C
sayfasından devam
(NUR SURESİ;)
Değerli dostlar, sevgili Kur’an dostları Mü’minun suresinden sonra
24. sure olarak Nur suresi geliyor. Nur suresi adını 35. ayetinde ki ilahi ışık
anlamına gelen Nûr dan alıyor. Bu surenin iniş zamanı nispeten diğer bir çok
sureden daha kolay tespit edilebilir. O da sure içerisinde Mustalik oğulları
gazvesi, seferi sırasında yaşanan, Hz. Aişe’ye yapılan iftira hadisesine tarihi
atıfların açıkça yer almış olması. Ki 11 ve 26. ayetler arasında bu atıfları
görürüz. Dolayısıyla bu sure Mustalik oğulları seferini müteakip günlerde veya
yıllarda indirildiği göz önüne alınırsa Medine döneminin 5 veya 6. yılında
inmiş olmalıdır.
Sure kadın erkek ilişkilerini ele
alır. Bu ilişkilerin cinselliği istismara açmadan sağlıklı bir zeminde yürümesi
için kurallar konulur. Her iki cinse de sınırlar çizer sure. Bu sınırları
çiğneyen kimseler içinde bir takım cezalar öngörür. Kadının kişiliğini, kadının
dişiliğinden öne alan bir takım hükümler getirir. Ve kadın erkek ilişkilerini
her iki cinsin de cinselliğini sömürmeksizin insani zemin üzerinde karşılıklı
iki şahsiyetin ilişkisi üzerine bina eder.
Bu sure Tedvinde 24. sırada yer
almıştır. Mü’minun suresinden sonra. Şimdi surenin ayetlerine geçebiliriz;
1-)
Suretün enzelnaha ve feradnaha ve enzelna fiyha âyâtin beyyinatin lealleküm
tezekkerun;
(Bu) inzâl ettiğimiz ve (hükmünü) gerekli kıldığımız
bir sûredir... Tezekkür etmeniz (hatırlayıp
düşünmeniz) için onda apaçık işaretler inzâl
ettik.(A.Hulusi)
01 - Bir
Sûre ki indirdik ve farz kıldık hem içinde açık açık âyetler indirdik gerek ki
beller tutarsınız.(Elmalı)
Suretün
enzelnaha ve feradnaha bu bizim indirdiğimiz kesin ve ayrıntılı
hükümleri açıkladığımız bir suredir.
Bu ibarede ki feradnaha
bir başka yaklaşımda farz kıldığımız, şart koştuğumuz şeklinde de
anlaşılabilir. Ama bu kelime ferradnaha biçiminde, ya da feradnaha
biçiminde iki şekilde okunmuş. Ferradnaha biçiminde okuyanlar bunu tasnif
ettik, ayrıntılandırdık, iyice açıkladık anlamı vermişler. Ki bunların
içerisinde Mücahit ve İkrime de var. Onun için biz ayrıntılandırdık, iyice ince
ince açıkladık. Kesin ve net sınırlar çizdik anlamını tercih ederek öne
çıkardık.
Bunun bir anlamı şu; Biz bu
suredeki hükümleri ayrıntılandırdık, bir takım mülahazalarla siz bunlara zam
yapmaya, ilave yapmaya kalkmayın. Bu sınırları bozmaya kalkmayın anlamı da
çıkar.
ve
enzelna fiyha âyâtin beyyinatin lealleküm tezekkerun ve biz onda
hakikatin apaçık belgesi olan ayetler indirdik ki sorumluluğunuzu
hatırlayasınız.
Bu ayet adeta surenin giriş
bölümü mesabesinde olan bu ayetin ardından, ayrıntılandırılmış, ne ve açık bir
biçimde vaz edilmiş hükümlerin ilki geliyor. O da zina eden zinakâr çiftler
hakkındaki hüküm.
2-)
Ezzaniyetü vezzaniy feclidu külle vahıdin minhüma miete celdetin, ve lâ
te'huzküm Bi hima ra'fetün fiy diynillahi in küntüm tu'minune Billâhi vel
yevmil ahır* velyeşhed azâbehüma taifetün minel mu'miniyn;
Zina (evlilik dışı ilişki)
yaşayan dişi ile zina eden erkek(e gelince)... Her birine yüz değnek vurun! Eğer Esmâ'sıyla
hakikatiniz olan Allâh'a ve sonsuz gelecek yaşam sürecine iman etmiş iseniz,
Allâh'ın Dininde (sisteminde) o ikisi ile ilgili acıma sizi engellemesin (bilakis bu ceza onlara rahmet ve sevginin sonucudur)... İman edenlerden bir kısmı da o ikisinin azabına şahit
olsun. (A.Hulusi)
02 - Zaniye
ve zanî, hemen bunlardan her birine yüz değnek vurun, Allahın dininde bunlara
bir acıyacağız tutmasın, Allaha ve Âhiret gününe gerçekten inanıyorsanız, hem
müminlerden bir taife azaplarına şahit olsun. (Elmalı)
Ezzaniyetü
vezzaniy zina eden kadın ve zina eden erkek feclidu külle vahıdin minhüma miete celdeh işte
bunlardan her birine yüz celde vurun. Celde; etkisi deri ile sınırlı olup
derinin altındaki kasa geçmeyen bir vuruş biçimi, ya da vurma aleti, aracı
anlamına gelir. Cilt ten gelir. Yani etkisi cilt ile sınırlı olduğu için celde
adı verilmiştir. Deri manasına gelen cildden gelir.
Suçludan çok suçu mahkum eden bir
ceza sistemidir bu. Kamu tanıklığı ki ayetin sonunda da geleceği gibi kamu
tanıklığı bu cezanın temelinin caydırıcılığa dayandığını gösterir. İslam ceza
sistemi 3 vicdanı teskin eder.
1. si mağdurun, mazlumun
vicdanını, O suçtan, o cürümden zarar görmüş olan mağdurun vicdanını.
2. si suçlunun vicdanını. Bu çok
önemli, yani suçlunun da bir vicdanı olduğu ve bunun da teskin edilmesi
gerektiğini bir çok kriminolojide, ceza sisteminde görmeyiz. Tabii ki görmeyiz,
çünkü beşeri sistemler insanda vicdan yaratamazlar. Beşeri sistemler insanda
vicdan oluşturamazlar. İnsanda vicdanı oluşturan tek sistem din dir. Önce
vicdanı oluşturur, ondan sonra da o vicdana yönelik olan her türlü tahribatı
tamir eder.
Önce vicdanı oluşturur, sonra da
vicdanı kanalıyla o vicdanın sahibine emreder; Şu iyiliği yap, bu kötülüğü
yapma diye. Oluşturulmuş her doğru vicdan, sahibinin içine konulmuş muhteşem
bir kötülük önleyicisidir. Muhteşem bir günah kalkanıdır. Sevap teşvikçisidir.
Onun için 2. vicdan suçlunun vicdanıdır.
3. vicdan kamunun vicdanıdır.
İslam ceza hukukunda teskin edilmesi öngörülen 3. vicdan kamu vicdanıdır. İşte
burada bu 3 vicdanın da teskin edilebileceği bir yöntemi görüyoruz.
ve lâ
te'huzküm Bi hima ra'fetün fiy diynillahi in küntüm tu'minune Billâhi vel
yevmil ahır eğer Allah’a ve ahiret gününe inanıyorsanız onlara olan
acıma duygunuz sizi Allah’ın hükmünü uygulamaktan alıkoymasın. velyeşhed azâbehüma taifetün minel mu'miniyn
inananlardan bir grupta onların cezalandırılmalarına tanık olsun, şahit
olsunlar.
Biraz önce açıklamam sırasında
kamu tanıklığından kastım buydu. Yani zinaya verilmiş bu ceza uygulanırken kamu
tarafından da tanıklık yapılsın. Tabii herkesin gözü önünde uygulanan bir ceza
sistemi değil. Bu açıkta meydanda değil herkesin gözünün önünde olmayan bir
alanda uygulanıp, kamu içinden de tanıkların çağrıldığı ve o tanıkların gözü
önünde uygulanan bir ceza. Dolayısıyla Kamuya açık alanda yapmak ayrı bir şey,
bu cezaya kamuyu oluşturan insanlardan bir kısmını tanık olmak için çağırmak
ayrı bir şeydir.
Evet değerli dostlar bu ayet
üzerinde ciddi bir şekilde durulması gereken bir ayet. Haddi zatında mağduru
değil de suçu savunanlar tarafından bu suçu işleyenler ve zinayı ahlak haline
getirmiş, zinayı içselleştirmiş, zinasız yapamayacağını düşünenler tarafından
kadre uğramış, topa tutulmuş bir ayet bu. O halde meseleye başından bakmak
lazım. Önce şu; Kötünün kötü olduğunu bilmek yetmez. Kötünün kötü olduğuna iman
etmek gerek. Kötünün kötü olduğunu bilmek yetseydi onun kötü olduğunu bile bile
insanlar işlemezlerdi.
Diyeceksiniz ki kötünün kötü
olduğuna iman etmekte onu işlememenin garantisi değil. Doğrudur. Fakat
unutmayalım ki her işlenen kötülük imanın zafiyetine delalet eder. Onun için
iman ne kadar güçlü olursa sahibini kötülükten o kadar uzaklaştırır. Ne kadar
uzaklaştırıyorsa o imanın o kadar güçlü olduğuna hükmedersiniz. O nedenle
kötünün kötü olduğunu bilmek sadece yetmez, onun kötü olduğuna iman etmek
gerekir. Bunun içinde mutlaka imanın söz konusu olduğu bir inanç sistemine
mensup olmak gerekir.
Bir inanç sistemi içinde iman
muteber olur. Bu inanç sistemi içerisinde imanın muteber olması, bu inanç
sisteminin muteber olmasını gerektirir. Muteber tek inanç sistemine Kur’an
vahyi İslâm adını vermektedir. Ve İslam peygamberlerin zirvesi olan Hz.
Muhammed AS. a gelmiş olan dinin adı değil, ilk insandan son insana kadar
yeryüzünde insanlığın değişmez değerlerine verilen ortak isimdir. Tüm
vahiylerin getirdiği ortak değerlerdir.
Onun için İslam haddi zatında bir
isim değil bir duruştur, bir tavırdır. Allah karşısında insanın esas duruşudur.
Teslimiyettir yani. Allah’ın insan için doğruyu tespit ettiğine, insanın
Allah’sız mutlu olamayacağına, Allah’ın insanın iyiliğini istediğine, Allah’ın insanı
sevdiğine, Allah’ın insanı hasmı olarak görmediğine, Allah’ın insanı dost
olarak gördüğüne imandır. İslâm onun için teslimiyettir.
Böyle bakmayan biri Allah’a
kayıtsız şartsız nasıl teslim olsun. Allah’a güvenmektir. Güven üzerine
teslimiyet kurulur. Güvenmediğiniz birine nasıl teslim olabilirsiniz. Ama hem
Müslüman olduğunuzu söylüyorsunuz hem de güvenmiyorsanız o halde bu nasıl
imandır. Eğer Allah’a teslim olduğunuzu söylüyorsanız, O’na güvendiğinizi
söylüyorsunuz demektir. Peki Allah’a güveniyorsanız Allah’ın vahyinde yer alan
hükümlere de sizin hakkınızda hayırlı olduğuna güvenmeniz gerekmez mi. İşte
böyle bir zemin üzerinde düşünmek ve doğru anlamak gerekiyor.
Zina nedir? Zina; Hukuki
bağlayıcılığı olan Allah’ın tanıklığına başvurularak yapılan meşru bir
sözleşme, yani nikâh olmaksızın iki insanın birbirleri ile cinselliklerini
paylaşmaları halidir. Meşru bir sözleşmeyi meşru yapan Allah’ın tanıklığı,
hukuki bağlayıcılık ve iki insanın karşılıklı rızası. İşte bu sözleşme
insanları, karşılıklı birbirlerinin cinselliğinden yararlanabilmelerinin
zeminini teşkil eder. Eğer böyle bir sözleşme yoksa insanların birbirlerinin
cinselliğinden yararlanmalarına zina adı verilir.
İnsan ve hayvan cinselliğini
ayıran; cinselliği insani bir faaliyet kılan bu sözleşmedir. Yoksa unutmayalım
ki şehvet güdüsü insana ait bir güdü değildir. Hayvanlarla paylaştığı bir
güdüdür. Fakat bu güdüyü insan, hayvan gibi kullanmaz. İnsanı bu güdüde de
insan eden hayvanlardan ayıran nikâh sözleşmesi yapabilme yeteneğidir. Hayvanlar
bu sözleşmeyi yapamazlar. Onun içinde insanı insan kılan paket içerisinde insan
cinselliği de yer alır. İnsan cinselliği hayvani bir boyut olarak değil, eğer
meşru bir sözleşmeye dayanırsa ibadete dönüştürülebilir.
Bu noktada insan cinselliğinin
meşru bir biçimde giderilmemesi,i tatmin edilmemesinin hem sosyal, hem
bireysel, hem ahlaki, hem ekonomik hatta, hem de kitlesel bir çok zararlarından
söz edilebilir. Bunların başında AIDS felaketini saymama bilmem gerek var mı.
Ama hepsinden öte aile meşru sözleşmeye dayanan toplumun temel taşıdır, yapı
taşıdır.
Eğer toplumun hücresi olan aile
çözülürse, bozulursa, hücrede bozulma başlarsa bu dokuya geçer, doku bozulur.
Doku bozulursa organ bozulur. Organ bozulursa tüm bünye bozulur ve bunun sonucu
ölümdür. Toplumların ölümü de hücre mesabesinde olan ailenin bozulmasıyla
başlar. Aileyi bozulmaktan koruyan şey de zinanın dışında meşru bir sözleşmeye
dayalı nikâh dediğimiz işte o meşru sözleşmedir.
Bunun dışında olan, aynı zamanda
aileyi yıkan bir haldir ki zinayı bir suç kılan toplumsal kokuşma ve bozulmanın
temellerinden biri olmasıdır.
Zina her toplumda kötüdür. Tarih
boyunca tüm kurulmuş medeniyetlerde zina kötülük olarak görülmüştür,
övülmemiştir. Fakat zinanın tanımında tarihte yaşamış tolumlar ihtilaf
etmişlerdir. Bir de zinanın suç olup olmadığı ya da zinayı cezalandırmak
konusunda farklı davranmışlardır. Ama farklı davranmadıkları nokta zinanın tüm
toplumlar tarafından bir kötülük olarak algılanmış olmasıdır.
Mesela eski Roma’da zinanın
cezası, zina eğen kimsenin bulunduğu toplumdan tard edilmesinden tutun, ölüme
kadar değişebiliyordu. Farklı Roma imparatorları döneminde farklı cezalar
öngörülmüştü. Bir imparator döneminde zina eden bir kadın aileden kovulmakla
yetinilirken, bir başka imparator döneminde zina eden bir kadın öldürülüyor, ya
da erkek öldürülüyordu.
Yine eski Hint’te eğer üst
klandan bir kimseyle alt klandan bir kişi zina ederse üst klandan olan
kastından kovuluyor, ait olduğu toplumdan tard ediliyor, alt klandan olan ise
öldürülüyordu. Yani eski Hint’te zinanın suç olması adeta klanlar arasında
kastlar arasında toplumu oluşturan sınıflar arasında geçişkenliği önleme için
kullanılıyor. Bu geçişkenliğe izin verdiği için suç sayılıyordu. Yani zina
kendi içinde bir kötülük olarak görülmek yerine, üst sınıfa mensup biri, alt
s8ınıfa mensup biri ile zina ettiği için alt sınıfa mensup olan öldürülüyor,
üst sınıfa mensup olansa ait olduğu sınıftan dışlamıyordu.
Yahudilikte evli ya da nişanlı
olan bir kimsenin zinası taşlanarak öldürülme şeklinde cezalandırılıyordu. Ki
Tevrat’ın tensiye bölümünde bu ceza mevcuttur.
Yuhanna incilinde ruhu öldürülmüş
ama formel olarak cismi, bedeni yaşayan bu Yahudi tavrı çok ciddi bir biçimde
eleştiriliyordu. Hz. İsa bir gün Yahudiler zina yapan bir evli kadını Hz.
İsa’nın yanına getirip Muallim demişlerdi. Bu zina yaptı biz bunu yakaladık
buna cezasını ver. Aslında onların yaptığı bir tuzaktı. Eğer ona Tevrat’ta ki
cezayı uygulasa hemen bölgenin Roma valisine şikayet edeceklerdi. Eğer
uygulamasa; “Bakın kendisi ben yeni bir şeriat getirmedim, ben Musa’nın
şeriatına tabi oldum diyor ama uygulamıyor diye kendisini suçlayacaklardı.
Bir kadına baktı, bir onu
getirenlere, taşlamak üzere etrafta bulunanlara ve onlara döndü, tamam dedi.
Olur. Cezasını verelim. Fakat bir şartla ilk taşı günahsız olanınız atacak, hiç
günah işlememiş olanınız atacak.” İşte bu onları durdurmuştu. Çünkü hiçbiri
günahsız değildi. Hz. İsa tuzakların kendi başlarına geçirmişti.
Yine bir yerde iki aşıktan bir
tanesini yakalamışlar taşa tutmuşlardı, ölmek üzere olan kadının başucuna
oturmuştu Hz. İsa, onun yüzünde ki tozu toprağı temizlemiş ve onlara dönüp;
“Siz aslında kendinizi taşlıyorsunuz, siz onda kendinizi görüyorsunuz, o
Allah’ın huzuruna günahıyla çıkacak fakat siz maskenizle çıkacaksınız.” Ve ona
dönüp; “Allah onun günahlarını affedecek, çünkü o sevmişti.” Diyecektir. Yani
Tevrat’ta ve İncil’de zinanın cezası işte böyle algılandı.
Hz. Peygamber Medine’ye hicret
ettikten sonra ilk zina cezasını bir Yahudi çifte vermişti. Bu Yahudi çift
kendileri Resulallah’a din adamları tarafından teslim edilmiş, bunlara cezasını
reis olarak sen ver demişlerdi. Bir yerde Resulallah’ı sınıyorlardı.
Resulallah’ta henüz çok hukuklu bir toplum olan Medine toplumunda Yahudilerin
kendi hukuklarını uygulamalarını istemiş ve kendi kitaplarında o suçun cezası
neyse onu vermelerini söylemişti.
Onun arkasından bir iki olayın
daha vuku bulduğu nakledilir. Fakat bu olayların bize nakleden rivayetler
gerçekten hayli tahlile muhtaç rivayetler olarak önümüzde durur. Onun için biz
bu rivayetleri bir kenara bırakıyor tekrar ayetin söylediği şeye dönüyoruz. Ama
öncelikle ayetin ne demek istediğini anlamamız için şehvetin Kur’an tarafından
nasıl görüldüğünü anlamamız lazım.
Şehvet; Kur’an tarafından Mahza,
kendi özünde bir kötülük olarak görülmez. Çünkü o insana verilmiş bir çok güdü
gibi bir güdüdür. İnsana öfke de verilmiştir. Gazapta verilmiştir. Sevgi de
verilmiştir, şehvette verilmiştir.
Eğer öfke kendi sınırları içinde
kalırsa hakka bağlılık ve batıla karşı savaşta insanı motive eder.
Eğer sevgi kendi sınırları içinde
kalırsa, meşru sınırları içerisinde, insanı iyiye güzele yönlendirir. Sınırını taşarsa
tecavüz olur.
Eğer şehvet meru sınırları
içerisinde kullanılırsa insan neslinin devamı için olmazsa olmaz bir güdüdür.
Onun içinde şehvet iki sebebe bina edilmiştir. Ya zevkin giderilmesi, ya da
insan neslinin devamı. İşte nikâh sözleşmesini, cinselliği Kur’an birincil
olarak insan neslinin devamı çerçevesinde ele alır. Yani zevkin tatmini
mesabesinde ele almaz. Birincil olarak insan neslinin devamı mesabesinde ele
aldığı içindir ki şehveti bizatihi kötü olarak görmez. Fakat Yahudi düşüncesi
şehvetiş bizzat kötü olarak ele alır.
Yine onun bir devamı olarak
Hıristiyan düşüncesi şehveti kötülük olarak görür ve kadını da kötülüğün
kendisi olarak görür. Onun içinde Hıristiyan düşüncesinde din adamları ve din
kadınları evlenmezler. Çünkü kadın kötülüktür. Bir kadın bir kötülüktür, iki
kadın iki kötülüktür. O nedenle Pavlus Hıristiyanlığında tek evlilik esastır.
Bu kadını koruduğu için değil, iki kötülüğe sahip olmaktansa bir kötülüğe sahip
olmak daha evla düşüncesinden kaynaklandığı içindir. Ve tabii daha özde eğer
mümkünse hiç kötülüğe sahip olmayın düşüncesi yatar ki papazların, rahiplerin
ve rahibelerin hiç evlenmemiş olmasının da temelinde de bu yatar. Çünkü onlara
göre ilk günahtır. İnsanın atası Ademi cennetten kovduran ilk günahtır.
Oysa ki Kur’an olayı böyle
vermez. Kur’an adeta cennetten kovulduktan sonra ilk keşfettikleri şeyin
cinsellik olduğunu ima eder, bunu verir. Yani sanki şunu anlamaktayız; Havva ve
Adem büyümüşler, blûğ çağına ermişler ve blûğ çağına erince cinselliklerini
keşfetmişler. Cinselliklerini keşfedince tabii ki bu çoğalma anlamına geleceği
için artık tüketim ortamından üretim dünyasına tüketim bahçesinden üretim
dünyasına nüzul etmişler, iki ayet gibi inmişlerdir. Kur’an yaklaşık olarak
olayı buna yakın takdim eder.
İşte bu çerçevede bu ayette ele
alınan zina cezası haddi zatında bir ceza olmaktan daha çok caydırıcılık yönü
ağır basan bir uygulamadır. Ve bu uygulamanın gerçekleşmesi içinde zina eden
kimselerin 4 şahitle bu kimseler aleyhine açık ve yakın bir tanıklık şarttır.
İşte bir sonraki ayette farklı bir bağlamda bunu dile getirecektir.
Devam ediyor E sayfasına geçiniz.
109/2
videoyu toplu olarak http://kurantefsir.wordpress.com/2012/08/10/islamoglu-tef-ders-nur-01-031092/
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder