Elhamdülillâhi Rabbil Âlemîn, Vessalâtü vesselâmü ‘alâ Muhammedin ve
‘ala ‘alihi, ve eshabihi ve ‘etba’ıhi ecmaiyn.
Rabbişrah liy sadriy;
Ve yessirliy emriy;
Vahlül ukdeten min lisaniy;
Yefkahu kavliy;
(Tâhâ 25-26-27-28)
Rabbim, göğsüme genişlik ver,
kolaylaştır işimi, düğümü çöz dilimden, ki anlasınlar beni. Amin.
Değerli Kur’an dostları bugün
Kamer suresinin tefsirine gireceğiz. Mushafta 54. sırada yer alan kamer suresi
adını ilk ayetinden alır. Kamer ay anlamına gelir. Tirmizi bu adla anar sureyi.
Fakat Buhari de sure ilk ayetin ilk kelimeleriyle, yani Ikterabetis sa'ah şeklinde geçer. Demek ki surenin adı ilk
yüzyıllarda henüz netlik kazanmamıştır.
Surenin iniş zamanına gelince,
sure tamamı Mekke’de inmiş. Resulallah 45. ayetini Bedir’de okuduğu için bazı
otoriteler bu ayetin Medine de indiğini söylemişlerse de bu bir yanlış
anlamadan kaynaklanıyor. Efendimiz Kur’an dan çok önceleri inen ayetleri çok
daha sonraki yıllarda olan bir olay üzerine okuyabiliyor. Bu o ayetin okunduğu
zamanda indiği anlamına elbette gelmiyor.
İlk iniş sıralamalarında yani
tertiplerde Tarık – Sad sureleri arasına yerleştirilmiş. Kendince özgün bir
nüzül tertibi usulü ortaya koyan çağdaş ilim adamlarından Müh. Mehdi Bazergân’a
göre Zariyat – Kalem sureleri arasına yerleşir sure. Surenin başı bir önceki
surenin sonunun devamı mahiyetinde. Bu da gösteriyor ki sure iniş zamanı olarak
Mekke’de, peygamberliğin 4. yılında inmiş olmalı. Muhteva bu görüşümüzü teyit
ediyor. Bu surenin inişiyle ilgili bir de nakledilen hadis var Hz. Aişe’den.
Hz. Aişe der ki; Kamer suresi
Muhammed‘e nazil olduğunda ben oyun oynayan yeni yetme bir kızdım. Tabii bu
haber Ki Buhari naklediyor bunu, eğer sahih sayılırsa Hz. Aişe’nin yaşı
konusunda siyerlerde yer alan bütün rivayetler yeniden gözden geçirilmek
durumundadır. Eğer nübüvvetin 4. yılında inen bir sure hakkında Hz. Aişe bu
sure indiğinde ben yeni yetme bir kız çocuğuydum diyorsa O zaman Resulallah’la
evlendiği yaş 9 dan çok çok daha ileri olmak durumundadır.
Surenin konusunu 3 e
ayırabiliriz;
1 – Bu bölüm 1 – 8. ayetler arası
oluşturur ki yaklaşan kıyametten söz eder.
2. Bölüm 6 - 42. ayetler arası
Nuh AS. ve onun kavmi, Ad kavmi, Semud kavmi, Lût kavmi ve Firavunun
akıbetlerini dile getirir. Helak süreçlerini ele alır. Özellikle helak edilen
kavimlerin peygamberlerine vurgu yapmaktan daha çok, helak ediliş süreçlerine
vurgu yapar. Çünkü bu kıssalar Kur’an ın birçok yerinde ele alınırlar. Fakat
ele alındığı hemen her yerde aynı vurgularla değil farklı vurgularla ele
alınırlar. Onun için bişr tekrar değildirler.
Mesela Lût kıssasının Kur’an da 5
– 6 yerde geçmiş olması, 5 – 6 kez tekrar sayılmamalıdır. Bir yerde bu kıssanın
kahramanlarına atıfla vurgu ile geçer. Lût AS. ve onun iman ailesine. Bir yerde
bu kıssanın helak olan Lût kavmine vurgu yaptığını görürüz. Bir başka yerde bu
kıssanın helak olan kavmin helak oluş nedenine, ahlaksızlığına özel vurgu
yaptığını görürüz. Bir başka yerde bu kıssa üzerinden ilk muhataplara açıkça
öğüt verildiğini görürüz. Yani farklı vurgulara sahip olduğunu söylemeliyim.
Surenin en sık tekrarlanan
ayetleri de bu kıssalar sırasında nakledilir. Ki 4 kez tekrarlanan şu ayette
olduğu gibi; Ve lekad yessernel Kur'âne
lizZikri fehel min müddekir (17-22-32-40) doğrusu biz bu Kur’an ı öğüt
alacak olanlar için, ders alacak olanlar için, anlayacak ve kavrayacak olanlar
için kolay kıldık. Yani kolay anlaşılır, kolay öğrenilir, kolay okunur, kolay
ezberlenir ve kolay aktarılır ve dahası kolay yaşanır kıldık, kolaylaştırdık. Fehel min müddekir. Hala ders alacak
yok mu? Yok mu ders alan birileri. Çıksın ortaya. Yani biz Kur’an ı bunca
kolaylaştırmamıza rağmen eğer muhatap ders almıyorsa o zaman problem onda
demektir. Kur’an a inmemiş gibi, nazil olmamış gibi, yer yüzünü aydınlatmamış
gibi, insanlığın önüne bir sofra gibi açılmamış gibi muamele etmek Kur’an a da,
Allah’a da hakarete yeltenmektir.
3 – Surenin bu bölümü mucizevi
bir ihbar ile başlar. Mekke putperest direnişinin kırılacağını haber verir. Bu gerçekten de
önceden haber vermedir, bir ihbardır, bir mucizedir. Düşünün daha
peygamberliğin 4. yılında ondan tam 11 yıl sonra gerçekleşecek olan zaferi
müjdelemektedir.
Varlık ilahi bir plan üzere
yaratılmıştır. Surede bu planı dile getiren gerçekten essadın’ı camii ağyarını
mani muhteşem bir ayet yer alır. Allah’ın her bir şeyi bir ölçü ile yarattığı
ifade edilir. Yani asli ifadesiyle kaderle, kadere iman, ölçüye imandır. Allah
tesadüfen iş yapmaz, ölçüsüz iş yapmaz. O ayete gelince neden böyle bir ayet,
neden bu bağlamda sorularının cevabını elbette vermeye çalışacağız. Ama hemen
söyleyelim ki burada geçişi kendi küfrünü, kendi inkarını, ya da toplumsal
inkarı bir kader olarak algılayan ve bunu bir mazeret olarak ileri sürecek
olanlara, böylesine Allah’a iftira sadedinde bir mazeret beyan etmeye
kalkmayın. İnsanın tercihine kalan şeylerde kader iradedir. Allah sizin
seçiminize kalan şeylerde kaderiniz olarak iradeyi kader kılmıştır. Onu
kullanmıyorsanız kaderinize karşı geliyorsunuz demektir vurgusunu taşır. Bu
özetten sonra suremizin tefsirine geçebiliriz.
1-) Ikterabetis sa'atu venşakkal Kamer;
Yaklaştı
o saat ve Kamer (Ay) yarıldı! (A. Hulusi)
01 -
Yaklaştı Saat, yarıldı Kamer. (Elmalı)
Ikterabetis sa'atu venşakkal Kamer
son saat yaklaşacak ve ay yarılacak. Ya da bir başka yoruma göre son saat
yaklaşmıştır, ay yarılmıştır.
Kur’an da son saatle ilgili
ayetler mazi kipiyle geçer, geçmiş zaman kipi kullanılır. Bunun bir çok örneği
var. Bunun nedeni gelecekte olması muhakkak ve mutlak olan son saatin kesin
gerçekliğini ifadedir. Yani bu konuda kimse tereddüt etmesin, oldu bilsin. Hani
bizde konuşurken olmuş bil, gelmiş bil deriz ya, Kur’an son saatle ilgili bizim
konuşurken kıyamet diye telaffuz ettiğimiz ama doğrusu son saat olan varlığın
yer yüzünün insanlığın son saatiyle ilgili, sonuyla ilgili haberleri geçmiş
zaman kipiyle iletir Kur’an. Bunun sebebi mutlaka olacağına delalet eder.
Alternatif anlam ise hemen tüm
müfessirlerin tercihi olan ve bazı sahabelerden nakledilen ayın yarılması
mucizesine delalet eder, dayanır.
Ayın yarılması mucizesi bize
kadar gelen rivayetlerin toplamından özetleyecek olursak şöyle gerçekleşmiştir.
Efendimiz AS. Mekke’ye kendine indirilen vahyi tebliğ ettiğinde Mekke ondan bu
vahyi Allah’tan aldığına dair bir belge ister, bir mucize ister. Efendimiz bu
talep karşısında bir gece dolunay halinde ki aya parmağını yönelterek ayı şöyle
ortasından parmağıyla işaret ederek keser. Ay o anda bölge insanına bir parçası
bir dağın bir tarafında, diğer parçası da dağın öbür tarafında olarak görülür.
Bu nasıl gerçekleşmiştir sorusuna
otoritelerimiz farklı yorumlarla cevap verirler. Hatta Enes Bin Malik’ten gelen
bir yoruma göre öyle göründü der. Yani buna göre ay ikiye bölünmüş değildi,
fakat görenlere öyle gösterildi. Mucizevi bir müdahaleyle onlar öyle gördüler
şeklinde. Daha sahabeden başlamak üzere bunun farklı yorumları yapılır.
Söz konusu rivayetler aslında
Ankebut/50-51, İsra/59. ayetleri ışığında anlaşılmalıdır. Bu rivayetlere
yönelik bir takım metin ve senet eleştirileri yapılmıştır. Onun içindir ki
ulema tarafından bu mesele imana müteallik bir mesele olarak görülmemiş. Çünkü
bu mesele de otoritelerin farklı yorumları olduğu ifade edilmiştir.
Mesela bu farklı yorumlardan
ikisini yapan tabiinden Hasan el Basri ve Ata dır. Bu iki tabiin otoritesi bu
ayette geçen olacak olayın geçmişte olmuş bir hadise değil, gelecekte kıyamet
alameti olarak, son saat alameti olarak gerçekleşecek bir olay olduğu yorumunu
yaparlar.
Demek ki daha o dönemden itibaren
bu ayetlerin geçmişte gerçekleşmiş bir bölünmeyi mi, parçalanmayı mı, yoksa
gelecekte son saat işareti olan bir parçalanmayı mı ifade ettiği daha tabiin
döneminden itibaren yoruma konu olmuştur.
Ayet kozmik sistemin oluşumu
sırasında ayın yer yüzünden kopmasına da yorumlanabilir. Hatta daha farklı
yorumlar da yapılabilir. Fakat bizim tercihimiz bu surenin giriş kısmının bir
bütün teşkil ettiği yönünde ve bu bütününde son saate yönelik bir uyarı olduğu
yönündedir.
Kamer suresinin bu ilk ayeti,
yani “ay yarıldı” ifadesi esasen Kur’an’daki benzerlerinden birisidir. Bilhassa
kıyamet sahnelerim tasvir eden, ahiret ahvalinden bahseden surelerde ve
ayetlerde, bu şekilde “gök yarıldı” “yer yarıldı” gibi deyimler kullanılmıştır.
Biz şimdi bu ayetlerden bazılarını okuyucunun dikkatine sunacağız:
l- “O gün gökyüzü beyaz
bulutlar halinde yarılıp melekler bölük bölük indirilirler.”(Furkan/25)
2 – “Gök yarılıp da erimiş yar
gibi kıpkırmızı bir gül olduğu zaman”(Rahman/37)
3 – “Gök de yarılmış,
çatlamıştır.” (Hakka/16)
4 – “Gök yarıldığı zaman“(İnşikak/1)
Bu ayetlerin hepsinde de
“yarılma” olarak tercüme edilen fiiller ş-a-k-k-a fiilinin türevleridir ve
hepsi de mazî sîgasıyla kullanılmıştır. Yani hepsi de gelecekte, kıyametin
kopması anında vuku bulacak hadiseleri bildirmesine rağmen, hep mazi (geçmiş)
sigasıyla anlatılmıştır. Ama bu ayetler nasıl “yarılacak”, (“o gün) yarılır”
gibi tercüme ediliyorsa, Kamer suresinin ilk ayetinin de bu şekilde tercüme
edilmesi olanaksız değildir ve tercüme edilmese de biz o anlama geldiğini
bilmeliyiz.
5- “Bundan dolayı neredeyse
gökler çatlayacak, yer varılacak, dağlar yıkılıp dağılacaktır. (10) Bu ayet,
Hıristiyanların “Rahman çocuk edindi” diye iftira etmeleri üzerine inmiştir.
6 – “Sonra toprağı bir yarışla
yardık.“(Abese/26)
7 – “O gün yer yarılır, onlar
kabirlerinden dışarı çıkarlar…(Kaf/44)
8- “…öylesi (taşlar)da var ki
çatlar da onlardan su fışkırır.”
Yukarıda dediğimiz gibi,
bizzat ‘ş-a-k-k-a” türevli fiillerin kullanıldığı bu ayetlerin dışında), anlam
olarak yine aynı, yani “yarılma” olayından bahseden, değişik kelime ve fiiller
Kur’an’ın Mekki ayctlerinde kullanılmaktadır.
“Yer yarıldığı (zaman)
(İnşikak/3); Güneş katlanıp dürüldüğünde, yıldızlar kararıp döküldüğünde,
dağlar sallanıp yürütüldüğünde, denizler kaynatıldığında”(Tekvir/5-6) gibi
ayetler sözünü ettiğimiz tasvir ayetlerinden sadece bir kaçıdır.
Kur’an-ı Kerim’de gelecekle ilgili haberlerin geçmiş
(mazî) sigasiyle bildirilmesidir. Buna Nahl suresinin l. ayetini örnek
vermektedir sayın Süleyman Ateş.
Kur’an-ı Kerim,
Peygamberimize, bilinen anlamda herhangi bir mucizenin verildiğini bildirmez.
Bilakis Peygamberimize mucize verilmediğini -gerekçeleriyle- ifade eder.
Kur’an İsra suresinin 90-95. ayetlerinde, müşriklerin,
Allah Resulünden mucize istediklerini fakat bu isteklerinin verilmediğini açık
açık bildirmektedir.
Bu ayetlerde müşriklerin Hz.
Peygamberden, (a) yerden bir kaynak fışkırtmasını, (b) yahut hurma ve üzümlerden
oluşan bir bahçe edinmesini, (c) yahut üzerlerine gökten parçalar yağdırmasını,
(d) Allah’ı ve melekleri şahitler getirmesini, (e) yahut altından bir ev
edinmesini, (f) veya göğe çıkmasını, gökten bir kitap getirmesini talep
ettiklerini, aksi taktirde O’na inanmayacaklarını söylediklerini
bildirmektedir. (İsra/90-93) Netice itibariyle bu saçma isteklerinden hiç
birisi onlar için yerine getirilmemiştir.
Aynı olguya değinen bir ayet
de şudur: “Eğer kendilerine bir mucize gelirse ona mutlaka inanacaklarına dair
olanca güçleriyle Allah adına and içtiler. De ki, Mucizeler ancak Allah
tarafındandır. Ama mucize geldiğinde de inanmayacaklarının farkında
mısınız?(Enam/109)
İbni Mes’ud’un dışındaki
ravilerin çoğunluğu hicrete beş sene kala, yani ay yarılmasının -sözde- vuku’u
yılı çelik-çomakta, oyunda-eğleşte çocuklardır. Üstelik içlerinden bazıları
henüz doğmamıştır. Acaba Resulallah’ın yanından hiç ayrılmayan arkadaşları,
niçin bu olayı görmemişler ya da görmüşlerse rivayet etmemişler de, bu üç beş
tane küçük yaştaki çocuk görmüştür? Olayın taşradan, bağdan bahçeden gelenden
v.s. hiç anlatılmamaktadır. Diğer yandan yine İbni Abbas’dan “ay yarıldı”
ayetinin Resulallah zamanında ay tutulması olayı üzerine indiği de rivayet
edilmiştir. Yani rivayetler arasında çelişki ve tutarsızlık alenen göze
çarpmaktadır. (Ali
Aksoy)]
[Ek bilgi 2 ; Şakku'l-kamer
olayı
Kureyş Kabilesi'nin ileri
gelen müşrikleri bir araya toplanmışlar ve Allah Resûlünden, peygamberliğini
ispatlayacak bir mucize istemeye karar vermişlerdi. Hep birlikte O'nun
bulunduğu yere doğru ilerlerken gecenin ilk saatleri yaşanıyor ve Efendimiz
(sav) parıl parıl parlayan ay ışığı altında Hazret-i Ali, Huzeyfe İbn-i Yemân,
Abdullah Ibn-i Mes'ud, Cübeyr ibn-i Mut'im ve Abdullah İbn-i Ömer gibi büyük
sahabelerle sohbet ediyordu.(1)
O nur halkasını çevreleyen
müşriklerin mucize görme konusundaki ısrarları had safhaya varıp sabır
sınırlarını zorladığında, Fahr-i Kâinat Efendimiz (sav) yerinden doğruldu ve
mübarek elini, gökyüzünde bir altın tabak gibi ışıldayan Ay'a doğru celâlle
kaldırdı.
Yaratıldığı günden beri
vazifesinden şaşmamış olan Ay, hürmetine koca bir kâinatın yaratıldığı O Zatın
(sav) bu işaretiyle bir anda ikiye ayrılmış ve gerideki Mina Dağı, Ay'ın iki
parçası arasında kalarak muhteşem ve tüyler ürpertici bir manzara teşkil
etmişti.
Efendimiz (sav) etrafındaki
sahabelerine "Şahit olun, şahit olun" diye tekrarlarken, Kureyş
kâfirleri şaşkınlıkla birbirine bakmıyor ve "Bize büyü yaptı"
diyorlardı.
Ay'ın görülmesi için yeterli
olan şartlar, Arap yarımadasının dışında en iyi Hindistan'da gerçekleşmiş ve
Dhar şehri kralı Raja Bjoh ve raiyeti tarafından bütün teferruatıyla takîp
edilmişti.(2) Chamai Nehri kıyısındaki sarayının balkonundan Ay'ın ikiye
ayrıldığını gören kral, önce dünyanın sonunun geldiğini zannederek büyük bir
korkuya kapılmış, daha sonra da bunun Arabistan'da zuhur ettiğini duyduğu
Peygamber'in bir mucizesi olabileceğini tahmin ederek vezirini Mekke'ye
göndermişti. Raja'nın veziri Efendimizle (sav) görüşme şerefine erişmiş ve
Şakk-ı Kamer O'nun mucizesi olduğunu anlayarak İslâmiyeti seçmişti.
Şakku'l-Kamer
Mucizesi, sadece Raja ve saraydakiler tarafından
görülmemiş. Hindistan halkı tarafından da seyredilmişti. Mucizenin gerçekleştiği
tarih, daha sonra bir başlangıç yılı olarak kabul edildi ve bazı eserler
üzerine işlendi. Hatta bu ülkede ele geçirilen bir heykelde: ''Ay'ın ikiye
yarıldığı senede yapılmıştır." ifadesi bulunuyordu. Bu durum
bazı müfessirler tarafından sıkça nakledilmiş ve çok önemli bir delil olarak
gösterilmiştir.
(1) Tecrîd-i Sarih Tercümesi,
İst.1945, IX/367,372 ….(devam
ediyor)]
.
.
Allahu alem..!
Devam ediyor B sayfasına geçiniz.
168. videoyu
toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder