16 Eylül 2013 Pazartesi

İslamoğlu Tef. Ders. ZARİYAT (01 - 04) (165-A)











El Hamdu Lillahi Rabbil'Alemiyn Vesselatü Vesselâmü alâ Resulüna Muhammedin ve alâ alihi ve ashabihi ve etba’ıhi ecmaiyn.



Rabbişrah liy sadriy;



Ve yessirliy emriy;



Vahlül ukdeten min lisaniy;



Yefkahu kavliy; (Tâhâ 25-26-27-28)



Rabbim, göğsüme genişlik ver, kolaylaştır işimi, düğümü çöz dilimden, ki anlasınlar beni. Allahümme amin..!



Değerli Kur’an dostları bugün tefsir dersimize yeni bir sure ile devam ediyoruz. Zariyat suresi. Bu sure adını, girişindeki ayetten alır. Buhari, İbn Atıyye, Kurtubi gibi otoriteler: VezZâriyat olarak anarlar bu surenin adını. Tirmizi ve diğer müfessirler ise ezZariyat olarak anarlar. Sure daha ilk dönemden itibaren bu isimle meşhur olmuş olmalı ki, hiçbir kaynakta sureye ikinci bir isim konduğuna dair bir bilgi yer almamakta.



Surenin iniş zamanı ittifakla Mekki. Yani Mekke’de nazil olmuş surelerden biri Zariyat suresi. Cabir Bin Zeyd e göre, -Cabir Bin Zeyd tabiin alimlerinin büyüklerinden.- 66. sırada yer alıyor nüzul sıralamasında. Tüm nüzul tertiplerinde Ahkaf, Ğaşiye sureleri arasına  yerleştirilmiş. Ahkaf suresinin 11. yılın başında, ya da zayıf bir ihtimalle 10. yılın sonunda nazil olduğunu düşünürsek, bu surenin de onunla art zamanlı olduğunu kabul edebiliriz. Yani Zariyat suresi 10. yılın sonu, ya da 11. yılın ilk yarısında nazil olmuş olmalıdır Mekke döneminde.



Tüm ekollere göre sure 60 ayet. Surenin konusu baştan sona yaratılışın anlamlılığı ve amaçlılığı. Hiçbir şey anlamsız ve amaçsız yaratılmamıştır. Bu çerçeveden yola çıkarak insanoğlunun anlamlı ve amaçlı bir hayat yaşaması gerektiği üzerinde durulur. Ahiretin mutlaka hayatın öbür yüzü olarak algılanması, ahiret olmadan dünya hayatının bir anlam ve bir amaç taşımayacağı vurgulanır. Onun içinde Ahirete iman etmeyen birinin hayatını kendi elleriyle anlam ve amaçtan yoksun bıraktığı ima ve ihsas edilmiş olur.



Ve ma halaktül cinne vel inse illâ liya'budun (56) ayeti bu surede yer alır. Ben cinleri ve insanları, görünür görünmez, uzak yakın, tüm iradeli varlıkları bana, sırf bana kulluk etsinler diye, sırf bana iradeli bir tercihle kulluk etsinler diye iradeli yarattım. Açılımı böyledir. Dolayısıyla sure insana verilen iradenin ubudiyet amacıyla, yani insanın Allah’a kulluğunu yerine getirsin diye verildiğini. İnsan kulluk amacıyla emanet edilmiş iradeyi Allah’a isyanda kullanırsa iradeye ihanet etmiş olacağını böylece öğretmiş olur.



Hesabı inkar, Allah’tan kaçmadır. Ahireti inkar Allah’tan kaçma isteğidir. Onun içindir ki sure Fefirrû ilAllâh, 50. ayetinde; Ey insan Allah’tan kaçamazsın, hesaptan kaçamazsın. Eğer kaçmak istiyorsan bir tek istikamet var, Allah’a kaç der.



Girişle sonuç arasında muhteşem bir uyum görürüz bu surede. Hele girişte ki ayetlerin damağımızda bıraktığı o belgesel tadı gerçekten de unutulmaz bir tattır. İşte şimdi bu tadı almak için sureye giriyoruz.



Euzü Billahi mineş şeytanir racim, BismillahirRahmanirRahıym.



Kovulmuş, taşlanmış, mahrum bırakılmış, tard edilmiş, Allah’ın rahmetinden dışlanmış şeytanın şerrinden, şeytansıların şerrinden, şeytanın insanda meleke haline dönüşmüş kötü huyların şerrinden, şeytanın eline geçmiş bilinç altının şerrinden, şeytanın insanın iç dünyasında ki simetriği görevini görebilecek iç güdülerin şerrinden, yani onların seliym aklı çepeçevre kuşatıp ta onu aydınlıktan mahrum eden etkisinden Allah’a sığınırım.



Rahman, rahiym olan, özünde merhamet sahibi, işinde merhametli olan, merhameti bütün bir varlığa yayan, rahmetiyle bütün bir varlığı kuşatan ve rahmetini terbiyesiyle, daha sonra da varlığa indiren ve bu rahmetinin en büyük tezahürlerinden biri olan vahyin sahibi Allah’ın adına, Allah’ın adıyla başlarım.





1-) VezZâriyati zerva;



Andolsun o tozutup savuranlara. (A. Hulusi)



01 - O tozdurup savuranlara. (Elmalı)





VezZâriyati zerva baştaki “vav” kasem, yemin vav ı. Fakat cevabı olmayan yemin vav’ları ya düşün diye çevrilmeli, ya değerini bilin diye çevrilmeli. Bu bağlamda düşün diye çevirmek çok daha uygun. Onun için burada ki kasem “vav” ını yemin olsun ki yerine, and olsun ki yerine düşün şeklinde çevirirsek daha doğru olur diye düşünüyorum.



Düşün tozu dumana katarak saçıp savuranı, kaldırıp indireni, alıp götüreni, vurup yere sereni gibi anlamlar verebiliriz. Neden? Çünkü bu sıfat fiilin nitelediği isim bu cümlede yer almamakta. Sıfat fiiller var, fakat bu sıfatların nitelediği isimler yok ilk 4 ayette. Bu durumda bu sıfat fiiller hangi ismi niteliyor sorusu yorumun konusu olmakta. İşte tefsir burada gündeme gelmekte. Tefsirin yapmak zorunda olduğu şey bu olmakta. Yani sıfat fiil var, fakat sıfatın tavsif ettiği, nitelediği isim yok.



Nedir o isim? diye sorduğumuzda, önce peygamberimizden gelen bir rivayet var mı diye bakarız; Yok. Yani bu sıfat fiillerin nitelediği ismin ne olduğu konusunda peygamberimizden bir açıklama gelmemiş. Ondan sonra sahabeye bakarız. Usül böyledir.



Sahabe bir şey demiş mi? Baktığımızda dediğini görüyoruz. Hz. Ömer, Hz. Ali ve onların takipçileri olan İbn. Abbas, Mücahid, İkrime ve daha sonraki otoriteler burada ki sıfat fiilinin nitelediği ismin rüzgar olduğu yorumunu yapmışlar. Müteakip ayetlerle birlikte düşünüldüğünde, ki aynı sistem onlarda da var. Oralarda da sıfat fiiller var fakat onların nitelediği isimler yok. Rüzgar, bulut ve yağmur üçlüsünün sistematik bir biçimde nasıl rahmete dönüştüğünü, yani yerden yükselen buharların geri yer yüzüne hangi süreçlerden geçerek, hangi muhteşem müdahalelerden geçerek, yani nasıl ilahi bir plan dahilinde geri döndüğünün resmidir surenin ilk 4 ayeti. Bu ilk ayette rüzgâr ile bu sürece nasıl katkıda bulunulduğu anlatılmaktadır. Ki, Zemahşeri de buna vurgu yapar. Bu ayette ki sıfat fiilinin nitelediği ismin melek olduğu yorumu da yapılmıştır alternatif bir yorum olarak.





2-) FelHamilati vıkra;



O ağırlık taşıyanlara. (A. Hulusi)



02  - Derken bir ağırlık taşıyanlara. (Elmalı)





FelHamilati vıkra Üstelik ağır mı ağır bir yük taşıyanı düşün. 1. si VezZâriyati zerva tozu dumana katarak saçıp savuranı FelHamilati vıkra ağır mı ağır bir yük taşıyanı,





3-) FelCariyati yüsra;



O kolayca akıp gidenlere. (A. Hulusi)



03 - Derken bir kolaylıkla akanlara. (Elmalı)





FelCariyati yüsra buna karşın kolayca yağ gibi akıp gideni,





4-) FelMukassimati emra;



Hükmü taksim edenlere! (A. Hulusi)



04 - Derken bir emir taksim edenlere kasem olsun. (Elmalı)





FelMukassimati emra ve nihayet emre amade ilahi nimetleri taksim edip paylaştıranı düşün.



Aslında bir blok olarak bu ayetler birlikte anlaşılmalı, birlikte okunmalı. Zaten okurken insanın içinde bir efilti esmeye başlıyor. Sizi adeta kanatlarınızdan tutup kaldıran bir rüzgârla yükselmeye başlıyorsunuz. VezZâriyati zervan, FelHamilati vıkran, FelCariyati yüsran, FelMukassimati emra. (1-2-3-4) Bu belagat karşısında Arap’ın imansızı dahi secdeye kapanıyordu. Hatta bir kezinde şair bir bedevi Mekke’ye gelmiş buna benzer bir sureyi dinlediğinde secdeye kapanmış, Ona etrafında kiler; Ne oldu, yoksa iman mı ettin deyince; Hayır fakat bu hitabın belagatı karşısında dayanamadım, secde ettim. Demişti. Onun için bu belagat Arapça bilmeyen kimsenin dahi yüreğini hey heylendiren, hoplatan bir belagat. Bu belagat haddi zatında linguistik manada dil bilmese dahi onun ötesinde yürek diline hitap eden, kalbin kulağına hitap eden, tıpkı bir ormanın uğultusu, bir ırmağın şırıltısı, bir kedinin mırıltısı gibi tüm evrensel herkesin dinlediği, duyduğu, anladığı bir üst dil hükmündedir.



FelHamilati vıkra (2) ağır mı ağır bir yük taşıyanı diye çevirdiğimiz bu 2. ayet hamile hanımlardan, ya da ağır sözden, ki Müzemmil/5. ayetini hatırlayacak olursak;



İnna senulkıy 'aleyke kavlen sekıyla. (Müzemmil/5) biz senin üzerine, senin yüreğine ağır bir söz indireceğiz. Diyordu. Ağır bir söz bırakacağız. O ağır sözden yola çıkarak vahiy meleği veya peygamber diye de anlayabiliriz.



Bu dörtlü ayetin son ayeti FelMukassimati emra. (4) emre amade ilahi nimetleri paylaştıran, taksim eden anlamını verdiğimiz bu ayet surenin 22. ayeti le irtibat halinde. 22. ayeti; Rızkınız ve size vaad edilenler göktedir diyordu. Bu ve bundan önceki ayetleri açıklar nitelikte bir ayet 22. ayet.



Hesap günü ile ilgili bir bağlam. Bu 4 ayet ne diyor? Rüzgâr, bulut, ve yağmur. VezZâriyati zerva saçıp savuran, katıp kovalayan, önüne katıp götüren, itip götüren anlamlarına gelen rüzgâr. FelHamilati vıkra ağır mı ağır bir yük taşıyan üstelik. Ağır yük taşıdığı halde; FelCariyati yüsra Yani hiç yük taşımıyormuş gibi kayıp giden, akıp giden bulutlar. Hakikaten düşen yağmurun tonajını, ağırlığını düşündüğünüz de bu bulutlar bu kadar ağırlığı nasıl, hangi güçle, hangi yakıtla, hangi benzinle, hangi nükleer yakıtla, neyle çekiyor, hangi depoda götürüyorlar diye sormamsak elde mi?



Bazen bir seferlik yağmurda bilmem kaç yüz milyon ton su düştüğü tespit ediliyor. Bu kadar yüksek miktarda ve ağırlıkta bir su kitlesini gökte bulutların üstünde taşıyan buluttur derseniz, taşıtan kimdir diye sormazlar mı? Eğer bu kadar miktarı siz bir araçla, uçakla taşımak isteseydiniz Orta çaplı bir şehrin üstünü kaplayacak kadar bir bulutun taşıdığı yağmuru 7.000 uçakla, kargo uçağıyla taşımanız gerekiyordu. 7.000 tane kargo uçağınız olacak, bunlarla orta çağlı bir şehir büyüklüğünde bir bulutun taşıdığı yükü taşıyacaklar. İşte bu. Onun için bu kadar ağır yük taşıdığı halde kayıp giden, sanki hiçbir şey taşımıyor muş, sanki pamuk tarlasıymış gibi atılmış pamuklar gibi kayıp giden FelMukassimati emra ve emre amade ilahi nimetleri taksim edeni düşün.



Peki neden düşünelim? Niye düşünelim? Düşünüp de nereye varalım diye sormak gerekmez mi? İşte bu soruyu sorarsanız bu ayetlerin bağlamını anlarsınız. Yağmur, bulut, rüzgâr. Ruh; tıpkı buharlaşan su gibi yok olmaz. Nasıl ki buharlaşan su geldiği yere geri döner veyahut ta geri döner ve dönüş yeri vardır; ruhun da mutlaka bir dönüş yeri vardır. Bir yerden ayrılır bir başka yere düşer. Su buharın, ruh yeniden dirilişin sebebidir.



Sözün özü şudur. Hayatın posası için geçerli olan yasa, hayatın özü için haydi haydi geçerlidir. Hayatın posası cesedimiz. Cesedimizi beslemek için rabbimiz böylesine karmaşık bir yaratma sürecini insanoğlunun emrine amade kılmış. O halde ruhumuzu besleme süreciyle ilgilenmesin mi? Nasıl ki su insanın bedenini besleyen kaynaksa, vahiy de insanın ruhunu besleyen kaynaktır. Onun için bu ayetler ahiretle doğrudan ilgilidir.



Ey insan bedenini ihmal etmeyen Allah ruhunu ihmal eder mi? Bedenini ihmal etmemek için kışlar ve baharlar yaratan, her kıştan sonra bahar yaratan Allah, ruhun içinde bir yeni bahar yaratmaz mı? Neden öbür, yani kabuk için yarattığı bahara inanıyorsun da öz için yaratacağı yeni baharı inkar ediyorsun. Aslında soru bu. Bu cevabın arkasına daha doğrusu şu ayetler tam da oturuyor;




Kur’an kâinata yaratıcı hesabına bakar ve yaratıcının varlığına ve birliğine, isimlerine ve sıfatlarına delil olarak eşyadan bahseder. İnsanı muhatap alırken de ahret hesabına ve uhrevi saadeti kazanmaya teşvik eder ve bunun sebeplerini ve kazandıracak amelleri gösterir.



Terimler ve Açıklamalar:



1. Zariyat: Savuran, tozu dumana katan rüzgârların durumu anlatılmaktadır. “Rüzgarın savurduğu” (Kehf, 18:45) ayeti bunu destekler. Hz. Ali (ra) bu ayetin açıklaması babında “volkanları püskürten, mahlûkatı kırıp geçiren” anlamına da vermiştir. Patlayıcı maddeleri bu kategoride değerlendirmek mümkündür.

2. Hâmilât: Yük taşıyanlar anlamına gelir. Her nevi ağırlığı kolayca taşıyanlar anlamına gelmektedir. Yağmur bulutlarını taşıyan rüzgârlar da buna dâhildir. Müfessirler “yağmur yüklü bulutları taşıyan rüzgârlar” olarak yorumlamışlardır. İbn-i Abbas (ra) “yük taşıyan gemiler” olarak da yorumlamıştır. Her nevi nakil vasıtalarına yorumlamak mümkündür. Karnında çocuk taşıyan hamile anneler de bu kategoride değerlendirilebilir.

3. Cariyat: Kolayca akıp gidenler manasına, gökte akan bulutlar, suda akan gemiler ve akışkan her nevi yük taşıyanlar dâhildir. Her nevi makine ve aletleri çalıştıran “cereyan” bu manayı daha da açık hale getirir. Taşıdığı elektrik ile her işin yapılmasını sağlayan cereyan elbette insanlığa faydası yanında fonksiyonları ile büyük bir değer kazanmıştır. İşlerin yapılması ve ihtiyaçların giderilmesi buna bağlıdır. Yörüngesinde kolayca hareket eden gezegenler ve yıldızlar da bu manada değerlendirilebilir.

4. Mukassimât: Yapılacak her nevi işleri yapmakla görevli olan meleklere ve onların aralarındaki taksimata/iş bölümüne işaret etmektedir. İnsan ihtiyacını karşılayan rızık, ecel ve her konuda Allah'ın emirlerini uygulayan görevlendirilmiş melekler kastedilmiştir. İş bölümü yaparak işler yapılmaktadır. Yağmuru çeşitli bölgelere dağıtan rüzgârlar da kastedilmiş olabilir. (M. Ali Kaya-Zariyat suresi tefsiri)]





Devam ediyor B sayfasına geçiniz.

165. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder