C sayfasından devam
47-) Ve kânu yekûlune eizâ mitna ve künna
türaben ve ızâmen einna lemeb'usûn;
"Ölüp,
toprak ve kemik yığını olduktan sonra, gerçekten yeni bir bedenle yaşama devam
edecek miyiz = bâ's olunacak mıyız?" derlerdi. (A. Hulusi)
47 - Ve
diyorlardı ki: Öldüğümüz ve bir toprak, bir yığın kemik olduğumuz vakit mi?
Cidden biz mi mutlak ba's olunacak mışız? (Elmalı)
Ve kânu yekûlune eizâ mitna ve künna türaben ve
ızâmen einna lemeb'usûn ve, ne yani demişlerdi, biz ölüp gittikten,
toza toprağa karıştıktan sonra, bir iskelet halini aldıktan sonra tekrar
diriltileceğiz öyle mi?
48-) Eve abaunel'evvelun;
"Evvelki
atalarımız da mı?" derlerdi. (A. Hulusi)
48 - Ya
evvelki atalarımız da mı? (Elmalı)
Eve abaunel'evvelun önden giden
atalarımız da diriltilecek öyle mi? Bu tarz. Bu mantık, aslında ahlaki
davranışın özünde hesap verme inancı yatar. Ahlaksız davranışın özünde de hesap
vermeme inancı yatar, budur. Yani tüm ahlaki davranışların özünde 2 dünyalılık
mı, tek dünyalılık mı meselesi vardır başka değil. Ahirete iman ediyor mu,
etmiyor mu. Nihilizm, hedonizm. Yani hiççilik, zevk perestlik, zevke tapıcılık
hep ahirete iman etmemenin yansılamalarından başka bir şey değil. Ahiret yoksa
amaç ve anlam da yok. Ahlaki davranışın gerekçesi de yok. Niye ahlaki
davranacak ki. İmansızlığın zaferi, anlamsızlığın zaferidir aslında,
amaçsızlığın zaferidir.
Onun için burada Eve
abaunel'evvelun sanki, mukarrabune
karşılık düşüyor gibi. Hani iyilerin bir lokomotifleri vardı ya, bir de
kötülerin lokomotifleri var. ‘Evvelun
önden giden atalar. Ben zamansal önceki gitmiş atalar anlamına da gelir ama ben
sanki kötülüğün lokomotifleri gibi anlaşılması gerektiğini düşünüyorum bunu.
49-) Kul innel'evveliyne vel'ahıriyn;
De ki:
"Muhakkak ki evvelkiler de sonrakiler de," (A. Hulusi)
49 - De
ki: Muhakkak bütün evvelîn ve âhirîn. (Elmalı)
Kul innel'evveliyne vel'ahıriyn de
ki; şüphesiz evet elbette hem öncekiler, hem de sonrakiler.
50-) Lemecmu'ûne ilâ miykati yevmin ma'lum;
"Bilinen
bir sürecin buluşma vaktinde elbette toplanacaklardır!" (A. Hulusi)
50 – Lâbüd
(mutlaka) cem' olunacaklar mikatına (tayin edilen zaman) malûm bir günün.
(Elmalı)
Lemecmu'ûne ilâ miykati yevmin ma'lum
elbet sadece Allah tarafından bilinen bir günün belirli vaktinde bir araya
toplanacaklar. Kaçınılmaz bu. Hesaba çekilecekler.
51-) Sümme inneküm eyyühed dâllûnel mükezzibun;
Sonra
muhakkak ki siz ey (Hakikati) yalanlayıcı sapkınlar... (A. Hulusi)
51 - Sonra
siz, ey sapkın münkirler! (Elmalı)
Sümme inneküm eyyühed dâllûnel mükezzibun
sonra siz ey sapıklar, ey yalanlayanlar,
52-) Leâkilune min şeçerin min zakkûm;
Elbette
(siz) zakkum
ağaçlarından (kendinizi yalnızca beden
kabullenmenin sonucu meyvelerinden)
yiyeceksiniz. (A. Hulusi)
52 – Lâbüd
(mutlaka) yersiniz de bir ağaçtan, zakkumdan. (Elmalı)
Leâkilune min şeçerin min zakkûm
elbet sizde o ağaçtan, zehirli ağacın meyvesinden yiyeceksiniz. Zakkum, aslında
dünyada ki zakkum’a zakkum denmesi elbette buradan bir mecaz olarak tır. Neden
denmiş? Çünkü dünyada ki zakkum yiyeni öldürecek kadar zehir taşır da ondan.
Onun için hayvanlar yemez dünyada ki zakkumu.. Hatta bir benzerlik de şuradan;
Günah zakkuma benzer, geriden çok güzel rengi vardır zakkumun, kokusu da
güzeldir. Yemeye görün yoksa zehirler. Günahta böyledir, geriden güzel görünür,
çalımlı alımlı görünür, zevkli görünür. Ama işlediğinde tıpkı yenilmiş zakkum gibi,
zehir gibi öldürücüdür. Böyle bir benzerlik kurulabilir.
53-) Femâliune minhel butûn;
Karınlarınızı
ondan dolduracaksınız. (A. Hulusi)
53 - Doldurursunuz
da karınlarınızı ondan. (Elmalı)
Femâliune minhel butûn artık
karınlarınızı onunla doyuracaksınız. Evet, Burada zakkum cehennem ağacı.
Saffat/62-65. ayetler arasında zaten bu ibare geçer. Lanetli ağaç der Kur’an
İsra/60 ayetinde. Zımnen şu anlama geliyor bu; yaptığınız kötülüklerin meyvesi
olan azab ağacından yiyeceksiniz. Yani cehennemi de burada ekiyorsunuz, cenneti
de burada ekiyorsunuz. Tuba nızı da burada ekiyorsunuz, zakkumunuzu da burada
ekiyorsunuz. Onun için neyi ektiğinizi iyi bilin. Eğer orada cennetle
karşılaşmak istiyorsanız tohumu sizde. Burada ekin. Yok cehennemle karşılaşmak
istiyorsanız tohumu burada ekin. Burada zımnen bunlar söyleniyor aslında.
54-) Feşâribune 'aleyhi minel hamiym;
Onun
üstüne yakıcı sudan içeceksiniz. (A. Hulusi)
54 - İçersiniz
de üstüne o hamîmden. (Elmalı)
Feşâribune 'aleyhi minel hamiym
yürek dağlayan kavurucu umutsuzluğu içeceksiniz. Evet, yürek dağlayan kavurucu
bir umutsuzluk.
55-) Feşâribune şürbelhiym;
Hastalığı
dolayısıyla suya doymak bilmeyen develer gibi içeceksiniz onu.
55 - İçersiniz
hüyam (Azgınlık) illetine tutulmuş kanmak bilmez develer gibi. (Elmalı)
Feşâribune şürbelhiym öyle bir içiş
ki hummalı develerin içişi gibi Hiym; humma hastalığına yakalanmış deve. Bir
ırmağı içse doymayacak kadar hasta. Öyle bir içiş ki, içtikçe yanıyor, yandıkça
içiyor. İçtiği kandırmıyor, yandırıyor böyle bir içiş.
56-) Hazâ nüzülühüm yevmed diyn;
Din (sistemin - Sünnetullâh'ın gerçekliğinin fark edildiği) gününde, onların nüzûlü (onlarda
açığa çıkacak olan) işte budur! (A. Hulusi)
56 - İşte
bu onların konuklukları o din günü (ceza günü). (Elmalı)
Hazâ nüzülühüm yevmed diyn hesap
günü onların ağırlanışı işte böyle olacak. Nüzül; İlginçtir. Nüzül ağırlamadır
aynı zamanda. Kur’an ın inişine de nüzül diyoruz bakınız, aynı kökten geliyor.
Ama nüzül ağırlama, misafir etme konuklama. Burada tabii biraz kinai bir anlam
var. Tehekküm anlamı var ve bu anlamın içinde aslında, eğer siz Allah’ın size
indirdiği vahyi nasıl ağırlıyorsanız. Ahirette Allah’ta sizi öyle ağırlayacak.
Vahiy size inen bir misafir, siz yüreğinizi bu misafire eğer açıyor ve konuk
ediyor, ona yüreğinizin en tatlı meyvelerini, yani imanı sunuyorsanız vahye,
Allah ta ahirette size cenneti sunacak. Yok siz nüzül eden bu gök sofrasının
başına oturup ondan yemek yerine, ona sırtınızı dönüyorsanız ve onu
ağırlamıyorsanız yani, Allah’ta sizi ağırlamayacak, tersinden ağırlayacak. Bunu
görüyoruz.
57-) Nahnu haleknaküm felevlâ tusaddikun;
Biz,
yarattık sizi! Tasdik etmeyecek misiniz? (A. Hulusi)
57 - Biz,
yarattık sizi hâlâ tasdik etmeyecek misiniz? (Elmalı)
Nahnu haleknaküm felevlâ tusaddikun
sizi yaratan biziz. O halde ey insanlar bu gerçeği neden hala kabullenmezsiniz?
Sizi yaratan biziz bu gerçeği hala neden kabullenmezsiniz. En yakın gerçek şu;
insan kendi kendisini yaratmadı. Felevlâ in küntüm ğayre mediyniyn (86) eğer
O’na borçlu olmadığınızı düşünüyorsanız diyor, borçlu olmadığınızı mı
düşünüyorsunuz yani. Allah’a borçlusun ey insanoğlu. Din de zaten borçtan gelir
deyn den, borçluluk bilinci demektir. Onun için Allah’a borcunu inkar küfürdür.
58-) Eferaeytüm ma tümnûn;
Akıttığınız
meniyi gördünüz mü? (A. Hulusi)
58 - Şimdi
gördünüz mü o döktüğünüz menîyi? (Elmalı)
Eferaeytüm ma tümnûn hiç attığınız
tohumu düşündünüz mü? O hayat tohumunu, meniyi düşündünüz mü, attığınız tohumu.
Hayat mucizesine bir atıf var burada. Mucizeler mucizesi hayat mucizesine
dikkat çekiliyor. Hiç attığınız hayat tohumunu düşündünüz mü?
59-) Eentüm tahlükunehu em nahnül hâlikun;
Onu siz
mi yaratıyorsunuz yoksa yaratanlar biz miyiz? (A. Hulusi)
59 – Siz
mi yaratıyorsunuz onu yoksa biz miyiz yaratan.
Eentüm tahlükunehu em nahnül hâlikun
siz mi yaratıyorsunuz onu, yoksa bütün yaratılışın kaynağı biz miyiz.
60-) Nahnü kadderna beynekümül mevte ve ma
nahnü Bi mesbukıyn;
Aranızda
ölümü biz takdir ettik ve bizim önümüze geçilmez! (A. Hulusi)
60 - Biz
takdir ettik aranızda o ölümü ve bizim önümüze geçilmez. (Elmalı)
Nahnü kadderna beynekümül mevte ve ma nahnü Bi
mesbukıyn aranızda ölümü takdir eden de biziz ve biz asla önüne
geçilemeyeniz, asla aşılamayanız. Asla benimle yarışmaya kalkmayın diyor
rabbimiz. Yaratış konusunda da yarışmaya kalkmayın. Benim yarattığımdan bir
şeyler icat edip de bana hava atmaya kalkmayın. Yani zımnen kabaca bu. Onun
için ve
ma nahnü Bi mesbukıyn asla önüne geçilen biri değiliz biz. Bizim önümüze
geçemezsin ey insanoğlu.
61-) Alâ en nübeddile emsaleküm ve nünşieküm
fiy ma lâ talemun;
Size
bedel olarak benzerlerinizi (yeni bedenlerinizi) getirelim ve sizi bilemeyeceğiniz şekilde (yeniden) inşa edelim diye (ölümü takdir ettik). (A.
Hulusi)
61 - Kılıklarınızı
değiştirmek ve sizi bilemeyeceğiniz bir neş'ette inşa etmek üzereyiz. (Elmalı)
Alâ en nübeddile emsaleküm ve nünşieküm fiy ma
lâ talemun sizi benzerlerinizle değiştirmeye ve sizi bilmediğiniz
bir mahiyette yeniden inşa etmeye, yeniden yaratmaya kadiriz. Yeniden yaratma
hususunda, devam edelim;
62-) Ve lekad alimtümün neş'etel'ulâ felevlâ
tezekkerûn;
Andolsun
ki ilk neş'eti (yaratışı) bildiniz. Peki derin düşünmeniz gerekmez mi? (A. Hulusi)
62 - Her
halde ilk neş'eti biliyorsunuz o halde düşünseniz a. (Elmalı)
Ve lekad alimtümün neş'etel'ulâ felevlâ
tezekkerûn doğrusu ilk yaratılış mucizesini bilmiş olmanız lazım. O
halde neden ibret almıyorsun ey insanoğlu.
Evet, 61. ayeti şöyle de
çevirebiliriz; Alâ
en nübeddile emsaleküm ve nünşieküm fiy ma lâ talemun (61)sizi
benzerlerinizle değiştirme, sizi bilmediğiniz bir mahiyette yeniden inşa etme
hususunda önüne geçilemeziz demişti bir önceki ayetle bağlantılı olarak
çevirelim bunu. Veya yeni türler var etme hususunda, veya ölüm ile nesilleri
değiştirip yeni nesiller çıkarma, ölümle eski nesilleri alma, doğumla yeni
nesilleri getirme hususunda bizimle kimse yarışmaya kalkmasın demişti.
Aslında yeniden dirilişin ne mahiyetini ne de
biçimini kavrayamayacağımızı gösteriyor bu ayet. Yani zaten Allâhi
mâ lâ ta'lemûn. (Bakara/80) bilmediğiniz, asla
bilemeyeceğiniz bir biçimde diyor ya. Ne mahiyet olarak kavrayabiliriz, ne
biçim olarak kavrayabiliriz. Ama bu dünyadakinden farklı olacağını da buradan
anlıyoruz. Yeniden diriliş bu dünyadakinden kesinlikle çok farklı olacak. Bu
ayetten onu da anlamış oluyoruz.
[Ek bilgi; YAŞAM SİSTEMİ
Holografik beden – Ruh
…..insan beyninin ürettiği
"holografik dalga beden" yani bilinen ismiyle "RUH" da bu
Dünya'nın manyetik çekim alanına bağımlıdır!.......
…..RUH", yani
"holografik ışınsal beden" Güneş'in içine gittiği zaman, oradaki
yüksek radyasyonun etkisiyle deforme olur, eğrilir, büzülür, yanar(!), fakat
yok olmaz!.. Bunun misali, rüyada, bedeninin ezilip-büzülmesi, kırılması,
yaralanması, parçalanması ertesinde yeniden yaşamına aynen devam etmesidir.
İşte "cehennem"
denen Güneş'in içindeki yaşantıda da, dalga beden tahrip olur, ezilir, uzar,
genişler, yassılaşır, yıpranır, yanar ve akabinde eski hâline döner... Ve bu
durum tekrar tekrar sürer gider. (Bu konudaki hadisler ve bilgiler "İNSAN ve SIRLARI" isimli kitabımızda tetkik
edilebilir.)…. (Ahmed Hulusi)]
Ve lekad alimtümün neş'etel'ulâ felevlâ
tezekkerûn doğrusu ilk yaratılış mucizesini bilmiş olmanız lazım, o
halde neden ibret almıyorsunuz. İlk yaratılış mucizesi, biz bu hayata bakarak
ibret alırsak öbür hayata iman ederiz. Bu hayata bakıp ibret almayanın öbür
hayata iman etmesi söz konusu değil onun için.
63-) Eferaeytüm ma tahrüsûn;
Ekmekte
olduklarınızı gördünüz mü? (A. Hulusi)
63 - Şimdi
gördünüz mü o ektiğiniz tohumu? (Elmalı)
Eferaeytüm ma tahrüsûn hiç toprağa
ektiğiniz tohumu düşündünüz mü? Enfüsten sonra afak a geçti Fussilet/53.
ayetinde ki gibi insan mucizesinden sonra toprak mucizesine geçti. Toprak
aslında toprak tanrısının verdiğini düşünen eski paganlarla tabiat kanunlarının
verdiğini düşünen yeni paganları aynı hizaya dizebilirsiniz. Allah’ı yok
saydıktan sonra ister toprak tanrısının verdiğini düşünsün eski paganlar,
onların yerine tabiat kanunlarının verdiğini düşünen yeni paganları
koyabilirsiniz. Allah’ı aradan
çıktıktan, yani ekmeğe değil ekmeğin sahibine bakmadıktan sonra ikisi de aynı
yere geliyor aslında.
64-) Eentüm tezre'ûnehu em nahnüzzari'un;
Onu
yeşerten siz misiniz yoksa biz miyiz? (A. Hulusi)
64 – Siz
mi bitiriyorsunuz onu? Yoksa biz miyiz bitiren? (Elmalı)
Eentüm tezre'ûnehu em nahnüzzari'un
siz mi ekip büyütüyorsunuz onu, yoksa biz miyiz ekip büyüten.
65-) Lev neşau lece'alnahu hutamen fezaltüm
tefekkehun;
Eğer
dileseydik onu elbette kuru - cansız bitki kılardık da, şaşar kalırdınız! (A.
Hulusi)
65 - Onları
elbet bir çöpe çeviriverdik de şöyle geveler dururdunuz: (Elmalı)
Lev neşau lece'alnahu hutamen fezaltüm
tefekkehun eğer dileseydik onu çürüyüp un ufak olmuş bir ahşap
kalıntısına çevirirdik de. Şaşa kalır ve (derdiniz ki)
66-) İnna lemuğremun;
"Muhakkak
ki ziyandayız!" (A. Hulusi)
66 - Her
halde biz çok ziyandayız. (Elmalı)
İnna lemuğremun eyvah..! biz
mahvolduk.
67-) Bel nahnu mahrumun;
"Hayır,
biz (geçinmekten)
mahrumlarız" (derdiniz). (A. Hulusi)
67 - Daha
doğrusu büsbütün mahrumuz!.. (Elmalı)
Bel nahnu mahrumun daha beteri
mahrum kalan yine biz olduk derdiniz. Eğer standart yasalar veriyorsa, tabiat
yasaları veriyorsa maharet onlarınsa haydi Allah mahrum bıraktığında da versin
tabiat yasaları. Tabiat yasalarından isteğin mahrum kaldığınız yıllarda da
versin bakalım. Burada adeta ona bir ima var. Ona rağmen alamazsınız. Allah’a rağmen
topraktan da bir şey alamazsınız. Allah’a rağmen gökten de yağmur alamazsınız,
Allah’a rağmen insandan da tohum alamazsınız, bu söylenen.
68-) Eferaeytümül mâelleziy teşrebun;
İçmekte
olduğunuz o suyu gördünüz mü? (A. Hulusi)
68 - Şimdi
gördünüz mü o içtiğiniz suyu? (Elmalı)
Eferaeytümül mâelleziy teşrebun hiç
içtiğiniz suyu düşündünüz mü?
69-) Eentüm enzeltümûhu minelmüzni em nahnül
münzilun;
Onu
beyaz bulutlardan siz mi inzâl ettiniz yoksa inzâl ediciler biz miyiz? (A.
Hulusi)
69 - Siz mi indiriyorsunuz onu buluttan yoksa biz miyiz
indiren (Elmalı)
Eentüm enzeltümûhu minelmüzni em nahnül
münzilun siz mi indiriyorsunuz onu bulutlardan yoksa biz miyiz
indiren. Su mucize, su canlı, su hayat aslında. Su indirilmiştir unutmayalım.
Biri bedene indirilmiştir, vahiy suyu da ruha indirilmiştir. Vahiy suyu ruha
hayat verir, su da toprağa hayat verir. Onun için nerede sudan bahsediliyorsa
orada vahye bir ima vardır.
Devam ediyor E sayfasına geçiniz.
170.
videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder