B sayfasından devam
20-) Ve menates salisetel uhra;
Diğer
üçüncüleri Menat'ı (böyle bir mi'râc
yaşatabilirler mi)? (A. Hulusi)
20 -
Üçüncü olarak da menatı uhrayı? (Elmalı)
Ve menates salisetel uhra ve
sonuncusunu. Hani şu üçüncüleri olan Menat’a (neden dişi isimler taktığınızı)
hiç düşündünüz mü?
Tarihçiler bu ayetlerle ilgili
şöyle bir olay anlatırlar. Meşhur adıyla garanik olayı diye bilinen olay.
Kureyş baskıları, Müslümanlar üzerinde çok tırmanır, ayyuka çıkar. İşkenceler,
eziyetler, yıldırmalar, hakaretler o kadar yükselir ki bu baskılar,
Müslümanların bir kısmı artık baskıya dayanamaz, özellikle zayıf ve korumasız
Müslümanlar ve Resulallah’ın da izni ile bu insanlar Habeşistan’a hicret
ederler. Tarihlerde bu hicret kayıtlıdır.
Fakat 2 ay sonra Habeşistan’a
hicret eden Müslümanlardan bir kısmı Mekke’ye geri döner. Bu geri dönüşün
sebebi nedir sorusuna cevap sadedinde tarihçilerin itibar ettiği fakat
muhaddislerin ve müfessirlerin uydurma ve yalan olarak tespit ettiği şu olay
anlatılır. İki ay sonra Müslümanlardan bir kısmının, Habeş Muhacirlerinden bir
kısmının dönüşü gerekçesi olarak.
Allah Resulü Kureyş’in
baskılarından çok yılmıştı. Onların ilahi davete icabet etmemesi onu çok
üzüyordu ve onların ilahi davete kulak vermesini temenni etti. Bu temenni ile
Allah’tan bir bahane yaratmasını temenni etti, çok arzu etmişti. Yani bir
bahane olsun da onlar tıkadıkları kulaklarını açsınlar bir kez dinleyebilsinler
bu vahyi. Böyle bir temennisi oldu. Bu temenni şöyle bir icabetle sanki kabul
olmuş bir duaya dönüştü.
Şeytan onun diline bu ayetleri
tam okuduğu sırada bir iki cümle attı, bıraktı. Onlar tilkel garanikül ülâ,
yani bu sayılan putlar, lat, menat, uzza. Bunlar yüce kullardır. Ve inne
şefa’tehünne letürca. Bunların hiç şüphe yok ki şefaaleri umulur. Şeytan bu
cümleleri Resulallah’ın bu ayetleri okurken diline bıraktı.
Resulallah secdeye vardı, onun
secdeye vardığını gören müşrikler de secdeye kapandılar ve bunu duyan Habeş
Müslümanları işte bu nedenle 2 ay sonra Mekke’de barış oldu, artık Kureyş
direnişini kaldırdı. Artık eziyetini kaldırdı, vazgeçti haberini alarak
Mekke’ye döndüler. Gibi bir gerekçe ürettiler.
Bir kez İbn. İshak, İbn.
Huzeyme’nin de isabetle ifade ettiği gibi bu zındıkların açık bir uydurmasıdır.
Ki daha sonra bir çok müfessir de bunun uydurma olduğunun üzerine basa basa
dile getirmişler, çünkü sahih bir isnadı yok. Sahih bir kaynağı yok. Ama bizce
de uydurmadır, sahih bir isnadının olmaması yanında iki tane kapı gibi akli
delili vardır bunun.
Birincisi Necm suresinin Habeş
hicretinden önce inmiş olduğu yorumuna dayanır bu olay, bu uydurma Oysa bu
kesinlikle doğru olamaz Necm suresi bu olaydan yani Habeşistan hicretinden
sonra inmiş olamaz. Neden? Çünkü Mekke putlarının ilk bahsedildiği sure, ilk
yerildiği sure bu sure. Mekke putları yerilmeden önce zaten Mekke’liler
Müslümanlara baskı yapmıyorlardı. Kureyş Müslümanlara baskı yapmıyordu. Yani
sadece dinlemiyorlar, kulaklarını tıkıyorlar ve aldırmıyorlardı. Baskı onların
putlarını yerince geldi ve putlarının yerildiği ilk ayetler de bu surede yer
aldı. Dolayısıyla nasıl Habeş hicretinden sonra inmiş olabilir bu sure. Zaten
baskı ilk bu sure ile başlamış olmalı ve baskı başlamadan da hicret olmaz.
Çünkü baskı görmeden Müslümanların Habeşistana, yurtlarını yuvalarını terk
ederek hicret ettiklerini düşünmek abes. Bu bir.
İkincisi Hz. Peygamber bu olayın
20. ayette ifadesini bulan putları ısrarla ve açıkça eleştiri ayetleri
ortadayken Hz. Peygamber bu sureyi okurken nerede secde etmiş olabilir. Secde
ayeti bu surenin son ayetidir. Yani 62. ayet. Resulallah secde etti, müşrikler
de secde ettiler. Hikaye bu. Peki de peygamberimiz surenin ortasında secde
etmiş olamaz. Çünkü adeti gereği secde ayetinden sonra secde ediyor. Secde
ayeti ise surenin en sonunda. Surenin en sonuna kadar peygamberimizi
dinledilerse bu durumda putları yeren ayetleri de dinlemiş olmaları lazım.
Birazdan onların tefsirine geleceğiz. Onlar putlarını yerden yere vuran bu
ayetleri dinleye dinleye, anlaya anlaya nasıl oldu da secde etiler. Bu çelişki
teşkil etmez mi? İkincisi de bu. Bu iki delil ile akli delil ile bu olayın
kesinlikle uydurma bir olay olduğu açıktır.
[Ek bilgi; Zaten bu surenin 3.
ayeti Peygamberin kendi heva ve hayalinden konuşamayacağı açıkça açıklanıyor. Ayetleri
değiştirmek, eklemek, eksiltmek şeytanın gücü mesabesinde olan bir şey değil.]
21-) Elekümüzzekeru ve lehül ünsâ;
Erkek
sizin, dişi O'nun mu? (A. Hulusi)
21 -
Size erkek ona dişi öyle mi? (Elmalı)
Elekümüzzekeru ve lehül ünsâ
erkekler size, kızlar O’na öyle mi?
22-) Tilke izen kısmetun dıyza;
Öyle
ise bu insafsız paylaşmadır! (A. Hulusi)
22 -
Bu öyle ise çok hayıflı bir taksim. (Elmalı)
Tilke izen kısmetun dıyza o halde ne
berbat bir taksimat bu. Müşrikler taptıkları putlara Allah’ın kızları derlerdi.
Çünkü ilginçtir putların üçü de dişi. İsimleri de bunu ele veriyor zaten. lat;
dişi ismi. Menat; dişi ismi. Uzza; Azyz in dişi olanıdır. Eazzin dişil
olanıdır. İsmi taftilin dişil olanına uzza denir. lat ve menat onlarda dişilik
zaten kelimenin içinde var. Dolayısıyla üçü de dişi, dişi suretinde
resmedilmiş. Neden dişi derseniz? Melekler dişidir de ondan diyorlar. Sanki
melekleri görmüş gibi, meleklerin cinsiyeti varmış gibi, tespit etmişler gibi.
Niye? Buradan yola çıkarak Allah’a da cinsiyet atfediyorlar. Allah’ta erkek
olmuş oluyor. (Haşa) Ve melekler Allah’ın kızlarıdır diyorlar. Daha doğrusu
Lat, Menat, Uzza meleklerdir, Allah’ın kızlarıdır. Allah’ın kızları demeleri
Allah’ın evladı anlamına değil (haşa) Allah’ın haremi anlamına (Haşa). Hatta
diyorlar ki yazı falanla, kışı falancayla geçirir. Yazı Lat ve Menat’la, kışı
Uzza ile geçirir (Haşa).
Peki buradan nereye varıyorlar?
Bunlar Allah’ın haremiyse, Allah’ın kızlarıysa etrafında ki dönen Allah’ın
gönlünü eğliyorlar demektir. Biz bunların gönlünü edersek onlar da Allah’ın
gönlünü ederler. Dolayısıyla buna da şefaat adını veriyorlar. İşte böyle bir
akıl yürütme, böyle bir sapma özü itibarıyla öyle bir noktadan başlayıp öyle
bir noktaya getiriyorlar ki işi ve bu ayetler aslında müşriklerin Allah
inancında ne kadar sahte, ne kadar iki yüzlü ve ne kadar suçüstü
yakalandıklarını gösteriyor. Bu bir suç üstüdür gerçekten.
23-) İn hiye illâ esmaun semmeytumuha entum ve
abâuküm ma enzelAllâhu Biha min sultan* in yettebiune illazzane ve ma tehvel
enfüs* ve lekad caehüm min Rabbihimül hüda;
Onlar
ancak sizin ve atalarınızın isimlendirdiği, Allâh'ın hiçbir delil inzâl
etmediği (arkası - müsemması olmayan yalnızca) isimlerden ibarettirler! Onlar, ancak zanna ve nefslerin
hoşlandığı kuruntulara uyarlar... Andolsun ki kendilerine Rablerinden hakikat
ilmi gelmiştir! (A. Hulusi)
23 -
Onlar hiç bir şey değil sırf sizin ve babalarınızın taktığınız kuru isimler,
Allah onlara öyle bir saltanat indirmedi, yalnız zanna ve nefislerin sevdasına
tabi' oluyorlar, halbuki rablerinden kendilerine doğru yolu gösteren, geldi.
(Elmalı)
İn hiye illâ esmaun semmeytumuha entum ve
abâuküm bunlar sadece sizin ve atalarınızın uydurduğu isimlerden
ibarettir. ma
enzelAllâhu Biha min sultan Allah bunlara hiçbir yetki ve otorite
devretmemiştir. Yani bunların böyle bir otoritesi ve yetkisi yoktur.ç Size
yardım ve şefaat etme otoritesi yoktur. Allah bunlara vermeden siz nasıl Allah
adına Allah’tan alıp ta onlara verirsiniz.
Her tür şirk aslında tanrı
atamaktır. Düşünün kul tanrısını atar mı? eğer biri birini atayacaksa tanrı
kulu atar. Ama her tür şirkin özünde affedilemeyecek kadar büyük bir günah
olmasının sebebi kulun tanrı atamaya kalkması, kulun tanrıyı dizayn etmeye
kalkması. Kulun; tanrının ne yapacağını emretmeye, söylemeye kalkmasıdır. Ki
bundan daha büyük küstahlık olur mu? Haddini bilmezlik olur mu? Onun için her
şirk haddini bilmezliktir.
in yettebiune illazzane ve ma tehvel enfüs
onlar sadece kuruntu ve nefsani arzularının peşinden gidiyorlar. Heva ve
heveslerinin peşine takılıyorlar. ve lekad caehüm min Rabbihimül hüda oysa ki
rablerinden kendilerine ideal bir doğru yol rehberliği gelmiş bulunuyor. Ama
onlar bu rehberliğe uymuyorlar.
24-) Em lil' İnsani ma temenna;
Yoksa
insanın her dilediği olacak diye bir kural mı var? (A. Hulusi)
24 -
Yoksa var mı insana her kurduğu huyla. (Elmalı)
Em lil' İnsani ma temenna yoksa
insan hakikatin kendi, arzu ve isteğine tabi olduğunu mu sanıyor?
Bazı müfessirler bu ayeti Hz.
Nebiye hitap ettiğini düşünmüşler. Onun içinde, yani peygamber temenni
etmesiyle olacağını mı sanıyor. Orada, hani hikayede temenni etti, ama Allah bu
temennisinin doğru olmadığını böyle izah etti şeklinde anlaşılırsa böyle. Fakat
bu anlayışı yanlış olduğunu düşünüyorum, çünkü lil’ insan açıkça Em lil'
İnsani ma temenna insan neyi temenni ederse o olur mu zannediyorlar.
Burada açıkça şunu söylüyor;
Hakikat sizin temenninize göre mi belirlenir. Yani hakikati siz mi
belirlersiniz. Sizin arzu ve isteğiniz hakikat üzerinde kalıcı bir etki bırakır
mı? Siz öyle olmasını istediğiniz için gerçek öyle olur mu. Öyle olsaydı 6.5
milyar gerçek çıkmaz mıydı ortaya. Öyle olsaydı doğru diye neye diyebilirdik.
Hak ve batıl, doğru ve yanlış, iyi ve kötü olur muydu öyle olsaydı. Yani
insanın temennisine göre değişseydi o zaman üzerinde direnebileceğimiz bir
temel, bir esas, bir ilke, bir iman olur muydu. İşte bence asıl söylediği bu.
25-) FeLillâhil ahıretu vel ula;
Allâh (Esmâ'sının özelliklerinin açığa çıkması) içindir sonsuz gelecek yaşam da dünya da! (A. Hulusi)
25 -
Fakat Allah’ındır Âhiret ve olâ. (Elmalı)
FeLillâhil ahıretu vel ula fakat
ahirette dünya da Allah’a aittir.
26-) Ve kem min melekin fiys Semavati lâ tuğniy
şefa'atuhüm şey'en illâ min ba'di en ye'zenAllâhu li men yeşau ve yerda;
Semâlarda
nice melek vardır ki, Allâh'ın dilediği ve razı olduğu için verdiği izin
dışında, onların şefaati hiçbir fayda vermez! (A. Hulusi)
26 -
Göklerde nice Melâike vardır da Allah dileyip razı olduğuna izin vermezden
evvel şefaatleri hiç bir şey'e yaramaz. (Elmalı)
Ve kem min melekin fiys Semavat her
ne kadar gökteki meleklerin sayısı çoksa da lâ tuğniy şefa'atuhüm şey'en illâ min ba'di en ye'zenAllâhu
li men yeşau ve yerda Allah’ın dilediği ve razı olduğu kimseler için
verdiği şefaat izni olmadıkça onların şefaati hiçbir fayda sağlamayacaktır.
Burada Allah’ın verdiği şefaat
izninden kasıt; şefaat edenlerle değil, kime şefaat edileceği ile alakalı bir
izindir. Kur’an ın ilgili diğer ayetlerinin de ispat ettiği gibi. Bu çerçeve de
düşündüğümüzde şefaat Allah’ın affettiği müjdesini biri eliyle affettiği kuluna
vermesidir. Burada aslında iki kişi onore edilmiş olur; bir af müjdesini iletme
görevi ile görevlendirilen, yani ödülü tevdi etmesi istenen kişi onore edilmiş
olur. İkincisi ödülün bizzat verildiği kişi. İşte ilahi şefaat bundan başka bir
şey değildir.
27-) İnnelleziyne lâ yu'minune Bil ahıreti
leyusemmunel Melaikete tesmiyetel ünsâ;
Muhakkak
ki sonsuz geleceklerine iman etmeyenler, melekleri elbette dişi olarak
tanımlarlar. (A. Hulusi)
27 -
Evet Âhirete imanı olmayanlar Melâikeye dişi adı takıp duruyorlar. (Elmalı)
İnnelleziyne lâ yu'minune Bil ahıreti
leyusemmunel Melaikete tesmiyetel ünsâ elbet ahirete inanmayan
kimseler melekleri dişi isimlerle adlandırırlar. Yalnız bunlar adlandırır.
Müşrik Mekke toplumunda meleklerin şefaatine inanan bir kesim vardı ve buradan
yola çıkarak şunu düşünebiliriz, hatta şuna inanabiliriz. Ahirete de inanıyorlardı
bu kesim. Buna rağmen onlar ahireti inkar eden ve dehri olarak adlandırılan
Mekke’nin bir avuç reisinin düştüğü duruma düşüyorlar. Mekke’nin bir avuç reisi
dehri idiler, yani bugünkü anlamıyla ateist idiler. Hiçbir şeye inanmıyorlardı.
Onlar zamana inanıyorlardı. Zamanın döngüsüdür bu diyorlardı. Zaman bizi
getiri, götürür. İşte materyalizm. Onların bir kısmı Yemen kökenli bir
materyalizmi, bir kısmı da İran, Hire kökenli bir materyalizmi savunuyordu.
İşte onlarla ahirete inanan geniş
yığınlar aynı göze de buluştular. Neydi bu? Hesaptan kaçmak, sorumsuzluk, yani
meleklerin şefaatine inanan o geniş kitle en sonunda hiçbir şeye inanmayan o
dehrilerle aynı gözede buluştular, ikisi de sorumsuzluk gözesinde buluştular.
Hesabı vermek istenmiyorlardı. Onun için bir kısmı tümden inkar ediyor, bir
kısmı ise putları aracı koyarak bunların gönlünü edersek bunlar da Allah’ın
gönlünü eder gibi bakıyorlardı olaya haşa.
28-) Ve ma lehüm Bihi min 'ılm* in yettebiune
illezzann* ve innezzanne lâ yuğniy minel Hakkı şey'a;
Oysa bu
hususta onların bir ilmi (delilleri) yoktur... Onlar ancak zanna uyuyorlar! Muhakkak ki zan,
gerçeği yansıtmaz! (A. Hulusi)
28 -
Mamafih ona dair bir bilgileri olduğundan değil sırf zanna tabi' oluyorlar,
halbuki zan haktan hiç bir şey'i muğnî olmaz. (Elmalı)
Ve ma lehüm Bihi min 'ılm ama
onların bu konuda hiçbir bilgisi bulunmamaktadır. in yettebiune illezzann sadece
zannın peşine düşmektedirler. ve innezzanne lâ yuğniy minel Hakkı şey'a ama şu
bir gerçek ki zan asla gerçeğin yerini tutamaz. Allah gibi aşkın, melek gibi
gaybi varlıklar hakkında spekülasyon insanın sapmasından başka ne getirir.
Allah gibi aşkın bir varlık, Melekler gibi gaybi bir varlık ancak zanla değil,
ilahi bir beyana dayanarak iman edin. Yani siz Allah’ı nasıl biliyorsunuz, Alla
size kendisini nasıl tanıtırsa. Eğer Allah’ın kendisi hakkında ki o bilgi sizin
de elinizde varsa o zaman siz Allah oldunuz demektir haşa. Onun için biz
Allah’ı kendi bildirdiği gibi biliriz. Onun zatı hakkında verdiği bilgi bizim
Allah hakkında ki bilgimizdir. Onun ötesinde spekülasyon yapmayız Allah
hakkında zan insanı batıla sürükler.
29-) Fea'rıd an men tevella an zikriNA ve lem
yurid illel hayâted dünya;
Bizim
zikrimize (hatırlattığımız hakikate) sırtını dönen ve dünya hayatının zevklerinden başka bir
şey istemeyenden yüz çevir! (A. Hulusi)
29 - O
halde bakma sen o bizim zikrimizden yüz çevirip de Dünya hayattan ötesini
istemeyen kimselere. (Elmalı)
Fea'rıd an men tevella an zikriNA ve lem yurid
illel hayâted dünya şu halde artık sen de vahyimizden yüz çevirerek
bize sırt dönen ve tek arzusu bu dünya hayatının geçici zevkleri olan kimseleri
ciddiye alma. Fea’rıd; aslında onlar senin gündemini tayin etmesin. Onlara
takılma, onları ciddiye alma. Onlara sırt dön, onlardan bir şey umma anlamını
verebiliriz. Neden? Çünkü onlar hayatı ciddiye almadılar. Hayatı ciddiye
almamalarının sebebi tek dünyalı oluşlarıdır bakınız. Hayatı o kadar ciddiye
alır gibi göründüler ki ahireti unuttular. Ahireti olmayan bir hayatın dünyası
yoktur. Çünkü anlamı yoktur.
Eşya çift kutupludur, tüm
mahlukat çift kutupludur. Hayatta çift kutupludur. Hayatı Allah yaratmıştır,
Allah’ın yarattığı hayatta çift kutupludur. Eğer hayatı tek kutuplu olarak
görüyorsanız hayat tanrı diyorsunuz demektir. Çok ilginç bir nokta aslında.
Çünkü ne ki tek; o Allah’tır. Allah dışında tüm mahlukat çift kutupludur. Eğer
sizi hayata da tek kutuplu olarak bakıyorsanız, hayat kendi kendisini yarattı
diyorsunuz demektir. Allah yaratmış olsaydı çift kutuplu olurdu. Ahiret bu
kutbun öteki kutbudur işte. Onun için ahireti inkar edenler hayatın; Allah’ın
müdahil olmadığı bir alan olduğunu düşünenlerdir.
30-) Zâlike mebleğuhüm minel 'ılm* inne Rabbeke
HUve a'lemu Bi men dalle an sebiliHİ ve HUve a'lemu Bi menihteda;
Bilgilerinin
onları ulaştıracağı son nokta işte budur (dünya
zevkleriyle yaşayıp vefat etmek, başkasını düşünemezler)! Muhakkak ki Rabbin "HÛ" yolundan sapanı daha
iyi bilir! "HÛ" daha iyi bilir hakikate ereni! (A. Hulusi)
30 -
İşte odur onların ilimden irebildikleri gaye, şüphesiz ki rabbin, odur en bilen
yolundan sapanı, hem de odur en bilen hidayeti tutanı. (Elmalı)
Zâlike mebleğuhüm minel 'ılm onların
bilgi ufku da işe bu kadardır. Ne kadar harika değil mi? Yani tek dünyalıların
bilgi ufku da işe bu kadar, dünya ile sınırlı. Dünyevileşmiş bir kafanın
bilgisi de bu aşağı hayatla sınırlı bir bilgidir değil mi? Dünya aslında edna
dır. En aşağı hayat. Hayat mertebeleri basamak basamak, en aşağı hayat bu dünya
hayatıdır. Onun için dünya ile sınırlı bir bakış açısının bilgisi de bu dünya
ile sınırlı en aşağı bilgi türüdür. Fiziği aşmaz, metafiziğe ulaşmaz yani soyut
düşünceden mahrum bir bilgi türüdür. Onun içinde sadece gördüğüne inanır veya
inandığını da görür sadece o kadar. Onun dışında bir şey yok.
inne Rabbeke HUve a'lemu Bi men dalle an
sebiliHİ ve HUve a'lemu Bi menihteda elbet senin rabbin kendi
yolundan kimin saptığını en iyi bilendir. Kimin doğru yola yöneldiğini de en
iyi bilendir.
Devam ediyor C sayfasına geçiniz.
167. videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder