31 Ekim 2013 Perşembe

İslamoğlu Tef. Ders. HADİYD (07 - 10)(171-C)



B sayfasından devam

7-) Aminu Billâhi ve RasûliHİ ve enfiku mimma ce'alekum mustahlefiyne fiyh* felleziyne amenû minküm ve enfeku lehüm ecrun kebiyr;

Esmâ'sıyla hakikatiniz olan Allâh'a ve Rasûlüne iman edin... Sizi halife kıldığı şeylerden (O'nun namına) infak edin! Sizden iman eden ve infak eden kimseler var ya, onlar için çok büyük karşılık vardır. (A. Hulusi)

07 - İman edin Allaha ve Resulüne de sizi istıhlaf buyurduğu şeylerden infak eyleyin ki iman edip de infak eyleyenleriniz için azîm bir ecir vardır. (Elmalı)


Aminu Billâhi ve RasûliHİ Allah’a ve O’nun elçisine iman et. ve enfiku mimma ce'alekum mustahlefiyne fiyh sizi kendisine emanetçi kıldığı şeylerden infak edin. Bakınız, her bir ayeti ilk bakışta infakla, yardımla, karşılıksız vermeyle, paylaşmayla hiç alakası yokmuş gibi duran her bir ayeti infaka getirip getirip bağlamamın sebebi, servetle ilişki kurmamın sebebi buydu işte. Bu ayet konunun merkezini teşkil ediyor ve diyor ki; Allah’a ve elçisine, Resulüne iman edin ve Allah’ın sizi emanetçi kıldığı mallardan infak edin. Allah’a iman, maldan infak. İmanla infak yan yana.

Görüyorsunuz değerli Kur’an dostları. İman – infak Bu ikili çok önemli. İmanla infakın ne alakası var diyen çıkmaz umarım. mustahlefiyne fiyh ayette ki bu ibare de çok dikkat edilmesi gereken bir ibare. Emanetçi kıldığı mustahlefiyne fiyh yani mülkiyetini size vermediği, sizi emanetçi kıldığı mallar. Demek ki servet emanetmiş. Servet mülkiyet değilmiş. Mülkiyet iddiamız mecazidir. Mecazendir, geçicidir. Aslında parayla satın aldığımız toprağı biz yaratmadık ki, toprağın gerçek sahibi toprağı yaratandır değil mi? Parayla alan değil. Onun aldığı kimden almıştı? Silsile olarak arkaya doğru gidin, hiç kimseden, Allah’tan yani. Onun için suyun sahibi Allah, toprağın sahibi Allah, yeri göğü yaratan, onların sahibi Allah’tır.

Gerçek sahibini unuttuğunuzda insan Allah’tan rol çalmaya kalkar, insan tanrılık iddiasına kalkışır. Ya da insan şirke düşer. Allah ile arasına aracılar katmaya kalkar. Onun için burada servet tasavvurumuzun mihferi yerleştiriliyor ve servetin emanet olduğu dile getiriliyor. Servet emanettir. Emanete ya sadakat gösteririz, ya ihanet ederiz. Sadakat gösteren sıddıyklar ve sadıklarla beraber olur, ihanet edende hainlerle beraber olur. Hainlere layık bir hayat mı, sadıklara layık bir ahiret mi. Tercihimiz bu olmalı. Hangisini seçeceksek sonucuna katlanacağız.

felleziyne amenû minküm ve enfeku lehüm ecrun Kebiyr sizden iman eden ve onun uğrunda infak eden kimselere büyük bir ecir, büyük bir ödül vardır. İman – İnfak. Yan yana. Neden iman ve infak, sanki biri, diğeri olmazsa olmaz gibi gelmiş?

İmanın iki manası var değerli Kur’an dostları. Akidevi manası inanmak, ahlaki manası güvenmektir. İnfakta güvenle ilgilidir zaten. İnfak güvenmekle alakalıdır. Allah’a güvenen infak eder. Çünkü Allah yoluna vermek Allah’a güvenle alakalıdır. Mülk Allah’ındır. İman güvendir, servette emanettir. O zaman insana düşlen Allah’a güvenmek ve Allah’ın kendisine güvenini harcamamaktır. Allah güvenmiş ve size kredi açmıştır. Aslında verdiği her şey ilahi bir kredidir. Hem de karşılıksız. Gözünüz, eliniz, diliniz, dudağınız, eliniz, ayağınız, aklınız, hayatınız, aldığınız her nefes bunların hepsi bize açılmış bir kredi.

İnsanı eğer bozdursaydık, teker teker fiyatlandırmaya gitseydik, yer yüzünün tüm serveti bir insan alabilir mi. Bir aklın fiyatı kaça? Borsası var mı. Dolayısıyla Allah’a insanın ne kadar borçlu olduğunu öğrenmek için uzağa gitmeye hacet yok, bunu düşünse yeter. Aynaya baksa ve kendine fiyat biçmeye kalksa rakamların iflas ettiğini görecektir insan. İşte din o zaman gündeme girer. Din; deyn dir, borçtur, din borçluluk bilincidir. Dindarlık borçluluk bilincidir. Allah’a borçlu olduğunu bilmek, itiraf etmektir.

Peki ödemek? Borç borçla ödenir mi? Ödemek için alacağınız her nefeste borçtur. Allah’ımız ödememizi değil, itiraf etmemizi istiyor. İnkar etmememizi istiyor. İnkar edilmediği zaman ödenmiş sayacaktır biz buna inanıyoruz.

İnfakta 3 tavsiye vardır, Kur’an ın tavsiyesi bunlar.

1 - Elleziyne yünfikune fiys serrai ved darrai. (A. İmran/134) Onlar ki bollukta da infak ederler darlıkta da. Sadece bollukta değil darlıkta da infak etmemizi ister Kur’an. İnfak konusunda ki 3 tavsiye, 3 edep. Bollukta da, darlıkta da. Hatta insanın eli sıkışınca infak eder. çünkü servetin sahibinin Allah olduğunu bilen Allah’tan ilave kredi istiyorsa Allah için vermeyi bilmelidir. Çünkü Allah sizden bir şey istediği zaman almak için istemez, vermek için ister. Alıp ta ne yapacak, O’nun ihtiyacı yok ki vermek için ister. İnfak aslında darlıkta yapılır, bollansın diye bolarsın diye. Birincisi bu.

2 – Gizli ve açıktan da infak edilir. Gizli veya açık fark etmez Kur’an ın ifadesiyle.

3 – Verdiğini çok görmez insan. Kur’an infakta bunu esas alır ki Müddessir suresinde; Ve lâ temnün testeksir. (Müddessir/6) Allah için yaptığını çok görme. Veyahutta; Allah için yaptığını geçim kapısı haline getirme. Bir başka ayeti kerime hatırlıyorum Ya eyyühelleziyne amenû lâ tubtılû sadekatiküm Bil menni vel ezâ. (Bakara/264) ey iman edenler sadakalarınızı başa kakarak, karşıdakinin başına kakarak, onu minnet altına alarak, ona fatura çıkararak bir eziyete dönüştürmeyin, iptal etmeyin. Yani sevabını heba etmeyin, boşa vermeyin. İşte infakın adabı da bunlar.


8-) Ve ma leküm lâ tu'minune Billâhi, verRasûlu yed'ukum litu'minu BiRabbiküm ve kad ehaze miysâkaküm in küntüm mu'miniyn;

Esmâ'sıyla hakikatiniz olan Allâh'a niçin iman etmiyorsunuz? Rasûl, Esmâ'sıyla sizi yoktan var kılan Rabbinize iman etmeniz için davet ederken ve üstelik de sizin mîsakınızı almışken! Eğer iman edenlerseniz! (A. Hulusi)

08 - Hem neye iman etmeyesiniz Allaha ki Peygamber sizi Rabbinize iman edesiniz diye davet edip duruyor, hal bu ise mîsakınızı da aldı? Gerçek mü'min olacaksınız? (Elmalı)


Ve ma leküm lâ tu'minune Billâh neden siz Allah’a inanıp güvenmeyesiniz ki? Hani imanın Ahlaki karşılığı güven demiştim. Akidevi karşılığı inanmak, ahlaki karşılığı güvenmek. Siz neden Allah’a güvenmeyesiniz ki ey insanoğlu. verRasûlu yed'ukum litu'minu BiRabbiküm ve kad ehaze miysâkaküm Resul sizi rabbinize imana sizi davet ederken ve kad ehaze miysâkaküm ve sizden o bir misak, bir söz, bir ahit almışken siz neden rabbinize güvenmeyesiniz? in küntüm mu'miniyn tabii ki eğer inanmaya gönüllü iseniz. Eğer inanmaya yani imanın ahlaki karşılığının güven olduğuna bir daha dikkat çeken bir ibare bu.

İnanıp güvenmemek nasıl bir şey? Allah’a inanıyor, ben mü’minin diyor ama Allah’a güvenmiyor. Modern dünyada böyle bir Müslüman tipiyle karşı karşıyayız. Allah’a iman ettiğini iddia ediyor, fakat Allah’a güvenmiyor. Hali bunu gösteriyor, tavrı bunu gösteriyor. Güvenemiyor, güvenemediği belli. Onun için başka kapı arıyor. İman edip güvenememek. Bu yumurtasız omlet gibi bir şey. Kafeinsiz kahve gibi bir şey. Nasıl bir şey bu. İçinde güven olmayan bir iman. Böyle bir imandan sahibine hayır gelir mi?

Unutmayalım Allah’ın esmasından biri de El Mü’min’dir. El Mü’min; siz Allah’a iman ettiniz, biz Allah’a iman ettik mü’min olduk. Peki Allah neye iman etti de El Mü’min oldu? Bunun karşılığı güvendir. Allah kuluna güvendi ve kulunun da kendisine güvenmesini istedi. Onun için Allah güven veren ve güvenilmeyi isteyendir. El Mü’min dir.


9-) "HU"velleziy yünezzilu 'alâ 'abdiHİ âyâtin beyyinatin liyuhriceküm minezzulümati ilenNûr* ve innAllâhe Biküm leRaûfun Rahıym;

O, sizi (cehalet) karanlıklarından Nûr'a çıkarmak için apaçık işaretleri kuluna tenzîl edendir (tafsilen)... Muhakkak ki Allâh sizden Raûf'tur, Rahıym'dir. (A. Hulusi)

09 - O odur ki sizi karanlıklardan nura çıkarsın diye kuluna parlak parlak âyetler indiriyor. Muhakkak ki Allah size çok re'fetli bir rahîmdir. (Elmalı)


"HU"velleziy yünezzilu 'alâ 'abdiHİ âyâtin beyyinatin liyuhriceküm minezzulümati ilenNûr O Allah ki kuluna apaçık ayetleri indirmiştir. Hakikatin apaçık belgesi olan ayetleri indirmiştir. Niçin indirmiştir biliyor musunuz ey muhataplar liyuhriceküm minezzulümati ilenNûr sizi karanlıklardan aydınlığa çıkarmak için. Sizi karanlık akıldan aydınlık akla, karanlık kalpten aydınlık kalbe, zihnin, fikrin, aklın, muhakemenin, müdebbirenin her ne ise insanın manevi ve akli fakülteleri onların karanlığından vahyin ışığının altına çıkarmak istemiştir. Vahyin maksadını ele veren bir ayet. Vahyin maksadı nedir? İnsanı karanlıklardan aydınlığa çıkarmaktır. İnsan eğer vahiysiz kalırsa, ışıksız kalmış göz gibidir. Işık göz için görmenin şartıdır. Işık yoksa gözün görüyor olması işe yaramaz. Allah’ın kılavuzluğu yoksa aklın çalışıyor olası da işe yaramaz. Onun için vahiy aklın ışığı, ışık gözün vahyidir. Bu böyle bilinmelidir. Konu ile alakası nedir bu ibarenin, bu ayetin? Serveti insanın sırtından indirip altına at diye vermek az şey midir. Aslında söylenen budur. Allah size bu yolla ikram etmiştir. İşte bu ikramı da ayetin sonunda görüyoruz:

ve innAllâhe Biküm leRaûfun Rahıym hiç şüpheniz olmasın ki Allah size çok şefkatli, çok merhametlidir. Servetinizin altında at olabilirsiniz. Eğer Allah yol göstermezse, Allah’ın ışığı size erişmezse, servetiniz sırtınızda bir yük olur. Ama Allah’ın ışığı erişirse servetiniz altınızda Burak olur, siz sırtına biner miraca çıkarsınız. Servetinizin sırtında cennet yolculuğuna çıkarsınız, bu az şey mi?


10-) Ve maleküm ella tunfiku fiy sebiylillâhi ve Lillâhi miyrasüsSemâvati vel'Ard* lâ yesteviy minküm men enfeka min kablilfethı ve katel* ülaike a'zamu dereceten minelleziyne enfeku min ba'du ve katelu* ve küllen ve'adAllâhulHüsna* vAllâhu Bima ta'melune Habiyr;

Ne oluyor size ki, semâların ve arzın mirası Allâh'a ait olduğu hâlde (sonunda her şeyinizi dünyada terk edeceğiniz hâlde), Allâh yolunda infak etmiyorsunuz? Sizden, fetihten önce infak etmiş ve savaşmış kimse (bunu yapmayanla) bir olmaz! Bunlar derece itibarıyla, (fetihten) sonra infak etmiş ve savaşmış kimselerden daha büyüktür! Allâh hepsine en güzeli vadetmiştir. Allâh yaptıklarınızda Habiyr'dir. (A. Hulusi)

10 – Hem Allah yolunda neye infak etmeyesiniz ki. Göklerin, yerin mirası zaten Allah’ın. (Hepsi O’na kalacaktır.) Fethinden evvel infak edip çarpışanlarınız diğerlerine muüsavi olmaz. Onlar sonradan infak edip çarpışanlardan derece itibarıyla daha büyüktür. Bununla beraber hepsine de Allah Hüsna’yı vaad buyurdu. Allah ne yaparsanız da habirdir. (Elmalı)


Ve maleküm ella tunfiku fiy sebiylillâh yine size ne oluyor da Allah yolunda infak etmeyesiniz. Neden Allah yolunda infak etmeyecekmişsiniz ki?

Kur’an da Allah yoluna 3 şey nispet edilir.
1 – İnfak, fiy sebilillah Allah yolunda infak.
2 - Hicret. Fiy sebilillah Allah yolunda hicret.
3 – Cihad. Fiy sebilillah Allah yolunda cihad.

Neden Allah yolunda? Allah’ın yolunda hicret, Allah’ın yolunda infak, Allah’a infak gibidir. Allah yolunda yürüyenlerle, yolunda yatanları, yolunda yürüyenlerle yolunda oturanları, hatta koşanlarla yürüyenleri bile ayrı ayrı kaydetmektedir. Onun için dünya imtihan dünyasıdır ve hayatta bir yolculuktur. Eğer hayat bir koşuysa ..festebikul hayrat. (Bakara/148) emri verilmiş hayırlarda yarışınız emri verilmişse insanlar bu yolda yarışmak durumundadır. İşte bu yarışın unsurlarından biridir infak.

ve Lillâhi miyrasüsSemâvati vel'Ard göklerin ve yerin mirası Allah’a mahsustur, Allah’a aittir. Öyle değil mi? Göklerin ve yerin mirası O’na ait değil mi. İnsan öldükten sonra kime kalır, İnsan nesli yer yüzünden tümüyle çekildiğinde kime kalır bütün bu servet? Aslında varlığın mirası Allah’a aittir.

Burada zımnen söylenen açık, Allah kuluna bağ bağışlamıştır, kulundan yeni bağlar bağışlamak için bir salkımı bir başkasıyla paylaşmasını istemektedir. Kendisi için, kendi rızası için. Kulu, kendisine bağlar bağışlayan Allah’ın bir salkım istemesini çok görüyorsa eğer işte orada problem vardır demektir. Orada aslında kim kimin sahibi diye sormak lazım. Bağın sahibimi, bağ onun sahibimi. Veremediğinizin sahibi değilsiniz. Sahibi olsaydınız verirdiniz. Veren sahiptir veremeyen değil.

lâ yesteviy minküm men enfeka min kablilfethı ve katel içinizden kalpleri İslam’a açılmadan önce infak edenler ve savaşanlar la bunu yapmayanlar asla bir olmaz. Zor zaman dostlarıyla kolay zaman dostları bir olmaz diyor yani. Zor zamanda infak eden, yoklukta infak eden, sıkıntılı dönemlerde infak eden, İslam’ın iktidarında değil, muhalefetindeyken, Müslümanların acı çektiği dönemlerde infak edenin infakı elbette başka.

Zor zaman dostlarını ayırt ediyor ayet. Sabikun dan olmak yani. Hani vakıa suresin başında vardı ya, üçe ayrılıyordu. Sağ ehli, yani iyilik severler. Fakat bir de Ves sabikunes sabikun, (Vakıa/10) öne geçenler deniliyordu. Öncülük yapanlar. İyilikte öne çıkanlar bile iyi taraftakilerden ayrılacak, onların ödülü çok daha farklı olacak. Bu onu gösteriyor.

ülaike a'zamu dereceten minelleziyne enfeku min ba'du ve katelu işte onlar daha sonra infak eden ve Allah yolunda savaşanlardan daha yüksek dereceler elde edecekler. Yani daha sonradan infak eden, daha sonra Allah yolunda mücadele eden kimselerden daha yüksek ödülü onlar hak edecekler. Önceden, zor zamanda, kıtlık zamanında yapanlar daha büyük ödül alacaklar. Hani halk arasında o güzel deyim vardır ya; “kıtlıkta verilen sokum unutulmaz.” Evet, zor zaman dostları unutulmaz. Onun için Bedr ehli özel olarak müjdelenmişti. Allah Resulü onun içindir ki sahabem dediklerine çok farklı muamele ederdi.

ve küllen ve'adAllâhulHüsna ve böyle davranan herkese Allah en güzeli vaad etmiştir. vAllâhu Bima ta'melune Habiyr Allah yaptığınız her bir şeyden haberdardır.

Devam ediyor D sayfasına geçiniz.
       171. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder