2 Ekim 2013 Çarşamba

İslamoğlu Tef. Ders. NECM (20 - 30)(167-C)



B sayfasından devam

20-) Ve menates salisetel uhra;

Diğer üçüncüleri Menat'ı (böyle bir mi'râc yaşatabilirler mi)? (A. Hulusi)

20 - Üçüncü olarak da menatı uhrayı? (Elmalı)


Ve menates salisetel uhra ve sonuncusunu. Hani şu üçüncüleri olan Menat’a (neden dişi isimler taktığınızı) hiç düşündünüz mü?

Tarihçiler bu ayetlerle ilgili şöyle bir olay anlatırlar. Meşhur adıyla garanik olayı diye bilinen olay. Kureyş baskıları, Müslümanlar üzerinde çok tırmanır, ayyuka çıkar. İşkenceler, eziyetler, yıldırmalar, hakaretler o kadar yükselir ki bu baskılar, Müslümanların bir kısmı artık baskıya dayanamaz, özellikle zayıf ve korumasız Müslümanlar ve Resulallah’ın da izni ile bu insanlar Habeşistan’a hicret ederler. Tarihlerde bu hicret kayıtlıdır.

Fakat 2 ay sonra Habeşistan’a hicret eden Müslümanlardan bir kısmı Mekke’ye geri döner. Bu geri dönüşün sebebi nedir sorusuna cevap sadedinde tarihçilerin itibar ettiği fakat muhaddislerin ve müfessirlerin uydurma ve yalan olarak tespit ettiği şu olay anlatılır. İki ay sonra Müslümanlardan bir kısmının, Habeş Muhacirlerinden bir kısmının dönüşü gerekçesi olarak.

Allah Resulü Kureyş’in baskılarından çok yılmıştı. Onların ilahi davete icabet etmemesi onu çok üzüyordu ve onların ilahi davete kulak vermesini temenni etti. Bu temenni ile Allah’tan bir bahane yaratmasını temenni etti, çok arzu etmişti. Yani bir bahane olsun da onlar tıkadıkları kulaklarını açsınlar bir kez dinleyebilsinler bu vahyi. Böyle bir temennisi oldu. Bu temenni şöyle bir icabetle sanki kabul olmuş bir duaya dönüştü.

Şeytan onun diline bu ayetleri tam okuduğu sırada bir iki cümle attı, bıraktı. Onlar tilkel garanikül ülâ, yani bu sayılan putlar, lat, menat, uzza. Bunlar yüce kullardır. Ve inne şefa’tehünne letürca. Bunların hiç şüphe yok ki şefaaleri umulur. Şeytan bu cümleleri Resulallah’ın bu ayetleri okurken diline bıraktı.

Resulallah secdeye vardı, onun secdeye vardığını gören müşrikler de secdeye kapandılar ve bunu duyan Habeş Müslümanları işte bu nedenle 2 ay sonra Mekke’de barış oldu, artık Kureyş direnişini kaldırdı. Artık eziyetini kaldırdı, vazgeçti haberini alarak Mekke’ye döndüler. Gibi bir gerekçe ürettiler.

Bir kez İbn. İshak, İbn. Huzeyme’nin de isabetle ifade ettiği gibi bu zındıkların açık bir uydurmasıdır. Ki daha sonra bir çok müfessir de bunun uydurma olduğunun üzerine basa basa dile getirmişler, çünkü sahih bir isnadı yok. Sahih bir kaynağı yok. Ama bizce de uydurmadır, sahih bir isnadının olmaması yanında iki tane kapı gibi akli delili vardır bunun.

Birincisi Necm suresinin Habeş hicretinden önce inmiş olduğu yorumuna dayanır bu olay, bu uydurma Oysa bu kesinlikle doğru olamaz Necm suresi bu olaydan yani Habeşistan hicretinden sonra inmiş olamaz. Neden? Çünkü Mekke putlarının ilk bahsedildiği sure, ilk yerildiği sure bu sure. Mekke putları yerilmeden önce zaten Mekke’liler Müslümanlara baskı yapmıyorlardı. Kureyş Müslümanlara baskı yapmıyordu. Yani sadece dinlemiyorlar, kulaklarını tıkıyorlar ve aldırmıyorlardı. Baskı onların putlarını yerince geldi ve putlarının yerildiği ilk ayetler de bu surede yer aldı. Dolayısıyla nasıl Habeş hicretinden sonra inmiş olabilir bu sure. Zaten baskı ilk bu sure ile başlamış olmalı ve baskı başlamadan da hicret olmaz. Çünkü baskı görmeden Müslümanların Habeşistana, yurtlarını yuvalarını terk ederek hicret ettiklerini düşünmek abes. Bu bir.

İkincisi Hz. Peygamber bu olayın 20. ayette ifadesini bulan putları ısrarla ve açıkça eleştiri ayetleri ortadayken Hz. Peygamber bu sureyi okurken nerede secde etmiş olabilir. Secde ayeti bu surenin son ayetidir. Yani 62. ayet. Resulallah secde etti, müşrikler de secde ettiler. Hikaye bu. Peki de peygamberimiz surenin ortasında secde etmiş olamaz. Çünkü adeti gereği secde ayetinden sonra secde ediyor. Secde ayeti ise surenin en sonunda. Surenin en sonuna kadar peygamberimizi dinledilerse bu durumda putları yeren ayetleri de dinlemiş olmaları lazım. Birazdan onların tefsirine geleceğiz. Onlar putlarını yerden yere vuran bu ayetleri dinleye dinleye, anlaya anlaya nasıl oldu da secde etiler. Bu çelişki teşkil etmez mi? İkincisi de bu. Bu iki delil ile akli delil ile bu olayın kesinlikle uydurma bir olay olduğu açıktır.

[Ek bilgi; Zaten bu surenin 3. ayeti Peygamberin kendi heva ve hayalinden konuşamayacağı açıkça açıklanıyor. Ayetleri değiştirmek, eklemek, eksiltmek şeytanın gücü mesabesinde olan bir şey değil.]


21-) Elekümüzzekeru ve lehül ünsâ;

Erkek sizin, dişi O'nun mu? (A. Hulusi)

21 - Size erkek ona dişi öyle mi? (Elmalı)


Elekümüzzekeru ve lehül ünsâ erkekler size, kızlar O’na öyle mi?


22-) Tilke izen kısmetun dıyza;

Öyle ise bu insafsız paylaşmadır! (A. Hulusi)

22 - Bu öyle ise çok hayıflı bir taksim. (Elmalı)


Tilke izen kısmetun dıyza o halde ne berbat bir taksimat bu. Müşrikler taptıkları putlara Allah’ın kızları derlerdi. Çünkü ilginçtir putların üçü de dişi. İsimleri de bunu ele veriyor zaten. lat; dişi ismi. Menat; dişi ismi. Uzza; Azyz in dişi olanıdır. Eazzin dişil olanıdır. İsmi taftilin dişil olanına uzza denir. lat ve menat onlarda dişilik zaten kelimenin içinde var. Dolayısıyla üçü de dişi, dişi suretinde resmedilmiş. Neden dişi derseniz? Melekler dişidir de ondan diyorlar. Sanki melekleri görmüş gibi, meleklerin cinsiyeti varmış gibi, tespit etmişler gibi. Niye? Buradan yola çıkarak Allah’a da cinsiyet atfediyorlar. Allah’ta erkek olmuş oluyor. (Haşa) Ve melekler Allah’ın kızlarıdır diyorlar. Daha doğrusu Lat, Menat, Uzza meleklerdir, Allah’ın kızlarıdır. Allah’ın kızları demeleri Allah’ın evladı anlamına değil (haşa) Allah’ın haremi anlamına (Haşa). Hatta diyorlar ki yazı falanla, kışı falancayla geçirir. Yazı Lat ve Menat’la, kışı Uzza ile geçirir (Haşa).

Peki buradan nereye varıyorlar? Bunlar Allah’ın haremiyse, Allah’ın kızlarıysa etrafında ki dönen Allah’ın gönlünü eğliyorlar demektir. Biz bunların gönlünü edersek onlar da Allah’ın gönlünü ederler. Dolayısıyla buna da şefaat adını veriyorlar. İşte böyle bir akıl yürütme, böyle bir sapma özü itibarıyla öyle bir noktadan başlayıp öyle bir noktaya getiriyorlar ki işi ve bu ayetler aslında müşriklerin Allah inancında ne kadar sahte, ne kadar iki yüzlü ve ne kadar suçüstü yakalandıklarını gösteriyor. Bu bir suç üstüdür gerçekten.


23-) İn hiye illâ esmaun semmeytumuha entum ve abâuküm ma enzelAllâhu Biha min sultan* in yettebiune illazzane ve ma tehvel enfüs* ve lekad caehüm min Rabbihimül hüda;

Onlar ancak sizin ve atalarınızın isimlendirdiği, Allâh'ın hiçbir delil inzâl etmediği (arkası - müsemması olmayan yalnızca) isimlerden ibarettirler! Onlar, ancak zanna ve nefslerin hoşlandığı kuruntulara uyarlar... Andolsun ki kendilerine Rablerinden hakikat ilmi gelmiştir! (A. Hulusi)

23 - Onlar hiç bir şey değil sırf sizin ve babalarınızın taktığınız kuru isimler, Allah onlara öyle bir saltanat indirmedi, yalnız zanna ve nefislerin sevdasına tabi' oluyorlar, halbuki rablerinden kendilerine doğru yolu gösteren, geldi. (Elmalı)


İn hiye illâ esmaun semmeytumuha entum ve abâuküm bunlar sadece sizin ve atalarınızın uydurduğu isimlerden ibarettir. ma enzelAllâhu Biha min sultan Allah bunlara hiçbir yetki ve otorite devretmemiştir. Yani bunların böyle bir otoritesi ve yetkisi yoktur.ç Size yardım ve şefaat etme otoritesi yoktur. Allah bunlara vermeden siz nasıl Allah adına Allah’tan alıp ta onlara verirsiniz.

Her tür şirk aslında tanrı atamaktır. Düşünün kul tanrısını atar mı? eğer biri birini atayacaksa tanrı kulu atar. Ama her tür şirkin özünde affedilemeyecek kadar büyük bir günah olmasının sebebi kulun tanrı atamaya kalkması, kulun tanrıyı dizayn etmeye kalkması. Kulun; tanrının ne yapacağını emretmeye, söylemeye kalkmasıdır. Ki bundan daha büyük küstahlık olur mu? Haddini bilmezlik olur mu? Onun için her şirk haddini bilmezliktir.

in yettebiune illazzane ve ma tehvel enfüs onlar sadece kuruntu ve nefsani arzularının peşinden gidiyorlar. Heva ve heveslerinin peşine takılıyorlar. ve lekad caehüm min Rabbihimül hüda oysa ki rablerinden kendilerine ideal bir doğru yol rehberliği gelmiş bulunuyor. Ama onlar bu rehberliğe uymuyorlar.


24-) Em lil' İnsani ma temenna;

Yoksa insanın her dilediği olacak diye bir kural mı var? (A. Hulusi)

24 - Yoksa var mı insana her kurduğu huyla. (Elmalı)


Em lil' İnsani ma temenna yoksa insan hakikatin kendi, arzu ve isteğine tabi olduğunu mu sanıyor?

Bazı müfessirler bu ayeti Hz. Nebiye hitap ettiğini düşünmüşler. Onun içinde, yani peygamber temenni etmesiyle olacağını mı sanıyor. Orada, hani hikayede temenni etti, ama Allah bu temennisinin doğru olmadığını böyle izah etti şeklinde anlaşılırsa böyle. Fakat bu anlayışı yanlış olduğunu düşünüyorum, çünkü lil’ insan açıkça Em lil' İnsani ma temenna insan neyi temenni ederse o olur mu zannediyorlar.

Burada açıkça şunu söylüyor; Hakikat sizin temenninize göre mi belirlenir. Yani hakikati siz mi belirlersiniz. Sizin arzu ve isteğiniz hakikat üzerinde kalıcı bir etki bırakır mı? Siz öyle olmasını istediğiniz için gerçek öyle olur mu. Öyle olsaydı 6.5 milyar gerçek çıkmaz mıydı ortaya. Öyle olsaydı doğru diye neye diyebilirdik. Hak ve batıl, doğru ve yanlış, iyi ve kötü olur muydu öyle olsaydı. Yani insanın temennisine göre değişseydi o zaman üzerinde direnebileceğimiz bir temel, bir esas, bir ilke, bir iman olur muydu. İşte bence asıl söylediği bu.


25-) FeLillâhil ahıretu vel ula;

Allâh (Esmâ'sının özelliklerinin açığa çıkması) içindir sonsuz gelecek yaşam da dünya da! (A. Hulusi)

25 - Fakat Allah’ındır Âhiret ve olâ. (Elmalı)


FeLillâhil ahıretu vel ula fakat ahirette dünya da Allah’a aittir.


26-) Ve kem min melekin fiys Semavati lâ tuğniy şefa'atuhüm şey'en illâ min ba'di en ye'zenAllâhu li men yeşau ve yerda;

Semâlarda nice melek vardır ki, Allâh'ın dilediği ve razı olduğu için verdiği izin dışında, onların şefaati hiçbir fayda vermez! (A. Hulusi)

26 - Göklerde nice Melâike vardır da Allah dileyip razı olduğuna izin vermezden evvel şefaatleri hiç bir şey'e yaramaz. (Elmalı)


Ve kem min melekin fiys Semavat her ne kadar gökteki meleklerin sayısı çoksa da lâ tuğniy şefa'atuhüm şey'en illâ min ba'di en ye'zenAllâhu li men yeşau ve yerda Allah’ın dilediği ve razı olduğu kimseler için verdiği şefaat izni olmadıkça onların şefaati hiçbir fayda sağlamayacaktır.

Burada Allah’ın verdiği şefaat izninden kasıt; şefaat edenlerle değil, kime şefaat edileceği ile alakalı bir izindir. Kur’an ın ilgili diğer ayetlerinin de ispat ettiği gibi. Bu çerçeve de düşündüğümüzde şefaat Allah’ın affettiği müjdesini biri eliyle affettiği kuluna vermesidir. Burada aslında iki kişi onore edilmiş olur; bir af müjdesini iletme görevi ile görevlendirilen, yani ödülü tevdi etmesi istenen kişi onore edilmiş olur. İkincisi ödülün bizzat verildiği kişi. İşte ilahi şefaat bundan başka bir şey değildir.


27-) İnnelleziyne lâ yu'minune Bil ahıreti leyusemmunel Melaikete tesmiyetel ünsâ;

Muhakkak ki sonsuz geleceklerine iman etmeyenler, melekleri elbette dişi olarak tanımlarlar. (A. Hulusi)

27 - Evet Âhirete imanı olmayanlar Melâikeye dişi adı takıp duruyorlar. (Elmalı)


İnnelleziyne lâ yu'minune Bil ahıreti leyusemmunel Melaikete tesmiyetel ünsâ elbet ahirete inanmayan kimseler melekleri dişi isimlerle adlandırırlar. Yalnız bunlar adlandırır. Müşrik Mekke toplumunda meleklerin şefaatine inanan bir kesim vardı ve buradan yola çıkarak şunu düşünebiliriz, hatta şuna inanabiliriz. Ahirete de inanıyorlardı bu kesim. Buna rağmen onlar ahireti inkar eden ve dehri olarak adlandırılan Mekke’nin bir avuç reisinin düştüğü duruma düşüyorlar. Mekke’nin bir avuç reisi dehri idiler, yani bugünkü anlamıyla ateist idiler. Hiçbir şeye inanmıyorlardı. Onlar zamana inanıyorlardı. Zamanın döngüsüdür bu diyorlardı. Zaman bizi getiri, götürür. İşte materyalizm. Onların bir kısmı Yemen kökenli bir materyalizmi, bir kısmı da İran, Hire kökenli bir materyalizmi savunuyordu.

İşte onlarla ahirete inanan geniş yığınlar aynı göze de buluştular. Neydi bu? Hesaptan kaçmak, sorumsuzluk, yani meleklerin şefaatine inanan o geniş kitle en sonunda hiçbir şeye inanmayan o dehrilerle aynı gözede buluştular, ikisi de sorumsuzluk gözesinde buluştular. Hesabı vermek istenmiyorlardı. Onun için bir kısmı tümden inkar ediyor, bir kısmı ise putları aracı koyarak bunların gönlünü edersek bunlar da Allah’ın gönlünü eder gibi bakıyorlardı olaya haşa.


28-) Ve ma lehüm Bihi min 'ılm* in yettebiune illezzann* ve innezzanne lâ yuğniy minel Hakkı şey'a;

Oysa bu hususta onların bir ilmi (delilleri) yoktur... Onlar ancak zanna uyuyorlar! Muhakkak ki zan, gerçeği yansıtmaz! (A. Hulusi)

28 - Mamafih ona dair bir bilgileri olduğundan değil sırf zanna tabi' oluyorlar, halbuki zan haktan hiç bir şey'i muğnî olmaz. (Elmalı)


Ve ma lehüm Bihi min 'ılm ama onların bu konuda hiçbir bilgisi bulunmamaktadır. in yettebiune illezzann sadece zannın peşine düşmektedirler. ve innezzanne lâ yuğniy minel Hakkı şey'a ama şu bir gerçek ki zan asla gerçeğin yerini tutamaz. Allah gibi aşkın, melek gibi gaybi varlıklar hakkında spekülasyon insanın sapmasından başka ne getirir. Allah gibi aşkın bir varlık, Melekler gibi gaybi bir varlık ancak zanla değil, ilahi bir beyana dayanarak iman edin. Yani siz Allah’ı nasıl biliyorsunuz, Alla size kendisini nasıl tanıtırsa. Eğer Allah’ın kendisi hakkında ki o bilgi sizin de elinizde varsa o zaman siz Allah oldunuz demektir haşa. Onun için biz Allah’ı kendi bildirdiği gibi biliriz. Onun zatı hakkında verdiği bilgi bizim Allah hakkında ki bilgimizdir. Onun ötesinde spekülasyon yapmayız Allah hakkında zan insanı batıla sürükler.


29-) Fea'rıd an men tevella an zikriNA ve lem yurid illel hayâted dünya;

Bizim zikrimize (hatırlattığımız hakikate) sırtını dönen ve dünya hayatının zevklerinden başka bir şey istemeyenden yüz çevir! (A. Hulusi)

29 - O halde bakma sen o bizim zikrimizden yüz çevirip de Dünya hayattan ötesini istemeyen kimselere. (Elmalı)


Fea'rıd an men tevella an zikriNA ve lem yurid illel hayâted dünya şu halde artık sen de vahyimizden yüz çevirerek bize sırt dönen ve tek arzusu bu dünya hayatının geçici zevkleri olan kimseleri ciddiye alma. Fea’rıd; aslında onlar senin gündemini tayin etmesin. Onlara takılma, onları ciddiye alma. Onlara sırt dön, onlardan bir şey umma anlamını verebiliriz. Neden? Çünkü onlar hayatı ciddiye almadılar. Hayatı ciddiye almamalarının sebebi tek dünyalı oluşlarıdır bakınız. Hayatı o kadar ciddiye alır gibi göründüler ki ahireti unuttular. Ahireti olmayan bir hayatın dünyası yoktur. Çünkü anlamı yoktur.

Eşya çift kutupludur, tüm mahlukat çift kutupludur. Hayatta çift kutupludur. Hayatı Allah yaratmıştır, Allah’ın yarattığı hayatta çift kutupludur. Eğer hayatı tek kutuplu olarak görüyorsanız hayat tanrı diyorsunuz demektir. Çok ilginç bir nokta aslında. Çünkü ne ki tek; o Allah’tır. Allah dışında tüm mahlukat çift kutupludur. Eğer sizi hayata da tek kutuplu olarak bakıyorsanız, hayat kendi kendisini yarattı diyorsunuz demektir. Allah yaratmış olsaydı çift kutuplu olurdu. Ahiret bu kutbun öteki kutbudur işte. Onun için ahireti inkar edenler hayatın; Allah’ın müdahil olmadığı bir alan olduğunu düşünenlerdir.


30-) Zâlike mebleğuhüm minel 'ılm* inne Rabbeke HUve a'lemu Bi men dalle an sebiliHİ ve HUve a'lemu Bi menihteda;

Bilgilerinin onları ulaştıracağı son nokta işte budur (dünya zevkleriyle yaşayıp vefat etmek, başkasını düşünemezler)! Muhakkak ki Rabbin "HÛ" yolundan sapanı daha iyi bilir! "HÛ" daha iyi bilir hakikate ereni! (A. Hulusi)

30 - İşte odur onların ilimden irebildikleri gaye, şüphesiz ki rabbin, odur en bilen yolundan sapanı, hem de odur en bilen hidayeti tutanı. (Elmalı)


Zâlike mebleğuhüm minel 'ılm onların bilgi ufku da işe bu kadardır. Ne kadar harika değil mi? Yani tek dünyalıların bilgi ufku da işe bu kadar, dünya ile sınırlı. Dünyevileşmiş bir kafanın bilgisi de bu aşağı hayatla sınırlı bir bilgidir değil mi? Dünya aslında edna dır. En aşağı hayat. Hayat mertebeleri basamak basamak, en aşağı hayat bu dünya hayatıdır. Onun için dünya ile sınırlı bir bakış açısının bilgisi de bu dünya ile sınırlı en aşağı bilgi türüdür. Fiziği aşmaz, metafiziğe ulaşmaz yani soyut düşünceden mahrum bir bilgi türüdür. Onun içinde sadece gördüğüne inanır veya inandığını da görür sadece o kadar. Onun dışında bir şey yok.

inne Rabbeke HUve a'lemu Bi men dalle an sebiliHİ ve HUve a'lemu Bi menihteda elbet senin rabbin kendi yolundan kimin saptığını en iyi bilendir. Kimin doğru yola yöneldiğini de en iyi bilendir.


Devam ediyor C sayfasına geçiniz.
           167. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder