D sayfasından devam
36-)
Fiy buyutin ezinAllâhu en türfea ve yüzkere fiyhesmuHU yüsebbihu leHU fiyha Bil
ğudüvvi vel asal;
(O Nûr = hakikat ilmi)
Allâh'ın, yükseltilmesine ve içlerinde (şuurda) kendi isminin (işaret
ettiğinin) zikredilmesine (hatırlanıp müşahedesine, Esmâ'sının elvermesiyle) izin verdiği evlerdedir (beyin
- bilinç)! Sabah-akşam (âfakî ve enfüsî seyirde)
oralarda (o evlerde) O'nun tespihindedirler! (A.Hulusi)
36 - O
evlerde ki: Allah onların rif'atlandırılmasına ve içlerinde isminin
zikredilmesine izin vermiştir, onlarda sabah ve akşam üstleri ona tesbih
ederler. (Elmalı)
Fiy
buyutin ezinAllâhu en türfea ve yüzkere fiyhesmuHU yüsebbihu leHU fiyha Bil
ğudüvvi vel asal içerisinde sabah akşam O’nun adının anıldığı için
yükseltilmesine izin verdiği evlerde O’nun ululuğunu ve yüceliğini sürekli dile
getiren, arkasındaki ayette ricalül geliyor, nice yiğitler vardır.
Onunla birlikte okumamız daha doğru olur.
Aslında İbn Abbas ve ona uyanlar
bu ayeti bir önceki ayetin devamı olarak okurlar. Fakat Ferra bu ayeti
bir sonraki ayetin devamı olarak okur, hatta bir sonraki ayetin
başındaki rical sözcüğünü bu ayette ki yüsebbiHU fiilinin öznesi
olarak görür. Biz de bu okuyuşu tercih ettik ve bir sonraki ayetle devam
edelim.
37-)
Ricalun lâ tülhiyhim ticaretün ve lâ bey'un an zikrillâhi ve ikamis Salâti ve
iytaizZekâti, yehafune yevmen tetekallebu fiyhilkulubu vel ebsar;
(Onlar o) Ricaldir ki,
kendilerini ne ticaret ne de (dünyevî) alışveriş Allâh'ın Zikri'nden (hakikatlerini hatırlamaktan engelleyip), salâtın ikamesinden (hakikatini
yaşamaktan) ve zekâtı vermekten (kendisindekini karşılıksız paylaşmaktan) alıkoymaz! Onlar, kalplerinde (şuurlarında açığa çıkan içsellikteki hakikat) ve gözleriyle görecekleri (âfakta müşahede edilecek dışsal gerçeklik)
nedeniyle, dönüşülecek süreçten korkarlar. (A.Hulusi)
37 - Nice
erler ki ne ticaret ne beyi' kendilerini zikrullahtan, namaz kılmaktan, zekât
vermekten alıkoymaz, kalplerin ve gözlerin kıvranacağı günden korkarlar. (Elmalı)
Ricalun
işte böyle yiğitler var ki lâ tülhiyhim ticaretün ve
lâ bey'un an zikrillâhi ve ikamis Salâti ve iytaizZekâ onları ne
ticaret ne bir başka kazanç kapısı Allah’ı anmaktan, salâtı ikame etmekten ve
arınmak için verilmesi gerekeni vermekten alıkoyabilir. Bunların hiç birisi
onları alıkoymaz.
41. ayette, daha sonra gelecek
kuş sürülerinin salâtından söz ediliyor. Onun için namaz kılmak diye çevirmek
yerine salâtı ikame etmek diye çevirdim. Yani ne manaya geliyor; Allah’a karşı
esas duruşunu koruyan. Çünkü namazı da içeren bir şey. Namazında amacı bu
zaten. Çok daha kapsamlı bir durumu ifade ediyor. İnsanın Allah karşısında ki
esas duruşu.
Salâ kökü biliyorsunuz insanı dik
tutan omurgaya verilen isimdir. Burada sayılan nitelikler esas duruş sahibi bir
müminin nitelikleridir.
yehafune
yevmen tetekallebu fiyhilkulubu vel ebsar onlar, kalplerin ve
gözlerin dehşetle döndüğü günden korkarlar. Yani kıyametten, hesap gününden,
hesap verecek bir hayat yaşarlar onun için.
38-)
Liyecziyehümullâhu ahsene ma amilu ve yeziydehüm min fadliHİ, vAllâhu yerzüku
men yeşau Bi ğayri hisab;
(Bu yüzdendir ki), Allâh
onlara, çalışmalarının sonucunu en güzel şekilde yaşatır ve onlara lütfuyla,
fazlasını da bağışlar... Allâh dilediğini ölçüsüz yaşam gıdasıyla besler! (A.Hulusi)
38 - Çünkü Allah kendilerine işledikleri amellerin
en güzeliyle ecir verecek, fazlından da ziyadesini bahş eyleyecektir, ve Allah
dilediğine hesapsız rızık verir. (Elmalı)
Liyecziyehümullâhu
ahsene ma amilu ve yeziydehüm min fadliH bütün bunların sonucunda da
Allah onları yaptıklarının en iyisiyle ödüllendirir. Üstelik onlara kendi
lûtfundan daha fazlasını da verir. vAllâhu yerzüku
men yeşau Bi ğayri hisab zira dilediğine hesapsız rızık bağışlayan
yalnızca Allah’tır.
39-)
Velleziyne keferu a'malühüm keserabin Bi kıy'atin yahsebuhüzzam'anu maen, hattâ
izâ caehu lem yecidhü şey'en ve vecedAllâhe 'ındehu feveffahu hısabeh* vAllâhu
seriy'ul hisab;
Hakikat
bilgisini inkâr edenlere gelince, onların çalışmaları da, çöllerdeki susayanın
su sandığı serap gibidir! Nihayet ona (seraba,
amellerine), (ölümü
tadarak) ulaştığında, bir şey bulmaz! Allâh'ı
kendi indînde bulmuştur (Esmâ'sıyla hakikatinde
olduğunu fark etmiştir ama ne yazık ki bunu değerlendirmekte geri dönüşü
olmayan noktadadır)! (Allâh da) ona geçmiş
yaşantısının sonuçlarını tümüyle yaşatır! Allâh "Seriy'ul Hisab"dır (yapılanın sonucunu anında yaşatan)! (A.Hulusi)
39 - Küfredenlerin
ise amelleri bir engin çölde serap gibidir, susayan onu bir su zanneder,
nihayet ona vardığı vakit onu bir şey bulmaz da yanında vicdanı Allah’ı bulur,
o da ona tamamı ile hesabını görüverir ve Allah seri' hesaplıdır. (Elmalı)
Velleziyne
keferu a'malühüm keserabin Bi kıy'atin yahsebuhüzzam'anu maen
inkarda ısrar edenlere gelince onların yapıp ettikleri çölde görülen serap
gibidir. Susuzluktan yanmış olan onu su sanır. hattâ
izâ caehu lem yecidhü şey'en ne ki ona yaklaştığında orada sudan
hiçbir iz bulamaz. ve vecedAllâhe 'ındehu feveffahu
hısabehu fakat Allah’ı kendi vicdanında bulur ve bilir ki o hesabı
tastamam görür.
Burada eğer mot a mot okuyacak
olursak; kendi vicdanında değil, kendi yanında diye çevirmemiz lazım. İnsanoğlu
olmayan yerde suyu görür de her yerde tecelli eden Allah’ı göremez. Böyle bir
garip varlık insan. Üstelik kendisine şah damarından daha yakın olduğu halde
göremez.
vAllâhu
seriy'ul hisab zira Allah çok seri hesap görendir.
40-)
Ev kezulümatin fiy bahrin lücciyyin yağşahü mevcün min fevkıhi mevcün min
fevkıhi sehab* zulümatün ba'duha fevka ba'd* izâ ahrece yedehu lem yeked
yeraha* ve men lem yec'alillâhu lehu nûren fema lehu min nûr;
Yahut (onun yaşantısının getirisi),
derin bir denizdeki karanlıklar gibidir ki, onu bir dalga kaplar, onun üstüne
de başka bir dalga (onu bürür), bu ikinci dalganın üstünde de bulutlar! Birbirinin
üstünde karanlıklar! (İçinde bulunan) elini dışarı çıkarsa, neredeyse onu göremez... Allâh
kimde nûr (ilim)
oluşturmamışsa (artık) onun nûru (ilmi) olmaz! (A.Hulusi)
40 - Yahut
derin bir denizdeki zulümât gibidir, onu bir dalga bürüyor, üstünden bir dalga,
üstünden bir bulut, öyle zulümât ki birbiri üstüne, elini çıkardığı vakit onu
görmesi ihtimali yok, her kime de Allah, bir nûr yapmamışsa artık onun için hiç
nûr yoktur. (Elmalı)
Ev
kezulümatin fiy bahrin lücciyyin veya onların yapıp ettikleri bir
okyanusun derin karanlıkları gibidir. yağşahü mevcün
min fevkıhi mevcün min fevkıhi sehabun onu kat kat üstüne dalgalar
kuşatıyor derken üstüne bir de kara bulutlar zulümatün
ba'duha fevka ba'd kat kat karanlık üstüne karanlıklar.
Hemen hatırlayalım ki Nûr’un
alâ Nûr geçmişti 35. ayette. Orada Nûr üstüne Nûr, burada karanlık üstüne
karanlık. Allah’ın vahiy Nûr’undan mahrum kalmış insan hem gözünü, hem göz
görse dahi gözün ışığını, hem aklını kaybetmiş, bunun sonucunda da küfür ve
günah karanlığına daldıkça dalmış kimse gibidir. Yani gözünü kaybetmiş, ışığını
kaybetmiş, aklını kaybetmiş. Gözü olsa ışık olmayınca yine göremez. Gözü ve
ışığı olsa aklı olmayınca yine kavrayamaz. İşte böyle bir insan, 3 şeyini
kaybetmiş. Nihayet bunun sonucunda vicdanının sesini duyamaz ve fıtratını da
koruyamaz olmuş. Yanlış üst yapı doğru alt yapıyı da mahvetmiş. Bu ibare işte Nûrun
alâ Nûr un zıddıdır.
izâ
ahrece yedehu lem yeked yeraha kişi çıkarıp baksa nerdeyse elini
dahi göremeyecek durumda yani değil soyut hakikatleri, somut gerçekleri bile
kavrayamaz, fark edemez hale gelmiş. ve men lem
yec'alillâhu lehu nûren fema lehu min nûr nitekim bir kimseyi Allah
aydınlatmamışsa onun asla aydınlıktan nasibi olmaz ve o asla karanlıktan
kurtulmaz. Yani Allah’ın ışık vermediği kimse karanlığa mahkum olur. Eğer imanı
yoksa aslında o gece üstüne gecenin içinde kalmış olan aklını, gözünü ve ışığı
kaybetmiş bir zavallıdan başkası değildir.
Rabbim Vahyin ışığını gönlümüze
düşürsün ve aklımızı vahiyle münevver kılsın.
“Ve ahiru davana enil hamdülillahi rabbil alemiyn”
Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’adır.
111. videonun sonu.
111. videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/08/24/islamoglu-tef-ders-nur-27-40111/
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder