D sayfasından devam
46-) Ve kavme Nuhın min kabl* innehüm kânu
kavmen fasikıyn;
Daha
önce de Nuh kavmi. Muhakkak ki onlar inancı bozuk bir toplumdu! (A. Hulusi)
46 -
Daha evvel de Nûh kavmini, çünkü hep onlar yoldan çıkmış fâsık birer kavim
idiler. (Elmalı)
Ve kavme Nuhın min kabl daha önce de
Nuh kavmi helâk olmuştu. innehüm kânu kavmen fasikıyn çünkü onlarda yoldan
çıkmış bir topluluk idiler.
Lût kavmi pişmiş toprak ile, Nuh
kavmi ve Firavun su ile Ad kavmi rüzgârla, yani hava ile Semud kavmi ateş ile
helâk oldu. burada bu örnekler bu dört unsura dikkat çekiyor. Kadim hikmette
maddi varlığın 4 aslı var. Ateş, toprak, su, hava. Adeta maddenin aslı size bir
emanet olarak bırakılan maddeye ihanet ederseniz ihanetinizin cezasını aynı
maddeyi bela olarak göndeririz, çekersiniz mesajı veriliyor gibi.
47-) VesSemae beneynaha Bi eydin ve inna
lemusi'un;
Semâya
(Evren'e ve de beyin kapasitesine) gelince, onu elimizle bina ettik ve muhakkak ki biz
genişleticileriz (boyutsal oluşumlarla -
varlıklarla - idrakını genişletmek suretiyle, beyindeki kullanılır alanın
genişlemesiyle)! (A. Hulusi)
47 -
Bir de Semaya bakın biz onu kuvvetle bina ettik ve şüphe yok ki biz çok vüs'a
malikiz. (Elmalı)
VesSemae beneynaha Bi eydin ve inna lemusi'un
bütün bir göğü kendi, güç ve kudretimizle biz inşa ettik ve onu sürekli
genişleten de biziz. Sema uzay burada, bu ayette. Bi eydin diyor el anlamına gelen yed in çoğulu olduğu gibi, te’yid’in
türevi de olabilir. O zaman gücümüzle anlamına gelir.
Modern kozmolojinin genişleyen
evren modeli burada lemusi’un, onu
sürekli genişletmekteyiz şeklinde gelen ibareyle de destekleniyor olabilir ki
İbn. Zey, Razi, İbn. Kesir gibi Kadiym otoritelerde bunu böyle anlamışlar. Yani
bu yeni bir anlayış veya modern bilimin bir keşfine dayalı bir yorum değil.
Bunu eski otoritelerimiz de böyle anlamışlar. Bu genişlemenin bir yerde
duracağı ve geri döneceği de enbiya/104. ayetinden anlatılmış.
48-) Vel Arda feraşnaha fenı'mel mahidun;
Arzı da
(enerji hatları - sinir sistemiyle) döşedik... Ne güzel döşeyenleriz! (A. Hulusi)
48 -
Arzı da döşedik, bakınız biz ne güzel döşeriz. (Elmalı)
Vel Arda feraşnaha fenı'mel mahidun
yine de biz göğü genişlettiğimiz gibi, yeri de yayıp döşedik. Ama sıradan
döşemedik, ne muhteşem döşedik. Şimdi ve gelecekte daha güzel dünyalar inşa
etmeye bir ima var gibi burada.
49-) Ve min külli şey'in halakna zevceyni
leallekum tezekkerun;
Her
şeyi iki eşten (pozitif - negatif güç; gen
sarmalını oluşturan çiftten) yarattık. Belki
hatırlayıp düşünürsünüz diye. (A. Hulusi)
49 -
Hem her şeyden iki çift yarattık ki düşünesiniz. (Elmalı)
Ve min külli şey'in halakna zevceyni leallekum
tezekkerun her şeyi çift, zıt kutuplu yarattık ki düşünebilesiniz.
İlginç, üzerinde çok düşünülmesi gereken bir ayet değerli dostlar. Zevceyn; 3 şeye delalet eder. 1-
Zıtlara. 2- Çiftlere, eşlere. 3- çeşitliliğe. Zımnen Allah dışında ki her şey
anlamına gelir bu. leyse kemisliHİ şey’. (Şûra/11) O bildiğiniz bir
şeye benzemez, her hangi bir şey gibi değil. Dolayısıyla düşünme faaliyeti
ancak zıtlarla mümkün. Zıtlar olmasaydı düşünemezdik. İnsan tasavvuruna daha
baştan yerleştirilmiş zıtlar. Eşyanın mahiyetini idrak edilmemiz bu yüzdendir.
Allah’ın mahiyetini idrak edemememiz zıddı olmadığı için, eşi olmadığı için,
benzeri olmadığı içindir. Bu da böyle biline.
50-) Fefirrû ilAllâh* inniy leküm minhu
neziyrun mubiyn;
"(Bedensellik dünyanızdan)
Allâh'a firar edin! Ben kesinlikle, O'ndan size apaçık bir uyarıcıyım!"
(A. Hulusi)
50 - O
halde hemen Allaha kaçın, haberiniz olsun ki ben size ondan bir açık nezîrim.
(Elmalı)
Fefirrû ilAllâh o halde Allah’a
kaçınız. Ey insan Allah’tan kaçamazsın, bari Allah’a kaç. Şüphe yok ki ben onun
katından size gönderilmiş apaçık bir uyarıcıyım inniy leküm minhu neziyrun mubiyn.
51-) Ve lâ tec'alu meAllâhi ilâhen âhar* inniy
leküm minhu neziyrun mubiyn;
"Allâh
yanı sıra tanrı oluşturmayın! Ben kesinlikle, O'ndan size apaçık bir
uyarıcıyım!" (A. Hulusi)
51 -
Ve Allah’la beraber başka bir Tanrı uydurmayın, haberiniz olsun ki ben size
ondan bir açık nezîrim. (Elmalı)
Ve lâ tec'alu meAllâhi ilâhen âhar Allah’la
beraber başka hiçbir şeye ilahlık yakıştırmayın. inniy leküm minhu neziyrun mubiyn
bir daha geldi aynı ibare; Elbet ben size onun katından gönderilmiş apaçık bir
uyarıcıyım. Yani ben sizin jandarmanız değilim, ben sizi O’ndan gelecek bir
belâdan da koruyamam. Ben sadece size O’nun mesajını ulaştırırım.
52-) Kezâlike ma etelleziyne min kablihim min
Rasûlin illâ kalu sahırun ev mecnun;
İşte (gerçek durum) böyle!
Onlardan öncekilere de (Allâh'a, hakikatlerine
çağıran) herhangi bir Rasûl geldiğinde,
mutlaka: "Bu büyücü veya mecnun" dediler. (A. Hulusi)
52 -
Böyle, bunlardan evvelkiler bir Resul gelince behemehal ya sahir dediler ya
mecnun. (Elmalı)
Kezâlike ma etelleziyne min kablihim min
Rasûlin illâ kalu sahırun ev mecnun İşte böyle, daha önce de
gelmişti firavun anlatılırken, şimdi de benzer bir ibare geldi; Onlardan
öncekiler kendilerine gelen her peygambere mutlaka sihirbaz ya da mecnun
dediler. Mecnun’un da bir anlamı cinlerin tasallutuna uğramış, sihirbaz
dediler, mucizeleri anlamazlıktan geldiler. Mecnun dediler peygamberin tek
başına toplumu dönüştürme arzusunu anlamazlıktan geldiler. Yani bu kadar
kararlılık, ancak peygamberliğini itiraf edemeyince ancak deli olmalı dediler.
Zaten peygamberliğini itiraf etselerdi kurtulacaklardı. Yoksa menfaatini bilen
bir adam koca bir toplumun inancını karşısına alıp tek başına dağlara karşı
yürür mü? Onun için deli dediler, anlamadılar.
53-) Etevasav Bih* belhüm kavmun tağun;
Bunu (genetik olarak)
birbirlerine tavsiye mi ettiler! Hayır, onlar taşkınlık içinde olan bir
toplumdur! (A. Hulusi)
53 -
Hep buna vasiyetleştiler mi? Hayır hep onlar azgın kavımlar. (Elmalı)
Etevasav Bih* belhüm kavmun tağun
yoksa onlar bunu birbirlerine miras mı bıraktılar. Ama hayır, belli ki onlar
azgın bir kavimdiler. Beklide birbirlerini hiç görmediler bile. Nasıl
birbirlerine miras bırakacaklar ki. Fakat ne oldu? Haberdar bile değildiler.
Fakat aynı tasavvur ve aynı bakış açısı onları aynı sonuca götürdü. Yani aynı
yerden baktılar aynı gördüler. Aynı sonuca ulaştılar. Kalpleri birbirine
benzedi diyordu ya Kur’an. teşâbehet kulûbühüm. (Bakara/118)
kalpleri birbirine benzedi. Aynı düşününce farklı zamanlarda birbirlerinden hiç
haberleri olmasa da aynı sonuca ulaştılar. Tabii ki aynı yaşayanlar aynı helak
sürecine tabi olurlar. Ahirette de aynı yerde buluşurlar.
54-) Fetevelle anhüm fema ente Bi melum;
Onlardan
yüz çevir! Sen (bu yüzden) kınanacak değilsin. (A. Hulusi)
54 -
Onun için onlardan yüz çevir, artık sen levm olunacak değilsin. (Elmalı)
Fetevelle anhüm fema ente Bi melum
artık onlardan yüz çevir. Böyle yaptığın takdirde kınanacak değilsin. Yani seni
ayıplamayız. Onlardan yüz çeviri ben şöyle anlıyorum değerli dostlar. Gündemini
düşmanın oluşturmasın. Kendi gündemini izle, gündemini onlar belirlemesin,
işine bak, antitez olma, tezini sürdür. Ben böyle anlıyorum ve hepimize bu emir
aynı zamanda.
55-) Ve zekkir feinnez zikra tenfe'ul
mu'miniyn;
Hatırlat!
Muhakkak ki hatırlatma iman edenlere fayda verir! (A. Hulusi)
55 -
Onunla beraber vaaz-u nasihate devam et, çünkü vaaz, mü'minlere fayda verir.
(Elmalı)
Ve zekkir feinnez zikra tenfe'ul mu'miniyn
ve uyarmayı sürdür, uyarmaya devam et. En azından bu uyarının mü’minlere yararı
vardır. Yani kafirlere yararı olmazsa uyarman, mü’minlere yararlı olur. Onun
için Yahu bunlar küfrü inadi de bunlara hiçbir faydası olmayacak diyerek
uyarıdan vazgeçme. Ey muhatap bildiğin doğruları ısrarla söyle. Çünkü hidayetin
kime geleceği belli olmaz. Çünkü kimin yürek kapısının ne zaman açılacağını
kimse bilmez. Hiç ummadığın yürek kapısı, ummadığın bir zamanda açılabilir. 40
kez söylersin olmaz da 41. kez söylediğinde kapılar ardına kadar açılıverir.
Hem sonra senin görevin hakikati paylaşmak ve duyurmaktır. İnsanların
yüreklerini evirip çevirmek senin işin değil, Allah’ın işidir.
İnneke
lâ tehdiy men ahbebte ve lakinnAllâhe yehdiy men yeşa. (Kasas/56) sen
sevdiğini hidayete ulaştıramazsın, fakat Allah dilerse dilediğini hidayete
ulaştırır. Yani Tabii ki Allah aklını kullananları, iradesini kullananları,
doğru kullananları hidayete ulaştırır. Onun için sen görevini yap, mutlaka
birilerine fayda edecektir. Kafirlere etmezse mü’minlerin imanını artıracaktır.
56-) Ve ma halaktül cinne vel inse illâ
liya'budun;
Ben
cinni ve insi yalnızca (Esmâ özelliklerimi
açığa çıkarmak suretiyle) kulluk etmeleri için
yarattım! (A. Hulusi)
56 -
Ve ben, Cinn-ü İnsi ancak bana kulluk etsinler diye yarattım. (Elmalı)
Ve ma halaktül cinne vel inse illâ liya'budun
ben cinleri ve insanları sadece bana kulluk etsinler diye (iradeli bir varlık)
olarak yarattım. Bu ayet değerli dostlar
insanın yaratılış amacını ele veren ayetlerden biri. Zımnen açılımı şöyle; Ben
görünür görünmez, uzak yakın. İns ve cin bu anlama gelir. İns ve cinin tüm
çağrışımları bu iki çifte toparlayabiliriz. Görünür görünmez, uzak yakın tüm
bilinçli varlıkları. Neden ins ve cin gelmiş? Çünkü bu ikisi de bilinçli,
bilinç ortak paydasında toplanıyor. Burada aslında söylenen tüm bilinçli
varlıkları ben niçin yarattım biliyor musun ey insanoğlu? Niçin yarattım? Sırf
kendi iradeleri ile bana kulluk yükümlülüğünü duysunlar diye iradeli bir
biçimde yarattım.
Evet, Zemehşeri’den yola çıkarak
böyle bir açılım yaptım. Her varlık O’na kul, öyle değil mi? Yer ve gökler de
O’nun kulu. Yerleri ve gökleri yarattıktan sonra yerlere ve göklere yönelerek
diyor ki: İster istemeyerek, ister isteyerek gelin. Onlar da; kaleta
eteyna tai'ıyn. (Fussilet/11) biz isteyerek geldik dediler. Bu tabii
ki mecaz olabileceği gibi iradesiz varlıkların hâl dili ile söylemeleri
şeklinde bir dramatizasyon da olabilir. Ama onların ki ityan ile ifade
ediliyor, taat ile ifade ediliyor. Fakat insanın Allah’a kulluğu ubudiyetle
ifade ediliyor, ityan ile değil, tatla değil, ubudiyetle. Neden? Çünkü ubudiyet
bilinç ister. Kulluk bilinç ister. Bilinçsiz kulluk olmaz onun içindir ki
bilinçli varlıklar ubudiyetle mükelleftir. Bilincin insana verilmesinin hikmeti
ubudiyettir, kulluktur.
Burada
söylenen şudur; İnsan mutlaka kul olacağı bir kapı arar. Çünkü her varlığın
tabiatına Allah kendi görevini yüklemiştir. Yaratırken bir varlığın tabiatına
görevini yüklemiştir. İnsanı da yaratırken tabiatına bir görev yüklemiştir, bu
göre kulluktur. Bu görevden dolayı insan kul olur.
Ama Allah’a
kul olmak zorunda değil. Çünkü iradeli varlıktır kul olacağı bir kapı arar.
Kendi nefsine kul olur, eşyaya kul olur, paraya kul olur, makama kul olur, kul
olacağı bir şey bulur. Putlara kul olur. Onun içindir ki Allah iradeyi
verdikten sonra kendinden başkasına kul olmayı da yasaklamıştır. İnsanın
tabiatına yüklediği o kulluk cibilliyetine dikkat çeken bir ayettir bu ayet.
[Ek
bilgi;”Ben cinleri ve insanları ancak bana ibadet etsinler diye yarattım”.
Anlamındaki ayeti; Hasan El Basri, Mücahid, İbn.Cüreye başta olmak üzere bir
çok İslam bilgini bu ayette ki “İbadet” kavramına; “Marifet” anlamını
vermişlerdir. Buna göre ayetin anlamı; “Ben cinleri ve İnsanları ancak beni
tanısınlar/bilsinler diye yarattım şeklinde olur. Bu yoruma; Ankebut/61-63 ,
Lokman/25 , Zümer/38 , Yûnus/31 , Zuhruf/9-87. ayetleri delil gösterilmiştir.
(Doç. dr. İsmail karagöz. (Esma-i Hüsna önsöz)]
57-) Ma uriydü minhüm min rizkın ve ma uriydü
en yut'ımun;
Ben
onlardan yaşam gıdası istemiyorum; Beni beslemelerini de istemiyorum. (A.
Hulusi)
57 -
Ben onlardan bir rızk istemiyorum, bana yemek yedirmelerini de istemiyorum.
(Elmalı)
Ma uriydü minhüm min rizkın ve ma uriydü en
yut'ımun onlardan ne bir rızık bekliyorum, ne de beni beslemelerini,
doyurmalarını bekliyorum.
58-) İnnAllâhe HUverRezzâku ZulKuvvetil Metiyn;
Muhakkak
ki Allâh; "HÛ" Rezzâk'tır, Zül Kuvvet'il Metiyn'dir. (A. Hulusi)
58 -
Şüphe yok ki Allah, Rezzak, kuvvet sahibi metîn o.(Elmalı)
İnnAllâhe HUverRezzâku ZulKuvvetil Metiyn
çünkü Allah, evet bütün rızıkları veren sınırsız güç ve kudret sahibi O dur,
Allah’tır.
Burada söylenmek istenen ne?
Açık. Kulluktan çıkarı olan kim sorusunu sor ey insan. Allah’a kul olmaktan
kimin çıkarı var? Allah’ın çıkarı var mı? Ya eyyühen Nas
de ki ey insanlık entümül fukarâu ilAllâh Evet, siz Allah’a
muhtaçsınız vAllâhu
"HU"vel Ğaniyyül Hamiyd. (Fatır/15) Allah ise hiç kimseye
muhtaç değildir, kendi kendine yetendir. Yani sırf Allah’a kulluk etmek emrinden
çıkarı olan Allah değil, kuldur. Bundan çıkarı olan tek taraf kul tarafıdır.
59-) Feinne lilleziyne zalemu zenuben misle
zenubi ashâbihim fela yesta'cilun;
Muhakkak
ki zâlim olanlar, (kendilerinden önceki geçmiş) arkadaşlarının payları benzeri (azaptan) paylarını
alacaklardır! Acele etmesinler. (A. Hulusi)
59 - Onun
için muhakkak ki o zulüm edenlere arkadaşlarının payı gibi dolgun bir pay
vardır, şimdi onu acele etmesinler. (Elmalı)
Feinne lilleziyne zalemu zenuben misle zenubi
ashâbihim bakın elbette kendilerine kıyanların payına düşen,
seleflerinin payına düşenin aynısıdır. fela yesta'cilun şu halde bu payı almak için
acele etmelerine hiç gerek yok.
Zenub; sakaların su dağıttığı
büyük su kabı. Burada bu kabı kevserle de, zehirle de doldurmak insanın
iradesine kalmıştır. Birisi hayat verir, diğeri öldürür. Ey insan ne ile
doldurmak istiyorsan onunla doldur. Fakat neyle doldurursan sonucuna
katlanacaksın.
60-) Feveylun lilleziyne keferu min
yevmihimülleziy yû'adun;
Kendilerine
vaad olunan (uyarıldıkları) o süreçlerinin azabından dolayı yazıklar olsun o Hakikati
inkâr edenlere!(A. Hulusi)
60 -
Artık o vaad olundukları günlerinden vay o küfredenlere! (Elmalı)
Feveylun lilleziyne keferu min yevmihimülleziy
yû'adun imdi sözün özü kendilerinin
tehdit edildiği günden dolayı inkarda ısrar edenlerin vay haline.
Rabbim İnkarda ısrar edenlerden
etmesin imanda sebat edenlerden etsin. Rabbim imanın tadına varıp, yaratılmanın
temelinin sadece Allah’a kulluk olduğunun bilincini bize lütfetsin inşallah.
“Ve ahiru davahüm enil hamdülillahi rabbil
alemiyn” El Fatiha.
Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan
Allah’a hamd’adır.
165. videonun sonu.
165. videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder