2 Eylül 2013 Pazartesi

İslamoğlu Tef. Ders. HUCURAT (01 - 02) (163-A)






El Hamdu Lillahi Rabbil'Alemiyn Vesselatü Vesselâmü alâ Resulüna Muhammedin ve alâ alihi ve ashabihi ve etba’ıhi ecmaiyn.

Rabbişrah liy sadriy;

Ve yessirliy emriy;

Vahlül ukdeten min lisaniy;

Yefkahu kavliy; (Tâhâ 25-26-27-28)

Rabbim, göğsüme genişlik ver, kolaylaştır işimi, düğümü çöz dilimden, ki anlasınlar beni. Amin, amin..!

Değerli Kur’an dostları bugün Kur’an ülkemizin yepyeni bir sitesine daha giriyoruz. Bu sitenin can alıcı şehirlerini dolaşacağız. Bu şehirlerin hayran edici sokaklarında gezeceğiz. Bu sokaklardan zümrüt, yakut ve elmas odalara geçeceğiz. Bu odalardan seyredeceğiz alemi, seyredeceğiz kendimizi. Bu odaların pencerelerinden kâh cennete açılacak önümüz, kâh ateş gösterilecek ibret almamız için. Bu odalarda özellikle kendimizi bulacağız, kendimizle buluşacağız, kendimize kavuşacağız, kendimize döneceğiz. Rabbim, bizi bize seyrettirecek

Hucurat suresi elimizde ki mushafta 49. sure. Adını 4. ayetinde ki odalar, sıra odalar, haneler anlamına gelen Hucurat dan alır.

Surenin iniş zamanı kesine yakın bir biçimde tahmin edebileceğimiz bir dönemdir. Elbette ki Medine döneminin sonlarındadır. 4. Ayet Temim oğullarının Medine’ye gelişi ile ilgili bir olaya atıftır. Bu geliş ‘Amül mufut denilen elçiler yılı diye bilinen 9. yıla tevafuk eder.

Yine 6. ayet fetihten sonra Müslüman olmuş bir ismin etrafında dönen bir olayla ilgilidir. Bu iki iniş sebebi bize surenin Medine de hangi yılda indiğini kesine yakın bir biçimde verir ki bu da hicretin 9. yılıdır. Yani sure dinin ikmal edildiği, nimetin itmam edildiği ifade buyrulan bir dönemde, bir zamanda inmiştir. Bunun içindir ki surenin konusu dinin ikmali ile ilgili, yani dinin şartlarının, zaruretlerinin, hacetlerinin ötesinde, dinin güzelliğiyle tahsiniyatıyla ilgili konular olduğu açık. Bunlarda ahlak ve adap konularıdır.

İnsan ilişkilerinin üzerinde yükseldiği etik ve estetik değerlere atıf yapar sure. Ahlak ve edeple ilgili bir takım ilkeler vaz eder. 5 kez; Ya eyyühelleziyne amenû hitabı bu surede geçer. Yani ey iman edenler diye seslenir sure. 1 ve 5. ayetler arasında Hz. Peygamberin şahsında Müslüman toplumun önderleri ile ilişki biçimi dile getirilir. Yalan haber üreten unsurlar muzır ilan edilir ve İslam toplumunun kardeşliğine yönelik en büyük tehdit ve tehlikenin yalan haber üreten unsurlara kulak vermek olduğu dile getirilir.

6 – 11. ayetler arasında iman kardeşliği vurgulanır. Kur’an da İnnemel mu'minune ıhvetün (10) biçiminde formüle edilen; Bütün mü’minler sadece ve sadece kardeştirler ayeti işte bu sure de geçer. Bunu zedeleyen insanların, daha doğrusu İslam cemaatinin bireylerinin birbirlerini hor ve hakir görmesi, aşağılaması, onurunu zedeleyici tavırlara girmesi şiddetle reddedilir ve yerilir.

13. ayetinde Allah katında üstünlüğün tek ölçüsü olan takva vurgulanır. Ki bu gerçekten de İslam’ın şiarıdır. Allah katında üstünlük ölçüsü bir tektir, o da takvadır. Allah’a karşı insanın sorumluluk bilinci, sorumluluk şuuru.

14 – 16. ayetler arasında pazarlıklı iman dile getirilir ve Allah’a din öğretme kalkanlar yerilir. Allah’a din öğretmeye kalkmak gerçekten de insanoğlunun haddini aşmasının vuracağı dip noktadır. Ve 17. ayet surenin berceste ayetleridir. Akılda en çok kalan ayetleridir. Bu ayetle iman etmek kişinin Allah’a lütfü değildir. Asıl Allah imana erdirmekle kişiye lutfetmiştir. Yani Allah’a iman ettim diye kişi Allah’ı ve resulü minnet altına almaya kalkmamalıdır. İman etmesi, Allah’ın kişiye lütfetmesidir, kişinin Allah’a değil. Çünkü imandan çıkarı olan tek taraf vardır, o da insan. Allah’ın insanın imanından hiçbir çıkarı, hiçbir yararı, hiçbir menfaati olamaz. Bu ayetten bir sonraki ayetle sure sona erer. Şimdi surenin tefsirine bu kısa özetten sonra geçebiliriz.

[Ek bilgi; Sûrenin ihtiva ettiği hususlar şunlardır:
1- Mü'minlerin Peygamberimiz (s.a.v)'e karşı hürmet ederek ilâhi emre ve peygamberin emirlerine karşı muhalefette bulunmamaları.
2- Peygamberin huzurunda yüksek sesle konuşulmaması ve dışardan da diğer insanlara çağırıldığı gibi kendisine çağrılmaması.
3- Fasıklann sözlerine kulak verilmemesi ve aralarında düşmanlık, dargınlık ve kırgınlık bulunan mü'minlerin arasının sulh edilmesi.
4- Müslümanlara karşı düşmanlık besleyerek sulha yanaşmayanlarla savaşılması.
5- Müslümanlar hakkında kötü zanda bulunulmaması ve alay edilmemesi.
6- Allah katında üstünlüğün ancak takva ile olduğunun bildirilmesi. (Ebu’l Leys Semerkandi- Tefsir-ül Kur’an)]




1-) Ya eyyühelleziyne amenû lâ tukaddimu beyne yedeyillahi ve RasûliHİ vettekullah* innAllâhe Semiy'un 'Aliym;

Ey iman edenler... Allâh'ın ve O'nun Rasûlünün önüne (beşerî düşünce ve yorumlarınızla, değerlendirmelerinizle) geçmeyin; Allâh'tan (şartlanmaya dayalı değer yargılarınızın sonuçlarını kesinlikle yaşatacağı için) korunun! Muhakkak ki Allâh Semi'dir, Aliym'dir. (A.Hulusi)

01 - Ey o bütün iman edenler! Allahın ve Resulünün önüne geçmeyin ve Allah dan korkun, çünkü Allah işitir bilir. (Elmalı)


Ya eyyühelleziyne amenû lâ tukaddimu beyne yedeyillahi ve RasûliHİ vettekullah siz, ey imana ulaşanlar. Zımnen bu hitap şöyle bir manayı içerir. Siz ey iman iddiasında bulunanlar, iddianızı ispat etmek istiyorsanız şunu yapın. Asla Allah ve elçisinin önüne geçmeyin ve sorumlu davranın, muttaki olun, takva ile hareket edin. Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincine varın, haddinizi aşmayın, Allah’ın sevgisini yıpratmaya kalkmayın. Allah’ın size olan ilgisini boşa çıkarmayın, yaratılış amacınızın dışına taşmayın. Allah’ın size verdiği emeği inkar etmeyin. Allah’ın size olan güvenini zedelemeyin. İlahi güveni zedelemek; insanın Allah’a karşı yapabileceği en büyük hatadır.

İşte bu, ilk ayet bu emirle başlıyor. Allah ve elçisinin önüne geçmemek. Kişinin kendisinin Allah ve elçisinin önüne geçirmesi ne demek. Bunun birkaç anlamı olabilir.

1 – Allah ve elçisinin önüne kendinizi koymayın. Yani kendinizi Allah’tan daha çok önemsemeyin. Sizin için Allah kaygınızın merkezi olmalı. Yani sizin ne dediğiniz değil, Allah’ın ne dediği önemli olmalı.

2 – Kendi görüşünüzü Allah ve Resulünün görüşünün önüne koymayın. Kendi görüşünüze Allah’ın ve elçisinin görüşünden daha fazla itibar etmeyin. O zaman Allah’a karşı haddinizi aşmış olursunuz. Unutmayın, siz parçayı görürsünüz ama Allah bütünü. Siz küçüğü görürsünüz, Allah küçüğü ve büyüğü görür. Unutmayın sizin bakış açınız çok sınırlı sadece baktığınızın görünenini görürsünüz. Ama Allah görünmeyenini de görür ve Resulüne bildirir. Onun için kendi görüşünüzü Allah ve Resulünün görüşünün önüne koyarsanız eğer, aslında kendinizi Allah’ın yerine koymuş olursunuz. Dolayısıyla haddinizi aşmış olursunuz.

Bir konuda düşünce yürütürken, akıl yürütürken, düşünce üretirken soracağınız soru; “Bu konuda Allah ne diyor?” Olmalıdır. Eğer bunu sorarsanız bu ayetin emrine uygun davranmış olursunuz. Duyguda, düşünce de ve eylemde haddini bilmeye davet ediyor bu ibare.

innAllâhe Semiy'un 'Aliym Çünkü Allah her şeyi işitendir, her şeyi en ince ayrıntısına varana dek bilendir.

Ayet niçin böyle bitti? Neden Allah’ın önüne kendi görüşünüzü geçirmemeniz gerektiğini söylüyor çünkü. Her şeyi bilenin görüşü, çok sınırlı bilen insanın görüşünden tabii ki önde gelir. Bunu bilmeyecek ne var diyor. Dolayısıyla tersinden şunu da zımnen söylemiş oluyor; Eğer siz kendi görüşünüzü Allah’ın görüşünün önüne geçirirseniz, Allah’ın her şeyi bildiğini zımnen inkar etmiş gibi bir duruma düşersiniz ve kendinizin her şeyi bildiğinizi zımnen iddia etmiş gibi bir duruma düşersiniz.


2-) Ya eyyühelleziyne amenû lâ terfe'û asvateküm fevka savtin Nebiyyi ve lâ techeru lehu Bil kavli kecehri ba'dıküm li ba'dın en tahbeta a'malüküm ve entüm lâ teş'urun;

Ey iman edenler... Seslerinizi (fikirlerinizi) O Nebi'nin sesinin (bildirdiklerinin) üstüne yükseltmeyin! Birbirinize hitap ettiğiniz gibi (lâubali şekilde) yüksek sesle O'na hitap etmeyin! (Yoksa) siz farkında olmadan yaptıklarınız boşa gider! (A.Hulusi)

02 - Ey o bütün iman edenler! Seslerinizi Peygamberin sesinden üstün kaldırmayın ve ona birbirinize bağırır gibi iri söylemeyin! Haberiniz olmadan amelleriniz hiçe iniverir. (Elmalı)


Ya eyyühelleziyne amenû siz, ey imana erenler lâ terfe'û asvateküm fevka savtin Nebiyy sesleriniz peygamberin sesini bastırmasın. Sesinizi peygamberin sesinin üzerine çıkarmayın. Mota mot literal mana bu. Ama bundan bu anlaşılmalı. Sesleriniz peygamberin sesini bastırmasın.

ve lâ techeru lehu Bil kavli kecehri ba'dıküm li ba'dın en tahbeta a'malüküm ve entüm lâ teş'urun birbirinizle bağıra çağıra konuştuğunuz gibi, onunla da bağıra çağıra konuşup ta farkında olmadan iyiliklerinizi boşa çıkarmayın, amellerinizi yele vermeyin. Güzel eylemlerinizi sele vermeyin, zayi etmeyin.

Bu ayetin ifade ettiği hakikat sadece peygamberimizin sesinden yüksek bir sesle konuşmak değil. Bunun yasaklanmasıyla sınırlı değil. O zaman bu ayetin hükmü sadece peygamberimizin hayatıyla sınırlı olmuş olur. Yani sesin desibeliyle sınırlı değil. Zaten böyle anlayan bir sahabeye de Resulallah’ın verdiği cevap bunu ortaya koyuyor.

Bu ayet indiğinde ensardan Sabit Bin Kays isimli sahabe, ağır işitirmiş. Ağır işittiği içinde yüksek sesle konuşurmuş. Ağır işitenler genellikle yüksek sesle konuşurlar. “Yüksek sesle konuştum, o halde ben cehennemliğim. Bu ayette benim içindir“ diye kendini kendi evine hapsetmiş ve iki gözü iki çeşme başlamış ağlamaya. Kimse ikna edememiş, en sonunda Resulallah’a durum haber verilince, Resulallah onu mescitte görmeyip de nerede olduğunu sorup durumu haber alınca; “Hayır demiş. Bir rivayette yüzüne, bir rivayette gıyabında; Sen Allah yolunda yaşayıp, Allah yolunda mücadele edip, o yolda ölüp cenneti bulmak istemez misin? Bir başka rivayette; Hayır o cennete girecek demiş.

Yani hangisi olursa olsun neticede söylediği efendimizin, Sabit Bin Kays’ın anlayışını rettir. Bu ayet sadece literal olarak, sadece kelime anlamıyla anlaşılmamalı, sınırlanmamalı. Sesini peygamberin sesinden yükseltmek, aynı zamanda yukarıdaki ayetin devamı olarak kendi görüşünü Resulallah’ın görüşünün üstüne çıkarmaktır. Kendi iddiasını Resulallah’ın ortaya koyduğu sünnetin üzerine çıkarma. Sesin Resulallah’ın sesini bastırmasın diyor. Konuş, buradan bunu anlıyoruz. Konuşmayı yasaklamıyor, sen de görüş beyan et. Sen de ifade et kendini. Fakat bir sınırı olsun O sınır Resulallah’ın sesinin üstüne geçmesin. Biz sahabeyi böyle görüyoruz.

Hubab Bin Münzir Bedir savaşında Resulallah’ın karargah için tercih ettiği yere itiraz ederken;

- Ya Resulallah diyordu. Bu sana Allah’tan bir emir mi, yani vahiy mi, yoksa kendi görüşün mü.

Resulallah kendi görüşü olduğunu ifade edince,

- Hayır ya Resulallah, bana göre bura değil şura olmalı Karargah yeri. Gerekçem de şu. Düşmanı susuz bırakalım. Kuyuları düşmana kaptırmayalım kuyular arkamızda kalsın. O zaman biz galibiyeti daha da garantilemiş oluruz. Diyordu.

İşte bu efendimizi ikna etti. Yani burada sizin de sesiniz çıksın. Hiç sesinizi çıkarmayın değil, ama burada Resulallah’ın sesini bastıracak kadar çıkmasın. Resulallah’ın görüşün bastıracak kadar çıkmasın. Yani haddinizi bilin, haddinizi bilerek konuşun ve Allah Resulünün Allah’tan naklettiklerinin önüne kendi görüşünüzü geçirmeyin.

Devam ediyor B sayfasına geçiniz.
       163. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder