D sayfasından devam
32-) Ve lekad yessernel Kur'âne lizZikri fehel
min müddekir;
Andolsun
ki Kurân'ı kolaylaştırdık, hakikatin hatırlanması ve tefekkürü için! Buna göre
bir düşünen yok mu? (A. Hulusi)
32 -
Şanım namına Kur'an ı müyesser de kıldık düşünmek için, fakat düşünen mi var?
(Elmalı)
Ve lekad yessernel Kur'âne lizZikri fehel min
müddekir ve doğrusu biz bu Kur’an ı ders alınsın diye
kolaylaştırdık, yok mudur ibret alan ders alan. Ders neydi bu kıssada? İddialı
bir uygarlık sonunu bir deve bile getirebilir. Yani tıpkı Nemrud’un bir sinek
getirmişse, başını göklerde zannedip de şu dağları ben yarattım havalarına
giren ve insanlara zulmeden bir uygarlığın sonunu bir deve bile getirebilir.
Onun için zalimler mutlaka bir biçimde cezalarını bulurlar hem de hiç
ummadıkları küçük gördükleri bir şeyin elinden bulabilirler, dikkat edin ders
budur burada.
33-) Kezzebet kavmu Lutın Bin nüzür;
Lût
kavmi de uyarıcıları yalanladı. (A. Hulusi)
33 –
Lût’un kavmi o inzarlara yalan dediler. (Elmalı)
Kezzebet kavmu Lutın Bin nüzür Lût
kavmi de bütün uyarıları yalanlamıştı.
34-) İnna erselna aleyhim hasıben illâ ale
Lut*necceynahüm Bi sehar;
Muhakkak
ki biz onlara taşlar fırlatan kasırga irsâl ettik... Lût'un ailesi müstesna.
Onları seherde kurtardık. (A. Hulusi)
34 -
Biz gönderdik üzerlerine taşlar yağdıran, yalnız Lût’un ailesini necata
çıkardık bir seher. (Elmalı)
İnna erselna aleyhim hasıben illâ ale
Lut*necceynahüm Bi sehar elbet biz de onları bir bela fırtınasına
maruz bıraktık ve seher vakti sadece Lût’un iman ailesini kurtardık. İman
ailesi, karısı bu aileye dahil olmamıştı. Onun içinde helak edildi. Hud/81,
Neml/57. ayette ifade edildiği gibi.
35-) Nı'meten min 'ındiNA* kezâlike necziy men
şeker;
İndîmizden
bir nimet olmak üzere. Şükredeni işte böyle cezalandırırız! (A. Hulusi)
35 -
Tarafımızdan bir nimet olarak, işte şükredeni böyle karşılarız. (Elmalı)
Nı'meten min 'ındiNA* kezâlike necziy men şeker
katımızdan bir nimet olarak bunu yaptık. Şükredenleri biz işte böyle
ödüllendiririz.
36-) Ve lekad enzerehüm batşetena fetemarev Bin
nüzür;
Andolsun
ki (Lût)
onları şiddetle yakalamamız konusunda uyardı da, onlar uyarıcıları kuşkuyla
karşıladılar! (A. Hulusi)
36 -
Celâlim hakkı için satvetimizin şiddetini kendilerine ihtar da etmiş idi, fakat
o ihtarları cidal ile karşıladılar. (Elmalı)
Ve lekad enzerehüm batşetena fetemarev Bin
nüzür doğrusu Lût bizim yakalama gücümüze karşı onları uyarmıştı.
Allah yakalar demişti. Kaçamazsınız, Allah’ı atlatamazsınız demişti. Fakat
onlar buna hep kuşkuyla, tereddütle yaklaştılar.
37-) Ve lekad raveduhu an dayfihi fetamesna
a'yunehüm fezûku azâbiy ve nüzür;
Andolsun
ki Onun (Lût'un)
konuklarından (şehvetle) zevk almak istediler de bu yüzden (görüşlerini) tam bir
körlüğe soktuk! "Şimdi tadın azabımı ve uyarmalarımı!" (A. Hulusi)
37 -
Ve onun misafirlerinden kâm almağa kalkıştılar, biz de gözlerini siliverdik de
tadın bakalım dedik azâbımı ve inzarlarımı? (Elmalı)
Ve lekad raveduhu an dayfihi dahası
arzularını onun misafirinden gidermeye, çirkin arzularını, şehvetlerini onun
misafirlerin sırtından gidermeye kalktılar. fetamesna a'yunehüm fezûku azâbiy ve nüzür bunun
üzerine biz de gözlerini kör ettik. Tamesna
‘ala a'yunihim. Evet veya tamesna
a'yunehüm gözlerini kör ettik, gözlerine perde çektik. Aslında gözlerini ne
kör etti? Şehvet. Şehvetleri başına vurunca gözleri görmez oldu, hakikati
görmez oldu. Madem uyarımı göz ardı ettiniz o halde azabımı tadın dedik.
38-) Ve lekad sabbehahüm bükreten azâbun
müstekırr;
Andolsun
ki yerini bulmuş azap onlara sabahleyin bastırdı. (A. Hulusi)
38 - Ve Celâlim
hakkı için bastırıverdi kendilerini bir sabah bir azâbı müstekır. (Elmalı)
Ve lekad sabbehahüm bükreten azâbun müstekırr
mamafih sabahleyin erkenden kalıcı izler bırakan bir azap onları geldi
çepeçevre kuşattı. Müstakirr; Kalıcı izler diye çevirdim. Lût gölünün kuzey
ucuna lisan denir. Bugün Lut gölünün kuzey ucu lisan, derinliği 40 m. Suyun
altındadır. Fakat Lisan’ın bittiği yer bıçakla baştan sona enine kesilmiş gibi,
tam bıçakla kesilmiş bir dilim gibi derinlik 40 m. Den 400 m. ye düşer.
İlginçtir, dehşettir. Yani bela ben buradayım der orada. O helak olan kavimler
o 40 m. Derinliğin içindedir. Ora
dışarıda imiş, beladan sonra suyun içine. Şu anda Lut gölünde böcek dahi
yaşamaz. Bir su düşünün ki içinde bir tek bitki bitmiyor, bir tek böcek yaşamıyor.
Öyle bir su. Bunlar hep ibret aslında.
39-) Fezûku azâbiy ve nüzür;
Şimdi
tadın azabımı ve uyarmalarımı! (A. Hulusi)
39 -
Tadın bakalım azâbımı ve inzarlarımı. (Elmalı)
Fezûku azâbiy ve nüzür sonunda
uyarımın dinlenilmemesi halinde azabım nasıl olurmuş gördüler.
40-) Ve lekad yessernel Kur'âne lizZikri fehel
min müddekir;
Andolsun
ki Kurân'ı kolaylaştırdık, hakikatin hatırlanması ve tefekkürü için! Buna göre
bir düşünen yok mu? (A. Hulusi)
40 -
Şanım namına Kur'an ı müyesser de kıldık düşünmek için, fakat düşünen mi var?
(Elmalı)
Ve lekad yessernel Kur'âne lizZikri fehel min
müddekir biz işte Kur’an ı anlamak isteyenler için, anlaşılması için
böyle kolaylaştırdık. Yok mudur öğüt alan. Ders ne? Öğüt ne burada? Ahlaki
çürüme, çöküşü kaçınılmaz kılar. Yozlaşmaya karşı mücadele edenler de mutlaka
seçilip ayrılırlar. Öğüt bu.
41-) Ve lekad cae ale fir'avnen nüzür;
Andolsun
ki Firavun ailesine de uyarıcılar geldi. (A. Hulusi)
41 -
Şanım Hakk için ali Firavuna da geldi inzar edici Peygamberler. (Elmalı)
Ve lekad cae ale fir'avnen nüzür
doğrusu Firavun yandaşlarına da bu uyarılar gelmişti.
42-) Kezzebu Bi âyâtiNA kulliha feehaznâhüm
ahze 'Aziyzin Muktedir;
İşaretlerimizin
hepsini yalanladılar! Biz de onları karşı konulmaz kudretle yakaladık! (A.
Hulusi)
42 -
Âyetlerimizin hepsini tekzip ettiler biz de onları öyle bir tutuşla alıverdik
ki muktedir bir azîze öyle yaraşır. (Elmalı)
Kezzebu Bi âyâtiNA kulliha feehaznâhüm ahze
'Aziyzin Muktedir bütün ayetlerimizi yalanladılar, bunun üzerine biz
de her şeye gücü yeten yüce bir güç sahibi nasıl çekip alırsa işte öylece çekip
aldık.
43-) Ekuffaruküm hayrun min ülaiküm em leküm
beraetün fiyz zubur;
Sizin
hakikat bilgisini inkâr edenleriniz bunlardan daha mı hayırlıdır? Yoksa
zeburlarda (hikmetli bilgilerde) sizin için bir kurtuluş müjdesi mi var? (A.
Hulusi)
43 -
Sizin kâfirleriniz onlardan hayırlımı? Yoksa sizin için kitaplarda bir berâat
mı var? (Elmalı)
Ekuffaruküm hayrun min ülaiküm Evet,
soru ilginç, ne yani diyor şimdi sizin kafirleriniz bu kafirlerden daha mı
değerli. Yani Allah sizin kafirlerinize torpil mi geçecek (haşa) Bu kafirlere
böyle ceza verirken sizin kafirlerinizin küfrünü görmezden mi gelecek? em leküm beraetün
fiyz zubur yoksa silinmez sayfalarda dokunulmaz olduğunuz mu
kayıtlı. Ne ilginç hitaplar, azarlar bunlar. Evet, yani bizim dokunulmazlığımız
var, veya biz Allah’a yakınız biz peygamberin torunlarıyız, veya biz şuyuz, biz
buyuz. biz şuna şu kadar hizmet ettik, biz İslam’a bu kadar hizmet ettik, yani
caka satmak başkalarının ameliyle caka satacak herkese veya biz İbrahim’in
torunlarıyız. Ki müşrikler öyle diyorlardı. Biz Hayrullah’ın torunlarıyız. O
Allah’ın dostuydu, Allah dostunun torunlarına öyle yapmaz. İşte ona bir cevap,
o bakışa bir cevap. Allah nezdinde hatırlı kafir yoktur. Aslında kısaca
söylediği bu.
44-) Em yekulune nahnu cemiy'un müntesır;
Yoksa:
"Biz yardımlaşan (yenilmez) topluluğuz" mu diyorlar? (A. Hulusi)
44 -
Yoksa biz yardımlaşır bir cemiyetiz mi diyorlar? (Elmalı)
Em yekulune nahnu cemiy'un müntesır
yoksa biz örgütlü gücüz, galip geliriz mi diyorlar. Örgütlü küfür eğer galip
geleceğini düşünüyorsa Firavuna baksın. Yer yüzünün en örgütlü küfürü o idi, o
bile galip gelemedi.
45-) Seyuhzemul cem'u ve yuvelluned dübür;
Yakında
o topluluk (Bedir'de) yenilecek ve arkalarını dönüp kaçacaklar! (A. Hulusi)
45 -
Her halde o cemiyet bozulacak ve arkalarını dönüp gidecekler. (Elmalı)
Seyuhzemul cem'u ve yuvelluned dübür
gün gelecek, birlikleri yenilip dağılacak ve arkalarını dönüp kaçacaklar.
İşte bu bir mucize. Bu mucize bu
ayetin inişinden tam 10 yıl sonra gerçekleşti. Medine’de Bedir’de. Allah Resulü
Bedir öncesi top yekun dua ettirmişti. Ve ellerini açmış, başını secdeden uzun
süre kaldırmamış, ondan sonra da ellerini açmış. Allahümme in tühlik hazikil
ashabeh la tubed fil ard. Allah’ım şu bir avuç insanı da eğer helak edersen,
edilmesine izin verirsen sana kulluk eden kalmayacak, demişti ve arkasından
Bedir zaferi gürleyip geldi ve işte arkasından da bu ayeti okudu.
46-) Belis sa'atu mev'ıduhüm ves sa'atu edha ve
emerr;
Hayır,
onların azapla buluşma zamanı O Saat'tir (ölüm)! O saat, (savaş
yenilgisinden) daha şiddetli ve daha acıdır.
(A. Hulusi)
46 -
Daha doğrusu onların asıl mev'ıdi (vaad edilen) saattir ve o saat daha acı ve
daha belâ ve beterdir. (Elmalı)
Belis sa'atu mev'ıduhüm ves sa'atu edha ve emerr
ne var ki onların asıl randevuları son saattir ve o son saat en dehşetli, en
acı bir an olacaktır. Yani onlar asıl belayı son saatte bulacaklar,
beklesinler. Asıl ahirette cezalandırılacaklar.
47-) İnnel mucrimiyne fiy dalâlin ve su'ur;
Muhakkak
ki suçlular bir sapma ve ahmaklık içindedirler. (A. Hulusi)
47 -
Muhakkak ki mücrimler şaşkınlık ve çılgınlıklar içindedirler. (Elmalı)
İnnel mucrimiyne fiy dalâlin ve su'ur
çünkü günahı hayat tarzı edinmiş, sapıtmış ve çıldırmış olmalılar.
48-) Yevme yushabune fiyn nari alâ vucuhihim*
zûku messe sekar;
O
süreçte yüzleri üzere ateşte sürüklenirler! "Sakar'ın (cehennemin) yakışını
tadın!" (denilir). (A. Hulusi)
48 - O
gün ki yüzleri üstü ateşte sürüklenecekler tadın ne imiş diye messi Sakar.
(Elmalı)
Yevme yushabune fiyn nari alâ vucuhihim* zûku
messe sekar o gün yüzü koyun ateşe sürüklenecekler ve denilecek ki
tadın bakalım değdiğinin fiyakasını bozan cehennemin okşayışına. Zûku messe sekar; okşamak, tatmak.
İlginç. Aslında bir nükte var gibi geliyor bana. Kısa vadeli hazzı hayat tarzı
edinenleri, ahirette bekleyecek şey de budur. Cehennem ateşi okşayacak.
49-) İnna külle şey'in halaknâhu Bi kader;
Muhakkak
ki biz her şeyi kaderiyle (yazılı -
programlanmış) yarattık! (A. Hulusi)
49 -
Haberiniz olsun ki biz her şey'i bir kaderle yaratmışızdır. (Elmalı)
İnna külle şey'in halaknâhu Bi kader
şüphe yok ki her şeyin ölçüsünü yaratan biziz. İşte berceste ayet bu. Kader;
ölçü ile yaratılıştır. Amaçlı ve anlamlılıktır. İradi eylemlerde kader iradenin
kendisidir. Müşrikler kafir oluşlarını kadere bağlıyorlardı ve diyorlardı ki ..lev şaAllâhu ma eşrekna..
(En’am/148) eğer Allah dileseydi biz şirk koşmazdık. Allah’a iftira
ediyorlardı. Allah ise insana iradeyi kader kıldığını zımnen ifade ediyor.
50-) Ve ma emruna illâ vahıdetun kelemhın Bil
basar;
Emrimiz
(hüküm ve oluş) tektir; göz kırpması gibidir (Allâh'a
göre "AN" içinde olmuştur)! (A.
Hulusi)
50 -
Emrimiz de başka değil birdir, bir lemhi basar gibidir. (Elmalı)
Ve ma emruna illâ vahıdetun kelemhın Bil basar
bizim emrimiz ise sadece göz açıp kapamak gibi bir anlık iştir. Allah’ın
dilemesiyle yapması arasında zaman farkı yoktur. Allah her şeyi ölçülü
yaratmayı kendi dilemiş ve kendine ilke edinmiştir. Dolayısıyla tekamül yasası
Allah için bir mecburiyet değildir, bir ilkedir. Değilse;
izâ erade şey'en en yekule lehu kün
feyekûn. (Yasin/82) bir şeyin olmasını istediği zaman ol der, o da
hemen oluverir. Bu bağlamda Allah’ın bir toplumu isterse anında yok edeceğini,
fakat bunu bir yasaya bağladığını ifade etmek için bu bağlamda gelmiştir bu
ayetler. Helak sürecinin sonucunda.
51-) Ve lekad ehlekna eşya'akum fehel min
muddekir;
Andolsun
ki sizin benzerlerinizi helâk ettik. Bunu bir düşünen yok mu? (A. Hulusi)
51 -
Celâlim hakkı için emsalinizi hep helâk da ettik fakat hani düşünen? (Elmalı)
Ve lekad ehlekna eşya'akum fehel min muddekir
nitekim geçmişte sizin gibi toplumları yok ettik, hala yok mudur ders alan.
52-) Ve küllü şey'in fealuhu fiyz zubur;
İşledikleri
her şeyin bilgisi zeburlardadır (hikmet dolu
bilgi metinlerinde). (A. Hulusi)
52 -
Bununla beraber işledikleri her şey defterlerdedir. (Elmalı)
Ve küllü şey'in fealuhu fiyz zubur
ve yaptıkları her şey korunaklı sayfalarda bir bir kayıt altına alınmış, asla
es geçilmemiş, unutulmamıştır.
53-) Ve küllü sağıyrin ve kebiyrin mustetar;
Küçük -
büyük hepsi satır satırdır! (A. Hulusi)
53 -
Ve küçük büyük hepsi satra (satır) geçmiştir. (Elmalı)
Ve küllü sağıyrin ve kebiyrin mustetar
küçük olsun, büyük olsun, her ne yapmışlarsa satırlara geçmiştir. İlahi hesabın
ıskalamayacağına atıf.
54-) İnnel müttekıyne fiy cennatin ve neher;
Muhakkak
ki korunanlar cennetlerde ve nehir kıyılarındadırlar. (A. Hulusi)
54 -
Şüphesiz muttakiler Cennetlerde nur içinde. (Elmalı)
İnnel müttekıyne fiy cennatin ve neher
ne var ki sorumluluğunun bilincinde olanlar cennetlerde ve ırmaklar arasında
mest olacaklar. Ve neher ifadesini Zemahşeri ve ona bakarak bazı müfessirler
akı almaz bir ışık tayfı içinde yüzecekler şeklinde anlamışlar.
55-) Fiy mak'adi sıdkın 'ınde Meliykin
Muktedir;
Melik-i
Muktedir'in kuvveleriyle hakikati yaşam boyutundadırlar!(A. Hulusi)
55 -
Sadakat meclisinde, kudretine nihayet olmayan bir şehinşahın huzuru
kibriyasında.(Elmalı)
Fiy mak'adi sıdkın 'ınde Meliykin Muktedir
muhteşem, sadakat tahtında. Sonsuz hükümranlık ve iktidar sahibinin yüce
huzurunda.
Rabbim ebedi alemde sadakat
tahtına layık olanlardan kıl bizi. İhanet gayyasına yuvarlananlardan kılma.
Amin, vel Hamdu Lillahi Rabbil'Alemiyn.
Hamd,
alemlerin rabbi olan Allah’a aittir.
168.
Videonun sonu.
168. videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder