12 Eylül 2013 Perşembe

İslamoğlu Tef. Ders. KAF (15 - 17) (164-C)



B sayfasından devam

15-) Efe 'ayiyna Bil halkıl evvel* bel hüm fiy lebsin min halkın cediyd;

İlk yaratmada yetersiz mi kaldık? Hayır, onlar halk-ı cedîd'den (yeni yaratılış'tan) kuşku içindeler. (A. Hulusi)

15 - Ya artık birinci yaratış ile yoruluverdik mi? Doğrusu onlar, yeni bir yaradılıştan iltibastalar. (Elmalı)


Efe 'ayiyna Bil halkıl evvel* şimdi biz ilk yaratış sırasında bitkin düşmüşüz öyle mi? İlginç bir noktaya getirdi vahiy. bel hüm fiy lebsin min halkın cediyd asla, asla, kesinlikle böyle bir şey iftira olur. Ama onlar yeniden yaratmanın imkanından kuşku duymaktalar. Yani bu ayet Yahudilerin Allah’a iftirası ile, müşriklerin Allah’a iftirasını zemin olarak aynı temele yerleştiriyor. Yahudilerin iftirası neydi? Ki Tevrat’ta bu açıkça yer alıyor tahrif edilmiş bölümünde diyelim. Tekvin bölümünün 2. bab 2. ayetinin cümlesi orada yer alıyor.

Allah yerleri ve gökleri 6 günde yarattı ve 7. gün dinlendi. Onun için cumartesi biz de ona ittibaen hiçbir iş yapmayacağız. Madem o yoruldu, biz de onun için yorulalım gibi bir mantıkla yola çıktılar. (Haşa tabii ki)

Bu aslında müşriklerin yeniden yaratılışı çok gördükleri sınırlı Allah tasavvurlarına benziyordu. Oysa ki Allah mutlak olandır. Her ne mükemmellik aklınıza geliyor, o Allah’a aittir. Her ne noksanlık aklınıza geliyor, Allah ondan münezzehtir. Allah inancı budur. Seliym bir Allah inancının olmazsa olmazıdır bunlar. Bunlar yoksa orada seliym bir Allah inancından söz edilemez. Dolayısıyla müşriklerle Yahudilerin bu yamuk inançlarının aynı temele ilişkin olduğunu yani ikisinin de ortak bir hastalığı olduğunu söylüyor burada. Nedir o ortak hastalık? Uzak Allah inancı. İşte şimdi oraya geldik.


16-) Ve lekad halaknel İnsane ve na'lemu ma tuvesvisu Bihi nefsuh* ve nahnu akrebu ileyhi min hablil veriyd;

Andolsun ki insanı biz yarattık... Ona (bilincinin oluşturduğu) nefsinin vesvese verdiği şeyi (kendini beden kabullenme fikrini) biliriz... Biz ona, şah damarından daha yakınız! (A. Hulusi)

16 - Hem şanıma kasem ederim ki hakikat insanı biz yarattık ve biliriz: nefsi onu ne ile vesveselendirir ve biz ona «habli verîd» den daha yakınızdır. (Elmalı)


Ve lekad halaknel İnsane ve na'lemu ma tuvesvisu Bihi nefsuh Doğrusu insanı yaratan biziz ve iç beninin, nefsinin bir başka ifadeyle, ona neler fısıldadığını, içinde nasıl fiskoslar yaptığını, neler üfürdüğünü çok iyi bilir.

Bu üzerinde ısrarla durulması gereken bir ayet değerli dostlar. Kur’an ın çivi ayetlerindendir bu ayet. İnsanı, insana tanıtan aynalardandır. Ey insan kendini, ta görünmez tarafını seyretmek istiyor musun, Allah’ın tuttuğu aynada kendine bak. İçine bak. Yani sen başka hiçbir ayna da burayı göremezsin. Hiçbir ayna sana ta içindeki zaafları göstermez. Allah’ın aynası ancak gösterir çünkü kalplerin özünü O bilir. Çünkü, evet çünküler burada gelecek;

İnsanı en iyi kim bilir? Allah. Neden? Nedeni var mı, çünkü O yarattı. Açık. Elâ ya'lemu men halâk.. (Mülk/14) yaratan bilmez mi diyor mülk suresinde ya rabbimiz. Elâ ya'lemu men halâk yaratan bilmez mi?

Bu ayet insanın gizemli iç dünyasından söz ediyor. İç ben, nefis ve onun ayartılmasından söz ediyor. Ayette ki eylem vesvese, açık. Yani insanı biz yarattık, onun içi beninin kendisine ne vesvese verdiğini de çok iyi biliriz. Diyor.

Vesvese= eylem. Peki bu eylemin öznesi kim? Nefs diyor ayet. ma tuvesvisu Bihi nefsuh öznesi nefs, iç ben. Peki nesnesi kim? İnsan. O zaman burada bir özne bir nesne bir de eylem var. Özne vesvese veriyor fiil vesvese, nesne de insan. Yani insanın içinde iki kutup var, bir kutup öbür kutbu baskı altına alıyor. Ne ile? Fiskosla, vesveseyle, ayartıyla, fısıldamayla burada ondan söz ediliyor. İnsanın içinde ki iki odaktan söz eden bir ayetle karşı karşıyayız. Nefs ve insan diyor ayette Ayet insanın nesneleşme sorununu ele alıyor. Ayetin konusu şu anda ortaya çıktı. Ayetin konusu insanın nesneleşmesidir. Ve zımnen şöyle diyor ayet;

İnsan Allah için kendisine bırakılmayacak kadar önemlidir. İnsan Allah nezdinde kendi kendisine bırakılmayacak kadar önemlidir. Allah insanı kendisine bırakamaz, bırakmaz. Neden bırakmadığını merak ediyorsanız işte bunun için bırakmaz. Çünkü insan kendisine kıyar kendisine bırakıldığı zaman. Onun için Allah insana sahip çıkar, çıkarsa Allah büyük bir rahmet etmiştir. Ama eğer Allah’tan insan ille de benim yakamı bırak diyorsa insan Allah’a kötülük yapmış olmaz, kendine kötülük yapmış olur.

Dışarıdan hiçbir müdahale olmasa içinde ki imkanı zaafa dönüştürerek insan kendisini kul köle haline getirir. Bunun sonucunda içinde ki insan eden sesi duyamaz hale gelir. Kendisini insan eden vicdanın sesinin üstüne perde gerilir. O ses Allah’ın fıtrat sesidir. Fıtrattan verdiği sestir. Fıtratın üzerinden konuşmasıdır Allah’ın. O sesi duymak, insanın kendisini aşarak özüne ulaşmasıyla mümkündür. İşte vesvese bu sesi duymamamız için parazit yapmaktır. Alıcılarımızın Cenabı Hakkın fıtratımız ve yaratılışımız üzerinden verdiği mesajları duymamamız için iç benimiz bir parazit yayar.

İrade ve vesvese ters orantılıdır. Bu cümle tüm vesveseler için geçerlidir. İrade ve vesvese ters orantılıdır. Vesvese arttıkça irade azalır, irade arttıkça vesvese azalır. Eğer bir insan vesveseliyse iradesiz demektir. Ona yapılacak en ciddi tavsiye iradeni artır vesvesen azalsın. %100 irade kullan %0 vesveseye ulaş denilir.


Bazı bilim adamlarının ‘’ikinci beynimiz’’ olarak adlandırdıkları, çoğu kez dikkate alınmayan, bağırsaklarımızın içini kaplayan bir nöronlar ağıdır.
Önemli nörotransmitter’larla dolu olan bu nöral doku kütlesinin daha derin anlayışı, onun sadece sindirimi idare etmekten veya ara sıra olan ani sinir spazmını vermekten çok daha fazlasını yaptığını gözler önüne sermektedir.

Kafataslarımızdaki büyük olanla bağlantı halinde olan bağırsaklardaki küçük beyin, zihinsel durumumuza kısmen karar verir ve vücudun her tarafında belirli hastalıklarda anahtar roller oynar. Onun etki alanı geniş olsa da; ikinci beyin, herhangi bilinçli düşüncenin veya karar vermenin merkezi değildir.
New York Presbyterian Hastanesi/Columbia Üniversitesi Tıp Merkezi’nde Anatomi ve Hücre Biyolojisi Departman başkanı, yeni oluşan Nörogastroenteroloji alanında uzman ve 1998 yılı kitabı ‘’İkinci Beyin’’ (HarperCollins Yayınevi) in yazarı olan Michael Gershon, "İkinci beyin, büyük düşünce süreçlerine yardımcı olmamakta. Din, filozofi ve şiir, baştaki beyine bırakılmış’’ demiştir….(Çeviri Esin Sezer)]

ve nahnu akrebu ileyhi min hablil veriyd zira biz insana şah damarından daha yakınız. Evet, ve nahnu akrebu ileyhi min hablil veriyd zira biz insana şah damarından daha yakınız. Yani ona iç beninin hangi fısıltıları yaptığını biliriz. İnsanı biz yarattık Onun içinde nefsinin verdiği vesveseleri biliriz, çünkü biz insana şah damarından daha yakınız.

Bu bir Allah tasavvuru inşasıdır, bu muhteşem cümle, Kendini bilen rabbini bilir. İnsana şah damarından daha yakınız diyen rabbini bilmesi için içine yönelmesi lazım. İçine, derinliğine,i kendini aşması lazım. Çünkü Allah şah damarından daha yakınsa kendini aşarak oraya ulaşacak. Kendini aştığı yerde rabbiyle karşılaşır ve o zaman teslim olacaktır, beni ben bilmem, beni sen bilirsin Allah’ım diyecek ve o zaman Allah’ın kendisi için gönderdiği kullanma kılavuzuna uyacak. Prospektüsü uygulayacak. Resulallah işte bu gerçeği bildiği için ara, ara; İlahi, Allah’ım lâ tekiluniy, ilâ nefsiy tarfete ayn. Beni kendimle bir lahza, göz açıp kapayıncaya kadar olsa dahi baş başa bırakma. Diyordu. Dert ne? Dert insanın kendisi ile baş başa kalınca kendisine kıyması. İnsanın Allah’tan kopunca kendisinden de kopmaz. İnsanın kendini unutunca Allah’ı da unutması. Haddini bilmeyince Allah’ın kadrini de bilmemesi.

[Ek bilgi; Bir hikaye; GARİP ÇOBAN
…..Musa Aleyhisselâm ona, dua etmesini, namaz kılmasını öğretmiş... Ve yoluna devam etmiş.
Çobanın içinde bulunduğu hâli düşünerek dalgın bir halde yürürken farkında olmadan bir gölünde üzerinde; birden arkasından bir ses işitmiş "Musa! Musa!" diye.
Dönüp bakmış arkasına ki, kim sesleniyor diye, ne görsün! Garip çoban gölün üstünde yürüyor suya batmadan, kendisine doğru!
İşte o esnada vahy olmuş Musa' ya.
-Ey Musa, tüm varlığıyla bana yönelmiş, benden başka düşüncesi olmayan dostumu benden uzaklaştırdın!.. Aramıza büyük duvarlar ördün!.. Hemen o ördüğün uzaklık duvarını yık, ve bizi birleştir! Bana böyle kullarım da gerek!
Fark etmiş Musa Aleyhisselâm yaptığı işin sonucunu!
Hemen dönmüş dediklerinden!... Anlamış, Allah'ın kimine tüm azâmeti ve haşmetiyle kendini tanıtırken, kimine de samimiyet ve sâfiyetine göre tecelli ettiğini.
Ve dönüp, demiş bir garip çobana:
-Sen bırak benim dediklerimi de, gene bildiğin, içinden geldiği gibi O'na yönel, O'nunla konuş!... O seninle!. Hattâ senden bile yakın sana!.. Sen bir garip çobansın, nereden bileceksin O'nun haşmet, azâmet ve saltanatını!... Gene bildiğin gibi sev, övmeye, hamd etmeye devam et!."
Evet, ya bir garip çoban gibi, sâfiyet ve samimiyetle O 'nu övüp, O 'na hamdedeceğiz. Ya da, gerçekçi olup ; "HAMD ALLAH'a mahsustur; biz bu konuda âciziz!" deyip, "yok"luğumuzu, "hiç"liğimizi farkedip haddimizi aşmayacağız!... Zira Allah , bilgiçlik taslayıp haddini aşanları sevmez..! (Okyanusum.com dan)]


17-) İz yetelekkal mutelekkıyani anil yemiyni ve aniş şimali ka'ıyd;

Sağından ve solundan kayıtla görevli iki kaydedici kuvve, kaydederler! (A. Hulusi)

17 - İki zabıt memuru zabıt tutarlarken: biri sağdan oturmuş biri soldan. (Elmalı)


İz yetelekkal mutelekkıyani anil yemiyni ve aniş şimali ka'ıyd zıt kutuplarda konuşlanmış olan o iki unsur, Hangi iki unsur? Bir üstte denildi ya vesvese veren, vesvese verilen. İki kutup var. Bir tarafta o kutbu yolundan çıkarmaya çalışan vesveseci, yani nefs diyor ayet, iç ben, ego. Öbür tarafta da vesvese verilen, Allah’ın kendisi için verdiği koordinatlardan çıkarılmaya çalışılan. Ya da parazitle sesi susturulmaya çalışılan fıtrat. Aklı seliym, irade. İşte bunlar. Bir tarafta aklı seliym, yani sağ duyu, öbür tarafta ise ego. İşte bu iki unsurdan söz edilecek bu pasaj boyunca artık. Biz artık iki unsur denilince hep bunu anlayacağız. Zıt kutuplarda konuşlanmış olan o iki unsur sağdan ve soldan karşı karşıya geldiği zaman, evet;


18-) Ma yelfizu min kavlin illâ ledeyhi rakıybun 'atiyd;

(İnsanın) her düşüncesini gözleyen (kaydeden) bir gözcüsü vardır! (A. Hulusi)

18 - Her ne söz atarsa mutlak yanında hâzır bir gözcü vardır. (Elmalı)


Ma yelfizu min kavlin insandan her hangi bir söz çıkmaya görsün illâ ledeyhi rakıybun 'atiyd illa ki onu kendi içinde gözetleyip kaydeden biri vardır.

Hemen bir önceki ayetin sonuna gelip orada bir açıklama yapmam lazım ‘atiyd diye bitti ayet.  Aslında iki unsur insanın negatif ve pozitif tarafı. İnsanın aklı selimi ve egosu. ‘atıyd; Hem özne hem nesne formundadır. Hem fail, hem mef’uldür bu form. Faiyl formu Arapça da ikisini birden içerir. Hem etkendir, hem edilgendir, hem öznedir hem nesnedir. Hem faildir, hem mef’uldür. Onun için ikisini birden bünyesinde barındırır bu form. Bu boşuna değildir, bununla bir şey söylenilmek isteniyor.

Nedir o? Yerleşik güdüler ve aklî melekeler. Bir tarafta güdüler, bir tarafta aklî melekeler. İki melek diye yorumlayanlar da olmuş bunu. Sağdan ve soldan gelenler. Fakat ilerde gelecek karşılıklı konuşmalardan bunların iki melek olduğu yorumunun çokta isabetli olmadığı görülüyor ki bu yorum hemen kadiym müfessirlerin tamamının katıldığı yorum olmasına rağmen ilerde ayrışıyorlar. İki melek mi? yoksa bir tarafı melek, bir tarafı şeytan mı. Bir kısım müfessir şeytan, bir kısmı da melek der. Şeytanla melek arasında baya fark var.

Dolayısıyla burada biz insanın içinde ki iki odak. Çünkü yukarıda 16. ayette zaten ma tuvesvisu Bihi nefsuh derken o iki odağa dikkat çekti. Onun için bu pasaj boyunca o ikili yapı devam edecek. Biz de o ikili yapı çerçevesinde anlayacağız. Burada sembolik bir dil var. Efendimiz de zaten o diyor melek olarak adlandırılan o kaydedicilerin kalemi, konuşan kişinin dili, mürekkebi de tükürüğü diyor. Bu sembolik bir ifade tarzı. Efendimiz bu sembollerle açıklıyor.

Bilinç, bilinç altı karşıtlığını biz burada görüyoruz. Ben idrakini hangi kutup inşa edecek aslında soru bu. Sorun da bu. Kişinin ben idrakini hangi kutup inşa edecek Ego mu inşa edecek nefis mi. Yoksa aklı seliym mi. Fıtrat mı inşa edecek Ben lik mi inşa edecek. “Ben” idrakini kim inşa edecek. Şimdi savaş o savaş aslında. İşte sağdan ve soldan gelip bir biri ile çatışan da onlar. ‘atıyd oturmuş güdüler bunlar.

Oturmuş aklı Seliym, oturmuş güdü. İkisi de bir birini yok edemez. Fakat biri diğerini bastırır ve inşa eder. Biri diğerinin sesini bastırır. ‘atıyd aslında oturmuşluğa tekabül eder diyor. Yani ya melekler meleke olmuştur insanda, ya şeytanlar meleke olmuştur. Melek, meleke haline geldiyse o aklı seliym. Şeytan meleke haline geldiyse o da ego olarak konuşacaktır. Artık biz bu konuşmayı dinleyeceğiz bu ayetin ardından. Devam ediyoruz;

[Ek bilgi; YAZICI MELEKLER
İnsanoğlu bir söz söyler söylemez, biri sağında, biri solunda duran iki melek hemen onu yazarlar. Hayır olsun-şer olsun onlar aksama dek yazarlar. Akşam olunca o iki melek defterlerini alırlar ve 'Allah'a arz etmeğe giderler. Onları biri sağında, biri solunda görevli gece melekleri izlerler. Hayır veya şer gece ne söylerse insanın bu sözlerini hemen yazarlar.
Sağındaki fereşteh (melek) solundaki meleğe âmirdir. Günah işlediği zaman soldaki görevli melek hemen yazmaz. Altı saat bekler. Kul tevbe ederse günahı yazılmaz, bağışlanır. Yoksa bir günah yazılır.
Aklı-fîkri olana şu yaraşır: Defterine neler yazıldığını göz önüne alır. Gündüzden Allah Telâ’ya hangi defteri gönderiyor. Kurtuluşuna mı sebep oluyor, yoksa helâkime mi? Eğer yüzünü ağartacak amellerle dolu ise mutluluk onun içindir.
Eğer kendisinin Allah katında, bütün enbiyâ, evliya, yer-gök ehli arasında rüsva olmasını istemiyorsa, yüzünün kararıp, başının günahın mahcubiyetinden eğik kalmasını istemiyorsa, "tevbe suyu" ile günahlarına fırsat kaybolmadan pişman olsun, vazgeçsin, Allaha az günahlı defterler yollasın. Böylece yarın hesap gününde dili dolaşıp cümle varlıklara rüsva olmasın. (Ebü'l-Leys Semerkandi Tefsirü'l-Kur'an)]

[Ek bilgi-2; “Bir taraftan biz doğrudan doğruya insanın her çeşit hareket ve davranışlarını ve düşüncelerini biliriz. Diğer taraftan da her insan üzerine iki melek gönderilmiştir. Onlar tek tek her sözü not ederler. Onun hiç bir söz ve hareketi onların yazmasından kurtulamaz."
Bunun manası şudur: İnsan Allah'ın adaletinde hesaba çekildiği zaman, bizzat Allah Teala kimin ne yaptığını bilmesine rağmen ona şahitlik yapmak için amellerini zapt edip gözü önüne serecek olan iki tane de şahit olacak. Bu zapt edip yazılan (amel defteri) nasıl olacak ve ne cinsten olacak?
Bunu doğru bir şekilde tasavvur etmemiz zordur, ama gözümüz önünde cereyan eden gerçeklere bakarak kesin olarak anlamaktayız ki; İnsanın yaşadığı ve hareket yaptığı çevrenin her tarafında seslerinin, şekillerinin, davranışlarının izleri her zerreye yerleşmektedir ve onların hepsi tamamen o şekli ile ve o ses tonları içinde tekrar aslında zerre kadar farkı olmadan öne sürülecektir.
İnsanlar, aynı işi son derece sınırlı ölçüdeki aletler yardımı ile yapmaktadır. Fakat Allah'ın melekleri ne bu aletlere muhtaçtırlar ne de bu kayıtlara bağlıdırlar. İnsanın kendi vücudu ve çevresindeki her şey onun her sesini ve şeklini (bütün konuşmalarını ve hareketlerini) en ince ayrıntıları ile zaptedip içine alan bir film ve teyp gibidir. Kıyamet günü insanoğlu kendi kulağı ile, dünyada söylediği sözleri kendi sesi ile işitecektir. Ve kendi gözü ile, yaptığı bütün işlerin canlı tasvirlerini görebilecektir. Bunların doğruluğunu inkar etmesi de mümkün olmayacaktır. (Ebu’l Alâ Mevdudi – Tehhimu’l Kur’an)]


Devam ediyor D sayfasına geçiniz
164. videoyu toplu olarak BURADA bulabilirsiniz.

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder