Sevgili Kur’an dostları geçen
dersimizde Neml suresinin 31. ayetine kadar işlemiştik. Geçen ders işlediğimiz
ayetleri hatırlayacak olursanız Hz. Süleyman A.S. ile Sebe melikesi arasındaki
imana çağrı ve irtibat işleniyordu. Aslında Sebe suresi bu kıssayı imani bir
iktidarın Nasıl adalet üzere olması gerektiğine bir model olarak sunuyordu ve
bir peygamber iktidarının karıncayı dahi incitmeyecek kadar mahlukata şefkat ve
merhamette hassas yapısını dile getiriyordu. İşte karıncayı dahi incitmeyecek
kadar hassas olan böyle bir iktidarın insanları Allah’a davet hususunda nasıl
tavizsiz, nasıl ödünsüz olduğunu Belkıs örneğinden yola çıkarak naklediyordu.
Geçen dersimizin son ayetlerinde
Hz. Süleyman’ın Belkıs’a gönderdiği mektubu Belkıs almış, okumuş, Allah’ın
adına yazılan bu mektupta Allah’a davet, teslimiyete davet yani İslam’a davet
vardı ve işte şimdi o mektubun davetini Belkıs’ın etrafında ki danışmanlarıyla
istişaresini nakleden ayetle kıssa devam ediyor.
32-)
Kalet ya eyyühel meleü eftuniy fiy emriy* ma küntü katı'aten emren hattâ
teşhedun;
(Saba Melikesi) dedi ki:
"Ey önde gelenlerim... Bu konuda bana görüşünüzü bildirin... Sizsiz bu
konuya karar vermek istemedim." (A.Hulusi)
32 - Ey
ayan, dedi: bana emrimde bir fetvâ verin, sizin huzurunuz olmadan ben hiç bir
emri kestirmiş değilim. (Elmalı)
Kalet
ya eyyühel meleü eftuniy fiy emriy Sebe melikesi dedi ki; siz ey
danışmanlar, ey seçkinler, ey önde gelen akıl daneler bu konuda bana bir görüş
sunun. Ne yapmam gerektiğine dair ne düşündüğünüzü söyleyin dedi. ma küntü katı'aten emren hattâ teşhedun ve ekledi
sizin onayınıza sunmadan şimdiye kadar hiçbir konuda kestirip atmadım,
kendiliğimden karar vermedim dedi.
Ayetin içeriğinden de anlaşıldığı
gibi Belkıs yönetiminin meşverete dayalı, istişareye dayalı bir yapıda olduğu
öne çıkarılıyor. Belki Belkıs yönetiminin bu yapısı Mekke’nin 6 ya da 7.
yılında, Yani Mekke döneminin ortalarına doğru Hz. Peygambere neden söylenir?
Burada ilginç bir nükte de Resulallah’a gelecekte oluşturacağı devlet yönetim
modeline ilişkin bilgiler sunuluyordu. Yani ideal bir yönetim modelinin nasıl
olması gerektiğine ilişkin bir takım tarihten modeller sunuluyordu. Ki aslında
bunlara biz Kur’an dan siyaset dersleri de diyebiliriz.
Şûrâ/28. ayetinde; ..ve emruhüm şura beynehüm. (Şûrâ/38) buyrulur. Onların devlet işleri kendi aralarında
meşveret iledir, istişare iledir, danışma iledir.
Yine
A.İmran/159. ayetinde, ki bu ayet Uhud’dan hemen sonra inmiştir, şöyle
buyruluyor; FeBima rahmetin minAllâhi linte
lehüm. (A.İmran/159) Allah’tan bir rahmet sayesinde onlara yumuşak
davrandın. ve lev künte fazzan ğaliyzal
kalbi lenfaddu min havlik eğer sert davransaydın etrafından çeker
giderlerdi, dağılır giderlerdi. A. İmran/159 bu anlamda çok manidardır. fa'fü anhüm o halde
onları affet. Kimleri? Yani Uhud savaşında savaşı; düşmanı dışarıda
karşılayalım diye Resulallah’ı zorlayıp ısrar edip istişarede bu yönde görüş
belirten ve bu görüşünde de ısrar ettiği halde savaş başlayınca ilk savaş
meydanını terk edenleri affet. vestağfir lehüm
onlar böyle yapmakla günah işlediler, onlar için istiğfar et, yani sen de
affet, Allah’tan da affetmesini dile. ve
şavirhüm fiyl emr. (A.İmran/159) Bu çok ilginç ve onlarla yine
istişare etmeye devam et. Yani hem sana karşı yakışıksız davrandılar, hem
Allah’a karşı günah işlediler, ama buna rağmen istişareye devam et.
Bu çok
ilginçtir. Peygamberimiz Aleyhissalatü vesselâm eğer şöyle deseydi haklıydı,
Sizinle istişare ettik böyle oldu. Bir daha sizinle istişare yok. Çünkü kendi
görüşleri savaşı şehrin içinde yapmak, düşmanı kalenin içinde kabul etmek. Yani
şehir savunması biçiminde yapmak yönünde idi. Ama Savaş istişare kurulundaki
bir çok üye, özellikle gençler Uhud savaşını şehrin dışında bir meydan savaşı
olarak yapılaması gerektiği yönünde görüş bildirirler. Resulallah bunun üzerine
kendi görüşüne aykırı olmasına rağmen onların görüşünü tercih etti, zırhını
giydi çıktı, fakat diğerleri bunun yanlış olduğunu çok kısa sürede
anlamışlardı. Geldiler tekrar ya Resulallah sizin görüşünüze döndük dedilerse
de bir peygamber giydiği zırhı çıkarmaz dedi ve devam ettiler.
Adeta bu
ayette Belkıs’ın tavrı, benim biraz önce okuduğum ayeti kerimeyle (A.İmran/159)
birbirini tefsir eder tarzda. Yani Belkıs’ın tavrını adeta tefsir ediyor. Yani
bu istişare nasıl olmalı. Nasıl olmalısın da ve
şavirhüm fiyl emr. O ayetin sonu da öyle bitiyor fe izâ azemte eğer istişare sonucunda bir
karar alınmış ve bu kararda da senin gönlün artık sabitlenmişse, artık bir şeye
niyetlenmişsen fe tevekkel alAllâh.
Allah’a güven ve devam et. innAllâhe yuhıbbül mütevekkiliyn.
(A.İmran/159) hiç kuşku yok ki Allah kendine güvenenleri sever.
33-)
Kalu nahnu ulû kuvvetin ve ulû be'sin şediydin vel emru ileyki fenzuriy mazâ
te'muriyn;
Dediler
ki: "Biz hem kuvvetliyiz hem de şiddetli savaşçılarız... Emir sana aittir!
Ne hükmedeceğine sen karar ver." (A.Hulusi)
33 - Dediler:
biz bir kuvvet sahibiyiz ve şiddetli harp ehliyiz, mamafih emir sana aittir,
bak ne ferman buyurursun. (Elmalı)
Kalu
nahnu ulû kuvvetin ve ulû be'sin şediyd etrafında ki danışmanlar
kadrosu Sebe Melikesine dediler ki; Biz güçlüyüz ve caydırıcı şiddette bir
askeri yeteneğe, kabiliyete ve kapasiteye sahibiz. vel
emru ileyki fenzuriy mazâ te'muriyn yine de emir senindir. Şu halde
ne emredeceğine sen kendin karar ver dediler.
Buradan yola çıkarak Sebe
Melikesinin, Sebe Kraliçesinin etrafındaki bu danışmanlar kadrosunun sadece
askerler olduğunu söyleyemeyiz. Ama savaş konusunda bir danışma bir istişare
yapıldığından yola çıkarak onlar güçlerinin ve kuvvetlerinin yerinde olduğunu,
savaşacak kabiliyette olduklarını söylüyorlar, faka son kararı yine Kraliçeye
bırakıyorlardı. Yani Kraliçe bu manada onlarla istişare etmesi zafiyetinden
kaynaklanmıyordu, ama bilginin, uzmanlığın bereketinden yararlanmak gibi bir
erdemden kaynaklanıyordu. Onlarda kendi uzmanlıklarına saygı duyan bu
yöneticiye saygı duyuyorlar uzmanlıklarının gereğini hiç saklamadan ve
gizlemeden, yani bildiğin gibi yap ne dersen he deriz şeklinde bir yağcılığa
soyunmadan uzmanlıklarının gereğini söylüyorlar fakat sonunda kendileri de onun
yöneticiliğine saygı duyuyorlar. Yine de son söz sana aittir diyorlardı.
Aslında bu ayrıntıların verilmiş
olmasının daha önce, hani hatırlarsınız Kraliçe karınca, karınca kardeşlerine,
mensuplarına; Süleyman’ın ordusu sizi çiğnemesin, yuvalarınıza girin diye talimat
verdiğinde Fetebesseme dahıken.. (19)
demişti. Süleyman güldü. Ben o gülüşü; Bak bak, karıncalara bir bayan
yöneticilik yapıyor. Bir dişi karınca yöneticilik yapıyor diye şaşkınlığını,
biraz da kinayeli kinayeli gülüşüne yormuştum. İşte burada Hüd hüd kanalıyla,
vasıtasıyla; Sen ona ne gülüyorsun ki, dünyada yönettiği devleti adil yöneten,
istişareyle yöneten gerçekten yükselmiş bir uygarlığa imza atmış olan bir
kraliçe var. Hem de seninle yaşıt. Hem de senin çağında. Sen ona bak. Yani niye
gülüyorsun ki, bu çok doğal bir şey. Aslında tabiatta olan, doğada olan bu
gerçek insan hayatında da mevcut diye öğüt vermişti adeta.
34-)
Kalet innel müluke izâ dehalu karyeten efseduha ve cealu e'ızzete ehliha
ezilleten ve kezâlike yef'alun;
(Saba Melikesi) dedi ki:
"Melikler bir ülkeye girdikleri vakit, orayı bozguna uğratırlar ve halkın
güçlülerini güçsüz kılarlar... İşte böyle yaparlar!" (A.Hulusi)
34 - Doğrusu,
dedi: mülk bir memlekete girdiler mi onu perişan ederler ve ahalisinin azîz
olanlarını zelîl kılarlar, evet, böyle yaparlar. (Elmalı)
Kalet
Kraliçe dedi ki innel müluke izâ dehalu karyeten
efseduha ve cealu e'ızzete ehliha ezilleten Bakın Krallar bir ülkeye
ne zaman girmişlerse, Buradaki girmeyi ‘anneten diye açıklar kadiym
tefsirlerimiz yani zorla girmişlerse, savaş yolu ile girmişlerse orayı perişan
etmişler. Üstelik oranın soylu insanları zelil kılmışlardır. ve kezâlike yef'alun vakıa bunlarda böyle
yapacaklardır.
35-)
Ve inniy mursiletün ileyhim Bi hediyyetin fenazıretün Bime yarci'ul murselun;
"Ben
onlara bir hediye gönderip deneyeceğim; (hediyeyi
götüren) elçiler ne (haber) ile geri
dönecekler?" (A.Hulusi)
35 - Ben
ise onlara hediye ile bir heyet göndereceğim de bakacağım sefîrler ne ile
dönecekler. (Elmalı)
Ve
inniy mursiletün ileyhim Bi hediyyetin işte bu nedenle ben onlara
bir hediye göndereceğim fenazıretün Bime yarci'ul
murselun ve elçilerin nasıl bir haberle döneceğini bekleyeceğim,
göreceğim. Dedi Kraliçe.
Bazıları Belkıs’ın bu tavrını
feminen siyaset olarak, yani kadınsı siyaset olarak nitelendirirler. Kendisine
böylesine tehdit dolu bir üslupla mektup gönderen bir başka Krala yöneticiye,
kendisinin hediye ile cevap vermesini kadınsı siyasetin bir ögesi olarak
görürler ki bunda herhangi bir sakınca olmasa gerek. Eğer bu siyaset gerçekten
de huzura, barışa, refaha, saadete, insana hizmet ediyorsa iyi siyaset, kadınsı
siyaset olsa gerek demek lazım.
Tabii burada Hz. Süleyman’ın
baştan beri kıssanın, aslında tam kıssa olmaktan da öte menkıbevi kıssanın ki
öğüt dolu bu kıssa ağzına kadar başta siyasetçilere, yöneticilere, hepimizin
alacağı, çünkü hepimiz yönetmekteyiz, hepimiz yönetilmekteyiz. Nihayetinde
yönettiğimiz bir takım insanlar var ve bizi yönetenler var. Onun için hepiniz
çobansınız sözünün içine giriyoruz. ("Hepiniz çobansınız ve hepiniz
çobanlığınızdan sorumlusunuz.”/ Hadis) bu manada hepimize çok ilginç öğütler
veren, ağzına kadar öğüt dolu bu kıssada kullanılan dil de tevriyeli bir dil.
Yani kızım sana söylüyorum, gelinim sen anla türü bir dil.
Daha öte çift boyutlu bir dil.
Yani bakıyorsunuz teslimiyete davet ediyor Hz. Süleyman. Allah’ın adıyla
başlıyor. İnnehu min Süleymane ve
innehu Bismillâhir Rahmânir Rahıym (30) diye başlayan Süleyman’ın mektubu
muhatabını teslim olmaya davet ediyor. Neye teslimiyet? Şimdi davet edenin iki
makamı var. 1 – siyasi makam, yöneticilik. 2 - İmani makam, dini makam
peygamberlik. Şimdi hangi vasfıyla davet ediyor? İşte tevriye buradan
kaynaklanıyor. Anlayan nasıl anlarsa anlasın. Eğer siyasi makamın bir
göstergesi olarak anlayacaksa bunu o teslimiyeti, aslında bir dünyevi
teslimiyet olarak algılayacak. Fakat gönderen, daveti yapanın dini makamını,
Allah’ın elçisi olma özelliğini dikkate alırsa bu teslimiyeti Müslüman olmaya
davet biçiminde algılayacak.
Yine kıssanın içerisinde hidayet
kelimeleri kullanılıyor. Şimdi bu hidayeti doğru yolu bulma, yani Süleyman’a
direnmeden teslim olma, savaşa girmeme şeklinde de anlayabiliriz, doğru yolu
bulma; imana erme biçiminde de anlayabiliriz. O nedenle biz burada, bu
tevriyeli dilin sonunda, aslında Hz. Süleyman’ın bu daveti bir Kral olarak
değil, bir peygamber olarak yaptığını, fakat muhatabının bunu karmaşık
duygularla anladığını ve en sonunda netleştiğini görüyoruz. Zaten devam
edeceğiz, devamındaki ayetlerde bu daha da ortaya çıkacak.
Burada şöyle bir nükte de var
gibime geliyor. Hediye gönderirken Kraliçe Belkıs Hz. Süleyman’a, para her şeyi
satın alır gibi bir düşünceye sahip. Yani ben savaşa girmeyeyim, kan dökülmesin
ama yine de buna servet mesabesinde çok değerli hediyelerle satın almaya kalkayım.
Yani kendince akıllıca bir yol belki. Çünkü o güne kadar belki çok denedi ve
başardı, satın almaya kalktı ve satın aldı. Böyle bir denekle daha karşı
karşıya olduğunu düşünmüş olabilir. Onun içinde çok kıymetli, yükte hafif paha
da çok ağır hediyeler gönderdiği kayıtlıdır tefsirlerde. Şimdi gelelim hediyeyi
alan nasıl bakıyor olaya.
Devam ediyor B sayfasına geçiniz.
119.
videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/10/19/islamoglu-tef-ders-neml-032-058119/
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder