22 Ekim 2012 Pazartesi

İslamoğlu Tef. Ders. NEML (032-035)(119-A)






Sevgili Kur’an dostları geçen dersimizde Neml suresinin 31. ayetine kadar işlemiştik. Geçen ders işlediğimiz ayetleri hatırlayacak olursanız Hz. Süleyman A.S. ile Sebe melikesi arasındaki imana çağrı ve irtibat işleniyordu. Aslında Sebe suresi bu kıssayı imani bir iktidarın Nasıl adalet üzere olması gerektiğine bir model olarak sunuyordu ve bir peygamber iktidarının karıncayı dahi incitmeyecek kadar mahlukata şefkat ve merhamette hassas yapısını dile getiriyordu. İşte karıncayı dahi incitmeyecek kadar hassas olan böyle bir iktidarın insanları Allah’a davet hususunda nasıl tavizsiz, nasıl ödünsüz olduğunu Belkıs örneğinden yola çıkarak naklediyordu.

Geçen dersimizin son ayetlerinde Hz. Süleyman’ın Belkıs’a gönderdiği mektubu Belkıs almış, okumuş, Allah’ın adına yazılan bu mektupta Allah’a davet, teslimiyete davet yani İslam’a davet vardı ve işte şimdi o mektubun davetini Belkıs’ın etrafında ki danışmanlarıyla istişaresini nakleden ayetle kıssa devam ediyor.



32-) Kalet ya eyyühel meleü eftuniy fiy emriy* ma küntü katı'aten emren hattâ teşhedun;

(Saba Melikesi) dedi ki: "Ey önde gelenlerim... Bu konuda bana görüşünüzü bildirin... Sizsiz bu konuya karar vermek istemedim." (A.Hulusi)

32 - Ey ayan, dedi: bana emrimde bir fetvâ verin, sizin huzurunuz olmadan ben hiç bir emri kestirmiş değilim. (Elmalı)


Kalet ya eyyühel meleü eftuniy fiy emriy Sebe melikesi dedi ki; siz ey danışmanlar, ey seçkinler, ey önde gelen akıl daneler bu konuda bana bir görüş sunun. Ne yapmam gerektiğine dair ne düşündüğünüzü söyleyin dedi. ma küntü katı'aten emren hattâ teşhedun ve ekledi sizin onayınıza sunmadan şimdiye kadar hiçbir konuda kestirip atmadım, kendiliğimden karar vermedim dedi.

Ayetin içeriğinden de anlaşıldığı gibi Belkıs yönetiminin meşverete dayalı, istişareye dayalı bir yapıda olduğu öne çıkarılıyor. Belki Belkıs yönetiminin bu yapısı Mekke’nin 6 ya da 7. yılında, Yani Mekke döneminin ortalarına doğru Hz. Peygambere neden söylenir? Burada ilginç bir nükte de Resulallah’a gelecekte oluşturacağı devlet yönetim modeline ilişkin bilgiler sunuluyordu. Yani ideal bir yönetim modelinin nasıl olması gerektiğine ilişkin bir takım tarihten modeller sunuluyordu. Ki aslında bunlara biz Kur’an dan siyaset dersleri de diyebiliriz.

Şûrâ/28. ayetinde; ..ve emruhüm şura beynehüm. (Şûrâ/38) buyrulur. Onların devlet işleri kendi aralarında meşveret iledir, istişare iledir, danışma iledir.

Yine A.İmran/159. ayetinde, ki bu ayet Uhud’dan hemen sonra inmiştir, şöyle buyruluyor; FeBima rahmetin minAllâhi linte lehüm. (A.İmran/159) Allah’tan bir rahmet sayesinde onlara yumuşak davrandın. ve lev künte fazzan ğaliyzal kalbi lenfaddu min havlik eğer sert davransaydın etrafından çeker giderlerdi, dağılır giderlerdi. A. İmran/159 bu anlamda çok manidardır. fa'fü anhüm o halde onları affet. Kimleri? Yani Uhud savaşında savaşı; düşmanı dışarıda karşılayalım diye Resulallah’ı zorlayıp ısrar edip istişarede bu yönde görüş belirten ve bu görüşünde de ısrar ettiği halde savaş başlayınca ilk savaş meydanını terk edenleri affet. vestağfir lehüm onlar böyle yapmakla günah işlediler, onlar için istiğfar et, yani sen de affet, Allah’tan da affetmesini dile. ve şavirhüm fiyl emr. (A.İmran/159) Bu çok ilginç ve onlarla yine istişare etmeye devam et. Yani hem sana karşı yakışıksız davrandılar, hem Allah’a karşı günah işlediler, ama buna rağmen istişareye devam et.

Bu çok ilginçtir. Peygamberimiz Aleyhissalatü vesselâm eğer şöyle deseydi haklıydı, Sizinle istişare ettik böyle oldu. Bir daha sizinle istişare yok. Çünkü kendi görüşleri savaşı şehrin içinde yapmak, düşmanı kalenin içinde kabul etmek. Yani şehir savunması biçiminde yapmak yönünde idi. Ama Savaş istişare kurulundaki bir çok üye, özellikle gençler Uhud savaşını şehrin dışında bir meydan savaşı olarak yapılaması gerektiği yönünde görüş bildirirler. Resulallah bunun üzerine kendi görüşüne aykırı olmasına rağmen onların görüşünü tercih etti, zırhını giydi çıktı, fakat diğerleri bunun yanlış olduğunu çok kısa sürede anlamışlardı. Geldiler tekrar ya Resulallah sizin görüşünüze döndük dedilerse de bir peygamber giydiği zırhı çıkarmaz dedi ve devam ettiler.

Adeta bu ayette Belkıs’ın tavrı, benim biraz önce okuduğum ayeti kerimeyle (A.İmran/159) birbirini tefsir eder tarzda. Yani Belkıs’ın tavrını adeta tefsir ediyor. Yani bu istişare nasıl olmalı. Nasıl olmalısın da ve şavirhüm fiyl emr. O ayetin sonu da öyle bitiyor fe izâ azemte eğer istişare sonucunda bir karar alınmış ve bu kararda da senin gönlün artık sabitlenmişse, artık bir şeye niyetlenmişsen fe tevekkel alAllâh. Allah’a güven ve devam et. innAllâhe yuhıbbül mütevekkiliyn. (A.İmran/159) hiç kuşku yok ki Allah kendine güvenenleri sever.


33-) Kalu nahnu ulû kuvvetin ve ulû be'sin şediydin vel emru ileyki fenzuriy mazâ te'muriyn;

Dediler ki: "Biz hem kuvvetliyiz hem de şiddetli savaşçılarız... Emir sana aittir! Ne hükmedeceğine sen karar ver." (A.Hulusi)

33 - Dediler: biz bir kuvvet sahibiyiz ve şiddetli harp ehliyiz, mamafih emir sana aittir, bak ne ferman buyurursun. (Elmalı)


Kalu nahnu ulû kuvvetin ve ulû be'sin şediyd etrafında ki danışmanlar kadrosu Sebe Melikesine dediler ki; Biz güçlüyüz ve caydırıcı şiddette bir askeri yeteneğe, kabiliyete ve kapasiteye sahibiz. vel emru ileyki fenzuriy mazâ te'muriyn yine de emir senindir. Şu halde ne emredeceğine sen kendin karar ver dediler.

Buradan yola çıkarak Sebe Melikesinin, Sebe Kraliçesinin etrafındaki bu danışmanlar kadrosunun sadece askerler olduğunu söyleyemeyiz. Ama savaş konusunda bir danışma bir istişare yapıldığından yola çıkarak onlar güçlerinin ve kuvvetlerinin yerinde olduğunu, savaşacak kabiliyette olduklarını söylüyorlar, faka son kararı yine Kraliçeye bırakıyorlardı. Yani Kraliçe bu manada onlarla istişare etmesi zafiyetinden kaynaklanmıyordu, ama bilginin, uzmanlığın bereketinden yararlanmak gibi bir erdemden kaynaklanıyordu. Onlarda kendi uzmanlıklarına saygı duyan bu yöneticiye saygı duyuyorlar uzmanlıklarının gereğini hiç saklamadan ve gizlemeden, yani bildiğin gibi yap ne dersen he deriz şeklinde bir yağcılığa soyunmadan uzmanlıklarının gereğini söylüyorlar fakat sonunda kendileri de onun yöneticiliğine saygı duyuyorlar. Yine de son söz sana aittir diyorlardı.

Aslında bu ayrıntıların verilmiş olmasının daha önce, hani hatırlarsınız Kraliçe karınca, karınca kardeşlerine, mensuplarına; Süleyman’ın ordusu sizi çiğnemesin, yuvalarınıza girin diye talimat verdiğinde Fetebesseme dahıken.. (19) demişti. Süleyman güldü. Ben o gülüşü; Bak bak, karıncalara bir bayan yöneticilik yapıyor. Bir dişi karınca yöneticilik yapıyor diye şaşkınlığını, biraz da kinayeli kinayeli gülüşüne yormuştum. İşte burada Hüd hüd kanalıyla, vasıtasıyla; Sen ona ne gülüyorsun ki, dünyada yönettiği devleti adil yöneten, istişareyle yöneten gerçekten yükselmiş bir uygarlığa imza atmış olan bir kraliçe var. Hem de seninle yaşıt. Hem de senin çağında. Sen ona bak. Yani niye gülüyorsun ki, bu çok doğal bir şey. Aslında tabiatta olan, doğada olan bu gerçek insan hayatında da mevcut diye öğüt vermişti adeta.


34-) Kalet innel müluke izâ dehalu karyeten efseduha ve cealu e'ızzete ehliha ezilleten ve kezâlike yef'alun;

(Saba Melikesi) dedi ki: "Melikler bir ülkeye girdikleri vakit, orayı bozguna uğratırlar ve halkın güçlülerini güçsüz kılarlar... İşte böyle yaparlar!" (A.Hulusi)

34 - Doğrusu, dedi: mülk bir memlekete girdiler mi onu perişan ederler ve ahalisinin azîz olanlarını zelîl kılarlar, evet, böyle yaparlar. (Elmalı)


Kalet Kraliçe dedi ki innel müluke izâ dehalu karyeten efseduha ve cealu e'ızzete ehliha ezilleten Bakın Krallar bir ülkeye ne zaman girmişlerse, Buradaki girmeyi ‘anneten diye açıklar kadiym tefsirlerimiz yani zorla girmişlerse, savaş yolu ile girmişlerse orayı perişan etmişler. Üstelik oranın soylu insanları zelil kılmışlardır. ve kezâlike yef'alun vakıa bunlarda böyle yapacaklardır.


35-) Ve inniy mursiletün ileyhim Bi hediyyetin fenazıretün Bime yarci'ul murselun;

"Ben onlara bir hediye gönderip deneyeceğim; (hediyeyi götüren) elçiler ne (haber) ile geri dönecekler?" (A.Hulusi)

35 - Ben ise onlara hediye ile bir heyet göndereceğim de bakacağım sefîrler ne ile dönecekler. (Elmalı)


Ve inniy mursiletün ileyhim Bi hediyyetin işte bu nedenle ben onlara bir hediye göndereceğim fenazıretün Bime yarci'ul murselun ve elçilerin nasıl bir haberle döneceğini bekleyeceğim, göreceğim. Dedi Kraliçe.

Bazıları Belkıs’ın bu tavrını feminen siyaset olarak, yani kadınsı siyaset olarak nitelendirirler. Kendisine böylesine tehdit dolu bir üslupla mektup gönderen bir başka Krala yöneticiye, kendisinin hediye ile cevap vermesini kadınsı siyasetin bir ögesi olarak görürler ki bunda herhangi bir sakınca olmasa gerek. Eğer bu siyaset gerçekten de huzura, barışa, refaha, saadete, insana hizmet ediyorsa iyi siyaset, kadınsı siyaset olsa gerek demek lazım.

Tabii burada Hz. Süleyman’ın baştan beri kıssanın, aslında tam kıssa olmaktan da öte menkıbevi kıssanın ki öğüt dolu bu kıssa ağzına kadar başta siyasetçilere, yöneticilere, hepimizin alacağı, çünkü hepimiz yönetmekteyiz, hepimiz yönetilmekteyiz. Nihayetinde yönettiğimiz bir takım insanlar var ve bizi yönetenler var. Onun için hepiniz çobansınız sözünün içine giriyoruz. ("Hepiniz çobansınız ve hepiniz çobanlığınızdan sorumlusunuz.”/ Hadis) bu manada hepimize çok ilginç öğütler veren, ağzına kadar öğüt dolu bu kıssada kullanılan dil de tevriyeli bir dil. Yani kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla türü bir dil.

Daha öte çift boyutlu bir dil. Yani bakıyorsunuz teslimiyete davet ediyor Hz. Süleyman. Allah’ın adıyla başlıyor.  İnnehu min Süleymane ve innehu Bismillâhir Rahmânir Rahıym (30) diye başlayan Süleyman’ın mektubu muhatabını teslim olmaya davet ediyor. Neye teslimiyet? Şimdi davet edenin iki makamı var. 1 – siyasi makam, yöneticilik. 2 - İmani makam, dini makam peygamberlik. Şimdi hangi vasfıyla davet ediyor? İşte tevriye buradan kaynaklanıyor. Anlayan nasıl anlarsa anlasın. Eğer siyasi makamın bir göstergesi olarak anlayacaksa bunu o teslimiyeti, aslında bir dünyevi teslimiyet olarak algılayacak. Fakat gönderen, daveti yapanın dini makamını, Allah’ın elçisi olma özelliğini dikkate alırsa bu teslimiyeti Müslüman olmaya davet biçiminde algılayacak.

Yine kıssanın içerisinde hidayet kelimeleri kullanılıyor. Şimdi bu hidayeti doğru yolu bulma, yani Süleyman’a direnmeden teslim olma, savaşa girmeme şeklinde de anlayabiliriz, doğru yolu bulma; imana erme biçiminde de anlayabiliriz. O nedenle biz burada, bu tevriyeli dilin sonunda, aslında Hz. Süleyman’ın bu daveti bir Kral olarak değil, bir peygamber olarak yaptığını, fakat muhatabının bunu karmaşık duygularla anladığını ve en sonunda netleştiğini görüyoruz. Zaten devam edeceğiz, devamındaki ayetlerde bu daha da ortaya çıkacak.

Burada şöyle bir nükte de var gibime geliyor. Hediye gönderirken Kraliçe Belkıs Hz. Süleyman’a, para her şeyi satın alır gibi bir düşünceye sahip. Yani ben savaşa girmeyeyim, kan dökülmesin ama yine de buna servet mesabesinde çok değerli hediyelerle satın almaya kalkayım. Yani kendince akıllıca bir yol belki. Çünkü o güne kadar belki çok denedi ve başardı, satın almaya kalktı ve satın aldı. Böyle bir denekle daha karşı karşıya olduğunu düşünmüş olabilir. Onun içinde çok kıymetli, yükte hafif paha da çok ağır hediyeler gönderdiği kayıtlıdır tefsirlerde. Şimdi gelelim hediyeyi alan nasıl bakıyor olaya.


Devam ediyor B sayfasına geçiniz.
119. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/10/19/islamoglu-tef-ders-neml-032-058119/ bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder