D sayfasından devam
12-) Ya eyyühelleziyne amenüctenibu kesiyran
minezzann* inne ba'dazzanni ismün ve lâ tecessesu ve lâ yağteb ba'duküm ba'da*
eyuhıbbu ehadüküm en ye'küle lahme ehıyhi meyten fekerihtümuh* vettekullah*
innAllâhe Tevvabun Rahıym;
Ey iman
edenler! Zannın çoğundan (doğruluğundan emin
olmadığınız konuda fikir yürütmekten) kaçının!
Muhakkak ki bazı zanlar suçtur (şirk veya şirke
yola açar)! Tecessüs etmeyin (merakla başkalarının özel yaşantısını araştırmayın)! Kiminiz de kiminizin gıybetini yapmasın! Biriniz, ölü
kardeşinin etini yemeyi sever mi? Bundan tiksindiniz! Allâh'tan korunun!
Muhakkak ki Allâh Tevvab'dır, Rahıym'dir. (A.Hulusi)
12 -
Ey o bütün iman edenler! Zannın bir çoğundan çekinin çünkü zannın bazısı
vebaldir, tecessüs de etmeyin, bazınız bazınızı gıybet de etmesin, hiç arzu
eder mi ki biriniz kardeşinin ölü halinde etini yesin? Demek tiksindiniz! O
halde Allaha korunun, çünkü Allah tevvabdır, rahîmdir. (Elmalı)
Ya eyyühelleziyne amenüctenibu kesiyran
minezzann siz ey iman edenler birbiriniz hakkında kötü zandan
şiddetle kaçının. Veya zannın bir çoğundan kaçının.
Burada ki suizandır tabii ki
ezzann, marife gelmiş, malûm zan diyor, malûm zan, yani kötü zan. Yalan habere
inanmaya yatkınlıktan söz etmişti 6. ayet hatırlayın. Yani; size bir fasık
haber getirdiğinde araştırıp soruşturmadan hemen inanmayın demişti. İnsanın
yamuk iç dünyasından kaynaklanır kötü zan. Yalan habere inanan insan aslında,
içinde yalan habere inanmak için bir suizan nüvesi taşıyor demektir.
Suizan kalbin bedduasıdır. Kötü
zan kalbin bedduaya durmasıdır. Hüsnüzan ise kalbin duasıdır. Hüsnüzan eden,
iyi zanneden insan özü itibarıyla iyi insandır. Kötü zan ise yamuk yürekli
insandır. Yüreğinin şakülü kaymış insandır. Kalp aynadır. Suizancılar bu aynada
herkesi kendileri gibi görmek isterler ve görürler. Aslında suizanneden, ve her
baktığına suizanla bakan insanlar baktıklarında kendilerini görürler. Kendileri
öyledir, başkalarını da öyle zannederler.
Hüsnüzan dan hesap sorulmaz. Ama
suizandan hesap sorulur. Kötü birini iyi biliyorsanız bundan dolayı hesap
vermezsiniz, vebale girmezsiniz. Ama iyi birini kötü bilmek sizi vebale sokar.
Suizan yamuk bakıştır. Bakışı yamuk olan baktığını asla doğru göremez.
inne ba'dazzanni ismün unutmayın ki
zannın bir kısmı ağır bir vebaldir ism; geri bırakmak, hız kesmek manasına
gelir etimolojik anlamı. İnsanı geri bırakır yani. Kötü zan insanı geri
bırakır, insanı gerileştirir, insanın gelişimini durdurur. Suizan insanın
gelişmesini engeller, yüreğin büyümesini engeller. İnsanın yücelmesini
engeller. Yani insanın kendi kendisine koyduğu frendir suizan.
Hadiste Birr’in zıddı olarak anılmıştır ism. Birr nedir diye soruyor sahabe, “Onu yaptığında içinde
ferahlık duyduğun şeydir. Diyor. İsm
ise onu yaptığında kalbinin sıkışıp karardığı şeydir.” Diyor.
İşte bu hadiste Birr ile İsm; karşılıklı zıt olarak kullanılmıştır. O zaman İsm’in karşılığı
kökten kötülük demektir. Yani; inne ba'dazzanni ismün unutmayın ki zannın bir
kısmı kökten kötülüktür manasına gelir bu durumda. Kötülüğün ürünüdür, kin
tohumu eken nefret meyvesi biçer.
ve lâ tecessesu ve lâ yağteb ba'duküm ba'da
ve birbirinizin gizliliklerini araştırmayın, dahası arkasından bir birinizi
çekiştirmeyin.
Birincisi tecessüsü yasaklıyor
ayet. Gizlilikleri, ayıpları araştırmak, sırları ortaya sermek. Birbirinin
gizli sırlarını ortaya sereni, Allah’ta onun ayıplarını ortaya serer.
İkincisi Gıybeti yasaklıyor.
Gizli bir nifaktır aslında gıybet. Gıybet nedir Birinin duyunca hoşlanmayacağı
bir şeyi arkasından söylemek. Yüzüne değil, duyunca hoşlanmayacağını bildiği
halde arkasından söylüyor. Bu iki yüzlülüktür aslında. Onun yanında
söyleyemiyor, başka maske takıyor, o yanından ayrılınca ise maskesini
indiriyor. Dolayısıyla gıybet iki yüzlülüktür, gizli bir nifak alametidir.
Aynı zamanda gıybet sevgiye
düşmüş bir virüstür, bir mikroptur. Sevgiyi yer ve bitirir. Çünkü gıyabında bir
insanın arkasından kötü konuşmak, ne o insana bir yarar sağlar, ne de konuşana.
Ama o insana kendi vicahında yani yüz yüze uyarsanız, eğer varsa bir hatası, o
zaman bu o insana yarar sağlar. O insan düzelirse size de yarar sağlar. Fakat
onu uyaran istiğfar gibi uyarmalıdır. Eğer ona içinizde dua ediyorsanız, onu
aynı zamanda yüzüne karşı eleştirme hakkını da kendinizde bulabilirsiniz.
Gıybet bu anlamda bir virüstür
gerçekten de. İnsan gıybetle hiçbir şeyi düzeltmez. Gıybetle sadece bozar.
Unutmayalım gıybet iftira değildir. İftira yapmadığı şeyi arkasından
söylemektir. Ama gıybet yaptığı bir şeyi söylemektir. Fakat gıybetin gerçekte
ne olduğunu yine bırakalım da ayet söylesin.
eyuhıbbu ehadüküm en ye'küle lahme ehıyhi
meyten içinizde ölü kardeşinizin etini yemekten hoşlanan biri var
mı? Bakın tiksindiniz değil mi? Yani ayet diyor ki gıybet etmek ahlaki bir
yamyamlıktır. Yamyamlaşmayın. Gıybetçiler ahlaki yamyamdırlar. İnsan eti
yerler. Dolayısıyla kardeşinizin etini yemeyin. Kardeşinizin etini yiyerek
beslenmeye kalkmayın. Bu ne demektir?
Bu şu demektir; gıybet etmenin
temelinde: “Başkasının rezileti benim faziletimdir” mantığı yatar. Yani
kendinizi yükseltmek için donatmak yerine, başkalarını alçaltmayı tercih
edersiniz. Ki size yüksek desinler. Oysaki yükseltmek bedel ister, yükseltmek
gayret ister, yükseltmek donanım ister, yükselmek çaba ister. Bunu göstereceğiniz
yerde yükselmek yerine alçaltmayı tercih edersiniz. Herkes alçak olursa size
yüksek diyeceklerini düşünürsünüz. Oysaki alçaltma çabanızla birlikte sizde
alçalırsınız. Her alçaltma çabası alçaltanın kendisini alçaltır. Çünkü gıybet
eden öncelikle kendini alçaltmış olur. Onun için başkasının reziletleri sizin
faziletiniz değildir. Siz kendi faziletinize bakın. Başkasının ayıp ve
reziletlerine değil. Bu ayetin söylediği gerçek bu.
vettekullah* innAllâhe Tevvabun Rahıym
sözün özü Allah’a karşı sorumluluğunuzun bilincine varın artık. Allah’a karşı
sorumlu davranın artık. Unutmayın ki Allah tevbeleri çokça kabul edendir,
merhameti sınırsız olandır.
Yani gıybet eden başkasının
kötülüklerini arkasından dile getirip kendi faziletiymiş gibi sunan biri,
Allah’ın çokça bağışlayan olduğunu da unutmuş gibi görünendir. Zımnen böyle
anlayacağımız gibi böyle yapanlar tevbe etsinler Allah’ta affetsin şeklinde de
anlayabiliriz.
[Ek bilgi-1; BAZI
HADİSLER;
Hz. Resul (SAV) Efendimiz yine
buyurdu ki: “Gıybet etmekten uzak olun. zira gıybet etmek zinadan kötüdür. Zira
zinanın samimi tevbesi kabul edilir. Gıybet tevbesi, hasmı hoşnut olup helal
etmeyince kabul olmaz.” (Kimyayı Saadet. S.386)
Gıybeti tasdik etmek de
gıybettir. Gıybet yapılan yerde susan kişi gıybete ortak olmuş olur. Diliyle
gıybetçiye karşı duramayanın kalbiyle inkar etmesi gerekir. (İmam-ı Gazali,
Zübdetü’lİhya, Trc)
Gıybetin keffareti, Allah’tan
mağfiret dilemek, pişman olmak ve gıybet edilen şahıstan bizzat helallik
almakla olur. Affetmezse bile, onu övmeli, ona yalvarmalı ve onun gönlünü
almalıdır.Gıybeti dinleyen de, bu günahta gıybet edene ortak olmuş olur. Bu
bakımdan gıybet eden münasip bir şekilde susturulmalıdır. (el-Münziri, V,
159-160).]
[Ek bilgi- 2; GIYBETİN
İŞLEYİŞİ
...Evet, Kur'ân ifadesi ile,
deyişi ile, kişinin dedikodusunu yapmak, ölü kardeşinin etini yemek kadar
"tiksindirici" bir fiildir!
Niçin? Başta da çeşitli
vesileler ile anlattığımız üzere siz birtakım çalışmalar yapıyorsunuz, zikir
yapıyorsunuz, oruç tutuyorsunuz zekât sadaka veriyorsunuz, hatta yoldan bir
taşı, bir çöpü kaldırıyorsunuz ve bu yaptığınız yararlı fiiler ile sevap yani,
size ölüm ötesi yaşamda gerekli olan enerjiyi topluyorsunuz.
Sonra? Falanca kişi dile
geliyor ve başlıyorsunuz, duyduğu takdirde hoşnut kalmayacağı bir biçimde onun
hakkında konuşmaya, dedikodusuna.
İşte o anda olan oluyor! O
kişiden söz etmeye başladığınız anda, beyniniz ile o kişinin beyni arasında
sizin bilinciniz dışında bir devre, bir bağlantı kuruluyor ve onun hakkında ne
kadar hoşlanmayacağı bir biçimde konuşmuş iseniz; konuşmanızdan dolayı onun
hoşnutsuzluğunu giderecek düzeyde sizin pozitif enerjiniz yani sevaplarınız
onun beynine anında transfer oluveriyor!
Nice emeklerle, nice
gayretlerle ne kadar zamanınızı harcayarak elde ettiğiniz o pozitif enerjiniz,
o sevaplarınız, bir anda dedikodusunu yaptığınız kişiye bağışlanıp gidiveriyor!
Oysa siz, o pozitif enerjinizle milyonlarla yıl neler
elde edebilecektiniz!
Ya da bundan daha kötüsü!
Verecek birikmiş pozitif enerjiniz yok! işte bu defa aynı kanalda tersine bir
akış başlıyor ve onun eşdeğerdeki negatifleri bir anda sizin beyninize boşalıp,
oradan da dalga bedeninize anında yüklemesi yapılıveriyor!
Dilinizi tutamayıp, bir anlık
geçici zevk için dünyanın en kıymetli cevheri beyninizi yerinde kullanmayıp boş
şeylere harcamanızın "neticesinde" oluşan bir olay!.. Kendi kendinize
verdiğiniz bir ceza!....(A.
Hulusi- İnsan ve sırları-1)]
13-) Ya eyyühenNasu inna halaknâküm min zekerin
ve ünsâ ve cealnaküm şüûben ve kabâile lite'arefu* inne ekremeküm 'indAllâhi
etkaküm* innAllâhe 'Aliymun Habiyr;
Ey
insanlar... Muhakkak ki biz sizi (hep aynı
şekilde) bir erkek ile bir dişiden yarattık (Âdem hariç kaydı yok bu bildirimde); tearuf (tanışıp
birbirinizden farklı özellikleri, kemâlâtı elde)
edesiniz diye sizi ırklar - türler ve toplumlar olarak oluşturduk... Muhakkak
ki Allâh indînde sizin en ekreminiz (en
şerefliniz), sizin en muttaki (hakikate uygun şekilde)
yaşayanınızdır! Muhakkak ki Allâh Aliym'dir, Habiyr'dir. (A.Hulusi)
13 -
Ey o bütün insanlar! Biz sizi bir erkekle bir dişiden yarattık, hem de sizi
şaab şaab, kabîle kabîle yaptık ki tanışasınız, haberiniz olsun ki Allah
yanında ekreminiz en takvalınızdır, her halde Allah alîmdir, habîrdir. (Elmalı)
Ya eyyühenNas Ey insanlık ailesi. inna halaknâküm
min zekerin ve ünsâ elbet sizi bir erkek ve bir dişiden yaran biziz.
İslam kardeşliğinden daha geniş insan kardeşliğine getirdi sözü Kur’an. İnsani
eşitliğe getirdi. Hz. Ali’nin Malik Bin Eşter’ e yazdığı mektubu hatırlayalım
Mısır valisine. “İnsanlara iyi davran” diyordu çünkü onlar ya dinde kardeşin,
ya da insanlıkta eşindir. İşte insanlıkta eşlik durumuna getirdi ayet sözü.
ve cealnaküm şüûben ve kabâile lite'arefu
derken sizi kavimler ve kabileler haline getirdi ki tanışabilesiniz diye. Etnik
farklılıklar üstünlük ya da övünme yerinme vesilesi olsun diye konulmamıştır.
Etnik farklılıkların yaratılış sebebi tanışmak içindir. Allah’ın tanışmak için
koyduğu ilkeleri üstünlük, övünme ya da yerinme vesilesi yapmaya kalkanlar
ilahi ilkeleri ters yüz edenlerdir, tersine çevirenlerdir. Tek üstünlük ölçüsü
vardır Allah katında. Nedir peki? Onu da ayetten okuyalım;
inne ekremeküm 'indAllâhi etkaküm
şüphe yok ki Allah katında en hatırlınız, en iyiniz, en üstün olanınız, O’na
karşı sorumluluk bilinciyle en güzel biçimde donanmış olanınızdır.
İşte İslam’ın evrenselliği budur.
Bu tek cümle İslam’ın evrenselliğini ispata yeterlidir. Kimse doğuştan
imtiyazlı değildir. Mahrum da değildir, mahkum da değildir, kötü de değildir.
Kişinin dahlinin olmadığı şeylerle övünmesi ahmaklıktır. Kişi ırkını kendisi
seçmemiştir, cinsiyetini kendisi seçmemiştir. Dolayısıyla kendi seçmediği
şeylerle övünmek hamakatin en zirvesidir. Takva kazanılan bir şeydir, doğuştan
gelen bir şey değil. Dolayısıyla alnınızın, yüreğinizin, aklınızın teriyle
kazandığınız şeyle övünün eğer övünecekseniz, doğuştan gelen şeylerle değil. Ne
kadar sorumluysanız o kadar üstünsünüz diyor bu ilke.
innAllâhe 'Aliymun Habiyr Hiç şüphe
yok ki Allah her şeyi bilir, her şeyden haberdardır.
14-) Kaletil a'rabu amenna* kul lem tu'minu ve
lâkin kulu eslemna ve lemma yedhulil iymanü fiy kulubiküm* ve in tutıy'ullahe
ve RasûleHU layelitküm min a'maliküm şey'a* innAllâhe Ğafûrun Rahıym;
Bedevîler
(kabileler - aşiretler hâlinde şartlanmalarla
cahilce yaşayanlar): "İman ettik"
dediler... De ki: "İman etmediniz! Fakat 'Müslüman olduk' deyin! İman
henüz bilincinizde açıklık kazanıp yerleşmemiştir! Eğer itaat ederseniz Allâh'a
ve Resûlüne, (Allâh) çalışmalarınızdan hiçbir şey eksiltmez. Muhakkak ki Allâh
Ğafûr'dur, Rahıym'dir." (A.Hulusi)
14 -
Arâbîler iman ettik dediler, de ki: siz henüz iman etmediniz ve lâkin henüz
iman kalplerinizin içine girmemiş olduğu halde İslâm’a girdik deyin ve eğer
Allaha ve Resulüne itâat ederseniz size amellerinizden hiç bir şey eksilemez,
çünkü Allah gafur, rahîmdir. (Elmalı)
Kaletil a'rabu amenna bedeviler iman
ettik dediler. kul
lem tu'minu ve lâkin kulu eslemna ve lemma yedhulil iymanü fiy kulubiküm
de ki; Henüz İman etmiş sayılmazsınız, lakin teslim olduk diyebilirsiniz. Zira
iman kalplerinize girmemiştir.
İman iç duruş, esas duruş, İslam
ise dış duruştur. Mücahid ve Said Bin Cübeyr bu ayette ki İslam’ı İstislan olarak anlıyor.
Yani korkudan teslim olma, kaygıdan teslim olma. Yani bir takım gerekçelerle
sosyal ve politik aidiyet kazanma anlamına geliyor. Onun için bu kişiyi Mü’min
yapmaya yetmiyor. Yani sosyal ve politik aidiyetiniz Müslüman sınıfına ait
olması sizi mü’min yapmaya yetmiyor. İman sosyal kimlikle değil, şahsi duruş ve
tercihle alakalıdır diyor bu ayet özü itibarıyla.
[Ek bilgi; İmân
bir ARAÇtır!
O araçla elde etmek
istediğiniz şeye ulaşırsınız.
Dünyada yaşarken, Allah Rasûlü olan Zât’a imân edenler,
elbette ki onun bildirdiği güzelliklere erişmek için gerekenleri yapmayı kabul
edenlerdir.
Allah Rasûlü’ne, “ben sana iman ettim” demek, “seni
gördüğüm için elbette ki kişiliğine imân ediyorum” demek değildir.
Benim ölüm ötesi yaşamda istediğim iyi şartları bana temin etmek
üzere yapmamı istediklerinin gerekli olduğunu idrâk edemesem bile, onları
yapmam gerektiğine iman ediyorum; demektir.
Allah Resûlü’nün dediklerini
yapmadıktan sonra, “iman ediyorum” demek hiç bir şey getirmez insana. Çünkü
amaç, iman ediyorum demek değil; iman edilen doğrultusunda fiilleri ortaya
koyarak, o fiillerin sonucuna ulaşmaktır!
“İmân ediyorum” demek; “böyle
olduğuna inanıyorum dolayısıyla bu fiillerle bu neticeyi elde edeceğimi
kabulleniyorum. Bunları yapmazsam semeresini de elde edemeyeceğimi
kabullendim.“ demektir.
Seni istediğin sonuca
ulaştırmayacak fiiller içindeyken, o konuya iman ettiğini söylemen, yalnızca
kendini aldatmak, kandırmaktır ve sonucu da hüsrândır!
Allah Rasûlü’nün senin imânına
ihtiyacı yoktur!
Meleklerin de senin imânına
ihtiyacı yoktur!
Kısaca, hiç bir yaratılmışın
ve de Yaratanının senin imânına ihtiyacı yoktur!
İmâna sen muhtaçsın! (A.
Hululusi/ Okyanus
ötesinden-3)]
ve in tutıy'ullahe ve RasûleHU layelitküm min
a'maliküm şey'a ama eğer Allah ve Resulüne uyarsanız Allah
amellerinizin zerresini zayi etmez. innAllâhe Ğafûrun Rahıym çünkü Allah sınırsız bir
bağış, engin bir rahmet kaynağıdır.
15-) İnnemel mu'minunelleziyne amenû Billâhi ve
RasûliHİ sümme lem yertabu ve cahedu Bi emvalihim ve enfüsihim fiy sebiylillâh*
ülaike hümüs sadikun;
İman
ehli şu kimselerdir ki, varlıklarını Esmâ'sıyla yaratan Allâh'a ve O'nun Rasûlüne
iman ettiler; sonra da bunda şüpheye düşmediler; Allâh yolunda varlıklarıyla ve
nefsleriyle (canlarıyla) savaş verdiler! İşte bunlar sadıkların (hakikati yaşamlarıyla tasdik edenlerin) ta kendileridir! (A.Hulusi)
15 -
Mü'minler ancak o kimselerdir ki Allaha ve Resulüne iman ettikten sonra şüpheye
düşmeyip Allah yolunda mallarıyla, canlarıyla mücahede etmektedirler işte
onlardır ki sâdıklardır. (Elmalı)
İnnemel mu'minunelleziyne amenû Billâhi ve
RasûliHİ sümme lem yertabu ve cahedu Bi emvalihim ve enfüsihim fiy sebiylillâh
gerçek mü’minler sadece Allah’a ve Resulüne iman edenler, ondan sonra da
şüphenin semtine uğramayanlar ve Allah yolunda mallarıyla canlarıyla cihat
edenlerdir. Yani burada şunu söylüyor. Sizin için sizin ne dediğiniz önemli
değildir. Allah için önemli olan; Allah’ın sizin için ne dediğidir. Yani, sizin
kendi imanınız hakkındaki hükmünüz değil, sizin imanınız hakkında Allah’ın
hükmü önemlidir. Bunun anlamı şudur; Mü’minin tarifini Allah yapar siz değil.
Allah’ın mü’min dediği mü’mindir, sizin kendinize ne dediğiniz değil. Allah’ın
Müslüman dediği Müslümandır, imanın bedelini ödeyen ve imanda pazarlık etmeyen
Müslümandır. İmanın tarifi budur. İmanda kuşku, kuşku olan yerde iman olmaz.
İman Allah’a söz vermektir, sözüne sadık olanlara Allah mü’min diyor.
ülaike hümüs sadikun işte bunlar
iman sözüne sadık olanların ta kendisidirler.
16-) Kul etu'allimunAllâhe Bi diyniküm vAllâhu
ya'lemu ma fiys Semavati ve ma fiyl Ard* vAllâhu Bi külli şey'in 'Aliym;
De ki:
"Din anlayışınızı Allâh'a mı öğretiyorsunuz! Allâh, semâlarda ne var ve
arzda ne var bilir... Allâh, Bi-küllî şey'in Aliym'dir." (A.Hulusi)
16 -
De ki siz Allaha dindarlığınızı mı öğretiyorsunuz, halbuki Allah Göklerdekini
ve Yerdekini bilir ve Allah her şey'e alîmdir. (Elmalı)
Kul etu'allimunAllâhe Bi diyniküm de
ki Allah’a dininizi siz mi öğreteceksiniz? Allah’a din öğretmek, kitaba değil,
kitabına uydurmak. İşte bu. vAllâhu ya'lemu ma fiys Semavati ve ma fiyl Ard
Ama Allah göklerde ve yerde ne varsa hepsini bilir. vAllâhu Bi külli şey'in 'Aliym Zira
Allah her şeye ayrıntısıyla vakıftır.
17-) Yemünnune aleyke en eslemu* kul lâ temünnu
'aleyye İslâmeküm* belillâhu yemünnü aleyküm en hedaküm lil'iymani in küntüm
sadikıyn;
Onlar
İslâm oldular diye sana lütufta bulunduklarını mı sanıyorlar! De ki:
"İslâm'ı kabullenmeniz bana bir lütuf değildir (bunu kendi çıkarınız için yapıyorsunuz)! Bilakis sizi imana yönlendirmekle Allâh size lütufta
bulunmuştur! Eğer (imanınızda) sadıklar iseniz (bilirsiniz
böyle olduğunu)." (A.Hulusi)
17 -
İslâm’a girdiklerini senin başına kakıyorlar, de ki İslâm’ınızı benim başıma
kakmayın, belki sizi imana hidâyet buyurduğundan dolayı Allah sizin başınıza
kakar, eğer sadıksanız. (Elmalı)
Yemünnune aleyke en eslemu onlar
Müslüman oldular diye seni minnet altına almaya kalkıyorlar, yani Müslüman
olmalarını sana bir lütufmuş gibi sunuyorlar. kul lâ temünnu 'aleyye İslâmeküm de
ki Müslüman olmanızdan dolayı bana lütufta bulunduğunuzu sanmayın, beni minnet
altına almayın belillâhu
yemünnü aleyküm en hedaküm lil'iymani in küntüm sadikıyn eğer
Allah’a karşı sadakat sahibiyseniz, sizi doğru yola yönelttiği için asıl siz
Allah’a minnet etmelisiniz. Yani Allah size lûtfetmiştir, siz Allah’a değil.
Kim kime muhtaç? İman eden
Allah’a mı muhtaç, yoksa iman edene değil ki. Ya eyyühennas diyordu ayet, Ey
insanlık entumul
fukarâu ilâllâh siz Allah’a muhtaçsınız vallâhu huvel ganiyy (Fatır/15)
fakat Allah kendi kendine ve her şeye yetendir. İmanı başa kakmak işte bu. Ben
Müslüman oldum o zaman ver karşılığını. Veyahutta bizim kavim olmasaydı İslam
şuraya gelmezdi. Siz Allah’a muhtaçsınız, Allah size değil. Allah bulur
buluşturur ve birilerinin yüreğine imanı sokar. …men yertedde minküm an diynihı fesevfe
ye'tillâhu Bi kavm.. (Maise/54) eğer siz onun dininden yüz
çevirirseniz yerinize O, yepyeni bir toplum getirmeyi bilir. İmanla
şereflenmek, imana şeref sunmak değil, iman bizimle şereflenmez. Biz imanla
şerefleniriz.
18-) İnnAllâhe ya'lemu ğaybesSemavati vel Ard*
vAllâhu Basıyrun Bima ta'melun;
Muhakkak
ki Allâh, semâların ve arzın algılanmayanlarını bilir... Allâh, yaptıklarınızı
(varlığınızda olarak) Basıyr'dir.(A.Hulusi)
18 -
Göklerin Yerin gaybını Allah bilir ve Allah görür her ne yaparsanız. (Elmalı)
İnnAllâhe ya'lemu ğaybesSemavati vel Ard
Şu kesin ki Allah göklerin ve yerin sırrını bilir. vAllâhu Basıyrun Bima ta'melun
dahası Allah yaptığınız her şeyi görür. Göklerin ve yerin sırrını bilen Allah,
eğer siz iman etmekle Allah’a lûtfettiğinizi düşünürseniz, sizin dışınızda bir
kavmi, ya da kavimleri imana kavuşturur ve iman sancağını sizin elinizden alır.
Ey bu vahyin ilk muhatapları, götürür onlara verir. 1.400 yıllık İslam
tarihimiz bu ayetlerin tecellileriyle doludur ve bundan sonra da bu ayetler
tecelli etmeye devam edecektir.
Rabbim iman etmekle kendisine
lütfettiğini düşünen akılsızlardan etmesin. İmanın Allah’ın insana en büyük
lûtfu olduğunu düşünenlerden kılsın inşallah.
“Ve ahiru davahüm enil hamdülillahi rabbil
alemiyn”
Çağrımız ve davamız Âlemlerin Rabbi olan
Allah’a hamd’adır.
163. videonun sonu.
163. videoyu toplu olarak BURADA
bulabilirsiniz.
Hiç yorum yok:
Yorum Gönder