D sayfasından devam
30-) Yevme nekulu li cehenneme helimtele'ti ve
tekulu hel min meziyd;
O
süreçte Cehennem'e: "Doldun mu?" deriz... (Cehennem de): "Daha
var mı?" der. (A. Hulusi)
30 - O
gün ki Cehenneme doldun mu? diyeceğiz, o, daha ziyade var mı? Diyecek. (Elmalı)
Yevme nekulu li cehenneme helimtele't
o gün cehenneme doldun mu diyeceğiz. ve tekulu hel min meziyd ve cehennem cevap
verecek; Daha var mı?
Aslında burada şöyle boş
boğazlara da bir cevap var. Cehenneme özne muamelesi yapılıyor farkında
mısınız, konuşan özne. Konuşuyor cehennem, konuşturuluyor, konuşuyor. Bu kadar
adam cehennemlik. Dünyanın çoğu cehennemlik. Bu kadar adamı nasıl alacak diye
boş boğazlık yapanlara, cehennem işte böyle diyecek diyor. Yani sen onu merak
etme, kendine bak, adam olmaya çalış, cennetini yeşert deniliyor.
31-) Ve uzlifetil cennetu lil müttekıyne ğayre
ba'ıyd;
Korunanlar
için de cennet yaklaştırılmıştır... Zaten uzak değildir. (A. Hulusi)
31 -
Cennet de muttakilere uzak olmayarak yaklaştırılmış bulunacak. (Elmalı)
Ve uzlifetil cennetu lil müttekıyne ğayre
ba'ıyd ve cennet muttakilerin ayağına getirilecek ve asla
uzaklaşmayacak. İlginç, cennetten nesne olarak, cehennemden özne olarak söz
edildi. Cehennem konuşan şey olarak tasvir ediliyor, Cennetse getirilen
ayağına. Neden? Çünkü cennet sizin amelinizin nesnesi olacak. Cennetin öznesi
sizsiniz. Sizin hak etmeniz halinde o ayağınıza gelecek. Cennette ki nimetlerde
sizin nesneniz olacak. Siz cennetin öznesi. Neden? Çünkü siz aklı seliyminizle
iç beninizin öznesi oldunuz. Yani nefsin ve şeytanın sizin özneniz olmasına
izin vermediniz. Madem öyle Allah’ta size cenneti nesne kıldı. Bu mesajı
alıyoruz.
32-) Hazâ ma tuadune li külli evvabin hafiyz;
"Bu
vadolunduğunuzdur" denir, hakikatine yönelip bu hâlini koruyanlara. (A.
Hulusi)
32 -
İşte bu, diye: o sizin vaad olunduğunuz: her bir tövbekâr, vazifesine riayetkâr
olan. (Elmalı)
Hazâ ma tuadune li külli evvabin hafiyz
işte size vaad edilen budur. O’na dönük bir gönülle onu hiç hatırdan çıkarmayan
herkese. Devam edelim aslında;
33-) Men haşiyer Rahmâne Bil ğaybi ve cae Bi
kalbin müniyb;
Gaybı
olarak Rahmân'dan haşyet eden ve (hakikatine) dönük şuurla gelen kimse için. (A. Hulusi)
33 -
Gayb de rahmana haşyet duyan ve inâbeli bir kalb ile gelen kimselere. (Elmalı)
Men haşiyer Rahmâne Bil ğaybi ve cae Bi kalbin
müniyb aşkın bir varlık olduğu halde, idrak edilemeyen bir varlık
olduğu halde, gayb olduğu halde Rahman karşısında içi titreyen ve O’na adanmış
bir yürekle gelen herkese bu cennet.
34-) Udhuluha Bi Selâm* zâlike yevmul hulud;
Selâm
olarak (Selâm isminin işaret ettiği özelliği
yaşayarak) girin ona... İşte bu sonsuz yaşam
sürecidir! (A. Hulusi)
34 -
Girin ona bir selâm ile, bu işte o hulûd günü. (Elmalı)
Udhuluha Bi Selâm oraya tarifsiz bir
huzur içinde buyurun girin zâlike yevmul hulud işte bu ebedi ikamet günüdür
denilecek.
35-) Lehüm ma yeşaune fiyha ve ledeyNA meziyd;
Onda,
onlar için diledikleri her şey var! Katımızda ise fazlası var! (A. Hulusi)
35 -
Orada onlara ne dilerlerse var, bizim nezdimizde ise ziyade var. (Elmalı)
Lehüm ma yeşaune fiyha ve ledeyNA meziyd
onlar orada arzu ettikleri her şeye kavuşacaklar ve ledeyNA meziyd ama katımızda
daha fazlası da var. Onu söylemiyor rabbimiz. Yani sürprizler var. Hani ayette
öyle deniyordu ya ayette;
Fela ta'lemü nefsün ma uhfiye lehüm min
kurreti a'yün. (Secde/17.) cennetlik bir mü’mini orada hangi göz
kamaştırıcı sürprizlerin beklediğini kimse bilemez, tasavvur dahi edemez hangi
sürprizlerin beklediğini. ma uhfiye
lehüm. Evet.
36-) Ve kem ehlekna kablehüm min karnin hüm
eşeddu minhüm batşen fenakkabu fiyl bilad* hel min mahıys;
Onlardan
önce nice nesil helâk ettik ki onlar güç itibarıyla bunlardan daha çetindiler!
Bu yüzden beldelerde delik aradılar (sığınacak). Kaçıp sığınacak bir yer var mı? (A. Hulusi)
36 -
Hem önlerinde nice karn helâk ettik, onlar tutumca onlardan daha çetin idiler,
beldelerde delik aradılar: var mı bir kaçamak? (Elmalı)
Ve kem ehlekna kablehüm min karnin
biz onlardan önce nice nesilleri helak etmişiz hüm eşeddu minhüm batşen onlar güç
ve kudret olarak bunlardan çok daha üstün, çok daha ileri düzeydeydiler. fenakkabu fiyl
bilad* hel min mahıys ilginç, fakat bir sığınak yok mu diye
sığınacak delik aradılar. Tabir caizse fellik fellik kaçacak yer aradılar.
Zımnen Allah’tan kaçmaya
çalıştılar. Fakat başaramadılar. Gücün sözünü dinlediler, sözün gücünü
dinlemediler, boyun eğmediler. Güce sahip oldular, ama güç ahlakına sahip
olamadılar. Onun içinde dünyada ki güçleri ahirette aleyhlerine kullanıldı.
Kendilerini azdırdı. Dünyada güç ve imkan sahibi olmaları aslında şeytanları
haline geldi ve cehennemleri oldu.
37-) İnne fiy zâlike le zikra limen kâne lehu
kalbun ev elkas sem'a ve huve şehiyd;
Şüphesiz
ki bu hatırlatıcı, şuur sahibi yahut uyanık olarak dinleyen kimse içindir! (A.
Hulusi)
37 -
Şüphesiz ki bu söylenende kalbi olan yahut Şuhut halinde kulak tutan kimse için
uyandıracak bir ihtar vardır. (Elmalı)
İnne fiy zâlike le zikra limen kâne lehu kalb
elbet bunda Akleden bir kalbe sahip olanlar için ibretlik bir uyarı vardır.
Dikkat buyurun bu ibareye. Bu ibare gösteriyor ki. Kur’an kalp derken fiziki
bir organı, yani kan pompasını kastetmez. Akletme ve inanma yetisini kast eder.
Bir kalbe sahip olanlar için bir uyarı ve öğüt vardır diyor bu Kur’an da. Oysa
ki her insan, yaşayan herkes kalp taşıdığını düşünüyor değil mi. Ama Kur’an ın
kalp dediği şeyi taşınmıyor. Kur’an ın kalp dediği şey farklı. Akletme
yeteneği. Zaten akıl çalışmıyorsa Kur’an yok hükmünde sayıyor onu. Aktif ve
aktüel değilse akıl yok hükmündedir.
ev elkas sem'a ve huve Şehiyd ya da
pür dikkat bir şahit olarak verenler için. Yani bir kalp taşıyanlar, ya da pür
dikkat bir şahit olarak kulak verenler için. Bu ya seliym bir akla, ya da
sağlıklı bir gözlem ve bilgiye, nakle işaret eder, iki bilgi kaynağına ki daha
önce bunu yine söylemiştik. Mülk/10. ayetinde ki ikili bilgi kaynağı burada da
dile getirilmiş oluyor.
38-) Ve lekad haleknes Semavati vel Arda ve ma
beynehüma fiy sitteti eyyamin ve ma messena min luğub;
Andolsun
ki semâları, arzı ve ikisi arasında olanları altı süreçte yarattık! Bize
yorgunluk dokunmadı! (A. Hulusi)
38 -
Şanım hakkı için biz o Gökleri ve Yeri ve aralarındakileri altı günde halk
ettik, bize bir yorgunluk da dokunmadı. (Elmalı)
Ve lekad haleknes Semavati vel Arda ve ma
beynehüma fiy sitteti eyyamin ve ma messena min luğub gökleri, yeri
ve bunlar arasındakileri 6 aşamada yarattığımızı, fakat bize asla bir
yorgunluk, (bıkkınlık, bezginlik) arız olmadığını bilenler için. Yani bu vahiy
kimin için öğüttür sorusu cevaplanıp devam ediyor, bir de bunu bilenler için.
Yani burada Yahudileşmiş İsrail oğullarına zımnen bir gönderme var, atıf var.
6 evre ifadesinin Kur’an da ilk
geçtiği yer burası. Aslında 6 evre diye
çevirdiğimiz, 6 aşamada diye çevirdiğimiz bu ibare; sitteti eyyam, 6 gün. Eyyam; günler. Fakat buradaki gün bizim
bildiğimiz gün olmadığı açık. Çünkü biz dünyada gün derken yer yüzünün kendi
etrafında bir kez dönüşünü kastediyoruz. Oysa ki burada gökler ve yerin
yaratılışından bahseden bir ayet bu. Henüz daha yer yüzü yaratılmamış, ya da
yaratılma aşamasında derken gün hangi gün olabilir. Düşünsenize Saman yolunun
bir günü 260.000.000 yıldır dünya günü ile. Onun için Kainatta günler çok farklı. Şu fiziki alemde bile günler
arasında bu kadar farksa metafizik alemde ki gün nedir acaba. Ona akıl fikir
yetmez galiba.
39-) Fasbir alâ ma yekulune ve sebbıh Bi Hamdi
Rabbike kable tulû'ış Şemsi ve kablel ğurub;
Onların
dediklerine sabret! Güneş'in doğuşundan önce de gurubundan önce de Rabbinin
Hamdi olarak (işlevini yerine getirip) tespih et! (A. Hulusi)
39 - O
halde onların lâflarına karşı sabret de rabbine hamd ile tesbih eyle güneş
doğmadan evvel ve batmadan evvel. (Elmalı)
Fasbir alâ ma yekulun öyleyse artık
onların söyleyeceklerine karşı sabırlı ol, dirençli ol. 17. ayetle bağlantılı
olarak okumak lazım bu onların söyleyeceklerine karşı sabırlı ol emrini. Zira
Allah onların ağzından çıkanı kaydetmektedir. 17. ayette öyle buyruluyordu.
Onların ağzından çıkanı kaydeden bir Allah var. O zaman sen onların ağzından
çıkanlara bakma. Onun hesabını Allah tutuyor, sen sabret. Aldırma ve işine bak.
Onların sözüne bakma. Bu mealde anlıyoruz.
ve sebbıh Bi Hamdi Rabbike kable tulû'ış Şemsi
ve kablel ğurub bir de güneşin doğuşundan ve batıştan önce rabbinin
aşkın olan yüce zatını hamd ile an. Tesbih et, yücelt. O Ulular ulusunun
ululuğunu dillendir.
Namazın teşri sürecinde 5 vakti
ifade eden Tâhâ/130. ayetinden bir önceki adım bu. Unutmayalım ki bir çok
ibadet gibi Namaz da belli bir süreç içinde olgunlaşmıştır. Yani mü’minler hem
zihnen, hem manen, hem aklen, hem de bedenen namaza alıştırılmışlardır.
Rabbimiz böyle bir tedrici geçiş süreci tayin etmiştir. İşte o süreçte sondan
bir evvelki adım gibi gözükmektedir. Ki 5 vaktin zımni olarak içinde yer aldığı
ayet bu sureden sonra inmiş olan Tâhâ/130. ayeti olsa gerektir.
40-) Ve minel leyli fesebbıhhu ve edbares
sucud;
Gecede
O'nu tespih et, secdelerin ardından da! (A. Hulusi)
40 -
Geceden de tesbih et ona hem de secde arkalarında. (Elmalı)
Ve minel leyli fesebbıhhu ve edbares sucud
yine geceleri ve secdelerin ardından O’nun aşkın olan zatını an. Geceleri
değerlendir. Geceler boyu Rabbinin huzurunda dur. Biz neden böyle anlıyoruz?
Ya eyyühel
müzzemmil,
Kumilleyle illâ
kaliyla.
Nısfehû evinkus
minhu kaliyla.
Ev zid 'aleyhi
ve rattililKur'âne tertiyla. (Müzemmil/1-2-3-4) Ey örtünüp sarınan,
ey yatağının içinde büzülen, artık at yorganı. Kalk içini inşa et, büyük bir
iman hamlesine girişeceksin. Allah seni inşa edecek. Geceni ihya et. Yani gece
senin için bir mektep olsun, bir okul olsun, bir medrese olsun. Biz o ayetlerle
bu ayeti yan yana düşündüğümüzde Allah Resulünün şahsında ilk mü’minlerin yer
yüzünün en büyük iman hamlesine nasıl bir ilahi terbiye ile hazırlandıklarını
Buradan çıkarıyoruz. Hatta bu tavsiye ve emirleri öylesine ciddi tuttular ki
sahabe bu dönemde kendisini geceleri direklere bağlayarak ibadet ederlermiş.
Yani gece onlar için iman hamlesini omuzlarında taşıyacak bu dağ yürekli
insanları yetiştirmede ilahi bir okul olarak kullanılıyor.
41-) Vestemı' yevme yunadil munadi min mekânin
kariyb;
Seslenenin,
içinden sesleneceği süreçte dinle! (A. Hulusi)
41 -
Ve dinle o münadînin bağıracağı günü yakın bir yerden. (Elmalı)
Vestemı' yevme yunadil munadi min mekânin
kariyb imdi sen, ey insanoğlu. Sana çok çok yakın bir yerden o güne
ilişkin çağrı yapan Allah’ın nidasını, çağrısını duy, ona kulak ver. Çok çok
yakın bir yerden. Min mekânin kariyb.
Nereden? ve nahnu akrebu ileyhi min
hablil veriyd (16) şah damarından daha yakın yerden. Ne kadar yakın? Benden
dahi yakın. Benden bana yakın olan Allah’ım senin çağrını duyuyorum de. Çünkü
ben sana oradan sesleniyorum. Ben sana fıtratından, vicdanından sesleniyorum.
Onun üstünü örtersen bu perde küfür perdesi olur. Küfür zaten örtmek demektir.
Küfür Allah’ın sesini sana duyuran vicdanın üzerini bir perde ile örtmek, o
sesi duymamaktır.
42-) Yevme yesme'unes sayhate Bil Hakk* zâlike
yevmul huruc;
Hak
olarak o sayhayı işitecekleri süreçtir! İşte o, (kozalarının dışındaki gerçekliği fark etme)
çıkış sürecidir! (A. Hulusi)
42 -
Hakka çağıran o sayhayı işitecekleri gün, işte o, huruç günüdür. (Elmalı)
Yevme yesme'unes sayhate Bil Hakk
tüm gerçekliğiyle o malûm çığlığı herkesin işiteceği güne. Evet, zâlike yevmul
huruc işte bu bir başka hayata dönüş günüdür. Yani o güne ilişkin
sesini duy Allah’ın. Sana olan çığlığını duy, çağrısını duy. Allah bu çağrıyı
çok farklı biçimlerde yapıyor. Etrafında, kainatta, gecede, gündüzde, içinde
yani enfüste ve âfâkta Allah sana bu çağrıyı yapıyor. Bunu duy ve hazırlıklı
ol. Yani bu bir başka hayata dönüş günüdür.
43-) İnna nahnu nuhyiy ve numiytu ve ileynel
masıyr;
Muhakkak
ki biz, evet biziz dirilten, öldüren! Dönüş de bizedir! (A. Hulusi)
43 -
Şüphesiz ki biz biziz hem diriltiriz, hem öldürürüz ve dönüş bizedir. (Elmalı)
İnna nahnu nuhyiy ve numiytu ve ileynel masıyr
ölümü ve hayatı yaratan biziz ve her yol sonunda bize çıkar. Yani Allah’a. Tüm
yollar Allah’a çıkar. Bu ne demektir? Yamuk ve yanlış yollara düşsen de Allah’tan
kaçamazsın Eynel nefer diyen kişi, nereye kaçmalı diyen kişi. Fefirrû
ilAllâh. (Zariyat/50) Allah’a kaç.
44-) Yevme teşakkakul Ardu anhüm sira'â* zâlike
haşrun aleyNA yesiyr;
O
süreçte arz (beden) onlardan hızla kopup ayrılır! İşte bu bizim üzerimize
kolay bir haşr'dır. (A. Hulusi)
44 - O
gün ki Arz onlardan ayrılır süratle koşarlar, o, bir haşirdir ki ancak bize
kolaydır. (Elmalı)
Yevme teşakkakul Ardu anhüm sira'â
yer ayaklarının altından kayıp paramparça olduğu gün her şey son sürattir. zâlike haşrun
aleyNA yesiyr işte bu akıl sır ermez bir toplanıştır, bizim için çok
çok kolaydır.
45-) Nahnu a'lemu Bi ma yekulune ve ma ente
aleyhim Bi cebbarin fe zekkir Bil Kur'âni men yehafu ve'ıyd;
Biz,
onlarda olarak, neler söylediklerini daha iyi biliriz! Sen onlar üzerinde zorla
yaptırıcı değilsin! Azap uyarımdan korkana, Kur'ân olarak (hakikati) hatırlat! (A.
Hulusi)
45 -
Biz pek alâ biliyoruz ki ne diyorlar, mamafih sen onlara karşı bir cebbar
değilsin, şimdi sen benim Velidlerimden korkacaklara bu Kur'an ile Öğüt ver.
(Elmalı)
Nahnu a'lemu Bi ma yekulu biz
onların neler dediğini çok iyi biliyoruz. Neler ürettiklerini, hangi
dedikoduları yaydıklarını. Biz onların aslında neler düşündüğünü. Şah
damarından yakınız. İçlerinde hangi tilkilerin gezdiğini, neleri, neleri
düşünerek yaptıklarını çok iyi biliyoruz. ve ma ente aleyhim Bi cebbar ne ki sen onları
zorla inandıracak bir zorba değilsin.
Zımnen burada öyle derin anlamlar
var ki Aslında biz onların seni inkar ederken, ta içlerinde nasıl çelişki yaşadıklarını,
nasıl tutarsızlıklar yaşadıklarını, kendi kendilerini nasıl yalanladıklarını,
aslında ta vicdanlarının derinliklerinin derinliklerinde nasıl boğuştuklarını
çok iyi biliyoruz. Sana söyledikleri gerekçelerde samimi olmadıklarını çok iyi
biliyoruz. Yani kendilerinin Allah’a sevgili olmadıklarını çok iyi bilmekteler
onlarda. Allah bizi desteklemeseydi biz böyle zengin ve refah içinde olmazdık
diyorlar. Fakat refah ve zenginliğin hiçte hak etmedikleri bir şey olduğunu,
Kol büküp, kol kırıp, yankesicilik yapıp, onun bunun hakkına geçip elde
ettiklerini de çok iyi biliyorlar. Bunu bilmiyorlar mı?
ve ma ente aleyhim Bi cebbar ne ki
sen onları zorla inandıracak bir zorba değilsin. İman özgürlüktür, hür iradeye
dayanır. Dayanırsa imandır. İman özgürlük, güvenlik ve mutluluktur. Özgürlüğün
olduğu yerde iman da gürleşir. Onun için sen zorla inandıracak değilsin.
fe zekkir Bil Kur'âni men yehafu ve'ıyd
şu halde sen benim tehditlerimden korkanları bu Kur’an aracılığı ile uyarmaya
devam et, uyananlar uyansın. Uyananlara ne mutlu. Uyanmayanlarsa akıbetlerine
katlansınlar. Rabbim bu Kur’an ile uyananlardan kılsın.
“Ve ahiru davahüm enil hamdülillahi rabbil
alemiyn”
Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan
Allah’a hamd’adır.
164. videonun sonu.
164. videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder