C sayfasından devam
24-) Ve yetufu aleyhim ğılmanün lehüm keennehüm
lü'lüün meknun;
Çevrelerinde
gençlik dolu hizmetliler (enerjik kuvveler) koşuşur ki, sanki onlar saklı inci! (A. Hulusi)
24 -
Pırıl pırıl da üzerlerine döner kendilerine mahsus hizmetçiler, sanki
sedeflerinde saklı inciler. (Elmalı)
Ve yetufu aleyhim ğılmanün lehüm ve
kendileri için hazırlanmış ebedi bir gençlik ve tazelik onları hiç terk
etmeyecek. Yani ahirette, cennette ebedi kalmaktan kasıt açıklanıyor burada.
Bunu ben böyle çevirmeyi tercih ettim ama klasik anlama meal şöyle de olabilir.
Kendileri için hizmete amade gençler etraflarında fırıl fırıl dönecekler.
Ğılman hem gençlik, hem gençler anlamına alınabilir. Ama yetufu aleyhim etrafında dönmeye
kendisine dönüp dönüp gelmeye de delalet eder. Yani bir şey kendisine dönüp
dönüp uğruyorsa ona da delalet eder. Onun için gençlik adeta onlara dönüp dönüp
gelen bir şey olacak. Yani kendilerini hiç bırakmayacak anlamına gelebilir.
keennehüm lü'lüün meknun tıpkı
kabuklarında saklanmış taze, pırıl pırıl inciler gibi.
25-) Ve akbele ba'duhüm alâ ba'din yetesaelun;
Birbirlerine
dönüp geçmiş hâllerini konuşurlar. (A. Hulusi)
25 - Ve bazısı bazısına dönmüş soruşuyorlardır.
(Elmalı)
Ve akbele ba'duhüm alâ ba'din yetesaelun
derken birbirlerine dönüp sorular soracaklar ve diyecekler ki;
26-) Kalu inna künna kablu fiy ehlina
müşfikıyn;
Dediler
ki: "Doğrusu biz daha önce ehlimiz içinde (korkudan) titreyenler idik." (A. Hulusi)
26 -
Demektedirler: evet biz bundan evvel ilimizde korkular içinde idik. (Elmalı)
Kalu inna künna kablu fiy ehlina müşfikıyn
işte geldi 26. ayet, yukarıda ki 21. ayeti açıklayan bir ayet. Onun gerekçesi
bu. Diyecekler ki vaktiyle bizler ailemiz hakkında endişeye kapılır, tir tir
titrerdik. Yani o endişemizin şimdi kârını yiyoruz. Tir tir titrerdik. 21.
ayette ifade edilen aile buluşmasının gerekçesidir bu. Han şu ayeti
hatırlayalım, tahrim/6. ayetini;
Ya eyyühelleziyne
amenû, ey iman edenler ku enfüseküm ve ehliyküm naren ve kudühenNasu velhıcarah.
(Tahrim/6) ateşi, yakıtı taşlar ve insanlar olan ateşten kendinizi
de koruyun ailenizi de koruyun.
İşte bu
koruma, işte bu hassasiyetten dolayı yaşarken tir tir titreyenler, eşlerinin ya
da çocuklarının manevi istikbali için titreyenlerin bu titremesi kabul olmuş
bir duaya dönüşecek. Ve Allah onların bu dualarını boşa çıkarmayacak.
27-) FemennAllâhu aleyna ve vekana azâbessemum;
"Allâh
bize lütfetti ve bizi (cehennem ateşi) Semum'un (insan bedeninin
gözeneklerinden geçen zehirleyici dumansız ateş; mikrodalga radyasyon) azabından korudu!" (A. Hulusi)
27 -
Bakınız Allah bize lütfetti ve bizleri o semûm azâbından korudu. (Elmalı)
FemennAllâhu aleyna ve vekana azâbessemum
fakat Allah bize kerem etti de bizi zehir gibi içe işleyen yakıcı bir ateşin
azabından korudu. Azâbessemum; Semum; Sem zehir demektir. Semum sam rüzgârına,
asklında sam oradan gelir. değdiğini yakar, kavurur, kurutur. Azâbessemum zehir
gibi içe işleyen bir alevli rüzgâr anlamına gelir.
28-) İnna künna min kablu ned'uh* inneHU
"HU"vel Berrur Rahıym;
"Muhakkak
ki biz bundan önce de O'na yöneliyorduk! Muhakkak ki O, Berr'dir,
Rahıym'dir." (A. Hulusi)
28 -
Evet biz bundan evvel ona duâ ediyor korumasını istiyorduk, hakikat o öyle
keremkâr öyle rahîm.
İnna künna min kablu ned'uh şüphesiz
biz bundan önce de hep O’na dua eder, O’na yalvarır yakarırdık. inneHU
"HU"vel Berrur Rahıym çünkü O, yani Allah, evet O’dur
mutlak iyi olan, sonsuz merhamet sahibi olan. Mutlak iyi, el berru. Muhteşem
bir esmadan, muhteşem bir isim. Mutlak iyi Allah’tır. Allah dışında iyi
dediğiniz her iyi iyiliğini O’na borçludur. Onun için iyilikte aklınıza her ne
mükemmellik geliyorsa onu Allah’a atfedeceksiniz, o zaman doğru yapmış oluruz.
29-) Fezekkir fema ente Bi nı'meti Rabbike Bi
kahinin ve lâ mecnun;
(Rasûlüm) sen hatırlat!
Rabbinin nimeti olarak, sen ne bir kâhin olarak açığa çıkarıldın ve ne de cin
etkisi altında olan kişi! (A. Hulusi)
29 - O
halde vaaz-u tezkire devam et, çünkü sen, rabbinin nimeti hakkı için, ne
kâhinsin ne de mecnun. (Elmalı)
Fezekkir fema ente Bi nı'meti Rabbike Bi
kahinin ve lâ mecnun imdi, ey peygamber sen ümit vermeyi sürdür.
Nasihat etmeye devam et, uyar. Ne var ki rabbinin nimeti sayesinde senin bir
kahin ve bir mecnun olmadığın o kadar açık ki asla ihtimal dahilinde bile
değil. Bu bir kalıp aslında. Ma yı nafiyenin haberi eğer B ile gelirse imkan
veya ihtimal yokluğuna delalet eder. Senin kahin ve mecnun, cinlenmiş olma
ihtimalin yoktur. Zımnen şöyle anlıyorum ben bunu; elinde sihirli bir değnek
yok, Öğüt alan alır, almayan da sonuçlarına katlanır.
30-) Em yekulune şa'ırun neterabbesu Bihi
raybelmenun;
Yoksa:
"Bir şairdir. Bekleyelim bakalım zaman içinde ne olur sonu" mu
diyorlar! (A. Hulusi)
30 -
Yoksa «bir şâir biz ona «reybul menun»u gözetiyoruz» mu diyorlar? (Elmalı)
Em yekulune şa'ırun neterabbesu Bihi
raybelmenun yoksa (şimdi de) o bir şairdir feleğin sillesini
yiyeceği zamanı bekleyin, kollayın bakalım. Ne zaman feleğin sillesini
yiyecek sabredin, bekleyin mi diyorlar.
İnkârcı muhataplar helak ile korkutulduklarında
kendilerini hep böyle avutuyorlardı. Feleğin sillesini yakında yiyecek
bekleyin diyorlardı.
31-) Kul terebbesu feinniy meakum
minelmuterabbisıyn;
De ki:
"Bekleyin bakalım! Muhakkak ki ben de sizinle beraber
bekleyenlerdenim!" (A. Hulusi)
31 -
De ki: gözetin çünkü ben de sizinle gözetenlerdenim. (Elmalı)
Kul terebbesu feinniy meakum minelmuterabbisıyn
de ki sen de onlara; Siz bekleyin, unutmayın ki ben de sizinle birlikte
bekleyenlerdenim. Zımnen siz benim başarısızlığımı bekleyin bakalım. Ama bende
Allah’ın beni başarıya ulaştıracağını bekliyorum. O günü, o fetih gününü
bekliyorum.
32-) Em te'muruhüm ahlamuhüm Bihazâ em hüm kavmun tağun;
Onlara
bunu akılları mı emrediyor; yoksa onlar küstah bir toplum mu? (A. Hulusi)
32 -
Yoksa onlara bunu (bu tenakuzu) akılları mı emrediyor? Yoksa azgın bir kavım
mıdırlar? (Elmalı)
Em te'muruhüm ahlamuhüm Bihazâ yoksa
onları bu tavıra savruk akılları mı götürüyor. Yoksa onları savruk akılları mı
böyle bir sonuca ulaştırıyor. Savruk akıl, girişte de bu ayete dikkat çekmiştim
hatırlarsanız 32. ayete. Aslında Ahlam; Rağıp El Isfahan inin açıkladığına göre
köken olarak o bu kelimeyi “hilm’e veriyor. Yumuşak huyluluğa, hoş görüye. O
zaman mana şöyle olur. Yoksa onları bu tavra iten o engin hoş görüleri mi.
Burada tabii ki bir parça ince bir ironi, ince bir istihza da görüyoruz.
Ama bu da sanki yabana atılmaz
gibi geliyor. 30. ayeti hatırlayın. Hani diyorlardı ya feleğin sillesini
yiyinceye kadar bırakın kendi haline. Yani, ne kadar da hoş görülüler. Sanki
tükürük atmamışlar, taşlamamışlar,i hakaret etmemişler, sırtına işkembe
koymamışlar, sanki onca eziyeti yapmamışlar, mü’minleri yurtlarından
etmemişler, yuvalarından etmemişler, işkence etmemişler, Ammar’a, Zinnire’ye,
Yasir’e, Sümeyye ye sanki, dünyayı başlarına dar getiren onlar değilmiş gibi şu
tavırlarına bakın. Bırakında feleğin sillesini yesin derken iki yüzlülüklerine
bak anlamına da gelebilir bu.
em hüm kavmun tağun sakın onlar
isyanda sınır tanımayan azgın bir topluluk olmasınlar?
33-) Em yekulune tekavveleh* bel lâ yu'minun;
Yoksa
"Onu uyduruyor" mu diyorlar? Hayır, onlar iman etmiyorlar! (A.
Hulusi)
33 -
Yoksa onu (o Kur'an ı) kendisi uydurmakta mı diyorlar? Hayır kendileri
inanmazlar. (Elmalı)
Em yekulune tekavvelehu ya yoksa
onlar; “onu kendi üretti, kendi söyledi” mi diyorlar. Kendi söylediğini Allah’a
isnat etti mi diyorlar. Burada da yine bir hile yapıyorlar farkında mısınız.
İnkarcıların ve münafıkların niteliğidir bu. Tam şeytani bir niteliktir. Nedir
bu; Hesapta Allah’ı peygamberine karşı savunma perdesi altına sığınıp inkar
ediyorlar. Allah’ı nasıl savunmuş görünüyorlar burada? Onu uydurup Allah’a
isnat etti. Yani Allah’a da kötülük etti demeye getiriyorlar. Şeytanla
benzerliği nerede? Adem’e secde etmem, edersem Allah’a ederim mantığından. Yani
Allah’ın emrini çiğnerken Allah’ı kolluyormuş gibi yapmak, işte böyle bir
şeytani mantık bu.
bel lâ yu'minun ama yoo! Dediklerine
kendileri de inanmıyorlar. Yani onu uydurdu Allah’a isnat ediyorlar ama, onu;
onun uydurması, söylemesi, yazması mümkin değil. Tarihsel olarak mümkin değil.
Ondan bu güne kadar böyle sözler hiç sadır olmadı. Fiili olarak mümkin değil
yazmayı okumayı bilmez. Sonuç olarak mümkin değil Kur’an bir insanın ortaya
çıkarabileceği bir metin değil. Zaten bunu yapabilselerdi kendileri
yapacaklardı.Onun için onlara meydan okuyor Kur’an ve diyor ki;
34-) Felye'tu Bi hadiysin mislihi in kânu
sadikıyn;
Eğer
sözlerinde sadıklarsa Onun benzeri bir söz getirsinler! (A. Hulusi)
34 -
Haydi onun gibi bir söz getirsinler, doğru iseler. (Elmalı)
Felye'tu Bi hadiysin mislihi in kânu sadikıyn
öyleyse haydi onun benzeri bir başka söz üretsinler bakalım, tabii ki
dürüstlerse. Haydi, eğer dürüstseniz diyor onun benzeri bir başka söz üretin de
görelim. Hadiys; olayları aktaran, haber veren söz demektir. Hadise de buradan
gelir.
35-) Em huliku min ğayri şey'in em hümül
halikun;
Yoksa
onlar hiçbir etki olmadan mı yaratıldılar? Yoksa onlar mı yaratanlar? (A. Hulusi)
35 -
Yoksa kendileri «lâşe»den mi yaratıldılar? Yoksa yaratan onlar mıdırlar?
(Elmalı)
Em huliku min ğayri şey'in em hümül halikun
ne yani onlar sebepsiz mi yaratıldılar. Allahuekber..! Sebepsiz, İlletsiz,
hikmetsiz, amaçsız, gayesiz, anlamsız mı yaratıldılar. Ayete bakın. İşte bu ve
devam ediyor; em
hümül halikun yoksa kendilerini yaratan yine kendileri mi. Yani kendi
kendilerini mi yarattılar. Bu ayet hem insan yaratılışının amaçsız ve anlamsız
olduğu iddiasını reddediyor, hem de yaratıcı bir ilk özne olmaksızın kendi
kendine yaratılma iddiasını reddediyor. Abes ve batıl değil, hikmet ve haktır
insan, insanın yaratılışı.
Aslında anlamlılık
yaratılmışların en büyük yasasıdır. Anlamsızlığın reddi yaratılışın en büyük
yasasıdır. Onun için yaratılmış olup ta anlamsız olan hiçbir şey yoktur. Allah
demek anlam denektir. Anlamsız bir varlık olduğuna inanmak, o varlığın Allah
ile olan bağını inkar etmektir.
36-) Em haleküs Semavati vel Ard* bel lâ
yukınun;
Yoksa
semâları ve arzı onlar mı yarattılar? Hayır, onlar yakîn sahibi değildirler.
(A. Hulusi)
36 -
Yoksa Gökleri ve Yeri mi yarattılar? Hayır ikan ehli değiller. (Elmalı)
Em haleküs Semavati vel Ard ya yoksa
gökleri ver yeri yaratan kendileri mi bel lâ yukınun hayır, asıl onlar inanmaya gönüllü
değiller. Yani onların geçim etmeye gönlü yok anlaşılan. Onun içinde bahane
bulup duruyorlar, mazeret uyduruyorlar, yatla yapıyorlar bir oraya bir oraya.
İnanmaya gönüllü değiller ki. İnanmaya gönüllü olmayana mazeret çok olur demeye
getiriyor ayetler.
37-) Em 'ındehüm hazâinu Rabbike em
hümülmusaytırun;
Yoksa
Rabbinin hazineleri onların indînde mi? Yoksa onlar mı her şeye hükmedenler?
(A. Hulusi)
37 -
Yoksa rabbinin hazîneleri onların yanında mı? yoksa onlar mı istilâ etmişler?
(Elmalı)
Em 'ındehüm hazâinu Rabbik yoksa
rabbinin hazineleri onların elinde mi em hümülmusaytırun yoksa onu zorla ele geçirip
üstüne mi oturmuşlar, hüküm ver diyorlar, istediklerine çok verip istediklerine
az mı veriyorlar. Öyle bir küstahlıkları vardı vahyin ilk muhataplarının. Yani
içinde yüzdükleri o refahı kendilerinin yarattığını düşünüyorlardı. Böylesine
bir Karun kompleksine kapılmıştılar, megalomaniye kapılmıştılar, tutulmuştular.
38-) Em lehüm süllemün yestemi'ûne fiyh*
felyeti müstemiuhüm Bi sultanin mubiyn;
Yoksa
onların tırmanıp (ilâhî sırları) dinledikleri bir merdiveni mi var? (Eğer öyleyse) onların
dinleyenleri apaçık bir karşı konulmaz delil getirsinler. (A. Hulusi)
38 -
Yoksa onlara mahsus bir merdiven var da ondan dinliyorlar mı? Öyle ise
dinleyicileri beyan edecek bir bürhan getirsin. (Elmalı)
Em lehüm süllemün yestemi'ûne fiyh
ne yani onların göklere uzanan merdiveni var da orada olup bitenimi
dinliyorlar, kulak mı veriyorlar. Yani tamam onlar göklerin hazineleri bize ait
diyemezler. Yoksa şunu mu diyorlar; Allah’ın kime ne yazdığını biz işittik,
kulak verdik. Dolayısıyla oradan haberdarız mı diyorlar. Veyahut ta peygamberi
reddettiklerine göre Allah’ın kimi peygamber seçtiğine onlar daha mı vakıf.
Yani ilahi kelamın kaynağını mı dinliyorlar. Böyle bir güçleri mi var.
felyeti müstemiuhüm Bi sultanin mubiyn
öyleyse haydi açık ve inandırıcı delillerle dinlediklerini getirsinler de
görelim bakalım, varsa bir dinledikleri.
Aslında bu aynı zamanda cindarlık yapıp ta ben ötelerden görünmezlerden
haberler alıyorum, bir şeyler dinliyorum diyenlere de bir cevap olsa gerek.
39-) Em lehül benatu ve lekümül benun;
Yoksa
kız çocuklar O'na ait de oğullar sizin mi? (A. Hulusi)
39 -
Yoksa kızlar ona oğullar size öyle mi?. (Elmalı)
Em lehül benatu ve lekümül benun ne
yani oğullar onlara da kızlar Allah’a mı. Tam bir suçüstü, tam bir çelişki
yakalama işte. Habil kompleksi bu. Siz kızı sevmiyorsunuz, oğul istiyorsunuz
ama sevmediğinizi de Allah’a layık görüyorsunuz. Sizinki nasıl iş. Aslında
sizin Allah inancınız da çok problemli. İşte burada suçüstü yakalanıyorsunuz.
Sizin; Biz Allah’a inanıyoruz demeniz de aslında samimi değil. İnandığınız
Allah’a sahip olduklarınızın sevmediğinizi veriyorsunuz. Bu tip ayetler kız
erkek ayırımını da reddeden ayetlerdir aynı zamanda. Allah tasavvurunun nasıl
yamulduğunu gösteriyor.
Devam ediyor E sayfasına geçiniz.
166.
videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder