B sayfasından devam
10-) Fede'a Rabbehu enniy mağlubun fentasır;
Nihayet
(Nuh da)
Rabbine: "Gerçek ki ben mağlup oldum; bana yardım et" diye dua etti.
(A. Hulusi)
10 - O
da nihayet rabbine duâ etti, ben dedi, mağlûbum, hemen nusretini ver. (Elmalı)
Fede'a Rabbehu enniy mağlubun fentasır
Allahu ekber.! Allah’ın peygamberine bakın “Bittim ya rabbi” diyor. Bittim. Her
peygamberin bittim dediği bir yer var. Öyledir. İşte Nuh’ peygamberin bittim
noktası bu ayet. Ve derken o rabbine ellerini kaldırdı yalvararak dedi ki;
“elbet ben bittim ya rabbi. enniy mağlubun
ben bittim, ben mağlup oldum. Aslında mağlup olmadı. Fakat kendi bittiğini
Allah ona gösterdi. Allah’ın sünneti bu. Neden bittiğini gösterir? Bittiğini
göstermese insana arkadan gelen zaferi kendisine mal eder. Onun için sünneti
bu. Adeti bu Allah’ın. Bittim dedirtir. Çünkü insanın gücü sınırlıdır.
Peygamber de olsa insanın gücü sınırlıdır. Ve öyle diyor Allah’ın yüce
peygamberi, o ulu nebi; enniy mağlubun
ben bittim ya rabbi. Fentasır, sen
yet ya rabbi. Sen yardıma gel ya rabbi. Yardımıma koş yarabbi. İmdat ya rabbi.
Bitmek ve yetmek işte bütün
mesele. Kulun gücü bitince Allah’ın yardımı başlar. Hz. Nuh’un yakarışını
hatırlıyoruz Nuh suresinden. Ve kale Nuhun Nuh dedi ki; Nuh
şöyle yalvardı. Rabbi lâ tezer
'alel Ardı minelkafiriyne deyyara. (Nuh/26) Rabbim, yer yüzünde
bunlardan bir tane bırakma. Buraya gelmiş..! Neden Kur’an da Nuh peygamberin
bin yıldan 50 sene eksiğiyle tebliğ ettiği dile getirilir?
Aslında
bunun mecazi karşılığı şudur; Ey muhatap bir insanın yaşayabileceği en son
süreyi getir gözünün önüne Nuh ondan birazı hariç o sürenin tamamını tebliğ
etti, ama yinede bu adamlara kâr etmedi. Taşa söz geçti de bunlara geçmedi.
İşte bunun karşısında Nuh’a da böyle demek düştü. Rabbi lâ tezer 'alel Ardı minelkafiriyne deyyara nasıl canı
yanmışsa mübarek peygamberin;
İnneKE in tezerhüm yudıllu 'ıbadeKE ve lâ
yelidû illâ faciren keffara. (Nuh/27) eğer onlardan yer yüzünde bir tane damızlık bırakırsan o da kafir
doğuracak başka bir şey değil diyor. Allahuekber..! Bu da bir hikmet, ilahi bir
hikmet. İlginç bir kıssa gerçekten de. Bize çok şey öğretiyor aslında. Tıkanma
noktası, işte buraya gelme, yoksa bir peygamber kolay kolay, düşünebiliyor
musunuz bir tarlayı bir ömür, Kur’an bunun adına 950 demiyor tabii, binden 50
eksik diyor. O farklı şeyler çünkü. Öyle diyor. Yani ömrünüzü tüketeceksiniz
uğruna ama tarla size ektiğiniz hiçbir tohumu geri vermeyecek.
Usanmayacaksınız, taşını ayıklayacaksınız, tezeğini kıracaksınız, bir daha
süreceksiniz, sırtınızda su taşıyacaksınız, dağ bayır aşıracaksınız, avuçlarınızla
tırnaklarınızla kazacaksınız, kanlarınızla sulayacaksınız ama tarla vermem de
vermem diyecek. İşte bu, manzara bu.
Allah resulünün bittim noktasını
biliyorsunuz değil mi? Taif dönüşü. Hani taife gitmişti, bir umut diye
gitmişti, Mekke onu kovmuştu. Artık Mekke hayatına kastediyordu. Taife
vardığında taşlarla karşılandı, tükürüklerle karşılandı, küfür ve hakaretlerle
karşılandı alemlere rahmet Hz. Muhammed S.A.S. O insanlık ufku
Taif’in dışında bugün hala üzüm
bağıdır. Ben henüz gideli, göreli 1 yıl geçmedi üzerinden Efendimizin misafir
olduğu bağın oturduğu yerine bir mescit yapılmış Addas mescidi. Bugün metruk,
bugün boynu bükük tel örgüler içine alınmış, mescidin minaresinin bir kısmı
yıkılmış, hatta kurşunlanmış dehşet bir mahzuniyet gördüm ben Addas mescidinde.
Ama oralar hala dağlık, hala bağlar
duruyor.
Geldi, Ninova’lı Addas
efendisinin bağını işliyordu. Efendimizi garip olarak orada kan revan içinde
görünce yanına geldi durumu sordu. Efendimiz ona ayetleri tebliğ etti. Gözleri
ışıldadı Addas’ın. Bize kadar gelen rivayetler diyor ki, Allah resulünün elinin
tozlarını temizledi Addas. Ondan sonra dudaklarına götürdü o eli öptü. Ondan
sonra Allah’ın Resulünün yüzünde ki kanları temizledi, dudaklarını alnına
götürdü, öptü. Ondan sonra Resulallah’ın ayaklarını. Ayağı kan revan olmuştu,
elleriyle yıkadı, dudaklarını oraya götürdü ve öptü. Allah resulü orada ona dua
etmişti.
Ve döndü Mekke’ye giremedi. Tam
bittim noktası ve o vadide yaşlı gözlerle Mekke’ye yönelip ellerini açtı; İlahi
dedi eş’kû dâ’fe kuvvetiy Allah’ım
gücümün tükendiğini sana şikayet ediyorum ve
kîllete hiletiy Kuvvetimin azaldığını sana şikayet ediyorum ve hevâniy alennâs insanlardan bıkıp
usandığımı sana şikayet ediyorum. İlahi,
rabbi, ya rabbül müstad’âfiyn Yâ Erhamerrahimiyn, ya Ekrame'l-ekramîn ey
merhametlilerin merhametlisi, ey ezilenlerin rabbi, ey benim rabbim ve min entekileniy beni kimlerin eline bıraktın
İn lem tekûn gadbane aleyye, felâ ubâliy
eğer bana gazap etmedin, bana kızmadın bana gücenmedinse bu çektiğim hiçbir
şeye aldırmıyorum dedi arkasından. Ve farklı bir rivayette şu ilaveye
rastlıyoruz: lem tekilûniy ila nefsiy
tarfe’tai Allah’ım beni bir göz açıp kapayıncaya kadar kendi nefsimin eline
bırakma. Yani benden ellerini çekme benim elimi bırakma ya rabbi isterse bir
göz açıp kapayıncaya kadar.
Bu dua göklerin kapısına
ulaşacaktı. Bu dua tarihin seyrini değiştirecekti. Bu duayı bekliyordu
rabbimiz. Aslında bittim demesini bekliyordu. Bir peygamber dua eder bittim der
tufan gelir. Ama alemlere rahmet olan peygamber bittim der, Medine geldi.
Hicret geldi işte göklerin kapısı böyle açıldı ve artık ondan sonra yükselen
zaman başladı ve acının yerini müjdeler, zaferler aldı.
[Ek bilgi; DUANIN
ORİJİNAL HALİ
“Allâhumme ileyke eş’kû dâ’fe
kuvvetiy ve kîllete hiletiy ve hevâniy alennâs; Yâ Erhamerrahimiyn, ente Rabbül
müstad’âfiyn; ente erhamu biy min entekileniy ilâ aduvvin bağiydin
yetecehhemuniy, ev ilâ sadıykın karîbin mellektehu emrî. İn lem tekûn gadbane
aleyye, felâ ubâliy, gayre enne âfiyeteke ev seûliy. Euzü binûri vechikellezi
eşrekat lehu zulûmatu ve salâha aleyhi emriddünya vel âhıreti en yenzile bi
gadabüke ev yehılle aleyye sehatük; ve lekel utba hatta terda ve lâ havle velâ
kuvvete illâ bike.”
"Allahım, kuvvetimin
yetersiz kaldığını, çaresiz olduğumu, halk nazarında hor hakîr hâle düştüğümü
görüyorsun. Ya erhamer rahimiyn, zayıf görülüp ezilenlerin Rabbi sensin. Kötü
huylu ve kötü tavırlı yabancı düşmanın eline beni terk etmeyecek, hattâ
himayemi ellerine verdiğin akrabadan bir dosta bile beni bırakmayacak kadar
Rahimsin.
Allah’ım, bana karşı gazablı
değilsen; çektiğim eziyet ve belâlara hiç aldırış etmem. Ancak şu da var ki,
koruma sahan bunları da çektirmeyecek kadar geniştir. Allah’ım, gazabına maruz
kalmaktan, yahut rızasızlığından, senin bütün zulmeti parıl parıl aydınlatan,
dünya ve âhiret hallerinin yegâne selâmete çıkartıcısı olan NUR’u Vechine
sığınırım. Allah’ım rızan olasıya senden affını diliyorum. Havl ve kuvvet ancak
seninledir." (A.
Hulusi Dua ve zikir.)]
Hz. Nuh daha farklı bir misyon
gerçekleştiriyordu. Hz. Peygamber daha farklı bir misyon. Aslında her peygamber
farklı bir hayat durumuna cevaptı. Her peygamberin içinde olduğu ortam hayatta
karşılaşacağımız farklı bir duruma çözüm getiriyordu. Nuh peygamber karada gemi
yapmayı temsil ediyordu.
Karada gemi yapmak, nasıl bir şey
karada gemi yapmak? Deniz yok, gemi yap. Ama deniz yok, sen gemi yap, eğer
mesajına lebbeyk diyecek bir kulak bulamamışsan, ömrünü bu mesaj uğruna
vermişsen, elinden geleni yapmış bitirmişsen, ardına koymamışsan, bittim ya
rabbi diyorsan gemi yap. Bil ki çağının Nuh’usun, tufan var, gemi yap. Peki gemi
yapayım ama ya deniz yoksa gemi ne işe yarar mı dediniz, sen gemi yap, deniz
ayağına gelir. işte böyle, haydi okuyalım.
11-) Fefetahnâ ebvabes Semai Bimain munhemir;
Biz de
kuvvetle dökülen bir su ile semânın kapılarını açtık! (A. Hulusi)
11 -
Bunun üzerine Göğün kapılarını açtık dökülen bir su ile şakır şakır. (Elmalı)
Fefetahnâ ebvabes Semai Bimain munhemir
biz de bardaktan boşalırcasına dökülen bir su ile semanın kapılarını ardına
kadar açtık. İşte deniz, gerçekten bittim dersen ve bitersen Allah yardımına
gelir. Gök ve yer yardımına gelir. Sen gemini yap, denizi ben getiririm der ve
deniz sana gelir, sen denize gidemezsen. Burada olduğu gibi.
12-) Ve feccernel Arda 'uyunen feltekal mâu alâ
emrin kad kudir;
Arzı da
kaynaklarıyla fışkırttık da takdir edilmiş hükümle sular (birbirine) kavuştu! (A.
Hulusi)
12 -
Yeri de fışkırttık kaynaklar halinde, derken su birleşti bir emr üzerine ki
olmuştu öyle mukadder. (Elmalı)
Ve feccernel Arda 'uyunen ve toprağı
fışkıran pınarlara çevirdik. feltekal mâu alâ emrin kad kudir ve
kararlaştırılmış bir görevi gerçekleştirmek üzere sular kavuştu, birleşti.
Yerin ve göğün suları birleşti, yani ey Nuh gemin vardı denizin yoktu, al deniz
de benden olsun dedi Allah ve deniz de oldu.
[Ek bilgi; SÜMERLER'İN TUFAN MENKIBESİ
(KESİN BİLGİ)
Bir defa Sümer’lere ait Tufan
menkıbesi, Nuh'un gemisinin Cudi yöresinde olduğunu ispatlar. Bu belge, çivi
yazısı ile yazılmıştır. Kesin olarak Sümerce yazıldığı bilinen metin Kuran
üslubuna benzemektedir. Belki de bu metin Nuh'a indirilen ayetlerdir.
Jeolojik araştırmalar da
tufanın Cizre'de olduğunu gösteriyor. Bölgede duvar gibi bir doğal baraj
yıkılıyor ve tufan oluyor. Bölgede, Nuh'un çocuklarının adıyla anılan köyler
var, yatırlar var, efsaneler, halen yaşatılan gelenekler var.
Gemiden çıkan 80 kişi Kuran'da
Semanin diye geçiyor. Cizre'de Semanin köyü var! Dicle'nin batısında Nuh'un
oğlunun adını taşıyan Yafes (Kasandela) köyü var.
Bir banyo küvetinin içine su
doldurun, içine de tümsekler yerleştirin ve bir maket gemi koyun. Suyu
boşaltın, göreceksiniz ki, gemi tümseklerden birinin üzerine değil, dibe
oturmuştur. Nuh'un gemisi de Cudi dağının dibine oturmuştur. Orası da Cizre
civarında bir yerdir.
Kuran'da 'Sizi bereketli bir
toprağa indireceğim' diyor. Dağın tepesinde bereketli toprak olur mu? 'Güvercin
gönderdim, ağzında zeytin dalı ile geldi' diyor. Soğuk dağ ikliminde, Ağrı ve
çevresinde zeytin olur mu? (Prof Mümin Köksoy) http://politika.dumlupinar.edu.tr/yayinlar-B/yay-b3.htm]
13-) Ve hamelnahu alâ zâti elvahın ve düsür;
Onu (Nuh'u) tahta ve çivilerle
oluşmuş (tekne)
ile taşıdık. (A. Hulusi)
13 -
Onu ise taşıdık elvahlı (Levha) ve kenetli bir hamule (yük) üzerinde ki akar.
(Elmalı)
Ve hamelnahu alâ zâti elvahın ve düsür
ama onu malzemesi ahşap ve çivi olan bir gemi ile taşımıştık.
İlginç geminin sıfatları
zikrediliyor, ahşap ve çivi. Neden acaba? Sanırım benim yorumum şu; Nuh’u
kurtaran gemi değildi,Derme çatma bir gemi ile o tufanın içinden çıkamazdı.
Nuh’u Allah kurtardı gemi değil. Onun için tahtaya ve çiviye bakmayın. Yani
parmak ayı gösterirken parmağa bakmayın, aya bakın Tahta ve çiviye teşekküre
kalkmayın. Nuh’u kurtaran tahta ve çivi değildi, Allah’tı. Ben bu nükteyi
okuyorum bu ayette.
14-) Tecriy Bi a'yuniNA* cezaen limen kâne
küfir;
(Tekne) gözetimimizde akıp
gidiyordu. Nankörlük edilene (Nuh'a) bir ceza olmak üzere! (A. Hulusi)
14 -
Nezaretimizle giderdi o nankörlük edilen zata bir mükâfat olarak. (Elmalı)
Tecriy Bi a'yuniNA* cezaen limen kâne küfir
o gemi gözetimimiz altında yol aldı Bu nankörlük yapılan Nuh’a verilmiş bir
ödüldü, bir bedeldi. Yani siz Allah için yola çıkın, Allah için hizmetinizi
yapın, eğer size nankörlük yapılıyor, kıymetiniz bilinmiyorsa korkmayın, Allah
kıymetinizi bilir, ödülünüzü de verir. İşte örneği budur. Diyor ayet.
[Ek bilgi; İlginç bir görüş; Hz.
NUH'UN GEMİSİ BUHAR KAZANLIMIYDI?
Hz. Nuh'un bir oğlunun dışında
bütün aile fertlerini ve az da kavminden kendisine iman etmiş olanları, gerek
insanlar, gerek diğer hayvanlar için gerekli olan yiyecekleri dahi yüklenerek,
dağlar gibi dalgalar içinde akıp giden bir geminin harikulade bir gemi olması
ve bunun basit bir yelkenli gemi gibi düşünülmemesi gerekiyor. "O devirde
böyle bir gemi yapılabilir miydi?" sorusuna karşılık, "Öyle fırtınalı
ve dalgalı bir tufanda bu kadar yükü küçük bir yelkenli taşıyabilir mi?"
sorusuyla cevap vermek gerekir… Devamı]
15-) Ve lekad teraknâha ayeten fehel min
müddekir;
Andolsun
ki onu (tekneyi insanlar için) bir işaret olarak (geride) bıraktık! Düşünen yok mu? (A. Hulusi)
15 -
Celâlim hakkı için bıraktık ta onu bir âyet olarak, fakat düşünen mi var?
(Elmalı)
Ve lekad teraknâha ayeten fehel min müddekir
doğrusu biz bunu bir ibret belgesi olarak bıraktık. Yok mudur ibret alan, ders
alan. Bunu dediği ne? Ve lekad teraknâha, “h” zamiri ne?Gemi diye
düşünmüş bazı otoritelerimiz. Tevrat’ta yer alan kıssaya bakarak. Onun için
bazı ehli kitap, unsurlar gelip ağrı dağında Nuh’un gemi kalıntılarını
arıyorlar. Fakat ben bu “ha” nın gemiye tahsis edileceği konusunda herhangi bir
bilgiye sahip değilim,i belgeye de sahip değilim. Bu kıssaya da girebilir. Yani
biz bu kıssayı bir belge olarak bıraktık.
Bunun anlamı ne? Bunun anlamı yer
yüzü çapında yapılmış bir araştırmanın sonuçları. Sri Lanka’dan Avustralya
Aborjinlerine ve Guatemala yerlileri gibi kapalı havza toplumlarına kadar yer
yüzünün tüm toplumlarının tek ortak efsanesi var. Tufan. Tamam anladık, orta
doğu toplumlarında bu kıssa efsaneleşmiş, nesilden nesile gelmiş. Ama bir ada
toplumu olan ve bu yüzyılda keşfedilmiş olan Aborjinler de ne geziyor. Okyanusta
küçücük bir ada halkı olan Sri Lanka, eski ismi ile Seylan’da ne geziyor.
Dünyadaki tüm kapalı açık toplumların
ortak tek efsanesi tufan efsanesidir. Elbette tufan bir efsane değildir. Nuh
kıssası bir efsane değildir. Fakat bu toplumlarda birbirine yakın ya da uzak
bir biçimde böyle bir efsane anlatıla gelmiş. Hepsinin kökeninde işte bu
hakikat yatıyor. Kur’an ın bize haber verdiği Nuh tufanı olayı. Biz bunu
geleceğe bir belge olarak bıraktık diyor rabbimiz, ki, bence belge, insanlığın
ortak hafızasında yer etmiş olan bu belgedir.
[Ek bilgi. Tufan hakkında detaylı
bilgi Yer bilimlerinin katkısıyla NUH TUFANI VE
SÜMERLERİN KÖKENİ/ Prof. Dr. Mümin Köksoy]
Devam ediyor D sayfasına geçiniz.
168. videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder