A sayfasından devam
2-) LeHU mülküsSemâvati vel'Ard* yuhyiy ve
yumiyt* ve HUve 'alâ külli şey'in Kadiyr;
O'na
aittir semâların ve arzın mülkü... Diriltir ve öldürür! O, her şeye Kaadir'dir.
(A. Hulusi)
02 -
Göklerin ve yerin mülkü onun, hem diriltir hem öldürür, hem o her şey'e
kadîrdir. (Elmalı)
LeHU mülküsSemâvati vel'Ard O’na
aittir, göklerin ve yerin mülkü yuhyiy ve yumiyt* ve HUve 'alâ külli şey'in Kadiyr
O yaşatır ve o öldürür. Her şeye güç yetiren de Kadiyr olan da O’dur.
Vahyin mülkiyet tasavvurunu
inşası burada gözüküyor. Muhatabında bir mülkiyet tasavvuru inşa eder. Varlık,
servet emanettir. Benim dediğimiz şeyler aslında bizim değil, bize verilmiş bir
emanettir. İnsan da dahil tüm varlık Allah’ın mülküdür. Yani insan da Allah’ın
mülküdür. Bize verilenler de O’nun mülküdür. Dolayısıyla Allah bize verdiği
servetin mülkünü, mülküne vermiştir. Allah’ın insana servet vermesi mülkünü,
mülküne vermesidir. Gerçek malikin verince elinden çıkmaz. Ama sahte malikin
verince elinden çıkar. Biz bir şeyi verdiğimizde o artık bizim değildir,
verdiğimizindir. Fakat Allah bir şeyi verdiğinde onun elinden çıkmaz, çünkü
verdiği de onun mülküdür. Bu bir cebinden öbür cebine, bir elinden diğer eline
koymuş gibidir, koymak gibidir. Allah insana verdiği serveti mülkünü mülküne
vermektir aslında. Böyle algılamak lazım.
3-) "HU"vel'Evvelu vel'Âhıru
vezZâhiru velBâtın* ve HUve Bi kulli şey'in 'Aliym;
"HÛ"dur,
Evvel, Âhir, Zâhir, Bâtın ("HÛ"dan
gayrı olarak hiçbir şey yoktur)! O Bi-küllî
şey'in (Esmâ'sıyla her şey'i yaratmış olan
olarak) Aliym'dir (Bilen'dir şeylerin tamamını)!
(A. Hulusi)
03 -
Odur, evvel-ü âhir ve zâhir-ü bâtın, hem o her şey'e alîmdir. (Elmalı)
"HU"vel'Evvelu vel'Âhıru vezZâhiru
velBâtın O öncesiz öndür, El Evvel. Sonrasız sondur. Mutlak öndür,
mutlak sondur. Mutlak ilktir, mutlak sondur. Vel Ahir.
Mutlak ilki kavrayabilir miyiz?
Kavrayamayız. Çünkü dedim ya insan zamanla merbuttur ve insan zihni zamanla
mukayyet olarak düşünür. Zamansız düşünemez. Onun için Allah’ın ilahi takdirini
kavrayamıyoruz. Zamansız düşünemiyoruz. Mutlaka ne zaman oldu diye düşünüyoruz.
Önce mi, sonramı, şundan evvel mi, şundan sonramı. İnsan zihni böyle kavrar.
İnsan zihni zamanla mukayyettir. Ama Allah zamanla mukayyet değil, zamanın
hâlıkıdır O. Zamanın mahkumu değil, zamanın hakimidir. Onun içinde öncesiz
ilktir, sonrasız sondur. Biz bunun mahiyetini kavrayamayız. Çünkü zamansız
düşünemeyiz.
VezZahiru, zahirdir. Yani her bir şeyin görünen illetidir, her bir
varlığın. Zahir aslında bu Zahiri nasıl algılamak lazım sualine verilebilecek
en güzel cevap; Allah’ın şu gördüğümüz varlık tecellisidir. Yani O’nu gösteren
bir parmak hükmündedir. Tüm varlık Allah’a referans veren bir parmak
hükmündedir. İnsan varlığın gösterdiğini görünce varlık hakkında ki bilgisi
ilme dönüşür. Yoksa veridir, data dır, malumattır ama ilim değildir. İlim
olması için varlığın alamet olduğunu bilmesi lazım. İlim de alamet mastarından
türetilir. Nedir? İşaret, nedir? Gösterge. Varlık, alem bir göstergedir. Alem
bir alamettir. Alemin gösterdiği görüldüğünde o şey hakkında ki bilgimiz ilm
olur. İşlim zaten budur. O öyle zahirdir ki ariflerin dediği gibi; O’nun
görünmemesi zuhurunun şiddetindendir. Zuhurunun şiddetinden gaiptir O.
[Ek bilgi; VARLIĞIN
HAKİKATİ
İNSAN, gerçeği itibarıyla bir
İSİMLER TERKİBİDİR!
Her insanda, Allâh ismiyle
toplu olarak işaret edilen isimlerin tümü, yani bildiğimiz ve bilemediğimiz pek
çok Allâh ismi bir terkip oluşturur... İşte bu terkibe, biz insan deriz!..
Allâh, bu Esmâ terkibine "insan" adını takmıştır.
İnsanın Rabbi, kendi varlığını
meydana getiren bu "Allâh"
isimlerinin işaret ettiği ilâhî güçtür!
Her insanın yapısının bir
diğerinden farklı olması, her birinin terkibindeki "Allâh" isimlerinin farklı güçlerde olmasındandır. ( A.
Hulusi- Dua ve zikir.)]
Aynı zamanda Batındır, yani bunu
nasıl anlayacağız? Görülemeyen içkin hakikat. Varlığın görülen aşkın sebebi,
varlığın görülemeyen içkin hakikati. Bu ikisi de çift kutupludur dikkat
buyrulursa eğer.
"HU"vel'Evvelu vel'Âhıru vel’Evvel, vel’Ahir. Öncesiz ilk,
sonrasız son. Çift kutup. Bunların biri olmadan diğerini kavrayamayız. 2.
çiftte vezZahiru, vel’Bâtılu zahir
ve batın. Çift kutuplu kavramlarla beşer idrakine Allah nüzul ediyor adeta.
Çünkü insan tek kutupla kavrayamıyor. Ancak böyle çift kutuplu kavramlarla
kavrıyor. Aşkın hakikatleri kavramanın mümkin olan yolu budur insan için.
ve HUve Bi kulli şey'in 'Aliym ve O
her şeyi en ince ayrıntısına kadar bilir.
4-) "HU"velleziy halekasSemâvati
vel'Arda fiy sitteti eyyamin sümmesteva 'alel'Arş* ya'lemu ma yelicu fiyl'Ardı
ve ma yahrucu minha ve ma yenzilu minesSemâi ve ma ya'rucu fiyha* ve HUve
me'akum eyne ma küntüm* vAllâhu Bima ta'melune Basıyr;
O, semâları
ve arzı altı süreçte yaratan, sonra da arşa istiva edendir! Arza gireni ve
ondan çıkanı; semâdan inzâl olanı ve onun içinde urûc edeni bilir... Nerede
olursanız O sizinle (hakikatinizin Esmâ ül
Hüsnâ'sıyla varolması sonucu) beraberdir! (Mâiyet sırrına işaret).
Allâh yaptıklarınızı (yaratan olarak) Basıyr'dir. (A. Hulusi)
04 - O
odur ki Gökleri ve yeri altı günde yarattı, sonra arş üzerine istiva buyurdu,
Yere gireni ve ondan çıkanı, Gökten ineni ve ona yükseleni hepsini bilir ve her
nerede olsanız sizinle beraberdir, hem Allah her ne yaparsanız görür. (Elmalı)
"HU"velleziy halekasSemâvati vel'Arda
fiy sitteti eyyamin sümmesteva 'alel'Arş O gökleri ve yeri 6 günde
yarattı. Bu 6 gün aslında 6 sürece tekabül eder. Bizim bildiğimiz gün ile
alakası elbette yoktur. Aslında gün bir süreçliliği, bir süreç içinde yapmayı
ifade eder. Onun için bizim bildiğimiz gün izafidir, görecedir. Yer yüzünün
kendi etrafında bir tur atması bizim için bir gündür. Ama bir başka gezegene
gittiğimizde onun günü farklıdır. Daha başkasına gittiğimizde onun günü
farklıdır. Güneşin günü farklıdır, dünyanın günü farklıdır. Mars’ın günü
farklıdır Ayın günü farklıdır. Dolayısıyla gün izafidir. Belki makro planda
galaksimizin günü farklıdır. Galaksimizin bir günü bizim belki milyarlarca
yılımız a bedeldir. Dolayısıyla günü, nispi, rölativ, görece olarak algılamak
be burada ki ifadesinin sürece tekabül ettiğini bilmek lazım. 6. aşamada
yarattı gökleri ve yeri. Bu aslında nedir? İlahi bir sünneti göstermektir.
..izâ erade şey'en en yekule lehu kün
feyekûn. (Yasin/82) Bir şeyi olmasını istediği zaman ona “ol” der.
Kün fekân değil, işte bu Kin feyekûn yani fiil muzari fiil olarak gelmiş. Bu da
süreç içinde, sürece delalet eder. o da olma sürecine girer. O “ol” der o da
oluş sürecine girer. Adeta bu ilahi sünneti, ilahi adeti, ilahi geleneği ifade
ediyor ki Allah eşyaya böyle bir sünnet koymuştur. İsterse ol der ve o da hemen
oluverirdi. Anında oluverirdi. Ama ol dedi o da oluş sürecine girdi. Bu sürece
onun içine koyduğu yasalarla girdi. Allah yasalar koyar ve koyduğu yasanın
elbette hakimidir, mahkumu değil. Fakat yasasına kendisi de ”saygı duyar” ve
bizim de saygı göstermemizi ister. Nasıl ki kendisi için ilkeler koymuşsa.
Rabbimiz kendisine de ilkeler koyar. ketebe alâ nefsiHİr rahme. (E’nam/12)
Allah kendi zatı için rahmeti ilke olarak koymuştur, rahmeti yazmıştır diyor bu
ayette. Bu önemli. Söylediklerimle birlikte düşünüldüğünde daha bir önem
kazanıyor.
Allah
tasavvurumuz inşa ediliyor burada. Hayata her an aktif ve aktüel olarak müdahil
olan bir Allah inancı yerleştiriliyor. Yaratmakla kalmayıp yarattıklarını çekip
çeviren, yöneten, düzene koyan onları terbiye eden, onları taşıdıkları
potansiyele doğru ulaştıran, onları yücelten, onların içindeki potansiyeli
birer birer gerçekleştirmeleri için gerekli olan şeyleri de yaratan bir Allah
tasavvuru veriliyor burada.
sümmesteva 'alel'Arş sonra arşa
istiva etti. Yani bunları yaratıp, bunları yönetme makamına kuruldu. Yaratıp ta
bırakmadı. Yaratıp ta bazılarının dediği gibi (haşa) emekli olmadı. Yarattı ve
yarattığı üstündeki hükümranlığını da devam ettirdi. Onları çekip çevirdi.
Onları yönetti. Allah tasavvurumuz inşa ediliyor.
ya'lemu ma yelicu fiyl'Ardı ve ma yahrucu minha
ve ma yenzilu minesSemâi ve ma ya'rucu fiyha O hem toprağa giren ve
orada çıkan her şeyi, hem de gökten inen ve orada yükselen her şeyi bilir.
İnsanın mülkiyet iddiası
mecazidir, bu ibarenin bize fısıldadığı şey bu. Mutlak mülkiyet iddiası Allah’a
aittir. Mutlak mülkiyet iddiasında eğer insan bulunursa Allah’tan rol çalmış
olur. Çünkü sahip olduğunun mutlak maliki değildir ki. Seninse ölünce götür.
Öldüğünde götüremediğin senin değildir. Aslında yaratanındır, yaratan sen
değilsin, unutma sen de yaratılansın. Senin değilsin, sen O’nunsun. Onun için
bu ifade, ayetin bu cümlesi insanın mutlak mülkiyet iddiasının Allah’tan rol
çalmak demeye geldiğini ifade ediyor.
ve HUve me'akum eyne ma küntüm siz,
nerede olursanız olun O sizinle beraberdir. Zımnen ne diyor bu ifade? Yakın
Allah tasavvurunu inşa ediyor. Çünkü insanın tanrılık iddiası, insanın
Allah’tan uzaklaşması, insanın Allah’tan rol çalmaya kalkması, insanın şirke
sapması hep uzak Allah inancının bir sonucu. Eğer bana şah damarımdan daha
yakın bir Allah inancım varsa ben O’na ulaşmak için, putlar, aracılar ittihaz
etmem. Aracılara ihtiyaç duymam. Ona ulaşmak için torpil ihtiyacına da
girişmem. Çünkü bana şah damarımdan yakındır. Bana şah damarımdan yakın olana
ulaşmak için benim kendime dönmem yeterli, kendime gelmem yeterli. Kendimden
uzaklaşmayayım yeter. Onun için Allah’ın yakın olması, insana sen de kendine
gel, kendine gelirsen Allah’a gelmiş olursun anlamını verir.
İşte burada ve HUve me'akum eyne ma küntüm siz
nerede olursanız olun O sizinle birliktedir, beraberdir ifadesi, yakın Allah
tasavvurunu inşa eder.
[Ek bilgi; GÜZEL BİR
YORUM.
Soruyorsunuz adama, Allah ne derse doğru mu?
Doğru. Kur’-an ne derse doğru mu? Doğru. Peki o zaman “Allah sana şunu dedi!
Hadi bakalım!” denince de oradan fırlarlarmış. Yani tümden inandım dediği
Kur’an’ın tek tek âyetleriyle karşı karşıya gelince yan çizerlermiş. Allah
korusun, sanki bizim de zaman zaman bir kenara attığımız bir âyet bu….
Siz neredeyseniz Allah sizinle
beraberdir. Siz neredeyseniz? Hangi ortamdaysanız, zamanın ve mekânın hangi
bölümündeyseniz Allah sizin yanı başınızdadır, sizinle beraberdir. Gerçekten
mi? Gerçekten öyle mi inanıyorsunuz? Yani her an, her zaman Allah’ın sizinle
beraber olduğuna gerçekten inanıyor musunuz?
Arabayla
yolda giden kişiye arkanda trafikler var denince, tavrı nasıl hemen değişiyor
değil mi? Veya dükkanında ticaretle meşgul olan birine, “maliyeciler burada!”
denince nasıl değişiyor değil mi? Veya “şu anda radar kontrolü altındasınız!”
filân denince adamın hareketlerini nasıl kontrol altına aldığını bilirsiniz.
Peki şu anda Allah yanında,
yanı başında, seninle beraber denince de insan değişmeliydi değil mi? Besâiru’l
Kuran- Ali Küçük)]
vAllâhu Bima ta'melune Basıyr ve Allah yaptığınız her bir şeyi en ince
ayrıntısına kadar görmektedir.
5-) LeHU MülküsSemâvati vel'Ard* ve ilAllâhi
turce'ul umûr;
O'na
aittir semâların ve arzın mülkü! İşler Allâh'a rücu ettirilir. (A. Hulusi)
05 -
Bütün Göklerin ve Yerin mülkü onundur, ve bütün işler Allaha irca' olunur.
(Elmalı)
LeHU MülküsSemâvati vel'Ard göklerin
ve yerin mülkü O’na aittir, O’na hastır, O’na mahsustur. “Lâm” aynı zamanda
tahsis içindir. O’na mahsustur. Yani yine mülkiyet tasavvurumuz inşa olunuyor.
Ey insanoğlu sana verilen servet, sana mahsus olsun diye verilmedi. Senin
üzerinden ona ihtiyaç duyanlara da senden pay verildi. Bakalım verecek misin,
vermeyecek misin. Servetle sınanıyorsun. Varlık ta sınanmaktır, yoklukta
sınanmaktır. Yoklukla sınananlar bazen sınavı geçtikleri halde, varlıkla
sınanmaya başladıklarında sınavda kalırlar. Aslında servetin bir imtihan aracı
olduğunu beyan eden ve mülkiyet tasavvuru inşa eden bir ayet bu.
ve ilAllâhi turce'ul umûr ve her iş
sonunda döner, dolaşır Allah’a varır. Yolların sonu Allah’a çıkar diyor. Burada
söylediği şey ayetin ilk cümlesinin aslında bir devamı mahiyetinde. Benim
dediğim her şey, benim dediğin kendi varlığınla birlikte geldiği yere
dönecektir. innâ
Lillâhi ve innâ ileyhi râci'ûn. (Bakara/156) Biz Allah’a aidiz ve
sonunda yine O’na döneceğiz. Bu dönüş elbette ki fiziki bir dönüş değil, bu
dönüş tamamen mahiyetini bilmediğimiz ama ruhani bir dönüş. İşte bu manada
Allah varlığın merkezidir. Varlık Allah’a aiddir. Allah dışında bir aidiyet
reddedebilinmesi gereken bir aidiyettir. Zaten eğer insan mutlak mülkiyet iddia
ederse, servetinin mutlak maliki olduğunu iddia ederse aslında aidiyetini Allah
dışında bir kaynağa yaslamış olur.
Nedir bu? Mülkünün elinde esir
olmak. Yani servetinin atı olmak, servetinin kölesi olmak. Allah’tan
kopardığınız her eşya sizi esir alır. Allah’tan kopardığınız her varlık sizi
kendi karşısında nesneleştirir. Siz onun karşısında nesneleşir, o sizin
karşınızda özneleşir. Dolayısıyla burada aslında ve ilAllâhi turce'ul umûr derken her iş sonunda döner dolaşır
Allah’a varır kaçamayacaksınız. Allah’tan kaçırmaya kalkanlar, serveti
Allah’tan kaçırmaya kalkanlar, Allah’tan rol çalmaya kalkanlar kaçamayacaksınız
anlamını verir.
6-) Yuliculleyle fiynnehari ve yulicunnehare
fiylleyl* ve HUve 'Aliymun Bi zatissudur;
Geceyi
gündüze dönüştürür, gündüzü de geceye dönüştürür! O, sadırların zâtı olarak (içlerindekilerin Esmâ'sıyla hakikati olarak) Bilen'dir! (A. Hulusi)
06 -
Geceyi gündüze sokar, gündüzü geceye sokar ve bütün sînelerin künhünü bilir.
(Elmalı)
Yuliculleyle fiynnehari ve yulicunnehare
fiylleyl geceyi O kısaltıp, gündüzü O uzatıyor. Daha doğrusu geceyi
gündüzün başına sarıyor. Belki literal bir, lafzi bir tercümeyle ve
yulicunnehare fiylleyl gündüzü de geçenin başına sarıyor. Gündüzü O
kısaltıp geceyi de o uzatıyor.
Evet, nedir bu aslında; Gündüz ve
gece üzerinden bize verilen bir hisse var. Bu hisse karanlıkta aydınlık
üzerinden yoksunluk ve aydınlık yani varlığın iki kutbu veriliyor. Aslında
Allah’ın zamana müdahil oluşu dile getiriliyor. Allah zamana müdahildir, zaman
için bile bir ölçü koymuştur. Bakın zamanın da iki kutbunu koymuştur, gece ve
gündüz. Onlara verdiği görevi onlar yerine getiriyorlar. Kimi zaman gece uzuyor
gündüz kısalıyor, kimi zaman gündüz uzuyor, gece kısalıyor.
Buradan yola çıkarak servet insan
ilişkisinde bazen servetiniz artıyor. Bakıyorsunuz, bazen azalıyor. Toplumsal
ilişki de ise birilerinin serveti uzarken, birilerinin serveti kısalıyor. Allah
bunu birbiri ile dengeliyor. Sizi de öyle imtihan ediyor, onu da öyle imtihan
ediyor. Şimdi siz Allah’ın gece ve gündüze müdahil olup ta servete müdahil
olmadığını mı düşünüyorsunuz. Yani size serveti verecek, ondan sonra hiç
müdahale etmeyecek, hiç karışmayacak öyle mi? Ne yaparsam yaparım diyeceksiniz
öyle mi?
Hayır. Yere ve göğe, gece ve
gündüze müdahil olan, yerin ve göğün rabbi olan, gece ve gündüzün rabbi olan
Allah yoksulun ve zenginin de rabbidir, bunu unutmayın.
ve HUve 'Aliymun Bi zatissudur O
göğüslerin özünü, kalplerin en iç yerini, 40. odasını çok iyi bilir, bilendir.
Böyle bir ayetin ardından böyle bir ibarenin gelmiş olması da biraz önce ki
yorumlarımı destekler.
Neden kalplerin özünü bilir, Niye
böyle bitti ayeti kerime. Geceyi gündüze gündüzü geceye sarıyor diyen bir ayet
niye böyle bitti, kalplerin özü ile ne alakası var derseniz işte bu Geceye ve
gündüze müdahil olan Allah, varlığa ve yokluğa, zengine ve yoksula müdahil
olmasın mı. Kendi başına mı bıraksın. Serveti dağıtsın da ondan sonra hesap
sormasın mı.
Devam ediyor C sayfasına geçiniz
171.
videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder