14 Ağustos 2012 Salı

İslamoğlu Tef. Ders. MÜ’MİNUN (100-109)(109/1-B)


A sayfasından devam


100-) Lealliy a'melü salihan fiyma terektü kella* inneha kelimetün huve kailuha* ve min veraihim berzehun ila yevmi yüb'asûn;

"Tâ ki (önemsemeyip) uygulamadığım şeylerde (iman üzere yaşamda, kuvveden fiile çıkarmadıklarımda) sonsuz geleceğime yararlı çalışmalar yapayım!"... Hayır (geri dönüş asla mümkün değil)! Öyle bir şey söyler ki geçerliliği yoktur (sistemde yeri yoktur)! Arkalarında yeniden bâ's olunacakları sürece kadar, bir berzah (boyutsal farklılık) vardır (geri dönemezler; reenkarnasyon da {ikinci defa dünya yaşamı} mümkün değildir)! (A.Hulusi)

100 - Belki ben o baktığımda salih bir amel işlerim, hayır hayır! O bir kelimedir ki onu o söyler, ötelerinden ise bir berzah vardır, tâ ba's olunacakları güne kadar. (Elmalı)


Lealliy a'melü salihan fiyma terektü belki ben daha önce yapmadıklarımın yerine, doğru dürüst bir şeyler yaparım. Yani son pişmanlıktır, fayda vermez ama, son pişmanlığın fayda vermeyecek olduğunu önceden hesap etmemiş bir aklın işte dar-ı Beka da, ebedi yurtta düştüğü acınası durumu sergiliyor ayet.

kella* inneha kelimetün huve kailuha yo..! hayır, zira onun dile getirdiği sadece muhatabı etkilemek için edilmiş bir laftır. Önce asla olmaz deniliyor. Olmayacak, ve arkasından da neden olmayacağı, onun dile getirdiği bu şeyin temelinde yatan gerçek söylenerek izah ediliyor. O da ne? Onun dile getirdiği şey sadece muhatabı etkilemek için söylenmiş bir laf.

Bu tercümeyi Kelimetün sözcüğünün etimolojisine dayanarak yaptım. Kelime Arap dilinde tüm kombinezonlarıyla birlikte; ke l eme, me le ke, le ke me, le me ke, 6 kombinezonla birlikte ortak anlamı etki, te’sir yani. Etki ve şiddettir. Muhatabı etkilemeye yönelik bir söz olarak anlaşılmalıdır burada.

ve min veraihim berzehun ila yevmi yüb'asûn nitekim bu tiplerin ardında diriliş gününe kadar aşamayacakları bir engel vardır.

Aslında bu ibare 100. ayetteki şu okuduğum ibare tüm yeniden bedenlenme teorilerini içeren  reenkarnasyon inançlarının, tezlerinin hepsini kökten reddeden bir ibaredir. Yani ölen ve cesedini bırakan bir ruh, bir başka cesette, bir başka bedende tekrar dirilmeyecektir. O kıyamet günü gelinceye kadar gittiği yerde, olduğu yerde, eğer günahkarsa tutuklu olarak kalacaktır ki bu ibarenin aynı zamanda ima ettiği bir gerçekte ve min veraihim berzehun bu berzah adeta hapishane duvarı gibi anlaşılmalıdır. Yani günahkar insanların ruhlarının tutuklu kalacağına, mahkemeyi bekleme süresi içinde ki tutukluluklarına bir ima olsa gerektir.

[Ek bilgi; Reenkarnasyon hakkında bir yazı; “Kainattaki adalet sistemi bütün kullara hak geçirmeden sunulur. Yaratılmış bütün Ruhlara aynı şartlar sağlanır. Sınavın sonuçları bir sonraki yaşam şeklini belirler. Eflatun’a göre; Tanrının kullarına sağlayacağı adalet, ancak reenkarnasyon yasası ile sağlanabilmesi mümkündür.”

[Ek bilgi- 2; BERZAH, ONUN SIFATI, NİCELİĞİ.

        - Berzah âlemi alt kısmından dar olup yukarıya doğru çıkıldıkça genişleyen ve zirvesine ulaşınca da üzerinde fener kubbesine benzer kubbe bulunan bir âlemdir. Bunu biz ağaçtan mamul büyük bir dibeğe benzetebiliriz. Nitekim dibeğin de alt kısmı dar, yukarıya yükseldikçe genişler. Böylece büyük bir dibeğin üzerine bir fener kubbesi koyacak olursak BERZAH âlemine benzetmiş oluruz. Tabii bu benzetme sadece şekildedir, büyüklükte değil. Çnkü BERZAH âleminin temeli dünya semasındadır. Bizden yana ondan bir şey çıkmamış ve uzanmamıştır.

        İkinci semayı delip geçecek kadar yüksektir. İkinci semadan da yükselip üçüncü semayı delip geçer. Sonra dördüncü, beşinci, altıncı, yedinci semayı delip geçer ve oradan da sayılmayacak kadar yükselir ve kubbesi de üzrine konulmuştur. İşte bu BERZAH âleminin uzunluğudur. Bu anlatılan Berzah; Beyt-ül Ma’murdur.

        - Bilindiği üzere Bet-ül Ma’mur yedinci semadadır. Berzah ise temeli dünyada olup yedinci semayı da aşmaktadır. Böylece berzah her semada var demektir. (Böyle mi anlamalıyız.)

        - Yedinci göğün üstüne yükseldiğiyle yetinmelerinin sebebi çünkü orada sözü edilen kubbe mevcuttur. Şüphesiz ki bu yedinci semada olan en şerefli yerdir. Çünkü bu kubbede ancak önde gelenlerle sonra gelenlerin efendisi Resulallah (S.A.V.)in ruhu şerifleri bulunmaktadır.

        Ayrıca Cenab-ı Hakkın Resulallah’ın fazilet ve kerametiyle kendisine ikramda bulunduğu onun zevceleri, kızları ve zamanındaki nesli ondan sonra da onun soyundan Hakk ile gelip geçenlerin ruhları bulunmaktadır. Ayrıca o kubbede dört halifenin ruhları da bulunuyor.

        Bir de Resulallah’ın huzurunda Allah yolunda şehit olanların ve kendilerini O’nun yolunda seve seve verenlerin ruhları yer almaktadır. Bunların ruhlarında başkasında bulunmayan yüksek ölçüde bir güç ve kuvvet vardır ki onların güzel amellerine karşılık verilmiştir. Allah hepsinden razı olsun.

        Yine sözü edilen kubbede Resulallah’a varis olan Kâmil velilerin ruhları da bulunuyor. Gavs ve Kutup bu cümledendir. Şüphesiz ki Berzah âleminde en şerefli makam bu kubbedir.

        Berzah âleminin genişliğine gelince; Bu hususta dördüncü semada bulunan güneşin Berzah âleminin çevresinde tavaf yapan kimse gibi dönmesi ve bir yılda bu hareketini tamamlaması bilgi bakımından sana yeter sanırım. Berzah’ın her tarafı deliktir. Nitekim ileride cennetin sıfatları konusunda bu husustan söz edilecektir inşallah. Berzahta bulunan bu deliklerde ruhlar eyleşmektedir.

        Sözünü ettiğimiz kubbe yedi kısma ayrılmıştır, cennet tabakalarının sayısına eşittir. Her kısmı yedi cennetten birine benzer.

        Resulallah efendimizin ruh-u şeriflerinin makamı her ne kadar Berzah’ın kubbe kısmındaysa da orada devamlı bulunmaz. Çünkü ne o kubbe ne de başka bir yaratık Resulallah’ın ruhunu taşımaya güç yetiremez. Onun ruhunda sayılmayacak kadar esrar vardır. O ruhu ançak onun tertemiz zatı taşıyabilir.

        Berzah’ın dördüncü semada olan kısmındaki ruhların nurları yukarıya doğru yükselir. Üçüncü sema kısmında ki ruhların çoğu mahcup durumdadır, nurları yoktur.

        Berzahta bulunan delikler Adem yaratılmadan önce de mevcuttu ve ruhlara bayındır halde idi. O ruhların nurları vardı fakat bedenleri terk ettikten sonraki nurlarında daha düşük seviyede bulunuyordu. Adem babamızın ruhu inip zatına girince Berzahtaki yeri boş kaldı. Bunun gibi oradan ayrılıp yeryüzünde bedenlere giren her ruhun yeri boş kalmaktadır. Ölümden sonra ruh berzah âlemine dönünce daha önce ayrıldığı deliğe değil layık olduğu başka bir deliğe yerleşmektedir. Eğer mü’min ise daha yüce bir mevkie Kafir ise daha aşağı bir mevkie döner.


        (Şehy Abdülaziz Debbağ Hz. El İBRİZ 2. cilt/471-474)



101-) Feizâ nüfiha fiys Suri fela ensabe beynehüm yevmeizin ve lâ yetesaelun;

Sur'a üflendiğinde (yeni bir bâ's için süreç başladığında), o gün aralarında nispetler (beşerî mensubiyetler, akrabalıklar, etiketler; dünyada birbirlerini tanımalarını sağlayan görünümleri) olmayacak! Sualleşmezler de (dünyadaki nispetlere/iletişime göre birbirlerini sormazlar da). (A.Hulusi)

101 - O vakit Sûr üfürüldü mü artık beyinlerinde o gün ne ensab vardır ne de soruşurlar. (Elmalı)


Feizâ nüfiha fiys Suri fela ensabe beynehüm yevmeizin ve lâ yetesaelun ve kalk borusu çaldığı zaman artık o gün ne aralarında ki soy yakınlığı işe yarar, ne de birbirlerine olan iten hakkında soru sorabilirler.

Soy yakınlığı, kan bağı, sıhriyet, akrabalık, hısımlık işe yaramaz. Diyor ayet. Sorumluluk şahsidir diyor yani. Ne peygamber oğlu olmanız sizi kurtarır Nuh’un oğlu Kenan gibi, ne peygamber babası olmanız sizi kurtarır Hz. İbrahim’in babası azer gibi. Ne peygamber karısı olmanız sizi kurtarır Hz. Lut’un karısı gibi. Ne peygamber amcası olmanız sizi kurtarır Hz. Muhammed’in amcası Ebu Lehep gibi.

Bir gün kızı Fatıma’ya yönelerek “Kızım Fatıma nefsini Allah’tan satın al, kendi varlığını Allah’tan satın al, yani Allah ile sözleşmene ihanet etme, babam peygamber diye güvenme. Vallahi yarın senin içinde bir şey yapamam.” demişti. İşte sevgili nebinin bu canhıraş haykırışları bu tür ayetleri doğru anlamış olup onu sindirmesinin bir sonucuydu. Bu ayetlerin inşa ettiği Hz. Peygamberin tasavvuru işte böyle sesleniyordu kızına. Kendini Allah’ın elinden satın al ey Fatıma, yarın senin içinde bir şey yapamam.


102-) Femen sekulet mevaziynuhu feülaike hümül müflihun;

Kimin ölçüm değerleri (tartısı) ağır gelirse, işte onlar kurtulacakların ta kendileridir. (A.Hulusi)

102 - O zaman her kimin tartıları ağır gelirse işte onlar o felâh bulanlardır. (Elmalı)


Femen sekulet mevaziynuhu feülaike hümül müflihun kimin iyilikleri tartıda ağır gelirse işte kurtuluşa erenler onlar olacaktır. Yani biraz önceki ayetle birlikte düşünüldüğünde sorumluluğun kişisel, şahsi olduğu gerçeği. Herkes kendi eylemini kendisi hazırlayacak. Kendi eyleminin hesabını kendisi verecek. Hiç kimse bir başkasına fatura edemeyecek.

Yevme yefirrulmer'u min ahıyh,

Ve ümmihi ve ebiyh,

Ve sahıbetihi ve beniyh. (‘Abese/34-35-36) O gün kişi kendi kardeşinden kaçacak. Annesinden, babasından, kaçacak. Kölesinden ya da efendisinden kaçacak. Yani herkes, herkesten kaçacak. Çünkü artık sorumluluk bireysel olarak insan canı derdine düşecek. İnsan kendi paçasını  kurtarmanın derdini yaşayacak.

Kıyamet sahnesini anlatan bu ayetler aslında yine tek bir cümleye bizi gönderiyor o da insanın Allah karşısındaki sorumluluğu şahsidir.


103-) Ve men haffet mevaziynuhu feülaikelleziyne hasiru enfüsehüm fiy cehenneme halidun;

Kimin ölçüm değerleri hafif gelirse, onlar da nefslerini hüsrana uğratanların ta kendileridir... Yanma ortamında sonsuza dek kalırlar! (A.Hulusi)

103 - Her kimin de tartıları yeğni gelirse işte onlar kendilerine yazık edenler, Cehennemde kalanlardır. (Elmalı)


Ve men haffet mevaziynuhu ama kiminki de hafif gelirse, yani kimin iyilikleri tartısı hafif gelirse feülaikelleziyne hasiru enfüsehüm fiy cehenneme halidun cehennemde yerleşip kalmak üzere kendilerini harcayanlar da işte onlar olacak.


104-) Telfehu vucuhehümünnaru ve hüm fiyha kâlihun;

Onların vechlerini o ateş yalar... Onların suratları orada azapla gerilip dişleri öne fırlar! (A.Hulusi)

104 - Ateş yüzlerini yalar, o halde ki içinde dişleri sırıtır. (Elmalı)


Telfehu vucuhehümünnar ateş onların yüzlerini kavuracak ve hüm fiyha kâlihun sırıtan dişleriyle kavrulmuş yüzlerinden, dudaklarından sırıtan dişleriyle öylece kala kalacaklar.


105-) Elem tekün âyâtiy tütla aleyküm feküntüm Biha tükezzibun;

"İşaretlerim size bildirilmedi mi? Ve siz onları yalanlamadınız mı?" (A.Hulusi)

105 - Değil mi idi âyetlerim size okunuyordu siz onları tekzip ediyordunuz? (Elmalı)


Elem tekün âyâtiy tütla aleyküm feküntüm Biha tükezzibun ve Allah diyecek ki ayetlerim size okunmamış mıydı? Gelmemiş miydi? Uyarmamış mıydım sizi peygamberlerim aracılığı ile. Ama siz onları ısrarla yalanladınız.


106-) Kalu Rabbena ğalebet aleyna şıkvetüna ve künna kavmen dalliyn;

Dediler ki: "Rabbimiz! Mutsuzluğa yol açan arzularımız ağır bastı; sapıp kaybolmuş bir topluluk olduk." (A.Hulusi)

106 - Rabbimiz! derler: bize şekavet imiz galebe etti ve biz bir sapkın bir kavim idik. (Elmalı)


Kalu onlar şöyle savunacaklar kendilerini Rabbena ğalebet aleyna şıkvetüna ve künna kavmen dalliyn rabbimiz diyecekler talihimiz yaver gitmedi, bahtımız ağarmadı, şansımız yoktu bu yüzden biz de sapıtan bir güruh olup çıktık.

İşte tasavvuru ters dönmüş bir insanın ahiret ve akıbeti bu. Mazeret ileri sürecek, yani alını dünyada kullanmayanlar, Allah’ın kendisine kullansın diye verdiği aklı doğru kullanmayanlar kötü akıbetle karşılaştıklarında kusuru şansa, talihe, uğura, kadere, kısmete, feleğe vs. ye  bulacaklar.

Aslında bu mantık dünyada da böyle yapmıyor mu? Yatanlar, görevlerini yapmadıkları için çok kötü şeylerle karşılaşanlar. Üzerlerine düşen sorumluluğu yerine getirmedikleri için başarılı olamayanlar, kaybedenler daima başarısızlıklarının faturasını yıkacak mevhum ya da müşahhas bir günah keçisi bulurlar. Ama hiçbir mazeret insanı sorumluluğundan kurtarmaz. Çünkü Allah’ın verdiği hür irade ve sorumluluk bilincinin yerini hiçbir sahte mazeret doldurmaz.


107-) Rabbena ahricna minha fein 'udna feinna zâlimun;

"Rabbimiz... Çıkar bizi oradan... Eğer döner (aynısını yapar) isek, muhakkak biz zâlimleriz." (A.Hulusi)

107 - Ey bizim rabbimiz! çıkar bizleri bundan, döner bir daha edersek her halde bizler zalimiz. (Elmalı)


Rabbena ahricna minha ve yine devam edecek onlar. Dünyada Allah’a yalvarmaktan çekinenler, Allah’a tenezzül etmeyenler tabir caizse, Ukbada böylesine yerlerde adeta sürünerek yalvaracaklar; Rabbimiz diyecekler bizi buradan çıkar. fein 'udna feinna zâlimun eğer tekrar dönersek, -burada bir açıklama yok ama neden dönersek? Sana verdiğimiz sözden tekrar dönersek anlamı. Neden tekrar? Çünkü daha önce bir kez döndüler.

Peki daha önce söz mü vermiştiler? Evet söz vermiştiler. Buna Kur’an misak diyor. Söz vermiştiler aslında hayata gelmek Allah’ın açtığı kredi ile yaşamaktır. Allah’ın açtığı krediyi almak, Allah’a borçlu olduğunu bilmektir. Allah’a borçlu olduğunu bilen bir insan hiç olmazsa, borcunu ödeyemese dahi Allah’ın kendisine verdiği bu hayatın, bu varlığın, bu ömrün borcunu ödeyemese dahi en azından borcunu ödeyemediğinin bilincinde olun. Bundan dolayı Allah’a borçlu olduğunu unutmaz hep yalvarma makamında olur. Acziyetini itiraf eder. Boynunu büker ve kulluğunu bilir. Allah’ın da istediği budur zaten. Bunu dahi beceremeyen insanların fayda vermeyen son pişmanlık sonrasında işte yalvarışları-

Tekrar döndür, eğer bir daha dönecek olursak bizler o zaman gerçek zalimlermişiz, o zaman anlaşılacak. Yani kendiler kendilerine karar verecekler. Ama tabii Allah onların öncelerini bildiği gibi eğer tekrar döndürmesi durumunda ne yapacaklarını,nasıl davranacaklarını da bilmekte. Çünkü tasavvurlarını, hayata yaklaşımlarını bakış açılarını çok iyi bilmekte. Öyle bir bakış açısının sonucu farklı olmaz. Eğer bir insan şu açıdan bakıyorsa mutlaka göreceği şey baktığı açıya dönük yüzüdür hakikatin. Onlar yanlış açıdan bakıyorlar. Şeytanın gör dediği yerden bakıyorlar, Allah’ın gör dediği yerden değil. 50 kez hayata döndürülseler yine de yapacakları şey farklı olmayacaktır. Çünkü kendilerini değiştirmeye aday değiller. Onun için cevaplarını şöyle alıyorlar;


108-) Kalahseû fiyha ve lâ tükellimun;

Dedi ki: "Sinin orada... Bana da yönelmeyin!" (A.Hulusi)

108 - Buyurur ki sinin orada, söylemeyin bana. (Elmalı)


Kalahseû fiyha ve lâ tükellimun Allah buyuracak ki; kalın tıkıldığınız yerde, bana cevap yetiştirmeye kalkmayın.


109-) İnnehu kâne feriykun min ıbadiy yekulune Rabbena amenna fağfir lena verhamna ve ENTE hayrur Rahımiyn;

"Gerçek şu ki kullarımdan bir kısmı: 'Rabbimiz, iman ettik... Bizi mağfiret et ve bize rahmet et... Sen Rahıym olanların en hayırlısısın' derlerdi (de)..." (A.Hulusi)

109 - çünkü kullarımdan bir fırka vardı «Rabbena amenna fağfirlena verhamna fein udna feinna zalimun» diyorlardı da. (Elmalı)


İnnehu kâne feriykun min ıbadiy çünkü kullarımın arasında bir grup vardı, onlar da sizi gibi insandı, onlar da sizinle beraber aynı toplumu paylaşıyorlardı. Onlara gelen peygamber size de geldi. Onlar da sizin gördüğünüzden fazlasını görmüş değillerdi. Ama onlar farklı davrandılar.

yekulune Rabbena amenna fağfir lena verhamna ve ENTE hayrur Rahımiyn peki; ne idi onların farklılığı; İşte bu ayet o farklılığı dile getiriyor. Yani onlar melek değillerdi. Onlar hiç günah işlemez değillerdi. Onlar mükemmel değillerdi. Fakat onların tek bir özellikleri vardı; Haddini bilen insanlardı. Allah’ın büyüklüğünü bilen, kendi yetersizliklerini bilen insanlardı. Onun içinde onlar şöyle diyorlardı; Biz iman ettik rabbimiz. O halde bizi bağışla, bize merhamet et. Zira merhametlilerin em hayırlısı sensin.

İşte buydu haddini bilmek, işte budur günahını ve kusurunu bilmek. Mükemmel olanlar böyle demezler. Onlar mükemmel değildi, hiç günah işlemeyenlerin af dilemeye ihtiyacı olmaz. Onlar hiç günah işlemeyen insanlar değillerdi. Günah işleyebilirler di, işliyorlardı fakat işledikleri günahı savunmuyorlardı, suçu savunmuyorlardı. Onlar Adem gibi idiler iblis gibi değil. Ademle İblis arasında ki benzerlik ikisinin de Allah’a karşı hata etmiş olması, isyan etmiş olması. Ama Adem’i adam eden, İblisi şeytan eden şey ise, İblis’in hatasını savunup, Adem’in hatasından dolayı af dilemesiydi.



Devam ediyor C sayfasına geçiniz.
109/1 videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/08/10/islamoglu-tef-ders-muminun-093-1181091/  bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder