C sayfasından devam
34-) Fe Bi eyyi alai Rabbiküma tükezziban;
Hakikat
böyle iken, Rabbinizin (varlığınızı oluşturan
Esmâ özelliklerinin - şuur ve bedeninizin)
nimetlerinin hangi birini sayarsınız yalan? (A. Hulusi)
34 - Şimdi
rabbinizin hangi eltafına dersiniz yalan? (Elmalı)
Fe Bi eyyi alai Rabbiküma tükezziban
o halde rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlayabilirsiniz.
35-) Yurselu 'aleyküma şüvazun min narin ve
nuhasün fela tentesıran;
İkinizin
de üzerine Nâr'dan alev ve duman (bilinç
bulanıklığı) irsâl edilir de başarılı
olamazsınız! (A. Hulusi)
35 - Salınır
üstünüze ateşten bir yalın, bir zehir duman, kurtulamazsınız deseniz de el’aman.
(Elmalı)
Yurselu 'aleyküma şüvazun min narin ve nuhasün
fela tentesıran sizin üzerinize dumanıyla boğup aleviyle yakan bir
ateş topu gönderilir ve hiçbir yardım da alamazsınız. Alamazdınız, eğer O
istemeseydi sizin aşmanızı.
36-) Fe Bi eyyi alai Rabbiküma tükezziban;
Hakikat
böyle iken, Rabbinizin (varlığınızı oluşturan
Esmâ özelliklerinin - şuur ve bedeninizin)
nimetlerinin hangi birini sayarsınız yalan? (A. Hulusi)
36 - Şimdi
rabbinizin hangi eltafına dersiniz yalan? (Elmalı)
Fe Bi eyyi alai Rabbiküma tükezziban
o halde rabbinizin nimetlerinden hangi
birini yalan sayarsınız. Yani siz eğer fezaları dolaşıyorsanız ve orada ki olup
biten o bütün gök taşlarından korunuyorsanız bu da rabbinizin koyduğu yasalar
sayesinde. Rabbiniz Atmosfer gibi bir zırhı, yer yüzü gibi bir misafirhaneye
giydirmeseydi uzaydan korkunç bir yaylım ateşine tutulur, yer yüzünde tek bir
canlı kalmazdı. Bunun şükrünü nasıl unutursunuz.
37-) Feizen şakkatis Semau fekânet verdeten
keddihan;
(Ölüm esnasında) semâ (benlik bilinci)
parçalanarak yanık yağ rengi alıp, gül misali (hakikat
müşahede edildiğinde)! (A. Hulusi)
37 - Gök
bir yarılıp oluverdi mi bir gül, yağ gibi eriyen, kızaran yanan. (Elmalı)
Feizen şakkatis Semau fekânet verdeten keddihan
derken gök yarılınca sanki göz alıcı kırmızılıkta açılmış bir gül gibi olduğu
görülür.
Nasa nın internet sitesinde aynen
bu ayette tasvir edilen hakikati beyan eden bir fotoğraf görmüştüm. Oradan
alınma bu fotoğraf yayınlandığında gerçekten de bu ayetle birebir örtüşen bir
hakikati faş ediyordu. Bilmediğimiz, belki de bilemeyeceğimiz kozmik bir
hakikate atıf yapıyordur, ben sadece çağrışım yaptığı için nasanın fotoğrafına
atıf yaptım.
38-) Fe Bi eyyi alai Rabbiküma tükezziban;
Hakikat
böyle iken, Rabbinizin (varlığınızı oluşturan
Esmâ özelliklerinin - şuur ve bedeninizin)
nimetlerinin hangi birini sayarsınız yalan? (A. Hulusi)
38 - Şimdi
rabbinizin hangi eltafına dersiniz yalan? (Elmalı)
Fe Bi eyyi alai Rabbiküma tükezziban
o halde rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız.
39-) Feyevmeizin lâ yüs'elu an zenbihi insün
vela cann;
İşte o
süreçte ne ins ne de cin türü suçundan sorulmaz (doğal olarak yaptıklarının sonuçlarını yaşamaya başlarlar)! (A. Hulusi)
39 - O
gün sorulmaz cürümünden artık ne bir insan ne de bir cânn. (Elmalı)
Feyevmeizin lâ yüs'elu an zenbihi insün vela
cann o gün ne insanlar, ne cinler hiç birine günahları hakkında
sorulmaya gerek kalmaz. Sorulmaz, çünkü buna gerek kalmaz. Neden? Hemen 41.
ayette nedeni gelecek. Yu'reful
mücrimune Bi siymahüm çünkü günahkarlar yüzlerinden tanınacaklar. Onun
içinde sorguya çekilmeye gerek kalmayacak
40-) Fe Bi eyyi alai Rabbiküma tükezziban;
Hakikat
böyle iken, Rabbinizin (varlığınızı oluşturan
Esmâ özelliklerinin - şuur ve bedeninizin)
nimetlerinin hangi birini sayarsınız yalan? (A. Hulusi)
40 - Şimdi
rabbinizin hangi eltafına dersiniz yalan? (Elmalı)
Fe Bi eyyi alai Rabbiküma tükezziban
o halde rabbinizin nimetlerinden hangisini yalanlarsınız. Hemen şu soruyu
sorabilirsiniz; Burada nimet hangisi? Burada bir nimet yok ki. İnsan olsun
görünen, görünmeyen varlık olsun her biri sorguya bile gerek kalmaz cümlesinde
nimet nerede diyorsanız nimet büyük. Çünkü ya yaşla kuruyu karıştırsaydı, ya
suçluyla suçsuzu karıştırsaydı, ya kurunun yanında yaşı da yaksaydı. Onun için
bu nimetin de şükründen aciziz. Bu nimette Allah’ın büyük nimeti. Günahın
içinde bizi duvarlarla koruyan Allah bize bir nimet verdiği gibi, günahkarların
içinde yaşadığımız halde bizi de onlarla toptan muamele yapmaması da ayrı bir
nimet.
41-) Yu'reful mücrimune Bi siymahüm feyü'hazü
Binnevasıy vel'akdam;
Suçlular
sîmalarından (huylarının oluşturduğu görünümden) tanınırlar da; alınlarından ve ayaklarından yakalanırlar.
(A. Hulusi)
41 - Tanınır
da mücrimler simalarından tutulur Perçemleriyle ayaklarından. (Elmalı)
Yu'reful mücrimune Bi siymahüm günahkarlar
alametlerinden tanınırlar feyü'hazü Binnevasıy vel'akdam yaka paça
yakalanıp atılırlar. Zımnen testiyi kıranla suyu getiren bir değil. Rabbin bu
ikisini ayırır, bu da rabbinin nimetidir. Yani adalet büyük nimettir buna da
şükredin.
42-) Fe Bi eyyi alai Rabbiküma tükezziban;
Hakikat
böyle iken, Rabbinizin (varlığınızı oluşturan
Esmâ özelliklerinin - şuur ve bedeninizin)
nimetlerinin hangi birini sayarsınız yalan? (A. Hulusi)
42 - Şimdi
rabbinizin hangi eltafına dersiniz yalan? (Elmalı)
Fe Bi eyyi alai Rabbiküma tükezziban
o halde rabbinizin nimetlerinden hangisini inkar edebilirsiniz.
43-) Hazihi cehennemülletiy yükezzibu Bihel
mücrimun;
İşte
bu, suçluların kendisini yalanladığı cehennemdir! (A. Hulusi)
43 - İşte
bu, mücrimlerin yalan dedikleri Cehennem. (Elmalı)
Hazihi cehennemülletiy yükezzibu Bihel mücrimun
işte bu günahkarların yalanlamış oldukları cehennemdir.
44-) Yetufune beyneha ve beyne hamiymin ân;
Onunla
(cehennemî kayıtlarla) kaynar su (şartlanmalarının
getirdiği yakıcı değer yargıları) arasında
dönüp dururlar. (A. Hulusi)
44 - Olacaklar
bununla bir kızgın hamîmin arasında pûyan. (Elmalı)
Yetufune beyneha ve beyne hamiymin ân
onlar cehennemle yürek dağlayan bir umutsuzluk arasında mekik dokuyacaklar.
Yani cehennemin ateşi mi ağır, yoksa pişmanlığın yürek yangını mı. Hani küma
zamiri vardı ya, adeta hem fiili yangına, fiziki yangına, hem de manevi yürek
yangınına bir delalet aslında. İki yangından hangisi daha çok yakıyormuş. Yürek
yangını sanırım diğer yangından daha büyük olacak.
45-) Fe Bi eyyi alai Rabbiküma tükezziban;
Hakikat
böyle iken, Rabbinizin (varlığınızı oluşturan
Esmâ özelliklerinin - şuur ve bedeninizin)
nimetlerinin hangi birini sayarsınız yalan? (A. Hulusi)
45 - Şimdi
rabbinizin hangi eltafına dersiniz yalan? (Elmalı)
Fe Bi eyyi alai Rabbiküma tükezziban
o halde rabbinizin nimetlerinden hangisini inkar edebilirsiniz.
46-) Ve limen hafe mekame Rabbihi cennetan;
Rabbinin
makamından korkan kimse için iki cennet (fiil
ve hissediş - mânâ cennetleri) vardır. (A.
Hulusi)
46 - Rabbinin
makamından korkan kimseye iki Cennet raygân. (Elmalı)
Ve limen hafe mekame Rabbihi Cennetan
rabbinin mutla otoritesinden korkup sakınanlar için çifte cennet vardır. Hani
insanın görünen ve görünmeyen boyutuna şükretmesi, Allah’ın görünen ve
görünmeyen boyuta verdiği nimetleri bilmesi isteniyor ya. Eğer görünen ve
görünmeyen boyuta indirilen nimetlerin şükrü eda edilirse çifte cennet var.
Biri bedene, biri ruha dercesine adeta. Ki bu bana değil Elmalılıya ait bir
yorum. Tam da biri cismani diğeri ruhani olmak üzere iki cennet cümlesinin
sahibi odur.
Rabbin makamından çekinen biri
olmak, bu korku sevgiyi kaybetme korkusu. Evet, limen hafe mekame Rabbi bu korku
öyle yılandan aslandan korkuya benzemez. Bu korku korkuların en yücesi.
Sevgilerin bile üstünde ki bir korku bu. Sevgiyi kaybetme korkusu. Allah’tan
mahrum kalma korkusu. Ben Allah’sız ne yaparım korkusu. Rabbim ellerimi
bırakırsan ben ayakta duramam korkusu.
Hz. Ebu Bekir işte bu korkunun
tecessüm ettiği şahsiyetlerden biriydi. Bir gün bu ayetler hatırına geldi,
cennet ve cehennem gözünün önünden şerit gibi aktı, “Keşke bir ot olsaydım da
hayvanlar yayılsa ve yok olsaydım.” Diye hıçkırmaya başladı. İbn. Ebi Hakim Ata
dan naklediyor bu rivayeti.
Yine bu korkunun, bu muhteşem
sezgiyi kaybetme korkusunun o dönemde yaşanmış bir başka örneğine daha
rastlıyoruz. Beyhaki, Hasan Basri’den naklediyor. Hz. Ömer döneminde kara sevdaya yakalanmış bir
genç vardı. Bir ömür sevdiğinin peşinde koşmuş, fakat kavuşamamıştı ki, bir gün
hayatını uğruna koyduğu sevdiğine kavuştu. Fakat içine Allah korkusu düştü, el
uzatamadı. Elini çekti büyük bir sayha bir çığlık koy vererek oraya bayıldı.
Evine getirdiler baş ucunda ki amcasına ayılınca; “Ömer’e git, Halifeye git
Allah benim için ne hazırlamış onu sor” dedi. Amcası başucundan ayrılırken bir
sayha daha koy verdi ve teslim-i ruh etti.
Haber Hz. Ömer’e geldiğinde bu
ayeti okuyan Hz. Ömer; Ve limen hafe
mekame Rabbihi cennetan vallahi onun için iki cennet var. Demişti.
47-) Fe Bi eyyi alai Rabbiküma tükezziban;
Hakikat
böyle iken, Rabbinizin (varlığınızı oluşturan
Esmâ özelliklerinin - şuur ve bedeninizin)
nimetlerinin hangi birini sayarsınız yalan? (A. Hulusi)
47 - Şimdi
rabbinizin hangi eltâfına dersiniz yalan? (Elmalı)
Fe Bi eyyi alai Rabbiküma tükezziban
o halde rabbinizin nimetlerinden hangi birini yalanlarsınız.
48-) Zevata efnan;
(İki cennet de) çeşitli
dallara (yaşam özelliklerine) sahiptir. (A. Hulusi)
48 - Var
her birinde envai bostan, envai ağsan. (Elmalı)
Zevata efnan çeşit çeşit, rengârenk
cennetler bunlar. Yani bu cennetlerde öylesine bir bezeme, öylesine bir
rengârenk güzellikler var ki saymakla bitmez.
49-) Fe Bi eyyi alai Rabbiküma tükezziban;
Hakikat
böyle iken, Rabbinizin (varlığınızı oluşturan
Esmâ özelliklerinin - şuur ve bedeninizin)
nimetlerinin hangi birini sayarsınız yalan? (A. Hulusi)
49 - Şimdi
rabbinizin hangi eltafına dersiniz yalan? (Elmalı)
Fe Bi eyyi alai Rabbiküma tükezziban
o halde rabbinizin nimetlerinden hangi birini inkâr edersiniz.
50-) Fiyhima 'aynâni tecriyan;
İkisinde
de iki kaynak akıp gider!
50 - Onlarda
iki kaynak olur revan. (Elmalı)
Fiyhima 'aynâni tecriyan o çifte
cennetlerden iki su akacak. İki su, ‘ayn aslında Arap dilinde etimolojik manası
kaynağıyla hedefi arasında yol olan her şeye denir. Onun için göze de ‘ayn denmiş.
Hatta casusa da ‘ayn denir. Hedefiyle kaynak arasında yol olmuştur çünkü.
Aldığı haberi efendisine götürmüştür. Onun için hedefle kaynak arasında yol
olan her şey ‘ayn dır. Yani bu noktada ‘ayn hatırlatılınca göz, gönülle görülen
arasında bir yoldur. Onun için eğer gönüle taşımıyorsa görüleni o yol kapalı
demektir ve haddi zatında ağlayan göz gönle taşıdığının bir eserini vermiş olur
gördüğünün. Göz yaşı bu yolun açık olduğunu göstergesidir aynı zamanda. Ve işte
kaynağından çağlayan sulara atıf adeta göz yaşına bir atıf gibidir.
51-) Fe Bi eyyi alai Rabbiküma tükezziban;
Hakikat
böyle iken, Rabbinizin (varlığınızı oluşturan
Esmâ özelliklerinin - şuur ve bedeninizin)
nimetlerinin hangi birini sayarsınız yalan? (A. Hulusi)
51 - Şimdi
rabbinizin hangi eltafına dersiniz yalan? (Elmalı)
Fe Bi eyyi alai Rabbiküma tükezziban
o halde rabbinizin nimetlerinden hangi birini yalanlayabilirsiniz.
52-) Fiyhima min külli fakihetin zevcan;
(O cennetlerin) ikisinde de
her meyveden (marifetten) iki tür (zâhirî ve bâtınî
olarak) vardır! (A. Hulusi)
52 - Onlarda
her meyveden çifte çifte hân. (Elmalı)
Fiyhima min külli fakihetin zevcan o
çifte cennetlerde her üründen ikişer ikişer çıkacak. Yani cennetler çift,
ürünler çift olacak. Çünkü maddi ve manevi hayatınla birlikte, sen de çifte
kulluk yaptığın için çifte kulluğuna çifte ödül olacak.
53-) Fe Bi eyyi alai Rabbiküma tükezziban;
Hakikat
böyle iken, Rabbinizin (varlığınızı oluşturan
Esmâ özelliklerinin - şuur ve bedeninizin)
nimetlerinin hangi birini sayarsınız yalan? (A. Hulusi)
53 - Şimdi
rabbinizin hangi eltâfına dersiniz yalan? (Elmalı)
Fe Bi eyyi alai Rabbiküma tükezziban
O halde rabbinizin hangi bir nimetini yalanlayabilirsiniz.
54-) Müttekiiyne alâ furuşin betainuha min
istebrak* ve cenel cenneteyni dan;
Astarları
atlastan döşeklere yaslanırlar... İki cennetin meyvelerinin toplanması çok
kolaylıkladır! (A. Hulusi)
54 - Dayanmışlar
öyle mefruşata kim astarları istebraktan, her iki Cennetin derimi de yakından.
(Elmalı)
Müttekiiyne alâ furuşin betainuha min istebrak
onlar çözgü ve atkısı, düşey ve yatay ipleri dahi ipekten mamul atlas halılar
üzerine uzanacaklar. Betainuha
lafzan halının karnı demek. Bat; karın. Fakat halının karnı olmayacağı için
bunu astar diye de çevirmek doğru değil, düşey ve yatay ipleri bile ipekse
gerisini sen düşün, gerisini sen hesap et anlamı var gibi geliyor bana. Kalıcı
ve kusursuz güzelliğin üretildiği merkeze bir atıf aslında. Çünkü cennet
hakkında söylenen her şey insan havsalasını, aklını aşar. Bu cennet adına ne aklımıza
geliyorsa mükemmel olduğunun bir ifadesidir. Eksiksiz, güzelliğin mükemmel
tasviridir cennet. Cennet tasavvurumuz asla aklımızın havsalamızın alacağı bir
şey değildir. Secde/17. ayetinde ifade edildiği gibi;
Fela ta'lemü nefsün ma uhfiye lehüm min kurreti
a'yün. (Secde/17) O gün cennette insanı hangi göz kamaştırıcı
sürprizlerin beklediğini hiç kimse asla bilemez, tahayyül dahi edemez. Evet,
hiç kimse tahayyül dahi edemez, tasavvur dahi edemez. Cennet insan aklının
kavrayamayacağı güzelliğin üretildiği merkezdir.
ve cenel cenneteyni dan o çifte
cennetlerin muhteşem ürünleri çok yakınlarında olacak, hemen el uzattıklarında
alacak kadar yakın. Yani her nimet ve lezzetin bir zahmeti var. Yemenin bile
bir zahmeti var. Ama cennette olmayacak. Sen onun ayağına gitmeyeceksin o senin
ayağına gelecek.
Devam ediyor E sayfasına geçiniz.
169. sayfayı toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder