C sayfasından devam
16-)
Ve verise Süleymanü Davude ve kale ya eyyühenNasu ullimna mantıkattayri ve
utina min külli şey'* inne hazâ le hüvel fadlül mubiyn;
Süleyman,
Davud'a vâris oldu ve dedi ki: "Ey insanlar... Bize Mantık-at Tayr (kuşdili - insan dışındaki canlılarla iletişim özelliği) öğretildi; (böylece) bize her şeyden (bilgi
alma nasibi) verildi... Muhakkak ki bu, apaçık
lütuftur!" (A.Hulusi)
16 - Ve
Süleyman Davûd’a varis olup ey Nâs, dedi: bize mantıkuttayr (kuş dili) talim
buyruldu, hem bize her şeyden verildi, şüphesiz ki bu her halde o fazlı mübîn. (Elmalı)
Ve
verise Süleymanü Davude ve Süleyman, Davud’a varis oldu. M.Ö. 900
lerde, yani spesifik olarak 965 – 926 yılları arasında Hz. Süleyman iktidarda
bulundu. O muhteşem adalet devletini ayağa kaldırdı. Ki; 40 yıl iktidarda
bulundu yaklaşık olarak. Bu iki peygamberin elinde kurulmuş olan adalet devleti
gerçekten de kendisinden sonraki uygarlıkların önünü açtı. Bunların varisi olan
Yunan düşüncesi yeryüzünde belki de felsefenin ulaştığı ufukları temsil etti.
Ama o ufuklara Süleyman ve Davud A.S. sayesinde ulaştı.
Tabii burada bir karşılaştırma
daha yapmak lazım; Davud ve Süleyman peygamber, baba oğul sultan oldular,
peygamber olarak aynı soydan gelen Zekeriyya ve Yahya kurban oldular. Yine baba
oğul peygamber olarak. Yani 1. ler yeryüzünün bir tarihinde yükselen zamanına
denk gelmişlerdi, 2. ler alçalan zamanına denk geldiler. Fakat bu 2 örnekte,
kurban olanlar da sultan olanlarda hep amaçlarına hizmet ettiler, hep
başarılıydılar. Yani başarılı olmak için Sultan olmak şart değil, Kurban
olmakta şart değil. Aslında sultan olanlar da kurban olmuştu, kurban olanlar da
sultan olmuştu.
Onun için hangi zeminde, zamanın
ve tarihin yükselen ya da alçalan zamanında gelip gelmediğiniz önemli değil,
görevinizi yapıp yapmadığınız önemli mesajı veriliyordu bu 4 örnek zemininde.
ve
kale ya eyyühenNasu ullimna mantıkattayr ve ey insanlar diye
seslendi Hz. Süleyman. Bize kuşların mantığı öğretildi. Varlığı bir kitap gibi
okuma öğretildi yani. Varlığı bir kitap gibi okumak. Mantık; Nutk kökünden
gelir. Hem dil, hem dili ortaya çıkaran mantık anlamına gelir. Onun için
kuşların dili demek yerine kuşların mantığı -ki Elmalılı üstadımızda aynı
görüşte- demek daha doğrudur.
Ragıb El Isfahani harika bir
açıklama getirir. Bu ayet bağlamında. Mantık kelimesinin açıklaması sadedinde.
Der ki; Bir şeyden bir anlam çıkaran kimseye nispetle o şeyin dili vardır.
İsterse konuşma yeteneğine sahip olmasın. Kişinin dilinden anlamadığı bir şeyse
dilsizdir. İsterse konuşma yeteneğine sahip olsun. Yani eğer eşyayı
anlayabiliyorsanız, onun dili vardır. Onun dilinin olup olmadığı sizin ondan
bir şey anlamanıza bağlıdır. Eğer anlayamıyorsanız isterse konuşsun onun dili
yoktur. Çünkü size bir şey anlatmıyor. O nedenle Kuşların mantığını anlamak
eşyayı okumak, varlığı bir kitap gibi okumak. Asıl olan budur.
Kuşa Süleyman’ın dili
öğretilmemiştir, Süleyman’a kuşun dili, mantığı öğretilmiştir. Yani burada
mucize kuşa ait değildir. Burada meziyet kuşu anlayan kuşu okuyan Süleyman’a
aittir. Burada ne demek isteniliyor peki, altında yatan sır ne, ibret ne? İktidar
ve güç ancak hikmet sayesinde insanileşir. Eğer hikmetle okursanız iktidar ve
güç karıncayı ezmeyecek bir adalete dönüşür. İşte onun örneği veriliyor burada
devam edelim.
[Ek
bilgi; “Araplar şöyle derler: "Güvercin nutketti, seslendi." Süleyman
(a.s)'ın kuşların diline dair öğrendiği şey ise, kuşların maksad ve
gayelerinden bazısını bazısından ayırıp seçmesi, farketmesidir.” (Fahruddin el
Râzi)
“Kâ'b (r.a.) şöyle demiştir:
Bir gün Süleyman (a.s.)'ın
yanında bir kumru öter. Hz. Süleyman kuşların ne konuştuğunu anladığı için
yanındakilere «bu kuşun ne söylediğini biliyor musunuz?» diye sorar.
Onlar da bilmediklerini
söyler. O «'ölmek için doğdunuz, yok olmak için de yiyiniz' diyor» der.
Sonra Üveyik kuşu öter. Onun
da ne söylediğini yanındakilerin anlayıp anlamadıklarını sorar.
Onlar bir şey anlamadıklarım
söylerler. Süleyman (a.s.) «o kuş şöyle diyor 'keşke insanlar yaratılmadaydı.
Çünkü onlar dünyaya gelip günahkâr oldular, Allah'ın emirlerine karşı gelip
isyan ettiler'» der.
Sonra Tavus kuşu öter. Aynı
soruyu yanındakilere yine sorar, onlar yine bir şey anlamadıklarını söyler.
Süleyman (a.s.) «'esirgemeyen, esirgenmez' diyor» der.
Arkasından gece kuşu öter,
yanındakiler onun ötüşünden yine bir şey anlamazlar. Süleyman (a.s.) «'ey
günahkârlar, tevbe istiğfar edin1 diye- size nida ediyor» der.
Sonra Tavta kuşu öter,
insanlar onun ötüşünden de bir şey anlamaz. Süleyman Ca.s.) «'ey insanlar,
aklınızı başınıza alın, her canlı ölür, her yeni eskir' diyor» der.
Sonra kırlangıç öter, onun da
ötüşünden halk bir şey anlamaz. Süleyman (a.s.) »'ey insanlar, ölmeden önce iyi
ameller gönderin ki, gittiğiniz zaman onları bulaşınız' diyor» der.
Sonra güvercin öter. Hz.
Süleyman (a.s.) onun ne söylediğini yanındakilere sorar. Onlar hiçbir şey
anlamadıklarını söyler. O «yerlerin ve göklerin doluşunca Rabbini teşbih
ettiğim söylüyor» der.
Sonra karga öter, yanındakiler
onun da ne söylediğini anlamazlar. Süleyman (a.s.), «bu 'ey Rabbim, hilebazlara
ve isyankârlara lanet et' diye Rabbine niyaz ediyor» der.
Rivayete göre, Yahudilerden
bir topluluk îbn. Abbas'a gelip şöyle demişlerdir:
*Sana yedi şey soracağız, eğer
bunlara cevap verebilirsen, biz de senin dinine gireceğiz ve iman edeceğiz.»
İbn Abbas (r.a.) da öğrenmek için sorun, fakat inat için sormayın, der.
Yahudiler «koyun ne diye
meler, horoz ne diye öter, kurbağa ne diye bağırır, merkep ne diye anırır, at
ne diye kişner, sığır ne diye bağırır ve tavuk ne diye öter» derler.
İbn Abbas (r.a.) onlara şu
cevabı verir:
Davar «Ey Rabbim, Muhammed ve
âline düşman olanlara lanet et, der.
Horoz «Ey insanlar, Allah'ı
zikredin, ömrünüzü gaflet içinde geçirmeyin» der.
Kurbağa «Karadakilerin ve
denizde-kilerin ma'budu olan Allah'ı zikrederim» der.
Merkep «Ey Rabbim, sana isyan
edenlere lanet et» der.
At «Bütün noksan sıfatlardan
münezzeh olan Allah, her şeyin Rabbidir» der.
Sığır “Ey Rezzâk-i Âlemt
senden her gün beni rızıklandırmanı istiyorum» der.
Tavuk «Rahman arş üzere
galiptir» der.
Yahudiler İbn Abbas (r.a.)'dan
bu cevabı alınca hepsi iman edip Müslüman olurlar. (Ebü'l-Leys Semerkandi/Tesirül
Kur’an)]
ve
utina min külli şey' ve bize bu alanda gerekli olan her şey
bahşedildi. inne hazâ le hüvel fadlül mubiyn
elbet bu, işte budur Allah’ın apaçık lûtfu. Yani iktidar, bilgi, yetenek, hepsi
emanettir. Bu işte, bunun emanet olduğunu bilmek Allah’ın büyük Lûtfudur.
17-)
Ve huşire li Süleymane cünudühu minel cinni vel insi vettayri fehüm yuze'un;
Süleyman
için cinden, insten ve kuşlardan oluşan ordular bir araya getirildi. Onlar hep
beraber düzenli bir şekilde (Süleyman
tarafından) sevk ve idare olunuyorlardı.
(A.Hulusi)
17 - Hem
Süleyman’a Cinn-ü İns ve tuyurdan (kuşlar) orduları toplandı, hep bunlar zabt-u
idare olunuyorlardı. (Elmalı)
Ve
huşire li Süleymane cünudühu minel cinni vel insi vettayri fehüm yuze'un
ve günlerden bir gün Süleyman’ın cinlerden, insanlardan ve kuşlardan oluşan
ordusu bir araya getirilmiş ve zapturapt altına alınarak yola çıkarılmıştı.
Burada el cinn kavramının Kur’an
da cisimleşmiş olarak kullanıldığı ilk yer burası. Yani ordunun içinde
zapturapt altına, hatta burada ki Yuze’un kelimesi; hem sıraya dizip
yola çıkarmak, hem birbirine berkitmek, birbirine zincirlemek anlamına da
geliyor. Onun için zapturapt altına alınmış bir ordu içinde bir bölüm, bir
bölük cinn olarak nitelendiriliyor.
Ki Kur’an da biz Arap dilinde de,
Arap dilinin yansıması olarak Kur’an da da cinn sözcüğünün çok anlamlı olarak
kullanıldığını biliyor ve görüyoruz. Hem görünmeyen, gaybi varlıklar, insanın
göremediği gizli varlıklar olarak, ki yaygın kullanımı bu, bilinen kullanımı bu
ve bu anlamda Kur’an da çok sık kullanılıyor ve burada ve birkaç yerde daha
cismanileşmiş bir biçimde, özgül ağırlığı olan varlık olarak tanımlanıyor. Bu
durumda mana şu olabilir sadece bir yorum olarak, -ki 18. ayetle birlikte
okunduğunda karınca çiğneyebilen bir cin bu, yani iz bırakan, ayak izi olan, ki
bir sonraki ayette gelecek zaten karınca çiğneyebilen bir cin bu.- o halde
burada cismani ve özgül ağırlığa sahip bir türden söz ediliyor.
Cinin ender rastlanan insana ve
başka herhangi bir türe de atfedilmesi mümkindir, yani ender rastlanan, her
yerde görülmeyen, pek az görülen bir tür. Yabani bir insan içinde
kullanılabilir. Çok ender rastlanan bir tür içinde kullanılabilir. Onun için
burada ki anlamı cismani olarak böyle yorumlanması mümkündür.
18-)
Hattâ izâ etev alâ vadin nemli, kalet nemletün ya eyyühen nemlüdhulu
mesakineküm* lâ yahtımenneküm Süleymanü ve cünudühu ve hüm lâ yeş'urun;
Nihayet
Karınca Vadisine geldikleri vakit, bir dişi karınca: "Ey karıncalar...
Meskenlerinize girin... Süleyman ve orduları farkında olmadan sizi ezip yok
etmesinler" dedi. (A.Hulusi)
18 - Hattâ
karınca deresi üzerine vardıklarında bir karınca şöyle dedi: ey karıncalar,
haydin meskenlerinize girin, Süleyman ve ordusu sizi fark etmeyerek kırıp
geçirmesin. (Elmalı)
Hattâ
izâ etev alâ vadin neml derken karıncaların olduğu vadiye gelince.
Özel ya da cins isim olarak anlaşılabilir bu vadi. Karınca vadisine şeklinde de
anlaşılabilir ki böyle bilinen bir vadi,
ya da karıncaların içinde bulunduğu bir vadiye gelince;
kalet
nemletün ya eyyühen nemlüdhulu mesakineküm bir karınca dedi ki; ey
karıncalar, daha doğrusu komut verdi bir karınca; Ey karıncalar, haydi derhal
yuvalarınıza girin diye komut verdi.
Nemletün; bir karınca manasına
gelir. Zemahşeri Ebu Hanife’nin bu karıncanın cinsiyeti konusunda bir yorum
yaptığını söyler o da bu karınca dişi idi der Ebu Hanife ve delil olarak ta
Kalet fiilinde ki müenneslik “t” sini gösterir. Eğer dişi olmasaydı Kalet
denmezdi der Zemahşeri’nin naklettiğine göre. Bu önemlidir, çünkü biraz sonra
gelecek ayetlerin nüktesi ile alakalıdır. Yani haddi zatında bu aynı zamanda
bugün bilimsel olarak yapılan tüm çalışmaların sonucunda da görülmüştür ki
karıncaları dişi karıncalar, yani kraliçe karınca yönetmektedir.
lâ
yahtımenneküm Süleymanü ve cünudühu ve hüm lâ yeş'urun Ki Süleyman
ve orduları farkına varmadan sizi ezmesin, çiğnemesin, yani deliklerinize
girin, yuvalarınıza girin çiğnenmeyesiniz. Der o Kraliçe karınca.
Burada tabii iktidar hikmetle
birleşirse karıncayı incitmeyen bir yönetim ortaya çıkar. Burada ki nükte de
bu. verilmek istenen ahlaki öğüt ve ders bu. Bakın Süleyman Sultan oldu
yeryüzünde, bir uygarlık kurdu fakat karıncayı incitmemenin yolunu buldu. Ey
iktidar sahipleri siz de güç ve iktidarı elinize geçirirseniz böyle hikmetli
davranın, yoksa emanete ihanet etmiş olursunuz ahlaki mesaj bu.
19-)
Fetebesseme dahıken min kavliha ve kale Rabbi evzı'niy en eşküre
nı'metekelletiy en'amte aleyye ve alâ valideyye ve en a'mele salihan terdahu ve
edhılniy Bi rahmetiKE fiy ıbadiKEssalihıyn;
Karıncanın
sözünden dolayı tebessüm etti (Süleyman) ve şöyle dedi: "Rabbim... Bana ve ana-babama
bahşettiğin nimete şükretmeme, razı olacağın sâlih amel yapmama beni muvaffak
kıl ve (hakikatimdeki Rahıym isminden gelen) rahmetinle beni sâlih kullarının içine dâhil et."
(A.Hulusi)
19 - O
da bunun sözünden gülercesine tebessüm etti de ya rabbi! Dedi: beni nefsime
zâbıt kıl ki bana ve valideynime inam buyurduğun nimetine şükredeyim ve razı
olacağın iyi bir amel yapayım ve beni rahmetinle salih kulların miyanına idhal
buyur. (Elmalı)
Fetebesseme
dahıken min kavliha Süleyman onun komut vermesinden dolayı
gülercesine tebessüm etti. İşte burada önemli Ebu Hanife’nin bu konuşan
karıncanın cinsiyeti neydi sorusuna verdiği cevap, çünkü Süleyman neden güldü
sorusu önemli. Bana göre Hz. Süleyman dişiden yönetici mi olur diye güldü. Yani
benim yorumum bu. Yani yanılıyor da olabilirim. Burada açıklanmıyor, herhangi
bir gerekçesi de yok. Fakat Süleyman’ın gülüşü; “bak bak cinsiyetine bakmadan
yöneticiliğe kalkışmış.” Biçiminde çünkü görüşüm böyle desteksiz değil, 22 ve
23. ayetlerde Hüd hüd’ün yeryüzünde dişiden bir yöneticinin olduğu haberini
getirmesiyle de alakalı bir görüş. Onun için Süleyman güldü diyor ve tabii
devamında;
ve
kale Rabbi evzı'niy Rabbim dedi iç dünyamı öyle bir düzene sok ki,
belki ondan sonra hatasını anlamış olmalı ki, iç dünyamı öyle düzelt. Öyle
güzelleştir, öyle bir düzene sok ki; en eşküre
nı'metekelletiy en'amte aleyye ve alâ valideyy senin bana ve ana
babama bahşettiğin nimetlere layıkıyla şükreden biri olayım. ve en a'mele salihan terdahu ve hep senin hoşnut
olacağın güzellikleri yapan biri olayım. ve edhılniy
Bi rahmetiKE fiy ıbadiKEssalihıyn ve beni rahmetinle erdemli
kullarının arasına kat. Yani nedir ahlaki öğüdü bu ayetin?
Haddini ve sorumluluğunu bilen
karıncayı incitmez. Yoksa iktidar ve gücü zulmüne alet eder. Dünyayı yöneten
biri de olsan Sultan Süleyman gibi kendini denetleyemiyorsan hiçbir şey
değilsin. İç denetimini kur, kendini denetle. Bu da Allah’tan bağımsız olmaz. O
halde kendini denetlemenin yolu Allah ile ilişkiyi sıcaklaştırmak. Allah ile
ilişkiyi doğru kurarsan kendi iç denetimini kurarsın, iç denetimini kurarsan
eline geçen iktidar ve gücü doğru kullanır, karıncayı incitmezsin. İşte ahlaki
mesaj bu.
20-)
Ve tefekkadet tayre fekale maliye lâ eral hüdhüd* em kâne minel ğaibiyn;
(Süleyman bir gün) kuşları
gözden geçirdi ve "Niye Hüdhüd'ü göremiyorum... Yoksa kayıp mı oldu?"
dedi. (A.Hulusi)
20 - Bir
de kuşları teftiş etti de bana dedi: ne oluyor hüdhüdü görmüyorum? Yoksa
gaiplere mi karıştı? (Elmalı)
Ve
tefekkadet tayre fekale maliye lâ eral hüdhüd yine bir gün kuşları
denetliyordu ki bir den hüd hüdü neden göremiyorum dedi. Çünkü hüd hüd
kaybolmuştu. Bunun, Hz. Süleyman’ın ordusunda eğitilmiş kuşlardan bir kuş, ki
zaten kuş dilini bilmek, kuşların nasıl eğitileceğini nasıl işe yarayacağını,
davranış biçimlerini, onların yönlendirilmelerini, onların kullanışlarını,
onların evcilleştirilmelerini bilmekte anlamına geliyordu Hz. Süleyman kendi
iktidarında gerçekten bir çok hayvanı en ideal bir biçimde ordusunda
kullanabilmiş bir peygamber hükümdardı.
em
kâne minel ğaibiyn yoksa yine kayıplara mı karıştı. Demek ki sık sık
kayıplara karışan bir kuşmuş.
21-)
Le ü'azzibennehu azâben şediyden ev le ezbehannehu ev leye'tiyenniy Bi sultanin
mubiyn;
"(Ya) bana kayboluşunun güçlü
bir gerekçesini gösterecek ya da ben ona azap çektireceğim veya
öldüreceğim." (A.Hulusi)
21 - Elbette
ona şiddetli bir azâb ederim veya boynunu keserim, yahut da bana her halde
açık, kuvvetli bir bürhan getirir. (Elmalı)
Le
ü'azzibennehu azâben şediyden ev le ezbehannehu ev leye'tiyenniy Bi sultanin
mubiyn ya karşıma geçerli bir mazeretle çıkar, ya da onu şiddetli
bir biçimde cezalandırır, daha olmazsa kafasını kopartırım. Diye konuştu.
Devam ediyor E sayfasına geçiniz
118. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/10/12/islamoglu-tef-ders-neml-001-031118/
bulabilirsiniz
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder