A sayfasından devam
5-) İnnema tu'adune le sadık;
Vadolunduğunuz
elbette kesinlikle gerçektir! (A. Hulusi)
05 -
Ki muhakkak o size vaad olunan her halde doğrudur. (Elmalı)
İnnema tu'adune le sadık hiç
tartışmasız size vaad edilen elbet doğrudur, gerçektir.
6-) Ve inned diyne le vakı';
Muhakkak
ki Din (sistem)
mutlaka bir realitedir! (A. Hulusi)
06 -
Ve muhakkak ki ceza şüphesiz vaki’dir. (Elmalı)
Ve inned diyne le vakı' ve hesap
günü mutlaka, ama mutlaka gerçekleşecektir. Aslında burada ki ve inned diyn; inne yevmed diyne ve vakı’a şeklinde anlaşılmalı. Din günü, deyn
günü, borç günü, borç ödeme günü, Allah’ın hesap sorma günü, adalet günü,
deyyam günü mutlaka gerçekleşecektir, gelecektir.
İlk 4 ayette ki sıfatların ismini
izah etmeye çalışmıştık. Ne olursa olsun bu isimler. Yeniden diriliş bağlamında
ele alınmalıdır bu ilk 4 ayet. Yani bu ayetlerde ki sıfat fiillerin nitelediği
isimlerin; Yağmur, bulut, rüzgâr, melek, hatta silahlar, ordular, orduların
kullandığı araçlar ki o yorumlar da yapılmış, nasıl yorum yaparsak yapalım ilk
4 ayeti içine yerleştireceğimiz bağlam yeniden diriliştir, ahirettir.
7-) Ves Semai zatil hubük;
O (çeşitli düşüncelerden oluşmuş)
yollarla dolu semâ (bilinç)! (A. Hulusi)
07 - O
düzgün hâreli Semaya kasem ederim. (Elmalı)
Ves Semai zatil hubük düşün,
bereketli, hareketli, oldukça cevval ve düzenli, hatta bir manaya göre
asimetrik ve simetrik yollarla donatılmış semanın ihtişamını düşün.
El hubük; Hıbak, çöldeki kum
tepelerinin ilk gün doğumunda gölgelerinin oluşturduğu haleler. Tepelerin dip
noktalarında ki o kıvrım kıvrım, büklüm büklüm güzellikler. Hatta bundan dolayı
dalgalı saçların dalga diplerine de hıbak denilmiştir. Onun için aslında bu
simetrik değil asimetrik. Fakat oldukça da düzenli, oldukça güzel, çekici.
Zaten simetrik olsa da belki de kopyalanabilir. Ama o asimetrik yapısı içinde,
simetrik olmayan yapısı içinde insanın içini alan bir güzellik. Yani hepsine
sanki orijinal bir kalemle yapılmış, emek verilmiş gibi. Hiç biri birbirine
benzemeyen.
Gökte böyle. olağanüstü
düzenlilikte bir asimetrik yapı. Aynı zamanda hareketli. Simetrik olsa bu
hareketin neden herhangi bir kazaya yol açmadığını açıklayabilirsiniz. Onun
için asimetrik yapı mutlaka ve mutlaka bir düzenleyiciyi, bir düzen sahibini, yani
sürekli müdahaleyi gerektirir.
Çöldeki o tepelerin kıvrım kıvrım
hareleri de aslında hareketlidir. Çölde kum tepeleri saatte 1 metre hareket
ederler rüzgârda. Onun için bir gün önceki tepeyi bir gün sonra yerinde
bulamaya bilirsiniz. Tıpkı deniz gibidir, ne var ki denizden daha yavaş hareket
ederler. Çöl böyledir.
Gökteki yıldızlarda böyle. Onun
için yörüngeleri sabit değildir, değişkendirler. Yani uzayda hiçbir yıldız aynı
yeri iki kez dönmez. Bizim günlerimiz de öyledir. Dünya da uzayda hareket ederken,
güneşin etrafında dönerken iki yıl uzay içinde ki koordinatlarda aynı yerde
değildir. İki gün de aynı yerde değildir. Çünkü sistem akıp gitmektedir.
Sistemin içinde olduğu galaksi akıp gitmektedir. Yıldız adaları, gök adaları.
Gök adalarının birleştirilmiş şekli olan galaksiler çiftliği akıp gitmektedir.
Dolayısıyla iki günümüz zamansal olarak dahi aynı değildir. Mekan olarak uzay
koordinatları açısından aynı değildir. Yani yer yüzü iki günde aynı yörüngeyi
takip etmez. Yer yüzünün yaratıldığı andan bu güne kadar aynı yörüngede iki kez
gezmemiştir dünya. İşte bu muhteşem farklılığı düşün. Bu farklılık içinde ki
uyumu düşün ve devam edelim;
8-) İnnekum lefiy kavlin muhtelif;
Muhakkak
ki siz çeşitli görüşler içindesiniz! (A. Hulusi)
08 -
Ki siz pek muhtelif bir kavl içinde bulunuyorsunuz. (Elmalı)
İnnekum lefiy kavlin muhtelif işte
siz inanç hususunda gerçekten de farklı görüşlerdesiniz. Yani Allah uzayı nasıl
farklı yaptıysa, sizi de farklı kıldı. İç uzayınızı da farklı kıldı. Onun için
farklılık varlığın yasasıdır. Farklılığı yok etmek bu yasaya karşı çıkmaktır.
Yok edemezsiniz zaten. Bunu önce böyle bilin. Ama buradan yola çıkarak Allah
uzaya irade vermedi. Fakat insana irade verdi. Siz iradenizle Allah’a teslim
olabilirsiniz, iradenizle Allah’ın verdiği koordinatta yürüyebilirsiniz. Onun
içinde burada mevcut akidevi farklılıklar onaylanmış değil, sadece sebebi
hikmeti izah edilmiştir.
Özellikle ahiret inancı konusunda
insanların farklılıklarına bakın. Reenkarnasyona inananlar, ruh göçüne inananlar,
yarı inkar edenler, tam inkar edenler, farklılıklar ahiret konusunda çeşit
çeşit. Bir çok insanların ölümden sonra diriliş inancı var. Yani bu inançlar,
ki tam inkar var, yarı inkar var, ruh göçü var, reenkarnasyon var, yer yüzünde
diriliş var, bu dirilişin mahiyetleri konusunda tartışmalar var, kendi
aralarında ihtilaflar var.
Neden? Çünkü insanoğlu bu konuyu
bilgi ile çözemez. İnsanoğlu bu konuyu Allah’a teslimiyetle çözer. Çünkü
öldükten sonra dirilip de bize anlatan olmaz. O halde tek bir yolu var Allah’a
itimat etmek. O halde ahiret inancını Allah belirler. Allah nasıl inanmamızı
istiyorsa öyle inanırsak ancak bu konuda kurtuluruz. Çünkü ahiret hakkında bize
haber verecek ikinci bir kaynak yoktur. ve lâ
yünebbiuke mislü Habiyr. (Fatır/14) her şeyden haberdar olanın
verdiği haber gibisini kim verebilir diyor. Kimse veremez. Her şeyden haberdar
olan Allah haber verir. O nedenle de ahiret konusunda eğer insanoğluna
bırakılırsa iş he insan sayısınca bir ahiret inancı çıkacaktır. Ahiret inancı
konusunda Allah’a teslim olmaktan başka çaresi yoktur.
9-) Yü'fekü anhu men üfik;
Çevrilmiş
kimse Ondan döndürülür! (A. Hulusi)
09 -
Ondan çevrilen çevrilir. (Elmalı)
Yü'fekü anhu men üfik işte bunu
açıklayan bir ayette geldi. Ama savrulan kendi aleyhine savrulur. Yani bu
konuda ille de yalan söylemek istiyorsa insan kendini aldatmış olur, kendine
yalan söylemiş olur. İstikametten sapan yalana sürüklenir. Ya da sapan sapıktır
şeklinde de mana verebiliriz. Gerçekten sapan yalana sürüklenir. Bu konuda eğer
Allah’ı dinlemezse insan sapar. Çünkü heva ve hevesine göre hareket etmiş olur.
Manevi ve gaybi hakikatlerde akıl yürütmeyle gerçek bulunmaz. Akıl yürüterek
ahireti nasıl anlayabilirsiniz. Çünkü akıl yürütülecek alan değil ki. Bu ancak
iman alanıdır. Onun içinde bu konuda iman etmeyen kendisini yalana sürüklemiş
olur. Yü'fekü
anhu men üfik.
10-) Kutilel harrasun;
Ölsün o
yalancılar! (A. Hulusi)
10 - O
kahrolası yalancılar. (Elmalı)
Kutilel harrasun kahrolsun keyfi
yargılarını kesin gerçekmiş gibi pazarlayanlar. Yani kahrolsun spekülasyon
yapanlar ahiret konusunda. Bunu söylüyor.
11-) Elleziyne hüm fiy ğamretin sahun;
Onlar
ki cehalet ve körlük içinde ne yaptığını bilmeyenlerdir! (A. Hulusi)
11 - O
sarhoşluk içinde yaptığını bilmezler. (Elmalı)
Elleziyne hüm fiy ğamretin sahun ki
onlar gömüldükleri bataklıkta debelenip durmaktadırlar. Debelenen gafillerdir.
Sahun; Unutanlar, kendilerini unutanlar, kendilerini kaybedenler, kendilerinin
uzağına düşenler.
12-) Yes'elune eyyane yevmud diyn;
"Din
süreci ne zamandır?" diye sorarlar. (A. Hulusi)
12 -
Soruyorlar: ne zaman o ceza günü? (yevmi dîn) (Elmalı)
Yes'elune eyyane yevmud diyn hesap
günü ne zamanmış bakayım diye sorarlar. Tabii küçümseyerek, inkar iması içeren
bir biçimde. Sanki hesap günü hiç gelmeyecekmiş gibi, sanki hesaba
çekilmeyeceklermiş gibi, yani Allah’tan kaçmak mümkinmiş gibi. Sanki varlık
çift yaratılmamış gibi. Varlığın çift yaratılma sisteminden hayat müstesna imiş
gibi. Hayat ta oysa ki çift yaratılmış. Hayatın bir kutbu dünya ise öbür kutbu
ahiret. Onun içinde hayatın tek kutbuna inanıp onu yaşayıp da, yani inanmak ne
demek, onu yaşayacaksınız, ona sıkı sıkıya sarılacaksınız, hayatı çift kutuplu
yaratanın yarattığı hayatı ikiye bölüp tek kutbunu alayım, diğer kutbunu inkar
edeyim diyeceksiniz. Bu her şeyden önce o hayatın sahibine ihanettir. Yes'elune
eyyane yevmud diyn.
13-) Yevme hüm alen nari yüftenun;
O
süreçte onlar ateşte kıvranırlar! (A. Hulusi)
13 -
Ateş üzerinde kıvranacakları gün. (Elmalı)
Yevme hüm alen nari yüftenun onlar o
gün ateşte azap görecekler. Onlar o gün ateşte sınanacaklar. Yuftenun; el
fetnu; potada madeni ergitip cevherini cürufundan, hamını hasından ayırmaya
denilir. Arapça da bu kelimenin etimolojisi, kök anlamı bu. İnsanı bir maden
sayıp, insan madenini Allah saflaştıracak, cevherini ortaya çıkaracak, bu
madenin içinde cevher var. İşte rabbül alemin olan Allah’ın insanı terbiye
etmesi bu. Yeryüzünde insan terbiye oldu oldu. Yani cevheri ortaya çıktı
saflaştı. Saflaştıysa zaten doğrudan saf olanların arasına girecek. Çünkü
güzele güzel yakışır. Cennet güzeldir, cennetlikte güzeldir. Saflaşanlar,
cevherler girecek cennete, cüruflar değil. Cüruflu cennete girilmez.
O halde Yevme hüm alen nari yüftenun şöyle
de anlaşılabilir. Dünyada saflaşmayanlar ahirette potaya atılıp bilmem kaç
derece ateşte saflaştırılacaklar. Yani orada ergitilecekler, orada bu işlem
yapılacak. Ama orada bu işleme tabi tutulmak çok daha ağır bir bedel ödemektir.
Ey insanoğlu fırsat eldeyken burada gönüllü olarak saflaş. Nasıl olsa ele geçeceksin,
nasıl olsa potaya gireceksin. Şimdi şu hayatı bir pota, saflaşma süreci olarak
oku ve buradan cevher olarak git. Cüruf olarak giderken orada potaya atarlar.
Orada atarlarsa bu senin için hiçte iyi olmaz manasına da alabiliriz.
Burada ki yuftenun iki anlamda da alınabilir Ahirette ceza çekecekler,
ahirette saflaştırılacaklar, yani terbiye edilecekler manasına da alınabilir.
14-) Zûku fitnetekum* hazelleziy küntüm Bihi
testa'cilun;
(Zebânîler der ki):
"Azabınızı tadın! İşte o acele istediğiniz buydu!" (A. Hulusi)
14 -
Dadın diye fitnenizi: bu, işte o sizin acele istediğiniz. (Elmalı)
Zûku fitnetekum* hazelleziy küntüm Bihi
testa'cilun ve onlara azabınızı tadın. Fitnenin bir anlamı azap, bir
anlamı da saflaşma demiştim. Ya da haydi dünyada madem potadan kaçtınız burada
potaya girip eriyin bakalım. Cevheriniz cürufunuzdan burada ayrılsın denilecek.
İşte bu sizin acele gelmesini istediğiniz şeydir. Yani hemen gelsin diyordunuz
değil mi ahiret, hemen gelsin diyordunuz son saat. Çabuk getir diyordunuz
peygamberlerinize inkarcılar. Hadi o vaad ettiğin son saati getirsene
diyordunuz. İşte geldi denilecek.
15-) İnnel muttekıyne fiy cennatin ve 'uyun;
Muhakkak
ki korunanlar cennetlerde ve kaynaklardadırlar. (A. Hulusi)
15 -
Şüphesiz ki muttakiler Cennetlerde pınar başlarındadır. (Elmalı)
İnnel muttekıyne fiy cennatin ve 'uyun
ne var ki sorumluluk bilincine sahip olanlar, akıl sır ermez cennetlerde ve
pınar başlarında olacaklar.
Muttakıyn; Takva sahibi olmak.
Aslında duruş sahibi olmak, esas duruş, Allah’a karşı klas duruş sahibi olmak.
Muttaki bir isim, fiil değil. Elleziyne
yettekune değil burada gelişi; İnnel
Muttakıyne diyor, isim olarak geliyor. İsim olarak gelmesi, onun ahlak
haline dönüşmesidir. İsnada isim olması bir şeyin, insanda sürekli sabit halde
bulunmasıdır, ahlak haline dönüşmesi, yani kesintisiz bulunması.
Nedir bu kesintisiz bulunan?
Aslında takva; va’ka kökünden türetilir. Va’ka sakınmak, korunmak, korumak,
elde tutmak, muhafaza etmek, tir tir titremek, üzerine düşmek, üzerine titremek,
onu muhafaza etmek için tüm dikkatini üzerinde yoğunlaştırmaktır. Yani dikkat
yoğunlaştırmak. Bir insanın zeka seviyesi dikkat süresi ile orantılıdır. Onun
için çocuklar akıl seviyeleri yükseldikçe dikkat süreleri artar. Mesela küçük
bir çocuk 8 – 10 saniyeden fazla bir şey üzerinde dikkat edemez. Yani dikkatini
yoğunlaştıramaz. Onun içinde 7 yaşına kadar çocuklarınıza bir şey söylersiniz,
o ancak onu söylediğinizi, dakikalar içinde tutabilir. Ondan sonra oğlum sana 100 defa söyledim. 100
defa da söyleseniz onun dikkati o kadarlıktır.
İnsanın aklı büyüdükçe dikkatini
yoğunlaştırma süresi de büyür ve Muttakıy
dikkatini bir ömre yayandır. Dikkatini Allah üzerinde yoğunlaştırandır. Yani
artık Allah ne der sorusunu, ömrünün tümünün sorusu yapandır. Muttakıy budur. Onun için Muttakıy biri her anında Allah
kaygısıyla doludur. Dikkatini o konuda yoğunlaştırmıştır. Hangi hal içinde
bulunursa bulunsun, hangi ortamda olursa olsun, başına hangi durum gelirse
gelsin, sevinç ve keder. Verilmiş ya da alınmış. Azaltma ya da çoğaltma.
Yoksulluk ya da varsıllık. Bütün hayatın hangi cilvesi gelirse gelsin her
durumda dikkatini dağıtamaz. Onun dikkati Allah üzerinde o kadar
yoğunlaştırmıştır ki, kendisine bir servet vermekle elindeki tüm servetini
almak arasında bu manada fark olmaz. Yani dikkatini dağıtamazsınız. O oraya
yoğunlaştırmıştır. Her hadiseye yoğunlaştığı noktadan bakar. Allah ne der.
Allah nasıl bakar. Yani benim duruşum Allah’a hoş gelsin de gerisine nasıl
gelirse gelsin. Onun için muttaki tanımı budur aslında. Yani rabbimiz takvaya
çağırırken insanoğlunun aklını maksimuma çağırmaktadır, aklı büyütmektedir.
Aklın saflaşması, aklın cevherinin cürufundan ayrılıp saf akıl haline gelmesi.
İşte cennet o saf akılların olacak.
Devam ediyor C sayfasına geçiniz.
165. videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder