Tabii bu kadar şeyin arkasından
şu soruyu sormak şart oldu. eilâhun meAllâh, Allah ile beraber başka bir tanrı ha?Öylemi,
düşünülebilir mi? Yani bu kadar düzen, bu muhteşem nizam, bu mükemmel intizam
Allah dışında kimin eseri olabilir.
Yer altından 10.000 yıl önce
karşı karşıya konmuş iki düz taş çıkıyor, sadece taş. İki tane düz, hiçbir
özelliği olmayan sıradan taş. Fakat karşı karşıya konmuş. Yani belli ki insan
eli değmiş. Oradan yola çıkarak bu taşları birinin diktiğini anlıyorsunuz,
söylüyorsunuz, bu sonuca varıyorsunuz. Sadece karşı karşıya dizilmiş iki taş.
Bu kadar basit bir şeyden yola çıkarak siz insanlık tarihinde ki medeniyet
sürecini çıkarmak için delil olarak kullanıyorsunuz. Ve diyorsunuz ki insan
taşı şu kadar bin yıl önce kullanmış. Peki bu kadar basit bir şeyi bile yapanın
insan olduğunu düşünüyorsunuz da, bu muhteşem şu mükemmel nizam ve intizamın
nasıl kendiliğinden olduğunu düşünüyorsunuz, söyleyebilirsiniz. Nasıl tesadüf
eseri olduğunu söyleyebilirsiniz. İki sıradan taşın karşı karşıya konmasını,
ya, kendiliğinden tesadüf olmuş diyemiyorsunuz da nasıl bu muhteşem nizam ve
intizama tesadüf tanrına atfediyorsunuz. Onun için burada aslında bu çarpık ve
sapık aklın, mantığın içine düştüğü çelişkiyi yüzüne vuruyor.
bel
ekseruhüm lâ ya'lemun yoo..! yo. Onların çoğu nereden bakacaklarını
bilmiyorlar. Ya da; bu nereden bakacakları tefsiri bir açıklama. Ya da onların
çoğu nasıl korkunç bir çelişkiye düştüklerini bilmiyorlar. Ya da onların çoğu
nasıl çuvalladıklarını bilmiyorlar. Yani böyle düşünmekle kâinatta bir
yaratıcının olmadığını düşünmekle, birden fazla yaratıcının olduğunu düşünmek
neticede aynı kapıya çıkar. Onun için bu ayetler sadece bir müşrik akla cevap
değil, aynı zamanda inkârcı, ateist akla da cevap olarak okunabilirler.
62-)
Emmen yüciybül mudtarra (muzdarre) izâ deahü ve yekşifüssue ve yec'alüküm
hulefael'Ard* eilâhun meAllâh* kaliylen ma tezekkerun;
Yoksa
darda kalıp O'na dua ettiğinde icabet eden, sıkıntısından kurtaran ve sizi
arzın halifeleri kılan mı? Allâh'la beraber edinilen tanrı mı? Bunları ne kadar
az anıp düşünüyorsunuz? (A.Hulusi)
62 - Yoksa,
sıkılan kendisine duâ ettiği zaman ona icabet edip fenalığı açan ve size Arzın
halifeleri kılan mı? Bir tanrı mı var Allah la beraber? Siz pek az
düşünüyorsunuz. (Elmalı)
Emmen
yüciybül mudtarra (muzdarre) izâ deahü ve yekşifüssu’ Allah değilse
kimdir dua ettiğinde darda kalanın yardımına yetişen ve sıkıntıyı anında
gideren.
Burada dikkat buyurunuz üstteki
ayette fiiller mazi kipiyle geldi. 4 kez ceale fiili kullanıldı. Hep
mazi olarak, geçmiş zaman kipiyle. Ama burada kip değişti muzari fiiline; Hem
geniş hem gelecek zamanı da içine alan muzari fiile geçti fiil. Emmen yüciybül mudtarra izâ deahü ve yekşifüssu’
Allah değilse kimdir dua ettiği zaman insanın çağrısına davetine yetişen,
yetişecek olan, yetişiyor olan, yani her zaman bunu yapan ve tabii ve yekşifüssu’ ve ondan eziyeti, ondan o darlığı
gideren, gideriyor olan ve gidermeye devam edecek olan.
ve
yec'alüküm hulefael'Ard Burası daha ilginç ve sizi yeryüzünün
halifeleri kılan ve sizi yer yüzünün halifeleri kılacak olan. Yani sadece
geçmişte olmuş bitmiş bir olay nakledilmiyor burada.aslında fiilin kipine
bakarsak gelecekte olacak bir müjde veriliyor. Ey Kur’an ın muhatabı olan
ümmeti Muhammed; Allah sizi yeryüzünün mirasçıları kılacak.
Bu ayetlerin indiği zaman dilimi,
Mekke döneminin 5 ya da 6. yılları unutmayın. O zaman diliminde daha mü’minler
Mekke de kendi hayatlarında dahi emin değiller. Bireysel yaşamlarını bile
korumak konusunda sıkıntılılar. Onun için Habeşistan’a kadar hicret etmişler.
Onun için birçok mü’min eza ve cefa altında imlemekte. Böyle bir dönemde böyle
bir ayet geliyor. Gelecek zamanı da içine alan bir kiple sizi yeryüzünün
iktidarıyla müjdeleyen Allah’tır diyor. Ve çok geçmiyor bu müjde bu tarihten
yaklaşık 15 yıl sonra, daha çeyrek yüz yıl geçmeden müthiş bir biçimde
gerçekleşe biliyor ve yer yüzünün süper güçlerinin hazineleri vahyin
şahsiyetlerini inşa ettiği mü’minlerin ayalarına dökülüyor. Onun için adeta bu
ayette bir mucizeye de işaret var.
eilâhun
meAllâh Allah’la beraber başka bir tanrı ha? Yani bunu Allah’tan
başka kim gerçekleştirebilir ki. Böyle bir şeyi düşünün, tabii düşünemezsiniz,
hayal bile edemezsiniz. Ama sizin hayal edemeyeceğiniz, sizin hayalinizin
ulaşmadığı yere Allah’ın meş’iyeti ulaşır. Sizin düşünmekten aciz kaldığınız
şeyi Allah yapar. Onun için böyle bir Allah’a ortak koşmak öyle mi?
kaliylen
ma tezekkerun belleğinize ne
kadar da az başvuruyorsunuz. Yani hafızanızı ne kadar da az kullanıyorsunuz.
Oysa şöyle geçmişe baksanız Allah’ın bunu kaç kez yaptığını görürsünüz. Geçmişe
baksanız zulmü anaların rahmine kadar uzanmış firavunun elinden kurtardığı
İsrail oğullarına nasıl bir yer yüzü nimeti verdiğini görürsünüz. İşte şu
Süleyman, işte şu Davud, işte bu baba oğul; Ataları firavunun elinde inim inim
inleyen dedelerin torunları bunlar. Allah yeryüzünde böyle bir iktidar verdi
onlara. Onun için tarihi okumayı bilirseniz yani hafızanıza başvurursanız,
belleğinize başvurursanız bunun örneklerini geçmişte de görürsünüz. Fakat çok
az baş vuruyorsunuz.
63-)
Emmen yehdiyküm fiy zulümatil berri vel bahri ve men yursilürriyâha büşran
beyne yedey rahmetiHİ, eilâhun meAllâh* teâlAllâhu amma yüşrikûn;
Yoksa
karanın (madde boyutuna ait) ve denizin (ilim - fikir
boyutuna ait) karanlıkları içinde size hidâyet
eden (hakikatin yolunu gösteren) ve Rahmetinin önünde müjdeciler olarak rüzgârları (Rasûlleri) irsâl eden mi?
Allâh yanı sıra tanrı mı? Allâh, onların ortak koştuklarından Yüce'dir.
(A.Hulusi)
63 - Yoksa
o kara ve deniz karanlıklarında size yol gösteren ve rahmetinin önünde
rüzgârları müjdeci gönderen mi? Bir tanrı mı var Allah la beraber? Yüksek, çok
yüksek Allah onların şirk koştuklarından. (Elmalı)
Emmen
yehdiyküm fiy zulümatil berri vel bahr Allah değilse kimdir karanın
ve denizin zifiri karanlıklarında yol bulmanızı sağlayan.
Adeta İnne me'al 'usri yüsrâ. (İnşirah/6) ayetini
hatırlatıyor bu ayet. Her zorlukla birlikte bir kolaylık vardır. Yani her
karanlığın arkasında bir aydınlık gizlidir. Her gecenin ardından mutlaka bir
gündüz gelir. Evet her gece iki gündüz arasındadır bir başka ifade ile. Onun
için burada bu metefor aslında gece ve gündüz meteforu kur’an da çok sık
kullanılır. Bu meteforun kullanıldığı yerlerde bakıyoruz Hakk ve batıla bir
atıf var. İman ve küfre bir atıf var. Küfür gecesinin arkasından iman
gündüzünün gelmesi sizi niye şaşırtıyor.
Allah
karanlıkların içerisin de bile size yol bulmayı nasip eder, buldurur diyor
burada. Yani zifiri karanlıkların içerisinde yol bulmanızı sağlar. Öyle de
manevi karanlıklarınızın içinde size vahiy aydınlığı göndermesine niçin
şaşırıyorsunuz. Bakın, zifiri karanlığınızda yol bulmak için yıldızları size
rehber yaptı. Ayı size ışık kaynağı yaptı. Allah sizin şu yeryüzü hayatınızı
dahi böyle düşünürken ebedi hayatınızı düşünmez mi? Kararan yüreğinize bir ışık
göndermez mi? Kaybolmuş yolunuzun önüne peygamberden bir kılavuz, yıldız gibi,
kutup yıldızı gibi bir kılavuz koymaz mı.
ve men
yursilürriyâha büşran beyne yedey rahmetiH ve rüzgârları rahmetinin
önü sıra müjdeci olarak gönderen Allah değilse kimdir, başa atfedeceksek eğer.
Yine rüzgâr, yağmur metaforu da karanlık ve aydınlık meteforu gibi Kur’an da
kullanıldığı her yerde mecazen vahyin Mekke ve Medine’sine atıftır. Yani rüzgâr
yağmuru müjdeler. Ama siz arkasından gelecek yağmuru unutursanız ortalığı bir
birine katışına bakarak sanki bir felaket gibi algılarsınız. Fakat önce
ortalığa haber verir. Önce ortalığı bir birbirine katar, ama ondan sonra yıkar
pırıl pırıl eder, tertemiz eder. Mekke öyledir. Yani önden gelen rüzgâr
gibidir. Ama arkasından mutlaka bir rahmet gelecektir. Yani Medine gelecektir. Onun
için bunu yapan Allah değilse kimdir.
[Atlanan;
ama tefsire dahil olan cümle. eilâhun meAllâh
]
teâlAllâhu
amma yüşrikûn Allah onların ortak koştukları her şeyden aşkın, yüce
ve münezzehtir.
Devam ediyor B sayfasına geçiniz
120.
videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/10/26/islamoglu-tef-ders-neml-059-093120/
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder