30 Ağustos 2013 Cuma

İslamoğlu Tef. Ders. FETİH (26 - 29) (162-E)



D sayfasından devam

26-) İz ce'alelleziyne keferu fiy kulubihimül hamiyyete hamiyyetel cahiliyyeti feenzelAllâhu sekiynetehu alâ RasûliHİ ve alelmu'miniyne ve elzemehüm kelimetet takvâ ve kânû ehakka Biha ve ehleha* ve kânAllâhu Bikülli şey'in 'Aliyma;

O zaman hakikat bilgisini inkâr edenler, kalplerine hamiyeti (köylülük - cahillik gururu), cehalet tutuculuğunu (yeniye kapalılık) yerleştirmişlerdi. Allâh, Rasûlüne ve iman edenlere sekine inzâl etti ve onları kelime-i takva (lâ ilâhe illAllâh) anlayışında sâbitledi. Onlar bu sözü bizâtihi yaşayarak hak etmiş ve ehil kimselerdi. Allâh her şeyi Aliym'dir. (A.Hulusi)

26 - O küfredenler kalplerinde o hamiyeti: Cahiliye hamiyetini kaynattığı sıra, ki o vakit Allah Resulünün ve mü'minlerin üzerine sekînetini indirdi ve onlara kelimei takvâyı ilzam buyurdu, onlar da ona ehakk-u ehl idiler, evet, Allah her şeye alîm bulunuyor. (Elmalı)


İz ce'alelleziyne keferu fiy kulubihimül hamiyyete hamiyyetel cahiliyyeti feenzelAllâhu sekiynetehu alâ RasûliHİ ve alelmu'miniyn Hani inkarda direnenlerin kalbini malum gurur diye tercüme edeyim hamiyeti. Gurur, küstahça gurur. El Hamiyyetel cahiliye cahiliye gururu doldururken Allah elçisine ve mü’minlere iç huzuru bahşetmişti.

İki şey, çok ilginç, bir tarafta cahiliye gururu, bir tarafta iç huzur, sekinet. Cahiliye gururu, cahiliye kendilerini bilmezlik çağıdır. Çünkü cahillik bildiğimiz manada bilgisizlik değil, kendini bilmezlik. Bağnazca bir gurur bu, küstahça bir gurur, Hakikate değil öfke ve inada dayalı taraftarlık aslında. Gurur şeytandan, huzur Allah’tandır. İşte cahiliyenin gururu onlara düşmüştü. Allah’ın verdiği huzur da Mü’minlere düşmüştü.

Süheyl Bib Amr’ın tutumunu hatırlayın Hudeybiye’de ki tutumunu. İşte cahiliye gururu bu. Rahman’ı kabul etmiyordu. BismillahirRahmanirRahıym yazılmıştı ama rahman da neymiş diyordu, sil onu, Bismikallahümme yaz. Biz rahmanı tanımıyoruz, bilmiyoruz diyordu. Cahiliyenin kör gururu bu Allah’a karşı bile gurur. Allah’ın rahmetine karşı bile gurur. Allah’ın rahmetinden hayatlarına karışacağı sonucunu çıkarıyorlardı. Çünkü bu kadar rahim olan Allah insanın hayatına karışırdı, onlarsa hayatın içine karışan bir Allah tasavvurundan uzaktılar. Böyle bir Allah istemiyorlardı.

Yine aynı örnekten gidelim Resulallah’a itirazı, Hz. Ali anlaşmanın başına, -katipti o.- Haze ma salâha aleyhi Resulallahi ehlemekkeh demişti. Bu Allah’ın Resulünün Mekke ehliyle yaptığı sulhtur, anlaşmadır diye yazmıştı, O Resulallah sözcüğüne itiraz etti. Resulallah’ta neymiş. Biz onun Allah’ın resulü olduğuna inansaydık Kâbe’ye sokardık sizi niye yoldan çevirelim. Demişti. Onu da sil. Hz. Ali “bunu yapamam demişti” Resulallah hayır sil diye ısrar etmiş ve en sonunda kendisi orayı silmek durumunda kalmıştı. Yani okuma yazması yok muydu demeye gerek yok, çünkü mühründe vardı o kadarını biliyordu. İşte bu cahiliye gururu.

ve elzemehüm kelimetet takvâ ve onların Allah’a karşı sorumluluk sözüne sadık kalmalarını sağlamıştı. Sekinetin sonucu bu. Sorumlu davranma sözü olan Lâ ilâhe İllallah’a sadakat.

Lâ ilâhe illallah’ı kelimeted takvâ diye anlamışlar. Ben bu anlayışı çokta yabana atmamak gerektiğini düşünüyorum kadim müfessirlerimizin bu anlayışını. Kelim-i tevhid bir yerde Allah ile sözleşmedir. Bu sözleşme aslında insanın Allah’a itaat edeceğinin uzun bir listesini içerir. Bu listenin altına atılmış bir sözleşmedir. Allah’a isyan, bu sözleşmeye isyandır, sözleşmeyi bozmaktır aslında.

ve kânû ehakka Biha ve ehleha zira onlar buna fazlasıyla layık ve ehil idiler.

Kelime-i tevhide layık ve ehil olmak. Sevgili Kur’an dostları duyuyor musunuz? Kelime-i Tevhide layık olmak, Kelime-i Tevhide ehil olmaktan söz ediyor. Sen Lâ ilâhe illallah demeye layık değilsin denildiğini düşünebiliyor musunuz. Sen Lâ ilâhe İllallah’a ehil değilsin. Aslında belki hidayette  bu. Ehil olmak, layık olmak, takvaya layık olmak yani.

ve kânAllâhu Bikülli şey'in 'Aliyma ve zaten Allah’ta her şeyi hakkıyla bilendir.


27-) Lekad sadekAllâhu RasûleHUrrü'ya BilHakk* letedhulünnelMescidel Harâme inşaAllâhu aminiyne muhallikıyne ruûseküm ve mukassıriyne lâ tehâfun* fe 'alime ma lem ta'lemu fece'ale min duni zâlike fethan kariyba;

Andolsun ki Allâh, Rasûlüne rüyasını Hak olarak doğruladı... İnşâAllâh, (kiminiz) kafalarınızı tıraş etmiş ve (kiminiz saçlarınızı) kısaltmış olarak, güven içinde, (ve o gün asla) korkmaksızın Mescid-i Haram'a kesinlikle gireceksiniz! (Allâh) bilmediğinizi bilerek size bundan önce feth-i kariyb (yakınlık {kurb} fethi) müyesser kıldı. (A.Hulusi)

27 - Şanına kasem olsun ki Allah hakikaten Resulüne o rüyayı hakkıyla sadık gösterdi, şanına kasem olsun ki inşallah Mescidi harama emniyetler içinde, başlarınızı kazıtarak, kırkarak, korkunuz olmayarak sureti katiye de gireceksiniz, fakat sizin bilmediğiniz şeyleri bildi de ondan önce yakın bir fetih yaptı. (Elmalı)


Lekad sadekAllâhu RasûleHUrrü'ya BilHakk doğrusu Allah gördüğü rüyayı gerçekleştirmek suretiyle elçisini tasdik etmiştir. Rüyanın bu kadarı gerçekleşti, gerisi ileride gerçekleşecekti. Tabii ki imtihan olarak. Hz. Ömer; Sen bize Kâbe’yi tavaf etmeyi vaad etmedin mi diyordu. Hudybiye anlaşmasının arkasından Resulallah’a. İçine sindirememişti anlaşmanın olumsuz gibi gözüken maddelerini. Sen bize Kâbe’yi vaad etmedin mi? Peygamberimiz cevap verdi. Bu sene demedim ya Ömer, Bu sene demedim ki.” Hz. Ebu Bekir, Hz. Ömer’in kolundan tuttu dedi ki eğer akıbetin iyi gelsin istiyorsan peygamberin ettiğini bırakma. Çok şeyler yaşandı, çok iç mücadeleleri verildi. Gerçekten de o gün muhteşem bir gündü. Bir tarafıyla büyük bir gönül fethi günüydü, bir tarafıyla da büyük bir hüzün günüydü.

letedhulünnelMescidel Harâme inşaAllâhu aminiyne muhallikıyne ruûseküm ve mukassıriyne lâ tehâfun elbet Allah dilerse mescidi harama güven içinde, saçlarınız tıraşlı veya kısa kesilmiş olarak ve asla korkuya kapılmadan gireceksiniz. Yani Hz. Ömer Resulallah’a hesap soruyordu, cevabı Allah verdi. Onun endişelerini Allah izale etti. Samimiyetini Allah böyle lütfetti, ayetlerle cevap verdi.

İnşallah diyor ayette, Allah yokmuş gibi konuşmamak esastır manasına geliyor bu. Hayatı Allahlı planlamak anlamına geliyor bu inşallah sözcüğü. Onun için İnşallah demek, Allah dilerse demek, Allahlı planlamaktır. Yani inşallahlı gelmesi ayetin, Allah yokmuş gibi düşünmeyin, Allah yokmuş gibi konuşmayın, Allah varsa imkansızlık yoktur, Allah varsa imkân vardır, iman en büyük imkândır demektir.

fe 'alime ma lem ta'lemu fece'ale min duni zâlike fethan kariyba çünkü O sizin bilmediğinizi bilmektedir ve bundan ayrı olarak yakında gerçekleşecek bir fethi takdir etmiştir. Yine fethan kariyba geldi. Dönüp dönüp geliyor bu müjde. Fethi kariyb Hayber mi? Mekke’mi bazı müfessirlerin dediği gibi? Hayır, yetmez, ekleyin Şam, ekleyin Kahire, ekleyin Hire, (Pers imparatorluğunun merkezi,) Ekleyin San’a, yemenin merkezi. Ekleyin Yemame, ekleyin kurtuba, ekleyin buhara, ekleyin Semerkent, ekleyin İstanbul ve eklemeye devam edin. O fetih hala sürüyor, kıyamete kadarda sürecek o fetih muştusu. O fetih muştusunu, o fetih sancağını eşlinde taşıyan herkes bu ayetin sebebi nüzulüdür. İsterse bu ayetten 1450 yıl sonra gelsin. Bu ayetler onun içinde inmiştir.


28-) "HU"velleziy ersele RasûleHU Bilhüda ve Diynil Hakkı liyuzhirehu aleddiyni küllih* ve kefa Billâhi şehiyda;

O, Rasûlünü, hakikatin dillenişi olarak (bil-HÜDA) ve Hak Din (Esmâ'nın açığa çıkışı sistemi ve düzeni olan Sünnetullâh realitesi anlayışı) ile irsâl etti ki, O'nu tüm din anlayışlarına üstün kılsın! (Varlıklarında) Şehiyd olarak Allâh yeter. (A.Hulusi)

28 - O odur ki Resulünü hidayet rehberi ve hak dîni ile gönderdi, onu her dînin üstüne çıkarmak için, şahit olarak da Allah yeter. (Elmalı)


"HU"velleziy ersele RasûleHU Bilhüda ve Diynil Hakkı liyuzhirehu aleddiyni küllih elçisini doğru yol rehberliği ve hak din ile göndermiştir ki, bu dini tüm batıl dinler üzerine galip kılsın, üstün kılsın.

Evet, Hakk din İslam’dır, teslimiyet yoludur. Tek din Allah katında budur. Bu başka türlü düşünülemez. A. İmran/19. ayeti açık İnned Diyne 'ındAllâhil İslâm (A. İmran/19) Allah katında din yalnızca İslam’dır. Teslimiyet yoludur yani. Teslimiyet yolu Allah’ın kabul ettiği tek dindir.

Yine; Ve men yebteğı ğayrel İslâmi diynen felen yukbele minh. (A. İmran/85) aynı surenin 85. ayeti. Kim İslam’dan başka bir dini benimserse, Allan onu ondan kabul etmeyecektir. Felen yukbele minh ondan o kabul edilmeyecektir, asla. Onun içinde teslimiyet yolu dışında herhangi bir yol Allah’ın yolu değildir.

Yine bir başka ayet; ve radıytü lekümül İslâme diyna. (Maide/3)Din olarak sizden İslam’dan razı oldum. Yani sadece inanç sistemi olarak İslam’dan razıyım. Bana İslam’la, teslimiyetle gelirseniz sizi dinli sayacağım, yoksa benin nezdim de dinsiz olacaksınız anlamına gelmektedir.

 ve kefa Billâhi şehiyda işte buna şahit olarak Allah yeter.


29-) Muhammedün Rasûlullah* velleziyne me'ahu eşiddâu alelküffari ruhamâu beynehüm terahüm rükke'an sücceden yebteğune fadlen minAllâhi ve rıdvana* siymahüm fiy vücuhihim min eserissücudi zâlike meselühüm fiytTevrati, ve meselühüm fiyl'İnciyli kezer'ın ahrece şat'ehu feâzerehu festağleza festeva alâ sukıhi yu'cibüzzürra'a liyeğıyza Bihimülküffar* veadAllâhulleziyne amenû ve amilussalihati minhüm mağfireten ve ecren 'aziyma;

MUHAMMED, Rasûlullâh'tır! O'nunla beraber bulunanlar, küffara (gerçeği reddedenlere) karşı sert, kendi aralarında çok merhametlidirler. Onları rükû eder (varlıkta her an tedbir edenin Allâh Esmâ'sı olduğunu müşahedesinin haşyeti, tâzimi içinde), secde eder (varlığın yalnızca Esmâ özelliklerinden ibaret olarak kendilerine özgü bağımsız vücutları olmadığının müşahedesiyle "yok"luklarını hisseder) ve Allâh'tan fazl (lütfu - Esmâ kuvvelerinin farkındalığı) ve RIDVAN (Hakikatinin farkındalığıyla bunun sonuçlarını kuvveden fiile çıkarma özelliği) ister hâlde görürsün. Sîmalarına gelince, vechlerinde (şuurlarında "yok"luklarının idrakı olan) secde eseri vardır! Bu onların Tevrat'taki (nefse dönük hükümler) misal yollu anlatımlarıdır... İncil'deki (teşbihî) temsillerine gelince: Bir ekin ki filizini yarıp çıkarmış, sonra onu kuvvetlendirmiş, kalınlaşmış da gövdesi üzerine doğrulmuştur; ekincilerin hoşuna gider... Böyle yapar ki, onlarla (Esmâ'sıyla açığa çıkardığı) küffarı (gerçeği reddedenleri) öfkelendirsin! Allâh onlardan iman edip bunun gereğini uygulayanlara mağfiret ve çok büyük karşılığını yaşatmayı vaad etmiştir. (A.Hulusi)

29 - Muhammed Resulallah dır, onun maiyetindekiler ise küffara karşı çok çetin, kendi aralarında gayet merhametlidirler. Onları görürsün cemâatle rükû', sücud ederek, Allah dan fadl-u Rıdvan isterler. Sîmaları secde eserinden yüzlerindedir. Bu onların Tevrat’taki meselleri' İncîl’deki meselleri de bir ekin gibidir ki filizini çıkarmış, derken onu kuvvetlendirmiş, derken kalınlaşmış, derken sakları üzerinde bir düze istikamet almış, zürrâın hoşuna gidiyor. Onlarla kâfirlere gayz vermek için, onlardan iman edip de salih salih ameller yapanlara Allah hem bir mağfiret vaad buyurdu hem de bir ecri azîm. (Elmalı)


Muhammedün Rasûlullah Muhammed Allah’ın elçisidir. Süheyl Bin Amr’ın inkârının şahsında tüm zamanların peygamber inkârcılarına verilmiş bir tokat gibi cevap bu. Onun risaletinin şahidi Allah’tır, Kur’an dır, aklî şahidi ise yaşadığı hayattır. Böyle bir hayatı yalnızca bir peygamber yaşayabilir. İbn. Hazm’ında siyerinde dediği gibi; Peygamberin peygamberliğinin en büyük şahidi hayatıdır. Böyle bir hayatı yalnızca bir peygamber yaşar.

Vav atıf olarak okunursa Muhammedün Rasûlullah* velleziyne me'ahu Muhammed ve onunla birlikte olan, onun safında olanlar Allah’ın elçisidir manasına gelir. Böyle okuyanlar da olmuş. İbn. Aşur bunu şu manada alıyor; İsra/5 ayetinde ki ve Yasiyn/14. ayetinde ki mana ile elçinin elçisi, elçinin elçileri manasına almış. Fakat Musa Carullah daha farklı bir mana yüklemiş bu okuyuşa ve bunu tercih etmiş; Bütün bir ümmet insanlık nezdinde Allah’ın elçisidir sonucuna varmış. Resulallah’ın vefatından sonra risalet mirası bütün bir ümmete geçmiştir. İslam ümmeti insanlık nezdinde Allah’ın elçisidir demiştir. Gerçekten ilginç ve dikkate değer bir görüş.

velleziyne me'ahu eşiddâu alelküffari ruhamâu beynehüm ve onun safında olanlar hakkı inkâr edenlere karşı kararlı ve ödünsüz, birbirlerine karşı ise çok merhametlidirler.

Tersi, ters bir durum değil mi? Mü’minlere karşı şiddetli, keskin, ama kafirlere karşı yer bağır böyle, vıcık vıcık, evet efendimci, boynu bükük. İşte bu tavır Allah tarafından sevilmeyen bir tavır. Mü’min ödünsüzdür diyor. İmansız karşısında ödünsüzdür. İlkelerinden ödün vermez. Ve böyle bir mü’min, mü’min karşısında da toprak gibidir. Yer bağırdır. Vahyin terbiyesi budur.

..men yertedde minküm an diynihı fesevfe ye'tillâhu Bi kavmin.. (Maide/54) Kim O’nun dininden yüz çevirirse ey iman edenler, o yerinize yepyeni bir toplum getirir. yuhıbbuhüm ve yuhıbbuneH O onları sever, onlarda O’nu severler, Allah’ı severler. ezilletin alel mu'miniyne e'ızzetin alel kafiriyn. (Maide/54) Mü’minlere karşı toprak gibi, kâfirlere karşı ise ödünsüzdürler.

Abdurrahman bin Avf’a, hatırlayın bu ayetlerin inşa ettiği bir akıl nasıl olur. Kızgın bir anında Hz. Bilâl’e kara karının oğlu demişti. Ama bu söz ağzından çıktığı için öylesine kendini kınadı ve pişman oldu ki, yüzünü mescide yatırdı; “Eğer şu yanağa Bilâl’in siyah ayakları basmazsa bu baş buradan kalmayacaktır.” Demişti. İşte böylesine bir terbiye, terbiye bu.

terahüm rükke'an sücceden yebteğune fadlen minAllâhi ve rıdvana onları hep rükû ve secde halinde Allah’ın kerem ve rızasını ararken görürsün. Yani Hep namazda veya Allah’a boyun eğmiş ve teslim olmuş bir halde siymahüm fiy vücuhihim min eserissücud onların nişanları yüzlerinde ki secde izidir. Secde izi Mücahid’in İbn Abbas’tan naklettiği görüşe göre teslimiyet, İslâm onda bir seciye, bir karakter, bir ahlak, bir tavır, bir duruş haline gelmiş onun karakteri olmuştur. İşte yüzünde ki izden kasıt İslâm’ın onda bir karaktere, bir seciyeye, bir şahsiyete dönüşmesidir. Kişilik ve kimliğe dönüşmesidir diyor İbn. Abbas, böyle tefsir ediyor, mükemmel bir tefsir.

[Ek bilgi; "Ebu Zer ve Ebu`d-Derdâ (r.a.) derlerdi ki, "Resulullah (s.a.v) buyurdu ki: "Ben kıyamet günü kendisine secde izni verileceklerin birincisiyim, izin verilip başını kaldıracakların da birincisiyim. Başımı kaldırıp önüme, arkama, sağıma ve soluma bakarım, bakınca bütün ümmetlerin arasında ümmetimi tanırım. Ya Resululluh Nuh (a.s.)`dan ümmetine kadar bütün ümmetleri nasıl tanırsın? diye sorulduğunda da buyurdu ki: "Abdest izinden alınları, elleri ve ayakları parıldar." Bu durum başka ümmetlerde yoktur. Ve kitapları sağ taraflarından verilir onunla tanırım, yüzlerinde secde izlerinden işaretleri vardır, onunla tanırım. Önlerinden sağ ve sol taraflarından koşan nurlarıyla tanırım." (Hadis) (Elmalı Hadid/12-13 ayetler tefsirinden)]

zâlike meselühüm fiytTevrat bu onların Tevrat’ta ki temsilidir. En yakın ibare buna tensiye bölümünün 33. babın 1 – 3. cümleleri. ve meselühüm fiyl'İnciyl bir de onların İncil’de ki temsili var. kezer'ın ahrece şat'eh onlar filiz vermiş bir tohum gibidir. feâzerehu festağleza festeva alâ sukıhi yu'cibüzzürra' derken Allah o filizi güçlendirir ve kalınlaştırır ki kökü üzerine dimdik doğrulsun da üreticiyi sevindirsin.

Ben farklı şeyler anlıyorum bu ibareden mü’minin esas duruşunu anlıyorum. Esas duruşunu temsilen dile getirdiğini düşünüyorum bunların. İnsanı yaratan üretici kim? Allah. İnsanın üreticisi Allah ne zaman sevinir, diye soruyorsanız, iman tohumu filiz verirse yüreğinizde. Eğer siz o tohumla güçlenip ayağa kalkar, o tohumla çimlenir ve amele dönüştürür, meyveye dönüştürürseniz, iman sizde bir meyveye durursa işte insanı üreticisi Allah o zaman sevinir. İnsanın üreticisi işte imanın meyveye durduğu mü’minin bu haline sevinir.

liyeğıyza Bihimülküffar Allah bunu inkârcılar kimilerinin tutsağı olsun diye yapar. Onlar üreticiyi sevindirir, ama düşmanı da üzer. Kâfirleri öfkelendirir. veadAllâhulleziyne amenû ve amilussalihati minhüm mağfireten ve ecren 'aziyma şu da var ki Allah onlardan iman eden ve salih amel işleyenleri bağışlayacak ve büyük bir ödül verecektir.

Minhüm; İnkârcılardan diye anlaşılması daha doğrudur. Yani onlardan, sahabeden diye anlayanlar olmuşsa da Taberi gibi, İnkârcıların içinden de öyleleri çıkacaktır ki bir gün imana erecekler ve mü’min olarak büyük faydalar, yararlılıklar gösterecekler. Süheyl Bin Amr gibi. Hudeybiye de Resulallah’ın Allah resulü olduğunu kabul etmeyen Süheyl Bin Amr, Mekke’nin fethi günü Enes Bin Malik rivayet ediyor;

“Ben, Resulallah Kâbe de traş olurken yere düşen saçlarını toplayıp göz yaşları içinde yüzüne gözüne süren bir adam gördüm. Kim diye yakından baktığımda onun Süheyl Bin Amr olduğunu fark ettim.”

İşte iman budur. Rabbim imanı ayağa doğrulan ve meyveye duranlardan kılsın.

“Ve ahiru davahüm enil hamdülillahi rabbil alemiyn”

Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan Allah’a hamd’adır.


162. videonun sonu.
162. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder